Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Biyografiler

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
ahmet, hamdi, tanpınar

Ahmet Hamdi Tanpınar ( 23.06.1901)- (24.01.1962

Eski 08-03-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Ahmet Hamdi Tanpınar ( 23.06.1901)- (24.01.1962



Ahmet Hamdi Tanpınar, 23 Haziran 1901 tarihinde İstanbul'da doğduİstanbul'da Ravaz-i Maarif İbtidaisi'nde, Sinop ve Siirt rüşdiyelerinde, Vefa, Kerkük ve Antalya sultanilerinde öğrenim gördü Baytar mektebini bırakarak girdiği İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nden 1923 yılında mezun oldu Erzurum, Konya ve Ankara liseleriyle, Gazi Eğitim Enstitüsü ve Güzel Sanatlar Akademisi'nde edebiyat öğretmenliği yaptı, aynı akademide estetik ve sanat tarihi dersleri verdi (1932 - 1939) 1939 yılında İstanbul Üniversitesi'ne Yeni Türk Edebiyatı Profesörü olarak atandı Maraş Milletvekili olarak 1942-1946 yıllarında Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde bulundu Bir süre Milli Eğitim Müfettişliği yaptıktan ve Güzel Sanatlar Akademisinde eski görevinde çalıştıktan sonra 1949 yılında İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'ne yeniden döndü ve bu görevde iken 24 Ocak 1962 tarihinde İstanbul'da öldü



ESERLERİ

Şiir:

Şiirler (1961 - Bütün Şiirler)


Hikaye:

Abdullah Efendi'nin Rüyaları (1943), Yaz Yağmuru (1955)


Roman:

Huzur (1949), Saatleri Ayarlama Enstitüsü (1962), Sahnenin Dışındakiler (1973), Mahur Beste (1975), Aydaki Kadın (1987)


Deneme:

Beş Şehir (1946), Yahya Kemal (1967), Edebiyat Üzerine Makaleler (1969), Yaşadığım Gibi (1970)


Tarih:

XIX Asır Türk Edebiyatı Tarihi (1949), Ahmet Hamdi Tanpınar'ın Mektupları (1974 - Der Z Kerman)


HAKKINDA YAZILANLAR


Hazır Reçete Yok !

Her şey bizden bir yeni terkip bekliyor

Mahmut Çetin


Türk aydını, Osmanlı devletinin Batı karşısında çözülmesiyle yeni bir kültür dünyasına açılırBu çaba Osmanlı devletinin yıkılması ve onun değer yargılarının tasfiyesiyle hızlanırAydınlarımız bu maksatla önce yerli olanla islami olanı ayırıp, yerli olana bağlanmayı denerArdından yerli olan kültür kaynağını iyice daraltıp folklordan hareketle teorik bütüne ulaşmayı düşünürlerFolklordan hareketle bir çok fikri üretim yapılmasına rağmen, bu arayış asıl amaç olan ‘yeni bir teorik zemin’i oluşturamazITarih Kongresiyle ortaya yeni bir tez atılırTez şudur: “Bütün dünyaya şamil medeniyetin mebde ve menşei Orta Asya’dır”(1)


Erol Güngör esaslı bir eleştiriye tabi tuttuğu bu tezi şöyle özetlerYeni teze göre Orta Asya medeniyetin beşiğidirTürkler Orta Asya’da yaşarken bir kuraklıkla yurtlarından ayrılmışlar, dünyanın değişik yerlerine göç etmişler ve medeniyeti dünyaya yaymışlardırBu arada Anadolu, Mısır ve Mezopotamya’da yeni yeni medeniyetler kurmuşlardırEtiler, Hititler ve Sümerler gibiTürkler müslüman olunca yeni bir göç dalgasıyla yeniden Anadolu’ya ulaşmışlar, buradaki Eti , Hitit kültürleriyle yeniden kaynaşmışlardırAnadolu 4 bin yıllık Türk yurdudurCumhuriyetle bu en eski Türk kültürlerine sahip çıkılmıştır(2)


Karahanlı-Selçuklu-Osmanlı zinciri Türk tarihinden bir sapma mı ?


Teorinin buraya kadar olan kısmı, Anadolu üzerinde gözü olan Batı ülkelerine karşı sevimli bir çıkış olarak görülebilirAncak teoriyi üretenler hızını alamayıp asıl Türk tarihinin kaynağını Anadolu Medeniyetleri adı altında Eti-Hitit-Sümer zincirine bağlar ve Türk tarihinin Karahanlı-Selçuklu-Osmanlı zincirini asıl özden bir sapma olarak nitelerBu nedenle Türklerin müslümanlaşmasından sonraki dönemler, gözden geçirilmesi gereken dönemlerdirAydınlar başlangıçta -genellikle- kabul etmekle birlikte zaman bu tezi geçersiz kılar


İki ara bir dere: Batı


Karahanlı-Selçuklu-Osmanlı dönemini es geçerek oluşturulmak istenen tarih anlayışlarının geçersizliği, arayış içindeki odakları, Batı medeniyetini evrensel tek bir medeniyet olarak görmeye ve ona entegre olmaya itmiştir


Batı medeniyetine entegre olma düşüncesi Nurullah Ataç tarafından teorik birliğe ulaştırılmaya çalışılırBelki de yabancılaşma dönemi boyunca sınırlı da olsa başarıya ulaşmış tek düşünce budur1938 yılından sonra fikir hayatımıza bu düşünce hakim olmuşturBu görüşe göre Batı medeniyetinin gelişme çizgisi, bütün insanlık için ortaktırBatı medeniyeti dışında ortaya çıkan medeniyetler ayrıktır ve onların ancak folklorik bir değeri vardırYerli medeniyetlerin tasfiye edilip, Batı medeniyetine adapte olmaları tarihi bir zarurettirBundan dolayı Yunan, Latin ve Fransız kaynaklarından Batı kültürü aktarılarak, pozitivizmde karar kılınmıştırResmi görüşe paralel olarak, Batı’dan aktarılan yeni fikir akımları sınıf ya da üretim temelinden yoksun olmasına rağmen siyasi yönelişlerde ve kadrolaşmada kaynak olmuşturBatı alıntılarıyla, aktarmacılığıyla devlete ‘kapılanma’ mümkün olduğundan resmi siyaset ve kültürü kendilerine göre yorumlayan siyasi gruplar, üretimden kaynaklanmayan gelirlerle ‘sübvanse’ edilerek ithal bir kültür ortaya konmuştur(3)Bu aktarma kültürün etkisi günümüzde azalarak sürmektedir


Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren ileri sürülen tarih görüşleri 1950 sonrası serbestlik ortamıyla, devlet görüşü olmaktan çıkmıştırBu görüşlerin ileri sürüldüğü dönemlerde ise daima karşı tezler var olmuştur


Kültüre dayalı çözüm: ‘değişerek devam etmek’


Bu karşı tezlerden biri de AnadoluculukturÖzellikle Yahya Kemal’in tarih görüşü bu isimle ifade edilmiştirBu görüşe göre Türk Tarihi, Malazgirt Zaferiyle başlarDilin ve milletin önceki macerası, bu tarihin bir çeşit mukaddimesinden ibarettirMalazgirt Zaferi, İstanbul’un Fethi ve Milli Mücadele, Fransız İnkılabı çapında ‘doğu rönesansı’na kaynaklık etmişlerdir


Yahya Kemal’in fikri halefi durumundaki büyük yazarımız Ahmet Hamdi Tanpınar, Huzur adlı şaheserinde roman örgüsü içinde üç önemli tezi de yoğurmaktadırTarihinin sürekliliği, kültür devrimlerinin başarısızlığı ve milli çözüm: halkın gücü


Bizim üç ana başlıkta topladığımız Huzur tezleri, bütüncül bir tarih tezi ortaya koymuştur“Yalnız bir şeyi biliyoruzO da bir takım köklere dayanmak zarureti, tarihimize bütünlüğünü iade etmek zaruretibunu yapmazsak ikiliğin önüne geçemeyizMuvazalar daima tehlikelidir”(4)


Tarihi bütünlüğün sağlanması, yani tarihin bir takım zoraki tezlerle değil, sadece vakıa-olgu olarak değerlendirilmesini gerektirirTarihin belirli devirlerini tasviye edip yerine mantıki tezler teklif edememe durumu, toplumda mutlak bir yabancılaşmayı başaramasa da değer yargılarını yozlaştırmaktadır

Bu tahribat nedeniyle fertler, toplumlarına has hüviyetlerini temsil edemez hale gelmektedirHüviyetini bulamayan fertlerin oluşturduğu toplum bunalımlara gebe bir toplumdur “Evvela insanı birleştirmekVarsın aralarında hayat standardı yine ayrı olsun; fakat aynı hayatın ihtiyaçlarını duysunlar”(5)Köklerine bağlı fertler, farklı içtimai sınıflara mensup olsalar bile ‘biz şuuru’nu muhafaza edeceklerdir “Maziyi ihmal edersek hayatımızda ecnebi bir cisim gibi bizi rahatsız eder”(6) Tarihi birikimden kaçmak boşuna bir çabadırİnsan için hafıza neyse, millet için de tarih odurNasıl insan fikir değiştirebildiği halde hafızasını silip atamamaktaysa, milletler de günlük zaruretler nedeniyle tarihi birikimlerini silip atamazlarSilip atmaya kalktıkları durumda bile hayatın tabii akışı ‘günlük dayatma’ları geçersiz kılacaktırYabancılaştırmanın başarıldığı iddia edilen sömürge topraklarda bile toplumsal doku hepten silinememekte ve tarihi birikim ‘ecnebi bir cisim gibi’ insanları rahatsız etmektedir


Halkın içinde ve önünde aydın


Toplum için değişik bakış açılarıyla değişik tasnifler yapılabilirBunlardan biri de halk ve aydın ayırımıdırHalk ve aydın ikiliği yabancılaşma döneminin başından itibaren cemiyetimizde etkisini gösterirTürk toplumu için bu iki kesim de yeni dönemin rengini vermeğe tek başına yeterli değildirHuzur romanındaki karakterlerden Mümtaz, Türkiye’nin kültür birliği sağlanamadığından gelecekten ümitsizdirAncak romanın diğer kahramanı İhsan yani romandaki Yahya Kemal, “Güçlük varFakat imkansız değilBiz şimdi bir aksülamel devrinde yaşıyoruzKendimizi sevmiyoruzKafamız bir yığın mukayeselerle dolu; Dede’yi Wagner olmadığı için, Yunus’u Varlaine, Baki’yi Goethe ve Gide yapamadığımız için beğenmiyoruzCoğrafya, kültür, her şey bizden bir yeni terkip bekliyor; biz misyonlarımızın farkında değilizBaşka milletlerin tecrübesini yaşamaya çalışıyoruz”(7) der


Başkasının hayatını yaşayamazsınız


Medeniyetlerin farklı gelişme çizgileri vardırAncak batıcı ortodoks görüşe göre Batı medeniyeti evrensel ideal gelişim sürecinden geçmiştirBu medeniyetin dışındaki medeniyetlerin yaşaması, Batı medeniyetine adapte olmasına bağlıdırBu görüş kültür hayatımıza hakim olmuş ve aydınımızı kültür ikiliğine yani kimlik bunalımına düşürmüştürBu hususta Tanpınar’ın işareti şudur: ‘başka milletlerin tecrübesi’nden faydalanılabilir, ama onun tecrübesini yaşamak mümkün değildir


Kaynaklar

1İnanç ve Kültür Sadettin Elibol s133

2Kültür Değişmesi ve Milliyetçilik Erol Güngör s66

3Niçin Arabesk Değil Sibel Özbudun s40

4-7Huzur Ahmet Hamdi Tanpınar s302-304

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.