Yaratıcı Aklın Sentezi (Server Tanilli) roman özeti
KİTABIN ADI : Yaratıcı Aklın Sentezi
KİTABIN YAZARI : Server TANİLLİ
BASIM YILI : 1999
KİTABIN ÖZETİ
Giriş bölümünde felsefenin anlamı ve amacı üzerinde durulmuştur
Felsefenin, insan zekasının bu en anlamlı uğraşın amacı, doğa, toplum ve insan, üzerine giderek evren üstüne tutarlı, sistemli bir görüşe varmaktır

Bir yerde bağımsız yürütülen bu uğraş ” özgür aklın sorgulaması’ na ” dayanır
Batılı toplumlarda, felsefe yüzyıllarca yürüdüğü dikenli yollardan sonra, bileğinin hakkıyla, ama elbette arkasına aldığı sosyal güçlerin de yardımıyla, bugünkü saygın ve dokunulmaz yerini kazanmış bulunuyor
Felsefenin amacı doğruyu aramaktır

Felsefenin, bir bilgi dalı olarak belli bir konusu yoktur

Diğer bilim dallarında öğrenilecek konular vardır

Örneğin tarihte, geçmişteki olaylar gibi

Felsefede böyle bir şeye rastlanmaz
Felsefede tasarlanmış doğrular yoktur

Tarih boyunca, sistemleri sistemler izlemiş, her filozof, kendinden önce gelenin görüşlerinden farklı, kimi zaman onlara zıt görüş ortaya atmıştır

Ne var ki filozofların bütün bu tartışma ve uyumsuzluklarının yaptığı bir şey vardır

: bizi onlar üzerine bizzat düşünmeye çağırır
Felsefenin özü bir bilgiye sahip olmaktan çok, onu arayıp karıştırmaktır

Buda bir ” düşünme çabası ” dır

Peki düşünme ne? Düşünme aklın bir işlevidir

; böylece akıl edindiği bilgileri yeniden gözden geçirir, tartışır

Felsefe, akıl sahibi insanın bulduğu en yüce fikri uğraştır
Birinci bölümde insanın ne ve kim olduğu üzerinde durulmuştur

Yüz Temel Eser Özetleri, Kitap Özetleri, Roman Özetleri, Yüz Temel Eser, Özet
İnsanın yer yüzünde ortaya çıkışı ve kendi kendisinin bilincine varışı diye bir olgu vardır

Biliyoruz ki insan soyu birden bire ortaya çıkmadı; tersine, milyonlarca yıl süren bir süreç boyunca, daha önceki hayvansal türlerden doğdu

İnsana has olan zekamıdır diyeceğiz?
Bunun, hayvanlarda da bulunduğu yanıtı verilecektir

İnsanın ” daha zeki ” olduğu bir gerçektir

Ama insanlara özgü birde ” düşünen ruh vardır” ancak her şeyin ötesinde, insana has olan şeyin belirtisi olarak neyi görmeli?
Descartes’in bunun için önerdiği şuydu: Dil
Düşüncelerin alış verişini sağlayan dildir

Bununla beraber hayvanlarla insanlar arasında başka büyük farklılıklar da vardır

İnsanları Descartes’in dediği gibi ” Doğanın efendileri ve sahipleri ” olmaya götüren bir farklılık söz konusudur

Buda tek kelimeyle emektir

Emek, insanın kendisinin bilincine varmada zorunlu bir andır
İnsanı insan yapan sonrada varlığını sürdüren, emektir

Ellerin oynadığı rol ise bu süreçte pek önemlidir
Eski uygarlıklar, bu arada yunan ve roma uygarlıkları, emeği saysalar da hor görmüşlerdir

Emek aklı maddeyle uğraşmaya mahkum ettiği için köleliğin hem nedeni hem de sonucudur
Ancak kentleşmenin su yüzüne çıktığı, ticaretin geliştiği devrelerde, kısacası kapitalizmin ve burjuvanın ortaya çıkmasıyla emekte saygınlık kazanır ve bağımsızlaşmaya başlar

Böylece sosyal mücadeleler

Ortaya çıkar

Ve daha insanca bir dünya meydana gelebilir
İkinci bölümde düşünmenin diyalektiği ele alınmıştır
Biliyoruz, insan düşünür, doğadaki ayrıcalığıdır bu onun

Düşünmek, insanın düşünceler üretme, onları dışa vurma ve aralarında bağlar kurma gücüdür

Örneğin Romancı romanını yazarken, Ressam resmini yaparken, Bestecide bestesini yaparken düşünür

Düşünme çok boyutlu bir olaydır

Düşünme çeşitli felsefe sistemleri arasında çok önemlidir ne kadar felsefe varsa, o kadar da düşünce vardır

Düşüncenin temelinde bilinç vardır

Bilinç, kişinin tek başına düşünme yetkisidir

Her bilinç bireyseldir

Gerçekten, düşündüğüm şey benimdir

Ayrıca bilinçli düşünmenin altında mantık yatmaktadır

insan bütün canlılar içinde düşünebilen ve düşündüğünü başkalarına aktarıp anlatabilen tek varlıktır

Herkes düşünür, ancak herkesin düşündüğü doğrumudur? Değilse,, düşünmenin ilkesi nedir? Tabi ki mantık

Mantık, her şeyden önce ” Doğru düşünme sanatıdır

”
İnsanı mantıklı olmaya doğa ve toplum dayatmıştır

Özetle mantık yaşamın ürünüdür
Üçüncü bölümde felsefenin gerçeklikle ilişkisi tartışılmaktadır
Burada soracağımız ilk soru bilim neyi anlatır?
Bilim, doğaya, topluma, ve insana egemen, deneyle yada ortaya çıkarılmış zorunlu yasalar, onların araştırmasıdır

Doğa toplum ve insan böylesi yasalarla çevrilidir

Hemen hemen rakipsizdir

Doğadaki gerçeklik olsun, sosyal gerçeklik olsun, bilimin onun üzerine eğilip yasaları bulup çıkarması, yöntem sayesindedir

Yöntem bilimin can damarıdır

Onsuz bilim olma

Her bilimin kendine özgü yöntemi vardır

Ancak unutulmasın ki, bilimsel yasa ve kurumlar, her zaman sınanabilir;dogmatik değil, genel tartışmaya hep açıktır

Böylece, bir bilimsel yasa bir başka bilimsel yasayla çürütülebilir

Bilim tarihi bunun sayısız örnekleriyle doludur

Ve bilimsel bilginin inandırıcılığı da bundan ileri geliyor
Dördüncü kısım “yaşama nasıl anlam verebiliriz” tartışmasını ortaya atmıştır
Yaşamın kendi içinde bir takım değerleri bulunmaktadır

Din, insanın ” Kutsal ” yada daha somut bir değişle ” Tanrı ” yla ilişkili inançların kapsadığı dogmaların ve ibadet biçimlerinin tümüdür
Ahlak topluluğun yada bir bireyin, iyi, ile kötü üstüne verdiği bir değer yargısıdır

Başta gelen özelliği, bir kişinin davranışlarıyla ilgili değerlendirme olsa da, kişi doğmadan önce topluda yerleştirmiştir
Diğer bir olgu olan özgürlükte ise insanlar doğanın kölesi olmaktan kurtulduktan sonra, toplumda şiddetin yerini de hukuk kuralları almıştır

Ama tarihte gösteriyor ki çoğu kez iktisadi bağımlılık içinde ve siyasi baskının altında yaşanmaktadır
Son olgu ise mutluluktur

Mutluluk kavramı, bolluk içinde yaşama isteğinden doğmuştur

Felsefe tarihinde, bütün ilk çağ klasik felsefesine damgasını vuran ve mutluluğa insan yaşamının anacı olarak bakan bir anlayıştan geçilmiştir
Beşinci bölümümüzde geçmişten geleceğe kadar olan zaman süreci üzerinde durulmuştur
Tarihten günümüze kadar olan süreçte insanların bir takım değişikliklere uğradığını biliyoruz

Bir gerçek var ki; tarihi insanlar yapıyor, ama tarih acılar ve felaketler getiriyor onlara

Ama insanlar bunları teknik yolla engellemeyi başarmışlar fakat daha insanca bir topluma sahip olabilmek için tarihin akışını değiştirememişler

Geçmiş tarih, günümüz üzerinde o kadar bir ağırlığa sahip ki,atalardan kalma siyasal, dinsel ve dilsel direnişler bugün bile çatışmalara yol açmaktadır

Özetlemek gerekirse insanlar tarihin tek sorumlusudur

Geçmişteki olup bitenden bugünde sorumludur
Son bölümde ise insanın kendisi olması üzerinde durulmuştur

İnsanları birbirinden ayıran şey, kimliğidir

Yani kendi kişiliğidir

İnsanların kimlik sorunları tarihin büyük geçiş dönemlerindeki alt-üst oluşlarda ortaya çıkıyor

Örneğin eski roma imparatorluğunda durup durup başkaldıran halklar, yalnız sömürüden kurtulmak değil, kimliklerini saydırmanın da arayışındaydılar

İmparatorluk çökerken daha da yoğunlaşmıştır

Avrupa da kendini göstermiş olan kilise kozmopolitalizmin den, ortaçağın sonlarında uluslar kimliklerini ortaya koyarak sıyrılmışlardır
Kısaca belirtmek gerekirse, bütün dünya kendi kimliğinin çevresinde dönmemiş olur, ister istemez başka kimlikler karşısında da saygılı olmak zorundadır
Sonuç olarak insanlık, binlerce yıl öncesinden beslediği bir ideali, asıl kurtuluş diye gördüğü bir düzeni yaşama geçirmeye bugün de terk etmiş değil

Aklın, bilimin, emeğin başköşeye oturtulduğu bir dünya, eşitliğin, kardeşliğin sömürüsüz ve barışçı dünyası