Şengül Şirin
|
Fas (el-Mağrib ül-Aksa)
Fas (el-Mağrib ül-Aksa)

Kuzey batı Afrika'da, Cezayir ile Moritanya arasında Akdeniz ile Atlas okyanusunca sınırlanan devlet; yaklş 450 000 km2 (eski ispanyol Sahrası ile birlikte 650 000 km2); 32 000 000 nüf(2010) Başkenti Rabat Resmi dılı arapça
COĞRAFYA doğal çevre
Fas, dağlarının yüksekliği ve ovalarının nispeten genişliğiyle öbür Mağrib ülkelerinden ayrılır Yüksek Atlaslar Kuzey Afrika'nın en yüksek noktasını içerirse de ekilmeye elverişli düz yüzeyler Cezayir ve Tunus'a oranla çok daha geniştir
Üç yüzey şekli öbeği ayırt edilebilir: dağlar; bunların « 'indeki ovalar ve platolar; D 'da ve G 'de bulunan çorak platolar Birinci öbeği oluşturan dağlar, dağoluşları ve morfolojileri farklı iki ayrı bütündür Dağların kuzey ucundaki Rif, alp tipinde, çok karmaşık bir yapıdadır Rif, yüksekliği genellikle 2 000 m'nin aitında, ama vadilerin derinlere gömülmüş olması nedeniyle oldukça sarp görünüşlü, nispeten az yüksek bir dağdır Atlaslar'ın çeşitli kütleleri, düşey hareketler ya da düzenli kıvrımlanmalarla oluşmuş daha yalın bir yapıdadır Orta Atlaslar, G -B 'dan K -D 'ya doğru uzanan, yanında yüksek platolar (Orta Atlaslar Causses'ları) bulanan bir kireçli dağlar bütünüdür Yüksek Atlaslar kireçtaşlı ya da yaprak kayaçlı, G -B 'dan K -D 'ya doğru 700 km boyunca uzanan ve 3 000 m'yi aşan birçok doruk içeren (Tub-kal 4 165 m), görkemli bir sıradağdır; vadilerin derine gömülmesi, geçitlerin çok yükseklerde olması Yüksek Atlaslar'ın aşılmasını güçleştirmektedir Cebel Sago ile devam eden Anti Atlaslar, daha sonra yükselme geçirmiş yaşlı bir kütledir; yaşlı bir yanardağla (Cebel Sirua) Yüksek Atlaslar'a bağlanır
Dağların K 'inde, Akdeniz'e, daha çok da Atlas okyanusuna açılan,az ya da çok az yüksek ovalar ve platolar uzanır; K 'deki dağlar, yüzeye çıkan ya da tortullar altında gömülen (Fas Meseta'sı) eski bir tabanı karşılar Bu bütün üç farklı görünüştedir: eski kütlelerin parçaları (Fas'ın orta kesimindeki plato gibi); tortul platolar (Fosfat platoları gibi); alüvyon ovaları (Garb ya da Hauz gibi) Bu düz ya da az engebeli alan, Akdeniz ikliminin etkilerinden yararlandığı oranda tarımsal etkinliklere elverişli hale gelir Dağların G 'inde, yaşlı Sahra tabanını karşılayan düz ve tekdüze, uçsuz bucaksız alanlar uzanır Doğu Fas'ın yüzey şekilleri, yükseltisi 1 000 m'yi aşan yüksek platolardan oluşur Fas'ın Sahra kesimi, çoğunlukla, Atlaslar'dan Moritanya'ya kadar uzanan taşlı, geniş hamada-lardan oluşur
Konumu ve enlem bakımından yayılımı hesaba katıldığında Fas'ta belli bir biyoiklimsel çeşitliliğe rastlanır Kuzey Fas'ta, Ağadır ile Ucda arasında çekilecek çizginin K 'inde, kurak eğilimli, kışları yumuşak, yağışlı ama kısa, yazları çok uzun ve kurak bir Akdeniz iklimi görülür Yağışların dağılımı eşitsizdir (ovada 200-800 mm), ama çeşitli ürünlerin yetiştirilmesine olanak verir Dağlarda gene bu aynı Akdeniz iklimi yükselti nedeniyle değişir Tersine, dağların G 'inde, kurak yarı tropikal iklim egemendir: Doğu Fas'ta yarı çoraktır; Güney Fas'taysa, kesin biçimde Sahra özellikleri taşır, kışın birkaç defa çok az yağmur düşer ve çok uzun bir kurak mevsim vardır Ortalama yağışlar (100 ya da 500 mm'nin altındadır), yalnızca çok yaygın hayvancılık yöntemleriyle gerçekleştirilen bir hayvancılığa izin verir; sulamasız tarım olanaksızdır
Doğal bitki örtüsü kuşkusuz iki büyük iklim tipine bağlıdır Akdeniz ikliminde, bitki örtüsü kurak iklim ormanları (yeşil meşe mantar meşesi, dağ servisi, çam) ya da bozkırlardan (çiğdeağacı, bodur palmiye) oluşur Sahra iklimindeyse bitki örtüsü son derece cılızdır
Mağrib ülkeleri arasında Fas, dağlık yüzey şekilleri sayesinde suyu en bol ülkedir Kuzey bölümünde, çok düzensiz olmakla birlikte akarsular yörenin en iyi beslenen akarsularıdır; kışın sularının çok kabarmasına karşılık yazın ırmaklar hemen hemen kurur; başlıca akarsular Sebu, Um er-Rebia ve Muluya'dır Sahra bölümünde akarsular çölde kaybolur (Draa gibi) Barajlar sayesinde akarsulardan sulamada ve elektrik enerjisi sağlamada büyük ölçüde yararlanılır
Nüfusun büyük bölümü Berberiler'den oluşur; Berberiler'e, Ortaçağ'dan bu yana, birçok kez arap göçmenler de katılmıştır; berberice ağızları halkın üçte birince konuşulsa da (özellikle de dağlık kesimlerde) araplaşma sürmektedir Daha düne kadar özel bir öbek oluşturan Fas' taki musevi nüfus, 1956'da başlayan göçler sonucu bütünüyle ortadan kalktı Sömürge döneminde çok olan Avrupalılar' ın sayısı bugün 50 000'i aşmamaktadır (Avrupalılar daha çok Rabat ve Casablan-ca'da toplanırlar)
Çeşitli doğal çevrelerin çok eşitsiz yaşama koşulları sunması sonucunda nüfus, ülke içinde çok düzensiz olarak dağılır Çoıak ya da çöl bölgelerin hemen hemen ıssız olmasına karşılık Akdeniz kesimi ovaları ya da Atlas okyanusu'na yakın kuzey kesimindeki ovalar oldukça yoğun nüfusludur; Rif ve Anti-Atlaslar gibi bazı dağ kütlelerinin de nüfusu yoğundur Kentleşme de çok eşitsizdir; Kuzey Fas'ın Atlas okyanusu kesiminde, özellikle de Casablan-ca Kenitra ve Rabat Fas eksenlerinde kentleşme yoğundur Bununla birlikte, kentleşme hızla ilerlemektedir: 1926'da nüfusun % 10'dan azı kentlerde yaşarken 1981'de bu oran yaklaşık % 40'a çıktı Ca-sablanca, Rabat, Asfi ya da Agadir gibi modern kıyı kentlerinin gelişmesi, Fas ve Marakeş gibi iç kesimdeki geleneksel eski kentlere oranla çok daha belirgindir
Nüfus artışı hızlıdır: yüzyılın başında Fas'ın nüfusu 5 milyondan azdı; 1954'te 10 milyona çıkan nüfus bugün yaklaşık 22 milyondur Doğal nüfus artış hızı yılda °/o 3 dolayındadır; aile planlaması siyaseti sayesinde doğumlar azalmaya başladıysa da, gene de doğum oranı çok yüksektir Nüfus çok gençtir: 15 yaşından küçükler toplam nüfusun yarısına yakınını oluşturur
ekonomi
Hızlı nüfus artışı iktisadi kalkınmanın kesin frenlerinden biriyse de, tek etken değildir: doğal kaynakların azlığı, işçi eğitiminin yetersizliği, büyük toplumsal eşitsizlikler ve dışa bağımlılık ekonominin güçsüz düşmesinde etken olmaktadır 1945'ten bu yana harcanan çabalara ve gerçekleştirilen işlere karşın gelişme yetersizdir ve halkın büyük bölümünün yaşama düzeyi düşüktür; işsizlik ve eksik istihdam nüfusun büyük bölümünü etkilemektedir; öte yandan, 50'li ve 60'lı yıllarda kitlesel olarak gerçekleşen Avrupa'ya göçler, iktisadi bunalım nedeniyle 70'li yıllarda sona ermiştir
Tarım, temel etkinliktir (çalışanların o/o 50'si, yatırımların °/o 40'ı bu kesimdedir ve gayri safi yurtiçi üretiminin % 25'i bu kesimden elde edilir), ama hâlâ geleneksel olarak, çok küçük işletmelerde ilkel yöntemlerle yapılmaktadır Köylülerin yarısının toprağı yoktur ve tahıl üretenlerin % 70'i 0,5-1,5 ha'lık bir alanı işlemektedir Motorlu araçlarla yapılan modern tarım, temelde, işletilmesi ulusal kuruluşlara devredilen eski sömürge bölgeleriyle sınırlıdır Kırsal kesimin genel görünüşü çobanlığa ve tahıl yetiştiriciliğine ayrılmış bir alanın görünüşüdür: otlaklar ülkenin üçte ikisini, tahıl ekimiyse işlenen alanların % 80'ini kaplar (yılda 2 Mt buğday) Bununla birlikte, üretim gereksinimi karşılamamaktadır ve Fas dışardan buğday ve süt ürünleri almak zorundadır Uzmanlaşmış üretim, iç (şekerpancarı ve şekerkamışı, pamuk) ya da dış (domates, yeni patates, sebzeler, portakal) talebe cevap vermek için gelişmektedir Bağlar bugün de varlığını sürdürmektedir Fas dünyanın üçüncü turunçgil dışsatımcısıdır (ispanya ve israil'den sonra) Başlıca ekim alanları, Tanca-Fas-Agadir üçgeni içinie bulunan, Akdeniz ikliminin egemen olduğu alçak bölgelerde yer alır; ekilen yüzeyler ülke yüzölçümünün toplam olarak ancak % 6'sını kaplar Tarımın modernleştirilmesi ve yoğun yöntemlere dönüştürülmesi, devletin işe karışmasıyla ve FAO'nun yardımıyla yapılır Bölgesel ofisler girişilen düzenlemelerle ve özellikle de sulanan beş büyük çevreyle (Aşağı Muluya, Garb, Dukkele, Tadla ve Hauz) ilgilenir
Akdeniz kıyılarını çevreleyen serin suların zenginliğine karşın, balıkçılık oldukça az önemlidir (300 0001) Başlıca iki balıkçılık limanı olan Asfi ve Agadir, konserve balık (sardalya ve ton) konusunda uzmanlaşmışlardır Madencilik ve enerji kesimleri ülke iktisadında önemli yer tutar, ama Fas, petrol ve doğal gaz (Garb'da birkaç kuyu) yönünden çok yoksul, kömür (Cerada'cfa antrasit) yönünden yoksuldur; akarsulardan elektrik üretimi iklimin etkisiyle sınırlıdır Dolayısıyla enerji gereksinimlerinin büyük bölümü petrol ürünleri dışalımıyia karşılanır Tek maden kaynağı fosfattır; Fas dünyanın en zengin fosfat yataklarına sahiptir ve fosfat üretimi bakımından dünyada üçüncü (ABD ve SSCB'den sonra) ve dışsatım bakımından birincidir; ne var ki fosfat dışsatımı, aynı oranda petrol dışsatımıyla karşılaştırıldığında ülke için çok yetersiz kalmaktadır; fosfat (yaklş 20 Mt), ham ya da fosfatla gübreye dönüştürülmüş olarak Avrupa ya da Afrika ülkelerine satılır; başlıca fosfat çıkarma merkezleri Huribga, Bin Gerir ve Bu Kraa (burası Batı Sahra'nın üzerinde anlaşmazlık çıkmış topraklarındadır) yakınlarındadır Öbür maden kaynakları çok daha azdır: biraz demir, kurşun, çinko, manganez ve kobalt Sanayi, özel girişim yatırımlarının azlığı ve iç pazarın darlığı nedeniyle güçlüklerle karşılaşsa da, sürekli gelişmektedir Sanayi, gayri safi yurtiçi üretimin dörtte birini sağlar Besin sanayileri (şeker, konserveler), istihdamın üçte birini karşılayarak sanayi dallarının en önemlisini oluşturur; dokuma sanayileri (pamuk ve suni elyaf) istihdamın dörtte birini sağlayarak ikinci sırayı alır; metalürji ve kimya sanayileri (araba ya da aygıt montajı, gübre) bugün de azdır Fas sanayisinin büyük bölümü Casablanca'da toplanır (istihdamın yarısından çoğu); geri kalan bölümüyse birkaç büyük kente (Asfi, Kenitra, Fas, Meknes) dağılır Turizm 1960'tan bu yana tam bir gelişme içindedir Ülke, iklimi, plajları, çok güzel manzaraları ve eski büyük kentleriyle büyük turizm kozlarını elinde tutar Ülkeye gelen turistlerin sayısı hızla artmaktadır (1981'de 3 milyon); turistlerin büyük, bölümü Batı Avrupa'dan gelir (Fransızlar, Almanlar, ingilizler) Konaklama tesisleri hızla gelişmektedir ve giderek güney bölgelerine kaymaktadır: Marakeş, Agadir ve Sahra'daki ilk hurma bahçeleri
Ülke ticareti çok değişik görünümler sunar Modern tipte ticaret oldukça az gelişmiştir, ama kentlerde bankalar, toptan ticaret, çok bölümlü birkaç mağaza ve butiklerle (çoğunlukla dışarıdan alınan mallan satarlar) temsil edilir Geleneksel tipte ticaretse hem kentlerde, hem kırsal kesimde önemlidir ve bu tip ticarette birçok perakendeci çalışır; kırsal kesimde, tarşılıklı alışverişlerde haftalık pazarlar (Suklar) önemli rol oynar Genellikle ticaret kesimi aşırı şişkindir ve gizli işsizliğin bir bölümü bu kesimdedir
Dış ticaret hep açık verir Fas, az sayıda işlenmemiş ya da az işlenmiş mal satar: fosfatlar, turunçgiller, turfanda sebze ve meyveler, bazı maden filizleri (özellikle AET ülkelerine) Tahıl ve petrol gibi işlenmemiş ürünlerin yanı sıra, donanım malları ya da Avrupa, ABD ya da sosyalist blok ülkelerinden gelen sanayi ürünleri satın alır Fransa en yoğun ticaret yapılan ülkedir Mal akışı on kadar ticaret limanından sağlanır; bunlar arasında Tanca, Asfi ve Agadir sayılabilirse de, en önemli ticaret limanı Casablanca-Muhammediye'dir (deniz ticaretinin % 74'ü) Turizm gelirleri, dışarıya göç etmiş işçilerin gönderdiği ya da dışarda yapılan yatırımlardan gelen dövizler sayesinde dış ödemeler daha dengelidir
Özet olarak, ülke İktisadı henüz yeterince gelişmemiştir, iktisadi gelişme oranı nüfus artış oranının biraz üstündedir Fas, hemen hemen Üçüncü dünya ülkeleri ortalamasında olan yoksul bir ülkedir
TARİH
İ Ö XI yy 'dan başlayarak Fenikeliler, Fas kıyılarında ticaret kolonileri (Tlngi [bugün Tanca], Liks ya da Liksos [bugün el -Araiş]  ) kurdular, demir kullanımıyla bağcılığı getirdiler
İ Ö III yy 'dan başlayarak ülkenin K 'ine Mağribliler, G 'ine de bugünkü Berberiler' in ataları olan Gaetullar yerleşti Mağrib krallığı ya da Moritanya* I S 40'ta Romalılar tarafından ilhak edildi; 42'de Claudi-us, Moritanya'nın batı yarısını (Mauretania Tlngitana) batı bölümünden ayırarak Roma Fası'nı kurdu; o tarihlerde yalnız kuzey ovaları işgal altındaydı İmparatorluk dağlıların baskısı altında sınırlarını Lukkos'a dek geri çekmek zorunda kaldı (285'e doğr ), ama boşaltılan bölgelerde roma uygarlığı devam etti ve hıristiyanlık yayıldı Vandal akını Roma'nın ülke üzerindeki egemenliğine son verdi;yalnız Septem Fratres (Ceuta) 534'ten 709'a kadar bizanslı kaldı
Berberiler ve islamiyet ister hırıstiyan, ister yahudi ya da pagan
olsun tüm Berberiler, kabileler halinde gruplaşmış büyük aileler içinde yer alıyorlardı: Rif'te, Atlas okyanusu'nun kıyı ova-larıyla Yüksek Atlas dağlarında yaşayan yerleşik Masmudalar; Batı Sahra'da devecilik yapan ya da Yüksek ve Orta Atlaslar' da yaylayan Şanhaceler; Doğu Fas göçebeleri Zenateler Berberiler her sorunu, demokratik nitelikli aşiret meclisine (cemaat) danışırlardı; bazen kabile önderleri ortaya çıktıysa da, sürekli hanedanlıklar oluşmadı Berberiler'in islamiyeti çok çabuk benimsedikleri sanılır
Araplar Fas'ı Musa bin Nuseyr zamanında (708'e doğr - 711) fethettiler Müslümanlığı ilk benimseyenler, Tarık bin Ziyad'ın yönetiminde ispanya'nın fethine katıldılar (711); ama Berberiler'in bağımsızlık ruhu, 739 ayaklanmasına ön ayak olan haricilik mezhebinin kazandığı başarıyla kendini gösterdi: Batı Mağrib, arap siyasal dünyasından ay rıldı, ancak arap kültüründen kopmadı Bu parçalanmadan, Fas'ın kuzeyinde idris I (788-791/792)tarafından kurulan idrisiler hanedanı doğdu; Fas'ı gerçek bir başkent yapan idris İl den (793-828) sonra mirasçılarının krallığı paylaşması üzerine idrisiler hanedanı tüm önemini yitirdi Kayrevan Fatımileri'nin hizmetindeki bir general Fas'ı istila etti (917-918) ve son idrisiler'i de tahttan indirdi, ancak Sünniliğe dönen ve Şanhaceler ile Zenateler arasındaki savaş nedeniyle birçok berberi cumhuriyetine bölünen bu ülkede fatımi egemenliği tutunamadı
Büyük Berberi Hanedanları
Çölde yaşayan ve Murabıtlar tarikatına dönüşen Şanhaceler Mağrib'in fethine giriştiler; önce vahaları (1053-54) ve Güney Fas'ı (1056-1059) işgal ettiler Marakeş'i kuran (1062) önderleri Yusuf I bin Taşfin Fas'ın gerçek kurucusudur: Fas'ı (1069), Septe'yi (1083) aldıktan ve Cezayir kentine dek ilerledikten sonra ispanya'da kutsal savaşa girişti ve bu ülkenin güneyini Fas'a bağladı, böylece Murabıtlar imparatorluğu'nu kurdu Oğlu Ali bin Yusuf zamanında (1106-1143) Fas, endülüs uygarlığı etkisi altına girdi 1125'ten başlayarak, muvafıhit öğretisinin kurucusu olan Muhammet bin Tumart'ın yönettiği ve Atlas dağlarında yaşayan Masmudalar bir ayaklanma başlattı Muhammet bin Tumart'ın öğrencisi ve ardılı olan ve kendini (1130-1163) halife ilan eden Abdülmümin Murabıtlar'ı yenilgiye uğrattı (Fas'ın [1146] ve Marakeş'in [1147] alınması), ifrikiye'yi fethetti ve ispanya'yı kendine bağladı Mu vahhit egemenliği (1147-1269) Yakup Yu suf (1163-1184) zamanında güçlendi; Ya kup Yusuf, oğlu Ebu Yusuf Yakup el Man sur'a (1184-1199) barış içinde bir imparatorluk bıraktı; fakat ülke iki tehlikenin tehdidi altındaydı: K 'de hıristiyanlar, D 'da Murabıtlar ile Araplar Birinci tehlike belli bir süre için Alarcos'ta bertaraf edildi (1195); ikincisiyse daha ciddiydi ve 1187 büyük seferini (Gafsa zaferi) ve karışıklık çıkaran Araplar'ın ülkeden sürülmesini zorunlu kıldı Muvahhit uygarlığı, dinsel ve ahlaksal öğretinin katılığı ve düşünce yaşamının gelişmesiyle (ibni Rüşt) belirlenir O dönemde berberi Fas en parlak zamanını yaşadı
Gerileme
Muvahhitler'in etkisi Muhammet En -Nasır'ın (1199-1213) Las Navas de Tolosa' da uğradığı bozgundan (1212) sonra sona erdi; veraset kavgaları Castilla'lı Fernando lll'ün Fas'a müdahalesine yol açtı; Fernando lll'ün süvarileri Abdullah el -Meymun'a, Marakeş'in alınmasında (1230) yardım ettiler Doğudan gelen Zenateler' den olan Beni Merinler (Meriniler) ise Fas' ın kuzeyini ele geçirdiler (1214-1244); Ebu Yahya ülkenin istilasını tamamlayarak (1244-1250) Fas krallığı'nı kurdu; kardeşi Ebu Yusuf Yakup 1258-1269 arasında Güney Fas'ı Muvahhitler'den temizledi (Marakeş'in alınması, 1269); sultan oldu (1269-1286), ama gerek kendisi, gerek ardılları ancak ovalara egemen olabildiler, ispanyol-mağrib uygarlığı hâlâ ayaktaydı (Fasu Cedid'in kurulması [Fas ül-Cedid], 1276; ibni Haldun'un vezirliği) Ancak Meriniler islamiyet adına ispanya'ya karşı düzenledikleri sonuçsuz seferler, Tlemsenli Abdülvadiler'e karşı yapılan savaşlar ve taht kavgalarıyla güçlerini tükettiler 1420'den 1472'ye dek, yerlerine geçen Zenate hanedanından Vattasiler'in vesayeti altında yaşadılar
Murabıtlar, şerifi hanedanı
Portekizliler Gine yolunu tehdit eden müslüman korsanları ortadan kaldırmak amacıyla birçok limanı ele geçirdiler (Sep-te, 1415; Esile ve Tanca, 1471; Santa Cruz de Aguer, 1505; Asfi, 1508; Mazagan, 1514); o tarihe dek Gine'deki altın madenlerine giden yol üzerinde bir uğrak yeri olan Fas'ın Atlas okyanusu kıyısı, Hint ok-yanusu'na açılan Cape yolu üzerinde zorunlu bir konaklama yeri haline geldi; ispanyollar ise Melilla'yı (1497); Peñón de Vêlez de la Gomera'yı aldı Murabıtlar, Avrupalılara karşı ayaklandı ve cihat açtı Bu savaş, bir şerifi hanedanı olan Sadiler'in işine yaradı; Sadiler, Vattasiler'den Güney Fas'ı aldılar (1523), sonra da bu hanedanı bütünüyle tasfiye ettiler (1554) Şerif Muhammet eş-Şeyh Santa Cruz de Aguer'i ele geçirdi (1541); Portekizliler yerleştikleri yerleri boşaltarak yalnızca Tanca, Septe ve Mazagan'ı muhafaza ettiler Cezayir kentini ellerinde tutan Osmanlılar'ı o sıralarda hıristiyanlardan daha tehlikeli gören Muhammet eş-Şeyh ispanyollar ile birleşti; ama 1550'den başlayarak Câdiz'in Amerika ile ticarete başlaması üzerine ispanyollar ticari mevkilerini terk ettiler Öte yandan, Osmanlılar çeşitli vesilelerle Fas'a müdahale ettiler (ispanyollar ile işbirliği yapan Muhammet eş-Şeyh'in öldürülmesi, 1557; Abdülmelik'in Cezayir beylerbeyi Ramazan Paşa tarafından tahta çıkarılması, 1575) Portekiz kralı Sebastiao'nun öldüğü Alcaçar-Ouivir zaferi (Kasr el-Kebir) [1578], Fas'a büyük bir itibar kazandırdı; Sadiler'den el-Mansur (1578-1603) Tuat ve Gurara'yı ele geçirdi (1581); altın, tuz ve köle ticareti yolunu daha iyi denetleyebilmek için Nijer ırmağı boyunu Songhaylar'dan almak üzere bir ordu gönderdi (1591) 1492-1609 arasında ispanya'dan kovulan Endülüslüler ile Moriskolar, daha sonra güney pazarlarında satılan zenci köleler o tarihlerde fas halkının yapısını
değiştirdi El-Mansur ölünce ülke parçalandı ve Sall'de üslenen korsanlık büyük bir gelişme gösterdi Tefilalet bölgesinden çıkan yeni bir şerifi hanedanı olan Aleviler, XVII, yy 'da, Fas'ın ovalık kesimlerini ellerine geçirdiler Zencilerden bir ordu kuran Mevlay ismail (1672-1727) Tanca'yı (1684) ve el-Araiş'i (1689) hırıstıyanlardan geri aldı, ama dağlılara bütünüyle boyun eğdiremedi XVIII yy 'ın önemli olayları, özellikle Mevlay Abdullah zamanındaki (1729-1757) taht kavgaları ve Mazagan'ın geri alınmasıdır (1769)
Fas'ın Avrupalılar'a açılışı
XVIII yy sonlarıyla XIX yy başlarında sultana karşı çıkan kalmamıştı, ama ordu zayıflamıştı Dış barışın korunması ve Fas' ın o yıllarda ilhak edilmemiş olmasının nedeni büyük devletlerin bu ülke üzerindeki emellerinin birbirini dengelemiş olmasıydı Muhammet III bin Abdullah döneminden (1757-1790) başlayarak avrupa devletleriyle ticaret antlaşmaları imzalandı, Fas'ın Avrupa ile ticaretini belli bir merkezde toplamak için Suvayra kuruldu (1765) Fas ticaretini elinde tutan (1760 ve 1765 antlaşmaları) ve Cebelitarık'ın G 'in de zayıf bir devletin varlığını tercih eden ingiltere'den sonra öbür Avrupa ulusları da ayrıcalıklar elde ettiler: sekiz limanın açılması, konsolosluklara tanınan çok geniş yargılama yetkisi ve Faslılar'ı koruma ya da para karşılığı himaye etme hakkı, vergi bağışıklıkları, elverişli gümrük hakları Mevlay Yezid (1790-1792), yaptığı aşırı haksızlıklar sonucu güneyde patlak veren bir ayaklanma sırasında öldü; Mevlay Süleyman (1792-1822) Orta Atlas'ta berberi isyanlarıyla uğraştı Bunların ardılları Mevlay Abdurrahman (1822-1859) ve Muhammet bin Abdurrahman'ın (1859-1873) Fransa'ya (isli bozgunu, 1844 ve Abdül-kadir, 1844-45) ve ispanya'ya (1859-60) karşı yaptıkları savaşlar ordunun güçsüzlüğünü ortaya koydu Tetuan'ı geri almak için (1862) 1860'tan başlayarak ispanya' ya ödenen çok ağır savaş tazminatı, avrupa devletlerine tanınan ayrıcalıkların yol açtığı iktisadi bunalımı ağırlaştırdı Mevlay Hasan (1873-1894), unvan vererek mükâfatlandırdığı Si Medeni el-Glavi gibi güçlü önderlerin egemenlik kurmasına yardım ederek Yukarı Atlas'ın Fas'a bağlanmasını sağladı Oğlu Mevlay Abdülaziz bin el-Hasan (1900-1908), çevresine Avrupalılar'ı topladığı için halkın sevgisini kazanamadı; taht üzerinde hak iddia eden Buhamara'nın isyanı, Avrupa aleyhtarı bir dizi hareketin ilki oldu
Fransız sömürgeciliği
Fransa, konsolosluklara tanınan himaye ve yargılama yetkileri konusunda Fas ile evvelce bir antlaşma imzalamış (1767) ve bu antlaşma Tanca sözleşmesi (1863) ile teyit edilmişti Kendisi ve ingiltere dışında daha pek çok devlete ayrıcalık tanınmasına pek ses çıkarmamasına karşın (Madrid sözleşmesi, 1880), Fransa, Fas üzerindeki egemenliğini genişletmek istiyordu; ilk olarak Cezayir-Fas sınırında polis bulundurma hakkını elde etti (1901-02) itaya (1900) ve ingiltere'yi (1904) bu ülke üzerindeki iddialarından vazgeçirdi, Fas'ı ispanya ile paylaşmayı tasarladı (1904), ama sultanı destekleyen Almanya'nın muhalefetiyle karşılaştı (Wilhelm ll'nin Tanca' yı ziyareti, 1905) Algeciras konferansı (1906) Fas'ı fiilen uluslararası bir denetim altına soktu Lyautey, Doğu Fas'ta Ucda' yı (1907) ve Beni Snesen dağlık bölgesini (aralık 1907 - ocak 1908) işgal ederken bir fransız tümeni de Casablanca bölgesini ele geçirdi (1907) [- Taza (mayıs) ve Henifra'yı (haziran 1914) işgal eden genel vali Lyautey, Fas'ın iç kesimini denetiminde tutmayı başardı Fas'ın Avrupalılar tarafından işgali Rif'te şiddetli bir tepki yarattı; bu kentte Abdülkerim, ispanyol ordusunu ağır bir yenilgiye uğrattı (Enuvel, 1921) ve direnmekten ancak 1926'da, fransız-ıspanyol koalisyonu karşısında vazgeçti Yukarı Atlas Berberlleri'yse, 1933-34'e dek fransız kuvvetlerine karşı direndiler Fas'ın ilk genel valisi olan Lyautey'e (1912-1925) karşın protektora rejimi yerini doğrudan yönetim biçimine bıraktı Paris tarafından seçilen sultanın artık yalnızca dini yetkileri vardı: tahttan çekilmek zorunda bırakılan (12 ağustos 1912) Mevlay Hafız'ın yerine üvey kardeşi Mevlay Yusuf (1912-1927) getirildi Resmi ve özel elkoyma yoluyla Avrupalılar'a bir milyon hektar toprak verildi (kullanılabilir toprakların 1/15'i) Yabancı azınlığa karşı XIX yy 'ın son otuz yılında ortaya çıkan ve özellikle Mısır'da etkili olan reformcu islam hareketinin ve panarapçılığın desteğinde milliyetçi bir tepki gelişti 1929 bunalımı, Algeciras konferansı'ndan sonra gümrük himayesinden de yoksun kalan ülke iktisadının içinde bulunduğu kötü durumu daha ağırlaştırırken, bu bunalımdan etkilenen küçük burjuvazi milliyetçi muhalefetin harekete geçmesine ön ayak oldu Bir komünist partisi kuruldu; Fas'ın egemenliğini güvence altına alan protektora antlaşmasının uygulanmasını sağlamak üzere bir Fas eylem komitesi oluşturuldu (1934); komite iki eğilime bölündü (1937): Allah el-Fasl'nin önderliğindeki istiklal partisi (1943) ve başında el -Vezzani'nin bulunduğu Demokratik bağımsızlık partisi (1946) Franco'nun, ispanya iç savaşı'nın patlak verdiği ispanyol Fası'na yönelik özerklik vaatleri (temmuz 1937) fransız bölgesinde muhalefet hareketini güçlendirdi Muhalefet önderlerine baskı uygulanmasına rağmen, 1940 bozgunu Fransa'nın Fas'taki durumunu daha da zayıflattı: bu durumdan yararlanan ispanya, Tanca'yı işgal etti (1940-1945), fas siyasal partileri de bağımsızlık isteminde bulundular, (ikinci Dünya savaşı sırasında Fas için - AFRİKA İNGİLİZ-AMERİKAN ÇIKARMASI [Kuzey] )
Sultan Muhammet V bin Yusuf (1927 -1961), Anfa'da F D Roosevelt ile buluştu (haziran 1943) ve 1944'te, ilk kez valinin kararlarını onaylamayı reddetti Sultanın bağımsızlık isteminde bulunması (Tanca söylevi, nisan 1947) üzerine fransız hükümeti gözüpeklikleriyle ünlü general Juin (1947-1951) ve general Guillaume'u (1951 -1954) valiliğe atadı 1951'de Muhammet V, arkasına marakeş sultanı el-Hac Sami el-Glavi'yi alan fransız makamlarının düzenlediği darbeyle devrildi ve istiklal partisi'ndeki
yandaşlarından ayrılmayı kabul etti
20 ağustos 1953'te fransız makamları, sultanı tahttan indirdiler ve yerine Muhammet bin Arafa'yı geçirdiler Katliamlar ve suikastlar kenti kana buladı, Rit ayaklandı Muhammet V'i Korsika'ya, sonra Madagaskar'a süren fransız hükümeti ağustos 1955'te yeniden tahta çıkmasına izin vermek zorunda kaldı
Bağımsızlık
Sultan, Fransa'nın (2 mart 1956), daha sonra ispanya'nın (7 nisan 1956) ülkenin bağımsızlığını tanımasını ve Tanca'nın uluslararası statüsünün kaldırılmasını (29 ekim 1956) sağladı Krallık haline gelen (ağustos 1957) Fas, Cezayir ile sınırların belirlenmesi için görüşmelerin başlamasını istedi, sonra da Moritanya'yı talep etti (1958) Tarfeya bölgesini boşaltan (nisan 1958) ispanya, Presidio'yu, ifni'yi ve Sahra bölgesini geri vermeye yanaşmadı Bu arada ülke içinde çoğunluk partisi istiklal ikiye bölündü (1958); bu parçalanmadan doğan sol eğilimli Ulusal halk güçleri birliği, kralın hükümet içindeki yetkilerini aşırı buluyordu; bununla birlikte Muhammet V, ölümüne kadar (şubat 1961) itibarından hiçbir şey yitirmedi
Oğlu Hasan II, mart 1961'de tahta çıktı 7 aralık 1962'de yapılan bir referandumla iki meclis temeline dayanan ve başbakanın kral tarafından atanmasını öngören bir anayasa onaylandı, istiklal par-tisi'nin lideri Allal el-Fasi hükümet kurma girişiminde başarılı olamayınca, partisini muhalefete geçirdi (ocak 1963) Bunun üzerine hükümet yanlısı yeni bir siyasal kuruluş olan, Ahmet Guedira'nın yönetimindeki Anayasal kuruluşları savunma cephesi örgütlendi Ama ilk genel seçimlerde istiklal partisi'nin 41, Bin Berke'nin yönetimindeki Ulusal halk güçleri birliği' nin 28 sandalyesine karşılık 69 sandalye elde eden iktidar partisi çoğunluğu sağlayamadı Siyasal durum kötüleşti; iktidar Ulusal halk güçleri birliği'nin birçok militanını tutuklattı (temmuz 1963) ve yargılattı (kasım); Bin Berke, yurtdışına kaçmayı başardı Ekim 1963'te Sahra sınırında Fas ve Cezayir orduları çarpıştı 1964'te, siyasal güçlüklere iktisadi sorunlar ve artan bir işsizlik eklendi Mart 1965'te Casablanca'da başlayan öğrenci gösterileri ayaklanmaya dönüştü; olaylar içişleri bakanı general Ufkir tarafından bastırıldı Haziranda olağanüstü durum ilan edildi ve hükümet başkanlığını kral üstlendi Ekim 1965'te Bin Berke olayının patlak vermesi Fransa ile ilişkilerin soğumasına yol açtı Temmuz 1967'de doktor Benhima başbakanlığa getirildi
Muhalefetin eleştirilerine karşılık Hasan II olağanüstü durumu sürdürdü Bununla birlikte, hükümet kamuoyunu kazanmak amacıyla toprak mülkiyetini kişi başına 2 000 - 2 500 acreyle sınırladı; fiyat kontrolü uyguladı ve yeni beş yıllık planı yürürlüğe koydu (1968-1972)
Hasan II, temmuz 1970'te bir anayasa tasarısı hazırlattı 240 üyeli bir Temsilciler meclisi'nin (bu meclisin 120 üyesi genel oyla seçilirken, geri kalan 120 üyesi de komün, il ve meslek konseylerince atanacaktı) kurulmasını öngören tasarı, istiklal partisi ve Ulusal halk güçleri birliği'nin muhalefetine karşın temmuz 1971'de yapılan referandumla onaylandı Bunun üzerine, Muhalefet cephesi'nde bir araya gelen bu iki parti genel seçimlere katılmamayı kararlaştırdı Hasan II, başbakan olarak Ahmet el-iraki'yi seçti Mart 1971'de açığa çıkarılan bir komplo 180 kişinin tutuklanmasına yol açtı 10 temmuz 1971'de Skirat sa-rayinda harp okulu öğrencilerinin Hasan ll'yi devirme girişimi başarısızlıkla sonuçlandı Bir anayasa reformuyla hükümetin meclise karşı sorumlu olması ilkesi getirildi; Kerim el-Amrani yeni bir hükümet kurdu (ağustos 1971) 16 ağustos 1972'de kralı taşıyan uçak, Fransa'dan dönerken fas avcı uçaklarının ateşinden kurtuldu; bu suikasta karışan savunma bakanı general Ufkir öldürüldü Kralın muhalefetle yaptığı görüşmeler sonuçsuz kaldı
1973'te hükümet, sanayi ve hizmet sektörlerini "faslılaştırdığını", sömürgelere ait ve onlar tarafından satın alınan topraklara (melk toprakları) elkonduğunu açıkladı; bu toprakların faslı köylülere dağıtılmasına 1973 ağustosunda başlandı
Dış politikada Fransa ile ilişkiler, resmi olarak, aralık 1969'da yeniden kuruldu Haziran 1972'de Hasan II, Rabat'ta toplanan Afrika Birliği örgütü konferansina başkanlık etti
ispanyol Sahrasinın sömürgelikten kurtarılması kral ve muhalefet arasında bir anlaşma zemini oluşturdu Kasım 1975'te Mesire ("Yeşil yürüyüş") ile simgeleşen fas halkının yurtsever seferberliği, 1976'da, Ulusal halk güçleri birliği dışında tüm yasal muhalefetin, kral tarafından önerilen "demokratik açılımı" bazı koşullarla kabul etmesini beraberinde getirdi Haziran 1977'de Temsilciler meclisi için yapılan genel seçimler, iktidara yakın olan bağımsız adayların başarısıyla sonuçlandı Ekim ayında 1972'den beri başbakan olan Ahmet Osman yeniden aynı göreve getirildi, istiklal partisi hükümete katıldı Bu partinin genel sekreteri Muhammet Busetta, dışişleri bakanı oldu Mart 1978'de bağımsız milletvekilleri, Ahmet Osman'ın başkanlığındaki yeni bir partide, Ulusal bağımsızlar birliğinde toplanmayı kararlaştırdılar 27 mart 1979'da kral, Ulusal halk güçleri birliği dışında tüm muhalefet partilerinin temsil edildiği Ulusal güvenlik konseyi'ni kurdu Aynı gün Ulusal halk güçleri birliği nden gelen Maati Buabid başbakan oldu Hükümette üç parti temsil edildi: Ulusal bağımsızlar birliği, istiklal ve Halk hareketi
1977'den başlayarak Fas dış siyasette, Mısır ile yakınlaşma içine girdi Hasan II ve Sedat, Saba savaşı sırasında başkan Mobutu'nun rejimine yaptıkları yardımı eşgüdüm içinde yürüttüler Fas kralı, Mısır -İsrail barış girişimlerini desteklerken Filis-tinliler'in kendi yazgılarını belirleme hakkının gerçekleşmesinden yana olduğunu da belirtti Yine de Fas dış siyasetinin öncelikli sorunu, Cezayir'in desteklediği, Libya'nın da silahlandırdığı Sahra Kurtuluş cephesi ya da Polisario cephesi'ne karşı yürütülen Batı Sahra savaşıydı Şubat 1982'de Sahra Demokratik arap cumhuriyetinin Birleşmiş milletler örgütü'ne kabul edilmesi, Fas için ağır bir diplomatik yenilgi oldu ve örgüt içinde bir bunalıma yol açtı
Ülke içinde iktisadi güçlükler bazı temel besin maddelerinin fiyatlarında artışa neden oldu ve mayıs-haziran 1981 ve ocak 1984'te, sert bir biçimde bastırılan şiddetli gösterilere yol açtı Kasım 1983'te el -Amrani, yeni genel seçimleri düzenlemekle görevli bir geçiş hükümetinin başına getirildi
Eylül 1984'te yapılan seçimlerde eski başbakan Maati Buabid'in kurduğu Anayasal birlik partisi en çok oyu topladı Merkez partileri çoğunluğu korudu, el Amrani nisan 1985'te yeni bir koalisyon kurarak bir yıl daha başbakanlıkta kaldı Eylül 1986'da sağlık nedeniyle ayrılınca yerine Dr izzettin Laraki atandı Temmuz 1986'da kral Hasan, Arap birliği başkanı sıfatıyla israil başbakanı Şimon Perez ile buluştu ve Fez zirve toplantısinda Arap birliği'nin kabul ettiği barış planını görüştü Bu görüşme iran, Cezayir, Libya ve Suriye hükümetlerince eleştirildi Tepkiler karşısında Kral Hasan, Arap birliği başkanlığından çekildi (27 temmuz 1986)
SAVUNMA
1981'de Fas savunma bütçesi GSMH' nin yaklaşık yüzde 8'ini oluşturuyordu • Kara kuvvetleri 1983'te, 18 aylık askeri hizmetle yükümlü 125 000 kişiden oluşuyordu; Fransa'nın teknik yardımıyla yeniden düzenlenmekte olan kara kuvvetlerinin büyük bir bölümü ülkenin güneyinde mevzilendirilmiştir Seyyar kuvvetler, 7 zırhlı gruptan, 12 mekanize alaydan ve bir dağ paraşüt tugayından oluşmaktadır; amerikan ve fransız yapımı yaklaşık 300 tank ve 650 hafif zırhlı araçla donatılmıştır
• Hava kuvvetleri nde (10 000 kişi) 30'u fransız Mirage F-1 olmak üzere 97 savaş uçağı ve 30'u Puma olmak üzere 100 helikopter vardır
• Deniz kuvvetleri nde (6 000 kişi) birkaç hücumbot ve çıkarma gemisi vardır
Yarı askeri kuvvetler 11 000'i ulusal güvenlikte olmak üzere yaklaşık 30 000 kişiden oluşmaktadır
EDEBİYAT
• Arapça edebiyat Modern Fas'ın ilk romancılarından biri, 1933'ten bu yana geleneksel lirizmin kurallarına karşı savaş açan ve denemelerinde, arap dünyasının düşünsel ve toplumsal bir yenileşmesini, Batinin bir kopyası olmayacak biçimde tanımlamaya çalışan Allal el-Fasi, diğeri de Ahmet Benani'dir; her ikisi de yüzyılın başında dünyaya gelmişlerdir Ama Fas romanının gerçek doğuşu, Abdülmecit bin Callun ile başlamıştır (1919'da doğdu); şair de olan Abdülmecit İkinci Dünya savaşı sıralarında yazmaya başladı ve Dans l'enfance (fr çev ) adlı romanında Batı ile müslüman Doğu'nun bir araya gelme olasılığını değerlendirdi Aynı kuşaktan Ab-dülkerim Gallab bağımsızlık öncesi Fas' ta geçen ve istiklal partisi'nin ulusçu ve yenilikçi ideolojisini yansıtan romanlar ve hikâyeler yayımladı Genç yazarlar özgürlük ve demokrasi mücadelesini dile getirmek için daha çok şiiri ya da hikâyeyi benimsediler; hikâyelerinin (Chambres basses [fr çev ], 1977) yanı sıra romanlar da (Murailles et Trottoirs [fr çev ], 1974) veren Muhammet Zefzaf (doğm 1945) ve Un temps entre l'accouchement et le rêve (fr çev ) [1976] adlı yapıtıyla Ahmet el-Medıni (doğm 1948) kendilerini bu edebiyat türleriyle sınırlamadılar Ancak yine de bu yazarların ortak konusu devrimdi; romancı ve hikâyeci Rebi Mübarek (doğm 1935) bağlı olmayan bir çizgide günlük yaşamın ve dinsel düşselliğin bilinçli tanığı olmayı yeğledi (les Bons [fr çev ], 1972; Sang et Fumée [fr çev ], 1977; /e Vent d'hiver [fr çev J, 1978) Muhammet Aziz el-Lehbebi (doğm 1922) denemeleriyle yeni bir islam hümanizmi kurmaya ve arap rönesansın-da aydının sorunsalını aydınlatmaya çalıştı, Muhammet es-Şebbag da (doğm 1929) şiir ve roman denemeleri yazdı (l'Arbre de feu [fr çev ], 1955; la Grappe de rosée [fr çev], 1961) Zor bir günlük yaşamla karşı karşıya kalan faslı yazarlar yaşadıkları döneme tanıklık ederken, onun gerçeklik ve düşselliğine katılırken özellikle şiiri kullandılar Abdülmelik el-Belgıyei (doğm 1906) iki savaş arasının hitabet şiiri akımını temsil etti, Muhammet es-Süleymani (1862-1926) ve Muhammet bin Dafaa da şiirlerinde arı Endülüs geleneğini yakaladılar, ikinci Dünya savaşı'nin ardından romantik bir akım gelişti; bunu, 50'li yıllarda bağımsızlık için seferber olmuş ve serbest ölçüyü ilk kez kullanan siyasal yapıtlar izledi 1964'ten sonra, modern şiir Fas'ta belli bir biçim aldı; konularını ülkenin günlük gerçekliğinden çıkardı, romantizm ve nostaljiden doğan yeni bir ritim kullandı Bu yeni şiirin temsilcilerinden en önemlileri şunlardır: simgeci ve gizemci Muhammet Segıni (doğm 1930), Ahmet Mecati (doğm 1938), Alla'l-Heccam (doğm 1948), Muhammet el-Eş'arî(doğm 1950) Bununla birlikte, örneğin Mustafa Maadevi'nin (1937-1961) çoğunlukla ger-çeküstücü yapılıştaki şiirlerinde ve Muhammet Bennis'inkilerde (doğm 1948) görülen bir karşı çıkış akımı da varlığını korudu
• Fransızca edebiyat Fransızca, 1950 yıllarına doğru Ahmet Sefriyevi (doğm 1915) tarafından kullanıldı (la Boite à merveilles, 1954), ancak bu dili edebiyata sokan Driss Şerybi'dir(doğm 1926); Şrey-hi, Mağrib'in bir ucundan öteki ucuna kadar etkili olan "52 kuşağı"nın karşı çıkış eylemi içinde doğrudan yer aldı: babaya ve İslama bir başkaldırı olan le Passé simple (1954), Fransa'daki göçmen işçilerin içinde bulundukları insanlıkdışı koşullara bir başkaldırı olan les Boucs (1955) Bununla birlikte, gizli uzlaşmaları, yakın geçmişin klasik imgelerini, kokuşmuşlukları ve "mutlu Fas"ı reddetmekte kararlı bir grup genç yazarın ortaya çıkmasını görmek için 1965-1968 yıllarını beklemek gerekti Muhammet Hayrettin (doğm 1941) tarihsel olduğu kadar ruhbilimsel de olan deprem imgesi Agadir'i (1967) yazdı ; bu romanı aynı derecede öfkeci, hem lirik, hem de düşsel bir üslup taşıyan diğerleri izledi Abdülkebir Hatibi (doğm 1938) Nietzche ile söyleşti, üslup araştırmaları yaptı Batı ile Doğu'yu taklit ederek, bir yandan fas edebiyatının içinde kaldı, diğer yandan da ondan ayrıldı (/a Mémoire tatouée, 1971; le Livre du sang, 1979) Tahir bin Cellun (doğm 1944) önceleri şiir kitapları yayımladı, sonra da, Harrouda (1973), La Réclusion solitaire (1976), Moha le fou, Moha le sage (1978) ile romana geçti Bu yazarların üzerinde durduğu gerek yapı, gerekse üslup bakımından biçimsel arayışlardı Etnografyadan, egzotizmden, belgecilikten nasıl kurtulmalı? Özellikle kırık anıları, yaralı bilinçaltını nasıl dile getirmeli? Muhammet Aziz el-Lehbebi uzun süre adı geçen tek ozandı Bağımsızlığın kazanılmasından on yıl sonra yeni bir kuşak doğdu Abdüllatif Le-abi (doğm 1942) devrimci siyaset ve biçimsel arayışlar yönünden oldukça "bağlı" bir dergi olan Souffles'u (1966-1971) çıkarmaya başladı; ayrıca gezi yazısı niteliğindeki l'Œil et la Nuit'yı (1969) yayımladı Bu dönemde şu şairlerin kitapları okundu: Muhammet Hayrettin (Soleil arachnide, 1969), Tahir bin Cellun (Hommes sous linceul de silence, 1971), Abdülkebir Hatibi, Muhammet Loakira (doğm 1945) [Chants superposés, 1977], Mustafa Nisaburi (doğm 1943) [la Mille et Deuxième Nuit, 1975], Nurettin Busfıha, Muhammet Alevi Belgiti Fas'ta da fran-sızca yapıtlar veren üniversite öğretim üyeleri vardır: Muhammet Aziz el-Lehbebi (/e Personnalisme musulman [islam kişi-selciliği], 1964), Abdullah larvi (l'idéologie arabe contemporaine [Çağdaş arap ideolojisi], 1967), Abdülcelil Lehcumri
SANAT
Fas islam sanatı uzun süre kişiliğini aradı Muvahhitler döneminden başlayarak özgünleşmeye başlayan bu sanatın ispanyol etkisiyle gerçekleştirdiği yapıtlar çoğu zaman "ispanyol-mağrib sanatı" ürünleri olarak anılır Günümüze kadar kalabilmiş çok eski anıtların sayısı azdır Ko-runabilmiş olanlarıysa (Fas Karaviyyin camisi, Endülüslü camisi) değişime uğramıştır Daha yakın dönemlerde yapılmış olan Marakeş Kutubiyye camisi (XII yy ), Hasan camisi'nin tamamlanmamış minaresi, anıtsal kapılarıyla çeşitli askeri yapılar klasik dönemin güçlü, yalın ve ince üslubuna tanıklık ederler Mimarlık biçimlerinin çeşitliliği Meriniler döneminde özellikle medrese yapımının başlamasıyla ortaya çıktı; yapılar nispeten küçüldü, en uygun oranlarına kavuştu ve süslemeler daha zarif bir görünüm kazandı Cezayir'de Tlemsen bu sanatın tartışmasız en yetkin örneğini oluşturur, ama yapıları hiçbir zaman Fas inaniyye medresesi (1350-1357) ile boy ölçüşemez XV yy 'dan sonra Fas, kendi içine kapanmaya başladı ve dış etki en aza indi Sanat körelmeye ve gerilemeye başladı Süslü ve göz alıcı bir üslup ağır bastı XVI yy 'da ve XVII yy 'ın ilk yarısında en önemli kültür merkezi durumuna gelen Marakeş'i (Bâbu Dükkâla camisi, İbni Yusuf medresesi, Sadiler mezan) Meknes (Zeytune medresesi minaresi) izler Sanatsever hükümdarlar geniş ve görkemli konutlar yaptırdı ve bunları geçmişteki Endülüs'ten izler taşıyan şirin, sevimli bahçelerle süslediler Bütün Mağrib gibi Fas'ta da üstün yetenekli marangozlar yetişmiş olmasına karşılık (Kutubiyye, Ka
raviyyin ve Endülüs camileri minberleri dünyanın en güzel işleri arasında sayılır) Doğu karşısında Fas plastik ve endüstriyel sanatlarda iddialı olmadı Belli bir dönemde de tunç döküm sanatı alanında yetkin örnekler ortaya çıktı (Cami şamdanları, kapılar, özellikle Fas kentindeki Atta-rin medresesinin kapıları, 1342) Zamana karşı direnenlerse altın işlemeli ipekli-leriyle son yüzyıllara kadar dokumacılar oldular Seramik alanındaysa katışıksız, ama biraz kaba olan örnekler belirgin halk sanatı niteliği taşırlar
__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
|