12-07-2010
|
#1
|
Şengül Şirin
|
Hama Katliamı 1982
Hama katliamı 1982
Hama, Suriye’de İslami hareketin en güçlü olduğu şehirlerden biridir Bu özelliği dolayısıyla Hama şehri 1982 yılında büyük bir katliama şahit oldu Hafız el- Esed’in kardeşi ve zamanın Genelkurmay Başkanı Rıf’at el-Esed, Şubat 1982′de bir gece vakti Hama’ya havadan ve karadan saldırı düzenledi Saldırıya katılmak istemeyen askerlerin çoğu anında idam edildiler Bazıları da Müslümanlar tarafına geçtiler Birkaç gün devam eden Hama katliamında yaklaşık kırk bin Müslüman şehid oldu Şehir adeta bir harabeye döndü 
Hama, Halep’le Humus arasında Asi nehri vadisinde, nehrin iki yakasına yerleşmiş bir şehirdir Kelime olarak “sıcak” anlamına gelir Hem iklim olarak hem de taşıdığı manevi hava itibariyle sıcak bir şehir olduğu için böyle adlandırılmıştır Manevi sıcaklığı ise tarih boyunca tevhid mücadelesenin önemli merkezlerinden biri olmasından ileri gelmektedir M Ö 2150 yılında kurulduğu tarihlerde kayıtlıdır Bu şehir, Hz Ömer (r a )’in hilafeti döneminde gönderilen Ebu Ubeyde ibnu Cerrah komutasındaki ordular tarafından fethedilmiştir İşte bu, sıcak kalpli ve sevimli insanların yaşadığı sıcak şehir 1982′de Hafız Esed rejiminin yürekleri parçalayan vahşi bir katliamına sahne oldu
Rejimin Hama’ya bir komplo hazırladığı katliamdan iki yıl öncesinden itibaren izlediği tutumla ve başvurduğu uygulamalarla belli oluyordu Daha iki yıl önceden diktatör Esed adamlarını ve cellatlarını fitne tohumları ekmeleri, insanları tahrik etmeleri için şehre göndermişti Bu kişiler insanların inançlarına saldırmak, erkeklerin onur ve haysiyetlerini kadınların namuslarını kirletmek için gönderilmişlerdi Amaç ise toplumu tahrik ederek bir katliamın zeminini, alt yapısını hazırlamaktı Gönderilen bu tahrikçi vahşiler kendilerinden istenenden fazlasını bile yaptılar Öyle ki büyüklere değil küçük yaştaki çocuklara bile saldırdı, küçük kız çocuklarının namuslarını kirletmeye bile kalkıştılar
Bu arada Suriye Ceza Kanunu’nda bazı değişiklikler yapılarak halkın kendi kendini savunması zorlaştırıldı, halk savunmasız ve zor durumda bırakıldı
Esed yönetimi Hama’da bu tahrikleri yaparken bir yandan da askeri tedbirleri artırmayı, bölge ahalisini güvenlik yönünden sıkı bir denetime almayı da ihmal etmedi Şehir tamamen Örfi İdare (Sıkıyönetim) kontrolüne alındı Askeri ve sivil istihbarat için karargahlar kuruldu Kısacası bir yandan halk devlete isyan etmesi için her yönden tahrik edildi, diğer yandan da isyan edenlerin anında ortadan kaldırılması için her türlü tedbir alındı Hafız Esed’in kardeşi ve suç ortağı Rıfat Esed olaylardan iki ay önce Örfi İdare komutanlığına getirildi Çünkü o vahşette sınır tanımayacak bir ruha sahipti O aynı zamanda ağabeyinin halefi olmak, ondan sonra yerine geçmek istiyordu Bu yüzden de kendisinden isteneni tereddütsüz yapabileceği, ağabeyinin bir dediğini iki etmeyeceği biliniyordu
Rıfat Esed, Örfi İdare komutanlığına getirildikten sonra kendisine bazı talimatlar ve bu arada önemli birtakım yetkiler de verildi İşte bu önemli yetkilerden biri:
“Kimsenin onayını almadan beş bin kişiyi bile öldürebilirsin!”Üstelik bu yetki el altından değil resmi olarak veriliyordu
İnsanlar Örfi İdare altında her geçen gün daha da kıskaca alınıyorlardı Durum öyle bir noktaya gelmişti ki Hamalılar: “Biz her gün ölüyoruz veya şehrin büyük bir kısmı ölüyor Bu iş nereye kadar sürecek?” diye sormaya başladılar
İslami kimlik taşıyanların hepsinin evleri aranıyordu Bir tek ev bazen on defadan fazla aranıyordu Adeta Hulagu’nun askerleri kabirlerinden çıkmış gibiydiler Belki Esed’in cellatları onları da geçmişti Halkı en çok rahatsız eden ise insanların inançlarının rencide edilmesi, şerefleriyle ve namuslarıyla oynanmasıydı İlimlerinden dolayı hürmet gören insanlar Esed’in cellatlarının taarruzuna uğruyor, haysiyetleri kirletiliyordu Evlerde kadınlara saldırılıyordu Çocuklar anne – babalarının gözleri önünde öldürülüyorlardı
Bir ispiyoncu: “Bir adamın şu binaya girdiğini gördüm, hala çıkmadı” diyecek olsa Esed’in cellatları hemen içeriye dalıyor, içeride yakaladıklarına tekme tokat saldırıyor, kimseyi bulamazlarsa binayı içindekilerin üstüne yıkıyorlardı
İşte bu vahşi saldırılarda gerek Müslüman Kardeşler cemaatinden ve gerekse rejime muhalif farklı kesimlerden pek çok insan vahşice katledildi
Halin böyle olmasına rağmen cumhurbaşkanı Hafız Esed dünya kamuoyuna yönelttiği mesajlarında Suriye’de her şeyin yolunda gittiğini, sükunetin hakim olduğunu iddia ediyordu Bu tür mesajlar vermesinin amacı ise kendisinin gerçekleştireceği katliamın sebeplerinin rejim tarafından değil “isyancılar” tarafından hazırlandığı iddiasını haklı göstermek için yanıltma yapmaktı
İşte bütün bu zulümler artık iyice dayanılmaz hale gelince halk tepkisini ortaya koymaktan, her gün ölmektense bir kere ölmeyi tercih etmekten başka bir yol olmadığını düşündü Vahşet rejimi ise katliam gerçekleştirmek için bir kıvılcım bekliyordu
Hama’da rejimin insanlık dışı uygulamalarına karşı gösterilen tepki bir örgütsel isyan değil bir halk isyanıydı Eğer ki bu bir örgütsel hareket yani Müslüman Kardeşler’in yönetimi ele geçirme amacına yönelik olarak başlattığı bir isyan olsaydı hıristiyanlar böyle bir eyleme katılırlar mıydı? Oysa civardaki hıristiyanlar da rejimin o vahşi saldırılarına karşı bölge ahalisinin onur ve haysiyetinin korunması için verilen mücadeleye, ortaya konulan onurlu direnişe katılmışlardır
Ama vahşi Esed rejimi Hama ahalisini ekin biçer gibi biçmek için bütün hazırlıklarını yapmıştı Havadan ve karadan füzeler, bombalar, top mermileri yağdırdı insanların üzerine!
Türkiye’ye sığınan Sünni Müslümanlar, Hatay İli Samandağ ilçesinde Türk Askerlerinin ayaklarına kapanarak şöyle yakardıkları söylenmektedir :
“Şam komutanına secde etmedim, ama senin ayaklarını seve seve gözyaşımla yıkarım…”
Ancak zulümden kurtulduğunu sanan mülteciler; Suriye’nin inanmayarak yaptığı iade isteklerine, 12 Eylül Yönetimi olumlu cevap vererek teslim girişiminde bulunmuştur…
Sınır Kapısında teslim sırasında “Bizi Esad’a vermeyin” diye bağıran mülteciler, kaçma girişiminde bulunarak intihar etmişlerdir
__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
|
|
|