Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Nesil Bilinçlendirme Kampı - Gizli Tehlikeler & Tehditler > Atatürk Köşesi > Hayatından Kesitler

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları

Atatürk'ün Çocukluk Anıları - Kardeşim Mustafa

Eski 4 Hafta Önce   #1
Mountain
Varsayılan

Atatürk'ün Çocukluk Anıları - Kardeşim Mustafa



ATATÜRK'ÜN ÇOCUKLUK ANILARI - KARDEŞİM MUSTAFA
Ali Rıza Bey'den olma Zübeyde Hanım'dan doğma 1874 tevellütlü Selanikli Ahmet 9 yaşındaydı Yanında 8 yaşında olan kardeşi Ömer ve 2 yaşında olan Mustafa vardı Askercilik oynuyorlardı Ahmet kardeşlerini uygun adım yürütürken, sol sağ, sol sağ yarın bayram olsa diyordu Aradan zaman geçti Ömer yoruldu, eh Ahmet de yoruldu Dön, dön, nereye kadar Mustafa yorulmadı, dönmeye devam etti Ahmet, Mustafa'ya laf olsun diye seslendi: Mustafa, bir otur, dinlen Sen döndükçe biz yorulduk Sonunda Mustafa söz dinledi ve bir köşeye oturdu Ahmet ile Ömer daha sonra kalktı ve yürümeye devam etti

----------------------------------------------------------

ZÜBEYDE HANIM'IN ÇOCUKLARI
Ahmet, Ömer ve Mustafa evin bahçesinde oynuyordu Birden ortalık Ömer'in çığlıklarıyla inledi Yetiş Ahmet abi, beni arı soktu Ahmet yakındaydı, yerden bir dal parçası alıp, kardeşi Ömer'in çevresini saran yaban arılarına saldırdı Yaban arıları sağa-sola kaçıştı Ömer hızla eve girdi ve kapıyı kapadı Biraz sonra Ahmet de eve girdi ve odasına saklandı Bahçede Mustafa kalmıştı Mustafa 2 yaşındaydı ve hayata dolu gözlerle bakıyordu Yıllar sonra Mustafa Kemal adını alacak ve vatanına saldıran düşmandan kaçmayacaktı Tıpkı 2 yaşında yaban arılarından kaçmadığı gibi

----------------------------------------------------

KOBRA
Yıl 1883 Ali Rıza Bey 44 yaşında, oğlu Ömer 8 yaşındaydı Birlikte yenice tayin edildiği Çayağzı'ndan Selanik'e dönüyordu Ali Rıza Bey birden patika yolda bir kobra gördü Kobra diklenmiş ve yerden yüksekliği 15 metre kadardı Ali Rıza Bey, oğlunu kolundan tuttu: Dur Ömer Bu kobra yılanı Çok sinirli Üstüne yürümek yanlış olur Belki yakında yavruları vardır Çevresinden dolaşacağız
Ali Rıza Bey ile Ömer geniş bir yay çizerek kobrayı arkalarında bıraktılar ve Selanik Yenikapı'daki evlerine döndüler Ali Rıza Bey kobra olayını anlattığında Zübeyde Hanım şöyle dedi: Baba oğul çok büyük tehlike atlatmışsınız Böylesi zehirli bir yaratıktan uzak geçmek doğrudur

--------------------------------------------------

ATATÜRK'ÜN ABLASI FATMA
Fatma, Selanik'teki evde oyuncaklarıyla oynuyordu Pek çok oyuncağı vardı ve en çok annesinin yünden ördüğü oyuncak bebeğini seviyordu Bebeğiyle konuşuyordu ama onun karşılık vermemesi Fatma'yı üzüyordu Fatma'nın bir gün canına tak dedi ve annesine seslendi: " Anne, bu bebek konuşur diyordun ama şimdiye kadar benimle hiç konuşmadı "
Annesi Zübeyde Hanım: " Kızım, belki bugün konuşacak ve sana merhaba diyecek Ne biliyorsun? "
" O zaman konuşsun ve bana merhaba desin "
Zübeyde Hanım, sesini incelterek ve çocuk sesi taklidi yaparak konuştu: " Fatma, nasılsın? Ben senin bebeğinim ve seni çok seviyorum "
Fatma beyninden vurulmuşa döndü ve bebeğinin konuşması onu çok sevindirmişti Annesine seslendi: " Anne, duydun mu? Bebeğim konuştu ve ben şimdi çok mutluyum "
Fatma 4 yaşındaydı ve hayata gülen gözlerle bakıyordu Bebeği işte konuşuyordu Fatma bebeğiyle Selanik sokaklarında özgür ve mutlu olarak koşabilecekti

SON

------------------------------------------------------

ATATÜRK'ÜN ABİSİ AHMET
Annesi oğlunu bakkala yollarken: Ahmet, dededen yarım kilo yoğurt alıver, dedi Akşama size bir sürprizim var Hamur işi hazırlayacağım ama pide mi, börek mi, asla tahmin edemezsin
Bunun üzerine Ahmet: Yoğurt alırım ama hani para? Sen para vermezsen, ben yoğurt alamam Pidedir, börektir hazırlayamazsın
Zübeyde Hanım: Aman oğlum, elimde hazır para olmasa ben senden yoğurt almanı ister miyim? Al şu paraları, yeter de artar bile
Ahmet tencereyi alıp bakkala doğru yola çıktı Paralar cebinde şıngırdıyordu Bakkaldan içeri girdiğinde bir heykel gibi donakaldı Dede, tezgahın üstüne kollarını koymuş, başını elleri arasına almış, uyukluyordu Ahmet sessizce bekledi Sağa-sola bakındı Ekmek dolabını açıp kapadı Bez perdeyi açtı Peynir almaya geldiğinde dede oradan peynir verirdi İki teneke vardı Biri açıktı ve bir miktar peynir satılmıştı Bakışları tezgaha yöneldi Kavanozlar içinde türlü tevir şekerleme vardı En çok sevdiği pişmişti Bu yumuşak şekerlerden her gün bir kavanoz yese bıkmazdı Sonradan dede uyandı Ne oldu, oğlum, ne istemiştin, dedi
Ahmet: Ben yarım kilo yoğurt alacaktım, dedi Ahmet yoğurdu aldıktan sonra eve doğru yöneldi Annesi pide veya börek hazırlasa ne fark ederdi? İkisi de hazır yemekti ve yanında ayran olsa cana can katardı

--------------------------------------------------------

ATATÜRK'ÜN ABİSİ ÖMER
Ali Rıza Bey'den olma Zübeyde Hanım'dan doğma Ömer 8 yaşındaydı Kuşpalazı (difteri) salgını vardı O günlerde Mustafa 2 yaşındaydı
Bir gün Mustafa Kemal'in abisi Ömer yaşıtı Celal ile evlerinin bahçesinde geziniyordu Celal birdenbire: Bak Ömer, şu yılanı görüyor musun? Ben bu yılanı alır, parmağımın ucunda sallarım, dedi Yılan dediği parmak kalınlığında, iki karış boyundaydı
Ömer: Aman, Celal, bırak yılanı gitsin, sana ne zararı var, dedi
Celal: Öyle deme Ömer, bu yavru yılan büyür, piton olur Sen 2 metre olsan, bu yılan 10 metre olur Yıllar sonra sen adam olsan da fark etmez Bu yılan seni yakalar ve yutar, dedi
Aradan dakikalar geçti Celal, yavru yılanı sallamaya devam etti Ta ki Celal'den bir ah sesi duyulana kadar Ömer hızla sağına döndü Celal diz çökmüştü ve sağ eli morarıp şişmeye başlamıştı
Ömer, yılanın başını tuttu ve sıktı Yılanın gücü azalmıştı Sol eliyle yılanın kuyruğunu tuttu Ters istikamette döndürerek, Celal'le yılanı birbirinden ayırdı Yılanın başını taşla ezdi Bir koşu gidip babası Ali Rıza Bey'i yardıma çağırdı Ali Rıza Bey, Celal'in koluna ısırığın biraz yukarısından mendiliyle sıkma uyguladı Kanayan yeri emdi, tükürdü Bu işlemi defalarca tekrar etti Baygın Celal kendine gelmeye başladı Ali Rıza Bey'in dudakları hafiften şişmeye başlamıştı
Bir kaç gün sonra her şey normale döndü Celal olanları unutmuş, hayatın akışına kapılmış, savrulup gidiyordu Ömer, arkadaşını kurtardığı için, babasına teşekkür etti Geri planda olanların takipçisi Mustafa geleceği şekillendireceği günleri düşünüyor ve gülümsemeye çalışıyordu

SON

---------------------------------------------------------------------------

ATATÜRK'ÜN ÇOCUKLUK ANISI: HASİBE NİNE
Bir gün bakla tarlasından çiftliğe dönüyordum Toprak yolun kenarındaki eski, tek katlı, ahşap bir evde yaşayan Hasibe Nine'ye uğradım Hal hatır sordum Yalnızlığını paylaştım Testiyi alarak yakındaki dereden su doldurup getirdim
Hasibe Nine: " Sağ ol evladım! Sen olmasan şurada açlıktan, susuzluktan kıvranacağım Bana ekmek, yemek, yoğurt getirirsin Suyumu doldurursun "
Ne demek efendim? Bu benim insanlık görevim İnsanlar yardımlaşmalı, yiyeceğini paylaşmalı Şu güzelim dünyada hoşça vakit geçirmeli, dedim
" Benim Mustafam, neler de bilirmiş? Çok bilgiliymiş Civan boylum benim Gel de ninen sarılsın sana "
Hasibe Nine'ye sarıldım ama birdenbire ağlamaya başladı
Ama neden ağlıyorsunuz? Yoksa canınızı mı yaktım? dedim
" Yok evladım, canımı yakmadın Ben yalnızlığıma ağlıyorum Yaşlı insanlar, yalnız kalırlar Yalnızlık zor evladım, çok zor "
Daha sonra en iyi dileklerle oradan ayrıldım Çiftliğe doğru yoluma devam ettim Birden ilerideki çimenlerin arasında uçamayan bir güvercin gördüm Güvercini alarak çiftliğe götürdüm Dayım, güvercinin incinmiş olan kanadını tedavi edip, sardı Birkaç günde iyileşir, dedi
Ertesi gün güvercini Hasibe Nine'ye götürdüm Onu bir kafese koydu İyileşince bırakırım, dedi İyileşince bıraktı ama güvercin biraz uçtuktan sonra geri döndü Hasibe Nine'yi çok sevmişti ve ondan ayrılmamaya kararlıydı Orada olduğum zamanlarda güvercin etrafımda uçuyor ve beni saygıyla selamlıyordu

--------------------------------------------------------------------------

ATATÜRK'ÜN ÇOCUKLUK ANISI: CUMHURİYET İLAN EDERDİM
Mustafa bakla tarlasında bekçilik yaparken, diğer yandan yeni arkadaşlar ediniyordu Bunlardan biri de Süleyman'dı Süleyman komşu çiftliğin sahibinin oğluydu Fırsat buldukça Hüseyin Ağa'nın çiftliğine gelir, Mustafa'yı bulur ve aralarında oynadıkları oyunlara katılırdı
Bir gün Süleyman yine oyuna katıldı Koştu, yoruldu Yarıcı çocukları gidince Mustafa ile Süleyman bir ağacın altına oturdular İlk soru Süleyman'dan geldi: Mustafa, sence bu padişahlık ne zamana kadar sürer?
" Çok sürmez Sınavlarda üç yanlış bir doğruyu götürür ama üç yanlışın götüreceği doğru yoksa, ben padişah olsam ne olacak? Osmanlı İmparatorluğu uçurumun kenarında "
Süleyman: " Bravo Mustafa, her sözünün altına imzamı atarım Bir de padişahların hanımlarından bahsetsen "
Mustafa: " Yıkım kararı alırsın Osmanlıyı ben yıkamam ama düşmanlar yıkar Padişahlar, Türk kızları dururken, yabancı kızlarla evlendiler ve çöküşü hızlandırdılar Bir de saraydan çıkmayan padişahlar var "

Daha sonraki günlerde bu konu konuşulmaya devam etti Bir akşamüstü Süleyman, Hüseyin Ağa'nın çiftliğine geldi ve Mustafa'yı buldu Babasıyla bazı konularda anlaşamadığını, bir tartışma sonunda babasının kendisini çiftlikten kovduğunu söyledi Babasının son sözleri şunlar olmuştu: " Süleyman senin padişah karşıtlığını anlamıyorum Osmanlı İmparatorluğu ne güzel yönetiliyor Artık bu çiftlikte yerin yok senin "
Babasının bu sözleri üzerine Süleyman tasını, tarağını toplamadan yola çıktı ve komşu çiftliğe doğru yöneldi Orada özgün düşünme yeteneğine sahip bir arkadaşı vardı ve Mustafa, onu sokakta bırakmazdı Gerçek arkadaş zor günde belli olurdu İyi günde pasta ikram eden, kötü günde lokmanı elinden alana ben gerçek arkadaş demem diyordu, Süleyman
Mustafa, Süleyman'ı güler yüzle karşıladı Süleyman olanları anlatınca çok üzüldü Daha sonra ikisi birlikte Zübeyde Hanım'ın yanına gitti ve arkadaşının yatıya kalması için, gerekli izni alması zor olmadı

Akşam yemeğinden sonra Mustafa ile Süleyman, sohbete daldı Konu yine ülkenin geleceğiydi Bir ülke yönetiminde sadece koltuk sahipleri söz sahibi olmamalıydı Her vatandaş yönetime karışır, fikir ileri sürer ve yorum yapardı Padişah, kral, imparator, halkın sesine kulak vermezse tacını, tahtını verirdi Bir aralık Süleyman şöyle bir soru sordu: Arkadaş, bilmem inanır mısın, tıpkısının aynısı ben de seninle aynı düşünceler içindeyim Temsilde, ülke yönetimini sana bıraksalar, yönetim düzenin nasıl olurdu?
Mustafa: " Ben Cumhuriyet ilan ederdim Millet Meclisi olmalı Burada çeşitli vilayetlerden gelen temsilciler olmalı Halk, beğenmediği yöneticiyi değiştirebilmeli "
Mustafa ile Süleyman sonraki iki gün birlikte vakit geçirdiler Pek çok konuda fikir alışverişinde bulundular Çiftliğin avlusunda gezdiler, dolaştılar, yoruldular Daha ertesi gün Mustafa komşu çiftliğe giderek, Süleyman'ın babasıyla bir görüşme yaptı ve Süleyman'ı affetmesini istedi Baba, Mustafa'ya, sen çok zeki ve dünyada eşi bulunmaz bir çocuksun Seni kıracağıma kafamı kırarım, dedi ve oğlunu affettiğini söyledi Çiftliğe geri dönen oğlunun fikirlerine her zaman önem verdi Anlattıklarını dikkatle dinledi

SON

Atatürk'ün Çocukluğu - Ezgi Yayınları - Yayın Yılı: Aralık 1994

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Atatürk'ün Çocukluk Anıları - Kardeşim Mustafa

Eski 4 Hafta Önce   #2
Mountain
Varsayılan

Cevap : Atatürk'ün Çocukluk Anıları - Kardeşim Mustafa



ATATÜRK'ÜN ÇOCUKLUĞU: CİVCİVLER HOROZ OLDU
Dayımın çiftliğinde günler birbiri ardına geçip giderken, bir gün dayım torba dolusu civcivle çıkageldi: Koş Mustafa koş, bak sana civciv getirdim Onları besle, büyüt, dedi Ben bir sandalyeye oturdum Saydım, civcivler on taneydi Makbule ile Naciye civcivleri besleyip büyütmeme yardımcı olacaktı
Geçen günlerle birlikte civcivlerin azalmaya başladığını fark ettim Çiftliğin bahçesinde dolaşan bir kedi vardı ve civcivleri o kapıyordu Çiftliğe geldikleri ilk gün orta yere bıraktığımızda dört civciv yanıma geliyordu Beni tercih etmeyenler, Makbule ile Naciye'nin yanına gidiyordu Kedi onların civcivlerini yedi Bana inanan dört tanesini büyüttüm Hepsi horoz oldu

--------------------------------------------------------------------------

ATATÜRK'ÜN ÇOCUKLUĞU: EVCİLİK ANISI
Çocukluk çağında yaşadığım unutamadığım anıların başında evcilik anısı vardır Selanik'te sekiz on yaşları arasında komşu kızları evlerinin önüne kilim serer ve evcilik oynardı Türk çocukları değil ama ermeni ve rum çocukları bunlara rahat vermez, tepelerine dikilir, alay ederdi Ermeni Krikor: Vay Fatoş, kurmuşsun evini, bakarsın rahatına Şu kıza çocuğum dersin, yoktur bunun babası?
Rum Yorgo: Olurum ben o çocuğa baba Yeter ki kapın açık olsun
Fatoş, sonunda alaylardan bıkmış ve evcilik oyununa bir baba aramış Sonunda beni buldu Olanları anlattı Biz evcilik oynarken, baba olur musun, dedi Ben hiç düşünmeden evet dedim Olaylar gözümün önünde cereyan ediyordu ve görünen köy kılavuz istemezdi
Ertesi gün Fatoşların evinin önüne kilim serilmişti Temsilde anne Fatoş ve iki kızı yemek yapıyordu Ben kilimin ortasında oturuyor ve baba rolündeydim Ermeni ve rum çocuklar gelip geçiyor ve bana bakıyordu O gün tek laf atan, ileri geri konuşan olmadı Selanikli Mustafa derlerdi bana Sonraki günlerde çağırdığı zaman Fatoş'un yardımına koştum Baba rolü oynadım Bu zaman süresince sataşma olmadı Ermeni ve rum çocuklar, dilleri damaklarına yapışmış vaziyette geçip gitti

--------------------------------------------------------------------------

DÜŞMANIM ÇOK ŞU ANDA
İki yaşındaki Mustafa abisi Ahmet ile Selanik'in toprak sokağında gidiyordu Şu temmuz sıcağında deniz kıyısı en iyi yerdi Ege denizi, adaları çok olan prima bir yerdi Görkemli bir dev, adadan adaya ayak basar, ayağını suya değdirmeden Girit'e ulaşırdı
Ortaçağ kalığı zihniyete bel bağlamadan, özgün fikir üreten Selanik'in yıldız çocukları, atılım içindeydi Aralarında tartışma oluyordu Bugünkü konuşmaların odak noktası: Dünya dursa ne olurdu? Birkaç saattir süren fikir ayrılıkları neredeyse kavgaya dönüşecekti ki, Ahmet ile kardeşi Mustafa ufukta göründü Çocuklar, bunlar Ahmet ve Mustafa Olayı onlara anlatalım, onlar ne derse kabullenelim, düşüncesinde birleştiler
Dünya dursa ne olur sorusuna Ahmet: Dünyadaki yaşam son bulur, dedi Bak biz de öyle dedik, siz karşı çıktınız, diyenler sesini yükseltince tartışma giderek alevlendi Bunun üzerine Ahmet, iki elini havaya kaldırıp teslim işareti çizdikten sonra herkes sustu Ali şöyle dedi, Veli böyle dedi, demeyi bırakalım ve Mustafa'ya kulak verelim Mustafa ne derse o olsun, tamam mı, deyince herkes tamam dedi
Ahmet: Mustafa dünya dursa ne olur? diye sordu
Mustafa: Dünya durmaz, döner, dedi ve bütün ağızlar açık kaldı

---------------------------------------------------------------------------

ATATÜRK'ÜN ÇOCUKLUĞU - ÇİĞDEM TOPLADIK
Bir kış günü sabahı saat 8 sularında Zübeyde Hanım uyanmıştı Sağa-sola bakındı Ali Rıza Bey derin uykudaydı Gümrük memuru olduğu için, geç yatmıştı çünkü ertesi gün tatildi Öğleden önce kalkmazdı Zübeyde Hanım çocukların odasına yöneldi İki yaşındaki Mustafa yatağında uyuyordu Abileri Ahmet ve Ömer yataklarında yoktu Beyninden vurulmuşa döndü Kim, neden yavrularını annesinden ayırırdı? Bu durum inanılmaz bir vurdumduymazlık değil miydi? Kim, ne isterdi bir çocuktan? Diğer odaya baktı Bahçeye çıktı Sarışın, mavi gözlüm dediği , canları Ahmet ile Ömer ellerinde birer toprak tencere olduğu halde geliyordu Oğulları yanına gelince Zübeyde Hanım sordu: Sabahın körü yatağınızda yoksunuz Bu tencereler de neyin nesi? Bunların içinde ne var?
Ahmet: Anne, gece çiğ yağdı, biz de çiğdem topladık Hani saksıdaki güllerim, sümbüllerim soluyor dediydin ya, biz de bu durumun önüne geçmek istedik
Zübeyde Hanım'ın izin vermesiyle oğulları saksılara çiğdem döktü Aradan günler geçtikçe solmaya yüz tutan güller, sümbüller canlandı, çiçek açtı

SON

-----------------------------------------------------------------

GÜVERCİN YAVRULARI
Ali Rıza Bey ile Zübeyde Hanım'ın oğulları Ahmet ile Ömer, Selanik'teki evlerinin bahçesinde geziniyordu Bu bahçedeki ağaçlara nedense güvercinler daha çok konardı İlkbaharın gelmesiyle birlikte güvercinler yumurtlar ve günler sonra yumurtadan yavrular çıkınca bunları besler, yavrular, büyüdükten sonra yuvadan uçup giderdi Ahmet ile Ömer bu durumu alkışlardı
Yıl 1883 Ahmet 9, Ömer 8 yaşında Bir ilkbahar sabahı Ahmet sabah erkenden kuş cıvıltılarına uyandı Kardeşi Ömer'i uyandırıp birlikte bahçeye çıktı Günlerdir takip ettikleri güvercin yuvasındaki 4 yumurtadan 4 yavru güvercin dünyaya gelmişti Anne ve baba güvercin yavrularına yiyecek bulmak için, uçup gitti Aniden gökyüzünde bir kartal belirdi ve dönerek alçalarak yuvanın başına kondu Bir kaç dakika sonra yuvada yavru kalmamıştı
Ahmet ile Ömer bu durumu korku dolu gözlerle izledikten sonra eve kaçtı ve bahçe kapısını içeriden kilitledi Tam doymayan kartal bahçe kapısına doğru hamle yaptı ve kapıya çarpıp yere düştü Daha sonra uçup giden kartal bir daha oralarda görünmedi

------------------------------------------------------------------------

ATATÜRK'ÜN ÇOCUKLUĞU: İYİ YÜREKLİ KIZ
Atatürk'ün ablası Fatma dört yaşındaydı Bir bebeği vardı, onunla oynuyordu ama bu yetmiyordu Canı çok sıkılıyorduMutfakta yemek pişiren annesinin yanına gitti Anne, yanına geldim ama bana masal anlatmanı istemiyorum Bana anlatacak bir hikayen var mı?
Annesi: Aman kızım, ne demek? Sen iste yeter ki benim masallar kadar anlatacak hikayelerim de pek çoktur Bir adam varmış, insanları çok severmiş Fakirlere yardım etmek istermiş ama cebinde parası yokmuş Ah, bir param olsa da şu dünyada fakir kalmasa, diye düşünürmüş Bu adam sonunda altmış dört yaşına girmiş Ben en azından bir bu kadar daha yaşarım, dermiş
Bir gün bu adam yol kenarından giderken, ilaç satan bir dükkanın önünden geçiyormuş Orada çalışan tezgahtar on altı yaşlarında bir kızmış Bu adama gülümsemiş ve selam vermiş Adam da gülümsemiş ve kızın selamını almış Aradan günler, aylar, yıllar geçmiş

Bir gün bu adam dağda, bayırda gezerken bir sandık altın bulmuş Sandığı sırtladığı gibi evine taşımış Zaman içinde altınların bir kısmını harcamış Kalanı son nefesini vermeden önce iyi yürekli kıza bağışlamış İyi yürekli kız altınların kimden geldiğini anlayamamış ama yıllarla altınları harcamış Köşklerde yaşamış
Fatma: Anne, hikaye çok güzeldi, demiş Mutfaktan çıkmış, odasına gitmiş Acaba ben de günün birinde böyle bir sandık altın bulabilir miyim, diye düşüncelere dalmış

SON

--------------------------------------------------------------------------

ARKADAŞIM MUHAN
Atatürk'ün abisi Ahmet 9 yaşındaydı Selanik'te komşu kadınlar bir evde toplanmıştı Aralarında güncel olayları konuşuyor ve dedikodu yapıyordu Evin oğlu Muhan, Ahmet ve bir arkadaşı ayrı odada akılları yettiğince devlet yönetimi üzerinde fikir üretiyor, yorum yapıyordu Ahmet, bu gidişat kötüdür, sonuç karanlıktır Mutlaka aydınlığa çıkılması gerekir, diye anlatırken, Muhan sözünü kesti: Senin aklın kesiyor da yöneticinin aklı kesmiyor mu? O kadar yardımcısı var Bunlar boşa mı kürek çekiyor? dedi

Ahmet: O ve onlar, bu durumu fark ediyordur ama önlemini almıyordur Bu düzenin değişmesini istiyordur Benim annem Türk ve ben yönetici olsam benim destekçim olurdu Eğer annem fransız veya italyan olsa beni yanlış yönlendirirdi Bilmem anlatabildim mi? dedi
Ahmet sözlerini bitirdikten sonra kısa bir sessizlik oldu Diğer arkadaşı Muhan'a lavabonun nerede olduğunu sordu İkisi birlikte odadan çıktı Ahmet yalnız kalmıştı Muhan'ın üstüne oturduğu minder Ahmet'in ve arkadaşının minderinden daha büyüktü Ahmet minderini bırakıp Muhan'ın minderine oturmak istedi Minderi kaldırdığında altında kağıt para olduğunu gördü Anında minderin üstüne oturdu ve içini bir korku kapladı Bu para kaybolursa ve sonradan sen aldın derlerse, ne yapardı? Korku dolu gözlerle hayata bakarken, iki arkadaşı az sonra geldi Ahmet'in ağzını bıçak açmadı ve onlar gündelik konulardan konuştu Daha sonra annesi Zübeyde Hanım odanın kapısını açıp, haydi Ahmet, gidiyoruz, dedi Arkadaşları odadan çıkınca son bir kez minderin altına baktı Para orada duruyordu Gönül rahatlığı içinde odadan çıktı ve annesiyle birlikte eve doğru yürüdü

--------------------------------------------------------------------

ATATÜRK'ÜN ÇOCUKLUĞU: GERÇEK BİR HİKAYE
Atatürk'ün ağabeyi Ahmet masalları sevmezdi Bire bin katılarak anlatılan ve çocukların hayal dünyalarını olumsuz yönde etkileyen masallardan hoşlanmazdı Devler ve cüceler, dünyada bir zamanlar yaşamışlardı Sen on metrelik bir devi bir buçuk metre boyundaki Keloğlan'a rakip olarak gösteremezdin Annesi Zübeyde Hanım mutfaktayken, Ahmet geldi: Anne, gerçekten yaşanmış bir hikaye biliyorsan anlat yoksa konuşmasak da olur Ben burada sessizce oturur ve senin yemek yapmanı ilgiyle izlerim, dedi

Annesi: Aman oğlum, sen iste, ben sana istemediğin kadar gerçekten yaşanmış hikaye anlatırım Şu yaşadığımız zaman diliminde bir Mehmet Bey varmış Bu Mehmet Bey'in buğday, arpa tarlaları, üzüm bağları, portakal, elma, armut bahçeleri bulunuyormuş Hanımının adı Asiye'ymiş Uzun boyluymuş Asiye Hanım'ın da tarlaları çokmuş Bunların Emin, Zehra, Remziye ve Recep adında dört çocuğu varmış Emin zaptiye ( polis ) olmuş Evlenmiş, çocukları olmuş Zehra da evlenmiş Damat bey Nurettin çok hayırlı biriymiş! Zehra'nın babası ve annesi ile sohbeti koyulaştırmış Babam benim, canım annem ile başlayan afralı tafralı konuşmalarıyla Mehmet Bey ve Asiye Hanım'dan tapuları birer birer almış Bunun üzerine Nurettin tarlaları, bahçeleri satmış ve lokantalarda, gazinolarda herkese yemek ve içki ısmarlamış Lokantaların önüne masa, sandalye koydurmuş Ali gel, Veli gel diyerek evine, işine gideni yolundan döndürmüş Onları beslemiş

Aradan günler, aylar geçmiş Paralar suyunu çekmiş Mehmet Bey ve Asiye Hanım'ın elinde sadece bir buğday tarlası kalmış Daha sonra bu damat İstanbul'a taşınmış İki oğlu, bir kızı varmış Ailesiyle birlikte uzun yıllar yaşamış Sonradan hepsi aramızdan ayrılmış
O son kalan buğday tarlasının ortasına ekilmediği bir yıl adamın biri bir ev yapmış Tarla sahipliymiş Mahkeme olmuş, kadıya gidilmiş Adam, boş tarla, ne bileyim, sahipsiz sandım Yeter ki evimi yıkmayın, demiş Mahkeme uzamış, gitmiş Aradan uzun yıllar geçmiş Nice kadılar, hakimler gelmiş, geçmiş Mehmet Bey ve Asiye Hanım bu dünyadan göçünce mirasçıları olan çocukları ve torunları mahkemeye çağrılır olmuş
Ahmet: Anne, öyle bir hikaye anlattın ki benim dünyamı değiştirdin Bambaşka bir Ahmet oldum Şu an kendimi yüz yaşında hissediyorum Yüz yıl daha yaşar mıyım, bilinmez Sen böyle hikayeler aklına geldikçe bana anlat Ben ilgimi senden esirgemem

SON

Atatürk'ün Çocukluğu - Ezgi Yayınları - Yayın Yılı: Aralık 1994

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.