|  | Yazarların Gariplikleri |  | 
|  12-20-2012 | #1 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Yazarların Gariplikleri Edgar Wallce ise, çalışmaya başlamadan önce bir işçi tulumunu giyer, sonra da kendini hava akımından korumak için çevresini cam paravanlarla çevirttiği büyük bir masanın başına geçermiş  Bir yandan durmadan şekerli çay içer, öte yandan da bir ''dictaphon''a konuşurmuş  Böylelikle dakikada 60 sözcük yazabilirmiş  Ünlü dedektif romanları yazarı, genellikle gündüzleri uyur, geceleri çalışırmış   Mark Twain da yatakta yazanlardan    Yatağa uzanıyor, kağıtları dizinin üstüne yerleştirip başlıyor kalem oynatmaya    Yazdıklarını yatağın üstüne ya da yere atıyor  Yanındaki komodinden piposunu doldurup boşaltırken yararlanıyor  ''Bana güzel bir yatak verin, size ölmez başyapıtlar vereyim  '' sözü onunmuş   Walter Scott, erkencilerden  Sabahleyin çok erken kalkar, kahvaltı yapmadan yazı masasına otururmuş  ''Ivanhoe'' adlı ünlü romanını ise hemen hemen çalışmasına hiç ara vermeden, gece gündüz bir çırpıda yazıp bitirmiş   James Joyce'un yatağında, yüz aşağı yatarken yazdığı söylenir  Eski tip siyah mürekkepli kalemle ilk müsveddelerini çiziktiren Joyce, daha sonra kırmızı kalemle düzeltmeler yaparmış   Alexandre Dumas, en yeni, en süslü giysilerini kuşanıp yakasına da bir çiçek yerleştirdikten sonra otururmuş yazı masasının başına  O da hiç ara vermeden çalışırmış  Hatta, söylentiye göre, romanını bitirmeden evden çıkmamak için ayakkabılarını ve çalışma odasının anahtarını hizmetçisine verirmiş   Balzac, başucunda yanan bir mum olmadan hiçbir şey yazamazmış  Kahve tiryakiliğiyle de tanınan Balzac'ın bir başka özelliği ise, çoğu zaman yazı yazarken başına bir yün atkı sarıp ayaklarını da suya sokması    Öyle ki, onun bu adetini abartıp roman yazarken keşiş cübbesi giydiğini bile söyleyenler var!  Balzac'ın bir alışkanlığı da, her gün mutlaka belirli miktarda yazı yazması    Sözgelimi günde 50 sayfa yazmaya karar verdiyse, dişini sıkıp 50 sayfayı dolduruyor  Belirli bir yerde, diyelim 30  sayfada takıldıysa, formunu kaybetmemek için kopya ederek dolduruyor     Wordsworth, hiçbir yapıtını evinde, çalışma odasında yazmamış  Bu ünlü İngiliz şairin hizmetçisi gelen ziyaretçinin bir şey sormasına fırsat bırakmadan şöyle dermiş: ''Burası efendimin kitaplığıdır  Kendisi şimdi çalışma yerinde; kırlarda bayırlarda dolaşıyor  ''  Bernard Shaw, evinin bahçesine bir kulübe yaptırtmış ve tüm yazılarını burada kaleme almış  Shaw, kendine göre geliştirdiği bir steno yazısı kullanırmış  Daha sonra daktilo ile yazmaya başlamış  Ancak, silik şeritlerden nefret edermiş  Şerit silikleşince, makineyi kaptığı gibi tamirciye götürür, şeridini değiştirtirmiş   Schiller'in yazı masası üzerinde ekşi ya da çürük elma bulundurmaktan hoşlandığı söylenir  Yazar elmayı sık sık koklarmış  Bu koku ona yağmurdan sonra ormanda, otlar, yapraklar arasındaymış izlenimi verirmiş  Böylece bir düş evrenine girermiş  Bazen banyoda su içinde yazdığı olurmuş   H  G  Wells'in yapıtlarını en okunaksız el yazısı ile yazdığı söylenir  Özel sekreteri olmasaymış, Wells'in romanları kolay kolay basılma olanağı bulamayacakmış  Ayrıca, gençliğinde ayaklarını suya sokmadan yazamazmış   Henry James ayakta yazanlardanmış  Çalışma odasının çeşitli yerlerine yüksek sehpalar yerleştirir; bunların üzerine kağıtlarını dağıtırmış  Ve düşüne düşüne dolaşır, aklına gelen cümleyi en yakınında ki kağıda yazarmış  Böyle dolaşa dolaşa çeşitli kağıtlara yazdığı cümleleri sonradan birbirine monte edermiş   Charles Dickens, çok güç uyuyan birisiydi  Uyuyabilmek için yatağının başını kuzeye çevirir, sonra da tam ortasına yatardı  Tam ortada olduğunu anlayabilmek için iki kolunu uzatarak ölçü alırdı   Alexandre Dumas, doktorunun tavsiyesi üzerine uykusuzluğu yenebilmek için her sabah yedide Arc de Triomphe önünde bir elma yerdi   Richard Wagner, Porsifol Operası üstünde çalışırken (1882) banyodan çıkmadı  Suyun sürekli olarak sıcak tutulmasını ve içine egzotik kokular katılmasını istedi   Edmond Rostand da Cyrano de Bergerac'ı banyoda yazmıştı  Çalışırken kimsenin kendisini tedirgin etmesini istemezdi; arkadaşlarını kapıdan çevirmeye yüzü tutmazdı  Bu yüzden, çareyi banyosuna sığınmakta bulmuştu   Dante, belirli bir şeye ilgisini yöneltme yönünden, benzerine az rastlanır bir insandı  Bir gün bir sokakta oturup üç saat süreyle elindeki kitabı okudu; kitap bitince oradan uzaklaştı  O sokakta o sırada bir şenlik yapıldığını söyledikleri zaman buna inanmak istemedi   De Quincey, okumak üzere aldığı kitapları geri vermezdi  Üstelik bunların canına okurdu  Elindeki kitap ne denli ender, ne denli değerli olursa olsun, işine yarayacak bölümleri kopya etmek zahmetine katlanmaz, beğendiği sayfaları koparıp alırdı   Ondokuzuncu yüzyıl başlarında yaşamış İngiliz şair Percy Byuhe Shelley bir okuma tutkunuydu  Günde on altı saat okuduğu olurdu  Hem de oturarak veya yatarak değil; ayakta durarak okumayı severdi  | 
|   | 
|  | 
|  |