Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Tarih / Coğrafya

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
ilginç, olaylar2, tarihten

Tarihten İlginc Olaylar..(2)

Eski 11-25-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tarihten İlginc Olaylar..(2)



Sicilya Katliamı

Sicilya'da Akşam Duası Katliamı
1282, Palermo, Sicilya

Romalılar Sicilya'yı işgal ettiğinden beri ve muhtemelen daha da önce, Sicilyalılar Akdeniz'in kontrolü kimin elindeyse onun paspası olmaktan bıkmıştı 1282'de Fransız monarşisi Sicilya'yı kontrolü altına aldığında da, 1266'da Anjou'lu Charles Sicilya krallığına getirildiğinde de durum buydu

Büyük bir ihtimalle Charles adanın bir deniz üssü olmaktan ve vergi getirmekten başka bir yararı olmadığını anlamıştı Sicilyalılar, kendi çıkar ve ihtiyaçları gözetilmeden büyük Avrupa devletleri tarafından yapılan anlaşmalardan rahatsızdı

Bugünkü milliyetçilik koşullarında Sicilyalıların rahatsızlığının milli nedenlerden kaynaklandığını düşünebilirsiniz Sicilya'da Avrupa'nın geri kalanına göre bu anlamda daha ciddi bir kimliğin oluştuğundan söz etmek mümkünse de bu sorunun sadece küçük bir kısmıydı

Sicilyalılar için en can sıkıcı durum Fransız monarşisinin paraya ihtiyacı olması ve Sicilya gibi uzak yerleri para makinesi gibi görmesiydi Ayrıca vergi toplamak ve düzeni sağlamak için adaya Fransız yöneticileri de gelmişti Çoğu Parisli bu Fransızlar Sicilyalıları yıkanmayan, pis köylüler olarak görüyorlardı Sicilyalıların yıkanmayan köylüler olduğu doğruydu ama asıl sorun Fransızların ada halkını aşağılamasıydı

Bununla birlikte, işgalcilere karşı kendilerini savunmak için La Cosa Nostra'yı yaratmış olan bu halk oldukça sakindi Ufak tefek bir sürü olay oluyor, anlaşmazlıklar artıyordu Ama 30 Mart 1282'ye kadar önemli bir şey meydana gelmedi Paskalyadan sonraki pazartesi günü işler birden karıştı Bir grup Sicilyalı kilisede akşam duası için toplanmıştı

Bir gün önce bir grup Fransız askeri Santo Spiro (Kutsal Ruh) kilisesini basmış ve vergi borcu olan bazı kaçakları yakalamıştı Bu, açıkça ötekilere karşı gözdağı vermek için yapılmış bir ibret gösterisiydi Kilisede otururken kelepçelenip götürülen bu adamların oluşturduğu manzara sadece mırıldanmalara yol açtı ama kimse direnmedi Ve o pazartesi günü, akşam duası başlamadan önce şehrin yerlisi Katolikler kilisenin önünde toplanmıştı

Yetkililer böyle büyük bir kalabalıktan rahatsız olmuştu Bunun sadece dinsel bir kutlama olduğundan ve Sicilyalıların silahlı olmadığından emin olmak için iki yüz Fransız askeri gönderildi Aslında bu çok anlamlıydı Çünkü daha önce benzer toplantılar tartışmalara neden olmuştu ve bir gün önce aynı yerde kötü bir olay yaşanmıştı

Sicilyalılar üzerlerinin aranmasına ses çıkarmadı Silahsızlardı Ama Fransızların tacizci yaklaşımı Sicilyalıların gururuna dokunmuştu Fransız askerlerinden biri "silah aramak için" yeni evli bir kadının bluzunun altına elini sokunca kocası öfkelendi "Fransızlara ölüm" diye bağırıp, Fransızın kılıcını belinden çekerek üzerine yürüdü Bu hareket kalabalığı ayaklandırdı Hiçbiri silahlı olmamasına rağmen tüm Fransız askerlerini öldürmeyi başardılar Kayıtlara göre Sicilyalılar da iki yüz kayıp verdiler

Sonraki günlerde tüm ada halkı ayaklandı Binlerce Fransız ve onlarla işbirliği yapan ya da evlenenler de öldürüldü

Charles'ın tepkisi iki birlik daha göndermek oldu Yeni birlikler ayaklanmayı kanlı bir şekilde bastırıp Sicilya'yı geri aldılar Adada isyan ve direniş bir yaşam tarzı halini aldı Halk adadaki yönetime alternatif olarak adı bugün 'Cosa Nostra' olarak bilinen bir kültürel doku oluşturdu

Fransızların tutumu sadece isyana neden olmadı, aynı zamanda Amerika'nın ilk organize suç mekanizmasının temellerini attı Bagajlarda bulunan cesetlerin, ayağından betona gömülmüş, dizlerinden vurulmuş insanların okuduğu beddualar hep dinsel bir kutlamada sorun çıkmasını engelleme işgüzarlığında bulunan Fransız yöneticilere gitmeliydi

Alıntı Yaparak Cevapla

Tarihten İlginc Olaylar..(2)

Eski 11-25-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tarihten İlginc Olaylar..(2)



Son Haçlı Seferi

Prester John ve Son Haçlı Seferi
13 Yüzyıl Avrupası

Her şey Bizans İmparatorluğu'nun başkenti Konstantinopol'ün patriği Nestorius'un söyledikleriyle başladı İS 5 yüzyılda gelişen olaylarda Nestorius, İsa'nın kutsal ruh fikriyle dolu sıradan bir insan olduğunu ve bu nedenle Meryem'in de tanrıyla bir ilişkisi olmadığını söylüyordu Patrik, Doğu Roma İmparatorluğu'nun dini lideri olduğundan fikirlerini çabucak yayması kolaydı Bu fikir kilisenin öteki patrikleri ve Doğu Roma hükümdarı tarafından pek de hoş karşılanmadı Birkaç hafta içinde Nestorius görevden alındı

Bundan yılmayan Nestorius "sapkın" fikirlerini yaymaya devam etti Bir mürit grubu oluşmaya başlamıştı İnatçılığı yüzünden bu eski patrik ve müritleri sürüldü O zamanlar sürgüne gönderilmek, Bizans'ın söz sahibi olduğu toprakların çok daha doğusuna gitmek anlamına geliyordu Nestorius ve takipçileri Hindistan'a kadar gitti İsa hakkındaki fikirlerini burada da ifade ediyorlardı ancak oraya ilk gelen Hıristiyanlar oldukları için bunları anlattıkları Hıristiyan olmayanlardı Bir süre Nestorius'un müritleri dikkat çekti ancak Bizans İmparatorluğu küçüldükçe bağlantı kaybedildi Tüm bilinen oralarda, uzaklarda doğuda bir yerlerde Nestorius'un takipçilerinin olduğuydu

12 yüzyılın sonunda Avrupa tuhaf bir yer haline gelmişti Dev imparatorluklar parçalanmıştı ve Kiev'den Londra'ya kadar bütün devletler küçülmüştü Bu küçük devletler zenginleşmişti ve Kudüs ile kutsal toprakları kurtarmak dışında sınırlarının ötesinde olup bitenle ilgilenmiyordu Bunun nedeni de Avrupa'nın ötesindeki ticaretin önünün İslam'ın yükselişi nedeniyle kesilmesiydi

Bu, aynı zamanda Avrupalıların cehaletle geçirdiği "Karanlık Çağlar"ın sonuydu Bin yıl önce Roma'da Çin'den gelen ipek sayesinde bol bol ipek bulunurken ipek artık bir zenginlik ve asalet işareti olmuştu Basit bir ipek ceket bile bir tarla işçisinin beş yıllık gelirine eşitti Avrasya'nın üçte ikisi Marco Polo'nun keşfetmesini bekleyen bir bilinmeyendi

13 yüzyılda Avrupa'nın yüzü 5 yüzyıldakinden oldukça farklıydı, Doğu dünyası ise tanınmayacak hale gelmişti İslam güçlenmiş, dört kez yapılan Haçlı Seferleri geçici bir süreyle de olsa kutsal toprakları özgürlüğüne kavuşturmuştu Savaşçı Müslümanlardan daha önemlisi ise Çin'i çoktan fethetmiş olan Moğol İmparatorluğuydu

Moğollar yüzlerini Batı'ya dönmüştü Avrupa ise küçük krallıkların, birkaç asilin yönetimindeki disiplinsiz ordularıyla Haçlı Seferlerine çıkıyordu Dört sefer Yakındoğu'yu ticarete açtı ama bu, Hıristiyan dünyasının yararına olmadı Katolik Kilisesi hala yönetimi elinde tutuyordu ve Papa Avrupa politikasının en önemli adamıydı Gücünün çoğu da "Kutsal Topraklar"ı kafir Müslümanlardan kurtarmak için düzenlediği Haçlı Seferlerinden geliyordu

Ama Nestorius ve takipçilerinin başına gelenler Prester John efsanesinin oluşmasına yol açtı 1122'de Roma'ya Hindistanlı bir rahip ulaştı Hindistan ve Çin'de yaşayan Nesturilerin (Neşter yanlısı Hıristiyan) bir elçisi olduğunu söylüyordu Aslında Hindistan'da birkaç bin Nesturi vardı, Çin'de ise tek kişi bile yoktu Ama Papa'nın duymak istedikleri buydu Moğol İmparatorluğu'nun büyümesiyle ilgili haberler ve hatta ayrıntılı raporlar Avrupa'ya ulaşıyordu Bunun için harekete geçmek isteyen Avrupalılar Prester John'a yardım bahanesiyle yeni bir Haçlı Seferi başlattılar Bu Beşinci Haçlı Seferiydi

Prester John güçlü bir askeri lider ve inançlı bir Hıristiyan gibi tanıtılıyordu John, İslam dünyasının yanı başında güçlü bir Hıristiyan krallığının başındaydı 1145'de Suriye Başrahibi Papa'ya gönderdiği mektupta doğudaki bir Hıristiyan krallığının kutsal toprakların geri alınmasında yardımcı olmak üzere bir ordu gönderdiği hususunda bilgi aldığını yazdı 1221'de haçlı seferi için çağrı yapılmıştı

Hıristiyan dünyası Prester John'un İspanya'dan İran'a kadar her yeri elinde tutan İslam ordularından Avrupalı Hıristiyanları kurtarmak için harekete geçtiğinden o kadar emindi ki, Moğol fetihleri bile görmezden geliniyor hatta bunlar Prester John'un yaptıkları olarak anlatılıyordu Batı Avrupa için Prester John gerçek, Moğollar ise bir efsaneydi

Böylece Papa haçlı seferini başlattı Filistin'e doğru yola çıkan binlerce şövalye öldü Sonunda Hıristiyanlar kutsal toprakları tamamen kaybetti Ancak o vakte kadar bu, Hıristiyanlar için önemli değildi, çünkü Prester John her an ordusuyla ortaya çıkabilir ve Hıristiyanları kurtarabilirdi Dahası John, doğudan gelecekti ve Müslüman kafirleri aralarında sıkıştırmış olacaklardı

Bu efsanenin gücü Avrupa'nın stratejisine yarım yüzyıl boyunca yön verdi Sonunda ise Prester John'un gerçekten bir efsane olduğu ortaya çıktı Ayrıca Moğolların da gerçekliğinin farkına varıldı Batı Avrupa Haçlı Seferleri nedeniyle ikiye bölündü Bazıları destek verirken, bazıları hata olduğunu düşünüyordu

En büyük iki Hıristiyan krallığı Polonya ve Macaristan'dı Ama büyük olmaları uygar oldukları anlamına gelmiyordu Bu iki krallık, ikiye bölünmüş Fransa gibi kendi halinde gelişmeye bırakılmış olsaydı "Karanlık Çağ" bir yüzyıl daha önce biterdi Ancak Moğollar sonunda Avrupa'ya saldırmaya hazırlandıklarında, Batı'nın askeri gücü dağılmış durumdaydı

Macaristan Kralı IV Bela tüm Hıristiyanlığa kendilerini ve tabii ki Macaristan'ı savunmaları için çağrı yaptığında Öyle büyük bir ordu oluşturulamadı Avrupa'nın her tarafındaki şövalyelerden yanıt geldi Ama beklendiği kadar büyük bir katılım yoktu Batı Avrupa'dan tek bir kral bile ordusunu toplayıp gelmedi

On beş-yirmi yıl önce Filistin'de savaşanlardan çoğu ölmüştü ve mali açıdan da orduların yeni bir savaşa gücü yoktu Moğollar, Polonya ve Macaristan'ı ezip geçti Moğol hükümdarı ölmeseydi ve Moğol orduları kendi kendilerine geri çekilmeselerdi, Dublin'e kadar ilerleyip tüm Avrupa'yı ele geçirmekten onları alıkoyacak hiçbir güç kalmamıştı

Prester John bir efsaneydi Olmayan bir Hıristiyan Krallığı ile güçleri birleştirip İslam ordularını yenme fikri Papa'ya ve asillere öyle çekici gelmişti ki kimse buna karşı çıkamadı Bu öyle bir efsaneydi ki, Moğol hükümdarı ölmeseydi, tüm Avrupa Moğol hakimiyetine girecekti

Alıntı Yaparak Cevapla

Tarihten İlginc Olaylar..(2)

Eski 11-25-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tarihten İlginc Olaylar..(2)



Cengiz Han'ın Elçileri

Şah Alaaddin Muhammed ve Cengiz Han
13 Yüzyıl Harzem İmparatorluğu

13 yüzyılda Harzem İmparatorluğu dünyanın en zengin ülkesiydi Bugünkü İran, Pakistan, Afganistan ve Orta Asya'nın büyük bir bölümü bu imparatorluğun sınırları içindeydi Şah Alaaddin Muhammed bu büyüklüğün çeşitli sorunları da beraberinde getireceğini biliyordu

İpek Yolu önemli bir gelir kaynağıydı Çin, Hindistan, Ortadoğu, Doğu Rusya ve hatta Batı Avrupa'dan tüccarlar ticaret merkezleri olan Merv, Buhara ve Semerkand'da bir araya geliyordu Semerkand'ın nüfusunun yarım milyondan daha fazla olduğu söyleniyordu ki, o zamanlar Paris ve Londra'nın nüfusları taş çatlasa otuz-kırk bindi Dünyanın bu uzak köşesinde geniş zevk bahçeleri vardı Egzotik meyve ağaçları, şırıl şırıl akan çeşmeler eşliğinde dünyanın dört bir yanından gelen asiller hayatın tadını çıkarıyordu

Aynı zamanda entelektüel bir merkezdi bu imparatorluk Her büyük şehirde üniversiteler, kütüphaneler olması Şahın imparatorluğunu İslam dünyasının sanat, şiir ve bilgi merkezi haline getirmişti Aynı zamanda bolluk İçinde olması da buna etkendi Bir dizi başarılı savaş sonucunda imparatorluk her yönde genişlemiş ve Fransa, Almanya, İngiltere gibi ülkeler Haçlı Seferlerine bile ancak elli bin kişilik bir ordu gönderebilirken, Harzem İmparatorluğunun tümü zırhlı ve tam donanımlı beş yüz bin askeri vardı Hiçbir devlet Harzem İmparatorluğu'nu kızdırmaya cesaret edemiyordu

Ancak Şah kötü haberler almıştı Pek ciddi bir şey değildi ama can sıkıcıydı Sinek küçüktür ama mide bulandırır Üç bin kilometre kadar doğuda yeni bir güç doğuyordu Ne oldukları belli olmayan, çadırlarda yaşayan, göçmen bir krallık 1206 yılında bu barbarlar, adı Kralların Kralı ya da Savaşın Kusursuz İmparatoru anlamına gelen Cengiz Han'ın yönetimi altında toplandı Cengiz Han Çin Seddi'nin ardına geçmeyi başarmış ve kuzeydeki Çin şehirlerini ele geçirmişti

Bir Tatar hükümdarı olan Kuşluk, Harzem İmparatorluğu'na komşu olan Karakitai'de (bugünkü batı Çin) bu yeni kağana karşı isyan etme cesaretini gösterdi Bütün büyük hükümdarların yapacağı gibi Harzem Şahı da bu isyana gizliden gizliye destek verdi Böylece barbar devletini parçalayabileceği Eğer bu Kuşluk denen adam fazla güçlenirse desteğini Cengiz Han'dan yana çeviriverirdi

Ama Cengiz Han sadece yirmi bin adamdan oluşan iki tümen asker gönderdiğinde yolunda gitmeyen bir şeyler olduğuna anlamalıydı Bu adamlar Cengiz'in en iyi komutanlarından Çepe'nin kumandasındaydı Çepe dağlardaki isyanı bastırmakla görevliydi ve altı yıl süren bir çarpışma sonucunda isyanı bastırdı

Cengiz'in askerleri ilerlemiş ve imparatorluğun doğu sınırının çok küçük bir bölgesini kontrol altına almışlardı Bu işgal için mantıklı bir rota değildi çünkü o tarafta Pamir Dağları vardı Bu dağların yüksekliği zaman zaman yedi bin metreye kadar çıkıyordu

Ticaret her zamanki gibi devam etti Dünyanın her yanından kervanlar geliyor, vergilerini ödüyorlar ve şehirlerdeki öteki tüccarlarla alışveriş yapıyorlardı Bu yeni hükümdarın elçileri zaman zaman Şaha gelir, dostluk belirtisi olarak ufak tefek hediyeler verirdi Karşılığında da aynı şekilde hediyeler giderdi Ama rahatsız edici bir şeyler olmaya başlamıştı

Barbar Moğollar da kervanlarla gelmeye başlamıştı Kendilerine tüccar diyorlardı ancak sadece Çin'den bozulmuş artık şeyler getiriyorlardı Şahın ajanları durumun farkındaydı ve hiç hoşlarına gitmiyordu Bu tüccarların aslında ajanlar olduğu ve surların ne kadar güçlü olduğuyla ilgili notlar aldıkları, askerlerin nerelerde durdukları ve surların üzerinde ne kadar mancınık yer aldığı gibi bilgileri ele geçirdikleri ortaya çıktı

Aynı zamanda Cengiz Han'ın ordularının ne kadar güçlü olduğu dedikodusunu halk arasında yayıyorlar ve Harzem İmparatorluğu halkını korkutuyorlardı Tarih boyunca bu taktik hep kullanılmıştır Rapor hazırlamaya gelen tüccarlar, rakibin savunma hattını öğrenip bilgileri hemen geri ulaştıran diplomatlar ve ailelerin resimlerini köprünün, savunma birliklerinin Önünde çeken turistler Bu işin türlü türlü yolları vardır Bu üçüncü sınıf barbarların gönderdikleri ajanlar yakalanıp, mallarına el kondu ve apar topar dışarı atıldı Barbarlar için iyi bir uyarı yapılmıştı

Aylar geçti ve Şah seçeneklerinin neler olduğuna baktı Moğollar binlerce kilometre uzaktaydı ve Çin ile olan savaşlarına dalmıştı Casusların gönderilmesine tepki gösterecek olsalar bile ordularını Sibirya'nın geniş bozkırlarından geçirip ulaşmaları en az altı ay alırdı Harzem İmparatorluğu'nun sınırına geldiklerinde ise karşılarında beş yüz bin Harzem askerini bulacaklardı Öylece mide bulandıran sinek öldürülmüş, Şahın ünü dünyaya bir kez daha yayılmış olacaktı

Cengiz Han'ın elçileri Şaha ulaştı Dilleri ve tarzları İslam dünyasının elçilerinin dilleri kadar kibar değildi, ancak anlaşılmıştı ki durum Cengiz'in pek hoşuna gitmemişti Cengiz, iyi niyetle Harzem İmparatorluğunun tüccarlarının kendi ülkesinde ticaret yapmasına izin verirken, kendi ülkesinin tüccarları Harzem şehirlerinde soyulup dışarı atılıyordu Özür dilenmeli, tüccarların zararları karşılanmalı ve Moğol kervanına kötü davranan sorumlular cezalandırılmalıydı

Bir ders vermenin tam zamanıydı ve Şah Muhammed'in bu dersi vermek için harika bir fikri vardı Elçi olarak gelen Moğolların sakalları Şah ve yanındakilerin huzurunda yakıldı Sakallar yanarken bayağı nahoş bir görüntünün ve aynı zamanda kokunun oluştuğu kesindir Bazı kaynaklara göre ise sakalı yakıldıktan sonra Moğol elçisi öyle özensiz tıraş edilmiş ki az daha kafası kopuyormuş

Her neyse, insan, acaba Şah neden böyle yaptı, demekten alamıyor kendisini Casusları, Moğolların "modern" bir ordu tarafından kolaylıkla durdurulabilecek sıradan barbarlar olduğundan emin miydi acaba? Acaba kazanacağından emin olduğu bir savaş mı başlatmaya çalışıyordu? Tarihte resmi bir bildirim yapılmadan savaşa girişildiği olmuştur Şahın uyguladığı taktik ise Cengiz'i öfkelendirecek kadar aşağılayıcıydı Yoksa Şah sadece eğlenmek mi istemişti? Elçiler acı ve aşağılanma içinde çığlık atarken Şah ve beraberindekiler katıla katıla gülmüştü Ardından da elçiler kapı dışarı edilmişlerdi

Sonra fırtına başladı Sen hem Moğol elçilerinin sakallarını yak, hem de bunun cezasız kalacağını düşün Moğol geleneklerine göre taraflardan birinin öleceğinin bildirilmesiyle savaş başlar Ölen tarafın kim olacağı ise bilinmez

Yüz binden biraz daha fazla askerle Cengiz Han 1219'da Harzem İmparatorluğu'nun kalbine doğru büyük bir hızla ilerledi Birkaç ay içinde şahın ordusu yenilmekle kalmadı, resmen telef edildi Sonraki yıl, o muhteşem şehir Semerkand düştü, tüm nüfus kılıçtan geçirildi Şaha Moğolların kendisi için bir "av partisi" düzenlediği haberi geldi İki tümen uzman asker Şahı öldürüp Cengiz'e kafasını getirmek için harekete geçmişti

Panik halindeki Şah kaçtı Peşinde de Moğol generali Subutay yönetiminde yirmi bin asker vardı Takip üç bin kilometre kadar sürdü Sonunda Hazar Denizi'nde bir adaya kaçtı ve korkudan saçı sakalı beyazlamış şekilde öldüğü söylendi Bazı tarihçiler Harzem İmparatorluğunu yıkan savaşın tarihin en ağır savaşı olduğunu söyler Tüm nüfusun yüzde 75'i kılıçtan geçirilmiş, bütün şehirler dümdüz edilmişti Sonuçta İslam'ın akademik kalbi artık atmayacaktı

Cengiz, giriştiği savaşta şahın ordularının peşinden koşarken Hint Okyanusu kıyılarına kadar ulaştı Subutay batıdaki ve kuzeydeki bilinmeyen ülkelere keşfe çıkmak için izin istedi 1233 yılında geri çağrılana kadar Kafkasları geçecek, Rusya'nın verimli kara topraklarına ulaşacak ve en sonunda Dinyeper nehrinde duracaktı Sahne elli yıl sonra Moğolların Rusya ve Doğu Avrupa'yı ele geçirmeye çalışmaları için uygun duruma getirilmişti

Şah, birkaç sakal yakmanın cezasını tüm bir kıtanın yakılıp yıkılmasıyla ödedi

Alıntı Yaparak Cevapla

Tarihten İlginc Olaylar..(2)

Eski 11-25-2012   #4
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tarihten İlginc Olaylar..(2)



Avrupa'nın Bölünmesi

İmparator Alexius ve Antiokya (Antakya) Kuşatması
1097, Bizans İmparatorluğu

Avrupa'da hem politik, hem de dinsel olarak bir güç bölünmesi yaşanıyordu Dokuz yüz yıllık tarihinde Roma İmparatorluğu'nun doğusu ve batısı arasındaki fark çok belirgindi ve ayrılması doğaldı O zamanlar Batı'da Bizans İmparatorluğu pek önemli görülmüyordu Asillerin ve baştakilerin günlük yaşamları ise merak ediliyordu

İznik Konsülünün aldığı kararlar bile Hıristiyanların çıkarlarından daha az önemliydi Hükümetler bölünmüş olsa bile Büyük Roma İmparatorluğu'ndaki yerlerini hatırlıyorlardı Bu öyle güçlü bir imajdı ki, bin yıl sonra bile Avusturya monarşisi kıskançlığını sürdürecekti Yunanca konuşan ve kendilerine Rhomaio, imparatorluklarına Romania diyen vatandaşlar da vardı Avrupa'yı bölen din değildi, Konstantinopol'de tahta çıkan imparator Alexius'du

İslam orduları Suriye'yi ve Balkanların çoğunu fethettiğinde Bizans'ın vergi geliri de hayli düştü Sonuç olarak imparator gelirlerini artırmanın yollarını aradı Birçok çabasından biri de Roma'daki Papa'yı yardıma çağırmak oldu Uydurulan bahane de kutsal toprakları özgürleştirmekti

Papa'nın ise bir sorunu vardı Pek çok işsiz asker etrafta başı boş dolanıyordu Alexius'dan yardım isteyen bir mektup alınca, Tanrı'nın iki soruna birden bir çözüm gönderdiğine inandı Papa Urban kutsal toprakları kurtarmak için yapılacak bir haçlı seferi için çağrıda bulunmaya başladı İşsiz ve sabırsız askerler, topraktan yeterince kazanamayan çiftçiler ve onur kazanmak isteyen soylular ya da evlerinde sıkılanlar söz verilen cennet mekanlarını kazanmak için orduya katıldı

Alexius birkaç bin adam beklerken binlerce şövalye ve askerin çağrısına yanıt verip Konstantinopol'e gelmekte olduğunu öğrendi Bu kadar çok insanı kendi şehrinde barındıramazdı Alexius Ayrıca gelenlerin, ülkesinden arta kalanı elinden alma ihtimali de yüksekti Gelenlerin çoğunun burnu büyük, şiddet düşkünü ve aynı zamanda cahil olması da durumu zorlaştırıyordu Zaten bir yüzyıl sonra bu korkulan da gerçekleşecekti Konstantinopol Osmanlı Türklerine geçtiğinde nüfus yüzde altmış azalmış olacaktı

Bizans İmparatoru bir çözüm buldu Haçlı ordusu ulaştığında askerler ona bağlılık yemini etmeden kimseyi içeri almayacağını açıkladı Bu aynı zamanda fethettikleri toprakların da ona ait olması anlamına geliyordu Bu, iyi güzeldi de, bağlılık ilan edilen lordun da sorumlulukları vardır En önemlisi de yardım ve koruma sağlamalıydı Batı krallıklarında bu çoğu zaman yakalanan bir şövalye için gerekli fidyeyi ödeyip onu kurtarmak anlamına gelirdi Bu, bütün şövalyelerin hatta düşmanların bile birbirini tanıdığı küçük Batı krallıklarında uygulanan bir yöntemdi Ama Alexius, güçten düşmüş olsa da büyük bir imparatorluğun başındaydı Büyük bir ihtimalle o zamanlarda Konstantinopol'de Paris'tekinden çok insan yaşıyordu

Alexius yeni "kullarım" apar topar savaşa gönderdi ve birkaç ay içinde bu ordu bir Selçuklu Türk birliğini yendi, Antiokia'yı'u (Antakya) kuşattı Kuşatma uzun sürdü, bu da Selçuklulara yeni bir ordu kurmak için zaman kazandırdı Haçlılar Alexius'un vaktinde gönderdiği erzak sayesinde kuşatmayı başarıyla sonuçlandırdı Ama birkaç ay sonra bu kez Selçuklu ordusu Antioch'u kuşattı Ancak Selçuklular surları aşamadı ama bir süre sonra yeni bir ordu daha oluşturdular

Batı'da beklendiği gibi Haçlılar bağlılık yemini ettikleri lordun gelip kendilerini kurtarmasını beklediler Alexius'un ise sadece bir ordusu vardı Hem Konstantinopol'ü korumak, hem de işgale karşı savaşmak gibi iki işlevi vardı ordunun Alexius'un kullarına yardım etmesi gereken bir tanrı gibi mi, yoksa ülkesini koruması gereken bir imparator gibi mi davranacağına karar vermesi gerekiyordu Antioch'a ilerlerse hızlı ve kayıpsız bir zafer kazanması gerekirdi, çünkü ordusu zarar görürse Konstantinopol'ü savunacak kimse kalmayacaktı Oraya kadar gidip de başaramazsa geri dönüşü, telafisi yoktu Türkler koruma sözü verdiği milyonlarca insana ulaşacaktı

Karar Romalı stratejisine uyuyordu Ordusu bir garanti olarak duracaktı ve haçlıları kendi imkanlarıyla bırakacaktı Onların sadece lordu olmuştu ve imparatorluğu daha önce gelirdi Haçlılar bunu bir ihanet olarak gördü ve çok sinirlendi Ama öfke önemsiz bir tepkiydi Bir ay sonra büyük bir sürpriz yaparak, haçlı ordusu Antioch'dan kaçmayı başardı Bu kaçışın ardından moral bulan askerler başka şehirleri ele geçirdiler Alexius'a verdikleri bağlılık sözünden Alexius'un ihaneti dolayısıyla kurtulmuşlardı Artık kendi krallarının emirlerine uymaya karar verdiler Bu haçlılar artık kahraman olmuştu Batı Avrupa'ya döndüler ve Alexius'un onursuzluğundan ve iki yüzlülüğünden bahsettiler

Alexius'un korumayı seçtiği şehir sakinlerinden biri olsaydınız doğru kararı sunduğunu düşünürdünüz Haçlılar zaten güçsüzleştiği ve onlardan umut kesildiği için askeri açıdan da doğru karar buydu Ancak Batı dünyasının soylularını yardıma ihtiyaçları olduğunda yalnız bırakmakla iki Avrupa'yı birbirinden ayırdı ve bu ayrım hala devam ediyor

Zaten çabaları da başkenti kurtarmak için yeterli olmadı Alexius'un aldığı bu karar yüzünden Bizans'ın düşmanları olduğu fikriyle büyüyen bir sonraki nesil, Konstantinopol'ü Hıristiyan dünyasının bir parçası olarak görmedi Şehir 1453'te de Türklerin eline geçti

Alıntı Yaparak Cevapla

Tarihten İlginc Olaylar..(2)

Eski 11-25-2012   #5
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tarihten İlginc Olaylar..(2)



Haçlı Seferleri'nin Yıkımı

Ortadoğu'ya yapılan Haçlı Seferleri
Kudüs, 1095

Her şey ideallerin en asiliyle, sözde barbar kafirlerin elinde olan kutsal toprakları kurtarmak arzusuyla başladı Bununla da bin yıl süren savaşlar ve bugüne kadar artan bir şiddetle gelen ve tehdit eden, her an patlamaya hazır bir bomba ortaya çıktı Ama bu idealizmin arkasında daha pratik ve ticari sebepler vardı

Avrupa'dan her yıl binlerce turist bölgeyi ziyaret etmeye gidiyor ve ticareti canlandırıyorlardı Avrupalılara ilaveten, yedinci yüzyılda Bizans İmparatorluğu'ndan Kutsal Toprakları alan Araplar da bölgeyi aynı şekilde kutsal sayıyorlar, Kudüs'ü Mekke ve Medine'den sonra üçüncü kutsal şehir kabul ediyorlardı

11 yüzyılda daha dindar bir görüşe sahip olan Selçuklu Türkleri bölgeye geldiğinde işler biraz kızışmaya başladı Artık, ara sıra turistlerin saldırıya uğradığı oluyor, yeni vergiler ödemek zorunda kalıyorlar, katırları kaçırılıyor ve cinayetlere kurban gidiyorlardı Elbette, Avrupa'ya bunların haberi geliyordu Yapılan haksızlıklar anlatıla anlatıla abartılı boyutlara varıyordu Ama aynı şekilde bir gemi dolusu Müslüman on birinci yüzyıl Paris'ine ya da Londra'sına gelmiş olsaydı, başlarına neler geleceğini ancak Allah bilir

Konstantinopolis şehrinin karşı karşıya kaldığı tehlike, endişeyi daha da artırdı Selçukluların Kudüs'ü almasından bir sene önce, 1071'de Bizans ordusu Malazgirt Savaşı'nda ağır bir yenilgiye uğramıştı Sonraki yirmi sene boyunca Türkler Anadolu'nun içlerine doğru ilerlemişlerdi Öyle ki artık Konstantinopolis bile güçlü bir saldırı karşısında teslim olacak gibiydi

Bizans imparatorları, özellikle papaya mektup yazarak Batı'ya acil yardım çağrılarında bulunmaya başladılar Katolik kilisesi ve Bizans İmparatorları arasındaki ilişki yüzyıllardır gergindi Aralarındaki en önemli anlaşmazlık imparatorun papanın üstünlüğünü kabul etmemesiydi Yaklaşan Selçuklu tehlikesiyle imparator köşeye sıkıştı ve papayla anlaşmayı kabul etti Ayrıca, eğer Konstantinopolis düşerse Avrupa'nın kapılarının açılacağını ve yakında Orta Avrupa'nın savaş alanına döneceğim söyleyerek ikna etti

Sonunda, Papa II Urban, tabii başka nedenlerin de etkisiyle 1095'de harekete geçti Bizanslıların öne sürdüğü gibi, şehrin Avrupa savunmasında bir ön cephe olmasının ne denli önemli olduğunu anladı Ayrıca ortalıkta boşta gezen çok fazla zırhlı şövalye vardı ve sadece şiddet kullanmayı biliyorlardı 11 yüzyıl Avrupa'sında baş gösteren sıkıntı, bazı açılardan günümüzün kentlerinin başına bela olan silahlı çetelerin durumuna benziyor, silahsız birçok kişi arada kalıyordu

Katliamın önüne geçemeyen papanın aklına bir çözüm yolu geldi Madem birbirlerini öldürmelerini engelleyemiyordu, belki de onları kafirlerin üstüne salmak daha akıllıca bir fikirdi Hıristiyan olmayanları Tanrı adına öldürmek günah değildi, saldırgan enerjilerini kullanabilirlerdi ve bu arada daha da önemlisi şiddet başka bir yerde olurdu Sonunda, Kutsal Toprakları kurtarmanın çok iyi olacağına ve Tanrının zaferine hizmet edeceğine karar kıldı

Böylece, II Urban 1095'de yaptığı ateşli bir konuşmayla Kutsal Toprakları kurtarmak için Kutsal Savaş ilan ettiğini açıkladı ve o zamana kadar tahmin edilemeyecek büyüklükteki saldırgan bir kitleyi serbest bıraktı

11 yüzyılda lojistik destek sağlamadaki en büyük sıkıntı insan toplamak olduğundan Urban, haçlı seferinin, profesyonel askerlerin yardımıyla iyi düzenlemiş, yirmi, otuz binden fazla olmayan küçük bir ordudan oluşacağını sanıyordu Maalesef birkaç ay içerisinde Keşiş Peter'in yönetiminde neredeyse yüz bin kadar köylü kendi Halk Haçlı Birliği'yle yola çıktı Peter, kullandığı düz bir mantıkla hayli ikna ediciydi; Tanrı'nın basit insanları sevdiği için, Kutsal Toprakları kurtarma onurunu de kesinlikle onlara bahşedeceğini anlatıyordu

Bu güruh Macaristan'a girdiği zaman bir kısmı çoktan açlıktan kırılmaya, diğer kısmı da çapulculuğa başlamıştı Konstantinopolis'e geldiklerinde imparator, hiç bekletmeden köylüleri hemen Anadolu'ya gönderdi Orada kendilerini beklemekte olan Türkler tarafından da hemen kılıçtan geçirildiler

İlk haçlı seferi 1097'de Konstantinopolis'e geldiğinde çok korkmuş imparator Alexius'la karşılaştılar Yüz bini aşan sayıları ne bir düzenlemeyi, ne de yiyecek sağlamayı mümkün kılıyordu İmparator, kendisine sadakat yemini edecek ve esas amacı doğrultusunda, yani Anadolu'yu geri almak için savaşacak küçük, profesyonel bir birlik istemişti Kutsal Topraklar her zaman sadece ideal bir amaç olmuş, ama bunun başarılabileceğine kimse inanmamıştı Şimdiyse on binlerce kavgacı, disiplinsiz şövalyeyle, serflerle ve kibirli prenslerle karşı karşıya kalmıştı Bunların çoğu da daha birkaç sene önce Bizanslılara karşı savaşmışlardı

Bu kalabalığın eline fırsat geçerse kendi tacını başından alacaklarından korkan imparator, şehrin kapılarını kapattırdı Haçlılar da Bizanslılardan hiç hoşlanmıyorlar ve güçlü olmalarından nefret ediyorlardı Bu kadar yolu, sadece bir imparatorun kişisel çıkarları uğruna savaşmak için gelmemişlerdi

Kutsal Toprakları almak, böylece bütün günahlarını affettirmek ve bu uğurda ölüp şehit olurlarsa cennete kesin bir gidiş bileti elde etmek istiyorlardı Bizanslılar bu yeni orduyu beslerken sıkıntılı bir zaman geçmeye başladı Haçlı askerleri bir şekilde çıkar sağlamanın yollarını hızlandırmayı düşünmeye başladılar Yüksek amaçları yavaş yavaş arka planda yerini alıyordu

Sefer sözüm ona Bizanslıların yönetiminde bir sonraki bahar başladı Sonraki iki sene çok kanlı geçti İklim ve bölge Fransız, Alman ve İngiliz askerlerine tamamen yabancı olduğundan büyük sıkıntılar çekildi Yakıcı sıcaktan ve savaşlardan adamların en azından üçte ikisi yolda öldü Sonunda, neredeyse üç sene sonra hedeflerine, Barış Prensinin Kutsal Şehri olan Kudüs'e vardılar

Çatışma başladı, surlarda gedikler açıldı Böylece tarihin en kötü ve en kanlı katliamlarından biri, şehirdeki hemen hemen herkesin kılıçtan geçirilmesiyle gerçekleşti Saldırganlar ruhlarının ebedi kurtuluşla korunduğuna inandıklarından kentin yarısından fazlasının Yahudi ve Hıristiyan olması onları pek etkilemedi

Böylece Birinci Haçlı Seferi sona erdi Çarpışmaların devam etmesine rağmen seksen yıl boyunca Kutsal Topraklar Haçlı eyaletlerine bölündü Papanın planıyla aslında Kutsal Topraklar kurtarılmıştı, ama bu uğurda yüz binlerce insan canından olmuştu

Ama bu arada durum giderek kötüleşiyordu Tarihçiler olayları belli gruplarda sınıflandırmayı sevdiklerinden daha sonra kitaplarda İkinci Haçlı Seferini, Üçüncü Haçlı Seferini okuruz Halbuki hepsi birbiriyle bağlantılı bir sürecin parçasıdır Bölgeye, iki yüzyıldan fazla bir süre Haçlı Seferleri yapıldı Bazıları gerçek dini duygularla, bazıları da günahlarının affolunması için gidiyordu Ama büyük bir kısmını ilgilendiren, toprak ya da elde edecekleri ganimetlerdi

12 yüzyıl boyunca Fransa'dan, hatta Norveç'ten ve Danimarka'dan bile haçlılar geldi İskandinavya'dan gelenlerin çoğu Kudüs'e varabilmek için Rusya büyüklüğünde yol kat ettiler Art arda süren saldırıların en ünlüsü, efsanevi Aslan Yürekli Rişar'ın yürüttüğü Üçüncü Haçlı Seferi'ydi

Üçüncü Haçlı Seferi, gerçekten de akla yatkın bir sebeple başladı 1187'de, kendi Müslüman Haçlı Seferi'ni yapan Selahaddin Kudüs'ü Hıristiyanların elinden geri almıştı Batılı güçlere yapılan bu hakaret karşısında İngiltere, Fransa ve Kutsal Roma İmparatorluğu kralları, eski anlaşmazlıklarını bir kenara bırakarak kutsal seferde bir araya geldiler

Rişar altı yıldan fazla savaştı Savunma o kadar kuvvetli ve akıllıcaydı ki, ancak bir kere Kudüs yakınlarına gelebildiler Sonunda en iyi şeyi yaparak bir barış anlaşmasında karar kıldılar Anlaşmaya göre, Batılı turistler Kutsal Şehir'i ziyaret edebileceklerdi Rişar ülkesine geri dönerken yolda bir düşmanı tarafından pusuya düşürüldü Aslında İngilizler, Rişar'ı kaçırana teşekkür bile edebilirlerdi Çünkü efsanevi olmasının bir nedeni de tahta çıktığından beri İngiltere'ye ayak basmamasıydı İngiltere onun için dipsiz bir para kuyusu ve asil amaçlarını gerçekleştirmek için adam yollayan bir yerdi

Sonunda ülke iflas etti ve kendisi için istenilen fidyeyle daha büyük bir maddi sorun yarattı İşin en garibi, John kardeşini kurtarmaya çalışırken ülkenin kötü bir durumda olmasının tüm suçu onun omuzlarına yükleniyordu Rişar ülkesine döndüğünde, yeni bir ordu hazırlıklarına girişerek ülkeyi daha da fazla borca soktu Sonra da eski müttefiki Fransa'ya saldırdı ve kısa bir süre içinde orada öldürüldü John, hükümdarlığı boyunca yapılan zararı onarmakla uğraştı ve daha da kötü bir üne sahip oldu

Haçlı Seferleri hala devam ediyordu Bir sonraki yüzyılda bir düzineden fazla sefer düzenlendi; bunların arasında en yıkıcı olanı Dördüncü Haçlı Seferi'dir Fransa'dan yola çıkan ordu Venedik'te ulaşım aracı ararken yine tarihte görülmemiş bir "iyi fikir" bulundu Diplomatik zekalarıyla ünlü Venedikliler, Fransızları Kutsal Topraklara götürmeden önce kendi çıkarları için Zara'yı (bugünkü Zadar) Macaristan'dan geri almak için ücretli asker olarak kiralamak istediler

Fransızlar bu anlaşmayı kabul ettiler Zara geri alındı ve yağma edildi Bunun sonucunda Papa tüm orduyu aforoz etti Ondan sonra her şey kötüye gitmeye başladı Venedikliler, kiralık ordularına şimdi de Bizans'taki zenginlikleri anlatmaya başladılar Bizans İmparatoru'nun tahttan indirilen bir akrabasına yardım etmek amacının arkasına sığınan Haçlılar Konstantinopolis'e girdiler Şehri yakıp yıktılar, yağmaladılar ve nüfusun hatırı sayılır bir bölümünü katlettiler Sonra da tahta kukla bir imparator oturttular

Haçlıların esas amacı olan Konstantinopolis'i Türklere karşı korumak tamamen bırakılmıştı ve bu hain saldırının Avrupa'ya da zararı çok büyük oldu Sonunda, eski Bizans İmparatorluğu ailesi yavaş yavaş bu kadim şehrin tahtına tekrar geçti, ama artık eski güç ve pırıltının sadece gölgesi vardı İmparatorluğun çöküşü ise baştakilerin o andan itibaren takındığı tutum yüzünden hızlandı

Dördüncü haçlı ordusu savaştan elde ettikleriyle geri döndü On yıl sonra papa tekrar denedi Bu ordu Mısır'da bir saldırı üssü oluşturmaya çalıştı Bu, sıradışı bir plandı ve sonunda Nil deltasının salgın hastalıklarla dolu ortamında gerçekleşmesi mümkün olmadı

Ama yine de çaba gösterildi 1260'larda bölge Moğol istilasına uğradığında savaşçı olarak yetiştirilen kölelerden gelen bir hanedan, Memlükler Mısır'ı yönetiyordu Kendi aralarındaki anlaşmazlıklar yüzünden haçlılarla işbirliği yapma eğilimindeydiler İki taraf da yakında oraya ulaşması beklenen Moğollara karşı haçlılarla birleşmek istiyordu Ancak buna gerek kalmadı çünkü Moğollar Kudüs'ü geçtikten sonra geri çekildiler

En korkunç haçlı seferlerinden biri çocukların katıldığı haçlı seferiydi Avrupa'nın ortaçağdaki şehirleri yetim ve öksüz çocuklarla doluydu Bazı insanlar, yetişkinlerin yapamadıklarını, çocukların yapacaklarına inanıyordu Çünkü günahsız oldukları için, kutsal topraklara ilerlerken tanrı onları koruyacaktı Binlerce Avrupalı çocuk yollara döküldü Yol boyunca hayatta kalmak için de dileniyor ve hırsızlık yapıyorlardı

Kilise çocukları vazgeçirmek için çaba gösterdiyse de masum bir şekilde kendilerini ortaya atmalarına hiçbir şey engel olamadı İtalya kıyılarına ulaşan çocuklar toplandı ve liderler gemi sahipleriyle çocukları kutsal topraklara götürmeleri için anlaştı Ama bu çocukların hepsi gemilere yüklenip Kuzey Afrika'ya götürüldü Orada da köle olarak satıldı

Haçlı seferlerinden birinde ise Fransa'nın dışına bile çıkılamadı Fransız kralı papayla işbirliği yapıp ülkenin güneyinde yaşayan Albigenlere karşı bir kutsal savaş ilan etti Kuzeyde yaşayan binlerce Fransız asilzadesi de bu savaşa katıldı Oluşturulan güç Provence bölgesine girdi ve Albigen olanları da olmayanları da öldürdü ve topraklarını ellerinden aldı

Haçlı ruhu sonunda 14 yüzyılda, Kudüs'ün Memlûk ve Osmanlı saldırılarına karşı koyamayıp düşmesiyle son buldu, yüzyıl savaşları, İtalyan şehir devletlerinin anlaşmazlıkları ve Büyük Salgın Haçlı Seferlerini bitirdi Sonuç korkunçtu Bizans İmparatorluğu darmadağın oldu Yüz binlerce insan öldü ve Müslümanlar Avrupalıları mutlaka püskürtülmesi gereken işgalciler olarak görmeyi öğrendi Savaş ve özgürleşmenin ardındaki olumlu fikirler her zamanki gibi hırsa, idealizm çılgınlığına, dinsel bir nefrete; zalim ve uzun bir acıya dönüştü

Alıntı Yaparak Cevapla

Tarihten İlginc Olaylar..(2)

Eski 11-25-2012   #6
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tarihten İlginc Olaylar..(2)



Fulton ve Napolyon

Fulton ve Napolyon
1800, Fransa

Fransa, Amerikan devrimi sırasında Birleşik Devletlerin tek müttefikiydi Fransızlar kendi devrimini yaparken ise iyi niyetlerini bildirdiler Napolyon bariz bir diktatör haline gelmeden önce, Birleşik Devletler yeni rejimi tanıyan birkaç devletten biriydi Bu Lousiana'nın satın alınmasını getirdi ve 1812 Savaşı'na yardım etmek isteyen Amerikalıların Fransa'ya akışına yol açtı

Napolyon artık Fransa'nın lideri olmuştu Napolyon uyanık bir adamdı Bugün bile hala kullandığımız birçok şeyi o yaratmıştır Mesela teneke konserve kutuları ordunun yiyeceklerini saklamak üzere en iyi icadın arandığı bir yarışma sonucu ortaya çıkmıştır Ama öyle bir icat var ki, reddetmeseydi her şey farklı olabilir ve İngilizler onu yakalamadan hüküm sürebilirdi

Robert Fulton adındaki bir Amerikalı, Fransız ve Amerikan devrimlerinin ideallerini gerçekleştirmesi için Napolyon'a yardımcı olabilecek fikirlerle doluydu Genç mucit bir denizaltı tasarlamış ve bunu deneme fırsatı da bulmuştu Bu makine üç kişilik mürettebatıyla suyun yaklaşık 10 metre altında gidebiliyordu Yelkenler ve direklerle normal bir gemi gibi düşman gemisine yaklaşıp, birden kaybolan bu gemi su altından düşman gemisine bir torpido fırlatabiliyordu

1800'de Robert Fulton, Paris'e gitti ve sonunda Napolyon'un dikkatini çekmeyi başardı Bu zor bir işti çünkü Birinci Konsül hem orduyu, hem de Fransız hükümetini yönetiyordu Fulton prototip bir denizaltı hazırlayacak kadar çok para harcamıştı Napolyon'a bunu Rouen limanında gösterme şansı buldu

General bundan pek etkilenmedi O zamanlar Fransa'nın İngiltere kadar büyük bir filosu ve daha da fazla gemiye sahip olabilecek gücü vardı Ulusunun paralarını yeni bir icada harcamak için mantıklı bir neden bulamıyordu Zaten donanma da askeri güçler arasında ikinci derece öneme sahipti

Napolyon'un icadını reddetmesi Fulton'ı sadece o an için hayal kırıklığına uğrattı Başka bir fikri daha vardı Robert Livingston'un maddi ve manevi desteğiyle 1802'de Seine nehrinde saatte 3 mil hızla giden buharlı bir gemi yapmayı başardı Bu düşük bir hızdı çünkü yelkenliler iyi bir rüzgarda saatte 7-10 mil arası bir hızla gidebiliyordu Nehir üzerinde giden herhangi bir geminin ise rüzgara karşı sürekli ilerlemesi gerekebileceğinden yavaşlaması doğaldı Ama önemli bir ayrıntı vardı ki, Fulton'ın gemisi rüzgardan etkilenmiyor ve yönünü kaybetmeden ilerleyebiliyordu

O sırada Napolyon, pek göremediği barış zamanlarından birinin tadını çıkarıyordu Bu arada daha profesyonel bir ordu oluşturma İşine yoğunlaşmıştı Fulton'ın Napolyon'la görüşme ricaları reddedildi Napolyon rüzgara karşı ilerleyebilecek gemi prototipini asla göremedi Belki de bu yüzden aklına hiç böyle bir şey gelmemişti

Birkaç yıl sonra Fransızların "Büyük Ordu"su, İspanyol ve Fransız filolarının gelip onları almasını beklemeye başladı İngiliz kıyılarına çıkartma yapmaya hazırlanıyorlardı Ancak Fransız ve İspanyol donanmaları İngilizler tarafından kıstırılmış bir şekilde limanlarda demirliydi Belki de Fransız İmparatoru önü kesilmiş limanlara bakarken, şu Amerikalı hayalperestin su altı gemilerini hatırlayıp, Kraliyet gemilerini onlarla defedebilir miydik acaba, diye düşünmüş olabilir

Napolyon'un Fransız bütçesinin büyük kısmını harcadığı İngiltere işgali projesinde sorun zamanlamaydı Askerleri taşıyacak olan gemilerin uygun rüzgara ve sakin bir denize gereksinimi vardı Ayrıca Kraliyet donanmasını da atlatmaları gerekiyordu Bunun için de Fransızların Manş Denizi'ni en az iki gün kontrol edebilmeleri gerekiyordu 1815'e gelindiğinde Fulton'ın buharlı gemileri saatte 5 milin üzerinde bir hızla Raritan, Potomac ve Missisipi nehirlerinde yüzüyordu

Bu gemiler çok daha fazla maddi imkanlara sahip Fransa'nın elinde gelişseydi, kötü bir rüzgar nedeniyle Kraliyet donanmasının hareket edemeyeceği bir zamanda, ki bu sık sık olurdu, muhtemelen Fransızlar rüzgara karşı hareket edebilen buharlı gemileriyle Manş'ı geçebilirdi Çıkartma yapılınca da İngiliz ordusunun karada kalmış olan kısmı iyice hırpalanabilirdi Ancak Fransa-İspanya ittifakının donanması başarısız oldu Manş'ın kıyılarında bir yıldan fazla bekleyen ordu da gitti Avusturya'yı işgal etti

Sonraki on yılda İngiltere imparatora karşı her tür direnişi parasal olarak destekleyecekti İngilizler ve Fransızlar 1805'te, İber Yarımadasında, Mısır'da, Akdeniz adalarında ve Fransa topraklarında savaştıktan sonra, Napolyon İngiltere'ye bir ordu çıkarabilseydi Avrupa'nın hakimi olurdu diye spekülasyon yapmak zor olmazdı Eğer buharlı gemileri olsaydı, böyle bir çıkartmayı da yapması mümkündü Bu yeni icada bir şans vermek Napolyon'un büyük planını uygulamaktan daha mantıklıydı Bu plan, başarısızlığıyla tüm tarihi değiştirdi

Alıntı Yaparak Cevapla

Tarihten İlginc Olaylar..(2)

Eski 11-25-2012   #7
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tarihten İlginc Olaylar..(2)



Howe ve 1777 Saldırısı
1777, ABD

Amerikan ordusuna karşı başlatılan kampanya, birinci yılın sonunda İngiltere açısından başarılı olmuş gibi görünüyordu İngiliz Koloniler Devleti Sekreteri Lort George Germain bir mevsim sonra her şeyin tamamen hallolacağına inanıyordu Koloni haritalarını ve Amerika'daki kuvvetlerin kumandanı Lort William Howe'un raporlarını iyice inceliyordu

O sıralarda New England isyan açısından bakıldığında kaynayan bir kazan gibiydi Ama Atlantik bölgesinin ortasında, özellikle New York ve New Jersey'de Krala sadık olanlara verilen destek artıyordu 1776 kışında Washington'daki karışıklık Ne w Jersey'e ulaştığında hiçbir destek görülmedi Germain, New England öteki kolonilerden ayrılır ve izole edilirse Amerikan kolonilerinin isyanı zayıflar ve biter diye düşünüyordu

Haritalara bakarken olayın açık ve doğrudan bitirilebileceğini gördü General Burgoyne, Saint Lawrence nehri vadisinin dışında, Kanada'nın Krala sadık olan bölümünde savaşıyordu Yukarı New York'ta yazın başıboş bir kalabalık olan orduyu mağlup etmiş ama sonra kışla birlikte, hava şartları yüzünden kuzeye, Kanada'ya çekilmek zorunda kalmıştı Yirmi bin adamıyla Howe kışın New York şehrinin güneyinde öylece oturuyordu Washington'ın orduları ise New Jersey'nin batısındaki ormanda donuyordu

Germain tüm gerekenin bir bağlantı olduğunu düşünüyordu Burgoyne baharda karlardan kurtulduğunda, kuzeyden gelip Champlain ve George göllerinin oluşturduğu geniş alanda ilerleyecekti George gölünün güney ucundan ise Albany sadece 128 km uzaklıktaydı Bir ordu bu mesafeyi yavaş yavaş gitse bir haftada alırdı Bu şartlar Howe'un ordusu için de geçerliydi, Howe'un kardeşi orduya eşlik eden filoyu yönetmekle görevliydi Hudson ise Albany'ye uzanan, üzerinde gemilerin gidebildiği bir nehirdi Gemiler kuzeye doğru bir hafta ilerledikten sonra iki ordu birleşebilirdi

Orduyu daha da güçlendirmek için küçük bir üçüncü ordu da batıdan, Mohawk'dan onlara katılacaktı Tabii ki biraz direniş olacaktı ama alıştırma yapmak da gerekliydi Washington, Howe'un ilerlemesini durdurmak için saklandığı yerden çıkacak ve yetersiz bir asker olan St Clair'in yönetiminde, kuzeyde bekleyen can sıkıcı kalabalık da Burgoyne'un önünü kesmeye çalışacaktı İki büyük İngiliz ordusu bu direnişi ezip geçecek ve Howe'un filosu da destek verecekti Kuzeydeki ve ortadaki koloni ordusu imha edilecek, New England'ın öteki eyaletlerle ilişkisi kesilecek ve gösteri zavallı isyancıların teslim olmalarıyla bitecekti

Germain'in planları tam bir zafere adaydı Şık haritalarla, çizimlerle belirlenmiş bu plan Krala sunulmuştu ve danışmanlar kafalarını sallayarak kabul etmişti

Amerika'da hizmet veren o zamanın gözlemcileri, (daha sonra kayıt tutarak tarihçi olmuşlardır) İngiliz koloni yönetiminin en büyük hatalarından birinin Amerika'daki şartlar hususunda hemen hiç bilgilerinin bulunmaması olduğunu söyler İş haritaya bakmakla olsaydı, haritaya bakıp İngiltere'yi alabilir, onu bir koloni haline getirebilirdiniz, bu çok kolay olurdu

Bu adamlar haritaya bakıp bir yol gördüklerinde bunu Londra ve Portsmouth arasındaki otoyol gibi bir şey sandılar Ama o yol sandıkları aslında çamur birikintileriydi Ayrıca unuttukları bir şey daha vardı Kolonicilerin askerleri hep balta taşırlardı ve geri çekilirken binlerce ağaç devirirlerdi

Sonrası basit bir koordinasyon meselesiydi 1777'de Amerika'da yarım düzine ordu vardı Kanada'daki, New York eyaletindeki, New York şehrindeki güçler; güneydeki Krala sadık birlikler, New York şehrinde bir filo ve kıyılar ve Karayipler'de dolanan filo ve askerler Bunların hiçbiri yerel olarak yönetilmiyordu Her emir, her malzeme, her satın alma talimatı, emir değişikliği, önemli birlik hareketleri ve takviye isteği Atlantik'in öte tarafından Lort Germain'den geliyordu En iyi durumda bile bir emir iki ayda yerine gelebiliyordu

Bu yüzden Germain bu üç aşamalı harekatın emrini verdi ve Albany yakınlarında Kolonicilerin ordusunun imha edildiği haberini beklemeye koyuldu Ve büyük bir hata yapmış oldu

Planlar kesinleştiğinde Lort Howe kesin olmayan bir yetkiyle ve çok genel bir planla kalakaldığını fark etti Bu harekatı Germain'den detaylı tek bir emir almadan nasıl yönetecekti? Bu sorunun nedeni, Hovve'un bir beyefendi olması ve bir beyefendiye sert emirler verilememesi ya da bir katibin emirleri ayrıntısıyla yazmamış olmasıydı Nedeni ne olursa olsun, kurye gemisi denizde haftalarca yol kat edip Howe'a emirleri ulaştırdığında New York'daki komutan Washington'u yenme hususunda son sözün kendine bırakıldığını öğrendi

Bu arada kuzeyde, Burgoyne emirleri almış ve New York'un kuzeyine doğru ilerlemeye başlamıştı İlerlemeleri çok zor oluyordu çünkü geri çekilen Koloniciler yolları kesilmiş ağaçlarla doldurmuştu Acilen gerekli malzemeyi almak için Bennington'a giden birlik Koloniciler tarafından durdurulmuş ve imha edilmişti

Ağustos ortasına gelindiğinde Burgoyne'un başı dertteydi Tekrar Kanada'ya geri çekilmek için ise çok fazla ilerlemişti Bu açmaz içinde ne yapacağını düşünürken sonunda Lort Howe'dan bir mektup ulaştı Bu, basit bir nottu: "İyi şanslar Johnnie Ben Philadelphia'ya doğru yola çıktım" Lort Howe güneye dönmeye karar vermişti

Howe, Washington'ı bir çatışmaya sürüklemek istiyordu ancak İngilizler ilerledikçe Washington Batı New Jersey'nin vahşi topraklarına çekiliyordu Howe ise Burgoyne gibi Kolonicileri ormanın içinde kovalamaya yanaşmıyordu Washington neden centilmenlik kurallarına göre oynamıyordu sanki? Howe, Germain'in önerdiği gibi kuzeye çıkıp Burgoyne ile birleşmeye karar verdi ancak Washington'ın karşılarına çıkacağının garantisi yoktu Dahası Hudson nehrinin daraldığı yerlerde, West Point civarında zorlu engeller vardı Ayrıca onlar Albany'ye doğru ilerlerken Washington İngilizlerin üslendiği New York'u ele geçirebilirdi

İsyancılar Philadelphia'yı başkent ilan ettiler Bunun üzerine Howe, bu şehri almanın Washington'un savaşmasını sağlayacağını düşündü Bu savaş da deneyimli İngiliz birliklerinin zaferiyle sonuçlanacaktı Howe'un ilk hareketi ordusunun tümünü kardeşinin filosuyla Delaware nehrine çıkarmak oldu Kafasındaki plan güneye Chesapeake'e inip, Bay'den yukarı çıkıp, Head of Elk'de (bugünkü Elkton) karaya çıkmaktı

Personel ve kardeşi buna karşı seslerini yükseltmişti ama Howe onları susturdu Burgoyne'la ilgili bir sorun olmadığını düşünüyordu Kendi ordusuna bir şey olursa, kardeşi gemilerle geri dönüp ihtiyaç olursa birkaç bin adam alıp gelebilirdi Bu arada Washington, Philadelphia için savaşacak, yenilecek ve şehir teslim olacaktı Kongre de kapanacaktı Başkentini kaybeden Washington da vazgeçecekti

Böylece temmuz sonunda Howe askeri gücünün tümüyle güneye ilerledi General Clinton yönetiminde yedi bin askeri ve küçük bir filoyu New York'daki garnizonda bıraktı Burada büyük bir sorun vardı Germain'e bunları hiç bildirmemişti, planları hususunda "Beyefendi Johnnie" vahşi topraklara çıkamayacak şekilde girene kadar da Burgoyne'a danışmamıştı

Howe, Chesapeake'e doğru ilerlemeyi sürdürdü ve Washington sonunda Brandywine'da 11 Eylül 1777'de çatışmaya girdi Beklendiği gibi yenildi ancak teslim olmadı

Brandywine'daki savaştan iki gün sonra, 320 kilometre boyunca, Burgoyne umutsuzca kuzeyde Saratoga, New York'da Hudson nehrini geçmeye çalıştı Niyeti Albany'ye ilerlemekti Orada yeterli malzeme bulacağını ve yaklaşan kış boyunca sığınabileceğini umuyordu Doğruca koloni ordusunun içine daldı Yollar kesilmiş ve kuzeyden yardım ulaşması imkansız hale gelmişti Tek umudu, habercilerin gizlice koloni ordusunu aşıp Howe'a imdat mesajını ulaştırabilmesiydi Burgoyne zor durumdaydı ve son şansını kullanıyordu

New York'da ise garnizonun başında bırakılan General Clinton kuzeye doğru bir çıkış yapmayı denedi Clinton, West Point'teki savunma hatlarını imha etti ve kuzeye Esopus'a (bugünkü Kingston, New York) kadar çıktı 3 Ekîm'de şehri ateşe verdikten sonra tekrar New York'a döndü Burgoyne'u tuzaktan kurtaracak bir iş becerdiğine emindi ama yaptıkları işe yaramamıştı Clinton'ın baskım koloni ordusunu aşıp Burgoyne'e ulaşmıştı Ancak köşeye sıkışmış ve çaresiz Burgoyne yaklaşan kışın da etkisiyle 17 Ekim 1777'de teslim oldu

Başlangıcından sonuna kadar 1777 yılı kötü işleyen iyi fikirlerin yılı oldu Germain'in planı, Burgoyne'un ormana ilerleyişi, Howe'un Philadelphia'yı almaya çalışması, hatta Clinton'ın tuhaf baskını o zaman harika stratejiler gibi görünmüştü Ancak savaşın paradigmasının değiştiği gerçeğini hesaba katmadılar Artık bu aydınlanma dönemi savaşı değildi Prens ve prenseslerin oynadığı oyunlara benzemiyordu Sınırlı hedefler, sömürge hırsı ve paralı askerler yoktu Bu, artık devrim çağının savaşıydı Yeni bir çağda, yeni bir savaş ideolojisi ortaya çıkmıştı Eski kurallar geçerliğini yitirmişti

Burgoyne'un teslim olmasından bir ay sonra Paris'e İngilizlerin en sıkı ordularından birinin bir grup çapulcu tarafından yenilgiye uğratıldığı haberi ulaştı Philadelphia gerçekten düşmüştü ama kolaylıkla geri alınabilecek bir şehirdi Washington hala orada bir yerlerdeydi ve bir İngiliz ordusu yenilgiye uğratılabiliyorsa, öteki ordular da yenilebilirdi Fransızlar bu yeni devleti tanımaya hazırlanıyorlardı Savaşın yönü değişmişti Germain'in planı ve Howe'un yaptıkları bir imparatorluğun kaybına yol açmıştı

Alıntı Yaparak Cevapla

Tarihten İlginc Olaylar..(2)

Eski 11-25-2012   #8
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tarihten İlginc Olaylar..(2)



Maximillian Olayı
1864, Mexico

Avusturyalı bir arşidükün, Napolyon'un yeğenlerinden biri tarafından kumanda edilen bir Fransız ordusunun desteğiyle savaşa girip sonunda da Meksika İmparatoru oluşu tarihin en tuhaf hikayelerinden biridir

19 yüzyılın başlarında İspanya'dan bağımsızlığını ilan ettiğinden beri, Meksika halkının başından dert eksik olmamıştı Napolyon Savaşları'ndan sonra İspanya, Meksika'da kontrolü ele geçirmek için ancak cılız bir girişimde bulundu İç Savaş General Santa Anna başa geçene kadar sürdü

General isyanı bastırdı ve ülkeyi birleştirdi Ama 1850'lerde tekrar isyan çıktı Juarez'in özgürlükçü cumhuriyetçi güçleri Mexico City'yi ele geçirdi ve Birleşik Devletler hükümeti tarafından da tanındı İşte bu noktada Napolyon'un Fransız yeğeni ortaya çıktı

Fransa'daki III Napolyon hep ünlü atasının gölgesinde yaşamıştı İmparatorluğun parlak günlerine geri dönmesi ile ilgili rüyalar görüyordu Ama karısı Eugenie de Montijo İspanyol hanedanındandı Böylece tamamen İspanyol kanı taşıyan Meksika'nın eski aristokrat sınıfı Paris'e kaçıp aristokrat arkadaşlarına köylülerin isyanı sonucu her yerde tecavüz ve yağmalama olduğunu anlatıyordu

Paris'teki sosyal yaşam tabii ki politik açıdan güçlü olan Eugenie'nin etrafında dönüyordu Eugenie çok zor olsa da tüm dünyada hüküm sürmeye başlayan Anglo-Amerikan etkisine karşı Katolik gücünün yeniden diriltilmesi hayalleri kuruyordu Meksika'dan kaçan mültecilerin anlattığı hikayelerle Juarez ve adamlarının Katolik karşıtı olduğu hızla yayılıyordu ve zaten Juarez, Protestan Amerikalılardan yardım alıyordu

Halk Amerika'nın Juarez'i bir kukla gibi kullanarak yönetimi ele geçireceğinden korkuyordu Eğer durdurulmaz!arsa tüm iyi Katolikleri kılıçtan geçireceklerdi İmparatoriçe, Napolyon'dan Meksika'nın yardımına koşmasını istedi Bu aynı zamanda imparator için Fransa'nın ihtişamını yeni dünyaya da göstermesi anlamına gelecekti

Juarez devrimden sonra gelen ekonomik karışıklıktan dolayı dış borçları ödemeyi dondurduğunu söyleyince, Fransa, İspanya ve İngiltere Meksika'ya karşı birleşti ve Vera Cruz'u ele geçirdi Amerika o sırada kendi iç savaşıyla uğraşıyordu ve hiçbir müdahalede bulunmadı İspanya ve İngiltere kısa süre sonra çekildi Ama Fransa 1862'nin sonlarına kadar kaldı Otuz bin kişilik bir Fransız keşif ordusu Vera Cruz'da karaya çıktı ve sonraki yıl Mexico City'yi ele geçirdi

Sonra tuhaf bir şey oldu Napolyon Amerika'ya tek başına gitmeye tırsmıştı Konfederasyonun savaşı kazanmakta olduğu açıktı ancak her zaman savaşın tam tersine dönme ve bitme ihtimali de vardı Dahası, Konfederasyon ve Birlik askerleri birleşip Mexico'ya saldırabilirlerdi Aslında bu fikir gerçekten de hem Kuzey'de, hem de Güney'de gündeme getirilmişti

Napolyon kendine destek olacak birilerini bulmalıydı Eski İspanyol monarşisinin Avusturyalı Habsburglarla kan bağı vardı Bu bağ yoluyla Napolyon büyük bir Katolik ittifakı kurdu Bu yüzden İmparator Franz Josef'e (Birinci Dünya Savaşı'na kadar, elli yıl daha ülkesinin başında olacaktı) Mexico'yu beraber kurtarma teklifinde bulundu Habsburgların İspanyollarla olan bağı da Meksika'nın kurtarılması için yeterince güçlü bir bahaneydi

Napolyon Franz Josef'in kardeşi Arşidük Maximillan'ın yeni dünyada kendine ait bir ülkede kral bile olabileceğini söyleyerek fikrini daha çekici hale getirdi Belki bir gün büyük bir müttefik güçle Orta ve Güney Amerika'nın tümünü bile ele geçirebilirlerdi Böyle bir birliğin gücüyle Anglo-Saksonlar ve Protestan Prusyalılar dize getirilebilirlerdi

İmparatoriçe Eugenie, Meksika'da devam eden barbarca olaylara tanık olmuş insanlar buldu Zavallı kurbanlar, Fransa ve Avusturya güçleri tarafından desteklenecek Avusturyalı bir imparatorun Meksika halkı tarafından sevinç gözyaşları içinde karşılanacağını söylüyordu Meksikalılar başlarındaki yönetimi atıp Almanca konuşan ve ilgisiz birini istiyordu Bu plana şöyle bir bakıldığında insan "Bu adamlar ne düşünüyormuş da böyle bir şeyi istemiş?" diyor

Ama Franz Josef ve Maximillian anlaştı Maximillian İspanyolcasını ilerletti, Yeni Dünya'ya ulaştı ve 10 Haziran 1864'te Meksika İmparatoru ilan edildi

Zavallı adam, gerçek bir imparator gibi iş göreceğini sanıyordu Fakirlere yardım etmek, okullar, hastaneler inşa etmek için projeler hazırlattı Tüm Meksika'yı tek yönetim altında birleştirecekti

Bu arada başkent dışında, Fransa-Avusturya orduları için savaş pek de iyi gitmiyordu Ordunun çoğunluğu piyadeydi ve dağlarda gerillalara karşı üzerlerinde ağır silahlarla ve yün üniformalarla savaşmaya çalışıyordu Maximillian'ın ordusu ellerinde toprak tutmaya çalışırken yüzlerce garnizonda sıkışıp kalmıştı ve bu garnizonların birbiriyle haberleşmesi çok zordu Juarez yoğun piyade saldırısına karşı koyamıyordu ama yakayı da ele vermiyordu Yine de imparator sadece Mexico City'yi yönetiyordu

III Napolyon'un Amerika üzerine kurduğu planlar Appomattox'da yapılmıştı Konfederasyon güçlerinin teslim olmasından sadece birkaç hafta sonra General Sherman çoğu Virginia'dan toplanmış siyahlar olan elli bin askerle Teksas kıyılarına çıktı

Sherman Maximillian'la dalga geçti ve savaşması için kışkırtıcı sözler söyledi Ayrıca gizlemeye gerek duymadan Meksikalı isyancı askerleri eğitti, donanımlarını sağladı Savaştan sonra ise bazı siyah askerler Meksika güçlerine katıldı Onların torunları hala Meksika'da yaşıyorlar

III Napolyon sadece karada savaşla karşı karşıya kalmadı, Amerikan donanmasıyla da uğraşması gerekti Sonunda havlu attı ve bunun sadece Meksika'nın savaşı olduğu yolunda bir açıklama yaptı 1867'de tüm Fransız askerler ve Avusturyalılar geri çekildi Savaşta ya da hastalık yüzünden verilen kayıplar bütün keşif gücünün yarısını oluşturuyordu

Maximillian ise kolay kolay bırakamadı Meksika'yı Çevresinde dönen entrikalara rağmen davasına dürüst bir şekilde inanıyordu Ayrıca gururluydu da Az sayıda Meksikalı onun yanında yer aldı, Maximillian da öteki aristokratlar gibi onları bırakıp gidemeyeceğini söyledi Maximillian ailesini geri gönderdi ama kendisi son bir savunma için Meksika'da kaldı Yenilmesi uzun sürmedi, davası hemen görüldü ve ölüme mahkum edildi

Napolyon, Eugenie ve Franz Josef olayı öylesine protesto etti ancak onlar Prusya'nın ani yükselişi sonucu çıkmak üzere olan sorunlarla meşguldü 19 Haziran 1867'de sadece üç yıl dokuz günlük bir hükümdarlıktan sonra Meksika'nın Avusturyalı imparatoru Maximillian, bir duvarın önünde kurşuna dizildi Böylece komşusu Napolyon'un hiç güvenilir olmadığı anlaşılmış oldu

Alıntı Yaparak Cevapla

Tarihten İlginc Olaylar..(2)

Eski 11-25-2012   #9
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tarihten İlginc Olaylar..(2)



Custer'ın Zaferi

Custer'ın Kazandığı Neredeyse En Büyük Zafer
1876, Montana

George Armstrong Custer İç Savaş'ın kahramanlarından biriydi Süvari kariyerine Birlik süvarilerinin en karanlık vaktinde başladı Savaşın yeni ve cesur liderleri arasında bile dikkati çekiyordu Hak ettiği gibi Birlik Ordusu'nun en genç generali oldu Hırslı bir genç adamdı

General Custer tüm Amerika'da tanınıyordu Muhtemelen daha sonra, Amerikalılar seçimlerde savaş kahramanlarına oy vermeyi sevdiğinden yönetimde yer alma şansı yüksekti Savaştan hemen sonra Ulysess Grant başkan seçildi

İç Savaş sona erdiğinde, küçülen orduda kalmak isteyen subaylar daha küçük rütbeleri kabul etmek zorunda bırakıldı Bu durumda bile Custer albay oldu Emrinde en iyi süvari birliklerinden Yedinci Süvari Alayı vardı Ama bu genç subayın istediğinden çok daha azıydı Savaştan sonra kazandığı askeri başarılar ufak tefek şeylerdi ve düşmanları güçsüzdü 1874'de Siu (Sioux) kabilesine ait topraklarda altın bulunmasıyla birlikte bu durum bir dereceye kadar değişti

Siular demiryolları inşasıyla topraklarına gelen şiddete karşı koyabilmişlerdi Bu sefer de madenciler "Hırsız Yolu" inşa etmiş ve yüzlerce insan hükümet tarafından Siulara tahsis edilmiş araziye üşüşmüştü Siular bir düzine kadar madenciyi öldürerek kendilerini savundu Bir süre bir daha bir şey olmayacakmış gibi gözüktü ve sonra avcıları Siu altın rezervlerinin olduğu bölgeye gönderme kararı alındı

Birleşik Devletler hükümetinin Siu topraklarını işgali için bulduğu bahane bu olmuştu Bir ültimatom gönderildi ancak Siular, kendilerine ait toprakta böyle bir savaş olacağına inanmadılar Amerikalıların ciddi olduğunu Powder nehri kıyısındaki küçük bir Kızılderili köyüne girip iki kişiyi öldürüp, birkaç kişiyi de yaraladıklarında anladılar

İç Savaşın cephe çarpışmalarından sonra Amerikan ordusu için Kızılderililerle savaşmak biraz sıkıcıydı Karşılıklı orduların savaşması şeklindeki bir askeri yöntem Siulara tamamen yabancıydı, Siu savaşçıları bireysel cesaretlerini göstererek savaşıyordu Sonucu belirleyecek bir savaş yapmak olası değildi Bu nedenle bir savaş planı yapıldı ve üç koldan Siulara saldırma kararı alındı Amerikan ordusu bu şekilde savaşı tamamen kazanacağını düşünüyordu

Bu plan Custer'ın Little Bighorn nehrinde son saldırıda uyguladığı taktiğe benziyordu Bu taktiğin nedeni Kızılderilileri savaşmaya zorlamaktı Sonuçta bu pek de zor olmadı Powder nehri katliamından sonra, yüzlerce Kızılderili ailesi Oturan Boğa'nın Little Bighorn kampına toplandı Kampta yedi bin Kızılderili vardı, bunların iki bini savaşçıydı

Amerikan stratejisi daha şimdiden başarısız olmuştu 17 Haziranda Oturan Boğa ve savaşçıları General Cook'un komutasındaki Amerikan askerleriyle karşılaşarak onları Rosebud Creeks'in yukarılarına doğru sürdü Tarih Albay Custer'ın Oturan Boğa'yı savaşa zorlamasına gerek kalmadığını gösteriyor

Custer'a pahalıya mal olan sorun Kızılderilileri savaştırabilmek için her şeyi feda etmek zorunda kalmış olmasıydı Albayın hatası, savaşın tüm kaderini değiştirebilecek altı silahı yanına almamak oldu Bunlar, makineli tüfeklerin ataları sayılabilecek tüfeklerdi Dönen şarjörleri kullanarak dakikada yüzlerce mermi atabiliyordu

Peki Custer karşısına daha büyük bir kuvvetin çıkacağını bilse, bu silahlan geride bırakır mıydı?

Bu silahlar çok ağırdı ve toplar gibi arabaların üzerinde taşınıyordu Ayrıca Custer bu silahı pek tanımıyordu Bu silahın nasıl kullanıldığını biliyordu ama İç Savaş sırasında sadece donanma tarafından kullanılmıştı Dahası, atlar tüfeklerin olduğu arabayı çekmekte zorlanıyor ve bu da Custer'ın adamlarının hızını kesiyordu

Korumaları gereken birkaç bin kadın ve çocuk olduğu için Siular ve Çayenler (Cheyenne), ne olursa olsun savaşacaklardı Ağır silahlan almamak amacına ulaşmıştı, Kızılderililer savaşa zorlandı Makineli tüfekleri geride bırakarak Custer sonuna neden olan kararı almış oldu O silahlar savaşın kaderini belirleyebilirdi İngilizlerin Afrika'da Mehdilere karşı yaptığı savaşlarda ağır silahlar sonucu belirlemişti Ama Custer'ın verdiği karardan pişman olacak kadar bile zamanı olmamıştı

Alıntı Yaparak Cevapla

Tarihten İlginc Olaylar..(2)

Eski 11-25-2012   #10
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tarihten İlginc Olaylar..(2)



Oscar Wilde Davası

Oscar Wilde Kendi Açtığı Davayı Kaybeder
1895, İngiltere

Amerika'daki eşcinsellere, orduda "sorma-söyleme" politikasının uygulanmasına başlanmadan yüzyıl önce, İngiliz toplumu da benzer bir tutum geliştirmişti Bu şekilde, özel hayatları ve hobileri, kitaplarda yazılı kurallarla çatışan toplumun erkek üyelerini topluma ve geleneklere uydurma yolunu bulmuşlardı

1885'te "Şantaj Anlaşması" diye anılan bir kanun çıktı Bu kanun ile erkek eşcinsel ilişkisini ciddi bir şekilde yasaklamış oldular (Sadece erkek eşcinselliğini, zira Kraliçe kadınlarda da eşcinselliğin görülebileceğini kestirememişti, hiçbir bakan da bu konuda Kraliçeye karşı çıkmayı göze alamamıştı) Yeni geçen Labouchere Düzenlemesi ile "erkekler arasındaki tüm terbiyeye aykırı tavırlar" yasaklanır hale geldi Önceden ise sadece eşcinsel ilişki yasaklanmaktaydı

Bu yasalar Lordlar Kamarasının değişik üyeleri ve edebiyat yıldızları arasında yaşananları önlemeye yetmedi Yasaları çıkaranlar, üst sınıfı bu yasaların getireceği yaptırımlardan korumak arzusu içindeydiler Kadınsı davrananlar nefret odağı oldular, bu konuda İrlandalı ünlü şair ve oyuncu Oscar Wilde'dan daha çok saldırıya uğrayan olmadı

Oxford mezunu, ödüllü bir şair ve başarılı bir hatip olan Oscar Wilde, Yunanistan'ı, Avrupa'nın hemen tamamını ve hatta Amerika'nın batısını gezdikten sonra Londra'ya yerleşti Londra'da geleneksel dünyanın ilgi çeken bir kişiliği olmakta gecikmedi Keskin zekası ve garip giyim tarzıyla Punch'ın yayımcılarına ilham verir oldu; Gilbert ve Sullivan, Wilde'ın karikatürlerini çizer oldular

1884'te Constance Lloyd ile evlendi ve Cyril ile Vivian adlarında iki çocuğu oldu Ailevi sorumlulukları ile şiire ve oyunlarına olan ilgisi, hiçbir zaman diğer uğraşlarının yerini almadı Wilde kendisinden 15 yaş genç olan "Bosie" lakaplı Lord Alfred Douglas'a aşık oldu

Wilde onu kanatları altına alırken, Bosie sayesinde aristokrasinin eşcinsel dünyasına girdi Bu dünyada genç, iş sahibi bir erkek, bir akşam yemeği fiyatına elde edilebilmekteydi Zamanla ayrılmaz bir ikili oldular Bu durum daha çok Wilde'ın zararına oldu, çünkü genç sevgilisi kendisi kadar sır tutabilen biri değildi

Wilde "yetkililerin ününe gösterecekleri saygı nedeniyle ülkeyi terk edebilmesi için gereken 24 saati kendisinden esirgemeyecekleri" inancını taşımaktaydı Bu şekilde tutuklanmanın utancından ve hapsedilmekten korunmuş olacaktı Newdigate Şiir Ödülü'nü kazanan bir şair, Lady Wdermer'in Hayranı ve Dürüst Olmanın Önemi gibi popüler oyunların yazarı, ayrıca Dorian Gray'in Portresi adlı çok satan bir romanın sahibi, ona göre kafasını böyle şeylere yormamalıydı

Ama kısa zamanda ciddi bir sorun kapıyı çaldı

Douglas'ın babası efsanevi Queensberry Markisi idi 21 yaşındayken boks sporunun kurallarını bulmuştu Bu kurallar günümüzde de onun ismiyle anılır Oğlunun çevresini hiçbir zaman onaylamadı ve onu Wilde ile görüşmekten men etti Oğlu ise babasının isteklerine karşı gelerek babasını daha sert yaptırımlar uygulamaya zorlamış oldu

Sonuçta Queensberry toplumu yönlendirmek için Wilde'a karşı bir saldırı kampanyası başlattı

Son darbe Wilde'ın üyesi olduğu bir kulübe bırakılan kart ile geldi Kartta "Yumuşak Oscar Wilde'a" yazmaktaydı Wilde saldırıya uğramıştı ve bu kampanyaya son vermek için bu adama karşı bir iftira davası açmaya karar verdi

Wilde'ın yakın çevresi davadan vazgeçmesi için yalvardılar Zira mahkemenin araştırmaları esnasında bazı şeylerin ortaya çıkmasından korkuyorlardı Wilde hiçbir şeye aldırmadı, çünkü zekasından ve üstün yeteneklerinden emindi Ne yazık ki, Wilde'ın zekası, sayılan onu aşan gencin danışıklı ifadelerini önlemeye yetmedi Bu ifadelerle Wilde'ın ismi ile reklam yapmak istiyorlardı Böylece Wilde'ın yasadışı davranışları kamuoyunun gözleri önüne serilmiş oldu

Eldeki kanıtları inceleyen hakim Wilde'ın davasını sonuçlandırmakta gecikmedi

Wilde davayı kaybetti ve birkaç saat içinde ahlaksızlık suçlamasıyla tutuklandı Kamuoyu önünde yalan ifadeler vermekle suçlanıyordu Bir savunma bile hazırlayamadan iki sene için sürgüne gönderildi Bu arada yakınları yardımına gelmeye çekinmişlerdi

Wilde toplumdaki konumunun, onu adaletin keskin kılıcından koruyacağını düşünmüştü Koruyabilirdi de Fakat yüksek sosyetenin önde gelenlerine bile özel hayatlarındaki hobileri kamuoyundan gizlemeden yaşamak hususunda hoşgörülü davranılmıyordu

Serbest bırakıldıktan sonra Bosie ile uzlaşmayı denedi ama başaramadı Kırk altı yaşındayken Paris'te, kalbi kırık olarak öldü

Alıntı Yaparak Cevapla

Tarihten İlginc Olaylar..(2)

Eski 11-25-2012   #11
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tarihten İlginc Olaylar..(2)



Savaş Başlatan Şoför

Arşidükün Otomobili Yanlış Yola Girince
1914, Saraybosna

Yirmi yıl süren düşüşün ardından, İngiltere, Prusya, Avusturya, Rusya ve yeniden monarşiye dönen Fransa imparatorları yeni bir gücün yükselişine hiç de sıcak bakmıyorlardı Fakat belki de 19 yüzyıl sonları ve 20 yüzyıl başlarında bu devletler arasındaki anlaşma çabalan hiç de akıllıca değildi Habsburg veliahdının Saraybosna ziyareti göz önüne alındığında, felaketin ayak seslerini duymak hiç de zor değildi,

Napolyon savaşlarından sonra 1815'te Viyana'da toplanan büyük devletler, "güçler dengesi" kavramını ortaya attılar Sürekli ittifaklar önlenmeliydi En iyi olan ise pragmatik bir yaklaşım ile güçleri dengelemekti Tek bir devletin süper güç olmasına karşı güç birliğine gidilmesi kararlaştırıldı Bundan sonraki seksen yıl boyunca savaşlar oldu

Fransa ve İngiltere'yi Rusya ile karşı karşıya getiren Kırım sorunu, Fransa ve Avusturya arasındaki 1859 sorunu, 1860'lardaki Almanya'nın birleşme ve devletleşme savaşları Bu sorunların hiçbiri Viyana'daki kararları doğrulayıcı olarak evrensel bir soruna dönüşmedi

Bu dengeleri ilk bozan olaylar 1870-1871 Fransa-Prusya savaşı ile başlayan Almanya'daki birleşme savaşları oldu Napolyon savaşlarından utanç verici yenilgilerle ayrılan Prusya, kuzey Almanya'daki küçük ve ayrı devletleri birleştirip, Prusya krallığına bağlı tek bir devlet haline getirmeyi planladı Bu plan son derece zekice yola koyuldu Planı uygulayan, belki de Avrupa'nın 19 yüzyıldaki en büyük devlet adamı ve modern Alman devletinin kurucusu olan Otto von Bismarck idi

Bu yeni devletin ortaya çıkışı Fransa'ya pahalıya mal oldu 1870-1871 savaşlarında Alsas ve Loren'i yeni devlete kaptırdılar

Bismarck diplomatik açıdan zor bir dönemece girmişti Viyana Konferansında ortaya çıkan prensipleri tamamıyla benimsiyordu Fakat hiçbir zaman Fransa ile dengeli ve eşitlikçi bir ilişki içinde olamayacağının farkındaydı Fransa ilk fırsatta kaybettiği topraklan geri almak isteyecek ve yeni kurulan Almanya'yı Ren nehrinin doğusuna geri püskürtmeye çalışacaktı Bunu yaparken de dünya barışı için ne denli büyük bir tehdit oluşturduğunu düşünmeyecekti bile Bu değerlendirmeler ışığında Bismarck dış politikada üç prensip oluşturdu

Birincisi, hiçbir zaman Rusya ile karşı karşıya gelmemekti 1750'lerde Prusya, Rusya ve Fransa'yı karşısına aldığında, bütün ülke yerle bir olmuştu İkinci prensip ise, her ne kadar Germen asıllı bir ülke de olsa, Avusturya ile çok yakın ilişkiye girmemekti Çünkü Avusturya ve Rusya Balkanlarda her zaman düşman olmuşlardı Ayrıca Avusturya-Macaristan İmparatorluğunun içinde yaşayan değişik ırktan birçok topluluk birbirine düşmek üzereydi

Son prensip ise İngiltere ile iyi geçinmekti İngiltere ile hep ticari alanlarda ortak olmuşlardı Aynı zamanda ortak kültüre sahiplerdi Fransa'ya karşı duruşları da benzeşiyordu Viyana Konferansı denizlerdeki hakimiyeti İngilizlere vermişti ama tüm ülkelere de denizlere açılma hususunda hiçbir sınırlama getirmemişti Bu sebeple, İngiltere ile zıtlaşmak hiç de akıllıca görünmüyordu

Bu şekilde yirmi yıl geçti Alman donanması küçük kalmayı sürdürdü, sadece kıyılarını koruyabilecek güçteydi Rusya ile karşılıklı yardım anlaşmasına varıldı Buna göre iki ülke endüstrileşmek ve dost kalmak için birbirine yardım edecekti Avusturya ile de mesafeli bir ilişki korundu Bu dengeler II Wilhelm'in Prusya tahtına çıkışıyla birlikte sona erdi

Wilhelm dış politikada prensipleri olan biriydi Fakat çevresindekiler genç Almanlardan oluşan yeni bir nesildi Çevresindekilerin düşünceleri milliyetçilik ve "ırksal kıskançlık" üzerinde şekillenmekteydi Almanya'nın "güneşe çıkması"nın zamanının artık geldiğini düşündüler 18 ve 19 yüzyıllarda İngiltere, Fransa, Belçika ve Hollanda tüm Batı Avrupa'dan daha fazla toprak kazanmıştı Almanya ulusal gururu gereği kendi payına düşeni almak istiyordu

Rusya ve Avusturya ile ilgili tutumları değişti Rusya bir devdi ve daha da büyümesi için bu ülkeye yardım göndermenin anlamı yoktu Öte yanda Avusturya vardı Ulusal kimlikler sebebiyle Avusturya'da 19 yüzyılda karışıklıklar baş göstermişti Avusturyalılar Almanların gerçek kardeşleri idiler Öyle ki Fransa'ya karşı işbirliğine gitmek durumunda kalmak küçük düşürücüydü

Wilhelm zamanın geldiğini düşündü ve tahta geçer geçmez yola koyuldu Birkaç sene içinde yaşlı Bismarck aradan çekildi Rusya ile olan yardım anlaşması yürürlükten kaldırıldı Alman donanmasının yeniden yapılanma programı başlatıldı Afrika'daki bazı bölgelerde ve Pasifik'teki bazı adalarda kolonileşme çabalarına girişildi Avusturya ile daha yakın bir ilişkiye geçildi Wilhelm'in yaptıkları milliyetçi Almanlar arasında da heyecanla karşılandı ve desteklendi

1907'de Wilhelm, Rusya'yı, Avusturya'nın Bosna'yı almasına ve Balkanlardaki ilerlemesine karşı gelmekle eleştirdi İstanbul'u ele geçirmeye uğraştığı için de Rusları yerden yere vurdu Tüm okyanuslarda bayrağını dalgalandırmak ve İngiltere ile başa baş hale gelmek için donanmayı güçlendirmeye devam etti 1905'te İngiliz donanması Fransa ile olabilecek bir savaşı düşünmekten vazgeçerek Kuzey Denizi'ne yöneldi ve orada Almanya'ya karşı bir tatbikata girişti Fakat Almanlar gidişattan ve donanmalarının güçlenmesinden son derece memnundular

1910'da sömürgeler kurdular Mevcut dengeleri bozmaktan hiç çekinmediler Fransa otuz yıl önce kaybettiği yerler yüzünden intikam hırsıyla Rusya ile gizli anlaşmalar yaptı Rusya da Sırbistan ile pakt kurdu Almanya gizlice Avusturya'ya "istediğin gibi hareket et ve ilerle, daima arkanda bizi bulacaksın" mesajı gönderdi İngilizler, Hollanda ve Belçika ile ortak hareket edeceklerini, Kuzey Denizi'nin güneyindeki sahillere inmeyi deneyecek her gücün karşılarında kendilerini bulacağını deklare ettiler

Japonya bile sahneye çıktı, İngilizlerle ortak pakta girdi ve Pasifik'teki İngiliz çıkarlarını koruyacağını açıkladı Bundan sonra beklenen tek şey, bir sömürgeyi düşürme girişimiydi

Bu şekilde 1914 Saraybosna ziyaretine gelindi Bu ziyaretin arkasındaki mantık hiçbir zaman bilinemedi Yedi yıl öncesinde Avusturya, Bosna ve Hersek'i Osmanlı İmparatorluğundan savaşmaksızın almıştı Bu bölgede, günümüzde de olduğu gibi, birçok etnik grup yaşamaktaydı: Sırplar, Hırvatlar, Slovenler, Arnavutlar ve Bosnalı Müslümanlar Küçük Sırp ülkesi doğudaki komşularıydı Eski Osmanlı sisteminden çıkan Sırplar, bağımsızlık kazandılar ve Ortodoks-Slav dostları Prusya'dan destek istediler Rusya zaten Avusturya'nın yayılmasına karşı Sırpları kullanmaya dünden razıydı

Sırbistan'da da değişiklikler göze çarpıyordu Kendi içlerindeki radikal gruplar, ("Karakol Hareketi" gibi) Balkanları yöneten hanedanın eskiden beri Sırplardan geldiğine inanıyorlardı Bu duruma rağmen, Avusturyalılar bu küçük Sırp ülkesini ele geçirmeye karar verdiler Bunu kendi içlerindeki etnik farklılıklara aldırmadan gerçekleştirme yoluna gittiler Ordularında bile birkaç değişik dil ve diyalekt konuşuluyordu ve şimdi buna yeni bir karışıklığı katma yolundaydılar

Eski imparator, Franz Josef yarım yüzyıldan daha fazla süredir tahtını koruyordu Artık dokunulmazlık kazanmış bile sayılabilirdi Kıvılcımı ateşleyen ise onun varisi Arşidük Ferdinand oldu Ferdinand, Saraybosna'yı ziyaret etmeyi planlamıştı

Ülkenin istihbarat birimleri Bosna'daki Sırp terörist grupların bir suikast hazırlığı içinde olabileceğine dair duyumlar almışlardı Fakat bir şekilde bu duyumlardan Ferdinand'ın hiç haberi olmadı Bazıları Ferdinand'ın uyarılmamasının nedenini ona yapılacak bir suikast sonucu Sırplara savaş açabilmenin mazereti olarak gösterirler

Saraybosna'ya trenle gelen Ferdinand ve eşi, üstü açık bir arabayla şehir merkezine doğru yola çıktılar Karakol hareketine mensup teröristler gerçekten de pusu kurmuşlardı Arabanın izleyeceği yolun haritasını elde etmişler ve aralarında işbölümü yapmışlardı Her grup görev yapacağı yerde konuşlanmıştı Konvoy şehir merkezine yaklaştığında, içlerinden biri bombanın pimini çekti ve konvoya doğru fırlattı fakat yanlış arabaya

Bomba patladı, konvoydakilerden bazıları ile kimi gözlemciler yaralandılar Ferdinand turun devam etmesi için ısrar etti Konvoy şehir merkezine girdiğinde, teröristlerden biri, Princeps, yanlış bir yerde beklemekteydi, çünkü kendisine yanlış bilgi vermişlerdi Boş bir caddenin köşesinde bekliyordu, bu caddeye konvoyun uğraması planlanmamıştı bile

Ferdinand şehir meydanında konuşma yaptı, halkı selamladı ve programını tamamladı Ferdinand'ın şoförü yolu karıştırdı ve yanlış bir sokağa girdi Hatasını anlayınca bir an için durdu ve geri dönmeye karar verdi Princeps kurbanının birkaç metre ilerisinde olduğunu gördü Silahını Ferdinand ve eşinin üzerine doğrulttu ve tüm mermileri boşalttı

Ve böylece yirmi yıllık bekleyiş çatışmaya dönüşmüştü Avusturya, Sırbistan'a savaş açmak için artık mazerete sahipti Planlı olup olmadığı hiçbir zaman bilinmeyecek olsa da, Ferdinand suikastın ardından ülkesine götürüldü ve üçüncü sınıf bir cenaze töreniyle gömüldü Savaşın başlatılması için feda edilmiş biri gibiydi

Sırbistan, Rusya'dan Pan-Slav dayanışması adına destek istedi Rusya işe karıştı ve Avusturya, Almanların "arkandayız" mesajını hatırlatarak yardım istedi Almanya işe karıştı ve Rusların geri çekilmesi için müdahale etti Wilhelm, Ruslardan para musluklarını kesince Fransızlar derhal Ruslarla ittifak içine girmişlerdi

Almanya, Fransa'nın Rusya ile birlikte hareket edeceğini bildiğinden Fransa'ya saldırdı Bunun için de Belçika'dan geçmek zorundaydı, ama böylece İngilizlerin de savaşa girmesine neden oluyordu Sağduyu sahibi tek ülke, en azından bir süre için, İtalya'ydı Avusturya ile ittifakı vardı ve bir yıl sonra savaşa katıldı

Yirminci yüzyılın başında dış politikadaki yüksek ideal ve arzular, onlarca milyon insanın hayatına mal olurken, Avusturya, Rusya ve Almanya gibi devlerin çöküşüne, komünizm, faşizm, II Dünya Savaşı, Soğuk Savaş ve nükleer silahlanma yansına zemin hazırladı

Alıntı Yaparak Cevapla

Tarihten İlginc Olaylar..(2)

Eski 11-25-2012   #12
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tarihten İlginc Olaylar..(2)



Sınırsız Denizaltı Savaşı
1917, Almanya

Almanların verimliliği meşhurdur İş, organizasyona geldiğinde insan kaynaklarının kullanımı konusundaki yaratıcılıklarında kusursuz ve rakipsizdirler Ama başlangıçta çok mantıklı gözüken kararları nedense sonuçta felakete yol açar 1917'de sınırsız denizaltı savaşına girme kararında da aynı şey olmuştu

Almanya için 1914'te iki cepheli bir savaş yaratan yanlış dış politikalar tam bir beceriksizlik örneğidir Almanlar ancak 1916'da, Birinci Dünya Savaşı'nın üçüncü yılında yenileceklerini fark ettiler

O yıllarda Hindenburg ve Ludendroff adlı generaller askeri bir diktatörlük yaratmışlar, Kayzer sadece bir süs olarak savaşlarda yer almıştı Almanya pratik nedenlerden dolayı askeri bir ihtilal yaşamak zorunda kalmıştı

Ne yazık ki, Almanların Fransızları yok etme planı 1916'da Verdun'da iki tarafın da neredeyse tamamen yok olmasıyla sonuçlandı Somme'daki İngiliz saldırıları ise karşılıklı bir ölüm anlaşmasına dönüşmüş ve yılın başından beri Alman ordusu bir milyondan fazla kayıp vermişti Tek iyi haber doğudaki Çar ordularının yenilmek üzere olduğuydu

Bunun ötesinde, doğal kaynaklar da büyük bir sorun yaratıyordu Bütün genç erkekler ordudaydı ve tarımsal üretim doğal olarak düşmüştü Petrol ürünleri ve plastik gibi kritik savaş malzemeleri İngilizler yüzünden orduya ulaşamıyordu

Tek belirsiz değişken Amerika'ydı Endüstriyel kapasitesi savaş için belirleyici bir etkendi Fransa ve İngiltere, Amerika'nın da savaşa gireceğini hesaba katmalıydı Bu matematik denkleminin anahtarı Amerika'ydı 1914'de Amerikan ordusu çok küçüktü ve savaşa hazırlanmasının en az bir yıl alacağı düşünülüyordu Bu ordunun Avrupa'da bir güç olması ise bir yıl daha alırdı H & L takımı Amerikan güçlerinin iki yıldan önce etkili bir ordu haline gelemeyeceğini hesaplamıştı Eğer hesap tutsaydı, 1918 kışında ABD savaşa girdiğinde savaş çoktan bitmiş olacaktı ve Amerikalılar evlerine dönmek zorunda kalacaktı

Hesap böyleydi İngiltere'nin zor durumda kalması denizaltı saldırılarının başlamasından sonra birkaç ay içinde gerçekleşecekti 1918'e kadar da durum böyle sürecekti Kara saldırısı da İngilizleri yıkacaktı Fransa, İngiliz desteğini kaybedince teslim olacaktı Amerikalılar gelmeden zafer kazanılmış olacaktı Sonra da Almanya tüm ilgisini çarlık Rusyasına yöneltip birkaç hafta içinde orayı da halledecekti

Böylece 31 Ocak 1917'de plan uygulanmaya başladı Almanya, İngiltere çevresinde sınırsız denizaltı savaşını ilan etti Birkaç hafta içinde Amerikan bandıralı birkaç gemi vuruldu Bazıları aslen İngiliz gemisiydi ama Amerikan şirketlerine satılmıştı

6 Nisan 1917'de ABD, Almanya'ya savaş ilan etti Aynı ay içinde İngiliz tüccarlarının 900 bin tonluk malzeme ve gıda kaybetmesiyle plan işliyor gibi göründü Toplam kayıp hesap edilen miktara ulaştı Almanya Batı cephesinde İngilizlere karşı başarılı olmayı garantilediğini düşünüyordu 1917 baharı ve yazında İngiliz gemileri, yerlerine yenileri konamayacak kadar hızlı bir şekilde batıyordu İngiltere'nin toplam yiyecek rezervi tüm ulusa ancak otuz gün daha yetecek kadar azalmıştı

On altı ay sonra ise Almanya çok kötü bir noktaya gelmişti Ülkedeki herkes açlıktan ölme tehlikesiyle karşı karşıya kalmış ve salgın hastalık başlamıştı Ordu geri çekiliyordu Peki ne oldu da böyle oldu?

Bu krize karşın Hindenburg ve Ludendroff bilimsel bir zafer planı yapıyordu Almanya 1918'e kadar savaşı kazandıracak bir strateji bulamazsa askerler açlıktan ölecekti 1916'da yapılan planlar başarısız olmuştu Fransızlar saldırılara canla başla karşı koyuyordu

Jutland'de İngiliz donanmasını yenme çabası ise Alman donanması için bir taktik zaferi olmuştu ancak stratejik olarak İngiliz barikatı aşılmamıştı Rus cephesinden umut vardı ama Alman askerleri Rusya'nın uçsuz bucaksız topraklarında kaybolup gidebilirdi Raporlara göre Rusya'da halkın rahatsızlığı artıyordu ve bir patlama yaşanabilirdi Ancak H & L takımı bu uyarıyı pek dikkate almadı

Hepsinden önemlisi Almanların ana yurdunu sıkıştıran İngiliz ablukasıydı Generaller buna bir çözüm düşündüklerinde ise karşı abluka en iyi çözüm gibi göründü 1915'te kısa bir süre için Almanya sınırsız denizaltı savaşına girişti Ancak Luisitania olayı ve Amerikan müdahalesi tehdidi buna son verdi

Bir plan düşündüler ama her planın içinde imparatorluk donanması vardı Ve sonuçta şu önerildi:

X sayısında Alman denizaltı İngiliz kıyılarına ulaşırsa Y sayısı kadar İngiliz ticaret gemisi batırılabilirdi Buradaki hayati sayı bu gemilerin tonajıydı Belli bir miktarın üzerinde gıda ve savaş malzemesi batırılabilirse İngiliz savaş endüstrisi çöker ve İngilizler kıtlığa girerdi Bu bir grafik üzerinde de gösterilebilirdi

Bütün sorun Almanların, o kadar çok gemiyi, İngilizlerin yerine yenilerini koymalarına fırsat vermeyecek kadar kısa sürede batırabilmesindeydi İngilizlerin belli bir rezervlerinin olabileceği ancak bunun da bir süre sonra biteceği hesaplanıyordu Açlıktan ölme tehlikesiyle karşılaşan İngilizler de barış için yalvaracaktı Bu fikrin ağırlığını artırmak için Almanlar 1917'deki yerel operasyonlardan başka saldırıda bulunmayacak ve bu arada kendi rezervlerini artırıp, orduyu açlık çekecek İngilizlere karşı saldırmak üzere güçlendireceklerdi

İlk başta akıllıca gibi görünen stratejik plan başarılı olamamıştı Hesaplamadaki belirsiz değişken işleri bozmuştu Müttefiklerin tarafında hiçbir teknolojik ya da taktiksel değişiklik olmayacağı varsayılmıştı Büyük kayıplar, sonunda konvoy sisteminin ortaya çıkmasına neden oldu Yük gemileri ağır savaş gemileriyle korunmaya başladı Müttefiklerin kayıp oranı azalırken Almanlarınki arttı Başka bir etken de Amerikalıların endüstriyel tepkisiydi

1942'yle karşılaştırıldığında başarısız bir düzen içinde olsalar da Amerikan endüstrisi güçlüydü ve 1917'de savaşa girdiklerinde sahip olduğu gemiler Almanlara ağır kayıplar verdirtti 1918'de ise Amerikalılar gemilerin batırılmasından daha hızlı bir şekilde yenilerini yapabiliyordu Bu gelişmeler konvoy sistemiyle birleşince Almanların durumu güçleşti

Üçüncü ve hayati etken de Amerikalıların mobilize olmalarıydı 1918 Martında Almanya Batıdaki ilk saldırısını gerçekleştirdi ve büyük bir başarıyla sonuçlandırdı İngiliz ordusu 1916-17 yıllarındaki çatışmalardan sonra bu saldırıyla dağılmıştı

1918'de kısa bir süreliğine Batı cephesindeki savaş hızlandı Alman askerleri Paris'e yaklaştı Fransız ordusunun da işi bitiyor gibiydi Sonra Chateau-Thierry'de Alman ordusu Amerikan birliklerine rastladı Önce binlerce, sonra on binlerce ve 1918'e gelindiğinde yüz binlerce Amerikan askeri vardı Deneyimsiz olsalar da hayli hevesliydiler ve bu savaşın başından beri pek görülmemiş bir şeydi

Bu sırada başka bir yerlerde Rusya çöküyordu

Sınırsız deniz savaşının başlamasından sadece dört hafta sonra Çarlık karşıtı bir grup Rusya'da ihtilal gerçekleştirmiş, Çar II Nikola görevden alınmıştı Hindenburg ve Ludendorff'un bazı danışmanları yapılan planın gözden geçirilmesi için yalvardı Hala sınırsız savaşı bitirmek için zaman vardı ve gerekirse Amerikalılarla anlaşma yapılıp, savaş dışı bırakılabilirlerdi

Almanya tüm dikkatini Rusya'ya vermeliydi Rusya devrim yüzünden bir kaos içindeydi O tarafa bastırmalıyız diye ısrar etti danışmanlar Rusya işi halledilirse elde edilecek geniş bozkır topraklan Müttefiklerin çıkaracakları sorunlara karşı çok işe yarayabilirdi Sonra da ordu Rusya'dan çekilir, doğudaki bu zaferle moral bulmuş askerler Batı'da da zafer kazanabilirdi

Bu plan işe yarayabilirdi Ama Hindenburg ve Ludendorff Rusya'yı pek önemsemiyor, Alman askerlerini Rusya'ya göndermek gibi bir plan yapmıyorlardı Öte yandan Lenin üzerine bir karar veriyorlardı ki, o tamamen ayrı bir yazı konusu En tuhaf olan da şu: Denizaltı savaş planı uygulandı ve Rusya çöktü Bu aslında Almanya için pek hayırlı olmadı, çünkü Brest-Litowsk anlaşmasıyla kendisine verilen Ukrayna ve öteki bölgelere asker göndermek zorunda kalınca stratejik bölgelerden askerlerini çekti

1918 Eylülünde Argonne Ormanında bir milyonun üstünde Amerikan askeri bir savaşa girdi ve tüm tahminlerin aksine galip çıktı Alman ordusu artık geri çekilmeye başlamıştı

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.