Prof. Dr. Sinsi
|
Divan-I Hümayun - Divan-I Hümayun Nedir
Divan-ı Hümayun - Divan-ı Hümayun Nedir
Osmanlı împaratorluğu'nda, padişah sarayında toplanan ve şimdiki Bakanlar kurulu gibi memleketin önemli işlerini gören, bu arada müracaat dilekçelerini de kabul ederek bir çeşit yüksek mahkeme vazifesi de gören kurumdur Dîvân-ı Hümâyûn , Topkapı SarayındakiKubbealtı dairesinde toplanırdı Kuruluşu, Orhan Gazi dönemindedir Devletin ilk zamanlarında devlet işleri ya doğrudan doğruya padişahlar tarafından ya da sadrazamlar tarafından görülürdü İstanbul'un alınmasından sonra, devlet işlerinin çoğalması, böyle bir divanın kurulmasını gerekli kılmıştır
Osmanlı Devletinin merkez teşkilâtının üç büyük temel unsurundan biri de, Dîvân-ı hümâyûn ve kalemleridir Diğerleri Bâb-ı âsafî ve kalemleri ile Bâb-ı defterî ve kalemlerinden meydana gelmektedir Dîvân-ı hümâyûnda, imparatorluğa ait siyasî, idarî, askerî, örfî, şer’î, adlî ve malî işler, şikâyet ve davalar görüşülüp, ilgililer tarafından tetkik edildikten sonra, bir karara bağlanırdı Dîvân, hangi dil ve millete mensup olursa olsun, her sınıf halka, kadın erkek herkese açıktı Devletin idarî, siyasî ve örfî işleri doğrudan doğruya; diğerleri, bir müracaat, bir itiraz veya bir lüzum üzerine tetkik edilirdi Memleketin herhangi bir yerinde haksızlığa uğrayan, zulüm gören veya mahallî kadılarca haklarında yanlış hüküm verildiğini iddia edenler, vakıf mütevellîlerinin haksız muamelelerine uğrayanlar, idarî veya askerî âmirlerden şikâyeti olan herkes ve diğer davacılar Dîvân-ı hümâyûna bizzat başvururlardı Bütün davalar burada tarafsızlıkla görülürdü Ayrıca, harp ve sulh gibi kararlar dîvânca verildiği gibi, bütün mühim devlet işleri de burada müzakere edilir ve neticelendirilirdi Dîvânda bitmeyen veya padişaha arza muhtaç olmayan gerek resmî ve gerek hususî işler, padişahın mutlak vekili olan veziriâzamın İkindi Dîvânı'nda müzâkere edilir ve karara bağlanırdı
Dîvân-ı hümâyûn, mutad toplantılarından başka, kapıkulu askerlerine ulûfe dağıtımı için üç ayda bir fevkalâde olarak toplanırdı Gelen yabancı elçiler de, bu vesile ile sadrazamla görüşürler ve daha sonra padişahın huzuruna çıkarlardı Buna, Galebe Dîvânı denirdi Padişahın, teb'asıyla ve bilhassa askerî sınıflarla aracısız olarak görüşmesi gayesiyle, tahtın, Bâbüssaâde denilen, sarayın üçüncü kapısı önünde kurulması suretiyle akdedilen olağanüstü toplantılara ise, Ayak Dîvânı denirdi Ayak dîvânları, ekseriya ihtilal veya karışıklık zamanlarında olurdu Hükümdar, burada halkla veya askerle doğrudan doğruya temas eder, dertlerini dinlerdi Ayak Dîvânının, mühim ve acele işleri müzakeresi ve derhal bir karara varılması için, hükümdarın veya serdâr-ı ekremin başkanlığında, saray dışında ve meselâ sefer zamanlarında ordunun bulunduğu yerde toplandığı da olurdu Bu sırada müzakerelere, yalnız devlet adamları ve tecrübeli komutanlar katılırdı
Fatih devrine kadar, dîvâna bizzat padişahlar başkanlık ederlerdi Daha sonra padişah adına veziriâzamlar (Baş Sadrazamlar) başkanlık etmişlerdir Padişah nerede bulunursa, dîvân orada toplanırdı Yalnız veziriâzam seferde bulunurken, büyük dîvân onun başkanlığında toplanırdı Fatih vaktinde da dîvân her gün toplanmakta olup, haftada dört gün padişahın huzaruna arza girilirdi Dîvân-ı hümâyûn toplantıları, 16 yüzyıldan sonra haftada dört güne inmiştir Tarihçi Gelibolulu Mustafa Âli’nin yazdığına göre, Üçüncü Murad Han zamanına kadar, haftada dört gün dîvân toplanır ve bu dîvân toplantılarından sonra dört defâ da arza girilirken, dört defa arza girmek çok görüldüğünden, arz günleri, ikiye indirilmiştir
Toplantı, Cumartesi, Pazar, Pazartesi ve Salı günleri yapılırdı Bu dört günde, Dîvân-ı hümâyûn üyeleri, saraya gelip işlere bakarlardı Pazar ve Salı günleri müzakerelerden sonra veziriâzam ile diğer vezirler, kazaskerler ve defterdarlar, Arz Odası'nda padişahın huzuruna kabul olunarak, dîvân işleri hakkında her biri ayrı ayrı izahat verirdi Dîvân heyetine, vezir rütbesinde olmadıkça, Yeniçeri Ağası katılamazdı Vezir olmayan Yeniçeri Ağası, arz günlerinde dîvân üyelerinden önce arza girip, Yeniçeri Ocağına dair söyleyeceğini söyler, sonra maiyetiyle beraber, ağa kapısına girerdi Dördüncü Mehmed’in padişahlığı ve Fazıl Ahmed PaşanınAvusturya(II Viyana Kuşatması) ve sonra Leh seferleriEdirne’de bulunduğundan, dîvân müzakerelerini, yalnız arz günlerine inhisar ettirerek, haftada iki gün, yani Pazar ve Salı günleri toplanması kararlaştırılmıştı Padişah, 1677’de İstanbul’a gelince, yine aynı surette haftada iki gün olarak devamı emredilmişti Bu durumda devlet işleri, yavaş yavaş sadrazamların İkindi Dîvânı'na yükletilmiş oluyordu İkinci Ahmed’in saltanatının son senelerinde, haftada iki gün toplanan dîvânın azlığı ve iş sahiplerinin mağduriyeti göz önüne alınarak, bu hükümdarın emriyle, dîvân toplantıları yine haftada dört gün olmuştu
Dîvân toplantılarının, 18 yüzyıl başlarında, Üçüncü Ahmed Han vaktinde, haftada ikiye ve sonra bire indiği görülmektedir Daha sonraki devirlerde dîvân toplantıları, büsbütün terk edilerek işlerin halli sadrazam dîvânına bırakılıp, padişahların iradeleri alınmak için, hükümdara telhisçi gönderilmek suretiyle, Paşa Kapısı'nda görülür olmuş ve dîvân akdi üç ayda bir, kapıkulu ocaklarına maaş verme ve yabancı elçi kabulü şekline dönüşmüştür
Dîvân-ı hümâyûnun Topkapı Sarayı'nda Kubbealtı denilen binasını, Kanunî Sultan SüleymanDamat İbrahim Paşa yaptırmıştır Bundan evvel, sonradan Eski Dîvânhâne denilen başka bir dîvân toplantısı yeri bulunmaktaydı [Dîvân-ı Hümâyûn binası, ikinci yer veya alay meydanı denilen orta kapı ile Bâbüssaâde arasındaki sahada sol kısımdadır Kubbealtı veya Dîvân-ı hümâyûn binası, esas itibariyle, üç kubbe altındadır Bu üç kubbeden birisi, dîvân üyelerinin toplandığı müzakere salonudur Burada, üyelerin oturacağı yerler bellidir Bu salonda veziriâzam ile diğer vezirlerin oturdukları yerin üstünde, padişahların dîvân toplantılarını gizlice dinledikleri “Kasr-ı Adl” denilen kafes pencereli yer bulunmaktadır
Dîvân-ı hümâyûn, 18 yüzyıldan sonra önemini kaybetmesine rağmen, büsbütün ortadan kaldırılmayarak, imparatorluğun sonuna kadar muhafaza edilmiştir
|