Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Genel Konular

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
fizilalil, kuran, kutub, mutaffifín, seyyid, suresi, tefsiri

Fizilal-İl Kuran Tefsiri - Mutaffifin Suresi Tefsiri ( Seyyid Kutub )

Eski 11-04-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Fizilal-İl Kuran Tefsiri - Mutaffifin Suresi Tefsiri ( Seyyid Kutub )



Fizilal-il Kuran Tefsiri - Mutaffifin Suresi Tefsiri ( Seyyid Kutub )

1- Ölçü ve tartıda hile yapanların vay haline
2- Onlar insanlardan bir şey ölçüp aldıkları zaman eksiksiz Alırlar
3- Kendileri onlara birşey ölçtükleri veya tarttıkları zaman (ölçü ve tartıyı) eksik verirler
4- Onlar, tekrar dirileceklerini sanmıyorlar mı?
5- Büyük bir gün
6- İnsanların alemlerin Rabbinin huzurunda durdukları gün
Sure yüce Allah'ın ölçüde ve tartıda hainlik yapanlara karşı savaş ilan etmesi ile başlıyor: "Ölçüde ve tartıda hile yapanların vay haline" Ayet-i kerime de geçen veyl kavramı yıkım, helak demektir Bu amacın olmuş bitmiş bir olayın dile getirilmesi veya bir beddua olması arasında fark yoktur Her iki halde de durum Aynıdır Çünkü Allah'ın istemesi, duası kesin hüküm demektir Ardından gelen iki ayet mutaffifin kavramının anlamın açıklamaktadır Bunlar "İnsanlardan birşey ölçüp aldıkları zaman ölçüyü tam yaparlar kendileri onlara birşey ölçtükleri veya tarttıkları zaman eksik yaparlar" Yani kendileri Alıcı oldukları zaman alacakları şeyi tam Alırlar Satıcı olduklarında ise mallarını insanlara eksik verirler
Ardından gelen üçüncü ayet mutaffifin diye hitab edilen bu insanların yaptıkları işe Hayret etmektedir Çünkü bunlar, dünya hayatında kazandıklarından hiç hesaba çekilmeyeceklermiş gibi davranıyorlar Allah'ın huzurunda sanki hiç kimse toplanmayacak orada alemlerin önünde hesaba çekilme ve ona göre karşılık alma gerçekleşmeyecekmiş gibi hareket etmektedirler "Onlar tekrar dirileceklerini sanmıyorlar mı? Büyük bir gün İnsanların alemlerin Rabbinin huzurunda durdukları gün"
Mekke'de inen bir surede mutaffifin denilen bu kesimin tutumuna değinilmesi dikkat çekmektedir Çünkü Mekki sureler genel olarak inancın köklü temellerine yönelmekte ve Allah'ın birliğini, iradesinin özgürlüğünü, evrene ve insana hakimiyetini vahiy ve peygamberlik gerçeğini, ahiret, hesaba çekilme ve yaptıklarının karşılığını görme gerçeğini yerleştirmeye çalışırlar Bunun yanında genel ve ana hatları ile ahlak duygusunun oluşturulması ve bu duygunun inanç sisteminin ilkelerine bağlanmasına özen gösterirler Ölçüde ve tartıda hainlik yapma gibi somut ahlaki sorunlara ve -genel anlamıyla- sosyal ilişkilerin belirlenmesine değinmek ise Medine'de inen ayetler tarafından gerçekleştirilmiştir Bu ilkeler Medine'de islam devletinin gölgesinde hayatın tümünü kuşatan islam sistemine uygun biçimde, sosyal hayatın düzenlenmesi sırasında ortaya konulmuştur
Bu nedenle bu olayın, mekki surede doğrudan ele Alınışı haklı olarak dikkatleri çekmektedir Bu istisnai olay, kısacık ayetlerin ardında gizli olan, değişik birkaç olguya da işaret etmektedir
Bu herşeyden önce gösteriyor ki islam Mekke ortamında hemen hemen bir tekelleşmeyi andıracak denli büyük bir ticaret ağını yönlendiren seçkin insanların işlediği bu hainliği apaçık bir şekilde ortaya koymuş ve onun karşısında yer almıştı Bu sosyetik tüccarların ellerinde büyük servetler ve yığınlarca mal dolaşıyordu Yemen'e ve Şam'a yapılan kış ve yaz yolculuklarında kervanlar ile ticaret yapıyor ve büyük kazanç elde ediyorlardı Hac mevsiminde açılan Ukaz panayırı gibi Mevsimlik panayırlarda işletiyorlardı Bu panayırlarda büyük ticaretlerin yanında şiir yarışmaları da yapılıyordu
Buradaki Kur'an ayetlerinin kastettiği insanlar yüce Allah'ın yıkımla tehdit ettiği ve kendilerine bu savaşı ilan ettiği hainler, düzenbazlar, nüfuz sahibi olan ve insanları diledikleri şekilde yönlendirme gücüne sahip olan toplumun seçkin tabakasının mensupları idi Bunlar insanlardan herhangi birşey satın Alırken tam ve eksiksiz alıyorlar Sanki herhangi bir sebeple insanlar üzerinde bir otoriteleri varmış gibi İstedikleri her şeyi zorla alıyorlardı, ölçüyü ve tartıyı tam tutuyorlardı Tabi ki burada üzerinde durulan onların kendi haklarını tam almaları değildir Çünkü burda kendilerine harb açılmayı gerektiren bir sebep yoktur Burada anlatılmak istenen, onların zorla haklarından fazlasını aldıkları ve kuvvet kullanarak istediklerini ele geçirdikleri dile getiriliyor İnsanlara bir şeyi ölçerken veya tartarken haklarını eksik vermeksizin güçlerini kullanıyorlardı Halbuki insanlar onlara karşı haklarım alma ve adaletin ölçülerinden yararlanma imkanına sahip değillerdir Bu adaletsizlik ve dengesizliğin liderlik otoritesi ve kabile ününden kaynaklanması ile servetin gücünden kaynaklanması arasında fark yoktur Çünkü her iki halde de insanlar bu mallara muhtaç olmaları sebebiyle, onların tekeller kurarak oluşturdukları zulme boyun eğmek zorunda kalmışlardır Bu uygulama bugüne kadar kaldırılabilmiş değildir Demek ki o ortamda çok açık bir hainlik ve düzenbazlık vardı ki bu erken uyarının yapılmasını zorunlu kıldı
Mekke ortamındaki bu erken uyarı islam dininin karakterini, sistemini ve yaşanan hayat ile sosyal olayları düzenleyen karakterini de ortaya koymaktadır ilahi olan bu sistemin yapısında sosyal ilişkiler ve hayatın realiteleri köklü, engin ahlaki temeller üzerinde kurulur Bu nedenle islam sosyal hayatın dizginini ele geçirerek kendi görüşüne uygun bir sistemi yerleştirmeye başlamadan önce bile bu apaçık zulme ve ilişkilerdeki bu ahlaki sapıklığa karşı rahatsızlığını açıkça ortaya koymuştur Hain ve düzenbaz olan bu gruba karşı ciddi yankılar uyandıran savaş ve tehdit çağrısını yapmıştır Bunlar o gün Mekke'nin efendileri idi Otorite sahipleri idi Putperest inanç sistemi yolu ile insanların ruhları ve duyguları üzerinde hakimiyet kurdukları gibi onların ekonomik ve ticari hayatları üzerinde de bir hegemonya kurmuşlardı İslam aldatmaya karşı ve insanların hayatına egemen kılman çirkin uygulamalara karşı sesini yükseltti Malın ve rızkın tüccarlığını yapan faizci ve tekelci büyükler tarafından sömürülen halk kitlelerinin yanında yer aldı Bütün bu imkanları ile birlikte halkları Aynı zamanda sözde dini kuruntularla kendilerine boyun eğdirmeye çalışanların karşısında yer aldı islam kendi özünden ve ilahi olan sisteminden kaynaklanan bu haykırışı ile sömürülen kitleler için bir uyarıcı oldu Onlar için hiçbir zaman uyuşturan bir afyon olmadı Mekke'de her türlü malı, mevkiyi ve sözde dini otoriteyi ellerine geçirerek topluma egemen olan bu zorba ve azgın insanların baskısı ve kuşatması altında iken dahi bu karakteri değişmedi
İşte buradan, Kureyş seçkinlerinin islam çağrısı karşısında neden bu kadar inatçı ve katı bir şekilde durduklarının gerçek sebeplerinden bir kısmını anlıyoruz Onlar hiç şüphesiz Hz Muhammed'in -salât ve selâm üzerine olsun- çağırdığı bu yeni dinin, gönüllerde gizli kalan yalın bir inançtan ibaret olmadığını çok iyi kavrıyorlardı Onlar anlıyorlardı ki, Hz Muhammed "Allah'tan başka ilah yoktur ve Muhammed Allah'ın elçisidir, peygamberidir" şeklinde ifade edilen kelime-i tevhid ile putsuz ve heykelsiz bir biçimde Allah'a namaz kılmakla yetinmeyecekti Asla iş bununla bitmiyordu Onlar bu inanç sisteminin cahiliyenin tüm ilkelerini ezip geçen bir sistem olduğunu anlıyorlardı Çünkü kendilerinin bütün çıkarları bütün makamları bütün sistemleri bu cahiliyeye dayanıyordu Onlar islamın öngördüğü sistemin karakteri gereği çifte standardı kabul etmediğini, gökyüzü menşeli ilkelerinden kaynaklanmayan dünya ilkeleri ile uyuşmadığını ve cahiliyenin üzerinde kurulduğu tüm değersiz yeryüzü ilkelerini tehdit ettiğini fark ediyorlardı İşte bu nedenle ona karşı amansız bir saldırıya ve savaşlara girişmişlerdi Ne hicretten önce ne de sonra O'na karşı takındıkları tavırlardan vazgeçmiyorlardı Onlar bu savaşla sırf inançlarını ve düşüncelerini savunmuyorlardı İslam sisteminin karşısında bütünü ile kendi sistemlerini savunuyorlardı
İslami sistemin hayata egemen kılınmasına karşı savaşan herkes hangi kuşakta ve hangi toprak üzerinde olursa olsun bu gerçeğin farkındadır Hem de çok açık bir biçimde Onlar çürük sistemlerini, gasb ilkesine dayanan çıkarlarını ve güçsüz yapılarını Sapık olan yaşayışlarını çok iyi bilirler İşte değerli ve köklü islam sisteminin tehdit ettiği, haksız temellere dayanan bu yapılardı!
Hangi şekilde ve nasıl olursa olsun mal konusunda veya diğer hak ve görevlerde hainlik yapanlar -herkesten daha çok sadece bu hainler- İşte bu hainler herkesten daha çok bu tertemiz adil düzenin hakim kılınmasından korkmaktadırlar! Çünkü bu düzen yağcılığı, düzenbazlığı ve uzlaşmayı kabul etmez! Çünkü bu düzen yağcılığı, düzenbazlığı ve uzlaşmayı kabul etmez! Evs ve Hazreç kabilelerinin seçkin temsilcileri hicretten önce gerçekleşen ikinci akabe beyatında Hz Peygamberle biatlaşırken bu gerçeği anlamışlardı ibni İshak der ki: Asım ibni Ömer ibni Katade bana şu haberi aktardı: Bunlar Hz Peygamber ile ahitleşmek için toplandıklarında beni Salim ibni Avfın kardeşi olan Abbas ibni Ubade İbni Nadle Ensari şöyle dedi: Ey Hazrecliler! Bu adanıla neyin üzerinde beyatlaştığımızı biliyor musunuz? Evet dediler Abbas siz insanların siyah derilisine kızıl derilisine karşı savaşmak üzere onunla beyatlaşıyoruz Eğer siz mallarınızın ellerinizden çıktığını ve büyüklerinizin öldürülmeye başlandığını gördüğünüzde onu düşmanlarına teslim edecekseniz, şimdiden teslim edin! Allah'a yemin ederim ki böyle birşey yapmanız hem dünya hem de ahirette hüsrana uğramanızdır Yok eğer siz mallarınızın yitirilmesi ve büyüklerinizin öldürülmelerine rağmen onun sizi kendisine çağırdığı ilkelere bağlı kalacaksınız o zaman böyle bir yükümlülük altına girin Allah'a yemin ederim ki bu hem dünyanın hem de ahiretin en hayırlı işidir Onlar dediler ki; biz mallarımızı yitirsek de büyüklerimizi öldürüldüğünü görsek te O'na bağlı kalacağız ve Hz Peygamber'e "Eğer biz sözümüzde durursak bize ne vardır ey Allah'ın elçisi?" diye sordular Peygamber "Cennet" buyurdu Onlar elini uzat dediler Peygamberde elini uzattı ve onlar kendisine biat ettiler
Bunlarda, daha önce Kureyş'in ileri gelenlerinin bu dinin karakterini anladıkları gibi onun yapısını anlamışlardı Bu dinin adalet ve insaf noktasında keskin bir kılıç gibi olduğunu ve insanların hayatını bu ilke üzerine kurduğunu anlamışlardı Bu nedenle İslam hiçbir zorbanın azgınlığını, hiçbir asinin isyanım ve hiçbir büyüklük taslayanın böbürlenmesini kabul etmez insanların birbirlerini aldatmalarını, birbirlerini horlamalarını, aşağılamalarını ve sömürmelerini kabul edemez İşte bu nedenle her azgın, isyankâr, büyüklük taslayan ve sömürücü olan ona karşı savaş açıyor, O'nun mesajına ve davetçilerine karşı fırsat kolluyor "Onlar tekrar dirileceklerini sanmıyorlar mı? Büyük bir gün İnsanların Rabbinin huzurunda durdukları gün: '
Onların işlerine akıl erdirmek gerçekten güçtür O büyük diriliş gününü, insanların yalnız olarak alemlerin Rabbinin huzuruna çıkacağı günü, akıldan geçirmek bile dehşet verici bir olaydır O gün insanların Allah'tan başka dostları yoktur Herkesin tek umudu Allah'ın kendileri hakkında iyi hüküm vermesidir Çünkü herkes orada ondan başka dostu ve yardımcısı olmadığını bilmektedir İnsanların sırf o günde dirileceklerini zannetmeleri bile onları hainlik yapmaktan, haksız yollarla insanların mallarını yemekten, güç ve otoriteyi insanlara zulmetme ve sosyal ilişkilerde onların hakkını gasbetme aracı olarak kullanmaktan alıkoymaya yeter Fakat onlar dirileceklerine inanmadıkları gibi hainlik ve hileye dalıp gidiyorlar! Bu Hayret edilecek bir iştir
Bu grup, birinci bölümde hainler düzenbazlar diye adlandırılmıştı İkinci bölümde ise bunlara kötüler adı verilmektedir Onlar kötülerin topluluğuna dahil etmektedir Allah katındaki değerlerinden, hayattaki hallerinden ve hesaplaşmak için gerçekleşecek olan diriliş gününde onları bekleyen akıbetten bahsetmektedir

Alıntı Yaparak Cevapla

Fizilal-İl Kuran Tefsiri - Mutaffifin Suresi Tefsiri ( Seyyid Kutub )

Eski 11-04-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Fizilal-İl Kuran Tefsiri - Mutaffifin Suresi Tefsiri ( Seyyid Kutub )



7- Hayır Allah'ın buyruğundan dışarı çıkanların yazısı muhakkak siccindedir
8- Siccin'in ne olduğunu bilir misin sen?
9- O, mühürlenmiş bir kitabdır
10- Vay haline o gün yalanlayanların
11- Kıyamet gününü yalanlamış olanların
12- Oysa onu azgın günahkardan başkası yalanlamaz
13- Ayetlerimiz kendisine okunduğu zaman ' eskilerin masalları' der
14- Hayır, aksine kazandıkları, kalplerini karatmıştı
15-Hayır şüphesiz onlar o gün, Rabblerinden mahrum kalacaklardır
16- Sonra onlar, şüphesiz cehenneme sürükleneceklerdir
Onlar büyük bir gün için dirileceklerini sanmıyorlar Kur'an onların bu anlayışlarını yadırgıyor, onları azarlıyor ve tüm yaptıklarını içinde toplayan bir kitapları olduğunu pekiştiriyor Daha da pekiştirmek için yerini de belirliyor Kendileri için numaralanan kitaplarının kendilerine sorulacağı gündeki yıkım ve helak la tehdit ediyor
"Hayır Allah'ın buyruğundan dışarı çıkanların yazısı muhakkak siccindedir Siccinin ne olduğunu bilir misin sen? O mühürlenmiş bir kitaptır O günü yalanlayanların vay haline"
Ayet-i kerimede geçen "Fuccar" kavramı isyan ve günahkarlıkta haddi aşanlardır Zaten kelimenin kendisi de bu anlamı çağrıştırmaktadır Kitapları ise amel defterleridir Bu defterin nasıl olduğunu bilemiyoruz Zaten bilmek zorunda da değiliz Bu gayb konularından biridir Bu konuda gaybın sahibinin bize bildirdiklerinin dışında herhangi bir bilgimiz yoktur Bu da kötülerin yaptıklarını kaybeden sicil defterleri vardır Kur an bunların siccinde olduğunu söylüyor Ardın-dan Kur'an ifadesinde Alışılmış bir ürpertme sorusu geliyor "Siccinin ne olduğunu bilir misin sen?" Böylece dehşetin gölgeleri etrafa yayılmış ve bu meselenin muhatabın anlayış kapasitesinin üstünde olduğu ve bilgisinin onu kuşatamayacağı kadar geniş kapsamlı olmadığını hissettirmektedir "Hayır Allah'ın buyruğundan dışarı çıkanların yazısı muhakkak siccindedir" sözü onun yerini belirlemiş olmaktadır Bu yer istediği kadar insanların bilmediği bir yer olsun farketmez Bu sınırlama sözkonusu kitabın varlığını telkin etme açısından muhatabın inancını pekiştirmektedir İşte bu gerçeğe sadece bu kadar değinilip artık bilgi verilmemesi ile hedeflenen mesaja ulaşılmıştır
Sonra ardından kötülerin oradaki kitabını tekrar nitelemeye dönerek diyor ki: "O mühürlenmiş bir kitaptır, damgalanmıştır" Yani tamamlanmıştır Artık ne ona birşey ilave edilebilir, ne de içinden birşey çıkarılabilir Ta o dehşet verici günde getirilip teslim edilene kadar
Durum bu olunca "Vay haline o günü yalanlayanların" gerçeği de kesinleşiyor
Yalanlamanın konusu ve yalanlayanların gerçek yapıları da belirleniyor
"Kıyamet gününü yalanlamış olanların Oysa onu azgın, günahkardan başkası yalanlamaz"
Demek ki onları sözkonusu günü inkara götüren azgınlık ve günahkarlıktır Bu yüzden onlar, Kur an-ı Kerim'e karşı saygısızlık yapmakta ve ayetler kendilerine okunduğunda "eskilerin masallarıdır" demektedir Gerekçe olarak ta Kur'an-ı kerimin öğüt ve ibret için aktardığı öncekilerin kıssalarının ve Allah'ın değişmeyen yasasının tüm insanlara sürekli olarak hükmeden ve asla şaşmayan yasayı açıklamasını göstermektedirler
Bu inkarın ve aldırışsızlığın hemen ardından bir azar ve paylama yer almak-tadır: "Hayır!" Dediğiniz gibi değil Ardından bu dil uzatmanın ve yalanlamanın, apaçık gerçekten habersiz oluşu ve inkar edenlerin kalplerindeki kararmanın sebebini açıklıyor "Hayır, aksine kazandıkları kalplerini karartmıştır"
İsyankarlıkta direnen kalb kararır ve körelir Üzerini kalın bir perde örter Aydınlığın oraya girmesine engel olur Onu aydınlıktan mahrum eder Yavaş yavaş duyarlılığını kaybettirir Zayıflamasına ve ölümüne yol açar
İbni Cerir, Tirmizi, Nesei ve İbni Mace değişik kanallarla Muhammed İbni Allan'dan, Ka'ka' İbni Hakim'den, Ebu Salih'ten Ebu Hureyre'den Hz Peygamber'in şöyle dediğini rivayet etmişlerdir: "Kul bir günah işlediğinde kalbinde siyah bir leke oluşur Eğer tövbe ederse kalbi temizlenir Devam ederse kara leke büyür" Tirmizi bu hadis için hasendir, sahihtir demiştir Nesei'nin ifadesi ise şöyle: İnsan bir günah işlediğinde kalbinde siyah bir leke meydana gelir Eğer insan dönüş yapar, bağışlanma diler, tövbe ederse kalbi temizlenir Tekrar günah işlerse leke büyümeye başlar Kalbinin tamamını kuşatır Kur'an-ı kerim'in "Hayır! Aksine kazandıkları kalplerini karartmıştır" ayetinde geçen karartma budur İşte
Hasan Basri diyor ki: Bu üst üste günah işleyip kalbin körelmesine ve ölmesine kadar bu hareketi sürdürmek demektir
İşte kötü inkarcıların durumları budur Kötülüğün ve yalanlamanın sebebi de budur Ardından o dehşet verici gündeki akıbetlerinden bir parça söz edilmektedir Bu da kötülüğün ve yalanlamanın sebebi ile uyum içindedir
"Hayır! Şüphesiz onlar o gün Rabblerinden mahrum kalacaklardır Sonra onlar, şüphesiz cehenneme sürüklenecektir Sonra da onlara yalanlayıp durduğunuz İşte budur' denecektir"
İsyanları ve günahları kalplerini perdelemiştir Dünyada Rabblerini hissetmekten perdelemiş ve hayatta kararıp körelinceye kadar üzerlerine çökmüştür Dolayısıyla onların en uygun cezaları ve doğal sonları Allah'ın yüce yüzüne bakmaktan mahrum olmalarıdır Onlar ile bu büyük mutluluğun arasına perde gerilmesidir Zira bu büyük saadete ancak ruhları şeffaflaşmış, incelmiş, arınmış ve kendileri ile Rabbleri arasındaki perdelerin açılmasını hak etmiş erdemli kişiler ulaşabilir Bunlar hakkında Rabbimiz Kıyamet suresinde buyuruyor ki:
"O gün birtakım yüzler apaydınlıktır Rabblerine bakmaktadırlar"
Onların Rabblerinden mahrum bırakılmaları tüm azabların üstünde bir azaptır Tüm mahrumiyetlerin ötesinde bir mahrumiyettir İnsan için gerçekten çok kötü bir sondur Çünkü insan tüm özelliğini tek kaynaktan Alır Bu da onun yüce Rabbinin ruhu ile irtibata geçmesi O'na bağlanmasıdır İnsan bu kaynaktan koptuğu zaman onurlu bir insanın özelliklerini yitirir Cehenneme girmeyi hak eden bir konuma düşer "Sonra onlar şüphesiz cehenneme sürüleceklerdir" Bu cehennemle birlikte cehennemden daha acı bir azar da yer almaktadır: "Sonra da onlara yalanlayıp durduğunuz İşte budur" denecektir
Ardından diğer tarafa geçilmektedir İyilerin tarafına, Kur'an genellikle bu iki sayfayı karşılıklı olarak yerleştirir iki gerçek, iki durum ve iki son böylece karşılaştırılır Kur"an genellikle bu metodu kullanır

Alıntı Yaparak Cevapla

Fizilal-İl Kuran Tefsiri - Mutaffifin Suresi Tefsiri ( Seyyid Kutub )

Eski 11-04-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Fizilal-İl Kuran Tefsiri - Mutaffifin Suresi Tefsiri ( Seyyid Kutub )



17- Sonra da onlara: "İşte bu, yalanlayıp durduğunuz şeydir" denilecek
18- Fakat iyilerin yazısı illiyyindedir
19- İlliyyinin ne olduğunu bilir misin sen
20- Mühürlenmiş bir kitaptır o
21- Yakınlaştırılmış olanlar onu görürler
22- İyiler şüphesiz cennette nimetler içindedirler
23- Tahtlar üzerinde kurulup etrafı seyrederler
24- Yüzlerinde cennetin aydınlığını görürsün
25- Onlara mühür!ü saf bir içecekten içirilir
26- Sonu misktir, onun işte yarışanlar bunda yarışsınlar
27- Karışımı tesnimdendir
28-Yakınlaştırılmış olanların kendisinden içtiği kaynaktan
Bu bölümün başındaki kella edatı ondan önceki "Sonra da onlara yalanlayıp durduğunuz İşte budur' denecektir" ayetinde sözü edilen yalanlamanın karşılığıdır Bu iddiayı red etmektedir Bu ayetten hemen sonra kella: hayır denilmektedir Ardından kesin ve vurgulu bir ifade ile iyilerden söz edilmektedir
Kötülerin kitabı siccinde, iyilerin kitabı da yücelerdedir iyiler Allah'a itaat eden ve her iyiliği işleyen kimselerdir Bunlar her tür sınırı ve haddi aşan isyankar kötülerin karşı kutubunu oluştururlar
İlliyyin kavramı, yüceliği ve üstünlüğü ifade etmektedir Buradan hareketle siccin kavramının da düşüşü ve alçaklığı ifade ettiği çıkarılabilir Ardından bilinen korkutma ve bilmezliği ifade eden soru yer almaktadır "İlliyyinin ne olduğunu bilir misin sen?" Bu bilgi ve kavrayışın ötesinde bir şeydir Bu etkileyici havadan hemen iyilerin kitabının gerçek mahiyetini ortaya koymaya geçiyor "O mühürlenmiş bir kitaptır Yakınlaştırılmış olanlar onu görürler" Ayet-i kerimede geçen merkum" kavramının anlamını daha önce belirtmiştik Şimdi buna şunu da ilave edebiliriz Yakınlaştırılmış olan melekler bu kitabı görüyor ve gözetiyorlar Bu gerçeğin burada dile getirilmesi iyilerin kitabı üzerine yüce, tertemiz mutlu bir gölge düşürmektedir Yani o yakınlaştırılmış meleklerin gözetlediği bir yerdedir içinde bulunan güzel işler ve sıfatlar bu melekleri sevindirmektedir Bu ise gerçekten güzel ve parlak bir atmosferdir Onurlandırma amacı ile söz konusu edilmektedir
Ardından bu iyilerin, bu değerli kitabın sahibi olanların halleri anlatılmaktadır Bu büyük günde onların içinde bulundukları nimetler dile getirilmektedir "İyiler cennet içindedirler" Bu kötülerin varacakları cehennemi karşılamaktadır Onlar tahtları üzerinde kurulup etrafı seyrederler Yani onlar onurlandırılma konumundadırlar Diledikleri gibi bakıp seyrederler Aşağılanma nedeniyle gözlerini kapatmazlar Sıkıntıdan bakamayacak durumda değillerdir Onlar tahtlar üzerindedirler Bu taht perdelerle örtülmüş yüksek sedirlerdir Bunun bizdeki en yakın örneği bizde namusiye veya kelle diye adlandırılır Bunun dünyadaki şekli kaba ve basit bir hayat yaşayan Arapların katında nimetlerin en üstünü ve en değerlisi sayılır Ahiretteki şekillerini ise sadece Allah bilir Herhalde bu insanın yeryüzündeki tüm deneyimlerini ve düşündüklerini aşacak biçimdedir
Onlar bu nimetler içinde hem ruhları, hem de bedenleri ile yaşamaktadırlar Bunun sevinci onların yüzlerinde ve tüm hareketlerinde gözlenmektedir Her bakan onların bu hallerini görmektedir "Yüzlerinde nimetin sevincini görürsün: ' "Onlara mühürlü saf bir içecekten içirilir Sonu misktir onun
Ayet-i kerimede geçen "Rahik" kavramı tertemiz, arı, duru içecektir Bulanıklığı ve kirli bir yanı yoktur Bu içeceğin mühürlenmiş ve mührünün misk diye nitelendirilmesi onun kapları içinde bulunduğunu ve bu kaplarında kitli ve mühürlü olduğunu, içileceği zaman açılacağı ifade etmiş olabilir Bu da onun korunduğunu ve onlara özen gösterildiğini ifade ediyor Damgasının misk olması da onun güzelliğini ve zerafetini artırmaktadır insanlar bu tabloyu ancak yeryüzünde görebildikleri şeyler çerçevesinde anlayabilirler Ötesine geçemezler insanlar oraya vardıklarında oranın kendisine özgü zevkleri, kavramları ve değerleri olduğunu ancak anlayabileceklerdir Onlar yeryüzünün sınırlı duygularından kurtuldukları zaman özgürce düşünebileceklerdir
Ardından gelen iki ayette bu içeceğin vasfını özelliklerini dile getirmektedir "Karışımı tesnimdendir Yaklaştırılanların kendisinden içtiği kaynaktan:' Yani mühürlenmiş olan bu rahikin damgası sökülmekte ve tesnim denilen yakınlaştırılmış bulunan meleklerin kendisinden içtiği pınardan Alınan içecekle karıştırılmaktadır İşte bu içeceğin tüm vasıfları verilmeden önce şu nokta vurgulanmakta ve şu direktif verilmektedir "İşte yarışanlar bunda yarışsınlar" Bu ger-çekten derin etkisi olan ve gayet açık anlamı olan bir vurgudur
İnsanların mallarını haksız yere ellerine geçirip yiyen, ahiret gününün hesabını düşünmeyen, hesap ve ceza gününü yalanlayan ve kalpleri günah ve isyanla bürünerek kararmış olan, ölçü ve tartı hainleri İşte bu kimseler, mal konusunda veya dünyanın değersiz nimetleri konusunda yarışırlar Herkes bir an önce onlara ulaşmak ister Onun en büyük payını almak için uğraşır Bu nedenle geçici dünya nimetlerinin birini elde etmek uğruna zulmeden, kötülük yapar, günahlar ve büyük cinayetler işler
Halbuki böyle basit ve değersiz mallar uğruna mücadele etmeye çekişmeye ve yarışmaya değmez bile Asıl yarış İşte bu nimeti, İşte bu ikramı elde etmek için yapılmalıdır "İşte yarışanlar bunda yarışsınlar" Uğrunda yarışılmaya değecek olan kazanç budur En önce ulaşmayı hak eden değerli hedef ve üstün tutulmayı hak eden amaç budur
Ne kadar büyük, yüksek ve üstün olursa olsun, dünyanın malı ve eşyası uğrunda yarışanlar ise değersiz, basit, geçici ve kısa vadeli şeyler için yarışmaktadırlar Dünya Allah katında bir sivrisinek kanadı kadar değer taşımaz Ahiret ise onun terazisinde ağırdır Öyleyse bu, uğrunda yarışma ve mücadele yapmaya değecek bir gerçektir
Hayret verici ve ilginçtir ki ahiret konusunda yarışmaya katılanların tümünü ruhi yönden yüceltir Bunun yanında dünya konusunda yarışma ise onların tümünü, ruhi yönden alçaltır Ahiretin nimetleri için çalışıp çaba sarf etmek insanların tümü için yeryüzünü ıslah eder, onarır ve arındırır Dünyaya tamah etme ve onun için mücadele ise yeryüzünü, içinde kurtçukların birbirini yediği bir çirkefe ve bataklığa dönüştürür Veya böceklerin ve zehirli hayvanların tertemiz, masum insanların derilerini kemirip parçaladığı bir ortama dönüştürür
Ahiret nimetleri konusunda yarışma bazı saptırıcı kimselerin düşündükleri gibi yeryüzünü harap olmuş bir ülkeye dönüştürmez islam dünyayı ahiretin tarlası kılmıştır Yeryüzünü imar edilmesi konusunda insanın halifelik görevini yerine getirmesini iyilik, güzellik ve takva ile bütünleşmesini gerçek müminin başlıca görevleri arasında sayar insan bu halifeliği Allah'a yönelmek, bundan kendine bir ibadet mükafatı çıkarmak ve böylece varlığının amacını gerçekleştirmek durumundadır Nitekim yüce Allah buyuruyor ki: "Ben insanları ve cinleri ancak bana ibadet etsinler diye yarattım: ' (Zariyat Suresi, 56)
"İşte yarışanlar bunda yarışsınlar" sözünün önemli bir direktifi bulunmaktadır Yeryüzünde yaşayanların gözlerini ve kalplerini küçük ve değersiz kara parçasının ötesine yöneltmektedir Onlar yeryüzünde dünyayı imarla ve orada halifelik görevini yerine getirmekle uğraşırken ayrıca daha yüce ve daha değerli ufuklara doğru yönlendirilmektedirler Bir taraftan çirkefi temizleme ve arındırma ile görevlendirilirken, öbür taraftan alışageldikleri bu çirkef ortamından daha yüce ufuklara yöneltmektedir
İnsanın bu dünyadaki ömrü sınırlıdır Ahiret hayatındaki ömrünün sonunu ise Allah'tan başka kimse bilemez Bu yeryüzündeki nimetlerin tümü ise özü itibarıyla sınırlıdır Cennet nimetleri ise sınırsızdır insan düşüncesi onu kavrayamaz Bu dünyadaki nimetlerin düzeyi bilinmektedir Ahiretteki nimetler ise sonsuzluğa yakışacak düzeydedir Bu geçicilik nerede, o sonsuzluk nerede? Bu gaye nerede, o gaye nerede! insanların Alışageldikleri kriterlere vurularak kâr ve zarar hesabı yapıldığında bile bu iki dünya arasındaki korkunç fark rahatlıkla görülebilmektedir Öyle ise yarış orası için olmalıdır "İşte yarışanlar bunda yarışsınlar"
İyileri bekleyen nimetlerin tasvirine genişçe yer verilmesi, yeryüzünde kendilerine eziyet eden, alaya alan ve büyüklük taslayan kötülerin durumunun ayrıntılı biçimde anlatılmasına zemin hazırlamıştır Kötülerin bu kötü eylemleri de uzunca sergilenmişti ki onlar iyilerin mazhar oldukları nimetleri seyrederken Kafirlerle alay edilmesi ile noktalansın

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.