Prof. Dr. Sinsi
|
Ben De Yazdım Milli Mücadeleye Giriş (Cilt 6)
Ben de Yazdım Milli Mücadeleye Giriş (Cilt 6) kitap özeti
Celal Bayarın, Ben de Yazdım kitabının bu cildinde, Osmanlı Ordusunun dağılması, İstanbul Hükümetinin işgal karşısındaki aciz tutumu ve destekler nitelikteki tavrı, işgal sırasında gerçekleşen katliamlar ve baskılar, Aydının Yunanistan tarafından işgal edilmesi, halkın işgalcilere karşı örgütlenmesi ve silahlı mücadele gibi konular yer almaktadır
19 Mart 1919, Celal Bayar için bir dönüm noktası, yeni bir ufuk ve sonu belli olmayan bir yolculuğun başlangıcıydı O, gizlenmenin değil çalışmanın esas olduğunun bilincindeydi Katipoğlunda silah arkadaşları Edip ve Emin Fikri Beyler ile Üsteğmen Fethi Beyin refakatiyle gecenin şiddetli yağmurundan sonra Bucanın güneyinden Torbalıya varmayı hedefliyorlardı Bu yolculuk sırasında onu tanıyan insanlar yardım etmek için seferber olmuştu Bucanın birkaç kilometre ilerisine gelindiğinde bir Rum çetesinin pususuna düştüler Gaziemir ve civarında yolculara musallat olduğu bilinen bu çete Celal Bayar ve arkadaşlarını Seydiköy Askeri garnizonunun öncüleri sanarak ateş açmamışlardı
Celal Bayar, memleketin bir Yunan tehlikesi karşısında olduğunu çok iyi anlamıştı İnsanlara kurtuluş mücadelesinin ancak silahlı mukavemetle yapılabileceğini ve buna hazırlanmak gerektiğini bir vaiz gibi anlattı Onun maksadı sadece vatandaşlara faydalı olmaktan ibaret olan siyasi, biraz da içtimai bir cemiyetin mümessili olmak idi Hayatını bu gayeye bağlamıştı Bu sırada yakalanması için vilayetten telgraf üstüne telgraf geliyor, buna rağmen silahlı mücadele ve teşkilatlanma çalışmaları hız kazanıyordu İzmir zabıtası oturduğu evi kara ve denizden göz hapsine almıştı Ödemiş Kaymakamı Zühtü Bey görevden alınarak yerine Nif (Kemalpaşa) ilçesi Kaymakamı Bekir Sami Bey tayin edildi Bu bölgedeki çalışmalar hükümetin bu bölgeye fazla önem vermesine sebep oluyordu
Hedef, Ferit Paşa Hükümetini devirmek ve Yunanlıların İzmiri işgaline karşılık vermek amacıyla siyasi çeteler kurmaktı İlk iş milletin kuvvetini, birliğini memleketin savunması etrafında toplamaktı Amaç, düşman işgaline karşı koymak ve milli istiklal ve hürriyetimizi korumaktı
Bu arada Gökçen Hüseyin Efe adlı bir kişiyi jandarma takibat altına almış ve ortadan kaldırmayı planlamıştı Efeler adına Mehmet Ağa isminde birisi bu zeybeğin hayatının bağışlanması karşılığında ortaya çıkması konusunda Celal Bayardan yardım istemişti Bu söz verildi ve Gökçen Hüseyin Efe ile kızanları ortaya çıktılar Damat Ferit hükümeti ve onun taraflısı olan kimseler ve hatta Rumların Celal Bayar ve arkadaşlarını ortadan kaldırmak için tahriklerde bulunmaları dolayısıyla bu Efenin Celal Bayara karşı bir tuzak olarak kullanılmaya çalışılması ihtimali vardı Rum cemaati, Celal Bayarı ele geçirmek için bütün teşkilatını seferber etmiş, kendisini yakalayana bin altın vaadinde bulunmuştu Fakat Efenin gösterdiği sıcak kabul ve saygı ile karşılaşan Celal Bayar şüphe etmemişti
Bu tür insanlar ünlü olmak için zeybek olma hevesine kapılırlardı Kemalist rejim zeybeklik müessesesini tasviye etmiştir Dağa çıkmayı ne şeref ne de mertlik saymış ve zeybeklerin çoğunu Kuvay-ı Milliyeye dahil etmiştir Bu kişiler burada milli heyecanı ve istiklal aşkını duyarak ve öğrenerek yaşamış ve yaşatmışlardır Bu uğurda daha sonra şehit düşen Gökçen gibi hayatını kahramanca feda edenler olmuştur
Aradan birkaç gün geçmişti Yapılacakların bilançosunu gözden geçirmek amacıyla hadiselerin inkişafını beklemeye karar verdiler Celal Bayar, Kahrat köyünde vakit geçirirken ziyaretine gelenlere Türklüğün memleketin en sağlam temeli olduğunu ve üzerinde bulundukları toprakların gerekirse silahlı mücadele ile savunulması gereken Türk toprakları olduğunu anlatmaktaydı
Anadolunun çeşitli bölgeleri ile Trakyayı gezmek ve günün şartlarına göre telkinde bulunmak üzere heyetler kurulmuştu Heyetlerin başında saltanat hanedanından birer şehzade bulunuyordu Bunlar halka, Padişah Vahdettinin mesajını okuyacaklardı Fakat güdülen asıl maksat, Osmanlı Padişah ve Hanedanının Meşrutiyetin ilanıyla kırılan nüfuzunu artırmak, eski hükümeti halk nazarında kötülemekti
Bu heyet 1919 yılı Nisan ayının on birinci günü Alemdar Vapuru ile Mudanyaya, oradan da Bursaya geçmiş, ertesi Cuma günü Padişah Vahdettin namına beyannamelerini okumuştu Halk, heyetin yapmak istediklerini kavramış ve bundan dolayı kendilerine Heyet-i Nasiha (Nasihatçılar) adını takmıştı Ancak Ege Bölgesi, Antalya gibi yerlerde Şehzade henüz egemenliğin sembolü sayıldığı için alkışlanıyordu Bu düşünce ile İzmir ve Antalya Türkleri, Şehzadeyi iyi karşıladılar Heyet 29 Nisan 1919da Aydına geçti Aydınlılar beklenen ilgiyi göstermediler Heyet Aydından sonra Denizliye, oradan da Ispartaya geçecekti Ispartada Aydındakine benzer bir hadise olmuştu Heyet buradan Burdur ve Antalyaya doğru yoluna devam edecekti
15 Mayıs 1919da İzmir Yunanlılar tarafından işgal edilmiş, şehirde Türklerin öldürülmekte olduğu haberi gelmişti Yunanlılar rüyalarının gerçekleştiğini görmüş olmalarından dolayı sevinçliydi Vali ise Venizelosun mesajından habersizdi İzmirdeki Kolordu harekete geçmiş, Harbiye Nazırına telgraf çekip talimat istemişti Gelen cevapta işgalin mütareke şartları hükümleri icabında olduğunu, kolaylık sağlanması durumu tabiidir denmişti İzmirde Kolordu kumandanının yazılı tebliği üzerine Foça ve Urlayı Fransızlar, Kösten adasını İngilizler, Yenikaleyi Yunanlılar teslim aldılar İtalyanlar Konferans kararı ile ilgili olmayarak işgal ettikleri Kuşadasından ilerleyerek, Selçuku aldılar Olup bitenler karşısında halk toplanıp çare bulma yoluna gitmeye çalışıyordu Ordu içinde, verilen emir karşısında itaat edileceğine dair subaylardan imza toplanmaya çalışılıyordu Fakat karşı çıkanlar da olmuyor değildi Bu subaylar Kuvay-ı Milliyede vazife alacaklardı İmza atan subayların bazıları işgalden sonra Anadolu içlerine çekilmiş, bazıları Tirede ve Celal Bayarın bulunduğu köyde temas sağlamışlardı
Yedek subaylar, İttihat ve Terakki mensupları ve vatanını seven halk çözüm arayışına girmişti Türk ocaklarında toplantı üstüne toplantılar yapılıyordu Redd-i İlhak Heyeti imzalı bir telgraf memleketin her köşesine çekildi Redd-i İlhak Heyeti Milliyesinin bu telgrafı, Atatürkün dediği gibi Redd-i İlhak prensibinin ilanı müjdesi olarak bütün vatanseverleri etkiledi
Bu sırada İzmirin işgali halkın şaşkın bakışları ve Yunanlıların sevinç gözyaşları arasında devam ediyordu Bu sırada bir silah sesi duyuldu Ses, şimdiki ismi Güzelyalı olan yolun başında hükümet konağı meydanlığının köşesinden geliyordu Memleketi idare edenlerin ruhi zaafına karşılık İzmirli Aziz Efendi adında bir vatansever, her Türkün sahip olması gereken fedakarlık, kahramanlık ve vatanseverlik vasıflarının örneğini veriyordu bu şekilde Duyulan silah sesi üzerine Yunan kuvvetleri önce dağılırcasına kaçmışlar, kısa bir süre sonra toparlanmışlar ve kışlaya, Hükümet Konağına ve civarda kaçmak fırsatını bulamayan halkın üzerine ateş açmışlar ve işgali başlatmışlardı
İzmirin işgaliyle kanunsuzluk da başlamıştır Askerlerin üniformaları sökülmüş, memurlar dipçik ve odunlarla dövülmüştür Kışla ve Hükümet Konağı derken bu baskın felaketinden gümrük idaresi de kurtulamadı Yunanlıların akıl almaz muameleleriyle karşılaşıldı, memurlar sopalarla dövüldüler, ıslak fışkı ile dolu ambara atıldılar Subayların süngü ve dipçik darbeleri altında üzerleri aranmış, bulunan para, saat, yüzük vb eşyalar gasp ve yağma edilmiştir Esirler Pasaport mevkiinde ve yakın civarında toplanmışlar, işkence edilerek hapsedilmiş ve aç bırakılmışlardı İşgal sırasında mallarına tecavüz edilen vatandaşların, zarar ve ziyan talebi maksadıyla vilayete verdikleri dilekçelerin sayısı binden fazla idi Memleketin vatansever aydınları bütün bunların gelecek için tehlikeli olduğunun farkında idi İngiliz, Fransız ve Yunanlıların açık düşmanlığı, İtalyanların da sinsi politikaları sonucu hepsi aleyhimizde birleşiyordu Arada görülen ayrılık sadece bir taktikten ibaretti
Atatürkü yakından tanıyanlar hürriyet ve istiklal aşkı ile yaratılmış kahraman bir insan ve asker olduğunu bilirlerdi O, selameti Anadoluya geçmekte ve orada çalışmakta görüyordu Bütün gücü ile gerçeği millete anlatacak, milli istiklalimize vurulmak istenen darbeye karşı mukavemet ve müdafaayı hazırlayacaktı Samsuna ayak bastıktan sonra güvendiği ve inandığı büyük milletinin iradesini yokladı Valilere, ordu ve kolordu kumandanlarına gönderdiği telgrafta milli tezahüratın daha canlı olarak hazırlanması ve devam ettirilmesi gerektiğini belirterek sesini yükseltti Bu ses, düşmana boyun eğme taraflısı olan İstanbul Hükümetine olduğu kadar Yunanlılara da bir cevaptı İzmirin işgali, halkta büyük tepki yarattı Halk teslim mi olmak ya da istilacı düşmana karşı koymak arasında münakaşa halindeydi Bir kısım vatandaşlar da iki taraflı propagandanın etkisi altında mütereddit ve doğru yolu aramakla meşguldü Teslim olma fikrini savunanların gerekçesi karşımızda yalnız Yunanlıların değil, itilaf devletlerinin varolması nedeniyle yeniden silaha sarılmanın intihar olacağı düşüncesi idi İzmir felaketi, milli hayatımızda yeni bir devrimin başlangıcı oldu
Bu sırada Ödemişte ileri gelenlerin katılımıyla açık bir toplantı yapıldı İzmirin işgalinden sonra, Yunan kuvvetlerinin iç şehirlere doğru ilerlemesi, Ödemişin de işgal edileceğinin göstergesiydi İlçenin her meslekten ileri gelenleri toplantıda hazır bulundu Şiddetli münakaşalar ve birçok tekliflerde bulunuldu Neticede daha medeni olarak görülen İtalyan işgal kuvvetlerini için davet etme fikri ortaya çıktı Fakat vakit yetersizdi Birgi bucağında, İzmirin işgal edildiği gün Rumlardan gizli kalması için, tarihi Ulu Camide devletlerin temsilcilerine protesto telgrafları çekilmesine ve düşmana karşı bütün mevcut güçle karşı gelinmesine karar verilmişti Bilinen sebepler dolayısıyla sonuç alınamamış, fakat Birgililer bozguncuların memleketlerine sokulmasına meydan vermemiştir
Tirede de Ödemişte olduğu gibi toplantılar yapılıyor, Yunan işgaline karşı nasıl hareket edilmesi lazım geleceği görüşülüyordu İzmirin işgali ile hükümetin ne kadar çaresiz olduğu anlaşıldığından memleketin her köşesinden saraya yığın yığın protesto ve şikayet telgrafları başlamıştı Sultan Vahdettin tahtı bırakarak yerine damadını vekil tayin etmişti İstanbul Üniversitesinin profesör ve öğrencileri 17 Mayıs 1919 günü üniversitenin konferans salonunda toplandı 19 Mayıs 1919da Fatihte bir miting yapıldı Bunu, Üsküdar mitingi takip etti 22 Mayıs 1919′da Kadıköy Türkleri ve 23 Mayıs 1919 Cuma günü çeşitli delegeler konuşuyor ve ortaya farklı farklı fikirler atıyorlardı Sonuç olarak Sultanahmet Camii önünde yapılan en büyük mitingde İzmirin Yunanlılara ilhak edilemeyeceği düşüncesi etrafında birleşildi
Sultanahmet Meydanındaki bu mitingden sonra bir heyet Saraya gitti Vahdettine miting kararlarını, halkın duygu ve isteklerini bildirdi İzmirin işgali sonrasında kabinenin değiştirilmesi yeterli görülmemiş, Şuray-ı Saltanat adında bir meclisin toplanmasına karar verilmişti Ortaya atılan birçok fikir ve mütalaaları üç kısma ayırabiliriz:
1 Milli Şura kurmak, istiklalimizi sağlamak,
2 Memleketin parçalanmasını önlemek için Amerikan mandasını kabul etmek,
3 Hürriyet ve itilaf Partisinin isteği ile memleketi İngilizlere teslim etmek
Kurulan Şuray-ı Saltanat, Hükümetin lehine konuşmalar yapılmadığı için kısa bir süre sonra dağıtılmıştı Meclisin karar vermeden bitmesi, iç ve dış politika bakımından aleyhimize olmuştu Şuray-ı Saltanat toplandığı zaman Mustafa Kemal Paşa Havzada bulunuyordu Paşa, İstanbul gazetelerinde gördüğü şaşırtıcı cereyanlar sonucunda milleti korumak için harekete geçmişti Yukarıda da açıklandığı üzere bu sıralarda İstanbulda iki önemli cereyan vardı: Amerikan veya İngiliz taraftarlığı Fakat İstanbulda mandacıların karşısında İstiklal isteyenler de vardı İstanbuldaki siyasetçilerin manda problemi ile meşgul oldukları bir sırada 23 Temmuz 1919da başlayan Erzurum Kongresi sona ermiş, kararlarını almıştı
İzmir vakası sonrasında Ali Nadir Paşa görevinden uzaklaştırılmış, yerine 20 Mayıs 1919 tarihinde 56 ncı Tümen Kumandanı Bekir Sami Bey, 17 nci Kolordu Kumandanlığı vekaletine getirilmişti Yeni kumandan her ne olursa olsun Yunanlılara karşı konulması azminde idi Bu vesile ile İzmir çevresinde ilk önce 21 Mayıs 1919da Bandırmaya çıkıldı Daha sonra Manisaya gidilecekti Düşmanın Manisaya gitmek üzere olduğu öğrenilince Akhisarda kalındı
Görülüyor ki İzmirin işgali vatandaşlarda şok etkisi yapmış, Padişahın ve Damat Ferit Hükümetinin tutumu da ümitsizlik yaratmıştı Fakat mücadele fikri dalga dalga Ege Bölgesine ve memleketin geri kalanına yayılıyordu Samsuna ayak basan Mustafa Kemalin vatan çapındaki hareketi yerli Rumlar arasında telaş ve heyecanı arttırıyordu Yunanlıların işgalinin sineye çekilemeyeceği fikri yayılmaya başlamış, bu sırada Ödemişte Yunanlılara karşı koymak için hazırlıklar devam etmekteydi Ödemişliler bu tedbirleri sükunetle karşılayıp, her türlü yardımda bulunuyorlardı
Düşman Hacı İlyas Bey cephesine 11 Haziran 1919da taarruz etmiş, mukavemet kuvvetleri Ödemiş istikametine doğru çekilmişti Aynı gün Yunanlılar kuşatma harekatına başlamış, akşama doğru Ödemişi işgal etmişti Sonuç ne olursa olsun bu ilk mukavemet istilacı düşmana karşı koymanın ve milli heyecanın silahlı ilk tezahürlerinden biri olması nedeniyle üzerinde durulması gereken bir olaydır
İzmirin işgali, her yerde olduğu gibi Aydında da fena karşılanmıştı Korku ve panik havası askere sirayet etmiş, çoğu görevlerini bırakmıştı Halk ve askerler, müdafaa ve teslim taraftarı olarak ikiye ayrılmıştı 27 Mayıs 1919da Aydın Yunanlıların işgaline uğradı Askeri kuvvet düşmanı tehdit edebilmek amacıyla Menderes köprüsünü de içine alan Çine kasabasına karargahını kurmuştu Bu sırada Yunanlılar ile İtalyanlar rekabet halinde idiler Aydından sonra Nazilli de işgal edilmişti Millet, bu olaylar karşısında ayaklanmanın arifesindeydi Yunanlılar da bunu anlamış görünüyordu Türklerin ellerindeki silahları toplamaya karar vermişler, fakat ahali ellerindeki silahları vermeyince köyleri yakmaya, kaçamayanları öldürmeye başlamışlardı Halk göç halindeydi Herkes İtalyan işgal bölgesini nisbeten emin gördüğünden buralara taşınıyordu
Aydının işgalinden sonra Koçarlıda bir Milli Heyet kuruldu Germencik Yunanlılar tarafından henüz işgal edilmişti Halk haksız baskıdan kızgın, içten içe kaynıyordu O günlerde milli mücadeleye hakim olan düşünce ve günün şartalarına göre, eldeki imkanlarla genç subay ve aydınlarla birlikte mücadeleye başlandı
Malkoç köprüsünü bekleyen Yunanlılar şafak sökmeden sarıldı ve ateş başladı Uykuda yakalanan müfreze tamamen ele geçirilmişti 19-20 Haziran 1919da Nazillideki Yunan taburu habersiz bir şekilde geri çekildi Yunanlılar bunu İtalyan politikasına bağladı
İzmirin işgali Denizlide de elim bir tepki yaratmıştı Vatansever Denizli halkı, tahriklere rağmen mücadele fikrini benimsemişti Redd-i İlhak Cemiyeti altında işe başlanmıştı Sarayköyde de Heyet-i Milliye adı altında bir heyet kuruldu
Söke 17 Mayıs 1919da Kuşadasından gelen bir İtalyan müfrezesi tarafından işgal edilmiş, bu işgal sonucunda karşı koymak isteyen gençler harekete geçmiş, Söke Heyet-i Milliyesi kurulmuştu Hemen milli mücadele teşkilatına başlandı Çinede de bir Heyet-i Milliye kuruldu Heyet ciddi bir şekilde vazifeye sarıldı, gönüllüler kaydedildi, bunların ailelerine para yardımı yapıldı Aydın, Muğla, Denizli vilayetleri çevresindeki teşkilatlanma sağlandıktan sonra önce Yunan karakollarına hücum edilmeye başlanmış, daha sonra da sıra düşmanın Aydındaki güçlü kuvvetlerine gelmişti Yunanlılar Paris Barış Konferansını etkilemek amacıyla kuvvetlerini gösterecekler ve siyasi fayda sağlayacaklardı Fakat düşündükleri gibi olmadı Üç koldan saldıran kuvvetlerimiz Aydına girmeye başlamış, Yunanlılar Aydının ellerinden çıkacağını anlayınca, mahalleleri ateşe vererek set yapmak istemişler, fakat başarılı olamamışlardır
Bu şekilde başlatılan halk hareketleri vasıtası ile düzenli milli mücadele öncesi önemli olan ilk kıvılcımlar ortaya çıkmış, halkın işgale karşı somutlaşan iradesi silahlı mücadele yönünde tezahür etmeye başlamıştı
|