| 
 | |||||||
|    | 
|  | Konu Araçları | 
| davranış, hayvan, hayvanlarda, hayvanların, sınıflandırılması | 
|  | Hayvan Nedir ? Hayvanlarda Davranış - Hayvanların Sınıflandırılması |  | 
|  12-01-2009 | #1 | 
| 
[KAPLAN]
 |   Hayvan Nedir ? Hayvanlarda Davranış - Hayvanların SınıflandırılmasıHayvanlar Bilimsel sınıflandırma Domain: Eukaryota (Ökaryotlar) Alem:Animalia (Hayvanlar) 
 Hayvan, canlılar dünyasının ökaryotlar (Eukaryota) üst âlemindeki hayvanlar (Animalia) âleminde sınıflanan canlıların ortak adıdır  "Hayvan" sözcüğü, günlük kullanımda esasen insan dışı hayvanları ifade etmek için kullanılırsa da biyolojik bağlamda insanı da içerir  Hayvanlar âleminin bilimsel ve Latince adı olan "Animalia" terimi ise yine Latince olan ve "yaşayan" ya da "ruh" anlamına gelen animadan türetilmiş animal sözcüğünün çoğuludur  Hayvanlar âlemini tanımlayan bir başka Latince bilimsel terim de Metazoa'dır  Genellikle çevrelerine uyum sağlayan ve diğer canlılarla beslenen çokhücreliler alemidirHayvanların birçoğu hareketlidir ve bitkilerde tipik olan kalın hücre duvarları genellikle yoktur  Embriyonik gelişim esnasında büyük ölçülerde hücresel göçler ve doku organizasyonları görülür  Üremeleri primer (birincil) olarak seksüeldir; diploit kromozom taşıyan dişi ve erkekler mayozla haploit kromozomlu gametleri, bunlarda birleşerek diploid zigotu oluşturur  1,5 milyondan fazla yaşayan türü tanımlanmıştır, fakat gerçek miktarın bazılarına göre 20 milyon, bazılarına göre de 50 milyondan fazla olduğu sanılmaktadır  Tarihçe İnsanoğlunun isim kullanmaya başlaması sistematiğin başlangıç noktası olarak kabul edilir1627-1705 yıllarında John Ray sınıflandırmada doğal sistemi ileri sürmüştür  Linne yazdığı Systema Natura adlı kitabıyla zoolojik nomenklatürün başlangıcını oluşturmuştur  Linne'nin çalışmaları birçok sistematikçiyi etkilemiş, hatta bir sonraki yüzyıla da damgasını vurmuştur  Bu nedenle Linne taksonominin babası olarak kabul edilmiştir  100 yıl sonra Charles Darwin evrim teorisi ile tüm çalışmaları etkilemiştir  1866'da Haeckel'in filogenetik ağaç sistemi sistematikçilere yararlı oluştur  Bu dönem taksonominin en önemli periyodu olmuştur  Hergün yeni cinsler, takımlar ortaya çıkmıştır  Daha sonraki yıllarda sadece türler düzeyinde alışmalar yapılmıştır  Mendel kanunlarının bulunmasıyla önce genetiğin, sonra populasyon genetiğinin gelişimi gerçekleşmiş, günümüzde sistematik çalışmalarda moleküler düzeye inilmiştir  Günümüzde tanımlanmış ve sınıflandırılmış 1  350  000 tür olduğu bilinmektedir  Bunların 1  300  000'ini omurgasızlar oluşturmaktadır  İnek kalan fosillerle birlikte 65  000 tür Chordata şubesinde incelenmektedir  Günümüzde yaşayan yaklaşık 43  000 kordalı bulunmaktadır  Bunun 42  000'i Vertebrata'ya, 1000 kadarı da ilkel kordalılara aittir  Üreme ve gelişme Hemen hemen tüm hayvanlar çiftleşerek ürerler  Yetişkinler diploid ya da polidiploiddir  Herbirinin kendine has üreme hücresi vardır  Bir çok hayvan çiftleşerek üremeye yatkındır  Bir çok hayvan güneş ışığı enerjisini dolaylı yollardan kullanarak gelişir, büyür  Hayvanların aksine bitkiler bu ışığı [Fotosentez] ile doğrudan basit şekerler üretmek için kullanır  Bitkiler, havadan aldığı karbon dioksit (CO2) ve topraktan aldığı su (H2O) moleküllerini ışık enerjisini kullanarak kimsayal bir rekasiyon sonucu Glikoz şekeri (C6H12O6) dönüştürür ve son olarak açığa Oksijen çıkar (O2)  Elde edilen bu bu şeker daha sonra bitkinin büyümesi için kullanılır  Hayvanlar bu bitkileri yediklerinde ya da bu bu bitkileri yiyen hayvanları yediklerinde bitkilerin içinde bulunan şekeri almış olurlar  Basit sınıflandırma 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 | 
|   | 
|  | 
|  | Cevap : Hayvan Nedir ? Hayvanlarda Davranış - Hayvanların Sınıflandırılması |  | 
|  12-02-2009 | #2 | 
| 
[KAPLAN]
 |   Cevap : Hayvan Nedir ? Hayvanlarda Davranış - Hayvanların SınıflandırılmasıHAYVAN DAVRANIŞI, hayvanların yaşamları boyunca gösterdikleri her türlü etkinliği kapsayan çok genel bir terimdirHayvan davranışlarını biçimlendiren iki temel etkenden biri kalıtım, öbürü çevre koşullarıdır  Örneğin bir hayvanın beslenme, yer değiştirme, eş seçme, üreme, göç etme, temizlenme, saldırı ve savunma alışkanlıkları o türe özgü davranış kalıplarının bir parçasıdır  Hayvan davranışlarının incelenmesi, hayvanların çevreleriyle ve öbür hayvanlarla nasıl başa çıkabildiklerini anlamamıza yardımcı olur   Bu nedenle hayvanların bütün davranışları, bu etkenlerden hangisinin yönlendirdiğine bağlı olarak içgüdüsel ve öğrenilmiş davranışlar adıyla iki ana gruba ayrılır  Hayvanların çoğu, genellikle dünyaya geldiği andan başlayarak bazı şeyleri hiç "düşünmeden" yapar  Örneğin yeni doğmuş bir kuzu kendisine öğretilmeden annesinden nasıl süt emerek karnını doyuracağını bilir  Bunlar doğuştan var olan içgüdüsel davranışlardır ve kalıtım yoluyla bir kuşaktan öbürüne aktarılır  İkinci gruptaki davranış biçimleri ise hayvanın kalıtsal yapısında yoktur; ancak daha yaşlı hayvanları izleyip taklit ederek öğrenilebilir  Bu davranış biçimlerinin en tipik örneklerinden biri, aslan yavrularının ana babalarını izleyerek ve birbirleriyle boğuşarak avlanmayı öğrenmeleridir  İçgüdü İçgüdüsel davranışların en bilinen örneklerinden biri de köpeklerde görülür  Köpekler uykuya yatmadan önce başlarını kuyruklarına doğru çevirerek bulundukları yerde üç dört kez daireler çizer, sonra yerleşerek uyumaya başlarlar  Bu davranış köpeklere yabanıl atalarından miras kalmış ve var olma savaşı içinde düşmanlarına karşı bir üstünlük sağladığı için zamanla normal davranış kalıplarının bir parçası olmuştur  (Ayrıca bak  evrim  ) Çünkü köpeğin iyice denetleyip güvenli olduğuna inandıktan sonra uykuya daldığı bu yer, ileride başka bir köpekle ya da yırtıcı bir düşmanla girişeceği ölüm kalım savaşında işine yarayabilir  Öğretilmesi gerekmeyen ve evcil köpekler için artık gerekli olmadığı halde sürüp giden bu davranış hemen hemen bütün köpeklerde görülür  Kuşlarda da çok karmaşık ve etkileyici içgüdüsel davranış kalıpları vardır  İlk kez yavrulayacak olan genç bir kuş, bir yuvanın nasıl yapıldığını o güne kadar hiç görmediği halde, daha ilk denemesinde kusursuz bir yuva yapar  Bunun bir zekâ belirtisi olmadığı ve başka kuşların yuva yapışını izleyerek öğrenilmediği kanıtlanmıştır  Üreme mevsiminde yapılması gereken bütün bir eylemler zinciri, sözgelimi yuvanın yapımında kullanılacak çalı çırpı, ot ve çamur gibi gereçlerin toplanması, bunların uygun biçimde bir araya getirilmesi, yumurtaların üzerinde kuluçkaya yatılması, kuşların genlerinde var olan bilgilerle yönlendirilir  Kuş zamanla bu konuda yeni şeyler öğrenebilir, örneğin çamuru daha önce nereden bulduğunu hatırlayabilir; ama yuva yapma davranışı genelde içgüdüseldir  Böceklerde de içgüdüsel davranışların birçok örneği gözlenmiştir  İşçi arı, yaşamı boyunca üzerine düşen bütün görevleri içgüdüsel olarak yapar  Pupa evresinden çıktıktan sonra yaptığı tek şey peteklerdeki larvaları vücut sıcaklığıyla ısıtmaktır  Yaklaşık bir haftalık olduğunda larvaları besleyerek dadılık etmeye başlar  Ardından, daha yaşlı işçi arıların getirdikleri çiçektozlarını ve balları petek gözlerine taşıyıp depolayarak kovanın "ambar görevlisi" olur  Bir süre sonra vücudundaki salgıbezleri balmumu üretmeye başlayınca yeni petek gözlerinin yapımına katılır  Daha sonra kovanın girişinde bekçilik eder ve ilk kez kısa uçuşlarla çevreyi tanımaya girişir  En sonunda bütün işçi arılar gibi çiçektozu ve balözü toplamaya çıkarak hemen hemen yaşamının sonuna kadar bu işi sürdürür  Bu eylemlerin hepsi içgüdüseldir; neler yapması gerektiğini kimse ona söylememiştir, onun da kendisinden sonra büyüyen genç işçi arılara öğretmesine gerek yoktur  Hayvanın sinir sistemi geliştikçe bu eylemler sırayla ortaya çıkar ve her biri yerini bir sonraki davranış biçimine bırakır  En basit hayvanlarda, hatta hayvanlara benzer özellikler gösteren tekhücreli canlılarda bile içgüdüsel davranışlara rastlanır  Örneğin bir amip gece-gündüz çevrimine ışığa yaklaşarak ya da ışıktan uzaklaşarak tepki verir  Yassısolucanlar gibi basit yapılı hayvanlar da yiyeceklerin kokusunu içgüdüsel olarak izler ya da suda akıntıya karşı gitmeye çalışırlar  Denizanası ve tatlı su hidrası gibi hayvanların da böylesine basit görünümlü canlılardan beklenmeyecek kadar karmaşık davranış biçimleri vardır  Bu davranışların çoğu yiyecek ya da eş bulmaya yöneliktir  Hayvanlar âleminin üst basamaklarına doğru çıktıkça, gittikçe daha karmaşık davranışlar gösteren salyangoz, kalamar, yengeç, örümcek, denizyıldızı ve böceklerle karşılaşırız  Bu hayvanların davranışları ya da tepkileri de temel olarak yaşam savaşının bir parçasıdır  Kendisinden daha güçlü pek çok düşmanı olan küçük hayvanların bütün çabası bu düşmanlarına yem olmadan besin bulabilmek ve yavrulayarak soyunu sürdürmektir  Bazı davranışlar, o andaki koşullarda hiçbir anlamı olmasa bile, körü körüne yerine getirilir  Örneğin çam keseböceğinin (Thaumeto-poea pityocampa) tüylü tırtılları kuyruğa girmiş gibi peş peşe yürüyerek her an birbirlerini izlerler  Böylece daldan dala geçerek taze yaprak ararken birbirlerini kaybetmemiş olurlar  Ama kaybolmaları söz konusu değilken, örneğin geniş bir vazonun ya da kavanozun çevresinde halka olup sürekli döndükleri zaman da aynı davranışı sürdürürler  Ünlü Fransız doğa bilgini Jean Henri Fabre böyle bir deney yapmış ve tırtılların bir hafta boyunca hiç durmadan vazonun çevresinde dolaştıklarını, en sonunda yorgun düşüp aşağıya yuvarlandıklarını gözlemiştir  Üstelik  tırtıllar yere düşer düşmez gene birbirlerinin peşine takılıp diziler halinde değişik yönlere doğru yollarına devam etmişler  Buna benzer deneyler, her davranışın ancak belirli koşullarda gerekli olduğunu ve ancak o zaman yaşam savaşında hayvana bir yararı olduğunu gösterir  Bu nedenle içgüdülerin de bazı sakıncaları vardır; örneğin hayvan ilk kez karşılaştığı yeni bir durumda ne yapması gerektiğini içgüdüleriyle  bulamaz  Nitekim omurgalıların, özellikle memelilerin yaşam savaşında bütün hayvanlardan daha üstün olmasının temel nedeni, yaşadıkları deneylerden çok şey öğrenmelerine yetecek kadar gelişmiş bir beyinleri olmasıdır  Bir canlının öğrenme yetisi geliştikçe içgüdülerinin rolü giderek önemini yitirir  En basitinden en gelişmişine kadar bütün hayvanlarda bazı içgüdüsel davranışlar gözlenir  Oysa öğrenilmiş davranışlar yalnızca gelişmiş bir beyni olan hayvanlara ve insana özgüdür  Beynin gelişmişliği ile davranışlar arasındaki bağlantı bir canlıda zekânın başlangıcı sayılır  Bu da insansımaymunlarda görülen daha gelişmiş davranış kalıplarını yaratır  Bir hayvan, içgüdüleriyle edindiği ya da sonradan öğrendiği davranışlardan yararlanarak bir güçlüğün üstesinden gelebiliyorsa zekidir  Şempanzelerin raftaki bir yiyeceğe ulaşmak için kutuların üstüne çıkmaları ya da bir sopayla düşürmeye çalışmaları, hatta bir dolaba kilitlenmiş yiyeceği almak için hangi düğmelere basmaları gerektiğini araştırmaları birçok kişiyi şaşırtır  Renk, Ses ve Hareket Bazı kertenkele ve kurbağalar göz alıcı renklerinden yalnızca belirli koşullarda, örneğin üreme mevsiminde karşı cinsin ilgisini çekmek ya da başka bir hayvanın saldırısını savuşturmak için yararlanırlar  Sığ ve duru sularda yaşayan, canlı renklerle donanmış balıklar da kendilerine bir eş bulabilmek, bölgelerine giren bir yabancıyı kovmak ya da sürüyü bir arada tutabilmek için renklerinin güzelliğini ön plana çıkarırlar  Kuşlar belki de bütün hayvanlar içinde en renklileridir ve çok ilginç kur yapma davranışları geliştirmişlerdir  Bir dişinin ya da erkeğin ilgisini çekmek için yaptıkları karmaşık danslar, melodili ötüşler genellikle içgüdüseldir ve belirli bir sıra izler  Bu tür davranışlar, her hayvanın yalnızca kendi türünden bir hayvanla çiftleşmeye çalıştığının kanıtıdır  Eğer erkek kuş kur gösterileri sırasında o türe özgü olmayan değişik hareketler yaparsa, dişi kuş onun kendi türünden olmadığını anlayarak hiç ilgilenmeyecektir  Böyle bir davranış zincirinin her aşamasında hayvanın belirli sesleri çıkarıp belirli hareketleri yapması ve her aşamanın bozulmaz bir düzenle aynı sırayı izlemesi gerekir  Karmaşık Davranışlar Büyük ve gelişmiş hayvanların çoğunda da hem içgüdüsel, hem öğrenilmiş davranışları kapsayan çok karmaşık davranış kalıpları görülür  Örneğin Afrika yaban köpeği (Lyca-on pictus) yaşamını sürdürmenin temel kurallarını daha yavruyken içgüdüsel olarak bilir  Ama büyüdükçe sürü içindeki yerini ve bireyler arasındaki ilişkilere saygı duymayı öğrenmesi gerekir  Bu içgüdüsel ve öğrenilmiş davranışlar, sonraları sürüyle birlikte bir avı kovalayıp çevresini kuşattıklarında öbürleriy-le uyum içinde avlanmasına yardımcı olacaktır  Memelilerin davranışlarında bazı uyarıcı sesler, hareket ya da kokular çok önemli rol oynar  Başta köpek ve kedi olmak üzere birçok hayvan, varlığını başka hayvanlara duyurmak için salgıladığı kokulara güvenir  Köpeklerin dolaşırken sık sık direklere, duvarlara ya da başka yerlere işemeleri bu tür bir işarettir; çişinde "ben burada yaşıyorum" anlamına gelen özel bir koku bulunur  Öbür memeliler de genellikle çiftleşme davranışlarında rol oynayan ve vücudun çeşitli yerlerinden salgılanan kokular yayarlar  Davranışların büyük bölümü yalnızca tek bir türe özgüdür; örneğin tavuskuşunun rengârenk gösterisi bir ördek için hiçbir anlam taşımaz  Bununla birlikte, birçok hayvan türünde ortak olan ya da ayrı türlerden hayvanları aynı biçimde etkileyen davranışlar da vardır  Sözgelimi yırtıcı bir kuşun gökyüzündeki koyu renkli silueti öbür kuşların ve küçük memelilerin hemen hepsini ürkütür  Bazı renklerin bütün hayvanlar dünyasında ortak bir anlamı vardır; özellikle göz alıcı sarı ve kara çizgiler bütün hayvanları uyaran evrensel bir tehlike işaretidir    Özellikle de uçarak ya da yüzerek dünyanın bir ucundan öbür ucuna göç eden hayvanların yeniden ilk bölgelerine ya da yuvalarına nasıl döndükleri hâlâ bir bilmecedir  Bu gizemli göç ve yuvaya dönüş içgüdüsü bilim adamlarını yıllardır uğraştırıyor  Hayvanların görme, koklama duyuları ve öbür yetileri anlaşıldığında bu bilinmeyenler büyük ölçüde açıklığa kavuşacaktır  HAYVAN GÖÇÜ Memelilerin, kuşların, balıkların ve böceklerin çoğu her yıl belirli zamanlarda bulundukları yerden başka bir yere göç ederler  Bu yolculuklar içinde en kolay izlenebilen ve en eskiçağlardan beri bilineni kuşların göçüdür  Kuşların neden ve nasıl göç ettikleri bugün bile her yönüyle anlaşılabilmiş değildir  Bilim adamları bu konuyu incelemek için göçmen kuşlardan birkaçını yakalayıp ayaklarına halkalar takar ve yeniden gökyüzüne salıverirler  Aynı kuş aylar sonra başka bir ülkede bulunduğunda, ayağındaki halkaya bakarak hangi ülkeden geldiği öğrenilebilir  Ama yollarını nasıl buldukları ve neden hep aynı mevsimde belirli yerlere gitme gereği duydukları hâlâ büyük ölçüde gizemini koruyor  Uzmanlar, bu hayvanların ırmaklar ve dağlar gibi belirgin yer biçimlerinden  Güneş'in  Ay'ın ve yıldızların konumundan, hatta içlerindeki "biyolojik pusula" yardımıyla Dünya'nın çevresindeki magnetik kuvvet çizgilerinden yararlanarak yollarını bulduklarını sanıyorlar  Böceklerle beslenen kuşların çoğu yazın üremek için kuzeye göç eder, çünkü günlerin daha uzun ve güneşli olduğu bu bölgelerde yiyecek bulma şansları daha fazladır  Kuzey yarıkürenin uzun yaz günleri ve bol yiyecek, hemen hemen bütün kuşların burada kuluçkaya yatması için geçerli bir nedendir  Kuzeyde günler kısalıp havalar soğuduğunda, bu kez yaza girmek üzere olan ve bol yiyecek umudu veren güney yarıküreye uçarlar  Bütün kuşlar içinde en uzun göç yolculuğuna çıkan kutup sumrusudur  Bu kuş yazı Kuzey Kutbu'nda geçirdikten sonra her yıl 18 bin kilometrelik yolu aşarak Antarktika'ya ulaşır ve güneyin yazı bitince aynı yolu bir kez daha uçarak yeniden kuzeye döner  Böylece yıllık göçü sırasında yaklaşık 36 bin km yol almış olur Göçmen memeliler arasında en ilginçleri Avrupa'nın kuzeyinde yaşayan lemminglerdir  Bu küçük kemiriciler birkaç yılda bir besin kaynakları kıtlaştığında çok kalabalık sürüler halinde göç yolculuğuna çıkarlar  Yollarının üzerindeki ırmakları geçer, dağları aşarlar, ama iyi yüzücü olmadıklarından denize ulaştıklarında sürünün çoğu boğularak ölür Rengeyikleri bildikleri verimli otlaklara ulaşmak için sonbahar ile ilkbaharda uzun yolculuklara çıkarlar  Afri-ka'daki gnu denen antiloplar ile öbür otlayan hayvanlar da, yaşadıkları bölgedeki otlaklar yoksullaşınca binlerce hayvandan oluşan büyük sürüler halinde göç ederler  Foklar, özellikle kuzeyde yaşayan kulaklı foklar, her yıl aşağı yukarı aynı günde çiftleşecekleri yerlere gidip yavruları büyüyünce yeniden dönüş yolculuğuna çıktıkları için neredeyse bütün ömürlerini denizde geçirirler  Kuzey Amerika'da yaşayan ve böcek yiyen bazı yarasalar da tıpkı kırlangıçlar gibi daha bol böcek bulmak umuduyla güneydeki sıcak bölgelere göç eder  Başta boz balina olmak üzere birçok balina türü, Baja California'nın ılık sularında üremek amacıyla güneye iner ve bir sonraki yaz yeniden Kuzey Kutbu'na doğru yola çıkar  Afrika'da yaşayan birçok memeli de bir su kaynağı ya da su depolayan bitkileri bulmak için yıl boyunca durmadan dolaşır  Göçmen Balıklar ve Böcekler Göçmen balıkların en tanınmışı olan yılanba-lıkları üreme çağına gelinceye kadar yaşamını tatlı sularda sürdürür, sonra yumurta dökmek üzere Atlas Okyanusu'nun kuzeyindeki Sar-gasso Denizi'ne göç eder  Oysa sombalıklarının üreme göçü tam ters yöndedir  Bu balıklar yumurtalarını akarsulara bırakır ve tatlı suda gelişen yavrular en çok 2-3 yaşına geldiğinde denize açılır  Birkaç yıl denizde yaşadıktan sonra, yumurtadan çıktıkları akarsuya dönerek kendi yumurtalarını da oraya bırakırlar  Sombalıklarının sulardaki belirli "kokulan" izleyerek ilk yuvalarının yolunu bulaoildikleri sanılmaktadır Göçmen böcekler içinde en tehlikeli grup göçmen çekirgelerdir  Dünyanın birçok yerinde, özellikle Afrika ve Ortadoğu'da toprağı bir bulut gibi örten bu çekirge sürüleri ekinlere inanılmaz boyutlarda zarar verir Kelebekler ise kimseye zararı dokunmayan göçmen böceklerdendir  Avustralya'nın bo-gong adıyla anılan gece kelebekleri, nüfusları aşırı arttığında kalabalık sürüler halinde Yeni Güney Galler'in dağlık bölgelerini aşıp doğuya, denize ve ölüme doğru giderler  Kuzey Amerika'da yaşayan kral kelebekleri de kışı California, Florida ve Meksika'nın sıcak ikliminde geçirmek üzere her sonbahar güneye uçarlar  Turuncu, kara ve sarı benekli dev bir bulutu andıran milyonlarca kelebeğin uçuşu çok çarpıcı bir görüntüdür  Geceleri ağaçların tepelerinde konaklayıp gündüzleri uçarak 2  500 kilometreden fazla yol alan kelebekler sonunda kışlıklarına ulaşırlar  Kuzeydeki üreme bölgelerine dönmek üzere ilkbaharda yeniden göç eden kelebekler bu uzun yolculuklarını tamamladıklarında bazen aradan beş kuşak geçmiştir | 
|   | 
|  | 
|  | Cevap : Hayvan Nedir ? Hayvanlarda Davranış - Hayvanların Sınıflandırılması |  | 
|  12-02-2009 | #3 | 
| 
[KAPLAN]
 |   Cevap : Hayvan Nedir ? Hayvanlarda Davranış - Hayvanların SınıflandırılmasıYeryüzünün her yerinde, karada, havada ve suda milyonlarca hayvan türü yaşar  Bunlardan çoğunu çevremizde sık sık gördüğümüz için yakından tanırız; oysa bazı ender türlerle karşılaşma şansımız çok azdır  Bazıları da o kadar değişik yapıdadır ki hayvan olduğu anlaşılmaz bile  Canlılar âleminin en önemli gruplarından biri hayvanlar, öbürü bitkilerdir  Üstün yapılı bir canlının hayvan mı yoksa bitki mi olduğunu uzman olmayan birisi bile çoğu zaman kolayca ayırt edebilir  Ama çok küçük, genellikle tekhücreli olan basit ve ilkel yapılı canlılar hem hayvanlarla hem bitkilerle ortak özellikler taşıdıklarından, bu ayrım bilim adamlarını bile uğraştıracak kadar güçleşir  Yakın yıllara kadar biyoloji bilginleri, bazı özellikleriyle hayvanlara benzeyen basit yapılı canlıları hayvanlardan, bitkilere benzeyen ilkel yapılı canlıları da bitkilerden sayarak bütün canlıları hayvanlar âlemi ve bitkiler âlemi olarak iki gruba ayırmışlardı  Günümüzde böyle bir sınıflandırmanın çok yetersiz olduğu anlaşılmış ve üstün yapılı hayvanlar ile bitkileri içeren iki büyük âlemin dışında, basit yapılı canlıları içeren iki âlem daha benimsenmiştir  Bu yeni sınıflandırmanın temel yapısını ve başlıca gruplarını CANLILAR maddesinde bulabilirsiniz  Bu maddede yalnızca hayvanlar âleminin yeni sınırları içinde kalan üstün yapılı hayvanlar incelenecek, eski bir alışkanlıkla hâlâ terliksi hayvan ya da tekhücreli hayvanlar adıyla anılsalar bile artık hayvanlar âleminden sayılmayan basit yapılı canlılar dışta bırakılacaktır  Hayvanlar ile bitkiler arasındaki temel farklardan biri beslenme biçimleridir  Bitkilerin çoğu doğadan aldıkları su ve inorganik tuzlar gibi basit maddelerle kendi besinlerini üretebildikleri halde, hayvanlar besinlerini başka canlılara borçlu olan dışbeslek canlılardır  Çünkü hayvan hücresinin su ve inorganik tuzları karbonhidrat ya da protein gibi karmaşık yapılı temel besinlere dönüştürme yeteneği yoktur  Bu maddeleri bitkilerin ya da başka hayvanların dokularından hazır olarak almak zorundadır  Ayrıca bitkilerde büyük ölçüde selülozdan oluşmuş sertçe bir hücre duvarının bulunmasına karşılık, hayvan hücresi daha çok protein yapısında ince ve esnek bir zarla çevrilidir  Beslenme biçimleri ve hücre yapılarındaki bu farklılıklardan başka, hayvanların çoğu bitkiler gibi bir yere bağlı olarak yaşamaz  Süngerler ve bazı mercanlar dışında hepsi kendine özgü hareket organlarıyla serbestçe yer değiştirebilir  Bütün canlılar gibi bitkiler de dış uyaranlara tepki verir; ama hayvanların tepkileri bitkilerin ve basit yapılı canlıların sınırlı tepkileriyle karşılaştırılamayacak kadar karmaşıktır  Çünkü hayvanlarda duyu ve hareket hücrelerinden beyne, beyinden bu hücrelere mesaj taşıyan bir sinir sistemi vardır  Oysa başka hiçbir canlı grubunda böyle özelleşmiş bir sistem bulunmaz  Beslenme Hayvanlar çeşitli bitkileri ve genellikle başka türden hayvanları yiyerek beslenirler  Ama etten başka şey yemeyen hayvanlar bile beslenme açısından bitkilere bağımlıdır  Çünkü eninde sonunda ya yediği hayvan ya da ona yem olan başka bir hayvan bitkiyle besleniyordun Örneğin bir balıkçılın suda avlayıp yuttuğu bir kurbağa böcek tırtıllarını, tırtıllar da bitkilerin yapraklarını yer  Hayvanlar arasında bitkilerin yaprak, kök, meyve gibi çeşitli bölümlerini yiyerek beslenen otçullar, avladıkları başka hayvanları yiyen etçiller, hiç avlanmayıp yalnızca leş yiyenler, hem bitkisel hem hayvansal yiyeceklerle beslenen hepçiller, yalnızca bitkilerin özsuyunu ya da başka hayvanların kanını emen türler vardır  Bu nedenle, besinleri vücuda alma yöntemleri birbirinden çok farklıdır  Örneğin ilginç bir yöntem geliştirmiş olan denizyıldızı, midye gibi sevdiği bir av bulduğunda midesini tümüyle dışarı çıkarır ve avını midesiyle örterek sindirir  Başka hayvanların bağırsaklarında asalak yaşayan tenyaların ağzı bile yoktur; bu yassısolucanlar konak hayvanın bağırsaklarındaki besinleri derileriyle emerek alırlar  Suda yaşayan hayvanların birçoğu suya karışmış olan küçük yiyecek kırıntılarını, bitki parçalarını ya da başka hayvanların larvalarını süzüp almak için çok ustaca yöntemler geliştirmiştir  Sözgelimi evcikli böceğin akarsularda yaşayan larvaları kendilerine boru gibi ince uzun birer evcik yaparlar  Sonra incecik bir ağ örerek bu borunun bir ucunu kapatır ve acıktıkları zaman vücutlarını sallayarak içeriye su dolmasını sağlarlar  Böylece borunun alt ucundan giren su öbür uçtan çıkıp giderken, içinde yüzen küçük su canlıları ile suyosunları ağa takılıp kalır  Karnını doyuran larva, acıktığında yenisini örmek üzere ağı da yiyerek evciğine çekilir  Bazı küçük hayvanlar, özellikle böcekler başka hayvanların ve insanın kanını emerek beslenir  Bu yüzden ağızlan deriyi delerek kanı emebilen sivri uçlu bir hortum biçimini almıştır  Sinekler, sivrisinekler ve keneler bu gruptandır  Aynı biçimde bitkilerin özsuyunu emen birçok böceğin, örneğin ağustosböceklerinin ağzı da emici bir hortuma dönüşmüştür  Örümcekler ile akrepler de yalnızca sıvıyiyeceklerle beslenirler; ama bunların yöntemi önce avlarını öldürüp, sonra hayvanın içine boşalttıkları sindirim salgılarıyla dokularını eriterek emmektir  Omurgalı hayvanların sindirim sistemleri daha gelişmiştir  Yalnızca canlı hayvan ve yumurta yiyerek beslenen yılanlar yiyeceklerini her zaman bütün olarak yutarlar  Çok etkili olan mide özsuları, boynuz, tırnak ve tüyler dışında her şeyi, hatta kemikleri bile tümüyle sindirebilir  Kuşların yediklerini çiğneyip parçalamaya yarayan dişleri olmadığından, çoğunun midesinde taşlık denen özel bir bölüm bulunur  Yuttukları küçük taş ve kum parçaları burada birikir ve tıpkı bir değirmen-taşı gibi yiyecekleri öğütür  Memelilerde yiyecekler ağızdan alınıp tümüyle özümseninceye kadar sindirim sistemi boyunca çok daha uzun ve karmaşık bir yol izler  Önce ağızda dişlerle çiğnenip öğütülen ve tükürükle karışarak yumuşayan besinler mideye gider  Burada mide özsuyu gibi başka sindirim salgılarıyla karışır ve iyice sıvı hale gelinceye kadar birkaç saat çalkalanır  Daha sonra incebağırsağa geçer; burada karaciğer ile pankreasın salgıları eklenir ve içindeki yararlı maddeler bağırsak duvarlarından emilerek kan dolaşımına karışır  Geri kalan bölümü kalınbağırsağa indiğinde suyu büyük ölçüde emilerek geri alınır; sindirilemeyen selülozlu lifler ve öbür atık maddeler ise anüs yoluyla katı halde vücuttan dışarı atılır  Memelilerden olan insanın sindirim sistemi de aynıdır  Gelişmiş hayvanların üç temel besin grubuna gereksinimi vardır: Yağlar; şeker ve nişasta gibi karbonhidratlar; süt, et ve balıktan alınan proteinler  Ayrıca kemiklerin ve dişlerin gelişmesi için gerekli olan kalsiyum, fosfor gibi mineralleri, vücutta çok önemli görevler üstlenen suyu ve eksikliği çeşitli hastalıklara yol açan vitaminleri de almaları gerekir  Güneş ışığının yardımıyla doğrudan hayvanların vücudunda üretilen D vitamini dışındaki bütün vitaminlerin kaynağı bitkilerdir  (Ayrıca bak  beslenme; karbonhidratlar; protein; vitamin  ) Solunum ve Boşaltım Hayvanlar yiyeceklerden aldıkları besin maddelerini kullanarak vücut sıcaklıklarını korur, güçlenir ve enerji kazanırlar  Aslında besin maddelerinin kullanılması, tıpkı bir otomobil yakıtının motor silindirlerinde yanması gibi, vücutta yakılarak enerjiye dönüştürülmesidir  Oksijen olmadan yanma olmayacağı için hayvanların solunum yoluyla havadan oksijen almaları gerekir  Böcekler genellikle gövdenin iki yanındaki soluk delikleriyle hava alıp verirler; bu deliklerden giren hava trake denen incecik soluk borularıyla dokulara taşınır  Balıkların, suda çözünmüş olan oksijeni alabilen solungaçları vardır  Amfibyumların erişkinleri, sürüngenler, kuşlar ve memeliler, tıpkı insanlar gibi akciğerleriyle gerçek anlamda solunum yaparlar  Bütün temel besin maddelerinin bileşiminde karbon, hidrojen ve oksijen vardır  Dolayısıyla bu maddeler vücutta yakıldığında bol miktarda karbon dioksit ile su açığa çıkar  Oksijen nasıl ağız ve soluk borusu yoluyla akciğerlere doluyorsa, solunum artıkları olan bu maddeler de gene akciğerlere taşınır ve soluk verirken gaz halinde dışarı atılır  (Karbon dioksit zaten gaz halindedir, su da buharlaşarak gaza dönüşür  ) Çok kalabalık ve kapalı bir odada bir süre sonra havanın boğucu olması ve camların buğulanması bundandır  Proteinlerin bileşiminde, karbonhidratlar ile yağlardaki bu üç elementten başka azot da bulunur  Bu nedenle proteinlerin yakılmasıyla ayrıca azotlu karmaşık bileşikler oluşur  Bunların vücuttan dışarı atılmasını boşaltım sistemi üstlenmiştir, insanda ve gelişmiş hayvanlarda bu görevi, gerçek bir filtre gibi çalışarak bütün kanı süzen böbrekler yerine getirir  Kandaki bu azotlu bileşikler ve istenmeyen öbür atıklar, vücudun kullanmadığı fazla suyla birlikte idrar olarak vücuttan dışarı atılır  Oysa kuşlarda ve sürüngenlerde bu maddeler omurgalıların ve insanın idrarı gibi sıvı değil oldukça katı haldedir  Kan Dolaşımı ve Vücut Sıcaklığı Gelişmiş hayvanlarda bütün vücudu ağ gibi saran damarlardan oluşmuş bir dolaşım sistemi vardır  Bu damarların içinde hücrelere besin maddeleri ile oksijen taşıyan ve hücrelerden aldığı atık maddeleri dışarı atılmak üzere ilgili organlara ileten bir sıvı dolaşır  Bu sıvı bazı hayvanlarda renksiz olsa bile gene de kandır  Dolaşım sistemi olan hayvanlarda kanı bütün vücuda pompalayan bir kalp ya da benzeri bir organ bulunur  Bu organın en gelişmiş biçimi kuşların ve memelilerin dört odacıklı kalbidir  Kalbin akciğerlere pompaladığı kan buradan aldığı oksijeni ve bağırsaklardan aldığı besin maddelerini vücudun bütün hücrelerine taşır  Hücrelerden aldığı karbon dioksit ile öbür zararlı atıkları bırakmak üzere akciğer ve karaciğere giderek temizlendikten sonra yeniden dolaşımını sürdürür  Vücut sıcaklığının belirli bir düzeyde tutulmasını sağlayan da kandır  İnsanda ve memelilerin çoğunda normal vücut sıcaklığı yaklaşık 37°C  kuşlarda ise 4()°C dolayındadır  Dış ortam ne kadar sıcak ya da soğuk olursa olsun, hastalık ve başka iç etkenler olmadığı sürece vücut sıcaklığı değişmeyen kuşlara ve memelilere sıcakkanlı hayvanlar denir  Balıklar, amfibyumlar ve sürüngenler ise soğukkanlı hayvanlardır; bunların vücut sıcaklığı bulundukları ortamın sıcaklığına bağlı olarak değişir  Soğukkanlı hayvanlar çok soğukta, örneğin donmuş bir gölde hiç rahatsızlık duymadan yaşayabilir, ama memelilerin ve kuşların normal vücut sıcaklığını aşan sıcaklıklara dayanamazlar  Yarasa gibi memeliler kış uykusuna yattıklarında vücut sıcaklıkları düşer, kalp atışları ve solunumları çok yavaşlar  İnsanın derisinde terlemeyi sağlayan milyonlarca gözenek vardır  Çok sıcak bir ortam daha sık soluk alarak dilin üzerinden buharlaşan suyla serinlemeye çalışırlar  Duyular ve İletişim Hayvanların çoğunda insanlardaki gibi beş temel duyu bulunur: Dokunma, tat, koku, işitme ve görme duyuları  Ama bazı hayvanların duyularından biri ya da birkaçı insanların-kinden daha fazla gelişmiştir  Örneğin köpeklerin koku ve işitme duyuları son derece keskindir; bizim algılayamadığımız pek çok kokuyu ayırt edebilir, bizim duyamayacağımız kadar alçak ve yüksek frekanslı sesleri işitebilirler  Bazı hayvanlar gözleri olmadığı halde aydınlığı ve karanlığı algılayabilir, bazıları da kimyasal maddelerin kokusuna ve tadına tepki verir  Ayrıca hayvanlarda bizim bilmediğimiz başka duyular da olduğu sanılıyor  Yoksa kuşların, balıkların ve böceklerin hiç yollarını kaybetmeden çok uzun göç yolculuklarına çıkıp geri dönmelerini açıklamak çok güçleşir  Bazı uzmanlar bunu göçmen hayvanların Dünya'nın magnetik alanından yararlanmayı bilmesine bağlıyorlar  İnsanların konuşma gibi çok üstün bir yeteneği vardır  Ama gelişmiş hayvanların birçoğu da havlama, miyavlama, kükreme, inleme gibi tanıdığımız seslerle acıktığını, korktuğunu ya da sevindiğini belli edebilir  Hatta bazı hayvanlar çok daha karmaşık ve anlamlı sesler çıkararak türdeşleriyle iletişim kurarlar  Örneğin bir erkek kuşun ötüşü öbür erkekleri uzak durmaları için uyarırken dişisini yaklaşmaya çağırır  Kuşların birbirlerini tehlikeye karşı uyaran ya da sürüyü topluca uçmaya yönelten değişik anlamlı ötüşleri de vardır  Ama bir papağan ya da muhabbetkuşu insan sesini taklit ederken kuşkusuz söylediği sözcüklerin ne anlama geldiğini bilemez  Hayvanlarda bir bildiri niteliği taşıyan bazı hareket ve davranış biçimleri de saptanmıştır  Adatavşanları bir tehlike sezdiklerinde arka ayaklarıyla yere vurarak gürültü çıkarır, köpekler yemek yemek ya da dolaşmak istediklerinde sahiplerini çekiştirirler  Hareket ve Yer Değiştirme Daha önce de belirtildiği gibi, erişkin süngerler ve mercan polipleri dışında bütün hayvanlar yer değiştirebilen hareketli canlılardır  Ama asalakların çoğu bir hayvanın üzerine yerleşip yaşamını orada sürdürdüğü için hareket etme gereği duymaz  Denizyıldızı, denizşakayığı ve deniz kabuklularının çoğu yavaş yavaş dipte sürünerek ya da suda kayarak ilerler  Kalamar, mürekkepbalığı ve ahtapot gibi birkaç hayvan da gövdesinin arkasından su püskürterek bu itme kuvvetiyle yol alır  Denizanaları gövdelerini kasıp gevşeterek yüzebildikleri halde genellikle kendilerini suyun akıntısına bırakarak serbestçe sürüklenirler  Hiç tartışmasız bütün hayvanlar içinde en iyi yüzen balıklardır  En hızlı yüzücülerden biri olan kılıçbalığının saatte 95 km hız yaptığı söylenirse de bazı uzmanlar saatte ancak 65 km yol alabildiğini öne sürerler  Balıklardan sonra iyi yüzücüler arasında balinalar ve foklar gibi deniz memelileri gelir  Omurgalılar arasında gerçek anlamda uçabilen yalnızca kuşlar ve yarasalardır  Ama yarasalar dışında bazı memeliler, hatta sürüngenlerin, amfibyumların ve balıkların birkaç türü havada bir süre süzülerek yol almayı başarabilir  Buna karşılık kuşların birçoğu yüzmede ve dalmada çok ustalaşmıştır  Saatte 320 km hızla uçabilen doğan ve yelyutanın kuşlar arasında uçuş rekortmeni olduğu öne sürülür  Yarış güvercinlerinin de 130 kilometrelik bir uzaklığı saatte ortalama 150 km hızla aştıkları saptanmıştır  Yılan, keler ve kertenkelelerin çoğu karada ve suda aynı rahatlıkla hareket edebilir  Yılanların karadaki hızı genellikle saatte 8 kilometreyi aşmazken kelerler ile kertenkeleler sürünerek çok daha hızlı yol alabilirler  Boyutlarından beklenmeyecek kadar iyi sıçrayan kurbağaların bazı türleri 3 metre kadar sıçrayabilir  Gene de karada en rahat hareket eden hayvanlar memelilerdir  Dünyanın en iyi kısa mesafe koşucusu olarak bilinen çita saatte 110 km hız yapabilir  Toplu Yaşayan Hayvanlar Bazı hayvanlar, örneğin tilkiler tek başlarına dolaşıp avlanmayı severler  Bir bölümü, örneğin deniz kuşları yalnızca çiftleşme mevsiminde bir araya toplanarak kalabalık sürüler oluşturur  Bazıları da, özellikle kuşlar, kelebekler, rengeyikleri, yılanbalıkları ve yengeçler hep birlikte uzun göç yolculuklarına çıkarlar  Buna karşılık bütün yıl boyunca sürüler halinde yaşayan, birlikte yiyecek aramaya çıkıp birlikte yuva kuran ve bütün yavrulara elbirliğiyle bakan pek çok hayvan vardır  ABC AjansıYalnız ve toplu yaşamanın kendine göre hem yararları, hem sakıncaları olduğu söylenebilir  Örneğin bağımsız bir üreme bölgesi seçerek burayı kendi türdeşlerine ve başka hayvanlara karşı canla başla savunan bir kuş, yavrularının bu güvenli bölgede saldırganlardan korunmasını ve bol yiyecekle beslenmesini sağlamış olur  Üstelik hayvanlar toplu olarak yaşamadıklarında, içlerinden birinin yakalandığı bir hastalık öbürlerine sürüdeki kadar kolayca bulaşamaz  Öte yandan, bir kolonideki ya da büyük bir sürüdeki hayvanların dayanışma ve yardımlaşma şansı vardır  Güçlerini birleştirdiklerinde tehlikeli bir düşmanın saldırısıyla daha kolay başa çıkabilirler ve bir güçlükle karşılaştıklarında ne yapmaları gerektiğine karar veren bir önderleri olur  Termitler, her bireyin belirli bir görevi üstlendiği ortak yuvalarında son derece düzenli ve örgütlenmiş bir yaşam sürerler  Karıncalar gibi bu böceklerin de kralları, kraliçeleri, askerleri ve işçileri vardır  Yalnızca işçiler sindi-rilebilir türden be •in üretebildiği için yuvanın bütün öbür bireyleri günlük yiyeceğini işçilerden bekler  Kuşların ve memelilerin toplu davranışları da çok ilginçtir  Suyun üstünde sıraya dizilip emir almışçasına aynı anda yuvarlanıp döneı kıyı kuşlarını izlediniz mi hiç? Kazlar da sürv halinde yiyecek ararken, yaklaşan tehlike^ haber vermesi için içlerinden birkaçını nöbe çi dikerler  Aynı davranışa çayır marmotu j bi bazı memelilerde de rastlanır  Üreme Hayvanların çoğunda, yeni bir canlının dünyaya gelebilmesi için dişi ile erkeğin çiftleşmesi, yani üreme hücrelerinin birleşmesi gerekir  Eşeyli üreme denen bu çoğalma biçiminde önce dişinin vücudunda bir yumurta hücresi oluşur  Çiftleşme sırasında erkeğin spermaları bu hücreyi döller ve gelişmesini tamamlayan bu döllenmiş yumurtadan bir yavru biçimlenir  Böceklerde, sürüngenlerde, kuşlarda ve bütün memelilerde, dolayısıyla insanda üremenin temeli budur  Ama döllenmiş yumurtadan yavrunun gelişmesi türden türe çok değişir  Örneğin tavşan yavrusu döllenmeden bir ay sonra, fil yavrusu yaklaşık 21 ay sonra doğar  Bazı hayvanların yumurtası sert bir kabukla korunmuştur ve döllenir döllenmez dişinin vücudundan dışarı atılır (yumurtlanır)  Yavrular gelişmesini tamamlayıp kabuğu kırıncaya kadar yumurtalar ya güneşe bırakılır ya da ana baba, vücudunun sıcaklığıyla ısıtmak için üzerinde kuluçkaya yatar  Balıklarda genellikle önce dişiler yumurtalarını suya döker, sonra erkekler spermalarını izerlerine boşaltarak bu yumurtaları döller  Kurbağaların ve öbür amfibyumların üreme yöntemi de aynıdır  Böceklerin çoğunda bir ek çiftleşmede binlerce yumurta döllenir, dalanlarının kraliçesi (anaarı) bütün yaşamı 'oyunca bir kez çiftleşir ve erkeğin spermalaını, ileride kullanmak üzere vücudundaki özel ceselerde biriktirir  Böylece anaarının döllenneyen yumurtalarından erkek arılar, dölleıenlerden de işçi arılar çıkar; yalnız döllenmiş yumurtalar arasından seçilen larvalar ansütüyie özel olarak beslendiğinde anaarıya dönüşür  Büyüme ve Gelişme Yumurtadan çıkan ya da doğan hayvan yavrularının erişkin duruma gelinceye kadar geçirdikleri büyüme evreleri de son derece farklı-lır  Bazı hayvanlarda yumurtadan çıkan yav-unun ana babasıyla hiçbir benzerliği yoktur örneğin bir tırtılın kelebeğe benzediğini kimse öyleyemez  Erişkin bir kelebeğe dönüşebilmesi için pupa ya da krizalit evresi denen ikinci bir gelişme evresinden daha geçmesi gerekir  Oysa bir çekirge yavrusu yumurtadan çıktığı anda erişkin biçimine oldukça benzer, yalnız kanatları yoktur  Kuş yavrusu da iki ya da altı hafta sonra yumurtadan çıktığında ana babasına pek benzemez  Hav denen incecik tüylerini atıp büyüklerinkine benzeyen tüylerle örtünmesi üç dört ay, hatta beş yıl kadar sürebilir  Amfibyumların iribaş (tetari) denen yavruları da erişkinlerden çok farklıdır  Buna karşılık sürüngenlerin yavruları renkleri pek benzemese de ana babalarının küçük bir kopyası olarak dünyaya gelir  Hayvanların en gelişmiş grubu olan memelilerde de yavruların gelişme evreleri türden türe çok değişir  Kanguru gibi keseli memelilerin yavruları, belirli bir biçimi bile olmayan minicik bir canlı olarak doğar  Yalnızca annelerinin kesesine tırmanıp memelerinden süt emmeye güçleri yeter  Keseden dışarı çıkıp kendi kendilerine dolaşabilecek duruma gelmeleri aylarca sürer  Adatavşanları ile kedilerin yeni doğmuş yavruları da gözleri bile görmeyen çok çaresiz canlılardır; ama iki üç hafta sonra ana babalarına benzemeye başlarlar  Buna karşılık tavşan yavruları neredeyse doğar doğmaz koşup zıplayacak kadar hareketli ve gelişmiştir  Bazı kıyı kuşlarının, örneğin yağmurcunun yavruları da yumurtadan çıktıktan birkaç saat sonra dolaşmaya başlayabilir; ama büyüyüp erişkinler gibi tüylenmesi için oldukça uzun bir zaman gerekir  TemelBritannica | 
|   | 
|  | 
| Konu Araçları | Bu Konuda Ara | 
| Görünüm Modları | |
|  |