Gazi Safiye Hemsire

Eski 10-10-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Gazi Safiye Hemsire



Fedakar SAFİYE HÜSEYİN (ELBİ) KİMDİR? (1881-1964)

Safiye Hüseyin İngiltere’de deniz ateşeliği hizmetinde bulunan Ahmet Paşa’nın kızıdır Öğrenimini Avrupa’da yapmıştır Batı kültürüyle yetişen bu ilk hemşiremiz, saltanat döneminde Almanya ve İsviçre’de düzenlenen milletlerarası kongrelere katıldı İlk defa ulusumuzu bu alanda temsil etti Yabancı devletlerden iftihar ve takdir nişanları aldı Cumhuriyetin ilanından sonra da tüm hayır kurumlarında ve derneklerde üstün bir feragatle çalıştı hemşirelik mesleğiyle ilgili hayli yazılar yazdı ve konferanslar verdi Ömrünün son gününe kadar mesleğinin tutkusu içerisinde yaşamını sürdüren ilk hemşiremiz Safiye Hüseyin, 1964 Temmuz’unda 83 yaşında, yetiştirdiği hemşirelerin kucağında gözlerini kapadı

Safiye Elbi Çanakkale Savaşı’nda

Çanakkale Savaşı başladığında Safiye Hüseyin gönüllü hastabakıcı olarak yazılmış; Balkan Muharebelerinde de hastabakıcı olarak görev aldığı için Reşit Paşa Hastane gemisine baş hastabakıcısı olarak verilmişti Çanakkale Savaşları başladığında birçok vapur hastane gemisine dönüştürülmüştü Reşit Paşa da bu vapurlardandı Hastane gemileri Akbaş veya Kilya iskelesinden yaralıları alıp İstanbul hastanelerine, Hilal-i Ahmer ve Vatan hastanelerine yaralı sevk ediyorlardı

Reşit Paşa vapuru, Akbaş İskelesi’nde, gelen yaralılara ilk müdahalelerin yapılması için demirli vaziyette tutuluyordu Gemiye sürekli yaralı taşınmakta, yüzlerce yaralı Mehmetçik deniz üzerinde günlerce acılar içinde kıvranmaktaydı Gemi dolunca da bu alınan yaralılar Hilal-i Ahmer hastanelerine taşınmaktaydı İstanbul’dan dönerken asker ve mühimmat taşıma görevini de üstlenen Reşit Paşa vapuru, bu nedenle yaralı taşıma işlemini yaparken de birçok defa rahatsız edilmişti

Çanakkale Müstahkem Mevki Mayın Grup Komutanı Binbaşı Nazmi Bey, günlüğünde Reşit Paşa vapuru hakkında şöyle diyordu:

“27 Nisan 1915

Reşit Paşa vapuru İstanbul’dan asker yüklü olarak geldi Nara Burnu’nda durduğu sırada düşman ateşine maruz kalmış ve yanındaki Üsküdar vapuru beş dakika içinde batmıştır Bir çarkçı ve iki er şehit olmuştur Diğerlerinde hamdolsun bir zarar olmamıştır…”

Çanakkale Savaşları’nı Safiye Hüseyin şöyle anlatmıştı:

“Evet savaşa da iştirak ettim Çanakkale’de uzun müddet kaldım Çanakkale’de savaş başladığında Alman Salibiahmer (Alman Kızılhaçı) ile bizim Hilal-i Ahmer Cemiyeti birleşmiş, Reşit Paşa vapurunu hastane gemisi yapmıştık Ben bu geminin hasta bakıcısı olmuştum Reşit Paşa Çanakkale’ye gidecek, orada yaralıları tedavi edecek, yarası ağır olanları alıp İstanbul’a getirecektiVaziyet tehlikeli dediler… Ne vapuru olursa olsun… İster hastane vapuru ister Kızılay ister Salibiahmer, İngilizler —- tutuyorlar Ben aldırış etmedim Zaten umumi harp başladığı zaman ben hastabakıcılık için gönüllü yazılmıştım Gönüllü olarak gidiyordum… Peşinen şunu söyleyeyim ki hayatımda hiçbir zaman ölümden korkmuş değilim

Reşit Paşa’ya bindik Çanakkale’ye geldik, Akbaş Mevkii’nde demirledik Hastaları, yaralıları toplamaya başladık Ne yaralılar, ne yaralılar Şu parmakları görüyor musunuz? Ben bu parmaklarımla kaç delikanlının gözlerini bir daha açılmamak üzere kapattım Kaç delikanlının…”

“Yaralıkları aldık, dönüyorduk… Birdenbire tepemizde bir uçak belirdi, güverteye çıktık Süvari müthiş bir haber verdi:

- İngiliz uçağı…

Mamafih zerre kadar korkmuyorduk Reşit Paşa gemisinin bir tarafında kızıl bir ay, bir tarafına da kızıl bir salip (haç) vardı Belli ki hastane vapuru… İçimizden “dünyada bize ateş edemezler” diyorduk Uçaktan kırmızı bir ışık yükseldi, ve üstümüze dehşetli gürlemeler oldu…

Yine bir gün yaralıları aldık dönüyorduk Etrafımızda müthiş gürlemeler oldu dehşetli gülle yağmurunun altında kaldık Reşit Paşa ‘nın sağına soluna gülleler yağıyordu, o zaman anladık ki bize ateş ediyorlar Attıkları gülle bize o derece yakın düşüyordu ki tasavvur edemezsiniz

Yaralı gaziler vapurlara taşınırken…

Fakat bütün bu tehlikelere rağmen korkmak için vaktimiz olmadı Çünkü hastalar bizi bekliyorlardı Ameliyat edecek, yaraları sarılacak yüzlerce hasta vardı Bunlardan biz kendimiz için korkacak vakit bulamıyorduk

Bundan sonra düşman adet edinmişti Ne zaman Reşit Paşa vapurunu görseler tepemize İngiliz işaretli bir tayyare dikiliyor, düşman topçusuna bizim bulunduğumuz yeri işaret ediyor Bundan sonra o dehşetli gülle yağmuru başlıyordu Her defasında ölüm tehlikesi geçiriyorduk

Hele bir keresinde müthiş bir bombardımana tutulmuştuk İstanbul’a “Reşit Paşa vapuru battı” diye haberler gitmiş İstanbul’a döndük ki, herkes vapur batmış zannediyordu Akrabam matem içinde, İstanbul’a adeta ahretten döner gibi döndüm Hayatımda işte böyle bir ahretten döner gibi döndüm Hayatımda işte böyle bir ahretten dönüş faslı vardır

En tesirli kelime: Su, su…

“Bir gün bir İngiliz yaralısı bulduk, gemiye getirdik Zavallı çiçek gibi bir delikanlıydı Başından aldığı bir yara ile gözlerini kaybetmişti Gözlerinin üstüne siyah uzun bir sargı sarmıştık Ağzına damla damla su akıttık Yaralıların sayıkladıkları en tesirli kelimelerden biri de budur Su…

Hiçbir ağır yaralının susuz ölmemesine son derce dikkat ederdik Bir İngiliz yaralısının da ağzına su akıttık Çok üzgündü, İngilizce mütemadiyen “öleceğim” diyor, arkasından nişanlısının ismini söylüyordu Ölüm halinde bulunan adama son vazifemi düşündüm… Ve onun düşman askeri olduğunu bir an için aklıma getirmeyerek kendisini İngilizce, kendi ana dili ile teselli ettim:

- Katiyen ölmeyeceksin, yaşayacaksın… Bütün bu korkulu günler geçecek İyi olup memleketine gideceksin, nişanlına kavuşacaksın…

Bu İngilizce teselli onun öyle hoşuna gitti ki, bir müddet sonra yüzünde müsterih, hatta memnun çizgiler peydahlandı ve öldü…

Biz öleceğini bildiğimiz bütün umutsuz hastaları böyle teselli ederdik

Ölmeyeceksin daha çok yaşayacaksın diye diye kendilerini bazen buna inandırırdık Adeta yaşayacaklarına inanmış oldukları halde ölürlerdi

Gördüğüm en müthiş yaralılar gözlerini kaybedenler Bunların halleri pek feci oluyor İçin için eriyorlar… Günden güne sönüyorlar

Gözlerinin yarası iyi olmak ihtimali bile olsa kendilerini kurtulamıyorlar… Ölüyorlar Gözlerini kaybedenlerin hali kadar feci bir şey yoktur

Biz bu Reşit Paşa hastane gemisinin ne kahırlarını çektik Bazen haftalarca savaş boylarında kalıyorduk Hele bir keresinde aç kaldık, bite boğulduk Kömürümüz bitti Soğukta kaldık

Son sözleri: Anne !!!

“Yüzlerce yaralının önümde öldüğünü gördüm hemen hemen hepsi de aynı kelimeyi, bu sözü sayıklayarak, “Anne ” diyerek öldüler

Vapurda muhtelif milletlere mensup yaralılar vardı Almanlar, Avustralyalılar, cepheden topladığımız İngiliz yaralılar ve bizim yaralılarımız… Hepsi kendi dilleri ile ekseriya tek bir kelime sayıklardı,

- Anne !…”

Bir hastabakıcı arkadaşım…

“Bir Alman doktor vardı Genç karısı Avusturyalı iyi bir hastabakıcı kadın Bir gün Reşit Paşa vapurunun üstüne gülle yağmuru yağarken:

- Beni deniz tutuyor, dedi Hastanede çalışmak istiyorum

Kendisini cepheden biraz gerideki hastaneye tayin ettirdi Bu küçük bir cephe hastaneydi Bir müddet sonra haber aldık ki, hastane büyük bir uçak bombardımanına tutulmuş, tahrip edilmişti Arkadaşım bombaların altında can vermişti Bizden de 8 şehit vardı

İşte bu benim en acı hatırlarımdan biridir Bu hastaneye ben de gitmek istemiştim Hatta gönderiyorlardı da… Gitseydim muhakkak ki bugün bulunamayacaktım

Bekir Çavuş: Kumandanım emrinizi yapamadım!…

“Reşit Paşa vapuruna bir gün Bekir Çavuş isminde bir ağır yaralı getirdik Onun cephenin ön saflarında bulmuştuk Bir ayağı kangren olmuştu Hemen Reşit Paşa vapurunda ameliyat masasına yatırdık

Ayağını kestik Bir tek ayağı ile kalmıştı ama vaziyeti çok tehlikeli idi Kangren çok ilerlemişti Aynı zamanda pek fazla kan kaybetmişti Adeta ölmesini bekliyorduk

O gece sabaha karşı kamaramın kapısı hızlı hızlı vuruldu Kalktım dışarıda bir ses:

Çanakkale Menzil Hastanesi’ndeki Türk yarılaları…

- Başhemşire… Başhemşire… diye bağırıyordu…

Hemen giyinip fırladım, genç bir Alman hastabakıcısı:

- Hani ayağını kestiğimiz yaralı yok mu?

- Bekir Çavuş mu?

- Evet

- Ne oldu peki?

- Kendisine bir hal geldi hemşire, tek bacağıyla ayağa kalktı Odanın içinde dolaşmak istiyor

Hemen koştum Bekir Çavuş yaralarından kanlar aka aka ayağa kalkmıştı Yanına koştum Bileğinden tuttum, müthiş ateşi vardı

- Aman Bekir Çavuş dedim, Ne yapıyorsun? Bu hal ile ayağa kalkılır mı?

Bekir Çavuş kendini kaybetmiş bir halde idi

- Aman dedi, Ne diyorsun? Emir geldi, emri yerine getirmek lazım Tabii kalkacağım

Ve sabaha karşı Bekir Çavuş kollarımız arasında dünyaya gözlerini büsbütün kapadı Bu adamcağız son dakikasına kadar kumandanın emrini, kendisine verilen vatan vazifesini yapmaktan başka bir şey düşünmüyordu Son dakikasında bile ne annesini ne sevdiğini düşünüyordu

Kansız beyaz dudaklarından çıkan en son cümle:

- Emri yapamadım, oldu

Fakat ben ona kani idim ki Bekir Çavuş vazifesini son derece yapmıştı

Safiye Hüseyin Anafartalar’da…

“… Maydos’a (Eceabat) gittim Sonra Anafartalar’a doğru ilerledik Tepemize iki düşman tayyaresi peydahlandı Bize adım attırmıyorlar, mütemadiyen bombaları yağdırıyorlardı Üç saat yürümüş, fena halde yorulmuştuk

Ölüm muhakkaktı Tayyareler adamakıllı alçalıp bizi bombardıman etmeye başlayınca gözümün iliştiği bir sıçan deliğine girdik Üzerimizde epey dolaştıktan sonra gittiler Biz de karargâha geldik Tepeden düşman donanması çanak gibi görünüyor O zaman geçirdiğim bütün tehlikeleri unuttum Bir kadın için işte bu görülebilmesine ihtimal olmayan bir manzara idi…”

Alıntı Yaparak Cevapla

Gazi Safiye Hemsire

Eski 10-10-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Gazi Safiye Hemsire



Ismail Bilgin'in CANAKKALENIN KADIN KAHRAMANI adli kitabindan alinmis Safiye Hemsire ile ilgili anilar:

CANAKKALENIN KADIN KAHRAMANI

Yazar : İsmail Bilgin

Yayınevi : Timaş Yayınları

Basım Tarihi : Mart 2008

Sayfa:218

Özet:

Tarihin en kanlı savaşlarından birinde, Çanakkale’de kahraman askerlerimizin yanında görev yapan bir Türk kadını, ilk Türk Hemşiresi Safiye Hüseyin

Bu memleketin evlâtları, vatan için hiç sakınmadan en onulmaz yaraları alırken, onlara var gücüyle destek olan bir kadın kahraman doğuyor; Safiye Hüseyin… Gözlerini kırpmadan cepheye koşan kahraman Mehmetlere, Beki Çavuşlara cephe gerisinde destek olan yüce gönüllü kadınlarımızdan biri Bir an bile tereddüt etmeden vatan uğruna toprağa düşmeyi göze alan, vazifelerini yerine getirmeyi her şeyden aziz bilen cengâverlerin, yaralı yiğitlerin özlediği anne şefkati Safiye Hüseyin’in inanç dolu yüreğinde cisimleşiyor

Osmanlı’nın İngiltere Deniz Ataşesi Ahmet Paşa’nın son derece iyi bir eğitim almış kızı Safiye Hüseyin, ilk olarak Balkan Harbi’nde gözünü kırpmadan cepheye gidip askerlerimizin yarasını sarmıştı Tarihin en kanlı savaşlarından biri olan Çanakkale Muhabereleri yaşanırken de, cepheden uzak kalamazdı İstanbul’dan kalkan Reşitpaşa vapuruyla Mehmetçiklerin yaralarını sarmaya koştu

“Besim Ömer Paşam, yiğitlerimizin yarasını sarmak gibi bir ulvi görevi yerine getirme saadetini tecrübe etmeme izin veriniz İyileştirdiğim her yara benim için küçük bir madalya olacak… Bu hizmete koşarken hiçbir ödül beklemediğimi açık ve kesin bir dille ifade etmek isterim Görevimiz efendim Görevden de hangi şartlar altında olursa olsun kaçmam Kaçamam Canlarını sakınmayan bunca yiğidin yarasını sarmak için gitmekten ben neden imtina edeyim? Yolumuzda denizaltılar olsa bile Ne fark eder? Ne gam ki Besim Ömer Paşam? Şunu iyi biliniz Paşam, içime doğmaktadır ki, Rabbim bizi bu görevimizin aciliyetinden, öneminden dolayı inşallah koruyacak ve esirgeyecektir Gözetecektir Oraya sağ salim gideceğiz ve yaralılarımızı alıp İstanbul’a yine sağ salim döneceğiz…”

İngiliz genci Tommy, vurulan arkadaşı John’un başında yaşananları anlamaya çalışıyormuş Askerin boynunda ki künyesini koparıp, tüm o mermi ve patlayan havan topları arasında onun cansız bedenini sırtına alıp sahile götürmeye karar vermişÖlen arkadaşının en azından ismi olan bir mezarda yatmayı hak ettiğini düşünüyormuşTommy sırtındaki arkadaşı ile birlikte uzun süre yürüyünce, daha fazla dayanamamış ve olduğu yere yığılmışO sırada yaralı ve ölen askerleri taşıyan sedyeciler gelmişArkadaşını alıp koşar adımlarla Tommy’nin yanından uzaklaşmışlarYanı başında patlayan bombayla irkilmiş, taze barut ve kan kokusu tüm alanı sarmışKendisini hemen bir sipere atmışOrtalık toz duman içindeymişNeler olduğunu anlamak için başını siperden çıkarır çıkarmaz, bir mermi onu sıyırarak toprağa saplanmışTommy iyi bir keskin nişancıymışKendisine ateş eden de onun gibi keskin nişancı bir Türk askeriymişTommy uzun süre siperde beklemişTürk nişancısı en ufak hareketinde ona ateş ediyor, kaçmasına izin vermiyormuşÇevresinde patlayan bombaların toz bulutları sayesinde nişancının elinden kurtulmuşAkşamın olmasıyla hemen sahile yönelmişSahilde taze mezarlara haç dikildiğini görmüşOrada hemen John’un mezarını aramaya başlamışBir papaz john’un mezarının başında incilden bölümler okuyormuşGece yarısını geçerken Tommy sevgilisi Anna’ya mektup yazmaya başlamışMektupta; yaşadıklarını kelimelerle anlatamayacağını, yalnızca emanet ettiği kardeşi John’un artık yaşamadığını evinden uzak bu topraklara gömüldüğünü yazmışTommy kendisinin de bu topraklarda ölürse asla unutmamasını, tüm ölen askerler gibi ancak böğle huzur bulacağını yazmış

Cephenin diğer tarafında sai, tüm erlere mektup ve emanetlerini ulaştırırmış Hepsinin isimlerini söyleyerek emanetlerini tek tek verir, verdikçe yükü hafiflermiş Veremediği emanetlerin sahiplerinin şehit olduğunu anlar, onların künyelerini ailelerine geri götürmek için alırmış Sıra Bekir Çavuş’un emanetini vermeye gelmişBekir Çavuş keskin nişancı bir ermişSavaş alanında elinden kaçırdığı İngiliz keskin nişancısını düşünüp üzülüyor, bir dahaki sefere onu mutlaka öldürürüm deyip hırslanıyormuşAli Efe (Sai) onun adını söyleyip emanetini vermişBekir Çavuş anne ve babasının iyi haberini alınca mutlu olmuşAli Efe o sırada Bekir Çavuşa yavuklusunun emaneti olan zarfı da vermişBekir Çavuş elleri titriye titriye zarfı açmışZarfın içinden, yavuklusunun bir tutam sarı saçı ucu yakılmış bir halde çıkmış Bekir Çavuş bunun anlamını bildiği için içi rahatlamışUcu yakılmış saç; Ölene dek yalnızca onu sevip bekleyeceğini başka kimseyle evlenmeyeceği anlamına gelmekteymişBir yanda cephede yaşadıklarını bir yandan da yavuklusu Emine’yi düşünüyormuş

İstanbul’dan Çanakkale’ye gönderilmek üzere bir gemi hazırlanmaktaymışGeminin her yanına kızıl haç işareti yapılıp düşman uçak ve gemilerinden gizlenmek isteniyormuşZira geminin yükü çok önemliymişGemi Türk askerlerine yardımcı olmak için malzeme, doktor ve hemşireleri taşıyormuş

Besim Ömer Paşa, Safiye Hüseyi'nin Çanakkale’ye gidecek gönüllüler arasında yer aldığını öğrenince saygı duymuşNe var ki bu yolculuğun çok tehlikeli olacağını, gittiği cephenin zorlu bir cephe olduğunu da biliyormuş Bunun üzerine Safiye Hüseyin’i ikna etmek için bir hayli uğraşmışSafiye bunun üzerine; Kararlı olduğunu mutlaka cepheye gideceğini anlatmışSafiye çok iyi İngilizce, Almanca ve Fransızca biliyormuşÜstelik bir çok erkeğin bile bakmaya katlanamadığı ameliyatlara girmişBesim Ömer Paşa’ya "Şu an canımızı değil, vatanımızı düşünme zamanıdır" diyerek gitmesi gerektiğine ikna etmiş

Gemi Marmara’dan ayrılıp Çanakkale’ye doğru yol almaya başlamışSafiye’nin içinde hüzünle karışık sevinç varmışYiğitlerin yarasını sarmak, su isteyene su vermek, yazamayanın mektubunu yazmak, ümitsiz de olsa, imkansız da olsa “İyileşeceksiniz” demek ve onlara umut aşılamak için bu zorlu yola çıkmışGemi ilerledikçe İstanbul geride kalıyor, kimse kimseye belli etmese de ilerledikçe tedirginlik artıyormuşDenizdeki en ufak karaltı bile tedirginliğin artmasına yetiyormuşBoğazın daralmaya başlaması ile Gelibolu’ya varmışlarSafiye güverteye çıktığı anda gemi sarsılmaya başlamışParmaklıklara tutunan Safiye, yerde bir hemşirenin çığlıklar içinde korkudan ağladığını görmüşYerden hemen kalkmazsa üzerine doğru gelen sandığın altında kalacağını söylese de hemşire onu duymuyormuşSafiye son anda hemşireyi ezilmekten kurtarmışHemşire Alman’mış, eşi de Çanakkale de görevini sürdüren Dr Yüzbaşı Ragıb beymiş Safiye Alman hemşire ile birlikte gemiden inmişGemiden iner inmez gördüğü manzara karşısında dehşete düşmüşHer yerde yaralı askerler varmışEn yakın tepenin eteklerine iki ameliyathane kurulmuş, ameliyathanelerin kuzeyinde ise kabristan varmışToprağa verdikleri her eri toprağa değil de, cennete gönderdiklerini düşünüp teselli buluyorlarmış

Ameliyathanenin oraya geldiklerinde; Safiye ağacın altında yatan ağır yaralı askeri görmüşAsker Safiye’den su istemişSafiye askerin son nefesini vermek üzere olduğunu anlamışGözleri dolu dolu olmuş, ere hemen bir bardak su vermişO sırada doktorun ameliyathaneden sinirli bir şekilde söylediklerini duymuş “Hanım evlatlarını buraya niye gönderirler” diye bağırıyormuşSafiye hemen ameliyathaneye koşmuş, doktora yardım etmeye başlamışDoktor öfkeli bir şekilde Safiye’ye kana dayanamayacaksa baştan gitmesini söylemişSafiye sorun olmadığını ameliyata gireceğini söylemişBunun üzerine doktor kolu kesmeye başlamış, kol kesildikçe etrafa ağır bir koku yayılmışKolu kesip damarları diken doktor, Safiye’den diktiği bölgeyi sarmasını istemişAmeliyatı bitiren Safiye dışarıya çıktığında, ağacın altının boş olduğunu görmüşOradan geçen bir askere, erin nereye götürüldüğünü sormuşAsker ona kabristanı işaret etmiş, o an Safiye’nin içini derin bir hüzün kaplamış

Orada kurulan ameliyathaneler ve kasabada ki hastaneler gelen yaralılara yetmez olmuşHer geçen gün yaralı sayısı artıyor, imkansızlıklar içinde herkesle ilgilenmeye çalışıyorlarmışYaralı erler isimleri ne olursa olsun kendilerine “Gazi” denilmesini istiyorlarmışAskerler kendilerine madalya verilse de verilmese de bu isim zaten yüreklerinde madalya gibi asılı duruyormuşGaziler vatanın kurtuluşunun şahitleridirKendilerini vuranı bile bağışlaya bilirler, ama unutanı unutanları asla bağışlamazlar…

Ali Çavuş bir ağacın altına oturmuş dinleniyormuşHemen çevresine yaralı erler oturmuşYaralı erler Ali Çavuş’dan savaşta yaşadıklarını anlatmasını istemişlerUzun süren ısrarlar üzerine Ali Çavuş yaşadıklarını anlatmaya başlamış, erler onu dikkatle dinliyormuş”27 Alayın askerleri susuz kalan aslan gibi düşmanla çarpışıyordu” diye anlatmaya başlamışMustafa Kemal’in “Ben size ölmeyi emrediyorumDüşmanı denize kadar kovalayın” sözleriyle nasıl ordunun şahlandığını, düşman askerlerinin arkalarına bile bakmadan kaçtığını anlatmışDaha sonra Alay imamı Hasan Fehmi’nin sesini duydum “Ölürseniz şehit, kalırsanız gazisiniz” dedikten sonra hain bir düşman kurşunuyla nasıl şehit olduğunu anlatmışOmuz omuza çarpıştığı komutanların, arkadaşlarının şehit olduklarını görüp onları tektek toprağa nasıl verdiğini, savaşın tüm çirkinliğini anlatmaya devam etmişAli Çavuş yaşlı gözlerle yaşadıklarını erlere anlattıkça çevresinde derin bir hüzün ve sessizlik oluşmuş

--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Gün dünkü yorgunluğun üzerine doğarken, akbaş sargı yerindeki her ayrıntıyı, çöken karanlığın elinden çekip almıştı Yeni gün, yaralılar için yeni ümitleri elinden tutup getiren bir müjdeci gibiydi

Safiye Hüseyin kendisine tahsis edilen yatakta sağa sola dönüp duruyor bir türlü uyuyamıyordukulaklarında sürekli askerlerin ‘’ah ‘’ diye inlemeleri ve ‘su’ diye yalvaran sesleri vardı Sonunda dayanamayıp kalktı Dışarı çıkınca temiz hava kendine getirdi

Sedyeciler bir neferi taşıyorlardınefer ise kendisini bırakmalarını istiyor arkadaşlarının kendisi ile dalga geçeceklerini söylüyordu Safiye erin yanına yaklaşıp neyi olduğuna baktı Er baldırından bir kurşun almıştıhemen orada kurşunu çıkarıp sardı Ve ameliyathanenin olduğu çadıra doğru yürüdü İçeri girdiğinde o ağır kokuyla karşılaştı Demek ki saatlerce bu ağır kokunun içinde çalışıyoruz diye düşündü Kurşunu çıkarmak için kullandığı aletleri ve makası masanın üstüne bırakıp dışarı çıktı

Hasip beyde tam kapının önündeydi ve ona artık görevine maydosta devem edeceğini bildirdikendisi ile beraber gelen yalova’da askeri doktor olarak görev yapan ragıp beyin eşi erika’nın ise orada kalacağını söyledi Safiye Hüseyin hemen tahta valizini alıp faytona bildi ve maydos’a doğru yola koyuldu Yolda cepheden dönen yaralı askerleri ve güle oynaya adeta düğüne gider gibi savaşa giden erleri gördü Yaralılara hemen orada yardım etmek istiyor fakat hemen maydos’a gitmesi gerektiğinden acele ediyordu Yolda birden bir gürültü ve telaş oldu Faytoncu düşman uçağının geçtiğini çivi bombası yada el bombası atabileceklerini faytonun dışına çıkmamasını söyledi Safiye olduğu yere iyice çömeldi fakat birden bir şey oldu ve araba savrulmaya at deli gibi koşturmaya başladı Safiye başını çıkarıp dışarı baktığında atılan bombanın bir parçası faytoncuya gelmişti Atın yuları adamın boynuna dolandığından adam yerde sürükleniyor ürken at ise dört nala koşturuyordu Safiye bir şeyler yapmalı ve adamın boynundan ipi kurtarıp atı durdurmalıydı Uğraşlarının sonunda adamın boynundan ipi kurtarmış ve atın dizginlerini eline geçirmişti Artık faytoncuda olmadığından arabayı kendi sürerek maydos’a vardı

Maydos’a vardığında 30 yatağın sığabileceği büyüklükte bir hastane çadırında çalışmaya başladı Askerler sadece kurşun yarası veya şarapnel parçasıyla yaralanmış bir şekilde gelmiyordu Bazıları uzun süre meyve ve sebze yememekten iskorpit hastalığına tutulmuşlar dişleri tuz gibi dağılıyordu Bir ara doktor münip bey ‘’ yeteri kadar çalıştık gel hem hastaları dolaşalım hemde biraz hava almış oluruz,’’ dedi Ve hastaları dolaşmaya başladılar İçlerinden biri vardı ki hikayesi dinlenmeye değerdi Anlatmak istememesine rağmen hemşirenin ısrarları ve doktor münip beyi bu bir emirdir demesinin karşılığında anlatmaya başladı muzaffer

Savaştalardı ve çok kanlıydı Artık silahlar susmuş süngüler konuşuyordu Muzaffer annesiz, babasız büyümüş bir erdi Göğsünde büyük bir yara almış ve yere düşmüştü Yanında bir anzak askerinin yattığını fark etti Oda göğsünden vurulmuştu ve yarası ağırdı Askerin elinde annesinin resmi vardı O ölse savaştan geri dönmese onu bekleyen biri yoktu Düşmanda olsa o askeri bekleyen birileri vardı Yanında taşıdığı sargı bezlerini çıkarıp onun yarasına bastırdı kendi yarasına ise yerden aldığı bir avuç kumu bastırdı Matarasında ki suyu da paylaştı muzaffer Sonra mı sonrasını hatırlamıyordu Gözlerini açtığında hastane çadırındaydı ve o anzak askeride yanındaydı şimdi beraber iyileşmeyi bekliyorlardı

Bekir çavuş arka siperlerde, artık toprak kokusunu kaybetmiş siperin duvarına sırtını dayamış, elinde tuttuğu saçlara hasretle bakıyordu İçinden, tesbih tanelerini bir bir çekercesine ‘emine’ diye sayıklıyordu Ne tuhaftı savaşın, kanın, barutun ortasında onu düşünmekten bir an geri durmuyor ve ona bu düşünce güç veriyordu sanki Belki birazdan öleceğim diye düşündü ve ucu yakılmış sarı saçları son kez koklayıp ceketinin göğüs cebine yerleştirdikalkıp mangasına baktıhepsi siperlerde biraz tedirgin ama artık buna alışmış bir vaziyette duruyorlardı ve hepsi çok gençtiler Onları köylerinde bekleyen kim bilir kaç emine var diye düşündü Bekir çavuş bu arada vadide bir parıltı gördü ve ses duydu İyice bakınca orada bir yüzbaşı ve peşinde birkaç askerin olduğunu gördü ama yerini belli etmemek için sadece yüzbaşıya hedef aldı Ve sadece bir ah sesi duyuldu Başları ölünce ne yapacaklarını bilemeyen askerler hemen geri döndüler Bu günlük bitirmişlerdi ama yarın ne olacaktı İşte bu sorunun cevabını bir türlü veremiyordu ve günlerdir takipte olduğu keskin nişancılarını bir yerde karşısına çıkarsın diye mevlaya dua ediyordu Eli tekrar göğsünün üzerine gitti orada sevdiğinin saçları vardı İçini çekti ve mevzilerine geri dönmek için askerlerine emir verdi

Düşman askerinin keskin nişancısı tommy’de bir periskop bulmuş Ertesi gün onunla bir yerde mevzilenip savaşın başından beri kendilerine bir sürü kayıp verdiren nişancıyı vurma hayalleri kuruyordu

Bekir çavuşun o günkü görevi makineliyi susturmaktı Kendisi ve askerleri mevzilerine yerleştiler ve beklemeye başladılar Sanki rüzgar bile esmiyordu çimenlerde bir kıpırtı yoktu ama ileride bir şey parıldıyordu Bekir çavuş biraz sabırlı olmalıyım ateş edersem yerimizi belli ederim diye düşündü Bu sırada orada olan tommy’de keskin nişancının yerini elinde ki periskopla bulacağını ümit ederek etrafa bakıyordu Tam periskoptan uzaklaşmıştı ki bir el ateş edildi ve periskop parçalandı Kurşun periskopun bir tarafından girip diğer tarafından çıkmıştı Tommy dahada bir ürktü ve hiç kıpırdamadan akşamı bekledi

Bekir çavuş sonunda dayanamayıp ateş etmişti Ama karşılığını alamayınca boşa ateş ettiğini düşünüp bir daha ateş etmemiş ve geri çekilmişti

--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Yüzbaşı Bekir Çavuşu çağırmış ve ona makineliyi susturması için bir görev vermişti Görevin zamanı yaklaşmıştı Bunun üzerine Bekir Çavuş Mangasını hazırladı gece boyunca planlarını yaptı sabah erkenden sis varken çıkılacaktı yola Bekir Çavuş uyuyamadı zaman gelince mangasındaki askerleri uyandırdı Hazırlardı Bekir Çavuş önce Mıstık arkasında devam ediyorlardı

Diğer tarafta Tommy için de makineliyi koruma görevi verilmişti Artık Türklerin saldırabilecegi söylendi ve bununla birlikte Tommy de yanında 5 askerle makineliyi savunacaktı uzaktan Diğer 5 asker Tommy nin yerinin belli olmaması içindi Makineliyi biraz öne alacaklardı Hepsi yerlerine yerleşmişti zamanı gelince

Bekir Çavuş ve askerleri yerlerini almıştı ama o sırada mıstık yere yıgıldı Sonra biri daha biri daha derken Bekir Çavuş Emri verdi askerlere makineli ve keskin nişancı onları biçiyordu sanki Bekir Çavuç ateşin nerden geldiğini gördü ve sonunda keskin nişancıyı susturdu Askerlerinin öldüğünü ve başarısız olduklarını görünce "hayırr" diyerek oda koşmaya başladı kasıgından kurşun yiyerek oraya yıgıldı

SAfiye Hüseyinde görev yerinden ayrılıp ulaşmıştı vapura Her yer yaralı askerlerle,ameliyathane diye ayrılan bölmeler ameliyat olmayı bekleyen askerlerle doluydu Hemen işe başladı bir taraftanda askerler yaralıları hala vapura taşıyordu Etraftakiler "anne" diye feryad ettikçe Safiye Hüseyinde üzülüyordu Vapurda tanıdık biride vardı Hemşire Erika konuştup tekrar işlerine döndüler Erikayı deniz tutuyordu ve rahat görev yapamazdı bunun için Safiye Hüseyinde Hasip Beyle konuştu ve ertesi gün Erika eşinin yanına Dr RAgıp beyin yanına yalovaya gönderildi

Hasip Bey üzgün olarak vapurda dolaşırken Safiye Hüseyin yanına gidip neyinin oldugunu sordu ve Hemşire Erika ve Dr RAgıp Beyin bulundugu hastane tayyareler tarafından bombalanmıştı Hasip bey Erikayı kendisinin gönderdiğini düşünüp onun ölümüne onun sebeb oldugunu düşünüp üzülüyordu

Safiye Hüseyin görevinin başına dönüp Bekir Çavuşu yeni gelen doktora gösterdi Ayağı kesildi kangren olmuştu artık dönüşü yoktu Safiye Hüseyin kendi bacağı kesilmişçesine üzüldü Çavuşa iyi olacaksın sevdigine kavuşacaksın demek isterdi Bekir ÇAvuş arada krizler geçiriyor görevinin başına gitmesi gerektigini söylüyordu

Safiye Hüseyin hemen ordaki Tommy yede baktırdı doktora ve gözlerinin artık görmeyecegini ve durumunun kötü oldugnu söyledi doktor SAfiye Hüseyin onu teselli ediyor ama Tommy durumunun kötü oldugunun farkındaydı

Bekir ÇAvuş tek ayagı ile vapurda ordan oraya yürümeye başlamış kimse onu tuttamıyordu Görevine gitmesi gerektigini söylüyordu Safiye Hüseyin yetişti ama o sırada atılan bombalarla vapur sarsılmaya başladı bekir çavuş bir oraya bir buraya sürükleniyordu Safiye Hüseyin ona ulaşmaya çalışıyordu sonunda Bekir Çavuşu tuttu ama o hala bağırıyordu "makineli makineli" bu sesten ve makineli deyişinden Tommy onu tanımıştı gözlerini kaybetmesine sebeb olan nişancıydı evet oydu Tommy ona bagırıyordu ama Bekir Çavuş sukut etti Safiye Hüseyin Bekir Çavuşa döndü ve onu sarsmaya başladı "bekir çavuş bekir çavuşş " Bekir Çavuş hayatını kaybetmişti Bekir ÇAvuşun defnedilme işlemi bittiginde vapurdan sedye ile bir asker daha götürülüyordu askerler "anna" diye sayıklarken öldüğünü söylediler

Ertesi Gün vapur Çanakkaleden İStanbula doğru yol alıyordu

Safiye Hüseyin
"EY ÇANAKKALE" dedi "SON KALEMİZSON ÜMİDİMİZTUTUNACAK SON DALIMIZ SENİN GAZİ EVLATLARINI,DÜŞMESİN DİYE ÖLÜME KOŞTUKLARI İSTANBUL'A GÖTÜRÜYORUZ GİDİŞİMİZ TEKRAR GELMEK İÇİNDİR"

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »
Konu Araçları Bu Konuda Ara
Bu Konuda Ara:

Gelişmiş Arama
Görünüm Modları


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.