Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Tarih / Coğrafya

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
avrasya, avrupa, etkisi, göçebe, konumu, kültürü’nün, sanatının, üzerindeki

Avrasya Göçebe Kültürü’Nün Konumu Ve Göçebe Sanatının Avrupa Üzerindeki Etkisi

Eski 09-10-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Avrasya Göçebe Kültürü’Nün Konumu Ve Göçebe Sanatının Avrupa Üzerindeki Etkisi



Avrasya Göçebe Kültürü’nün konumu ve göçebe sanatının Avrupa Üzerindeki Etkisi
Avrasya Göçebe Kültürü’nün konumu ve göçebe sanatının Avrupa Üzerindeki Etkisi
BATIYA GÖÇ’ÜN SANATSAL EVRELERİ

Doğan KUBAN, Türkiye Türklerinin tarihi kültürlerini açıklamak için iki değişik boyutun ayrı ayrı değerlendirilmesini savunmuştur Bunlardan birinin Türkiye coğrafyasının sağladığı tarih boyutunun olduğu ve ancak Cumhuriyetinin kurulması ve Atatürk’ün Türkiye’deki Türk ulusu tezi ile kültür bilincimizde yerini bulduğunu söylemiştir İkincisinin ise Anadolu’yu Türkleştiren boyların Türkiye’den önceki tarihi olduğunu ve bunun bilincine Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminde varılmış olmasına rağmen Osmanlı İmparatorluğu’nun Müslüman imgesi içinde fazla bir gelişme göstermediğini, ancak Cumhuriyetten sonra büyük bir gelişme kazanmış olduğunu savunmuştur
KUBAN, Türklerin Anadolu’ya geldikleri ne kadar gerçekse dışarıdan gelirken bir şeyler getirdiklerinin de o kadar gerçek olduğunu söylemiştir Tarihi ve coğrafi boyutlar arasındaki tutarsızlığa da değinmiştir Cilalıtaş dönemine kadar uzanan bir zaman sırası içinde neyin Türklere ait olduğunun, neyin olmadığının saptanmadığını ve Rus araştırmacıları ve Türk tarihçileri arasında görüş ayrılıkları olduğunu ve gerçekleri öğrenmek isteyenlerin kafalarını karıştıracak şekilde olduğunu savunur
TÜRKLERİN MADDİ KÜLTÜRÜ VE SANATLARI

Avrasya Göçebe Kültürü’nün konumu ve göçebe sanatının genelde Asya sanatının Avrupa ve Yakındoğu sanatı üzerindeki etkisi I Dünya Savaşı sırasında tartışmalara neden olmuştur
Avrasya tarihinde hareket halinde olan kavimlerin göçlerinin ve göçerlerin büyük rolü yadsınamayacak kadar açıktır
Avrupalılar, dünya kültürünün kaynağını Yakındoğu, Yunan-Roma ve Hıristiyan geleneklerine dayandırmış ve uygarlığın değişik aşamalardan geçmiş bir süreç olmadığını savunarak son yüzyıllarda yerleşik toplumların yaşam düzenini kabul ettiklerinden göçebelere uygarlık düşmanı barbarlar olarak bakmışlardı Noldeke, aynı tutumla Türkleri dünya tarihi için bir felaket olarak görmüştü Bu tavırlarla nesnel yargılara ulaşmak olası değildir Günümüzde göçer kültürü hakkında olumlu yönde görüşlerin değişmesi her boyutuyla insanın değişik koşullardaki serüveni olarak görülmeye başlanmıştır
Göçebe kültürünün en önemli yanı, içinde bulunduğu kültürlerin taşıyıcısı konumunda olmasıdır
Göçer Türklerin aşağı yukarı bütün Avrasya kavimleriyle ortak çevresinin ürünü olarak kabul edilmesi Kuzey Asya arkeolojik verileriyle Türkleri sanat etkinlikleri tarihiyle bir bütün içinde anlam kazanmıştır
Atlı Göçerlerden Önce Bozkır Arkeolojisi’nin Genel Görünümü

Karşımıza birçok kültür çıkmaktadır Bunlar; ilk kültür katı ve verilerin bulunduğu yerin ismini alan Ataresevo kültürüdür Ardından ise bunu izleyen Hint – Avrupalı kavimlere mal edilen Andronova kültürüdür Üçüncü kültür ise en önemli verilerle ve gelişmiş metalurjileriyle karşımıza çıkan gelişmiş Karasuk kültürüdür
Bu kültürlerin Yakındoğu ve Çin ile ilişkileri saptanmıştır Türk olarak tanımlanabilecek toplumlarla ilişkisine rastlanmamıştır Fakat sonradan Türk diye tanımladığımız toplumları da etkilemişlerdir İÖ birinci bin içinde başka bulgular yerleşik toplumdan çoban göçebeliğe geçildi Çoban göçerliğini Türklerin yaşadığına dair kalıntıları arayacağımız ilk bölge Altaylar yöresidir Ama her bulgu Türklere ait değildir Daha sonradan ise Türkleşmiştir
Altay Bölgesi Çoban Göçerlerinin Maddi Kültürleri

Geç Bronz Çağı’nın toplumları beş yüzyıl boyunca yer değiştirince göçebe yaşama hazırlanmışlardı Bunlar araba kullanıyorlardı İyi binici idiler Kabileler, büyüyen sürülerine taze çayır bulmak için göçebe yaşama geçtiler İlk göçebeler klan yada kabileler halinde oldu Sürekli savaşlar görülüyordu Bu dönemde göçebelere karşı giderek güçlenen surlar, hendekler, Çin Seddi gibi koruma duvarları yapılmıştır Bu dönemde yarıgöçer topluluklar da vardı
Bu dönemde Pazırık Kurganlarında hayvan üslubu terimi ortaya çıkmıştır Yeniden dünyaya gelişe inanmışlardır Mezar yapısı önemliydi Mezarların üstüne yazılan yazılar yapı teknolojisini ortaya koymuştur Mezarlar kişilerin statülerine göre yapılıyordu Kişiler eşyalarıyla birlikte gömülüyorlardı Gelişmiş bir metalurjileri vardı Pazırık dönemi göçebeleri bol ve iyi kalitede bronz elde etmişlerdir Kazanlar ve bronz silah yapmışlardır Bronz dışında altın ve kalayı işlemişlerdir Göçerler evlerinde deri ve keçe kullanmışlardır Kürkler bulunmuştur
Pazırık ikinci kurganda tek ve çok renkli ve yedi ayrı teknikte dokunmuş dokuma kalıntıları bulunmuştur Bunlar Rudeko tarafından bulunan en eski göçer kumaş örnekleridir Pazırık halı tarihi açısından 5 kurganda bulunan en eski halı olmuştur Türk halılarına özgü bir planla dokunmuştur En önemlisi halı için ilk düğüm teknikli halıyı bulmuş olmalarıdır
Bozkırda Yazılı Tarihin İlk Türk Toplumları

Türk adı ilk kez Çin kaynaklarında ve Göktürk belgeleriyle karşımıza çıkmıştır Kabileler halinde yaşayan göçerlerin Türk olanları da Türk adını taşımıyorlardı Türk adı sonradan genelleşmiştir
Anadolu’da sonlanan büyük göçün başını Göktürklerle başlamıştır Göktürk devleti kurulmuş, İ S 742’de bu egemenliğe sona vermiştir Fakat İS 745’de Uygur egemenliği ile bir devlet kuruldu Göktür devleti ise Çinlilerin egemenliğine girmiştir Uygur Türkleri Doğu Türklerini egemenliği altına aldılar Daha sonra Uygurlar Tangutlar tarafından 1025’de ortadan kaldırıldı Moğol egemenliğine kadar Türk kültürünü üretmişlerdir
Çin Kültür Çevresinde Türkler

Türk-Çin ilişkileri diğer Türk-İran, Türk-Bizans ilişkilerine göre en eskisidir Türk tarihinin doğudaki tek kaynağı Çin belgeleridir Türk tarihinin başlangıcı da Çince adlarla başlamaktadır Fakat Türklerin batıdaki ucu ile ilişkiler zamanla zayıflamıştır Ama Türk-Çin kültürleşmesi günümüze kadar gelmiştir Türk kültür tarihi açısından üzerinde durulması gereken ise ölü gömme kültürüdür Şang kalıntılarının en önemli kalıntısı mezarlardır Bu dönemde Çinliler de Türkler gibi bu dünyadaki mallarının öbür dünyada da aynı işleri göreceğine inanıyorlardı
Çu Sülaleleri de göçerler dünyası ile benzerlik gösterir Atlı göçerlerle çatışma haline girmişlerdir
Han dönemi Çin’in batıya bakmaya başladığı dönemdir Hunlara karşı olan Çinli elçiler onların ülkesinde Çin kumaşları görmüşlerdir Böylece bu dönemde Çin ile Hint ve Orta Asya arasında bağlantıyı sağlayan İpek Yolu ortaya çıkar Çin ipeklerinin güzel örneklerini Moğolistan’daki Noin-Ula tümülüs mezarlarında görmekteyiz
İS II Yüzyıl ile IV Yüzyıl arasında İpek Yolu’nun doğu ve batı ucunda hem de Orta Asya’nın ve Erken İslam’ın kültür yaşamını etkilemiş olan tarihi olguları bu yol üzerinden gelip geçen kervanların taşıdığı; ipek, seramik, bronz gibi eşyalarla değil, düşün ve inanç alanında Budizm’in rolü de değerlendirmek gerekmektedir
Kayalara oyulmuş Budist tapınakları Çin’e İpek Yolu üzerinden gelmiştir
Doğu Göktürklerin Maddi Kültür Ortamı

Doğu Türkleri kendi aralarındaki anlaşmazlıklarda Çin’e gidip yerleşmişler ve 630-683 tarihleri arasında tümden Tang egemenliği altında yaşamışlardır
Göktürklerin bıraktığı yapıtların içinde en önemli Orhun anıtları heykel, sunak ve mezar yapıtlarıdır Göktürk çağından kalma kurganlarda ise eğer takımları, üzerleri hayvan motifleri, av sahneleri, süs eşyaları, toprak, madeni kaplar bulunmuştur
Mezarlar ise etrafında ölenin öldürdüğü düşman sayısı kadar insan figürlü taşlar vardır Sanatsaldan çok simgeseldir
Kültigin’in mezarı Çin mezarı gibi yapılmıştır
Uygur Kültür Alanı

Tarım Havzası’nın çok eski tarihlerden bu yana doğu ve batıyı bağlayan İpek Yolu üzerinde sayısız kültürlerin bir karışım noktasıdır
Tarım Havzası, mimarisi kerpiç ve tuğla mimarisi üzerine kurulmuştur Uygur’un merkezi Hoço’da kerpiç kalıntılarına rastlanmıştır Örtü olarak da kubbe ve tonoz kullanılmıştır Budist stupaları kule gibi olanlarının yanında büyük boyutlu masif, kubbeli türleri de vardır
Hoço’da bulunan duvar resimlerinde Çin ve Budist sanatlarının etkisine rastlanır Bu resimlerde insan Çinli ve Türk karışımı bir tipten, Selçuklular kanalı ile İslâm-İran minyatürüne geçmiştir İnsan portresi kişisel nitelik kazanmıştır Renk ve biçim düzenlemeleri sadeleşmiştir
Batı Göktürkler

Göktürk İmparatorluğu kurulmasıyla Orta Asya’nın Türkleşme süreci başlamıştır Batı Türkleri Sasanilere karşı anlaşma içindeydiler
Çin ile ilişkilerinde Orta Asya da önem kazanmıştır Bunun nedeniyse Anadolu’ya gelen Türklerin yerleşik düzen deneyimi bu bölgede edinilmiştir Anadolu’ya gelen Türkler ise İslâm’la bu bölgede tanışmışlardır
İslâm dönemi mimarisi ve sanatı eserlerini ilk olarak Doğu İran’da vermiştir Mimari öğeleri bu bölgede ortaya çıkmıştır
İSLAMDAN ÖNCE YERLEŞİK ORTA ASYA’NIN MADDİ KÜLTÜR VERİLERİ VE SANATI

Tarihi olgular; ilk olarak kavim olarak İskitleri görüyoruz Bunlar hem yerleşik hem göçer bir hayat sürmüşlerdir Doğu İran kökenli oldukları sanılır Kısacası halkın bir bölümü göçerliğini sürdürürken, bir bölümü de tarımsal düzene çok eskiden beri geçmişler ve bunların bir kent yaşantısı vardı Daha sonra ise orta Asya’da Makedonyalılar karşımıza çıkmaktadır Bunlar kentler kurarak kentsel yaşamı güçlendirmişlerdir Politika olarak da yerel aristokrasiye dayanarak yaşamışlardır Bunlar İÖ 329-130 tarihleri arasında çok sayıda küçük kent oluşturmuş ve gelişmiş bir sulama sistemi ile Orta Asya Akdeniz kültürünü Hint’e taşımıştır
Mimarisi kerpiç ve pize üzerine kurulmuştur ve toprak heykel ve seramiğin zengin örneklerine rastlanmaktadır Yue – Çiler tarafından da ortadan kaldırılmıştır ve Makedonyalılardan sonra ise karşımıza Hunlar çıkmaktadır Daha sonra ise Kuşan Devletini görmekteyiz Bunlar Maveraünnehr’de egemen olmuşlardır Çin ile ticari etkinlikler yapmışlardır Akhunlar tarafından son bulmuşlardır
Artık göçerlerin bir kısmı yerleşik düzene geçmeye başlamıştı Balenitskiy İmparatorluğunu yıkan Araplar orta Asya’yı da geçirebilmek için epey uğraşmışlardır Akhunların 8 – 15 yüzyıllar arasında geldiği göçebe ve Türk egemenliği altında bir orta Asya sanat ve kültürü görülmekteydi Bu dönemden duvar resimleri ve seramikleri vardı Fakat Türkler üretmemişlerdir, sadece kullanmışlardır Bölge artık bu dönemde Türkleşmeye başlamıştır Afrasyab’da bulunan duvar resimlerinde savaş sahnelerine rastlanmaktadır Bunların Türkler tarafından yapıldığı sanılmaktadır
Kentler ve Mimarlık

Sürekli göçer olan bu bölgede göçer kökenli devletler kuruldu Fakat ömürler ipek uzun olmamıştır
Buranın görüntüsünde büyük merkez dışında çok sayıda küçük kente ve kaleye dayalı bir sulama, tarımsal üretim dokusu oluşturuyorlardı Burada kentlere rastlanmaktadır Kentler 350 x 500 m Karelik bir alanı kaplıyordu Toprak, ama pişmiş tuğla bir kaplaması olan surlarla çevriliydi Kentin 1/4' ini ise bir saray kompleksi kaplamaktaydı Kendin pazarı ise duvarlarla ayrılmış özel bir alan içindeydi Kentte bir de ateş tapınağına rastlanmıştır
Burada dükkanların, küçük kale saraylarının yapısı genellikle avlu çevresine dizilmiş odalar, güçlü dış duvarlar ve kervansaraylardan oluşuyordu Boyutları küçüktür Balabalık Tepe’de ilginç bir yapıdır 6 m Yüksekliğinde bir subasman üzerinde, 30 x 30 avlulu ve 5 odadan oluşmaktadır Buranın en büyük odası oturma odası idi Kare şeklindeydi Duvarlarda boydan boya çadırdan yapılmış sedirler bulunuyordu ve duvarlar resimlerle süslenmişti
İslâm öncesinin en ünlü örneği ise Pencikent’tir Şehris, Rebat ve Mezarlık alanlardan oluşuyordu Kentte malzeme olarak kerpiç büyüklüğünde 1 m²’ye kadar ulaşan çamur bloklardan yapılmış duvarlar, pişmiş toprak duvar ve döşeme kaplamaları tuğla, tonoz ve kubbe daha az kullanılmıştır Ahşap direk ve ahşap çatılardan oluşmuştur Taşa hiç rastlanmaz Ahşap tavanlı saraylara rastlanmaktaydı Duvar boyunca sedirler kullanılmıştır Duvarlar resimlerle bezenmiştir Ahşap sütunlar, kapılar, kirişler, oyma tekniğiyle süslenmişlerdir
Doğu İran’da, Sasaniler, Gazneliler ve Selçuklular zamanında cephe düzenleri görülmektedir Payanda ve kuleler desteklenmiştir Merv yakınlarındaki Çılburç Kalesi’nde surlardan derin, silindirik duvar payandaları birbirine birleştirilen ve eşmerkezli kemerlerden oluşan nişlerle sonlanmış plastik gövdeleri görülmektedir
İslâm Öncesi Orta Asya Resmi

Orta Asya saray resimlerinde Helenistik ve Kışan dönemlerine uzanan bir gelenekle ziyafet, av, savaş ve ölüm konuları üzerinde yoğunlaşmıştır Temaları ise Orta Asya efsanelerinden almıştır Firdevsi’nin Şehname’si bu resimlerde işlenmiştir Orta Asya kültürü hakkında diğer önemi ise dokuma, kullanılan eşyalar ve mimari konularda bilgi vermesidir Varaksa’daki Buhara Beyinin Sarayı’nda kanatlı develer tarafından taşınan bir taht resmi görülür Filler üzerinde kaplan avları ise Hint’ten gelen bir temayı işlemektedir
Üç büyük sanat üretimi görülür Resim, ağaç oymacılığı, toprak heykeldir Keramik sanatının ilginç bir özelliği toprak kapların madeni kapları taklit eder biçimde yapılmasıydı Kazılarda çeşitli aletler, silahlar, koşum takımları gibi bol sayıda demir eşyaya rastlanmıştır
İSLÂM KÜLTÜR DÜNYASINA GEÇİŞ

Türkler Orta Asya’ya ve Yakın Asya’ya girip yerli ulus ve kültürlerle karışmış bir kültür olmuşlardı Maveraünnehir ve Harezm’in kuzeyinde Göktürk devleti yaşamaktaydı Bunların ana grubu ise Oğuzlardı Batı Türk Devleti yıkıldıktan sonra Türklerin İslâm dünyası ile ilişkileri artmıştır
Türkler yaz kış demeden Müslüman ülkelere akınlar yapmışlardı İslâm sınırlarını duvarlar yerine ibatlar koruyordu Sınır boylarında Müslüman olan Türklerde yaşıyordu Bunlar Müslüman olmayanlarla savaşıyorlardı Bunlar arasında fazla ayrıcalık yoktu Türkler köle, ağaç, koyun, boynuz, nişadır, balmumu, kürk, misk otu ihraç ediyorlardı Türkler, Slavlar ve ele geçen başka kavimlerden oluşuyorlardı Köle ihracında Türkler egemen olmuşlardı
Oğuz Türkleri bazı kentlere sahiplerse bile göçer hayat sürüyorlardı Şaman dinine inanıyorlardı ama değişik inanışları vardı
Oğuzların mimari ve sanatı; çadırları göçebe çadırından farklı değildi Çadırlar keçe ile örtülüydü Keçeden panolar birbirine öküz derisinden araçlarla tutturuluyordu Keçe ile giysi de yapıyorlardı Ağaçtan silindirik kubbe yapıp bunları keçe ile kaplıyorlardı
Göçer yaşamında çadır sanatı geleneği önemlidir Çadır ölü merasimlerinde de önemliydi Kısacası Türklerin yerleşik dünya ilişkiler ine olursa olsun genel toplumsal karakterleri göçerliktir
ORTAÇAĞ İSLÂM TÜRK KÜLTÜRÜ SORUNSALI

Orta Asya ve İran – İslâm Kültür Ortamında Türkler

Bugün İran, Afganistan klasik İslâm dünyasının doğ3u ülkelerine Samanoğulları’nın çöküşünden sonra Kaçar dönemine kadar genellikle Türk Sülaleleri egemen olmuşlardır Bu süre içinde de Türkler Hint – Avrupa kökenli İran dünyasının parçası olarak kabul edilmişlerdir
Türkleşme bir devlet politikası sonucu olmamış, büyük Türk gruplarının bu bölgeye geçmesiyle oluşmuştur
Doğu İslâm’da halifelik alanına egemen olan Türkler tarafından kurulmuş olan Karahanlı, Gazneli ve Selçuklu Müslüman Devletleri değişik yapılarla karşımıza çıkmıştır Karahanlı Devleti Müslüman ve yarı göçerdi Göktürk Karlukların başlarının 741’den sonra Yabgu ve Kağan ünvanı taşımaya başlanmıştır Samani Devleti’nde ise sınırda yaşayan Türklerin arasında Sufi dervişlerin Müslümanlığı yaydıkları anlaşılmıştır Karluklar Müslümanlığı ilk olarak kabul etmişlerdir Samani ordusunda hizmet veren Türk kökenliler çoğunluktaydı Karahanlılar genelde göçer yaşamı sürdüler Samanoğlu Devleti’ni yıkmışlardır Karahanlı ve Gazneli Devleti’nin İslâm kültürüne büyük katkıları olmuştur
Gazneliler 1020’de Sultan Mahmut öldüğünde bütün Samanoğlu topraklarına sahip olmuştur Selçuklu devleti ise egemenliğini göçer olan ve göçmeye devam edenler üzerinde kurmuştu Selçuklu ailesinin devlet idaresi İranlı Vezir ve Manular, Türk kökenli fakat kök emirler ve çoğunluğu Türklerden oluşan ve paralı asker kullanan bir orduya sahiplerdi
ERKEN TÜRK – İSLAM ÇAĞININ SANAT ÜRÜNLERİ

Bütün Sultanlar ve Devlet büyükleri, yerleşik toplumun en önemli politik güç gösterisi olan yapı etkinliklerine önem vermişlerdir Böylece bu Sultanların hemen her kentte sarayları vardı Bunlar Gazne’de Afgansal ve Firuzi adlı Saraylar Delhi’de bakımı halkın verdiği vergilerle yapılan görkemli bir bahçe içinde Abd el A’la Sarayı, Herat’ta Adnani Sarayı, Bust’da kalıntıları ortaya çıkarılan Leşger-i Bazar Sarayı bunların en tanınmışları olmuşlardır
Yapı Teknikleri

Kerpiç ve tuğla taşıyıcı duvar, tonoz ve kubbe örtüsü tramp gibi geçit öğeleri, pişmiş toprak, mozayik cephe bezemeleri, ahşap düz yada bindirme örtü, alçı bezeme, büyük duvar resmi ve mimari düzen öğeleri olarak avlulu yapı, eyvan, çok ayaklı salon, poligonal, silindirik yüksek kubbeli yapı, revak tümüyle Selçuklu döneminden önce var olan mimari öğeler olmuştur Bunların çoğunluğu temelde İslâm öncesi geleneklerinin uzantısı olmuştur
Burada birçok yapı türünde ortak olan avlu, ayvan, taçkapı gibi mimariler genel gözlemleri dile getirmişlerdir
Avlu mimarisi ise avluyu çevreleyen işlevsel biçimler olduğu kadar revak, eyvan ve havuz gibi öğelerle de zenginleşmiştir Genelde ise avlu motifi kendi içinde bağımsız bir tasarım öğesi olmuştur Camide, medresede kervansaraylarda yada saraylarda kullanılan yapı işlevinden bağımsız bir estetik öğe olarak düzenlenmiştir
Diğer önemli mekansal kompozisyon öğesi eyvandır Eyvan Port dönemine kadar uzandığı görülmüştür
Cami, medrese, kervansaray gibi yapılarda ne zaman yaygınlaştığı bilinmemektedir
Eyvandan sonraki yapı ise taçkapı’dır Taçkapı’da eyvan gibi içe dönük bir yapı tasarımının ara cephe öğesi olmuştur Tıpkı eyvan ve avlu kullanılışında olduğu gibi taçkapı’da bağımsız bir tasarım öğesidir Tonoz ve kubbe biçimlerini de katmamız gerekir
Başlıca Yapı Programları

Camiler

Selçuklular döneminde İran tipi cami adını verdiğimiz eyvanlı ve avlulu camilere rastlamaktayız Çok ayaklı olan bu Arap Camisi ahşap yada tonoz örtülü olarak uygulamaya devam edildi
Ayaklı camiler giderek gelenekselleşmiş ve önemli camiler için başlıca şemayı oluşturmuştur Eyvanlı avlu bir merasim avlusu niteliğini taşımaktaydı
Emevi döneminde ortaya çıkan maksurenin gelişmesi ve büyük camilerle politik otoritenin ilişkisine bağlı olarak eski cami biçimini giderek değiştiren ve mekan önemini caminin içinden alarak avluda ve caminin kıble aksında yoğunlaştıran bir cami tipi Selçuk döneminde İran ve Orta Asya’da gelişme göstermiştir
Yalnız burada 2 ayrı mekanı birbirinden ayırmak gereklidir Çünkü mihrabın önüne giderek büyüyen bir kubbe yerleşmesi fikri ile cami aksının belirgin hale getirilmesi Hindistan’dan Mısır’a kadar Türk Egemenlik alanlarındaki camilerin belirgin özelliği olmuştur
Eyvanlı avlu ile kubbeli maksurenin birleşmesiyle belki Sasani Saray geleneğinin anıları içinde maksurenin Sultanlarla ilişkisi nedeniyle önemli bir vurguya değinilmiştir
Orta Asya’nın 11 yüzyıldan bu yana cami tipolojisine kazandırmış olduğu diğer öğe ise silindirik, poligonal, yıldız biçiminde minareler olmuştur Kule yapımının da önemini vurgulamak gerekir Kökeni Orta Asya geleneklerine bağlı bir mimaridir
Samanoğlu Minarelerinin Narşahi Buhara Tarihinde tahtadan olduğu ve kolayca yandığını bu yüzden de Karahanlıların bunları tuğladan yapmaya başladıklarını yazmaktadır Yüksek tuğla kuleler olarak cami kompozisyonuna bağımsız olarak katılan tuğla bazı bölgelerde taş kulelerden günümüze kadar gelen örnekler vardır Bunlardan önemlisi Burana Kala Öreni’ndeki Karahanlı dönemi minaresidir
Bezeme açısından tuğla minare taşıyıcı gövdeye kaplanan mozayik pişmiş tuğlanın olanak verdiği geometrik desenlerle süslenmiştir Yatay kufi şekillerine ise 11 yüzyılda rastlanmaktadır Genellikle bu bezeme sanatı diğer tuğla yapı bezemesinden karakter açısından bir ayrıcalığı yoktur Cami bezemesi mimari öğelerin pişmiş toprak, mozayik ve içeride alçıya dayalı bezemelerdi
İlk Medreseler

Medrese gelişmiş bir kurumdur ve Selçuklu dönemini yansıtmıştır Devletin politikasını yürütecek sınıfı yetiştirmek amacıyla kurulmuştur Plan tipi olarak önce Horasan’da, Viharadan esinlenerek gelişmiştir En ünlülerinden biri Belh yakınında Nevbahar Budist Manastırı’dır Medrese ve zaviyenin benzer amaçlarıyla ortaya çıkmıştır Ve genel biçimde de avlulu Viharalara benzer Medreseler genelde ünlü bir bilim adamanı, zaviyeler ise ünlü şeyhlerin talebeleri, mollaları müritleriyle birlikte kaldıkları daha çok konut niteliğinde yapılardır Orta Asya ve Horasan avlulu ve eyvanlı evleriyle benzer özellikler göstermişlerdir 2 tip planı vardır
Anadolu Selçuklularda da cami ve medrese yan yana yapılmışlardır Tuğla malzemeye dayanan yapı tekniği özellikle taşıyıcı duvarların içinde kerpiç kullanılmasından dolayı kütlesel olmak zorundadır
İlk Tarikat Yapıları

Sufiliğin beşiği ilk Horasan olmuştur Türkiye tarikatlarında icaze ve silsile hep doğuda başlamıştır Zaviye yapıları genelde şeyh için bir devlet büyüğü, bir emir tarafından yada doğrudan şeyh için bir devlet büyüğü, bir emir tarafından kurulmuş küçük boyutlu konut niteliğinde yapılar olmuştur Bunların planları orta Asya kökenlidir Hankâhlar, Medreseler gibi Selçuklu döneminin başından bu yana devletin desteği ile kurulmuştur Müzik ve şiir burada gelişmiştir
Mezar Yapıları

9 yüzyılda, İslâm ülkelerinde mezar yapısı gelişmemişti Tek önemli olan anıtsal yapı; Peygamberin miraca çıktığı Kudüs’teki Sahra denilen kayanın üzerine yapılan kubbettir
Evliya ve şeyhler gibi büyüklere anıtsal türbeler yaptırılmıştır Karahanlı ve Selçuklu döneminde 2 tip mezar yapısı oluştu Bunlardan birincisi kübik bir alt yapı üzerine kubbeli örtüden oluşan, yapı ile kubbe arasında geçit öğesi bulunan kare kubbe diyeceğimiz tip İkincisi ise silindirik yada poligonal bir kule yapının konik bir çatı örtülmesiyle oluşan kule mezar ki Rumbad – Kümbet genel adıyla tanınmaktadır
Saray Mimarisi

Saray mimarisinin başlıca kompozisyon öğeleri avlular, eyvanlar, hac planlı merasim salonları, taç kapılar, masif duvarlar olan, belirli bir aks düzeni olan ve simetri endişeleri içeren bir saray mimarisidir Türklerde de aynı mimari hakim olmuştur Abbasi döneminde Samarra ve Bağdat Sarayları gibi toprak malzemeyle ve büyük bir hızla yapılan bu saraylar, tonoz kubbe ve ahşap bindirme çatıyı da kullanmışlardır Bezemenin ise ana malzemesi alçı, boyalı dekor, ağaç, oyma ve dokuma oluşturmuştur Bu sarayların ayakta kalan örnekleri pek azdır Şimdilik önemli olanı ise Leşger-i Bazar’dır Bu saray, büyük bir ara avlu çevresinde düzenlenmiş ve küçük avlulara açılan birimlerden oluşmuştu
Kervansaraylar

Rıbatlar, sınır kalesi olarak kullanılıyordu Buralar dinlenme yeri ve süvariler içinde bir sığınma yeriydi
Bu yapılar Orta Asya’da orta avlulu, avluyu çeviren odalar, akslar üzerinde eyvanları olan yapılardı Türk egemenliğinde büyük kervansaraylar önemli yer tutar Selçuklularda en önemli ve görkemli olan kervansaray Ribat-ı Şerif’tir
Mimari Bezemesi

Bütün coğrafi bölgelerde İslâm’dan önce görülmüştür İslâm döneminde kufi yazı ortaya çıkmıştır Bu dönemde genel yapıda önce tuğla, sonra mozaik tuğla, onu izleyen alçı ve çini mozaik kullanıldı Mozayik çini süslemeleri tuğla ve kerpiç tekniğinin doğal sonucu olmuştur Anadolu’da İran ve Orta Asya’ya göre az kullanılmıştır Mimari süsleme taşoyma ve bezemeye kaymıştır
Kent Yapısı

Daha önceki dönemlerle benzerlik göstermektedir Kentlerde dış surlar, iç kale, bazen duvarlarla çevrili mahalleler, geceleri kilitlenen Suk’lar, Cami, Hamamlar ve Zımmiler görülmektedir
EL SANATLARI VE BEZEME SANATLARI

Tüm kültürler tarihi boyunca görmüş oldukları eşyaların teknik ve malzeme açısından egemen sınıf tüketimine dönüktür ve genelde modeller sarayın halk katına göre değişmektedir Türk egemenlik alanlarında malzeme ve teknik bakımından eski teknikleri kullanmışlardır Bu dönemlerde zenaatkarlar önemlidir Selçuklu döneminde ve Sancar döneminin sonlarında küçük sanat eserleri çok sınırlıydı Fakat daha sonra bunlarda artış görülmüştür
Pişmiş Toprak

İslâm dünyasında bütün bölgelerde kendine özgü bir pişmiş toprak sanatı gelişmiştir
Abbasi döneminde çömlekçiler Çin personelinden etkilenmişlerdir Bu dönemde Ayasofya kitaplığında bulunan Kaşanlı Ebul Kasım adlı çömlekçinin Çini tekniğine göre öğrenilen kaynaklarda çömleğin gövdesinde kullanılan killi malzeme sır’ın yapılmasında kullanılan malzemenin birbirine çok yakın nitelikte olması, her tür teknikte kullanılabilen dayanıklı bir sırlı yüzeyin olması Selçuklu döneminde pişmiş toprak sanatının gelişmesine etkili olmuştur
Selçuklu sanatında süslemeler arabesk desenlerinin güçlü örneklerini gördüğümüz büyük kavanozlar ve nesihle yazılmış bordür panolarını üreten Rakka ve Rusafa atölyeleri ve Anadolu ile yakın ilişkiler içindedir Bu dönemde yine Minai Tekniğini görmekteyiz Bunlar renkli desenlere özgün pişmiş toprak türüdür Pişmiş toprak günlük yaşamın ayrılmaz parçası olmuş ve sultanların kullandığı kadar halkın da kullandığı Batılı yada Uzakdoğu’lu olmayan bir dünya görüşünün sanatta bulduğu en güçlü ifade araçlarından biridir
Maden Sanatı

Maden, zenginlerin kullandığı pahalı bir eşya idi Daha özenle yapılmıştır Selçuklu dönemi bu dönemde büyük gelişme göstermiştir En eski maden işleme tekniği dövme tekniğidir Gümüş ve pirinç bu teknik için uygun malzemelerdir Tunç ise; dökme tekniği için en uygun malzemedir Kazıma tekniği; eşyalar üzerindeki süslemeler için yüzeyde kullanılıyordu Bunlar; mutfak, banyo, temizlik eşyaları, kap-kacak, şamdanlar, buhurdanlıklar, hokkalar, kalemdanlar, aynalar, tokalar, çeşitli kutular biçim ve bezemeleriyle büyük sanat yapıtı niteliğinde oluşturulmuşlardır
Ağaç Sanatı

Süslemeler daha çok geometrik desenler ve bitkisel arabeske yönelerek gelişmiştir Soyut bir ağaç oyma üslubu geliştirilmiştir
Bezeme Konuları

Kesişen daire ve poligon modüllerine oturan geometrik desenler ve bitkisel arabesk soyut bezemenin temelini oluşturmuşlardır
Figürlü bezemelerde kumaş, seramik, maden teknikte konular, edebiyattan, astrolojiden, saray yaşamından ve avlardan esinlenerek alınırlardı Bezemede hat özel bir yer almıştır

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »
Konu Araçları Bu Konuda Ara
Bu Konuda Ara:

Gelişmiş Arama
Görünüm Modları


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.