| 
KRDNZ  | 
				  Batılı Bir Kısım Yazarların Harem’le Ilgili Kitapları Hakkında Neler Söylenebilir? 
 
            Batılı bir kısım yazarların Harem’le ilgili kitapları hakkında neler söylenebilir? Batılı bir kısım yazarların Harem’le ilgili kitapları, erotik romanlar gibidir ve tamamen hayalî olan sahnelerle doludur  Mesela Harem isimli son zamanlarda yayınlanan roman türü bir eser, tarihî gerçeklerden maalesef çok uzaktır  Bilimsellik adı altında kaleme alınan çoğu araştırma eserlerinin bu etkiden kurtulamadığı görülmektedir  Harem için odalık câriye temini hakkında, ilk kalem oynatanlar Batılı yazarlar olmuştur  XVII  yüzyılda başlayan bu yazıların ilkini, III  Mehmed’in harem kadınlarını tasvir eden Thomas Dallam (1599)’ın yazıları teşkil etmektedir  Bunu Venedik Elçisi Ottaviano Bon (1606-1609), Robert VVithers (1650), Rico, Madam Montegü (1717-1718) ve Fransız Fabrikatörü Flachat (1745-1755) takip etmiştir  Mesela Venedik Elçisi Bon’un Padişahlara odalıkların takdimi ile alakalı ve tamamen erotik romanları hatırlatan tasvirini, maalesef, bütün Batılı yazarlar tekrar etmişlerdir  Biz, bunların yalanlarını nakletmeye utandığımız gibi, mevcut belgelerin ve hâtıraların hiçbiri, bu nakledilenleri tasdik etmemektedir  İşin doğrusunu ve Batılı yazarların nasıl meseleyi çarpıttıklarını ise, 196O’lı yıllarda Harem’in restorasyonunda görev alan ve bir Fransız tarihçisi olan Robert Anhegger ile evli olan Mualla Anhegger’den dinlemek icabediyor:
 "Haremin Avrupalıların yüzyıllarca yazıp çizdiği ile hiç bir alakası olmadığını fark ettim
  Harem Padişahın dilediği kadınla yatması için düzenlenmiş bir kurum değil  Mimarisi bile buna göre düzenlenmemiş  Padişahın cariyeleri görebilmesi ve aralarından birini seçebilmesi mümkün değil  Kapılar, daireler, geçişler buna göre planlanmamış  Cariyeler 25 kişilik koğuşlarda yatıyor, üst katta yatan kalfaların sıkı denetimi söz konusu  Padişahın annesi kendi bölümünde, padişahın kadınları kendi bölümlerinde, padişah ise kendi dairesinde  Padişahın kadınını annesi seçip, oğluna sunabilir  Padişahın kalkıp cariyelerin bölümüne geçmesi için kuş olup uçması lazım! Harem, bir üniversite gibi düşünülmüş  Cariyeler ise öğrenci  Zaten cariyelerin yaşadığı bölümün kapısında "Allahım bize de hayırlı kapılar aç" yazıyor  Ve bu yazı doğrultusunda, çoğu padişah tarafından çeyizleri verip evlendirilmiş  Çünkü câriye köle değil, cinsel köle hiç değil, bence doğru deyim cariyenin padişahın evlatlığı olduğudur  Ve gerçekten de evlatlık gibi hoş tutulup, iyi eğitildikleri anlaşılıyor  Haremin mimarisi düzenlenirken, burada yaşayan herkesin bir dakika bile boş kalmaması hedeflenmiş olmalı  Dans, müzik, dikiş, eğitim    Harem sanki askerî bir teşkilât  Bu askeri teşkilât düşüncesini haremi restore ederken sık sık fark ettim  Ve sonunda kendimi öylesine kaptırdım ki, kabul edilemez nedenlerle, devlet tarafından yevmiyem kesildiği halde, gün boyu çalışmayı sürdürdüm  Kısacası harem restorasyonundan elime maddi olarak hiç bir şey geçmedi, ama karanlıkta kalmış bir kurumu, el yordamıyla da olsa kavramayı başardım  Haremdekiler son derece iyi yetişmiş, terbiye edilmiş, zeki ve yetenekli kimseler
  Yalnızca güzel değil, aynı zamanda zeki de olanlar devlet kademelerinde yükselmek istiyorlar  Bunda şaşılacak, ya da ayıplanacak bir yön göremiyorum  Kendilerine güvenen erkekler gibi, haremin kadınları da şanslarını sonuna kadar zorluyorlar  Sanılanın aksine, yükselmek için dünya güzeli olmaya gerek yok  Kendisine verilen eğitimi en iyi özümsemiş olan, güzel yazan, güzel konuşan bu yarışa avantajlı başlıyor  İşte bu nedenle de haremin, belirli dönemlerde politik iktidara el koymuş olması son derece doğal
  Elbette haremden acımasız ve muhteris sultanlar çıkmıştır  Ama ben, harem kadınlarını, şanslarını kendileri yaratmaya çalışan, aynen erkekler gibi bunu bazen başaran, bazen başaramayan ve bu uğurda, şartlar gerektiğinde, erkekler kadar acımasız olabilen kimseler olarak değerlendiriyorum  "  Bu cümleleri, Konunun Özeti diye takdim etmek bile mümkündür
  Gerçekten; "Yabancıların yazdıkları eserler, çok kere hayal mahsûlüdür  Kulaktan kulağa gelenlerin yazı ve resimle ifadesinden başka bir şey değildir  Bu eserlerin hiç birisi, haremi hayal yuvası olmaktan, karanlık ve sırlar âleminden kurtaramamıştır  Bu durum, muhtelif sebeplerden ileri gelmektedir: Bunların başında Müslüman olan kadınlarımızın, erkeklerden kaçması, dışarıda örtülü gezmesi, kadınlı erkekli toplantılara iştirak etme-meleriyle izah edilebilir  Avrupa hükümdarlarının kadın ve kızlarının hayatlarına, görünüş ve giyinişlerine dair bir çok resim, heykel ve yazılar mevcud olduğu halde -bir kaç sefir hanımının saraylılarla görüşmesi ve onları tasviri bir tarafa bırakılırsa-, bizimkiler için böyle kaynaklar mevcut değildir"  Asıl üzüldüğümüz nokta ülkemizde yetişen Cumhuriyet dönemi yazarlarının da, belgelere dayalı bir ilmî araştırma yapmak yerine, bu yabancı yazarları aratmayacak şekilde ve onların yazdıklarını yahut çizdiklerini aynen taklid ederek yazılar kaleme almalarıdır189
 
				__________________ Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imânı boğar, 'Medeniyyet!' dediğin tek dişi kalmış canavar? Ey ŞaiR! Bana Yağmurdan bahsetme, yağdır |