| 
 | |||||||
|    | 
|  | Konu Araçları | 
| bilgiler, çook, edebiyat, hakkında, kaçırmayın, önemli | 
|  | Edebiyat Hakkında Çook Çook Önemli Bilgiler Kaçırmayın |  | 
|  08-23-2012 | #1 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Edebiyat Hakkında Çook Çook Önemli Bilgiler KaçırmayınKLASİZM Edebiyatta eski Yunan ve Roma sanatını temel alan tarihselci yaklaşım ve estetik tutumdur  Yeniden doğuş diye adlandırılan Rönesans döneminde gelişmiştir  Bu akamın izleri bir önceki dönemde Rebelais ve Montaigne de hatta Aristoteles'tedir  Klasizmin temel öğeleri kendi içinde soyluluk, akılcılık, uyum, açıklık, sınırlılık, evrensellik, idealizm, denge, ölçülülük, güzellik, görkemliliktir  Yani bir eserin klasik sayılabilmesi için bu özellikleri barındırması gerekmektedir  Kısaca klasik bir eser, bir üslubun en yetkin ve en uyumlu ifadesini bulduğu eserdir  Klasizm temellerini Rönesans aristokrasisinden alır  Klasizm bir bakıma aristokrasinin akımıdır  16  yüzyılda Fransa'da doğmuştur  Gerçeğin yalnızca akıl yoluyla bulunacağı savunulur  Sanat ideal insanı ele almalıdır, sanat eseri ahlaka uygun olmalıdır  Monteigne, Descartes, Racine, La Fontaine, Moliere, Comeille bu akımın önemli temsilcilerindendir  Türk edebiyatında Şinasi klasizme yakınlığıyla bilinir  Ahmet Vefik Paşa da Moliere'den çeviriler yapmıştır  ROMANTİZM 18  yüzyılın sonunda ortaya çıkan ve 19  yüzyılın ortalarına kadar uzanan akımdır  Kendisinden önceki klasizme bir tepki olarak ortaya çıkmıştır  Önce bir ön-romantizm dönemi denilen gelişmeler yaşanmıştır  Bugelişmelerin en önemlisi, halkın beğenisinin klasizmin görkemli, katı, soylu, idealize edilmiş ve yüce anlatım biçiminden, daha yalın ve içten ve doğal anlatım biçimlerine kaymış olmasıydı  Romantizm, klasizmin düzenlilik, uyumluluk, dengelilik, akılcılık ve idealleştirme gibi özelliklerine bir başkaldırı niteliğindedir  Romantizm, doğduğu çağın akılcılığı ve maddeciliğine tepki olarak bireye, öznelliğe, akıl dışılığa, düş gücüne, kişiselliğe, kendiliğindenciliğe ve aşkınlığa, yani sınırları zorlayıp geçmeye önem verir  Tarisel olarak bu dönemde gelişen orta soylu sınıfın, yani burjuvazinin duygu, düşünce ve yaşam tarzını ön plana çıkarır  Soyluların zarif sanat biçimlerini yapay ve aşırı incelikli bulan bu yeni sınıf, duygusal açıdan kendisine yakın hissettiği daha gerçekçi sanat biçimlerinden yanaydı  Böylece romantizm gelişme ve yaygılaşma şansı buldu  Romantizmin en önemli habercisi Fransız filozof ve yazar Jean Jacques Rousseau'dur  Ama İngiliz yazarlar William Wordsworth ve Samuel Taylor Coleridge'nin 1790 yılında birlikte yayınladığı Lirik Balatlar adlı eserromantizmin bildirgesi sayılır  Yine İngiltere'de William Blake, Almanya'da Friedrich Hölderlin, Johann Wolfgang von Goethe, Jea Paul, Novalis, Fransa'da Chateaubriand ve Madame de Stael ilk romantizm temsilcileridir  Victor Hugo, Alphonse de Lamartine, Alfred de Vigny, Nodier, Soumet, Deschamp, Alfred de Musset, büyük romantik yazarlardır  Türk edebiyatında romantizmin etkisi Namık Kemal'ineserlerinde görülür  Abdülhak Hamit ve Recaizade Mahmut Ekrem'in şiirlerinde, Tevfik Fikret'in ilkdönem şiirlerinde romantizmin etkisi açıkça görülür  REALİZM Bir estetik kavram olarak 19  yüzyıl ortalarında Fransa'da ortaya çıkmıştır  Nasıl ki romantizm klasizme bir başkaldırı niteliğinde ise gerçekçilik yani realizm ise, hem klasizme hem de romantizme bir başkaldırıdır  Amaç, sanatı klasik ve romantik akımların yapaylığından kurtarmak, çağdaş eserler üretmek ve konularını öncelikle yüksek sınıflar ve temalarla ilgili değil, toplumsal sınıflar ve temalar arasından seçmekti  Realizmin amacı, günlük yaşamın önyargısız, bilimsel bir tutumla incelenmesi ve bir bilim adamının klinik bulgularına benzer nesnel bir bakış açısıyla ortaya konmasıdır  Örneği bu akamın iki güçlü temsilcisi Gustave Flaubert'in Madame Bovary adlı romanı ile Emile Zola'nın Nana adlı romanında cinsellik ve şiddet edebi bir mikroskop altında incelenerek olanca çıplaklığıyla ortaya konulmuştur  Realizm felsefesinin altında güçlü bir felsefi belirlenimcilik yatar  Fransız edebiyatında Flaubert, Zola'nın yanısıra Honore de Balzac, Stendhal, Rusya'da Lev Tolstoy, İvan Turgenyev, Fyodor Dostoyevski, İngiltere'de Charles Dickens ve Anthony Trollope, Amerika'da Theodore Dreiser, İrlanda'da James Joyce realizmin önemli temsilcileridir  Realizm, 20  yüzyıl romanının gelişimini de önemli ölçüde etkilemiştir  Realizmin etkisini, Türk edebiyatında Samipaşazade Sezai'nin "Sergüzeşt", Recaizade Mahmut Ekrem'in "Araba Sevdası" adlı romanlarında görürüz  Nabizade Nazım'ın "Karabibik" adlı romanı köy gerçeğini anlatır  Türk edebiyatında realizm, Servet-i Fünun dönemindegörülmektedir  Halit Ziya Uşaklıgil'in "Mai ve Siyah"adlı eserinde realizm romantizme üstünlük sağlar  PARNASİZM Klasizm, romantizm ve realizmin bütününe tepkili bir akımdır  Temel kuralı "sanat sanat içindir" diye özetlenebilir  Aslında realizmin katı toplumculuğu ve gerçekçiliğine bir karşı çıkıştır  Daha çok şiirde kendini gösterir  Sanatsal biçim ve sanatsal içerik kaygısı ön plandadır  Ölçülü ve nesnel bir anlatım, teknik kusursuzluk ve kesin betimlemeler kullanılır  Parnas şiir için "biçimciliği amaçlayan" şiir tanımı da kullanılabilir  Parnasizm, bir yönüyle kendisinden sonraki doğalcılığa da kaynaklık yapmıştır  Zengin bir dil, zengin bir biçim, zengin ve yoğun bir duygusallık işlenir  1830'lu yıllarda ortaya çıkmıştır  Theophile Gautier'in şiirlerini, Theodore de Banville, Leconte de Lisle izlemiştir  Parnasizm, edebiyat tarihinde Leconte de Lisle ile özdeşleştirilir  Adarını Louis Xavier de Richard ile Catulle Mendes'in hazırlayıp Alphonse Lemerre'in bastığı Le Parnasse Contemporain (Çağdaş Parnasçılık) adlı eserden almıştır  Türk edebiyatında parnasizmin etkileri Tevfik Fikret'te görülmektedir  NATÜRELİZM 19  yüzyıl sonu ve 20  yüzyıl başında etkili olmuştur  Doğa bilimlerinin, özellikle de Darwinci doğa anlayışının ilke ve yöntemlerinin edebiyata uyarlanmasıyla gelişmiştir  Edebiyatta gerçekçilik geleneğini daha da ileri götüren doğalcılar, gerçekleri ahlaksal yargılardan, seçici bir bakıştan uzak bir anlatımla ve tam bir bağlılıkla anlatmayı amaçlar  Doğalcılık, bilimsel belirlenimciliği benimsemesiyle gerçekçilikten ayrılır  Doğalcı yazarlar, insanı ahlaksal ve akılsal nitelikleriyle değil, rastlantısal ve fizyolojik özellileriyle ele alır  Doğalcı yaklaşıma göre, çevrenin ve kalıtımın ürünü olan bireyler, dıştan gelen toplumsal ve ekonomik baskılar altında ezilir, içten gelen güçlü içgüdüsel dürtülerle davranırlar  Yazgılarını belirleyebilme gücünden yoksun oldukları için yaptıklarından sorumlu değillerdir  Doğalcılığın kuramsal temelini Hippolyte Taine'in Historei de la Litterature Anglaise (İngiliz edebiyatı tarihi) adlı eseri oluşturur  İlk doğalcı roman Goncourt kardeşlerin bi hizmeçi kızın yaşamını inceleyen Germinie Lacarteux adlı yapıtıdır  Ama Emile Zola'nın Le Roman Experimental (Deneysel Roman) adlı eseri akımın edebi bildirgesi sayılır  Zola'nın yanısıra Guy de Maupassant, J  K  Huysmans , Leon Hennique, Henry Ceard, Paul Alexis, Alphonse Daudet doğalcı yapıda eserler veren yazarlardır  Nabizade Nazım'ın ve Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın romanlarında natüralist öğelere rastlanır SEMBOLİZM Sembolizma ve sembolizm, bir düşüncenin veya olayın sayılar ve şekillerle anlatılmasıdır  Bir açıdan kullandığımız harfler ve rakamlardan tutun, etrafımızda gördüğümüz geometrik şekillerde, doğanın yarattıklarında ve oluşlarda dahi sembolizmi görebiliriz  Fakat bizler genellikle bunları taşıdıkları anlamlardan çok, karşımızdakilere bildiklerimizi aktarmak için kullanırız  Oysa her harfin, rakamın, geometrik şeklin taşıdıkları anlamlar ve enerjiler vardır  Sembolizmin en önemli yanı, bir sembole yüklenen anlamın yıllarca değerini kaybetmeden korunabilmesidir  Fakat bunun bir kötü yanı da aynı sembole gerçek anlamından veya daha doğrusu esas kullanım amacından farklı anlamlar yüklenerek kullanılmasıdır  Bu nedenle semboller ile uğraşırken dikkatli olmak ve gerçeği araştırmak gerekebilir  Fakat sembollerin gerçek anlamları ne kadar saptırılmaya çalışılırsa çalışılsın mutlaka birileri tarafından hep doğru olarak bilinir ve korunur  Sembolizma, fleksibilitesi ve rölativitesi nedeniyle çağlara uygun dinamizmi sayesinde temel bilgi aktarım yöntemi olarak gelişmelere hemen adapte olarak hem demodeliğe meydan okur, hem de varlığını başarıyla korur  Sırların evrensel dili olan sembolizm; gizleyerek açıklar, açıklayarak gizler  İnsanlar binlerce yıldır, bir düşünceyi izah etmek için birçok yollar denemişlerdir  Bir düşüncenin anlamını, kademeli şekilde insanların anlayışlarına ve olgunluklarına göre birtakım kalıplar içine koyup sunmuşlardır  Özellikle ezoterik, gizli tutulması gereken birçok bilgi sembollerle anlatılmıştır  Yani doğrudan doğruya bir düşünce, bir bilgi izah edilmemiş, üstü adeta örtülerek bohçalandıktan sonra aktarılmıştır  EMPRESYONİZM Empresyonizm, 19  Yüzyılın sonlarında Fransa'da resimde görülmüş, daha sonra edebiyat ve müzikte de etkili olmuş bir akımdır  Bu akımda anlam açıklığından çok kapalılık yeğlenir  Dış dünyadan algılanan görüntüler ruh süzgecinden geçirildikten sonra dışa yansıtılır  Bu akımın edebiyattaki temsilcileri Baudlaire ve Verlaine'dir  İzlenimcilik Türk edebiyatında da Ahmet Haşim, Cenap Şehabettin gibi şairlerin üzerinde etkili olmuştur  NEOKLASİZM Sembolizme tepki olarak doğan bir şiir akımıdır  Türk edebiyatında neoklasizmin en güçlü temsilcisi Yahya Kemal Beyatlı'dır  Yahya Kemal'in şiirleri, biçim yönünden eski, öz yönünden yenidir GELECEKÇİLİK 20  yüzyılın başlarında İtalya'da ortaya çıkmıştır  Edebiyatta devrim ve dinamizmi vurgulayan akım olarak eğerlendirilir  İtalyan şair, romancı, oyun yazarı ve yayın yönetmeni Filippo Tommaso Marinetti'nin 1909'de Paris'te Le Figaro gazetesinde yayınladığı bildiri ile ortaya çıktı  Bildiride, "Bizler müzeleri, kütüphaneleri yerle bir edip ahlakçılık, feminizm ve bütün yararcı korkaklıklarla savaşacağız" deniyordu  Bu geçmişin bütünüyle reddi demekti  Aynı bildiride, "Biz dünyadaki gerçekten sağlıklı tek şeyi, yani savaşcı ve ölüme götüren güzel düşünceleriyüceltiyoruz" sözleri, siyasal alanda o dönemde gelişen faşizm'den yana bir tavrın da açık göstergesiydi  Gelecekçiliğin kurucusu Marinette Avrupa'dan birçok yazarı etkilerdi  Rusya'da Velemir Hlebinikov ve Mayakovski gelecekçiliğe yöneldi  Rus gelecekçiler kendi bildirgelerini yayınladı  Puşkin, Tolstoy, Dostoyevski reddedildi  Şiirde sokak dilinin kullanılması istendi  1917 Ekim devriminden sonra da gelecekçi akım güçlendi  Mayakovski'nin ölümüne kadar etkisini sürdürdü  İtalya'daki gelecekçiler ilk şiir antolojisini 1912'de yayınladı  İtalya'nın 1  Dünya Savaşı'na girmesini ve Mussolini'yi savunuyorlardı  Onunla birlikte hapsedildiler  Gelecekçilik faşizm ile özdeşleşti  Ve 1920'lerin ortalarına doğru etkisini yitirdi  Eserlerinde mantıklı cümleler kurmayı reddeden gelecekçilerin parolası, "sozcüklere özgürlük"tü  Ezra Pound, D  H  Lawrence ve Giovanni Papini bu akımdan etkilenin yazar olarak sayılabilir  Fütürizmin Türkiye'deki temsilcisi Nazım Hikmet'tir DADAİZM Jean Arp, Richard Hülsenbeck, Tristan Tzara, Marcel Janco ve Emmy Hennings'in aralarında bulunduğu bir grup genç sanatçı ve savaş karşıtı 1916 yılında Zürih'te Hugo Ball'in açtığı cafe'de toplandı  Fransızca'da oyuncak tahta at anlamına gelen "Dada" akımın ismi olarak seçildi  Bildirisi de burada açıklandı  Bu akım, dünyanın, insanların yıkılışından umutsuzluğa düşmüş, hiçbir şeyin sağlam ve sürekli olduğuna inanmayan bir felsefi yapıdan etkilenir  1  Dünya Savaşı'nın ardından gelen boğuntu ve dengesizliğin akımıdır  Kamuoyunu şaşkınlığa düşürmek ve sarsmak istiyorlardı  Yapıtlarında alışılmış estetikçiliğe karşı çıkıyor, burjuva değerlerinin tiksinçliğini vurguluyorlardı  Toplumda yerleşmiş anlam ve düzen kavramlarına karşı çıkarak dil ve biçimde yeni deneylere giriştiler  Çıkardıkları çok sayıda derginin içinde en önemlisi 1919-1924 arasında yayınlanan ve Andre Breton, Louis Aragon, Philippe Soupauld, Paul Eluard ve Georges Ribemont-Dessaignes'in yazılarının yer aldığı Litterature'dü  Dadacılık 1922 sonrasında etkinliğini yitirmeye başladı  Dadacılar gerçeküstücülüğe yöneldi  GERÇEKÜSTÜCÜLÜK (SÜRREALİZM) Avrupa'da 1'inci ve 2'nci dünya savaşları arasında gelişti  Temelde 1910'ların ortalarında akılcılığı yadsıyan ve karşı-sanat için çalışan ilk dadacıların yapıtlarından kaynaklanır  1924'te "Manifeste du Surrealisme"i (Gerçeküstülük bildirgesi) hazırlayan şair Andre Breton'a göre gerçeküstücülük, bilinç ile bilinç dışını birleştiren bir yoldur  Ve bu bütünleşme içinde düşsel dünya ile gerçek yaşam "mutlak gerçek" ya da "gerçeküstü" anlamda iç içe geçiyordu  Sigmund Freud'un kuramlarından etkilenin Breton için, bilinçdışı, düş gücünün temel kaynağı, deha ise bu bilinçdışı dünyasına girebilme yeteneği idi  Breton'un yanısıra Louis Aragon, Benjamen Peret, otomatik yazı yöntemleri üzerinde deneyler yaptılar  Kendi deyimleriyle, "gerçeküstü dünyanın düşsel imgelerini geliştirmeye" başladılar  Bu şairlerin dizelerindeki sözcükler, mantıksal bir sıra izlemek yerine bilinçdışı psikolojik süreçlerle bir araya geldiği için insanı irkiltiyordu  Gerçeküstücülük, yöntemli bir araştırma ile deneyi ön planda tutuyor, insanın kendi kendisini irdeleyip çözümlemesinde sanatın yol gösterici bir araç olduğunu vurguluyordu  1925'ten sonra gerçeküstücüler dağılmaya, başka akımlara yönelmeye başladı  Ama resimden, sinemaya, tiyatroya kadar bir çok sanat dalını derinden etkiledi  Andre Breton'un yanısıra P  J  Jouve, Pierre Reverdy, Robert Desnos, Louis Aragon, Paul Eluard, Antonin Artaud, Raymond Queneau, Philippe Soupault, Arthur Cravan, Rene Char gerçeküstü akımın önemli isimleridir  Türk edebiyatında sürrealizmin bazı özelliklerini "İkinci Yeniler"de görmekteyiz  HARFÇİLİK Öncülüğünü Romen asıllı şair Isidore Isou'nun yaptığı, 2'nci Dünya Savaşı sonrasında ortaya çıkan bir akımdır  Şiirde en küçük birim olarak sözcükleri değil harfleri temel alır  Bu yolla da yeni bir şiir ve yeni bir müzik yazmayı amaçlayan bir karşı-akım niteliğindedir  İsou'ya göre, "harf olmayan ya da harf olmayacak hiç bir şey tinsel olarak da var olamaz  " Harfçilik, edebiyatın yanısıra sinemayı, dansı, müziği ve resmi de etkilemiştir  Çıkış noktaları, "sesleri,sözcükleri, imgeleri aynı anda topluca bir araya getirecek yeni anlatım yollarının araştırılması"dır  Francois Dufrene, Maurice Lemaitre gibi şairler bu akımın önemli isimleridir  VAROLUŞÇULUK İlk önce varoluşçuluğu tanımlayarak başlayalım  Varoluşçuluğu tanımlamak için , sözcüğün kendisinden işe başlamak gerekir  Bu yeni türetilmiş sözcük “varoluş” (existence) ismin den, ilkin “varoluşsal” (existentiel) ve varoluşla ilgili “existential” sıfatları türetilerek ve daha sonra “culuk” son eki eklenerek ortaya çıkmıştır  Varoluşculuk, varoluşun önceliğini ya da ilkinliğini benimseyen bir kuramdır  İDEALİZM Dünyayı ve varoluşu bilinç ve düşünceye öncelik vererek açıklama öğretisinin temel olduğu felsefi akımın edebiyattaki uzantısıdır  İdealist felsefenin tüm özellikleri edebi eserlerde yer alır  20  yüzyılın başlarında ortaya çıkmıştır  Bireyci dünya görüşü ve simgecilik akımına bir tepki olarak doğmuştur  Çağcıl yaşamın artık makineleşen toplumları ve alabildiğine serpilip gelişen kentleriyle bireyi topluluk içinde yaşamaya zorladığını vurgulayan idealizm, bir arada yaşamanın yarattığı ortak kanı ve duyguları dile getirmeyi amaçlamaktadır  Topluluk bilincini ve bu bilince göre bireyin varoluşunu, yaşamı belli belirsiz yönlendiren kimi tinsel gerçekleri betimlemeyi ön planda tutar  En büyük temsilcisi Fransız yazar Jules Romains'tir  Bu akımın temelleri Romains'le Chenneviere'nin yazdığı Petit Traite de Versification (Şiir üzerine küçük inceleme) ve Georges Duhamel'le Charles Vildrac'ın kaleme aldığı Notes su la technique poetique (Şiir tekniği üzerine notlar) adlı eserlerde ortaya konulmuştur  KİŞİLİKÇİLİK Kişilikçilik, soyut düşüncülükle özdekçiliğin karşısına tinsel gerçekliği, sözü geçen iki bakışaçısının da parçalara böldüğü birliği yeniden yaratacak sürekli çabayı koyar  Kişilikçiliğin ana yapısı şöyle özetlenebilir: Kişilik, bilinç, kendi yargısını özgürce belirleme, amaçlara yönelme, zamanın akışına karşı öz kimliğini sürdürme ve değerlere bağlanma gibi temel özellikleri nedeniyle, bütüngerçekliğin dokusunu oluşturur  Felsefi yönden Gottfried Wilhelm Leibniz bu akımın kurucusu, George Berkeley de başlıca kaynaklarından biri olarak kabul edilir  Edebiyatta en önemli savunucusu Emmanuel Mounier'dir  ROMAN Olmuş veya olması muhtemel olayların anlatıldığı uzun yazılardır  İlk örneklerini 15  y  y  da Fransız yazar Rabelais vermiştir  Ancak asıl niteliklerini Romantizm ve Realizm akımları döneminde kazanmıştır  Roman belli bir olay etrafında gelişir ve olaylar ayrıntılarıyla anlatılır  Çoğu zaman şahıs kadrosu geniştir  Kişiler ayrıntılı olarak tanıtılır  Çevrenin tanıtımına özen gösterilir  Temsil ettiği akıma göre romantik roman, natüralist roman, realist roman; konusuna göre aşk romanı, toplumsal roman, polisiye roman, macera romanı gibi isimler alır  Türk edebiyatında Tanzimat’tan sonra görülür  İlk örneği Şemseddin Sami’nin Taaşşuk-ı Talat ve Fıtnat adlı romanıdır  Batı romanı ölçüsünde en başarılı romanı Halit Ziya Uşaklıgil yazmıştır  Namık Kemal, Mehmet Rauf, Reşat Nuri, Yakup Kadri, Peyami Safa diğer ünlü romancılarımızdır  HİKAYE Anlatımı bakımından romana benzeyen, ancak romandan daha kısa yazı türüdür  Hikâyede olaylar genellikle yüzeyseldir  Kişiler çoğu zaman hayatlarının belli bir ânı içinde anlatılır  Genellikle kişilerin tek yönü üzerinde ( çalışkanlık, titizlik, korkaklık vs  ) durulur  Bu da romanda aynı dönemlerde oluşmaya başlamış ve özellikle Realizm döneminde önemli bir tür haline gelmiştir  İki tür hikâye görülür  Bunlar klasik hikâye ve modern hikâyedir  Mauppasant tarzı da denilen kilasik hikâye yukarıda anlattığımız özelliğe uyar  Çehov tarzı denen modern hikâyede ise belli bir kişi olmadığı gibi belli olaylar da çoğu kez yoktur  Yazarın kendiyle sohbet ediyormuş gibi bir anlatımı vardır; çoğu kez birinci kişinin ağzından anlatıldığı olur  Türk edebiyatında yine Tanzimat’la görülmeye başlanan hikâye türünde Halit Ziya, Ömer Seyfettin, Memduh Şevket, Sait Faik önemli eserler vermişlerdir  MASAL Halk dilinde anlatılarak oluşan sözlü edebiyat ürünüdür  Bir yazar tarafından sonradan yazıya geçirilmiştir  Masallarda olaylar tamamen hayal ürünüdür  Yer ve zaman belli değildir  Kahramanlar insan üstü özellikler gösterir  İyiler hep iyi, kötüler hep kötüdür  İyiler ödüllendirilir, kötüler cezalandırılır  Masallarda eğiticilik esastır  Çoğu kez evrensel konular işlenir  Dünya edebiyatında Kelile ve Dimne, Binbir Gece Masalları ünlüdür  Türk edebiyatında Keloğlan en tanınmış masal kahramanıdır  Eflatun Cem Güney masallarımız derlemiş ve bir kitap halinde yayımlamıştır  DENEME Yazarın herhangi bir konudaki görüşlerini, kesin kurallara varmadan, kanıtlamaya kalkmadan, okuyucuyu inanmaya zorlamadan anlattığı yazı türüdür  Deneme yazarı görüşlerini aktarırken samimi bir dil kullanır  Kendi diliyle konuşuyormuş gibi bir hava içindedir  Deneme her konuda yazılabilir  Ancak daha çok tercih edilen konu her devrin, her ulusun insanı ilgilendiren, kalıcı, evrensel konulardır  Ele alınan konu çoğu zaman derinleştirilerek anlatılır  Denemenin özelliğini Nurullah Ataç’ın şu sözleriyle özetleyebiliriz: “ Deneme, ben’in ülkesidir  ‘Ben’ demekten çekinen, her görgüsüne, her görevine ister istemez bir parça kattığını kabul etmeyen kişi denemeciliğe özenmesin  ” Denemenin ilk örneklerini Fransız yazar Montaigne vermiştir  Daha sonra İngiliz yazar Bacon türü geliştirmiştir  Edebiyatımızda Cumhuriyet’ten sonra görülmeye başlanan bu türde Nurullah Ataç, Suut Kemal Yetkin, Sebahattin Eyüboğlu, Ahmet Haşim güzel örnekler vermişlerdir  FIKRA Yazarın gündelik olayları özel bir görüşle, güzel bir üslupla, hiç kanıtlama gereği duymadan yazdığı kısa günübirlik yazılardır  Bu tür yazıları nükteli hikâyecikler biçimindeki Nasrettin Hoca fıkralarıyla karıştırmayalım  Fıkra, bir gazete yazı türüdür  Gazetenin belli bir köşesinde genel bir başlıkla yazılan fıkralarda mesele kısaca incelenir ve mutlaka bir sonuca varılır  Daha çok alaylı bir dille, bazen eleştiri bazen sohbet tarzında yazılır  Okuyucuyla sohbet ediyormuş gibi bir hava hâkimdir yazılarda  Edebiyatımızda özellikle Ahmet Rasim fıkralarıyla tanınır  Daha sonra Ahmet Haşim, Refik Halit, Peyami Safa sayılabilir  MAKALE Yazarın herhangi bir konudaki görüşlerini, belli kanıtlar, belgeler, inandırıcı veriler kullanarak kanıtlamaya çalıştığı ve böylece okuyucuyu bilgilendirmeyi amaçladığı yazı türüdür  Makalede temel unsur düşüncedir  Makale, gazete ile birlikte ortaya çıkmış bir gazete yazı türüdür  Bizde de ilk özel gazete olan Tercüman - ı Ahval gazetesinin çıkmasıyla görülür  İlk makale de aynı gazetede Şinasi tarafından yazılmıştır  Makalede amaç bilgi aktarmak ya da görüşlerine okuyucuyu inandırmak olduğundan açık, anlaşılır, ciddi bir dil kullanılır  Seçilen konuya göre uzun da olabilir kısa da  Makale her konuda yazılabilir  Bu konu günlük olabileceği gibi, felsefi, bilimsel, sanatsal da olabilir  Ama edebi makale elbette sanatla ilgili olanıdır  Edebiyatımızda Tanzimat döneminden beri görülen makale türünde Namık Kemal, Hüseyin Cahit, Ziya Gökalp, Peyami Safa, Falih Rıfkı Atay, Halit Fahri Ozansoy, Yaşar Nabi ünlü birkaç isimdir  ELEŞTİRİ Bir sanatçının, bir sanat eserinin iyi ve kötü yanlarını ortaya koyarak onun gerçek değerini belirleyen yazılardır  Eleştiri yazarı – yani eleştirmen – eser hakkında okuyucuyu bilgilendirir; hem eserin yazarına hem okura yol gösterir  İki tür eleştiri vardır: İzlenimsel eleştiri ve nesnel eleştiri  İzlenimsel eleştiri, Anatole France’in ilkelerini belirlediği ve eleştirmenin bir eseri kendi zevk ölçülerini göz önüne alarak incelediği eleştiri türüdür  Bu tür eleştirilerde öznel yargılar çok olacağından günümüzde bu tür pek rağbet görmez  Nesnel eleştiride ise her eserin değerlendirilmesinde kullanılabilecek belli ölçütler vardır  Eleştirmen mümkün olduğunca kişisel yargılarda bulunmaktan kaçınır  Bilimsel araştırmalardan yararlanarak, eseri ister beğensin ister beğenmesin, tarafsız bir gözle onun değerini ortaya koyar  Avrupa’da Boielau, Saint Beuve, Taine, France eleştirileriyle tanınır  Edebiyatımızda Hüseyin Cahit, Cenap Şehabettin, Ali Canip, Yakup Kadri, Nurullah Ataç, Mahmet Kaplan, Cemil Meriç, eleştiri alanında yazılar yazan ünlü birkaç isimdir  GEZİ YAZISI Gezilip görülen yerler hakkında yazılan yazılardır  Kişi gezi esnasında birçok yer görür, birçok insanla tanışır; bunları hafızada tutmak güç olacağından gezi esnesında not alınır ve gezi yazılarında bunlar hikâye edilir  Gezi yazısında yazar daima gezdiği yerleri anlatmalı, uydurma, yanlış bilgiler vermemelidir  Gördüklerini okuyucunun daha iyi algılaması için, karşılaştırma yapar  Okur sanki o yerleri yazarla birlikte gezer gibi olur  Eski edebiyatımızda gezi yazısına seyahatname denir  Bu alanda Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi ünlüdür  Ancak asıl gezi yazıları Avrupa’ya açılma döneminde görülmeye başlanmış, gidieln Avrupa şehirleri ile ilgili yazılar yazılmıştır  Namık Kemal, Ziya Paşa bunların başında gelir  Gezi yazılarını kitaplaştıran yazarlarımız da vardır  Ahmet Mithat Efendi, Avrupa’da Bir Cevelan; Cenap Şahabettin Hac Yolunda, Avrupa Mektupları; Ahmet Haşim, Frankfurt Seyahatnamesi; Reşat Nuri, Anadolu Notları; Falih Rıfkı, Deniz Aşırı, Zeytin Dağı, Taymis Kıyıları bunlardan bazılarıdır  ANI Bir yazarın kendisinin yaşadığı ya da tanık olduğu olayları sanat değeri taşıyan bir üslupla anlattığı yazılardır  Yazarın kendini okuar açtığı bir tür olduğunda içtendir ve bu yönüyle çok tutulur  Anılar belli bir dönemin yorumlandığı yazılar olduğundan tarihi bir belge özelliği gösterir  Ancak bu bilimsel olamaz; çünkü yazarın olaylara kişisel bakışı söz konusudur  Üslup yönüyle gezi yazısına benzerse de, yazarın dış dünyadan çok kendinden söz etmesi anıyı belli eder  Zaten eski edebiyatımızda anı, gezi yazısı hatta tarih iç içedir  Özellikle Tanzimat’la başlayan anı türündeki yazılar Cumhuriyet döneminde önemli bir tür olmuştur  Anılarını kitaplaştıran yazarlarımızda vardır  Namık Kemal, Magosa Mektupları; Ziya Paşa, Defter – i Amal, Ahmet Rasim, Şehir Mektupları; Halit Ziya, Kırk yıl, Saray ve Ötesi; Hüseyin Cahit, Edebi Hatıralar; Falih Rıfkı, Çankaya adlı eserlerinde anılarını anlatmışlardır  BİYOGRAFİ Bir kişinin hayatının anlatıldığı yazılardır  Bunlarda amaç o kişiyi tüm yönleriyle ( hayatı, eseri, kişiliği, görüşleri vs  ) tanıtmaktır  Biyografi açık, sade bir dille anlatılan kişinin devrini, çevresini dikkate alarak yazılır  Divan edebiyatında şairleri anlatan bu tür eserlere tezkire denirdi  Türk edebiyatında bunun ilk örneğini Ali Şir Nevai vermiştir  Yazar eğer kendi hayatını anlatmışsa yazıya otobiyografi denir  Çoğu zaman bunlarda sanatçı kendiyle beraber aile büyüklerinden, çevreden, aile içi durumlardan da söz eder  Otobiyografiler üslup yönüyle anıya benzer; ancak anı otobografi içinde bir bölüm sayılabilir  Yani otobiyografi daha uzun bir dönemi içine alır  MEKTUP Genel anlamda kişinin bir haberi, olayı, arzuyu bir başkasına anlattığı yazılardır  Özel mektup, iş mektubu, edebi mektup türleri vardır  Bunlar içinde bizi edebi mektup ilgilendiriyor  Bu tür mektuplar açık olarak bir gazetede ya da dergide yayımlanır  Yazar birine hitaben herhangi bir konudaki görüşlerini, duygularını anlatır  Ancak asıl amacı bunları herkese duyurmaktır  Mektup, Divan edebiyatında da kullanılmıştır  Fuzuli’nin “Şikayetname” adlı eseri bu türdendir  Tanzimat’tan sonra ise gazetelerde yayımlanan birçok açık mektup görülür  Bazı yazarlar mektuplardan oluşan romanlar da yazmışlardır  Halide Edip’in “Handan” romanı bunlardan biridir SOHBET Bir konunun fazla derinleştirilmeden, biriyle konuşuyormuş gibi anlatıldığı fikir yazılarıdır  Sohbet yazılarında herkesi ilgilendirecek konular seçilir  Cümleler çoğu zaman konuşmadaki gibi devriktir  Yazar sorulu cevaplı cümlelerle, konuşuyormuş hissi verir  Üslup olarak fıkraya benzerse da gazete yazı türü olması, az sözle çok şey anlatmayı amaçlamaması, dışa dönük olması onu fıkradan ayırır  Edebiyatımızda Ahmet Rasim, Şevket Rado sohbet türüne özel bir önem vermişlerdir  GÜNLÜK Ne gün yazıldığını belirtmek için tarih atılan, çoğu zaman her günün sonunda o gün olup bitenin, sıcağı sıcağına anlatıldığı, olaylarla ilgili yorumlar, değerlendirmeler yapıldığı yazılardır  Her gün yazıldığı için kısa olan bu yazılar, yazarının hayatından izler verdiğinden içten ve sevecendir  Oktay Akbal, Suut Kemal Yetkin, Seyit Kemal Karaalioğlu’nun günlükleri kitap halinde yayımlanmıştır   | 
|   | 
|  | 
|  | Edebiyat Hakkında Çook Çook Önemli Bilgiler Kaçırmayın |  | 
|  08-23-2012 | #2 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Edebiyat Hakkında Çook Çook Önemli Bilgiler KaçırmayınLİRİK ŞİİR Aşk, ayrılık, hasret, özlem konularını işleyen duygusal şiirlerdir  Okurun duygularına, kalbine seslenir  Eskiden Yunanlılarda “lir” denen sazlarla söylendiğinden bu adı almıştır  Tanzimat döneminde de bir saz adı olan “rebab” dan dolayı bu tür şiirlere rebabi denmiştir  Divan edebiyatında gazel, şarkı; Halk edebiyatında güzelleme türündeki koşma, semai lirik şiire girer  ÖRNEK: Sakın bir söz söyleme, yüzüme bakma sakın Sesini duyan olur, sana göz koyan olur Anmasınlar adını candan anan dudaklar Annen bile okşasa benim bağrım taş olur EPİK ŞİİR Destansı özellikler gösteren şiirlerdir  Kahramanlık, savaş, yiğitlik konuları işlenir  Okuyanda coşku, yiğitlik duygusu, savaşma arzusu uyandırır  Daha çok, uzun olarak söylenir  Divan edebiyatında kasideler, Halk edebiyatında koçaklama, destan, varsağı türleri de epik özellik gösterir  Tarihimizde birçok şanlı zaferler yaşadığımızdan, epik şiir yönüyle bir hayli zengin bir edebiyatımız vardır  ÖRNEK: Bizdik o hücumun bütün aşkıyla kanatlı Bizdik o sabah ilk atılan safta yüz atlı Uçtuk Mohaç ufkunda görünmek hevesiyle Canlandı o meşhur ova at kişnemesiyle DİDAKTİK ŞİİR Bir düşünceyi, bir bilgiyi aktarmak amacıyla yazılan şiirlerdir  Bunlar okurun aklına seslenir  Duygu yönü az olduğundan kuru bir anlatımı vardır  Kafiye ve ölçülerinden dolayı akılda kolay kaldığından, bilgiler bu yolla verilir  Manzum hikâyeler, fabller hep didaktik özellik gösterir  ÖRNEK: Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz Şahsın görünür rutbe – i aklı eserinde PASTORAL ŞİİR Doğa şiirlerini, çobanların doğadaki yaşayışlarını anlatan şiirlerdir  Doğaya karşı bir sevgi, bir imrenme söz konusudur bunlarda  Eğer şair doğa karşısındaki duygulanmasını anlatıyorsa “idil”, bir çobanla karşılıklı konuşuyormuş gibi anlatırsa “eglog” adını alır ÖRNEK: Hülyana karışmasın ne şehir ne de çarşı Yamaçlarda her akşam batan güneşe karşı Uçan kuşları düşün, geçen kervanları an Madem ki kara bahtın adını koydu çoban SATİRİK ŞİİR Eleştirici bir anlatımı olan şiirlerdir  Bir kişi, olay, durum, iğneleyici sözlerle, alaylı ifadelerle eleştirilir  Bunlarda didaktik özellikler de görüldüğünden, didaktik şiir içinde de incelenebilir  Ancak açık bir eleştiri olduğundan ayrı bir sınıfa alınması daha doğru olur  Bu tür şiirlere Divan edebiyatında hiciv, Halk edebiyatında taşlama, yeni edebiyatımızda ise yergi verilir  ÖRNEK: Benim bu gidişe aklım ermiyor Fukara halini kimse sormuyor Padişah sikkesi selam vermiyor Kefensiz kalacak ölümüz bizim DRAMATİK ŞİİR Tiyatroda kullanılan şiir türüdür  Eski Yunan edebiyatında oyuncuların sahnede söyleyecekleri sözler şiir haline getirilir ve onlara ezberletilirdi  Bu durum dram tiyatro türünün ( 19  yy  ) çıkışına kadar sürer  Bundan sonra tiyatro metinleri düz yazıyla yazılmaya başlanır  Dramatik şiir harekete çevrilebilen şiir türüdür  Başlangıçta trajedi ve kommedi olmak üzere iki tür olan bu şiir türü dramın eklenmesiyle üç kere çıkmıştır  Bizde dramatik şiir türüne örnek verilmemiştir  Çünkü bizim Batı’ya açıldığımız dönemde ( Tanzimat ) Batı’da da bu tür şiirler yazılmıyordu; nesir kullanılıyordu tiyatroda  Bizim tiyatrocularımız da tiyatro eserlerini bundan dolayı nesirle yazmışlardır  Ancak nadirde olsa nazımla tiyatro yazan da olmuştur  Abdülhak Hamit Tarhan gibi    MISRA (DİZE) Ölçülü ve anlamlı, bir satırlık nazım birimidir  BEYİT (İKİLİK) Aynı ölçüde olan ve anlamca bir bütünlük oluşturan ve iki dizeden oluşan nazım birimidir  ÖLÇÜ (VEZİN) Şiirde dizelerin hece sayısına veya hecelerin ses değerine göre bir uyum içinde olmasıdır  HECE ÖLÇÜSÜ: Şiirde dizeleri oluşturan sözcüklerin hece sayılarının eşitliğine dayanan ölçüdür  Hece ölçüsüyle yazılmış dizeler okunurken belli yerlerde durulur  Durulan bu yerlere "durak" denir  Durak sözcüğün sonunda yer alır  ARUZ ÖLÇÜSÜ: Dizelerdeki hecelerin uzunluk ve kısalığına göre, açık ya da kapalı oluşuna göre düzenlenmesidir  Kısa heceler nokta(  ) uzun heceler çizgi (-) ile gösterilir  İmale: Aruz kalıbına uydurmak için kısa hecenin uzun sayılmasıdır  Zihaf: Uzun heceleri kısa okumaktır  SERBEST ÖLÇÜ: Bu ölçüde hecelerin sayısı ya da uzunluğu kısalığı dikkate alınmaz  REDİF Mısra sonlarında yazılışları, okunuşları, anlamları ve görevleri aynı olan eklerin, kelime ve kelime gruplarının tekrar edilmesine "redif" denir  *         uzakta *         plakta KAFİYE Şiirde mısra sonlarındaki ses benzerliklerine denir  Kafiyeyi oluşturan eklerin ya da kelimelerin; yazılışları ve okunuşları aynı, anlamları ve görevleri farklı olmalıdır  *            derinden  *            kederinden  KAFİYE ÇEŞİTLERİ YARIM KAFİYE: Tek ses benzerliğine dayanan kafiyedir  *             dizildi *             yazıldı  TAM KAFİYE: İki ses benzerliğine dayanan kafiye türüdür  *          karanlık *          artık ZENGİN KAFİYE: Üç ya da daha çok ses benzerliğine dayanan kafiye türüdür  *            yolculuk *            soluk CİNASLI KAFİYE: Anlamları ayrı, fakat yazılış ve okunuşları aynı olan kelime ve kelime gruplarının mısra sonunda tekrarı ile oluşan kafiyedir  *            vakit çok geç *            nasıl geçersen geç  KAFİYE ÖRGÜSÜ DÜZ KAFİYE: "a a a b" ya da "a a b b" olmalı  ÇAPRAZ KAFİYE: "a b a b" olmalı  SARMA KAFİYE: "a b b a" olmalı  TÜRK EDEBİYATI İslâm'dan Önceki Türk Edebiyatı: Eldeki bilgilere göre, Türklerin ilk anayurdu Orta Asya'dır  Bu bölgede Türklerin yaşadıkları bazı yörelerde bulunan yazılı belgeler, Türk dili ve edebiyatı konusunda önemli bilgileri günümüze iletmiştir  Türkçe en eski yazılı belgeler, VIII  yy'darı kalmadır (Göktürk yazıtları)  Bu yazılı belgelerdeki dilin gelişmiş, içeriğinin zengin olması, Türk edebiyatının çok daha eskilere dayandığını gösterir  Çünkü, ürünler yazıya geçirilmeden önce, uzunca süre sözlü gelenekte yaşamıştır  Bu bakımdan İslâm'dan önceki Türk edebiyatını da iki ana dalda incelemek gerekir: Sözlü gelenek; yazılı gelenek  Sözlü gelenek (ya da sözlü ebiyat): Bütün ulusların edebiyatında olduğu gibi, Türk ulusunun da başlangıçtan günümüze süregelen bir sözlü edebiyat geleneği vardır  Sözlü geleneğin ürünlerinin tümü günümüze kalmamıştır, Kaşgarlı Mahmut'un, Divanü Lügat it-Türk ([Türk Dili Sözlüğü) adlı yapıtındaki sözlü edebiyat ürünlerine göre, Türklerde sözlü gelenekte şiir önde geliyordu  "Kam", "baksı", "ozan", "şaman" gibi adlar verilen ilk ozanlar, aynı zamanda "kopuz" denen bir çalgı da çalmaktaydılar  Hekimlik, büyücülük gibi görevleri de olan bu ozanlar, şölen, sığır, yuğ gibi törenlerde görev alıyorlardı  Turfan kazılarında ilk Türk ozanlarından bazılarının şiirleri bulunmuştur  Aprınçur Tigin, Çuçu, Kül Tarkan, Çısuya Tutung, Asıg Tutung, Sungku Seli Tutung, Kalım Keyşi adlı ilk Türk ozanlarının şiirlerinde, genellikle dörtlük nazım birimi, hece ölçüsü kullanılmıştır  Bu şiirlerin dili de "öz Türkçe" dir  Söz konusu şiirlerde "koşuğ", "kojan", "takşut", "ır", "yır", "şlok", "kavi", "basık" gibi adların kullanıldığı dikkati çeker  Sözlü gelenekte oluşan türler arasında, destanlar ilk sırayı alır  Sonra koşuklar (sevgi, doğa güzellikleri, vb  konuları işlerler), sagular (ölen bir kimsenin arkasından söylenen, onun yiğitliklerini, ölümünden duyulan acıyı dile getiren şiirler) gelir  Kaşgarlı Mahmut'un sözlüğünde, eski Türk atasözleri (sav)örneklerine de rastlanmaktadır  Sözlü gelenekler pek çok biçimsel, bölgesel, vb  değişikliğe uğrayarak günümüze gelmiştir  Yazılı gelenek ya da yazılı edebiyat: Yazının bulunmasından sonra, sözlü geleneğin yanı sıra, yazılı edebiyat da başlamıştır  Türkçe'de ilk yazılı belgeler, VI  yy'dan kalan Yenisey yazıtları ve VII  yy'dan kalan Göktürk yazıtlarıdır  Bu yazıtlar arasında Kuzey Moğolistan'da bulunan Kültigin yazıtı (dikilişi 732), Bilge Kağan yazıtı (dikilişi 735) ve Tonyukuk yazıtı (dikilişi 720) anı-söylev türünün ilk örnekleri sayılır  Türk toplumunun devlet, toplum, iktisat, siyaset, kültür yaşamlarıyla ilgili bilgiler vermesi açısından büyük değer taşıyan bu yazıtlarda, gelişmiş bir Türkçe kullanılmış olması, yazılı geleneğin daha önceleri başladığı izlenimini uyandırmaktadır, Uygur Türklerinden kalan yazılı ürünler arasında da, Altun Yaruk özel bir önem taşır  Çince'den Türkçe'ye çevrilen bu kitap, buddhacılığın kutsal yapıtlarındandır  Öbür Uygurca öyküler arasında Cestani Bey Hikâyesi, Kutsal Tavşan Hikâyesi, Prens Kalyanamkara ve Papamkara Hikâyesi sayılabilir  Dinsel niteliği önde gelen Uygur edebiyatında, çeviriler ağır basmaktadır  İSLAM UYGARLIĞI ETKİSİNDE GELİŞEN TÜRK EDEBİYATI Karahanlı hükümdarı Satuk Buğra Han'ın İslâm dinini devlet dini ularak kabul etmesi (940), Orta Asya Türk boylarının yavaş yavaş İslâm uygarlığının etkisine girmesine yolaçtı  Çeşitli Türk boylarında Arap abecesi benimsendi; Türkçe'nin yapısında Arapça ve Farsça sözcükler görülmeye başlandı  Orta Asya Türk edebiyatı, sırasıyla Karahanlı edebiyatı (Kaşgarlı Mahmut: Divanü Lügat it-Türk; Yusuf Has Hacip: Kutadgu Bilig; Edip Ahmet: Atabet ül-Hakayık; vb  )Harzem-Altınordu edebiyatı (Kerderli Mahmut: Nehc ül-Feradis(Cennetlerin Açık Yolu]; Şeyh Şerif Hoca: Muin ül-Mürit [Müritlerin Yardımcısı]; Harizmi; Muhabbetname; Ali; Kıssa-i Yusuf; vb  ), Çağatay edebiyatı (Hüseyin Baykara; Ali Şir Nevai; Muhammet Şeybani Han; Babur [Vekayiname}; Ebülgazi Bahadır Han (Secere-i Türk) vb  ) evrelerini yaşadı (günümüzün Özbek edebiyatı, Çağatay edebiyatının devamıdır)  Doğu Türkçesi'nin egemen olduğu yörelerde gelişen bu edebiyatın yanı sıra, Batı Türkçesi çevrelerinde de Azeri edebiyatı (Molla Penah Vakıf; Şehriyar; vb  ), Türkmen edebiyatı (Mahdum Kuli, vb  ) ve Anadolu Türk edebiyatı gelişti  XIII  yy'dan başlayarak büyük bir gelişme gösteren Anadolu Türk edebiyatı, divan edebiyatı ve halk edebiyatı kollarına ayrıldı DİVAN EDEBİYATI Osmanlı ülkesinde, özellikle medreseden yetişen aydın kimselerin Arap ve Fars edebiyatlarını örnek alarak oluşturdukları yazılı edebiyata, "divan edebiyatı" adı verilir  XIII  yy'dan XIX  yy'ın ortalarına kadar süren divan edebiyatı, adını, şairlerin şiirlerini topladıkları "divan" denilen kitaptan almıştır  Divan edebiyatının tarihsel gelişmesi dört dönemde incelenebilir: Kuruluş dönemi: Geçiş dönemi; olgunluk dönemi; çöküş dönemi  Kuruluş dönemi (XIII  yy  -XV  yy'ın ilk yarısı) Bu dönemde Sadi, Feridettin Attar, Nizami gibi İranlı şairlerin yapıtları Türkçe'ye (Osmanlıca'ya) çevrildi  Bu çeviriler, biçim ve öz bakımından yeni bir edebiyat geleneğinin kurulmasına ön ayak oldu  Gülşehri, Hoca Dehhani, Nesimi, Ahmet Dai, Kadı Burhanettin, Şeyhi gibi şairler, bazen din dışı konuları, çoğunlukla da, çeviri yapıtların etkisiyle, tasavvuf konularını işlediler  Ceçiş dönemi (XV  yy'ın ikinci yanst-XVI  yy'ın baş¬lan): Saray ve çevresinde oluşan divan edebiyatı, bu dönemde özellikle belirli bir sınıfın (saray ve çevresi) edebiyatı olma niteliği aldı  Seçtikleri konular, genel eğilimleri, dilleri ve dünya görüşleri, şairleri bu sınıfın hizmetine soktu  Saray ve çevresinden yakın ilgi ve destek gören, ama topluma açılmayan divan edebiyatı, resmi bir edebiyat, daha doğrusu bürokratik bir edebiyat kimliğine büründü  Ahmet Paşa, Necati şiir alanında, Mercimek Ahmet, Âşıkpaşazade ve Sinan Paşa düzyazı alanında başarılı yapıtlar ortaya koydular  Olgunluk dönemi (XVI  yy'ın başları-XVIII  yy'ın ikinci yarısı): Bu dönem, Fars edebiyatı etkilerinin en aza indiği, divan şairlerinin ve yazarlarının kendi kişiliklerini, yaratıcılıklarını en iyi biçimde gösterdikleri dönem olarak kabul edilebilir  Divan şair ve yazarları bu dönemde, etkilenme ve esinlenme yerine, özgün yaratıma yöneldiler; biçim ve içerikte bazı yerli öğeler oluşturdular  Şairlerin bazıları (özellikle Şeyh Galip), "Sebk-i Hindi" akımını tanıttılar ve bu akıma uygun şiirler yazdılar  Sabit ve Nabi'nin başlattığı "yerlileşme"yse, Nedim'de ve onu izleyenlerde belirli bir bütünlük kazandı  Bu dönemin şairleri arasında Fuzuli, Hayali, Baki, Bağdatlı Ruhi, Taşlıcalı Yahya, Naili, Nabi, Nef'i, Nedim, Şeyh Galip, Koca Ragıp Paşa, yazarları arasındaysa Sehi Bey, Âşık Çelebi, EvliyaÇelebi, Kâtip Çelebi, Peçcvi, Naima, Koçi Bey, Veysi, Nergisi, Yirmisekiz Mehmet Çelebi, vb  sayılabilir  Çöküş dönemi (XVIII  yy'ın ikinci yarısı- XIX  yy'ın ilk yarısı):Osmanlı toplumunda görülen yenileşme akımları ve girişimleri, Batı dünyasıyla çeşitli alanlarda kurulan yakın ilişkiler, gazete ve dergilerin Osmanlı ülkesinde de yayınlanmaya başlanması, bazı Osmanlı aydınlarının Batı ülkelerinde öğrenim görmeleri, Batı toplumlarını ve uygarlığını yakından tanımaları, edebiyat dünyasında da belirli bir etki uyandırdı  Diliyle, dünya görüşüyle toplumdan kopuk olan dîvan edebiyatı, yeni Osmanlı aydınları tarafından eleştirilmeye başlandı  Böylece, divan edebiyatının kendi çerçevesi içinde en güzeli yaratma, en güzel deyişe varma anlayışı değişmeye, edebiyatı toplumun eğitilmesinde, ahlâkının düzeltilmesinde, çevresini tanımasında ve değiştirmeye yönelmesinde etkin bir araç olarak görme eğilimi yaygınlaşmaya başladı  Divan edebiyatı, ilk sivil gazetenin çıkış tarihi olan 1860 yıllarında sona ermiş kabul edilmektedir  HALK EDEBİYATI Türklerin XI  yy'dan başlayarak yurt edindikleri Anadolu'da sözlü geleneğin bir devamı olarak günümüze kadar sürdürülen sözlü edebiyata, "halk edebiyatı" adı verilir  Halk edebiyatı, kendi içinde üç bölümde incelenir: ANONİM HALK EDEBİYATI TEKKE EDEBİYATI AŞIK EDEBİYATI ANONİM HALK EDEBİYATI Anonim halk edebiyatı: Anonim halk edebiyatı, yazanı ya da söyleyeni bilinmeyen bütün sözlü ve yazılı ürünleri kapsar  Halk öyküleri (destansı öyküler, destanlar, tarihler, menkıbeler, âşık Öyküleri, masallar, efsaneler, fıkralar), türküler, maniler, atasözleri, bilmeceler, seyirlik halk oyunları (karagöz, ortaoyunu, meddah), anonim halk edebiyatı kapsamına girer  Bütün halk ozanları, bu tür anonim ürünlerin bir türs aklayıcısı,taşıyıcısı, ileticisi gibi görev yapmışlar, meraklı kimseler de, bu ürünleri "cönk" adı verilen uzun defterlere yazmışlardır  TEKKE EDEBİYATI Tekke edebiyatı (XIII  -XVI  yy'lar arası): Anadolu'da XIII  yy'daki iktisadi, siyasal ve toplumsal çalkantılar, Anadolu insanını tasavvuf ilkelerini yaymaya çalışan tarikatlara yöneltti; medreseye karşıt tutumları, geniş hoşgörüleri, insan sevgisine verdikleri yüce değerle tarikatlar (mevlevilik, bektaşilik, bayramilik, vb,), birer çekim merkezi haline geldi  Tarikatlar, ilkelerini yaymak için çeşitli sanat kollarından oldukça geniş biçimde yararlandılar; bu arada zengin bir tekke edebiyatı da doğdu, din ve tasavvuf konularını dinin kesin yasakları biçiminde değil de "gönül işi, gönül yolu" biçiminde yorumlayan, halkın diliyle ve sözlü geleneğin biçimsel özellikleriyle dile getiren tekke ozanları, büyük bir etki alanı oluşturdular  Şiirler tekke toplantılarında ilahi, nefes gibi özel bestelerle okunuyordu  Tekke edebiyatının ünlü temsilcileri arasında, XIII  -XIV  yy'larda Yunus Emre, XIV  yy'da Nebimi, XV  yy'da Kaygusuz Abdal, Eşreîoğlu Kum i, Hacı Bayram Velî, XVI  yy'da Hatayi (Şah İsmail Safevi), Pir Sultan Abdal,Kul Himmet, Aziz Hudai, XVII  yy'da Niyazi-i Mısri anılabilir  AŞIK EDEBİYATI Âşık edebiyatı (XIV  yy'dan günümüze): "Âşık" adı verilen ozanların geleneksel ürünlerinin oluşturulduğu edebiyata, "âşık edebiyatı" denir  Aşıklar, ürünlerini saz eşliğinde söylemelerinden ötürü, "saz şairi" diye de adlandırılır  Âşıklar, başlangıçta halka yakın olan tekke edebiyatının vakıflar düzeniyle güçlenerek yüksek sınıfa yaklaşması sonucu ortaya çıktılar; eski destan geleneğini sürdürüyor, aşk ve doğaya ilişkin şiirler söylüyor, sözlerine sazlarıyla eşlik ediyor, ustalarının geleneğini sürdürüyor, yaşadıkları çağın ve çevrenin bazı yönlerini şiirlerine yansıtıyorlardı  Şiirlerini doğaçtan (irticalen) söyleyen âşıklar, geleneksel yolu izledikleri, yaşamdan ve toplumdan kopmadıkları için, etkilerini bir ölçüde yitirmiş olsalar da, günümüzde de sanatlarını sürdürmektedirler  Âşık edebiyatının temsilcileri arasında da XVII  yy'da Karacaoğlan, Âşık Ömer, Gevheri, Gazi Âşık Hasan, XVIII  yy'da Âşık Nuri, Âşık Dertli, XIX  yy'da Dadaloğlu, Erzurumlu Emrah, Bayburtlu Zihni,ÂşıkSeyrani, Tokatlı Nuri, Ruhsati, Sümmani, XX  yy'da Kağızmanlı Hıfzı, Huzuri, Âşık Veysel Şatıroğlu, Aii İzzet Özkan, vb  sayılabilir  BATI UYGARLIĞI ETKİSİNDE GELİŞEN TÜRK EDEBİYATI XVII  yy'dan başlayarak sırasıyla "duraklama" ve "gerileme" dönemlerini yaşayan Osmanlı devleti, iç ve dış etkenler yüzünden kurumlarında bir dizi yenileştirme eylemlerine giriştiyse de, imparatorluğun gerilemesini ve giderek çökmesini önleyemedi  Batı ülkeleriyle ilişkiler yalnızca askeri, siyasal, iktisadi düzeyde kalmadı; Osmanlı aydınları, Batı kültür ve sanatıyla da yakından ilgilenerek, imparatorluk için yeni bir kültür ve sanat siyaseti oluşturmaya çalıştılar  Bu çalışmalar sonucu, Türk toplumu, Doğu (İslâm) uygarlığının etkisinden yavaş yavaş çıkıp, Batı uygarlığı çevresine girmeye başladı  Batı uygarlığı etkisinde gelişen yeni Türk edebiyatının başlangıcı olarak, ilk sivil gazete olan Tercuman-ı Ahval'in çıkış tarihi (1860) kabul edilir  TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK EDEBİYATI Tanzimat dönemi edebiyatı (1860-1869): Türk toplumunda, 1860-1896 yılları arasındaki edebiyat etkinlikleri, "Tanzimat edebiyatı" adı altında toplanır  "Batılılaşma" olgusunu gerek basın, gerek edebiyat yapıtları aracılığıyla yaygınlaştırmaya çalışan Tanzimat dönemi yazarları, Batı şiir, roman ve tiyatrosundan oldukça etkilendiler  Bu etkilenmeler, özellikle çeviri yoluyla gerçekleşti  Tanzimat yazarları sanat anlayışları bakımından ikiye ayrılabilir: Namık Kemal, Şinasi, Ahmet Mithat Efendi, ve Ziya Paşa'yı kapsayan birinci kuşak (1860-1875); Recaizade Mahmut Ekrem, Sarnipaşaza-de Sezai, Nabizade Nâzım ve AbdülhakHamit'i kapsayan ikinci kuşak (1875-1896)  Birinci kuşak "sanat toplum içindir", ikinci kuşak ise "sanat sanat içindir" İlkesini benimsemiştir  Tanzimat döneminde ilk olarak Batı edebiyatından bazı romanlar çevrilmiş, bu çevirileri örnek alan Tanzimat romancıları, "Batılılaşma", "yanlış eğitim", "esirlik" gibi toplumsal kavram ve kurumları bazen alaycı, bazen de gerçekçi bir biçimde işlemişler, romantizm (Namık Kemal, Ahmet Mithat Ffendi, Şemsettin Sami) ve gerçekçilik (Recaizade Mahmut Ekrem, Nabizade Nâzım, Samipaşazade Sezai) akımlarını benimsemişlerdir  Ayrıca bu dönemde, Türk tiyatrosu oluşmaya başlamıştır  Tanzimat dönemi Türk edebiyatı, birçok eksikliğine ve yanılgılarına karşın, Batı örneğinde Türk edebiyatının başlangıcını oluşturması bakımından önem taşır  Bu dönemde Batı şiiri, romanı, tiyatrosu Türk toplumuna tanıtılmaya çalışılmış, edebiyat yapıtları aracılığıyla toplumun eğitilmesine ve bilinçlendirilmesine önem verilmiştir  Söz konusu dönemde çıkan gazete ve dergilerinde, özellikle siyasal bilinçlenmede büyük katkısı olmuş, XIX  yy'ın sonlarına doğru, yeni yetişen ve özellikle Fransız edebiyatından bazı etkiler alan genç kuşak, servet-i Fünun dergisinde toplanarak, yeni bir edebiyat dönemini başlatmıştır  FECRİATİ DÖNEMİ TÜRK EDEBİYATI Fecriati Dönemi Türk Edebiyatı (1909-1912): Fecriatı edebiyatı, Servetifünun edebiyatına tepki olarak doğmuş bir akımdır  Serveti-i fünun dergisinin Abdülhamit dönemi sansürü tarafından kapatılmasıyla, pek çok sanatçı İstanbul dışındaki dergi ve gazetelerde yazmak zorunda kaldılar  İstanbul daki edebiyat etkinlikleri yok denecek kadar azaldı  İkinci Meşrutiyet ilan edilir edilmez (1908), hemen bütün dergiler, sayfalarını yeniden kültür ve sanat konularına açtılar  Dönemin genç edebiyatçıları, "Fecriati Ercümeni Edebisi" adıyla bir topluluk kurdular ve kendilerine yer veren Servet-i Fünun dergisinde bir bildirge yayınlayarak (24 Şubat 1909) kendilerini topluma tanıtlılar  Bildirgeyi, Ahmet Haşim, Fmin Bülent (Serdaroğlu), Hamdullah Suphi (Tarıöver)  Sahabettin Süleyman, İzzel Melih (Devrim), Ali Canip (Yöntem), Ali Süha (Delilbaş), Faik Ali (Ozansoy), Fazıl Ahmet (Aykaç), Mehmet Behçet (Yazar), Köprülüzade Mehmet Fuat, Müfit Ratip, Yakup Kadri (Karaosmanoğlu) gibi şair ve yazarlar imzalamışlardı  Servetifünuncuları eleştirerek ve artık onların döneminin kapandığını ileri sürerek kamuoyuna kendilerini tanıtan fecriaticiler, sanat ve edebiyatın duyguların eğitimine yardımcı olduğunu ileri sürerek, ulusun gelişmesini ilke edindiklerini bildirmişlerdir  Amaçları Türk edebiyatını Batı'ya Batı edebiyatını da Doğu'ya tanıtmaktı  "Sanat sanat içindir" ilkesine bağlı kalan, "sanat, kişisel ve saygındır"görüşünü savunan fecriaticiler, aslında, karşı çıktıkları servetifünuncuların açtığı edebiyat geleneğini sürdürdüler; şiirlerinde, doğa ve aşk konularını genellikle romantik biranlayışla İşlediler, toplum sorunlarını yüzeysel biçimde ele aldılar  Meşrutiyetle canlan  Tiyatro etkinliklerine, Sahabettin Süleyman, Müfit Katip, Tahsin Nahil başarılı yapıtlarıyla katkıda bulundular  Şahabettin Süleyman ve Köprülüzade Mehmet Fuat, eleştiri ve edebiyat tarihi çalışmalarına "Batılı" bir nitelik kazandırmaya çalıştılar  MİLLİ EDEBİYAT Milli Edebiyat (1911-1923)  İkinci Meşrutiyet'in ilanından sonra, müslüman toplumları birleştirmek, kalkındırmak, hıristiyan dünyası karşısında denge kurmak amacını güden "islamcılık" ideolojisinin yanı sıra  Önce edebiyat ve düşünce adamları tarafından ortaya atılan, sonradan siyasal bir nitelik kazanan "ulusçuluk" (milliyetçilik) akımı yaygınlaşmaya başladı  Ulusçuluk akımı bir süre sonra, "Türkçülük" adı altında, dernekler ve yayın organları ("Türk Derneği, Türk Yurdu dernekleri ve bu derneklerin çıkardığı aynı adlı dergiler) kurarak, siyasal örgütlenme yoluna gitti  Türk Yurdu derneğinin yerine, bir yıl sonra Türk Ocağı kuruldu, 1913'te yayın hayatına başlayan Halka Doğru dergisi, halkın düzeyine inmeyi hem ilke edindi; hem de savundu  Ulusçuluk akımı, iktidar partisi İttihat ve Terakki tarafından da desteklendiği için kısa sürede yaygınlaştı  Selanik'te Ömer Seyfettin, Akil Koyuncu, Rasim Haşmet ve fecriaticilerden bazılarının çıkardıkları Genç Kalemler (1911) dergisiyle, ulusçuluk akımı, edebiyat alanına da girmiş oldu  Genç Kalemler dergisi, ilk olarak "milli edebiyat" deyimini ortaya attı ve böyle bir edebiyatın oluşturulması görevini üstlendi  Dergi çevresindeki yazarlar, dilin ulusallaştırılmasıyla işe başladılar: Dilin özleştirilmesi konusunda bazı ilkeler belirlediler (karşılığı olan yabancı sözcükler atılacak; Arapça, Farsça tamlamalar çözülecek; vb  Roman, uyku, tiyatro yapıtlarının, konularını ve kişilerini Türk toplumunun yaşamından alması gerektiğini ilkeleştirdiler   Genç Kalemler dergisi kapandıktan (Eylül 1912) sonra, yazarlarının çoğu İstanbul'a gelerek,Türk Yurdu gibi ulusçu dergilerde yazmava başladılar  Milli edebiyat dönemi şairleri, başlangıçta fecriaticilerin şiir anlayışlarını sürdürdüler  Ziya Gökalp'in çağrısı ve desteğiyle, yalın dil ve hece ölçüsüyle şiir yazmaya başlayan "Beş Hececiler" (Orhan Seyfi, Halit Fahri, Enis Behiç, Yusuf Ziya, Faruk Nafiz), romantik bir ülke edebiyatı oluşturmaya koyuldular  Kişisel gözlem ve izlenimlere dayanarak yurt sorunlarını, yurt güzelliklerini, yurt sevgisini dile getirdiler; kahramanlık duygularını konu edindiler masal motiflerinden yararlandılar  O sırada servetifünunculardan Tevfik Fikret ve Cenap Şahabettin hâlâ "usta" kabul ediliyor, Fecriati sairleri (Ahmet Haşim) de ünlerini sürdürüyorlardı, Hiç bir akıma katılmayan Mehmet Akif (Ersoy) de, dil bakımından oldukça eski, aruz ölçüsüyle yazılmış toplumcu çizgide şiirleriyle büyük ün yapmıştı  Rübap dergisindeki bazı genç şairler (Halit Fahri, Selahattin Enis, Hakkı Tahsin, Orhan Seyfi, vb  ) "Neviler" adlı altında toplanıp, eski şairlerin şiirlerindeki içten, lirik ve gizemci atmosferi şiirlerinde yeniden yaşatmak istediler; ulusal geçmişe bağlanarak edebiyatın ulusal olabileceğini savundular  Yahya Kemal (Beyatlı) ile Yakup Kadri (Karaosmanoğlu) de, "Nev-Yunanilik" adını verdikleri akımda, eski Yunan edebiyatını örnek alma yoluna giltiler  Bu girişimlerden, beklenen sonuçlar alınamadı  Milli edebiyat döneminin roman ve Öykülerinde, konular çoğunlukla toplum sorunlarından alınmış, konuşma dil ve üslubunu yaygınlaştırma amaç edinilmişti  Bazı romanlarda ve öykülerde, İstanbul dışındaki çevrelerde söz konusu olan toplumsal sorunlar işlendi  Ulusçuluk siyasal bir ideoloji olarak yaygınlaştırılmaya çalışıldı  Kurtuluş Savaşı'nın çeşitli görünümleri, ilgi çekici gözlem ve yorumlarla yansıtıldı CUMHURİYET SONRASI TÜRK EDEBİYATI Cumhuriyet dönemi ve sonrası Türk edebiyatı (1923'ten günümüze)  Cumhuriyet yönetiminin kurulmasının ve Türk Devrimi'nin başlatılmasının ardından, devlet kültüre, Türk toplumunun yerli sanat etkinliklerine büyük önem verip, destekledi ve yönlendirdi, Batı ve Doğu klasikleri Türkçe'ye kazandırıldı, latin kökenli harflerin kabulü ve dil devrimi, özellikle yeni Türk edebiyatının daha geniş kitlelere ulaşmasında büyük rol oynadı  Cumhuriyet dönemi Türk şiirinde biçim ve içerik yönünden büyük değişiklikler oldu  Beş Heciler'in yolundan giden bazı şairler, halk kaynağına yöneldiler, Anadolu'yu ve Türk tarihini konu edinerek, ulusçuluk bilincini güçlendirmeye çalıştılar  Yahya Kemal'in "mektepten memlekete" diye özetlediği ilkeyi, Ahmet Hamdi Tanpınar, Ahmet Muhip Dranas gibi şairler, hecenin değişik olanakları içinde şiire egemen kıldılar  I928'de "Yedi Meşale" adlı ortak bir kitap çıkaran ve "Yedi Meşaleciler" adıyla anılan şairler (Kenan Hulusi Koray, Ziya Osman Saba, Yaşar Nabi Nayır, Cevdet Kudret, Muammer Lütfi, Sabri Esat Siyavuşgil, Vasfi Mahir Kocatürk) sürekli ve etkili bir topluluk oluşturamadılar  Cumhuriyet dönemi şiirine yön veren şairlerden biri de, Nâzım Hikmet oldu  Toplurmcu-gerçekçi şiirin öncüsü olan Nazım Hikmet, yeni şiire her şeyden önce biçim özgürlüğü kazandırdı  Türk şiirine l1940-1955 yılları arasında egemen olan Garip akımı (Orhan Veli Kanık, Melih Cevdet Anday, Oktay Rıfat), geleneksel Türk şiiriyle bağını kopardı; Batılı çağdaş ozanlara, özellikle gerçeküstücülere ilgi gösterdi; ölçüsüz, uyaksız, söz ve anlam oyunlarından uzak bir şiir türü geliştirildi  Garip akımına tepki olarak doğan ikinci Yeni akımı (Oktay Rıfat, İlhan Berk, Turgut Uyar, Edip Cansever, Cemal Süreya, Sezai Karakoç, Ece Ayhan, Ülkü Tamer, vb  ) üyeleri, özgür çağrışım yöntemini kullandılar, soyutlamaya yönelerek, "anlaşılmaz bir şiir" türü oluşturdular  Bu akımlardan herhangi birine katılmayan bazı şairlerse (Fazıl Hüsnü Dağlarca, vb  ), bireyin yaşam kavgasındaki iniş-çıkışıarını dramatik görünümüyle anlattılar, bazı evrensel konuları şiirlerinde gereç olarak kullandılar  Cumhuriyet dönemi Türk romanı ve öyküsü, Anadolu insanının gerçeklerine, sorunlarına yöneldi,1930 yıllarından sonra toplumcu-gerçekçi roman akımının doğması, Anadolu'nun çeşitli bölgelerinde yasayan insanların yaşamını, sorunlarını gerçekçi gözlemlere dayalı olarak yansıtma olanağı sağladı  Türk toplumunun geçirdiği siyasal,toplumsal, kültürel değişiklikler, bu değişikliklerin insan üstündeki etkileri, yabancılaşma, aydınların edilginliği ve bunalımı, kentleşme olgusunun yarattığı bunalımlar, yurt dışına çalışmaya giden işçiler, cinsellik gibi geniş bir konu yelpazesi ortaya kondu  Cumhuriyet ve sonrasında eleştiri ve edebiyat tarihi çalışmaları daha sağlam bir bilimsel temele oturtuldu  Türk edebiyatının aşağı yukarı bütün dönemleri, bu dönemlerle ilgili akımlar, topluluklar ve genel olarak edebiyatçıların yaşam öyküleri, yapıtları üstüne çeşitli yayınlar yapıldı   | 
|   | 
|  | 
|  | Edebiyat Hakkında Çook Çook Önemli Bilgiler Kaçırmayın |  | 
|  08-23-2012 | #3 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Edebiyat Hakkında Çook Çook Önemli Bilgiler KaçırmayınTÜRK EDEBİYATINDA DÖNEMLER İSLAMİYET ÖNCESİ TÜRK EDEBİYATI Türklerin İslamiyet'e girmeden önce meydana getirdikleri edebiyattır  Sözlü ve yazılı olmak üzere ikiye ayrılır  SÖZLÜ EDEBİYAT Her toplumda olduğu gibi Türklerde de kendine özgü sözlü edebiyat ürünleri vardır  Bu ürünler eski Türk topluluklarının sığır,şölen ve yuğ adını verdikleri törenlerden doğan ürünlerdir  Sığır: Av törenlerine denir  Şölen: Kurban törenlerine denir  Yuğ: Yas,ölüm törenlerine denir  Bu törenler şaman,kam,baksı ve ozan adını alan kişiler tarafından yönetilir  Bunlar sazlarıyla bu törenlerde bazı destan parçalarını veya koşuk,sagu adı verilen şiirleri söylerlerdi  İslamiyet Öncesi Türk Şiirinin Özellikleri: *Hece ölçüsüyle söylenmiştir  (7’li,8’li,12’li) *Yarım kafiye kullanılmıştır  *Nazım birimi dörtlüktür  *Dildeki kelime sayısı sınırlı kalmıştır  ,yabancı dillerin etkisi yoktur *Tabiatla iç içe oldukları için sanatçılar benzetmelerde tabiattan yararlanmışlardır  *Şiirlerde işlenen konular:kahramanlık,yiğitlik,ölüm,savaş ve aşktır  SÖZLÜ ÜRÜNLER KOŞUK *Dörtlüklerle söylenilir  *Hece vezni kullanılmıştır  Yiğitlik,aşk,tabiat gibi konular işlenir  *Halk edebiyatındaki karşılığı ‘’koşma’’,Divan edebiyatındaki karşılığı ‘’gazel’’dir  *Kafiye düzeni aaab,cccb,dddb şeklindedir  SAGU *Devlet büyüklerinin ölümü üzerine duyulan acıyı dile getirmek için söylenen şiirlerdir  *Kafiye düzeni koşuktaki gibidir  *Halk edebiyatındaki karşılığı "ağıt", Divan edebiyatındaki karşılığı "mersiye"dir  SAV Kısa ve özlü sözlerdir  Atasözünün yerine kullanılmıştır  DESTAN Milletlerin zihinlerinde derin etki bırakan savaş,göç,afet,kıtlık gibi olayların etkisiyle söylenmiş,uzun manzum hikayelerdir  *Olayların toplumda derin izler bırakmış olması  *Olay ve kişilerin olağanüstü nitelikler göstermesi  *Tanrıların olaylara karışması  *Milli dil ve nazım şekilleriyle söylenmesi TÜRK DESTANLARI SAKA TÜRKLERİNİN DESTANLARI *Alp Er Tunga Destanı: Türk-İran savaşlarıyla Alp Er Tunga’nın yiğitliklerinin anlatıldığı destanlardır  *Şu Destanı:İskender ile Türkler arasındaki savaşların ve Hükümdar Şu’nun destanıdır  HUN TÜRKLERİNİN DESTANI *Oğuz Kağan Destanı: Hun Hükümdarı Mete’nin yiğitliklerini,ülkesini genişletip oğulları arasında nasıl bölüştürdüğünü anlatan destandır  GÖKTÜRK DESTANI *Bozkurt Destanı: Savaşta yaralanan bir Türk’ün,dişi bir kurt tarafından kurtarılmasını,korunmasını ve Türklerin sözü edilen kurtla bu Türk’ten çoğaldığı anlatılır  *Ergenekon Destanı: Bir yenilgi sonunda Ergenekon’a çekilen Türklerin orada çoğalıp,bir demir dağı erittikten sonra öçlerini alışlarını anlatan destandır  UYGUR TÜRKLERİNİN DESTANI *Türeyiş Destanı: Uygur hakanının,üç kızını insanoğluyla evlendirmeyi uygun bulmayarak tanrıya, kızlarıyla evlenmesi ve Uygur Türklerinin bu evlenmeden çoğaldığı anlatılır  *Göç Destanı: Türklerin,Kutsal taşı Çinlilere vermeleri üzerine, tanrı tarafından cezalandırılmaları kuraklığın başlaması nedeniyle de göç etmeleri anlatılır  Diğer Milletlerin Destanları: İran: Şehname Alman: Nietbelungen Lied Hindistan: Mahabarata, Ramayana Japon: Şinto Rus: İgor Yunan: İlyada,Odyssa Fransı: Chasen de Rolland Fin: Kalevala YAZILI EDEBİYAT İslam öncesi Türk edebiyatına ait, bilinen yazılı ürün çok azdır  İlk eserler mezar taşlarındaki yazılardır  Türkler bu dönemde Göktürk ve Uygur alfabesini kullanmışlardır  İslam öncesi Türk edebiyatının en önemli yazılı eseri Yenisey nehri kenarındaki Orhun Abideleri dir  Abidelerin ilki M  S  720 yılında Bilge Tonyukuk tarafından yazılmış ve dikilmiştir  İkinci ve üçüncü abideler Yolluğ Tigin tarafından yazılmıştır  Birisi 732 yılında Kültigin adına diğeri ise 735 yılında Kültigin’in ağabeyi Bilge Kağan adına dikilmiştir  *Birinci taşın dili sadedir  İkinci ve üçüncü taşların dili ise süslü ve söylev dilidir  *Bu abideler de Göktürklerin bağımsızlıkları için Çinlilerle yaptıkları savaşlar ve bu savaşlar sonucunda devleti yeniden nasıl kurdukları anlatılır  *Çin entrikalarına karşı halk uyrılır  İSLAM ETKİSİNDEKİ TÜRK EDEBİYATI İLK DÖNEM VE İLK ESERLER KUTADGU BİLİG *11  yy’da (1069-1070) Yusuf Has Hacip tarafından yazılmıştır  *Karahanlı hükümdarı Tabgaç Buğra Han’a sunulmuştur  *Kutadgu Bilig ‘’saadet veren bilgi  ilim’’ anlamına gelir  *Didaktik bir eserdir  *Mesnevi şeklinde aruz vezniyle 6645 beyit olarak yazılmıştır  *Eserde 173 tane de dörtlük vardır  *Eserde,toplum hayatındaki bozuklukları düzeltecek,insanı mutlu edecek yollar bulmak;bu yolları,devrin hükümdarına öğütler halinde göstermektir  *Ahlak,dinin, önemi,devlet idaresi gibi konulara da değinilmiştir  *Eserde dört sembolik şahsiyet yer alır  *Hakaniye lehçesiyle yazılmıştır  DİVAN-I LÜGATİ’T TÜRK *11  yy’da (1072-1074) Kaşgarlı Mahmut tarafından yazılmıştır  *Ebul Kasım Abdullah’a sunulmuştur  *Türkçe’nin ilk sözlüğü ve dilbilgisi kitabıdır  *7500 Türkçe kelimenin Arapça karşılığı verilmiştir  *Türk dilini Araplara öğretmek amacıyla yazılmıştır  Bu nedenle Arapça olarak kaleme alınmıştır  *Yazar Türkçe kelimelerin karşılıklarını ve bunu halk dilinden derlediği örneklerle delillendirmiştir  *Türk boyları ve coğrafyası ile Türklerin örf ve gelenekleri üzerine önemli bilgiler vardır  *Devrinin Türk dünyasını gösteren bir haritada vardır  *Hakaniye lehçesi kullanılmıştır  ATABET’ÜL HAKAYIK *12  yyde ‘’Edip Ahmet Yükneki’’ tarafından kaleme alınmıştır  *Eser Sipehsalar Mehmet Bey adlı birine sunulmuştur  *Atabet’ül Hakayık ‘’hakikatler eşeği’’ anlamına gelir  *Aruz vezniyle mesnevi tarzında yazılmıştır  *Didaktik bir eserdir  *Cömertlik,doğruluk,ilim gibi konular işlenmiştir  *Eserde 46 beyit ve 101 dörtlükten meydana gelmiştir  *Dörtlükler manilerdeki gibi aaxa şeklinde kafiyelenmiştir  *Eserin dili biraz ağıdır  Arapça ve Farsça kelimelere rastlanır  *Hakaniye lehçesiyle yazılmıştır  DİVAN-I HİKMET *12  yy’da Hoca Ahmet Yesevi tarafından yazılmıştır  *Hikmet: Ahmet Yesevi’nin şiirlerine verdiği isimdir  *Eserin dili sadedir  *Eserin yazılma gayesi, halka İslamiyet'i hikmetli bir şekilde öğretmektir  *Dörtlüklerle ve hece vezniyle yazılmıştır  *Hakaniye lehçesi kullanılmıştır  KİTAB-I DEDE KORKUT *Destan dan halk hikayesine geçiş döneminin ürünüdür  *12 hikayeden oluşur  *Olağanüstü olaylarla gerçeğe uygun olaylar eserde iç içedir  *Türklerin eski yaşam tarzları ile ilgili ayrıntılar yanında İslam dini ile ilgili özelliklerde vardır  *Eserde geçen ‘’Dede Korkut’’meçhul bir halk ozanıdır  *Hikayelerde oğuzların çevredeki boylar ile aralarındaki savaşlar ve kendi iç mücadeleleri yer alır  *Hikayelerin konuları;aşk,yiğitlik gösterisi,karamanlık,boylar arasındaki savaştır  *15  yy’da kaleme alınmıştır  *Eserin yazarı belli değildir  *Nazım ile nesir iç içedir  *Hakaniye lehçesi kullanılmıştır  HALK EDEBİYATI Halk Edebiyatının Genel Özellikleri: *Kullanılan dil halkın kullandığı,konuştuğu dildir  *Halk deyimlerine ve güzel halk söyleyişlerine yer verilir  *Şair şiirlerini saz eşliğinde,belli bir ezgi ile söyler  *Nazım birimi dörtlüktür  *Hece ölçüsü kullanılmıştır (genellikle 7’li,8’li ve 11’li)  *Yarım kafiye kullanılır  Rediften yararlanılmıştır  *Azda olsa benzetmelerden faydalanılmıştır  (Boy serviye, yüz aya, kaş kaleme, diş inciye, yanak güle) *İşlenen konular; aşk,tabiat,ayrılık,hasret,ölüm,yiğitlik,topl um,din , zamandan şikayet sık sık işlenen konulardır  *Şiirlerin başlığı yoktur,Nazım şekilleri ile adlandırılır  A)ANONİM HALK EDEBİYATI Kim tarafından söylendiği bilinmeyen halkın ortak malı sayılan ürünlerin oluşturduğu edebiyattır  *Sözlü geleneğe dayanır  *Halk diliyle söylenir  *Anonim halk edebiyatıürünleridir; mani, ninni, türkü, destan, tekerleme, bilmece, masal v  b  *Bu ürünlerde ölüm, aşk, hasret, yiğitlik gibi tüm insanlığı ilgilendiren konular işlenir  NAZIM ŞEKİLLERİ MANİ *Aşk, sevgi, yiğitlik, evlat sevgisi, toplum olayları ve ölüm gibi temaları işleyen bir türdür  *Hecenin 7’li kalıbı ile söylenir  *Bir dörtlükten oluşur  *İlk iki dize hazırlıktır;yani doldurmadır  *Asıl maksat son iki dizelerde söylenir  *Kafiye örgüsü aaxa şeklindedir  *Dört dizeden fazla olan manilerde vardır  NİNNİ Annelerin çocuklarını uyutmak için belli bir ezgi ile söylediği sözlü edebiyat ürünüdür  *Hece ölçüsü ile söylenir  (7’li 8’li ve 9’lu)  Anne çocuğuna ilişkin isteklerini, iyi dileklerini, kendi sevincini, üzüntülerini anlatır  TÜRKÜ *Kendine özgü bir ezgi ile söylenen bir nazım biçimidir  *Daha çok hecenin 8’li ve 11’li kalıbıyla söylenir  *İki bölümden oluşur  Birinci bölüm türkünün asıl sözlerinin bulunduğu bölümdür  Buna bent denir  İkinci bölüm ise her bendin sonunda tekrarlanan nakarat bölümleridir  Bunlara da kavuştak denir  *Bentler ve kavuştaklar kendi aralarında kafiyelidir  *Aşk,tabiat,ayrılık,gurbet,harset,sevgi ve güzellik gibi konular işlenmiştir  *Konusu ve şekli devirden devire ve çevreden çevreye değişir  AĞIT Ölen kimsenin arkasından söylenen ve ölen kimsenin hayattaki başarılarını anlatan şiirlerdir  B)AŞIK HALK EDEBİYATI *Aşık adı verilen halk şairleri tarafından oluşturulmuştur  *Aşıklar genellikle okur, yazar değillerdir  *Aşıklar, köy, kasaba, şehir ve asker ocaklarında yetişir NAZIM ŞEKİLLERİ KOŞMA *Sevgi,doğa,türlü acılar,insanlık sevgi ve yiğitlik gibi bir türdür 11’li hece ölçüsüyle söylenir  (6+5 ve 4+4+3)  *Nazım birimi dörtlüktür  (en az 3,en fazla12)  *Son dörtlükte ozanın adı yer alır  *Kafiye düzeni abab,cccb,dddb     şeklindedir  Koşmalar konuları yönüyle kendi içinde de isimlendirilmiştir  a)Güzelleme:Aşk, hasret, ayrılık, doğa sevgisi gibi lirik konuları işleyen koşmadır  b)Taşlama: Bir kimseyi yermek ya da toplumun bozuk yönlerini eleştirmek amacıyla yazılan şiirlerdir  c)Koçaklama: Coşkun ve yiğitçe bir üslupla savaş ve dövüşleri anlatan şiirlerdir; d)Ağıt: Bir kişinin ölümünden duyulan acı ifade edilir  *Belli bir ezgi ile söylenir  SEMAİ *Hece ölçüsünün 8’li kalıbıyla söylenir  *Koşma gibi kafiyelenir  *En az 3,en fazla 5-6 dörtlükten oluşur  *Kendine özgü bir ezgi vardır  *Koşmada işlenen temaların ve konuların hepsi,semai de kullanılır  *Koşmada ayrılan yönleri;bestesi ölçüsü ve dörtlük sayılır  VARSAĞI *İlk olarak toroslarda yaşayan Varsak boyunda ozanlar tarafından kullanılmıştır  *Kendine özgü bir bestesi vardır  *Müziğinde ve sözlerinde meydan okuyan,babacan erkekçe bir hava duyulur  *Hece ölçüsünün 8’li kalıbıyla söylenir  *Diğer nazım şekillerinden farklı bre,behey,hey gibi ünlemlere yer verilmesidir  *Hayattan ve talihten şikayet işlenir  DESTAN *Yiğitlik,savaş,deprem,yangın gibi toplumsal açıdan önemli konular işlediği bir türdür  *Nazım birimi dörtlüktür  (En uzun 100 dörtlük olanları vardır  *Genellikle 11’li hece ölçüsü ile yazılır  *Kafiye örgüsü koşma ile aynıdır  *Kayıkçı Kul Mustafa’nın Genç Osman Destanı ‘’en ünlüsüdür’’  AŞIK EDEBİYATININ SANATÇILARI KÖROĞLU *16  yy’li halk şairlerimizdendir  *Bolu Bey’i ile yaptığı mücadele ile tanınır  *Şiirleri arasında yiğitçe,coşkun bir seslenişle söylenmiş koçaklamaları önemli bir yer tutar  *Aşk,tabiat gibi konuları işlediği şiirleri de vardır  KARACAOĞLAN *17  yy halk şairidir  *Bütün aşık edebiyatı şairlerini etkilemiştir  *Aşk ve tabiat şairidir  *Dili sadedir arı ve duru bir Türkçe’dir  *Şiirlerinde tasavvufa ve dini konulara yer vermemiştir  *Şiirlerini hece ölçüsü ile yazmıştır  GEVHERİ *17  yy sonu ve 18  yy başında yaşamıştır  *Şiirden Şam’a, Arabistan’a gittiğini bir kaynaktan da Rumenli de bulunduğunu ve bir paşanın yanında katiplik yaptığını öğreniyoruz  *Şiirlerinde divan edebiyatının etkisi vardır  *Yer yer aruz ölçüsünü de kullanılmıştır  *Şiirlerinde yabancı kelimelere ve divan edebiyatı mazmunlarına yer vermiştir  SEYRANİ *Kayseri’nin Develi kasabasında doğmuştur  *İstanbul a gelmiş ancak devrin büyüklerini hicvettiği için,memleketine dönmek zorunda kalmıştır *Hicivleriyle tanınır  *Aruzlar da yazmakla birlikte asıl şöhretini hece ölçüsüyle bulmuştur  DADALOĞLU *Toroslardaki göçebe Türkmenlerin Avşar boyundan olan Dadaloğlu’nun hayatı hakkında fazla bilgimiz yoktur  *Şiirlerinde yiğitçe bir sesleniş olduğu gibi içli söyleyiş de vardır  *İçinde bulunduğu tarih ve toplum olaylarını şiirlerine yansıtmıştır  ERZURUMLU EMRAH Zamanın ünlü şairlerindendir  Asıl kişiliği hece ölçüsü ile yazdığı koşma ve semailerinde görülür  AŞIK VEYSEL SATIROĞLU *Sivas’ın Şarkışla ilçesinin Sivri alan köyünde doğmuştur  *Çocukluğunda geçirdiği çiçek hastalığı yüzünden gözlerini kaybetmiştir  *İçli bir saz şairidir  *Şiirlerinde insan,yurt,tabiat sevgisini dile getirmiştir  *Ankara ve İstanbul radyolarında program yapmıştır  *Ahmet Kudsi Tecer tarafından edebiyatımıza kazandırılmıştır  Eserlerieğişler,sazımdan sesler,dostlar beni hatırlasın  C)TEKKE VE TASAVVUF HALK EDEBİYATI *Dini tasavvufi düşünceyi yaymak düşüncesiyle gelişen bir edebiyattır  *Bu edebiyatın konusu Allah aşkı ve Vahdet-i Vücud düşüncesidir  *Şairleri hem divan edebiyatı hem de halk edebiyatı nazım şekillerinde kullanılmıştır  *Aruz vezni ve hece vezni birlikte kullanılmıştır  *Dili halkın anlayabileceği bir dildir  NAZIM ŞEKİLLERİ İLAHİ *Allah’ı övmek ve ona yalvarmak için yazılan şiirlere denir  *Özel bir ezgiyle okunur  *Hecenin 7’li 8’li 11’li kalıbıyla söylenir  NEFES *Bektaşi şairlerinin söyledikleri şiirlere denir  *Tasavvuftaki Vahdet-i Vucud düşüncesi anlatılır  *Hz  Muhammed ve Hz  Ali için övgülerde söylenilir  NUTUK Pirlerin ve mürşitlerin, tarikata yeni giren dervişlere tarikat derecelerini ve tarikat adabını öğretmek için söyledikleri şiirlerdir  DEVRİYE Devir kuramını anlatan şiirlere denir  ŞATHİYE İnançlardan teklifsizce, alaylı bir dille söz eder gibi yazılan şiirlerdir  TEKKE VE TASAVVUF EDEBİYATI SANATÇILARI YUNUS EMRE (1249-1322) *Eskişehir’de doğup öldüğü söylenir  *Hayatı efsanelerle örülmüştür  *Dili sadedir  *Allah inancını ve insan sevgisini işler  *Şiirlerinde coşkun bir lirizm vardır  Lirik bir şairdir  *Şiirlerinde hem aruz hem de hece vezni kullanılmıştır  *İşlediği konular yönüyle evrenseldir  Eserleriivan,Risaletün Nushiye PİR SULTAN ABDAL (?-1560) *16  yy!da yaşamış bir Bektaşi şairidir  Sivas’ın Banaz köyünde doğmuştur  Hızır Paşa tarafından Sivas'ta öldürülmüştür  *Tasavvuf,tabiat,aşk ve halkın gerçek yaşayışıyla ilgili konular işler  *Divan edebiyatında etkilenmemiştir  Dili sadedir  HACI BEKTAŞ-I VELİ (1209-1270) 13  yy’da yaşamıştır,Türkistan’ın Nişabur şehrinde doğmuştur  A  Yesevi’nin isteğiyle Anadolu’ya gelmiştir  Bilinen en önemli eseri ‘’Makalat’’tır  Sohbetler sözler anlamına gelir  Hz Adem’in yaratılışı, Şeytan ve Şeytani işler, Allah’ın birliği gibi konuları ele almıştır   | 
|   | 
|  | 
| Konu Araçları | Bu Konuda Ara | 
| Görünüm Modları | |
|  |