|  | Türklerin Asaleti !! |  | 
|  08-17-2012 | #1 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Türklerin Asaleti !!1957 Yılında İstanbul Tıp Fakültesi'nden mezun olup ihtisas yapmak üzere ABD'ye giden Doktor Ömer Muşluoğlu* görev yaptığı hastanede başından geçen çok enteresan bir hadiseyi şöyle anlatmaktadır: Amerika 'ya gittiğim ilk yıllar  New York’ta* Medical Center Hospital' da görev almıştım  Fakat vazifem kan almak* kan vermek* serum takmak* elektrokardiyografi çekmek gibi işler   Hastaya o kadar önem veriyorlar ki yeni doktorlar hemen direkt olarak hasta muayenesine* tedavisine verilmiyor  Diğer zamanlarda da laboratuvarda çalışıyorum  Bir hastaya gittim  Yaşlıca bir adam* tahminen yetmiş beş yaşlarında  —Kan vereceğim kolunuzu açar mısınız? Dedim  Adamcağız kanserdi ve aynı zamanda kansızdı  Kolunu açtım* baktım pazusunda bir Türk bayrağı dövmesi var  Çok ilgimi çekti* kendisine sormadan edemedim: -Siz Türk müsünüz? —Kaşlarını yukarıya kaldırarak "hayır" manasına bir işaret yaptı   —Ama ben hala merak ediyorum  "Peki* bu kolunuzdaki Türk bayrağı nedir?" -"Aldırma öylesine bir şey işte" dedi   Ben yine ısrarla: "Fakat benim için bu çok önemli* çünkü bu benim milletimin bayrağı* benim bayrağım    " Bu söz üzerine gözlerini açtı  Derin derin yüzüme baktı ve mırıltı halinde sordu: -Siz Türk müsünüz? —Evet Türk'üm  İhtiyar gözlerime tanıdık bir göz arıyor gibi baktı  Anlatmaya başladı: "Yıl 1915  Çanakkale diye bir yer var Türkiye'de  Orada savaşmak üzere bütün Hıristiyan devletlerden asker topluyorlardı  Ben* Avustralya Anzaklarındandım  İngilizler bizi toplayıp dediler ki: 'Barbar Türkler Hıristiyan dünyasını yakıp yıkacaklar  Bütün dünya o barbarlara karşı cephe açmış durumda  Birlik olup üzerine gideceğiz  Bu savaş çok önemlidir  ' Biz de inandık sözlerine ve savaşmak isteyenler arasına katıldık  Beynimizi yıkayan İngilizler Türklere karşı topladığı askerlerin tamamını Çanakkale'ye sevk ediyormuş  Bizi gemilere doldurup Mısır'a getirdiler* orada birkaç ay talim gördük* sonra da bizi alıp Çanakkale'ye getirdiler  Savaşın şiddetini ben ilk orada gördüm  Öyle ki denize düşen gülleler suları metrelerce yukarı fışkırtıyor* gökyüzünde havai fişekler geceyi gündüze çeviriyordu   Her taarruzda bizden de Türklerden de yüzlerce insan hayatının baharında can veriyordu  Fakat biz hepimiz Türklerdeki gayret ve cesareti gördükçe şaşırıyorduk  Teknolojik yönden çok çok üstün olduğumuz gibi sayı bakımından da fazlaydık  Peki* onlara bu cesaret ve kuvveti veren şey neydi? İlk başlarda zannediyordum ki İngilizlerin bize anlattığı gibi Türkler barbarlıktan böyle saldırıyorlar  Meğer bu barbarlıktan değil* kalplerindeki vatan sevgisinden kaynaklanıyormuş  Biz karaya çıktık  Taarruz edeceğiz* bizi püskürtüyorlar  Tekrar taarruz ediyoruz* bizi gene püskürtüyorlar  Tekrar taarruz ediyoruz  Derken böyle bir taarruzda başımdan yediğim bir dipçik darbesiyle kendimden geçmişim   Gözlerimi açtığımda kendimi yabancı insanların arasında buldum  Nasıl korktuğumu anlatamam  İngilizler bize Türkleri barbar* vahşi kimseler olarak tanıttı ya    Ama dikkat ettim* bana hiç de öfkeli bakmıyorlar* yaralarımı sarmışlar  İyice kendime gelince bu defa çantalarında bulunan yiyeceklerden ikram ettiler bana   İyi biliyorum ki onların yiyecekleri çok çok azdı  Bu haldeyken bile kendileri yemeyip bana ikram ediyorlardı  Şoke oldum doğrusu  Dedim ki kendi kendime: -Bu adamlar isteseler şu anda beni öldürürler* ama öldürmüyorlar    Veyahut isteseler önceden öldürebilirlerdi  Hâlbuki beni cephenin gerisine gotürdüler  Biz esirlere misafir gibi davranıyorlardı  Bu duygularla —Yazıklar olsun bana! Böyle asil insanlarla ben niye savaşıyorum* niye savaşmaya gelmişim? Bu İngiliz milleti ne yalancıymış* ne kadar Türk düşmanıymış! diyerek pişman oldum  Ama bu pişmanlığım fayda etmiyor ki    Bu iyiliğe karşı ne yapsam diye düşündüm durdum günlerce   Nihayet bizi serbest bıraktılar  Memleketime döndüm  İşte memlekette Türk milletini ömür boyu unutmamak için koluma bu Türk bayrağı dövmesini yaptırdım  Bu bayrağın esrarı bu işte  Benim gözlerim dolu dolu ihtiyara bakarken o devam etti: Talihin cilvesine bakın ki* o zaman ölmek üzere iken yaralarımı iyileştirerek* sıhhate kavuşmama çaba sarf eden Türkler idi  Şimdi de Amerika gibi bir yerde yıllar sonra yine iyileştirmeye çaba sarf eden bir Türk     Ne garip değil mi? Avustralya 'dan Amerika'ya gelirken bir Türk ile karşılaşacağımı hiç tahmin etmezdim  Siz Türkler gerçekten çok merhametli insanlarsınız  Bizi hep kandırmışlar* buna bütün kalbimle inanıyorum   Peşinden nemli gözlerle —Bana adınızı söyler misiniz?" dedi   —Ömer" cevabını verdim  Merakla tekrar sordu: —Peki* niçin Ömer ismini vermişler sana? —Babam Müslümanların ikinci halifesinin isminden ilham alarak bana Ömer adını vermiş  " —Senin adın Müslüman adı mı? —Evet* Müslüman adı deyince yüzüme baktı* doğrulmak istedi  Onun yatakta oturmasına yardım ettim  Gözleri dolu doluydu  Yüzüme bakarak dedi ki: —Senin adın güzelmiş  Benim adım şimdiye kadar Josef Miller idi* şimdiden sonra "Anzaklı Ömer" olsun  —Olsun dedim   —Peki* doktor beni Müslüman eder misin? Müslüman olmak zor mu ?" Şaşırdım* nasıl da birdenbire Müslüman olmaya karar vermişti  Meğer o bunu hep düşünüyormuş da kimseyle konuşup soramadığı için gerçekleştirememiş    —Tabii dedim  "Müslüman olmak çok kolay  " Sonra kendisine imanın ve İslam’ın şartlarını anlattım* kabul etti  Hem kelime-i şahadet getiriyor* hem de ağlıyordu    Mırıldandı: —Siz Müslümanlar tespih çekersiniz* bana da bir tespih bulsan da ben de yattığım yerden tespih çekerek Allah'ımı ansam olur mu? Bu sözden de anladım ki dedelerimiz savaş esnasında Hakk'ı zikretmeyi ihmal etmiyormuş  Hemen bir tespih bulup kendisine getirdim  Hasta yatağında tespih çekiyor* biz de tedavisiyle ilgileniyorduk  Bir gün yanına gittiğimde samimi bir şekilde rica etti   —Beni yalnız bırakma olur mu? —Ne gibi Ömer amca? —Ara sıra gel de bana İslamiyeti anlat! Sen çok güzel şeylerden bahsediyorsun  O sözleri duydukça kalbim ferahlıyor  " O günden sonra her gün yanına gittim* bildiğim kadarıyla dinimizi anlattım  Fakat günden güne eriyip tükeniyordu  Kaç gün geçti tam hatırlamıyorum* hastanenin genel hoparlöründen bir anons duydum; -Doktor Ömer* lütfen 217 numaralı odaya gelin! Hemen yukarı çıktım   Ömer amcanın odasına vardığımda gördüğüm manzara aynen şöyleydi: Sağ elinde tespih* açık duran sol kolunun pazusunda dövme Türk bayrağı* göğsünde imanı ile koskoca Anzaklı Ömer son anlarını yaşıyordu  Hemen başucuna oturdum* kendisine kelime-i şahadet söylettirdim* o şekilde kucağımda teslim-i ruh etti     Bir Çanakkale gazisi görmüştüm  Yıllar sonra da olsa Müslüman Türk Milletine olan sevgisi sayesinde kendisine iman nasip olmuştu   alıntı | 
|   | 
|  | 
| Konu Araçları | Bu Konuda Ara | 
| Görünüm Modları | |
|  |