![]() |
Türk Tarihi Kavramları(Alfabetik) |
![]() |
![]() |
#1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Türk Tarihi Kavramları(Alfabetik)A Acemi Oğlanı Adaletnâme Adem-i Merkeziyetçilik Ağa Ahali Mübadelesi Alay Anadolu Beylikleri Arpalık Atabeg Avrupa Tüccarı Acemi Oğlanı Osmanlı Devleti zamanında, esirlerden yahut devşirme ile Hıristiyanlardan toplanan çocuklar, meslek itibariyle Türk-İslam unsuruna ve milletine yabancı oldukları için, acemi tabiri kullanılmıştır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Savaşlarda esir alınan veya devşirme usulüyle reayadan toplanan bu çocuklar, önce Türkçe ile İslami esaslar öğretilmek üzere 4-5 yıl Anadolu ve Rumeli’deki Türk çiftçi ailelerine verilirlerdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Acemi oğlanlar, bulundukları çiftçinin yanındaki hizmetleri bitirdikten sonra İstanbul’a getirilirlerdi ![]() ![]() ![]() Acemi oğlanları, padişah ve vezirlerin saray hizmetinde, ağa ve yeniçeri katipliklerinde, gemi ve oda hizmetlerinde, inşaat ve nakliye hizmetlerinde de çalıştırılırlardı ![]() Adaletname Padişah veya halifelerin; kanunları uygulamayan ve görevlerini kötüye kullanan devlet adamlarını uyarmak veya tahta çıktıkları zaman devleti adaletle idare edeceklerini bildirmek için yayınladıkları yazılı emir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bütün güzel adet ve gelenekleri, en güzel şekliyle alıp uygulamakla tanınan Osmanlı hükümdarları da, insanları rahat bir ortamda huzur içinde yaşatmak gayretinde idiler ![]() ![]() Adaletnameler, üç bölüm halinde hazırlanırdı ![]() ![]() ![]() Adaletnameler, kadılar tarafından şer'iyye sicillerine işlenirdi ve isteyen herkese ücretsiz bir nüsha verildiği gibi, herkesin dinleyebileceği bir meydanda okunması mecburi idi ![]() ![]() ![]() Osmanlılar'da bilinen ilk adaletname, Yavuz Sultan Selim Han devrinde, Eflaklar için yayınlandı ![]() ![]() ![]() Osmanlı adaletnamelerinin yayınlanmasına sebep olan şeylerden bazıları şunlardır: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 1516 senesinde yayınlanan Eflaklar (Karadağ-Romanya bölgesi sakinleri) adaletnamesinde yasaklanan suiistimaller ve bid'atler sırasıyla şunlardır: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 3 ![]() ![]() ![]() 4 ![]() ![]() ![]() 5 ![]() ![]() ![]() ![]() 6 ![]() ![]() ![]() ![]() 7 ![]() ![]() ![]() 8 ![]() ![]() 9 ![]() ![]() 10 ![]() ![]() ![]() 11 ![]() ![]() ![]() 12 ![]() ![]() ![]() ![]() Adem-i Merkeziyetçilik Mahalli idarelere geniş yetkiler tanıyan ve İkinci Meşrutiyet'ten sonra Prens Sabahaddin’in Türk idare sisteminde uygulanmasını teklif ettiği ve savunduğu prensip ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Osmanlı Devleti'nde de sancak beylerine, valilere ve kadılara geniş yetkiler verildi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Tanzimat döneminde her sahada olduğu gibi, devletin idari yapısında da bazı değişiklikler yapılmasına ihtiyaç duyuldu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu doğrultuda, bütün Osmanlı İmparatorluğunu içine alacak idari yapının yeniden düzenlenmesi hususunda, iki farklı görüş ortaya çıktı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bazı vilayetlerde Avrupa devletlerinin destek ve müdahalesiyle, yarı bağımsız bir statü uygulandı ![]() ![]() ![]() Avrupa devletlerinin, Osmanlı Devletini parçalamak ve yıkmak emeline dayanan, gayrimüslim unsurları tahrik ve teşvik ederek ve Osmanlı hükümetine baskı yaparak kurdukları adem-i merkeziyetçi idareler, kısa zamanda merkezi devlet otoritesini zayıflattı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Prens Sabahattin’in savunduğu adem-i merkeziyet prensibine göre; “Her şeyi devletten bekleyen Osmanlı toplumunun gelişebilmesi için, ferdiyetçi bir yapıya geçmesi gereklidir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Prens Sabahattin’e göre; “Bir toplumun, bir devletin temelini fertler teşkil eder ![]() ![]() ![]() Devletin idare biçiminin değiştirilmesiyle, yenileşme ve reform olmaz ![]() ![]() ![]() Osmanlı Devletindeki geleneksel teşkilatlanmayı, çağdaş gelişmeye ayak uyduramamanın sebebi olarak gören ve eskiye ait değerleri inkâra yönelen Prens Sabahattin’in ilk bakışta parlak görünen adem-i merkeziyetçi fikirlerinin bazılarının uygulanması bile, Osmanlı Devletinin parçalanmasına ve yıkılmasına sebep olmuştur ![]() Cumhuriyet döneminde, 1921 Anayasasının 11-14 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ağa Türk devletlerinde askeri ve sivil kuruluşlarda kullanılan bir unvan ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Akkoyunlu Devleti'nde, bey zümresine mensup olmayan vazifeliler, "Ağa" unvanını kullanmışlardır ![]() ![]() ![]() Osmanlılarda devlet teşkilatının genişleme ve gelişmesinden sonra ağa kelimesi, askeri teşkilatta çok kullanılan bir unvan haline geldi ![]() ![]() ![]() ![]() On dokuzuncu asırda Yeniçeri ocağının kaldırılmasıyla başlayan yeniliklerden sonra, ağa unvanı, yerini bazı unvanlar hariç, efendi ve bey unvanlarına bırakmıştır ![]() ![]() Ahali Mübadelesi 1923'te imzalanan Lozan Antlaşması gereğince, Türkiye'deki Rumlarla, Yunanistan'daki Türklerin büyük bölümünün karşılıklı değiştirilmesi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Osmanlı Devletinin parçalanması, yeni devletlerin kurulması, kurulan devletlerin Müslüman-Türklere zulüm ve işkenceler yapmaları neticesinde, Rumeli'den Türkiye'ye büyük göçler oldu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Lozan'da, Yunanistan'daki Müslüman-Türk ahali ile Türkiye'deki Rum ahalinin karşılıklı mübadelesi, yani değiştirilmesi konusu da ele alındı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Milletlerarası Adalet Divanı, Türkiye'nin görüşüne yakın bir karar aldıysa da, Yunanistan, bu karara uymadı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ahali mübadelesi, 1923'ten 1927'ye kadar sürdü ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Güneydoğu Rodoplarda bulunan Pomak Türklerine, Hıristiyanlaştırarak eritme siyaseti tatbik edildi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Konuştukları dillere göre yapılan son nüfus sayımında (1965), Türkiye'de Rumca konuşan 48 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Alay Türkçe'de tören veya gösteri gayesiyle bir araya gelen topluluğa; başında bir albayın bulunduğu tabur ile tugay arasındaki askeri birliğe; Osmanlılar'da askeri ve mülki merasimin tertip ve düzenine verilen ad ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sultan İkinci Abdülhamid Han zamanında, bulundukları bölgenin güvenlik ve savunmasını yürütmek üzere Hamidiye Alayları teşkil edildi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Alay kelimesinin başına ve sonuna getirilen eklerle bir hayli tabir, terim ve deyim meydana gelmiştir ![]() ![]() İslamiyet'ten önce örf, adet ve geleneklerine düşkün olan Türkler, Müslüman olduktan sonra da İslamiyet'in yasak etmediği adet ve geleneklerini sürdürdüler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Padişahın tahta çıktığı gün, sabahın erken saatlerinde Topkapı Sarayı-Akağalar Kapısında biat merasimi yapılırdı ![]() ![]() ![]() Bayram gümlerinde de buna benzer bayram alayı veya muayede denilen bayramlaşma merasimi yapılırdı ![]() ![]() ![]() ![]() Bu merasimlerden başka şu alaylar yapılırdı: Beşik alayı: Harem'de kus-i şadımani çalınınca, Enderunlular doğum olduğunu anlarlar, kurbanlar hazırlanırdı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sürre alayı: Osmanlılar zamanında, hac mevsiminde Mekke ve Medine’ye, saraydan ve halktan gönderilecek hediyeleri yollamak üzere düzenlenen merasimdir ![]() Hırka-i saadet alayı: Ramazan ayının on beşinde yapılırdı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Baklava alayı: Ramazan-ı şerifin on beşinci günü, gayet muhteşem bir surette yapılan Hırka-i saadet alayından sonra, yeniçeri ocağı neferlerine baklava verilirdi ![]() ![]() ![]() ![]() Bu alay yapılırken yeniçeri ortaları, saka, usta ve karakullukçuları ile diğer zabitler, sarayın orta kapısının iki tarafındaki divan yeri sofasından ilerideki mutfaklar önünde, futa denilen ipekli peştamallara bağlı olarak hazır bulunan baklava tepsileri hizasında yer alırlar; bu sırada ortakapı açılıp Babüssaâde'de bekleyen silahdarağa, sağ koltuğunda anahtar ağası, sol koltuğunda başlala ile, akağalar kapısından çıkar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Adalet ve ihsanla altı yüz sene hüküm sürmüş ve insanlığın kurtuluş ve refahı için gayret göstermiş olan Osmanlıların, askere ihsan ve bahşişinin küçük bir bölümü olan baklava alayı, yeniçeri ocağının kaldırılmasına kadar devam etti ![]() ![]() Kadir gecesi alayı: Ramazan ayının son günlerinde bulunan Kadir gecesinde, Hırka-i saadet dairesinden Ayasofya Camiine kadar bütün yol boyları, meşalelerle aydınlatılırdı ![]() ![]() ![]() Yılbaşı tebriki alayı: Hicri yılbaşı olan Muharrem ayının ilk günü, padişah Çinili Köşke gelir, saray ağalarına Muharremiye adıyla bahşiş ve ihsanda bulunurdu ![]() ![]() ![]() Mevlid alayı: Peygamber efendimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) dünyayı teşrif ettiği gün olan Rebi-ul-evvel ayının on ikinci gecesinde Balıkhane köşkünde, ertesi gün de Sultan Ahmed Camiinde mevlid okunurdu ![]() Kılıç alayı: Yıldırım Bayezid Han zamanında ilk defa Niğbolu Zaferi'nden sonra yapılmaya başlanan bu alayda, devrin ileri gelen âlimi tarafından, padişaha kılıç kuşatılırdı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Alay-ı Hümayun: Padişah sefere giderken, seferden dönerken, sefere gideni uğurlarken, seferden dönen orduyu karşılarken, saraydan Davutpaşa’ya kadar tertip edilen alaylardı ![]() ![]() Sadaret alayı: Sadrazamlara, sadaret mührü vermek için tertiplenen alaydır ![]() ![]() ![]() Sadaret alayı merasimi, Beşiktaş’ta başlar, denizden Sirkeci’ye gelinirdi ![]() ![]() ![]() ![]() Selamlık alayı: Padişahın Cuma namazı için camiye gitmesi anında tertiplenen alaydır ![]() ![]() ![]() Valide alayı: İlk defa, Dördüncü Murad Han'ın annesi için tertiplenen bu alay daha sonraki devirlerde gelenek haline geldi ![]() ![]() ![]() ![]() Amin alayı: Osmanlı Devletinde ana okuluna başlayan çocuklar için yapılan merasim ![]() Alayla alâkalı terim ve deyimler de şunlardır: Alay arabası: Alaylarda padişahların bindiği arabaya verilen addır ![]() ![]() ![]() ![]() Alaya binmek: Resmi sıfatı haiz olanların, bayramlarda ve resmi günlerde yapılan alaylara iştirak etmeleri demektir ![]() ![]() Alay bağlamak: Ordunun, düşman karşısında harekete geçmek üzere, emir ve kumandayı beklemesi veya merasimde, alayın tamamen tertip ve tanzim edilmiş olması demektir ![]() Alay elbisesi: Alaylarda ve diğer merasimlerde giyilen resmi elbiseye verilen ad ![]() Alay kanunu: Alaylarda ve seferlerde, padişahın huzurunda tertiplenen ve büyük geçit törenlerinde ve hükümetçe tespit edilmiş olan diğer merasim ve alaylarda; vezirler, alimler, devlet ricali ile askeri erkânın tertip (protokol) ve kıyafetlerine dair kanundur ![]() Alay meydanı: Topkapı Sarayında ortakapı ile Babüssaâde arasındaki sahaya verilen ad ![]() ![]() Askeri teşkilat birimi olan alayla ilgili terim ve deyimler de şöyledir: Alay beyi: Vaktiyle, miralay yani albay rütbesinde olan, vilayet merkezlerindeki jandarma kumandanlarına verilen addı ![]() ![]() Alay çavuşu: İki manâda kullanılırdı ![]() ![]() ![]() ![]() Alay emini: Yüzbaşıdan büyük, binbaşıdan küçük, askeri kâtip sınıfından bir vazifelinin unvanıydı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Alay erkânı: Başta miralay (albay) olmak üzere, alayı teşkil eden taburların binbaşılarıyla alay müftileri ve alay kâtipleri gibi yüksek rütbeliler hakkında kullanılan bir terimdi ![]() Alay imamı: Alayın birinci taburunun imamına verilen addı ![]() ![]() Alay kâtibi: Alayın yazı ve hesap işlerini gören askerin adıydı ![]() ![]() Alay meclisi: Alay işleri hakkında icab eden kararları vermeye yetkili meclise verilen addı ![]() ![]() Alay müftisi: Alay imamının üstü olan, rütbe sahibi, sarıklı askere verilen addı ![]() ![]() ![]() ![]() Alay sancağı: İki manaya gelirdi ![]() ![]() ![]() Alaylı: Vaktiyle, mektep mezunu olmayıp, erlikten yetişen askerler hakkında kullanılırdı ![]() ![]() Anadolu Beylikleri Malazgirt Zaferinden sonra, Anadolu’da kurulan Türk beyliklerinin genel adı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Alaeddin Keykubad’ın saltanatının sonlarına doğru, merkez ile uçlar arasında münasebetler gevşemeye başladı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Nitekim, gaziler ve onlara katılan çeşitli aşiretlerle bazı Türkmen beyleri, karışıklık devresi içinde hakimiyet kurarak, birer hanedan haline geldiler ![]() ![]() ![]() Beylikler, kuruluşlarından hemen sonra, buhranlı bir devreye girdiler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İlhanlı baskısının, Anadolu beyliklerinin üzerinden kalkması üzerine, beyler rahat bir nefes aldılar ![]() ![]() ![]() ![]() Yıldırım Bayezid Han, başarılı muharebeler neticesinde Germiyan, Hamid, Menteşe, Aydın, Saruhan ve Candaroğulları beyliklerini, Osmanlı topraklarına kattı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Dulkadiroğulları ve Ramazanoğulları, Osmanlı-Memluk rekabetinden faydalanarak, mevcudiyetlerini bir süre daha korudular ![]() ![]() ![]() Beylikler devrinin en önemli özelliği, kültür faaliyetlerinde ortaya çıkmış ve her beylik, kendi merkezini bu açıdan zenginleştirmeye çalışmıştır ![]() ![]() ![]() Arpalık Osmanlılar'da devlet memurlarına vazifeleri sırasında maaşlarına ilaveten, görevden ayrıldıktan sonra ise tekaüt veya ma’zuliyyet maaşı olarak tahsis edilen gelir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Arpalık, ya belli bir kaza veya sancağın senelik gelirinin bir kısmı tahsis olunarak veya hazineden belli bir gündelik verilerek olurdu ![]() ![]() ![]() ![]() Arpalık sahibi olanlar, bizzat arpalık olarak tahsis edilen kazaya gitmeyip, yerlerine bir naip gönderdikleri gibi, bazen de kendileri giderlerdi ![]() ![]() Arpalık, birçok suiistimallere meydan verdiği için, on sekizinci asırda kaldırılarak aylığa bağlandı ![]() ![]() ![]() ![]() Atabeg Selçuklu Devleti'nde şehzadeleri eğitip yetiştiren ve zamanla devlet kuran yüksek rütbeli memurlar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Devletin güçlü olduğu zamanlarda, merkezi otoriteye bağlı ve faydalı olan atabegler, Sultan Melikşah’ın oğul ve torunları arasındaki otorite boşluğundan istifade ile idarelerindeki vilayetlerde, yaşları küçük şehzadeler adına değil kendi başlarına hareket ettiler ![]() ![]() En meşhur Selçuklu atabegleri; Tuğ Tigin, İldeniz, İmadüddin Zengi, Muzafferüddin Salgur, Emir Sipehsalar, Gümüş Tigin Candar, Emir Atabeg Kara Sungur, Aksungur ve Anuş Tigin’dir ![]() ![]() ![]() Avrupa Tüccarı Avrupa ile, ahitnameli (antlaşmalı) tüccar statüsünde ticaret yapma müsaadesi verilen, Osmanlı tebaası gayrimüslim tüccarlara verilen ad ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Tercümanlık beratı ile ilgili suiistimalin önlenmesi için, Osmanlı Devleti idarecileri, bazı tedbirler aldılar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Avrupa tüccarı sınıfına girenlere; iki hizmetkârının bulunması, bunlardan birinin İstanbul dışında oturabilmesi hakkı tanınmıştı ![]() ![]() ![]() 1839'da Ticaret Nezaretinin kuruluşundan sonra ise Avrupa tüccarlarıyla ilgili işlere Ticaret Nezaretince bakıldı ![]() ![]() Osmanlı Devletinin, gayrimüslim tebaasını Avrupa devletlerinin himayesinden kurtararak, onlara müste'min tüccar hak ve imtiyazları tanımasından, ahitnameli devletler rahatsız oldular ![]() ![]() ![]() Müslüman olmayan Osmanlı tebaası tüccarların büyük imtiyazlarla zengin olması üzerine, Müslüman tüccarlar, Babıali'ye bir dilekçe sunarak, Avrupa tüccarının sahip olduğu imtiyazların, kendilerine de tanınmasını istediler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Temel ihtiyaç maddelerinin alım satımıyla uğraşan hayriye tüccarları, merkezlerde ve iskelelerde ticaret büroları, mağaza ve depolar açıyor, gemi çalıştırıyorlardı ![]() ![]() Tanzimat'tan sonra Avrupa tüccarlığı ve hayriye tüccarlığının statülerinde bazı değişiklikler yapıldı ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Türk Tarihi Kavramları(Alfabetik) |
![]() |
![]() |
#2 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Türk Tarihi Kavramları(Alfabetik)B Bâbıâlî Baskını Bâbıâlî Yangınları Batılılaşma Berat Boğazlar Meselesi Bozkurt Buyrultu Babıali Baskını İttihat ve Terakki Cemiyetinin, hükümeti ele geçirmek için, 23 Ocak 1913’te yaptıkları kanlı baskın ![]() ![]() ![]() ![]() Nitekim Balkan Savaşı'nın şiddetle cereyan ettiği ve düşman ordularının İstanbul kapılarına dayandığı sırada, İttihatçılar, Kâmil Paşa Hükümetini devirmek ve çeşitli entrikalarla hükümeti elde etmek için çalışıyorlardı ![]() Önce, Balkan Savaşının neticeleri ne olursa olsun, büyük devletlerin, sınır değişikliğine müsaade etmeyecekleri, bu sebepten Türkiye’nin zararı olmayacağı propagandasını yaptılar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 23 Ocak 1913 günü Bulgarlar, Edirne ve Çatalca önlerindeyken, Kurmay Albay Enver Bey (Paşa), sabıkalılardan müteşekkil 20-50 kişilik bir çete ile Babıali’yi bastı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bundan sonra Talat ve Enver, sadrazam Kâmil Paşanın odasına girerek, onu istifaya zorladılar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sadrazamın istifa mektubunu alan Enver Bey, saraya gitti ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu hükümet darbesinden sonra sadrazamlığa Mahmud Şevket Paşa getirildi ![]() ![]() Babıali Yangınları Osmanlı Devletinin idari merkezi olan Babıali'nin; 1740, 1755, 1808, 1826 ve 1839 senelerinde tamamen, 1878 ve 1911 senelerinde ise kısmen yanmasına sebep olan yangınlar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 1755 yangını: Silahdar Tevkii Ali Paşanın sadrazamlığı sırasında meydana gelen yangın esnasında, Babıali binası da tamamen yanmıştır ![]() ![]() ![]() 1808 yangını: Sadrazam Alemdar Mustafa Paşa'ya karşı ayaklanan yeniçerilerin, kasten çıkardıkları yangındır ![]() ![]() 1826 yangını: Büyük Hocapaşa yangını sırasında Babıali de yanmıştır ![]() ![]() ![]() ![]() 1839 yangını: Dahiliye dairesi ahırlarından çıkan yangın, binayı tamamen kül etmiştir ![]() ![]() ![]() 1878 yangını: Rivayete göre yangın, odacıların ihmali neticesi Şura-yı Devlet Dairesinde çıkmış ve altı saat devam etmiştir ![]() ![]() ![]() 1911 yangını: Sabaha karşı çıkan bu yangında, Sadrazamlık ile Hariciye Nezareti daireleri kurtulmuştur ![]() ![]() Çeşitli tarihlerde kısmen veya tamamen olmak üzere vuku bulan Babıali yangınları sırasında, evrak ve vesikalara hiçbir şey olmaması, Osmanlı Devleti'nin mükemmel işleyen bir arşiv teşkilatı olduğunu göstermektedir ![]() ![]() ![]() Batılılaşma Batı'nın ilimde, fende, tecrübede, sanatta, imar ve refah vasıtalarında bulduklarını öğrenmek, yapmak ve bunlardan faydalanmaya çalışmak ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Buna karşılık, 10 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Diğer taraftan Avrupalılar, doğunun, bilhassa Hindistan'ın tabiî ürünlerinden, ancak Osmanlılar vasıtasıyla istifade ettiklerinden onlara pahalıya mal oluyordu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Avrupa devletlerinin elde ettikleri bu üstünlüğün sonunda, kara ve denizdeki başarısızlıklar, Osmanlı devlet adamlarının dikkatini çekti ![]() ![]() Sultan Üçüncü Ahmed Han döneminde (1703-1730) Avrupa devletleri ile siyasî münasebetler kuruldu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sultan Birinci Mahmud (1730-1754), Sultan Üçüncü Mustafa (1757-1774) ve Sultan Üçüncü Selim (1789-1807) devirlerinde de bu faaliyetler devam etti ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İkinci Mahmud Han (1808-1839) tahta çıkar çıkmaz, amcası Üçüncü Selim'in yarım bıraktığı ıslahat programını gerçekleştirmek üzere harekete geçti ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Görüldüğü üzere batılılaşma adı verilen hareketin esası, İkinci Mahmud devri sonuna kadar, sadece askeri ve teknik sahada ilerlemek ve bunun için batının lüzumlu olan ilminden istifade etmekti ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Diğer taraftan batılılar, Osmanlı Devletinin ilmi ve teknik alandaki ilerlemelerine mani olabilmek ve onları içte ve dışta zayıflatmak için bütün güçleriyle çalışıyorlardı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Avrupalılar, diğer taraftan, aynı gayeye dönük planlarını ülkelerine gelen dini yönü zayıf ve sefahate düşkün Osmanlı Devlet adamları üzerinde de deniyorlardı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ancak 1839'da İkinci Mahmud Hanın vefatı, Osmanlı Devleti'nin Mısır valisi Mehmed Ali Paşa isyanı karşısında düştüğü durum ve nihayet tahta 16 yaşında genç ve tecrübesiz Abdülmecid Han'ın çıkması, İngilizlere, bekledikleri fırsatı verdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İşte Üçüncü Ahmed Handan itibaren "Avrupalıların ilim ve tekniğini tatbik etmek" şeklinde kabul edilen batılılaşma, Tanzimat devri aydınlarınca, "batının sadece kültür, örf ve adetlerini almak ve batılı gibi yaşamak" şeklinde benimsendi ve yozlaştırıldı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Devleti, tam otuz bir sene dahiyane bir siyaset ve adaletle yönetti ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Avrupalıların, Osmanlı devlet adamları ve aydınları bünyesinde yaptıkları tahribat pek büyüktü ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Türk milletinin gözü önünde, tamamen mecrasından saptırılmış batılılaşma adı altında böylesine acıklı bir manzara mevcutken, yüz yıla yakın bir süredir, halâ bu mevzu üzerinde tartışmalar sürmekte, ilim, fen ve teknik sahalarında bu mesafenin kat edildiği görülmemektedir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Netice olarak, 1839'dan itibaren, batılılaşma, "yabancıların kültürleriyle yoğrulma" gibi, maksadından uzak bir manâda ele alındığı içindir ki Türkiye, ilim ve teknikte istenilen seviyeye ulaşmak şöyle dursun, sürekli geriledi ![]() ![]() ![]() Türk milleti, batılılaşmayı gerçek manasında kavrayıp tatbik edebildiği gün, ileri milletler seviyesine ulaşmaya ve lâyık olduğu mevkii kazanmaya namzed olacaktır ![]() Berat Resmi belge, senet ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Beratların muhtelif çeşitleri vardır ki bunlar, timar beratı, iltizam beratı, muafiyet beratı, mulakat beratı, malikane beratı, imtiyaz beratı, beylerbeylik, nişancılık, defterdarlık, vezirlik gibi memuriyet beratları, imamet, hitabet, feraşet ve tababet izni verildiğini belirten beratlar ile, serdarlık beratları gibi ![]() ![]() ![]() İltizam beratlarında, berat verilenin ismi, iltizamın verilme sebebi, geçerliği olduğu tarihler, iltizam bedeli ve taksitleri, iltizamın ne şekilde idare edileceği muhakkak belirtilirdi ![]() Bunlar da, verilen şahsın itibarına, rütbesine ve verilen şeyin önemine göre sade veya ağdalı bir lisan kullanılırdı ![]() ![]() ![]() Boğazlar Meselesi İstanbul Boğazı, Marmara Denizi ve Çanakkale Boğazından yabancı gemilerin geçişiyle ilgili olarak milletlerarası diplomaside, çeşitli zamanlarda ele alınan anlaşmazlık ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Osmanlı Devleti, 5 Ocak 1809'da İngiltere ile imzaladığı Kala-i Sultaniye (Çanakkale) Antlaşması ile Boğazları yabancı savaş gemilerine kapalı tutmayı taahhüt etti ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Lozan Antlaşması'yla birlikte aynı anda imzalanan, Lozan Boğazlar Sözleşmesinin sonunda, Boğazlar, askerden arındırıldı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Türkiye; Lozan Boğazlar Sözleşmesinin, Türkiye'nin hükümranlık haklarını kısıtlayan hükümler taşıması sebebiyle, Boğazlar rejiminin statüsünde ilk defa 1933 Londra Silahsızlanma Konferansında dile getirilen bir değişiklik talebinde bulundu ![]() ![]() Boğazlar Meselesi, 1945'te Yalta ve Potsdam konferanslarında müttefik devletler arasında tekrar ele alındı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu sırada meydana gelen bazı önemli siyasî ve askerî gelişmeler, Boğazlar rejiminin yeniden değiştirilmesi konusunda milletlerarası konferans toplanması teşebbüsünü neticesiz bıraktı ![]() ![]() ![]() Bozkurt Türklerin, Orta Asya devirlerinde yol gösterici ve tecrübeli rehberi olan milli sembolleri ![]() ![]() ![]() ![]() Her bakımdan Türk hayatında totemciliğin zıddına bir durum görülmesine rağmen, Türklerde totem olarak kurdun gösterilmesi, yanlış bir husustur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Oğuz destanında Oğuz Han, halkına “Bozkurt sesi savaş parolamız olsun” der ![]() ![]() ![]() ![]() Göktürk destanlarında “Asena” isimli bir dişi kurttan bahsedildiği gibi, Ergenekon'dan çıkış destanında da orduya bir bozkurtun yol gösterdiği ve ordunun başındaki hükümdarın adının Börte Çene, yani Bozkurt olduğundan söz edilir ![]() ![]() Buyrultu (Buyruldu) Osmanlı Devleti'nde sadrazam, vezir ve beylerbeyi gibi yüksek rütbeli idarecilerin yazılı karar ve emirleri ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Fermanlarda bağlama ibaresi olarak "fermanım olmağla"; buyrultularda ise "ba’desselâm inha olunur ki" şeklinde yazılırdı ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Türk Tarihi Kavramları(Alfabetik) |
![]() |
![]() |
#3 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Türk Tarihi Kavramları(Alfabetik)C, Ç Celalî İsyanları Cuma Selamlığı Cülus Çektiri Çelebi Çevgan Çırağan Vakası Çini ve Çinicilik Çorbacı Çuhadar Celaliler (Celâlîler, Celâlî İsyanları) Anadolu’da; siyasî, askerî, idarî, iktisadî ve sosyal sebeplere dayanarak, İran desteğindeki Şiî propagandacılar tarafından çıkarılan isyanlara katılanlar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 1447’de, merkezi Erdebil’de bulunan Şeyh Safiyyüddîn tarikatının başına geçen Cüneyd, dedelerinin ve Safiyyüddîn’in doğru yolundan ayrılarak Şiîlik propagandasına başlamış, kısa zamanda etrafına pekçok kimse toplamıştı ![]() ![]() ![]() ![]() 1502’de İran’da tarikatın başında bulunan Şah İsmail, çoğu Anadolu’dan gelmiş yedi bin kişilik kuvvetiyle, Nahcıvan Savaşında, dayısının oğlu Akkoyunlu Elvend Mirzâ’yı yenerek Âzerbaycan’ı aldı ve Safevî Devleti'ni kurmaya muvaffak oldu ![]() ![]() Nitekim Osmanlı tarihlerinde, Şeytan Kulu denilen Şah Kulu Baba Tekeli adında bir Şiî, etrafına topladığı adamlarla Antalya ve Kütahya çevresinde büyük bir isyan başlattı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Yavuz Sultan Selim Han, 1514’te İran Şahı İsmail Safevî’yi Çaldıran’da mağlup ederek, bozuk inanışlarının yayılmasını önledi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Celâlî hareketleri, bu tarihten sonra Kanunî Sultan Süleyman Hanın son senelerine kadar, bazı münferit vakalardan ibaret kaldı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Haçova Meydan Savaşı'nın sonunda Veziriâzam Cağalazâde Sinan Paşa'nın, muharebeden kaçan kapıkulu halkıyla timarlı sipahilerin dirliklerini kesmesi, ele geçenleri öldürüp, mallarını müsadere etmeye başlaması üzerine, kurtulanlar Karayazıcı’nın emri altına girdiler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Vaziyetin gittikçe tehlikeli bir hal aldığını gören İstanbul hükümeti, Bağdat valisi Vezir Sokulluzade Hasan Paşayı, Karayazıcı’nın üzerine gönderdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Daha sonra üzerine gönderilen kuvvetleri bozan Deli Hasan’ın cesareti daha da arttı ![]() ![]() Avusturya ve İran harpleri dolayısıyla Anadolu vaziyetine bakamayacaklarını düşünen devlet adamları, Deli Hasan işini sulh yoluyla halletmeyi uygun buldular ![]() ![]() ![]() Deli Hasan Paşanın, devlet hizmetini kabul ederek Rumeli tarafına geçirilmesiyle, Anadolu’daki Celâlî hareketleri sona ermedi ![]() ![]() ![]() ![]() Bu sırada; Ankara, Kırşehir, Kayseri, Niğde, Aksaray, Konya, Hamid ve Kütahya sancaklarında Celâlî zulmü, bütün şiddetiyle devam ediyordu ![]() ![]() ![]() ![]() Artık Anadolu, Celâlî eşkıyalarının hareket sahası hâline gelmişti ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Canboladoğlu’nun faaliyetleri sonucu, Lübnan ve Kuzey Sûriye’nin de Celâlî ihtilâline katıldığı aylarda, Osmanlı Devleti, Zitvatoruk Antlaşması'nı imzalayarak, yıllardır devam eden Osmanlı-Avusturya harbine son verdi ![]() Babası Sultan Üçüncü Mehmed Hanın, Celâlî isyanları yüzünden üzüntü içinde öldüğünü bilen Sultan Birinci Ahmed Han, bundan sonra Sadrazam Kuyucu Murad Paşa'yı tam yetkiyle Anadolu işlerine memur etti ![]() ![]() ![]() Konya’ya geldiği zaman, başta reisleri Saracoğlu Ahmed Bey olduğu halde, bir kısım Celâlîyi temizledi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Canboladoğlu kuvvetlerini dağıtan Murad Paşa, kışı Halep’te geçirdikten sonra Celâlîlerin en tehlikelilerinden olan Kalenderoğlu üzerine yürüdü ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kalenderoğlu’nun takibine kuvvet gönderdikten sonra, Sivas’a gelen Murad Paşa, Tavîl Ahmed’in kardeşi Meymûn’un, Kalenderoğlu’na iltihak etmek üzere 6000 eşkıya ile Tokat ve Karahisâr-ı Şarkî yoluyla Erzurum’a gittiğini haber aldı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Murad Paşa, bundan sonra gerekli asayiş tedbirlerini aldıktan sonra, İstanbul’a döndü (18 Aralık 1608) ![]() ![]() Sultan Birinci Ahmed Han, veziriâzam Kuyucu Murad Paşanın bu muvaffakiyetlerinden son derece memnun kalarak, kendisine iki hil’at ve bir murassa sorguç ihsan eyledi ![]() 15 Haziran 1609’da veziriâzam Kuyucu Murad Paşa, İran Seferi bahanesiyle Üsküdar’a geçerek otağını kurdu ![]() ![]() ![]() Murad Paşa, Üsküdar’a geçtikten sonra, Muslu Çavuş ve Yusuf Paşaya çeşitli vaatlerde bulunarak, okşayıcı mektuplar gönderdi ve onları İran seferine katılmaları için orduya davet etti ![]() ![]() ![]() On üç, on dört sene devam eden Celâlî eşkıyalığı dolayısıyla; Suriye, Irak ve Anadolu adeta elden çıkmış gibi bir vaziyete girmişti ![]() ![]() ![]() ![]() Murad Paşa, yalnız Celâlîleri değil, onlarla uzak ve yakından temasları olan ve yataklık edenleri de öldürttü ![]() ![]() ![]() Murad Paşa; gayretli, dindar, üstün komutanlık, idarecilik, diplomatlık ve devletin çıkarlarını her şeyden üstün tutan bir şahsiyete sahipti ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Daha sonraki yıllarda, Anadolu’da buna benzer kaynaşmalar ve isyanlar oldu ise de hiçbir zaman Kuyucu Murad Paşadan önceki genişliğe ulaşmadı ![]() Genç Osman’ın yeniçeriler tarafından öldürülmesinden sonra, Erzurum valisi Abaza Mehmed Paşa, 1622’den 1628’e kadar, yeniçerilere karşı intikam hissiyle hareket edip, çok kan dökülmesine sebep oldu ![]() ![]() ![]() Sultan Dördüncü Mehmed Han (1648-1687) zamanında, 1664’te sadrazamlığa getirilen Köprülü Mehmed Paşa'ya ve yeniçerilere karşı, sipahi zorbaları, Abaza Hasan Paşa'nın etrafında toplanarak isyan ettiler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İkinci Viyana Kuşatması (1683) sırasında, Anadolu’da Akkaş, Kara Mahmud, Yâdigâroğlu, Bölükbaşı ve Yeğen Osman gibi Celâlîler, Sivas ve Bolu çevresinde faaliyete geçtilerse de, zamanında ve yerinde alınan tedbirler sayesinde, başarılı olamadılar ![]() 1519’da başlayıp belirli aralıklarla yıllarca süren ve bilhassa 1596-1610 yılları arasında Anadolu’yu baştanbaşa saran Celâlî isyanlarının Osmanlı Devleti için, bellibaşlı sonuçları şunlardır: 1 ![]() ![]() ![]() 2 ![]() ![]() ![]() ![]() 3 ![]() ![]() 4 ![]() ![]() ![]() ![]() 5 ![]() ![]() ![]() ![]() Cuma Selamlığı Osmanlı sultanlarının Cuma namazına gidişleri ve dönüşleri sırasında yapılan merasim ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Padişahlar, Sultan İkinci Abdülhamid Han'a kadar, camilere, ata binerek giderlerdi ![]() ![]() Cuma selâmlığı merasiminde, askerî, mülkî ve ilmiye sınıfından pekçok kimse bulunur, her sınıf askerden meydana gelen birlikler, namazdan sonra padişahın önünde resmi geçitte bulunurlardı ![]() ![]() ![]() Selamlıklara bütün şehzadeler, bazı yâverler, tüfekçiler ve hünkâr çavuşları katılırdı ![]() ![]() ![]() ![]() Son devirde otuz üç sene padişahlık yapan Sultan Abdülhamid Hanın selamlıkları hiç aksatmadığını, camide dert ve sıkıntısı olanların arzuhallerini alıp, gerekeni yaptırdığını tarihî kaynaklar belirtmektedir ![]() ![]() ![]() Selâmlık resmini seyir için gelen halk, uzaklarda dururdu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Padişahlar, selamlık merasimi için her hafta bir büyük camiye giderlerdi ![]() ![]() ![]() Cülus (Cülüs) Osmanlılarda, tahta çıkacak şehzadenin padişahlığının ilan edilmesi dolayısıyla yapılan merasim ![]() ![]() ![]() Osmanlılarda, saltanat sürmekte olan padişahın ölümü veya saltanattan hal’i üzerine yerine geçen padişahların cülûsları, merasimle yapılır ve hiç vakit geçirilmeden yeni padişaha hemen o gün biat olunurdu ![]() ![]() ![]() Padişahın tahtı Bâbüssaâde denilen Akağalar Kapısı önünde kurulurdu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Biat merasimi, Mataracıbaşının biat edişine kadar devam ederdi ![]() ![]() ![]() Cülûs töreni, kılıç alayı ve türbe ziyaretleriyle tamamlanırdı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cülûs bahşişi: Cülûs bahşişi verme usulü, Osmanlılardan evvelki İslâm devletlerinde de vardı ![]() ![]() ![]() ![]() Bu bahşişten yalnız asker değil, büyük-küçük bütün memurlar istifade eder, sadrazam ve şeyhülislâma otuzar bin akçe verilirdi ![]() Osmanlı tarihinde ilk defa cülûs bahşişi, 1389 tarihinde Kosova sahrasında padişah seçilen Yıldırım Bayezid Han tarafından kapıkullarına verilmiş ve bu usul, Sultan Birinci Abdülhamid’in cülûsuna kadar devam etmiştir ![]() Cülûs bahşişi verilmesi, Fatih tarafından kanun hâline getirilmiş, Yavuz Sultan Selim Han da cülûs bahşişinde ödenecek paraları tespit etmiştir ![]() İlk zamanlarda padişahların bir ihsanı şeklinde olan cülûs bahşişi, sonraları padişahların bir lütfu olmaktan çıkmış ve bu bahşiş uğrunda bir hayli ihtilâller olmuştur ![]() Cülûs bahşişi dîvânı: Cülûs bahşişi verilmek üzere toplanan dîvân ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cülûs çıkması: Padişahların cülûsları münasebetiyle yapılan çıkmalar hakkında bir tabir ![]() ![]() ![]() Cülûs tebliği: Yeni padişahın Osmanlı tahtına geçtiğini, münasebette bulunulan devletlerin hükümdarlarına gönderilen elçilerle bildirmektir ![]() ![]() Bu tebliğ üzerine yeni padişahı tebrik etmek üzere İstanbul’a gelen elçiler, padişah tarafından özel bir törenle kabul edilirdi ![]() Yeni padişahın tahta geçtiği, Osmanlı tebaasına fermanla duyurulur ve hutbenin yeni hükümdar adına okunması bildirildiği gibi, devlet içindeki il darphanelerine gönderilen başka bir hükm-i şerîf ile de, paranın yeni hükümdar adına basılması bildirilirdi ![]() ![]() Cülûsiyye: Padişahların saltanat tahtına çıkmaları münasebetiyle söylenmiş manzume veyahut yazılmış makaleler ![]() ![]() ![]() Sultan Osman için Nef’î’nin yazdığı cülûsiyyeden bir beyt şöyledir: Şehinşâh-ı adâlet-pîşe Osmân Hân-ı Sânî kim Vücûduyla hayât-ı tâze buldu mülk-i Osmânî Çektiri Osmanlı deniz kuvvetlerinde kürekle hareket eden gemilere umumî olarak verilen isim ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İnce donanmanın dışında bulunan büyük boy gemiler de donanma-ı hümâyûnu meydana getirirdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() On yedinci asırda Osmanlı donanması, 40 kadırga, 6 mavna, 20 bey gemisinden müteşekkildi ve bu gemilerde 10 ![]() ![]() ![]() Çelebi Türklerde muhtelif sanat ve meslek sahiplerine sembol olmuş bir tabir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Osmanlılar'da padişahların erkek çocuklarına evvelce “bey”, sonra “çelebi” unvanı verilmiş, daha sonra erkek kız ayrılmadan “sultan” tabiri, müştereken kullanılmıştır ![]() Çelebi, Türkçe'de kibar, centilmen manâsını ifade ediyordu ![]() ![]() Osmanlı yazı lisanında, 17 ![]() ![]() ![]() Çevgan (Çevgân) Eski bir Türk oyunu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Mehterhâne takımlarında kullanılan çatal başlıklı ve etrafı zincir ve çıngıraklarla donatılmış saplı âletlere de çevgân adı verilirdi ![]() ![]() Çırağan Vakası Sultan İkinci Abdülhamid Hanı tahttan indirip, Sultan Beşinci Murad’ı tekrar tahta geçirmek için yapılan baskın ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Silah sesleri, Yıldız Sarayından duyulunca Sultan Abdülhamid Han, Çırağan Sarayına asker sevk etti ve Sultan Murad’ın kılına dokunulmamasını emretti ![]() ![]() ![]() Ali Suâvî’nin yalısında bulunan defter ve vesikalar, İngiliz olan hanımı tarafından yakıldığından, cemiyetine, hükümet adamlarından kimlerin üye olduğu anlaşılamadı ![]() ![]() Basit gibi görünen bu küçük ihtilâl teşebbüsü, haklı olarak Sultan Abdülhamid’i sıkı emniyet tedbirleri almaya sevk etti ![]() ![]() ![]() Ali Süâvî’nin başarısızlıkla sona eren bu isyanından kısa bir süre sonra, ikinci bir Çırağan hadisesi daha meydana geldi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kleanti, Sultan Murad’la Çırağan Sarayında görüştü ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Komite, bu planını gerçekleştirmek için müsait bir zaman beklerken, Birinci Çırağan Vakası meydana geldi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Birinci ve İkinci Çırağan vakalarında ortak noktalar mevcuttu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Türklerde Çini ve Çinicilik Çinicilik pek eski olup, tarih bakımından ta Asurlular zamanına varan bir doğu sanatıdır ![]() ![]() ![]() ![]() Türklerde çinicilik: İlk olarak Türkler, Orta Asya’da çini imal etmişlerdir ![]() ![]() ![]() Orta Asya’daki Hunlar, Karahanlılar, Uygurlar, Gazneliler, çini ve seramik sanatını kitabelerde ve binalarda yapı malzemesi olarak kullanmışlardır ![]() ![]() ![]() Türk Boyları, yapmış oldukları eserlerde, cephe kaplaması olarak, sırlı tuğlayı kullanmışlardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İlk gelişmiş Türk çinisi örnekleri, 13 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Osmanlı çini sanatının şahane üslubu, Bursa’da Yeşil Cami ve türbe ile başlar (1421-24) ![]() ![]() ![]() On dört ve on beşinci yüzyılda yapılan en büyük kısmı mavi ve beyaz renkte olan Kütahya çinileri ile ilk “Haliç çinisi” mamullerine, Bursa’da Sultan Mustafa Türbesi, Yeşil Türbe ve Cem Sultan Türbesi ile Edirne’de İkinci Murad Camiinde rastlanır ![]() On altıncı yüzyılda ise sırlı ve renkli duvar çinilerine rastlanmaktadır ![]() ![]() ![]() ![]() 1550’li yıllardan sonra renkli çini tekniği terkedilmiş ve çini sanatında sıraltı tekniği hakim olmuştur ![]() ![]() ![]() ![]() On altıncı yüzyıl, Osmanlı çinicilik sanatının en yüksek seviyeye eriştiği devredir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İstanbul’da Tekfur Sarayında 1725’ten sonra bir çini atölyesi kurulmuş ve Sultan Ahmed Çeşmesi ile Hekimoğlu Ali Paşa Camii bu çinilerle süslenmiştir ![]() ![]() ![]() İslâm seramiklerinin önemli bir merkezi, 833-884 tarihlerinde kurulan Samarra şehridir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ne yazık ki, bu çok değerli güzel sanat dalı, 17 ![]() ![]() Muhteşem devirler yaşayan Türk çinicilik sanatı, eski gücünden çok şey kaybetmiş olmasına rağmen, bugün de hayatiyetini sürdürme gayreti içerisindedir ![]() Çorbacı Kapıkulu ocaklarına eleman yetiştiren 31 bölüklü acemi ocağı ile Osmanlı ordusunun piyade (yaya) askerini teşkil eden bölük zâbitlerinin unvanı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Yaya bölük komutanı olmalarına rağmen atları vardı ![]() ![]() Yeniçerilerin, İkinci Mahmud Han zamanında kaldırılmasından sonra, “çorbacı” yerine “ortaağası” tabiri kullanılmıştır ![]() Çuhadar Osmanlı Devleti'nde sarayın büyük memurlarından ve padişahların hizmetlerinde bulunanlardan birine verilen ad ![]() ![]() ![]() ![]() Çuhadar ağa unvanına sahip olan kimse, padişahın hizmetinde bulunup, ona en yakın dört ağadan biri olurdu ![]() ![]() ![]() ![]() Ayrıca padişahın bayramda camiye gidişlerinde ve merasimlerde halka para saçardı ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Türk Tarihi Kavramları(Alfabetik) |
![]() |
![]() |
#4 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Türk Tarihi Kavramları(Alfabetik)D Dalkılıç (Serdengeçti) Devşirme Donanma (Şenlik) Dönmeler Duhuliye Resmi Dalkılıç (Serdengeçti) Osmanlı Devleti'nde muhasara edilen kaleye girmek veya düşman ordusu içine dalmak için fedaî yazılan asker ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kuşatması uzayan kalelere, serdengeçtiler, gece merdiven kurarak yalın kılıç içeri girerler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Yeniçerilerin bozulmasıyla serdengeçtiler de eski ehemmiyetini kaybettiler, ocak kaldırılınca, “dalkılıç” “serdengeçti” de kendiliğinden kalkmış oldu ![]() Özlüyorum Malazgirt, Niğbolu ve Kosova’yı Şimşek nallı rüzgâr atlar üstünde, Dalkılıçlar biçerken ovayı ![]() ![]() ![]() Yaşasaydım aaah öyle bir günde! Devşirme Saray hizmetleriyle, Bostancı Ocağı ve Yeniçeri Ocağında istihdam edilmek üzere Osmanlı Devleti'nin Hıristiyan halkından topladığı çocuklara verilen isim ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Acemi Ocağı teşkilâtı daha sonraları ihtiyaç nispetinde genişletildi ve yeni kanunlarla, daha mükemmel bir hâle kondu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Devşirme işiyle birinci derecede Yeniçeri Ağası alâkadardı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Devşirme memuru, vazifesinde tamamen serbestti ![]() ![]() ![]() ![]() Kanun üzere, Hıristiyan çocukların en asil olanları seçilirdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Devşirilen çocuklar, yüzer, yüz ellişer, iki yüz veya daha fazla gruplar hâlinde, muhafızların nezaretleri altında hükümet merkezine sevk edilirlerdi ![]() ![]() ![]() Devşirme Kanunu, bilhassa 17 ![]() ![]() ![]() ![]() Donanma (Eğlence, Şenlik) Osmanlı Devleti'nde mübarek günlerde, bayramlarda, Osmanlı ordularının zafer dönüşlerinde, padişahların çocuklarının doğumlarında ve düğünlerde yapılan şenlik ve gösterilere verilen isim ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu şenliklere, yabancı devlet adamları, büyükelçiler de davet edilirlerdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Donanma şenliklerini düzenlemekle görevli memura, “Donanma Muhtesibi” denilirdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Donanmalar, padişahların fermanıyla ilan ve tespit edildikten sonra, fermanın sadrazamın otağına gelmesiyle birlikte başlardı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() On dokuzuncu asırda (1843) İstanbul’da bulunan tanınmış Fransız edibi Gerard de Nerval, o yılın Ramazanının birinci gününde gördüğü sevinç ve şenlikleri hayranlıkla dile getirmeye çalışmış, İstanbul’un temizlik ve zarafetine, halkının nezaketine, burada tattığı huzur ve saadete hayran kalmıştı ![]() ![]() 1858 yılında, Sultan Abdülmecid Han, dört şehzadesini birden sünnet ettirmişti ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Fransızlar, böyle şenliklere “Fete Imperial” adını verirlerdi ![]() ![]() ![]() ![]() Bu donanmalar sırasında, Osmanlı toplumunun kuruluşları, bütün sanat erbabı, yeni hamleler kaydederlerdi ![]() ![]() ![]() ![]() Dönmeler (Dönme, Dönmelik) On yedinci yüzyıldan itibaren, muhtelif Osmanlı şehirlerinde, bilhassa Selânik’te, Müslüman adı ve kıyafeti altında yaşayan Musevî cemaati fertlerine verilen ad ![]() ![]() ![]() Gizli bir mezhep sayılan dönmelik, aslen İspanyalı olup, İzmir’e yerleşen Mordehay Sevi adlı bir Yahudi'nin oğlu olan Haham Sabatay Sevi tarafından kuruldu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Nayir adındaki Polonyalı bir hahamın kızı olan Sara ile evlendikten sonra Gazze’ye gitti ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() O ise kendisini kralların kralı olarak görüyordu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İstanbul’a getirilen Sabatay Sevi, sorgulamasında, korkusundan yaptıklarını inkâr etti ![]() Sadaret Kaymakamı Mustafa Paşa, Şeyhülislâm Minkârizâde Yahya Efendi ve Sultan’ın imamı Vânî Mehmed Efendi huzurunda, kendisinin Mesih olmadığını söyledi, yaptıklarını inkâr etti ve Müslüman olduğunu ilan etti ![]() ![]() ![]() Onun Müslüman olmuş görünmesiyle ilgili olarak Vânî Mehmed Efendi; “Bu adamın, Müslümanlığı kalbî hisler ve ihlâsla kabul ettiğine kâni değilim ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sabatay Sevi’nin Müslüman olmuş görünmesi, Türkiye ve diğer memleketlerdeki Yahudiler arasında şaşkınlığa sebep oldu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu arada padişaha ve müftüye başvurarak, Yahudileri hidayete davet etmek üzere kendisine izin verilmesini istedi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu emirleri neşreden Sabatay Sevi’nin yaptığı işler, Sadrazam Köprülüzâde Fazıl Ahmed Paşaya anlatılınca, onu çağırıp sorguya çekti ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kadınları sarı mest ve beyaz car giyinen, erkekleri ise, beyaz keçe üzerine yeşil sarık saran, görünüşte Müslüman bilindikleri ve Müslüman adı taşıdıkları halde bayramdan bayrama namaza giden dönmeler, Sabatay Sevi’nin ölümünden sonra, Yâkubîler, Karakaşlar, Kapancılar olarak üçe ayrıldılar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Duhuliye Resmi Şehir ve kasabalara ticaret amacıyla getirilen eşyadan alınan vergi ![]() ![]() ![]() ![]() Osmanlı Devleti'nde, kuruluşla birlikte pazarlara satılmak üzere getirilen mallardan “pazar baçı” alınmaya başlanmıştır ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Türk Tarihi Kavramları(Alfabetik) |
![]() |
![]() |
#5 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Türk Tarihi Kavramları(Alfabetik)E Efendi Efendi Kapısı Elviye-i Selâse Ertuğrul Fâciası Eşkinci Evlad-ı Fâtihân Efendi Okuyup yazması olanlara verilen unvan ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Saraydaki Sultan hanımlara kadın efendi unvanının, kibar muhitlerde hanımefendi, beyefendi, tabirlerinin kullanılmasına, 19 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Efendi, ağa, bey, paşa tabirlerinin resmî unvan olarak, devlet ile fertlerin münasebetine ait işlerde kullanılması 1934’te çıkan kanunla yasak edilmiştir ![]() Efendi Kapısı Yeniçeri kâtibinin dairesine verilen ad ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu tabir, azad edilen köle ve cariyelerin eski sahiplerinin evleri için de kullanılırdı ![]() ![]() Elviye-i Selâse (Üç Vilayet) Kars, Ardahan ve Batum sancaklarına verilen ad ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Berlin Konferansı'nda, İngiltere-Rusya ve İngiltere-Türkiye itilâfnamelerine uygun bir değişiklik yapıldı ![]() ![]() I ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu değişiklikler, Kars (1920) ve Moskova (1921) antlaşmalarıyla gerçekleşerek resmiyet kazandı ![]() Ertuğrul Faciası Japonya ziyareti dönüşü batan Türk gemisindeki 587 kişinin şehid olması ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 15 Temmuz 1889 günü, o yıl Heybeliada’daki Bahriye Okulunu bitiren genç teğmenlerin hepsi, gemi komutanı Yarbay Ali Beyin idaresinde, İstanbul’dan hareket ettiler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Amiral ve emrindeki heyet, İmparator Meiji tarafından Tokyo’daki sarayında kabul olundu ve kendilerine birer nişan verildi ![]() ![]() ![]() Normal dönüş zamanında, kafileden 37 kişi koleraya tutulduğundan, Yokohama’da 33 gün karantinada kalındı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Şehitlerin cesetleri ve vücut parçaları, Japon köylülerince ve sağ kurtulan Türk denizcilerince toplanarak, adada bulunan fener yakınındaki hakim bir tepeye gömüldüler ![]() Sağ olarak kurtulanlar ise, yaralı vaziyette, iki Japon harp gemisi tarafından, birkaç haftada Çanakkale Boğazına kadar getirildi ![]() ![]() ![]() Japonlar, Kaşımazaki Fenerinin 300 metre güneydoğusundaki bir yere, denizcilerimizin hatırasına hürmeten âbide diktiler ![]() Eşkinci Osmanlılarda timarlı sipahilere ve cepheye çağrılan geri hizmet kıtalarına verilen ad ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Yaya, müsellem, kızılca müsellem, yörük ve canbazlardan teşekkül eden eşkinciler, 1590 yılına kadar 20’şer, bu seneden sonra 30’ar kişilik ocaklara bölünmüşlerdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Eşkincilerin maaş kâğıtlarına “esâme” adı verilirdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sultan İkinci Mahmud Han, daha da bozulan bu teşkilâtı, 25 Mayıs 1825’te düzenleyerek modern bir eşkinci ocağı kurdu ![]() Şeyhülislâm Tâhir Efendiden, askerî eğitimin lüzumlu olduğuna dair fetva alınıp, yeniçerilerin “bütün” adı verilen elli bir ortasından şimdilik yüz ellişerden 7650 asker, “eşkinci” adıyla kaydedilip, bir kanunnâme yazıldı ![]() Eşkinci askerlerinin başına Hacı Sâib Efendi getirilip, eğitiminden de Mısır Cihâdiye Askerî Binbaşılarından Davud Ağa ile eski Nizâm-ı Cedîd Yüzbaşılarından İbrahim Ağa sorumlu idi ![]() ![]() ![]() ![]() Evladı Fatihan (Evlâd-ı Fâtihân) Rumeli’nin fethinden sonra, oralarda yerleşmek üzere, Anadolu’nun Müslüman-Türk halkından, aileleri ile birlikte gidenlere verilen ad ![]() ![]() ![]() ![]() Fetihlerden sonra Rumeli’de yerleşen yörük teşkilâtı, zamanla dağılmaya yüz tuttu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 1691 senesinden sonra, Evlâd-ı Fâtihânın defterleri tutulmaya başlanmıştır ![]() ![]() ![]() ![]() Evlâd-ı Fâtihânı, çeribaşılar (yörük teşkilatında serasker) idare etmekteydi ![]() ![]() ![]() ![]() 1826 senesinde Evlâd-ı Fâtihân teşkilatı yeniden düzenlendi ve yirmi dört grupta toplanarak dört tabur hâline getirildi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Türk Tarihi Kavramları(Alfabetik) |
![]() |
![]() |
#6 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Türk Tarihi Kavramları(Alfabetik)F Fenerliler Ferik Ferman Fetret Devri Fenerliler Osmanlılarda devlet hizmetlerinde çalışmış, büyük makamlarda bulunmuş Rumlar hakkında kullanılan deyim ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Fener’in tarihî aileleri olan Fenerliler, 18 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bunlardan, Prens unvanını alan beylerin çocuklarına “beyzâde”, hanımlarına “donma”, kızlarına “domanica” adı verilirdi ![]() Ferik Osmanlı Devleti'nde büyük askerî rütbelerden birinin adı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ferikler, paşa unvanını taşırlar ve kendilerine konuşma sırasında, “Saâdetlü paşa hazretleri” denirdi ![]() ![]() Cumhuriyet döneminde, birinci ferikler ile feriklerin sahip oldukları unvanlar kullanılmakla beraber, bunlar bir süre daha paşa unvanını korudular ![]() ![]() ![]() Ferikin bugünkü karşılığı olarak; birinci ferik korgeneral, ikinci ferik ise tümgeneraldir ![]() Ferman Padişahların herhangi bir iş hakkında tuğra veya nişanını taşıyan yazılı emri ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Osmanlılarda Ferman, yedi esas üzerine yazılırdı: 1) Ferman kelimesinin anılması, 2) Fermanın yazıldığı kişinin rütbe derecesine göre dua ve övgü yazılması, 3) Fermanın gönderilme sebebi, 4) Ferman gönderilen kişiye, padişah isteğinin emrolunması, 5) Yapılması istenilen işin belirtilmesi, 6) Verilen işin bitirilmesi için istek, 7) Fermanın tarihi ve gönderildiği yerin ismi ![]() Osmanlılarda iki çeşit fermana rastlanmaktadır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Fetret Devri Yıldırım Bayezid’in, Ankara Meydan Savaşı'nda Timur Han'a esir düşmesinden sonra dağılan Osmanlı birliğinin, 1413 yılında, Birinci Mehmed Han tarafından yeniden sağlanıncaya kadar geçen devresi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Timur Han, Emir Süleyman’a taç ve hil’at göndererek, onu kendisine bağlamaya muvaffak oldu ![]() ![]() ![]() ![]() Ankara Savaşından sonra Balıkesir taraflarında gizlenen İsa Çelebi, Timur Han'ın İzmir’e doğru gittiği sırada, Bursa’ya geldi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ankara Savaşında ihtiyat kumandanı olarak görev yapan Mehmed Çelebi ise, savaşın kaybedileceğini anlayınca, bin kadar askeriyle Amasya’ya doğru çekilmişti ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Mehmed Çelebi, aynı zamanda Osmanlı birliğini sağlamak yolunda ilk teşebbüslere girişti ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Edirne’de bulunan Emir Süleyman, Çelebi Mehmed’in faaliyetlerini yakından takip etmekteydi ![]() ![]() ![]() ![]() Bu sırada Çelebi Mehmed, diğer Anadolu beylikleri ile ittifak kurma arzusundaydı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Karadeniz yoluyla Eflak’a gelen Musa Çelebi, kendisine burada da müttefikler bulmakta gecikmedi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Musa Çelebi, Edirne’ye sahip olduktan sonra, daha önce Mehmed Çelebi ile yapmış olduğu antlaşmaya riayet etmeyerek hükümdarlığını ilan etti ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Biraderi Mehmed Çelebi’nin, Anadolu’da ne derece bir kuvvete sahip bulunduğunu iyi bilen Musa Çelebi, onunla mücadeleye girişmekten çekindi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Musa Çelebi, bu muvaffakiyetlerine rağmen, Rumeli’deki beyleri tarafından, gün geçtikçe yalnız bırakılıyordu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Musa Çelebi’nin Rumeli’de hükümdarlığı, üç seneden azdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Türk Tarihi Kavramları(Alfabetik) |
![]() |
![]() |
#7 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Türk Tarihi Kavramları(Alfabetik)G Gedik Gidiş Alayı Gureba (Garipler Gedik Osmanlılar zamanında esnaf ve sanatkârlar arasında yardımlaşma ve dayanışmayı sağlamak, kalite kontrolü yapmak ve esnaf içinde tekelleşmeyi önlemek için kurulmuş olan sistem veya bu sistem içinde kazanılan çalışma yetkisi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Osmanlı şehirlerinde ticaret ve sanatla uğraşmak, belli şartlara ve kaidelere bağlanmıştı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Gedik sistemiyle iş ve ticaret ahlâkına sahip olmayan, hileli mal üreten, ticarette karaborsacılık yapan veya piyasa fiyatının üzerinde fahiş fiyatla mal satan kimseler, halka ve maliyeye zarar verdikleri için teşkilattan ihraç edilirlerdi ![]() 17 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Gedik sisteminin kurulmasından bir müddet sonra müstakar gedik özelliğindeki işyerlerinde, ayrıca, bir üst veya asma kat bölünerek buralarda da havâî gedik adı altında ikinci işyerleri açılmasına izin verildi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Boşalan gedikler için, bedel-i muaccele (peşin bedel) ödenmesi şartıyla berat verilirdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sultan Üçüncü Selim Han, gedik sisteminde bazı düzenlemeler yaptı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Gedik sistemi, Osmanlı toplum yapısında çok faydalı hizmetler gördü ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Gidiş Alayı Padişahların saray dışındaki gezintileri münasebetiyle tertip edilen alaylar hakkında kullanılan bir tabir ![]() ![]() ![]() ![]() Yolda halktan birisi atın önüne yatar, yahut yolun bir noktasından yüksek sesle hâlinden şikâyetçi olursa ve gerçekten adam fakirse, kâfi miktarda para ve hediyeler verilerek gönlü alınırdı ![]() ![]() Teşrîf-i hümâyûn (padişah gezisi) biraz resmîce olursa, çavuş ve çizmeciden başka, yeniçeri ağası, kapıcıbaşı, mîr-i alem, mirahur, çavuşbaşı ile üzengi ağaları da bulunurdu ![]() ![]() ![]() Padişahların gittikleri yerlerde bazen pehlivan güreşleri ve at koşuları gibi oyunlar düzenlenip seyredilirdi ![]() ![]() Resmî olmayan gidişlerde otağın önüne tuğ dikilmez, mehter götürülmezdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Gureba (Gurebâ, Garipler) Osmanlı ordu teşkilâtında, kapıkulu süvarisini teşkil eden altı bölükten, Gurebâ-i Yemin ve Yesar bölüklerinin adı ![]() ![]() ![]() ![]() Sefer esnasındaki yürüyüşlerde sağ garibler sağ ulûfecilerin sağında; sol garibler, sol ulûfecilerin solunda giderlerdi ![]() ![]() ![]() Gurebâ-ı Yemînin bayrakları sarı ile beyaz; Gurebâ-i Yesarınkiler ise, yeşil ile beyazdı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Her iki bölük, hükümdarın bizzat katıldığı savaşlara katılırlardı ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Türk Tarihi Kavramları(Alfabetik) |
![]() |
![]() |
#8 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Türk Tarihi Kavramları(Alfabetik)H Hâcegân Hakan Han Harbiye Nazırı Haremeyn Has Haseki Hatt-ı Hümâyun Hidiv Hil'at Hâcegân Osmanlılar zamanında devlet dairelerindeki yazı işlerinin başında veya defterdarlık, nişancılık gibi vazifelerde bulunanlara verilen sivil bir rütbe ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() On sekizinci asırda hâcegân rütbesini haiz memurlar şunlardı: Şıkk-ı Evvel, Şıkk-ı Sânî, Şıkk-ı Sâlis Defterdarları; Nişancı, Defter Emîni, Reisül Küttâb, Büyük ve Küçük Tezkireci, Rûznâmeci-i Evvel, Beylikçi, Baş Muhasebeci, Mektupçu, Şehremini, Tersane, Darbhâne, Matbah ve Arpa Eminleri; Teşrifâtçı, Anadolu Muhasebecisi, Atlı Muhasebecisi, Yeniçeri Kâtibi, Sipahi Kâtibi, Silahtar Kâtibi, Cizye Muhasebecisi, Maliye Tarihçisi, Maliye Tezkirecisi, Büyük ve Küçük Rûznameciler, Piyade Muhasebecisi, Dîvân Çavuşları, Cebeciler Kâtibi, Küçük Evkaf, Kalyonlar Kâtibi, Garibler Kâtibi, Tophane Nazırı, Baş Muhasebe Kesedârı, İstanbul ve Selânik Baruthaneleri Nazırı, Sergi Nazırı, Sadrazam Kethüdâsı ve Çavuşbaşı ![]() On dokuzuncu asrın başında maliyeden bazı Mukâtaa Memurları ile Enderûn ve Bîrûn Kâtibi Eminleri ve Asâkîr-i Mansûre Ordusu Nâzırı da, hâcegân sınıfına dâhil edilmiştir ![]() Bir senelik müddetle tayin edilen hâcegânların tayinleri Şevval ayı içinde yapılırdı ![]() ![]() ![]() Sadrazam, ordunun başında serdar-ı ekremlikle İstanbul dışına çıktığında, kendisine mensup hâcegânlarla, diğer hâcegân da mühim defterlerle sefere katılırlardı ![]() ![]() ![]() On sekizinci asırda hâcegânlık unvanı dört sınıf olarak mütalaa olunurdu ![]() ![]() Hâcegânlıktan vezirliğe terfi edilebildiği için, hâcegânlık mühim bir rütbeydi ![]() ![]() Hakan Eski Türk ve Moğol imparatorlarına verilen unvan ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İslâmiyet'in kabulünden evvel hakanlık, Türkler için çok ulvî bir mevki idi ![]() ![]() ![]() ![]() Han Eski Türklerde hükümdarlık unvanı ![]() ![]() ![]() ![]() Kaşgarlı Mahmud, Dîvânü Lügât-it-Türk’ünde Uygur oymaklarının “kan” şeklinde kullandığını yazıyor ![]() ![]() ![]() Türklerde, Müslüman devletlerden ilk defa Karahanlılar, paralarında “Han” tabirini kullandılar ![]() ![]() ![]() Orta Asya’da Hive Hanlığı, Buhara Hanlığı gibi küçük Türk devletlerinin hükümdarları ile Delhi Türk İmparatorluğunda hükümdar, vezir ile ileri gelen devlet adamları bu unvanı kullanmışlardır ![]() Osmanlı padişahları ise, Çelebi Sultan Mehmed’den itibaren, devletin yıkılışına kadar, diğer hükümdarlık unvanlarının yanında “Han” tabirini de kullandılar ![]() ![]() Harbiye Nazırı Askerlik işleriyle alâkalı dairenin başı ![]() ![]() ![]() ![]() Harbiye Nazırlığına (Nezaretine), askerliğin en yüksek rütbesi olan müşirler (orgeneral) tayin olurlarken, 1908 inkılabından sonra, feriklerden (korgenerallerden) Harbiye Nazırı olanlar olduğu gibi, orduyu gençleştirmek fikriyle bir aralık rütbesi mirliva olan Enver Paşa, bu göreve getirilmiştir ![]() ![]() Harbiye Nazırlığı, Osmanlı Devleti'nin sonuna kadar devam etmiştir ![]() Haremeyn Kendisine “Seyyidü’l-Harameyn (Haremeyn’in Efendisi)” diye iltifat edilince; “Ben Seyyidü’l-Haremeyn değil, Hâdimü’l-Haremeynim (Haremeyn’in hizmetçisiyim)” diyen Yavuz Sultan Selim Han zamanında, Osmanlı hakimiyetine giren Haremeyn’e (Mekke ve Medine), Osmanlı sultanlarının hepsi, büyük hizmetlerde bulundular ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ayrıca Mekke ve Medîne’de vazife yapan ilmiye sınıfı mensuplarına veya diğer devlet vazifelilerine, başka yerlerde çalışanlara göre, daha yüksek derece veya pâyeler verildi ![]() Osmanlı Devleti'nin yıkılmasından sonra Suudoğullarının idaresine geçen Haremeyn’de, çevre düzenlemesi ve genişletme bahanesiyle yapılan çalışmalar sırasında, pekçok Osmanlı eseri yıkılmıştır ![]() ![]() Has Osmanlı Devleti toprak rejiminde, yıllık geliri 100 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sefer vukuunda, bütün has sahibi paşalar ve sancak beyleri, hassının miktarına göre, Anadolu’da her 3000 akçesi için, Rumeli’nde 5000 akçesi için, tam teçhizatlı ve savaşmaya kadir bir atlı askeri savaşa götürmeye mecburdular ![]() ![]() ![]() ![]() Has, zeamet ve timar arasındaki tek fark şuydu: Has, memuriyetin bitmesiyle sahibinin elinden alınır, fakat zeamet ve timar, evlâda intikal edebilirdi ![]() Haseki (Hasekiler) Hükümdarların hizmetinde bulunan şahıslara verilen isim ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Osmanlı devlet teşkilâtında üç grup haseki vardı ![]() ![]() Harem-i hümâyûnda padişahın yakın hizmetindeki kadınlara “hünkâr hasekisi” denilirdi ![]() ![]() ![]() On sekizinci asırda sayısı 300’ü bulan, küçük bostancı zâbiti rütbesinde ve haseki ismi verilen bir sınıf mevcuttu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hasekiler, merasimlerde başlarına mahturî külah, arkalarına kırmızı çuhadan dolama (kaput) ve bellerine “gaddâre” denilen hançer sokarlardı ![]() ![]() Bostancı hasekilerinin on ikisi “tebdil hasekisi” ismini alır ve padişah, tebdîl-i kıyafet ederek saray dışına çıktığında beraberinde bulunurdu ![]() ![]() Yeniçeri hasekileri: Ocağın 14, 49, 66 ve 67 ![]() ![]() ![]() ![]() Fatih Sultan Mehmed Han (1451-1481) devrinde kurulan yeniçeri hasekiliğinin vazifeleri şunlardı: Padişahla ava giderler ve av köpeği beslerlerdi ![]() ![]() ![]() ![]() Hattı Hümayun (Hatt-ı Hümâyün) Osmanlılarda, padişahlar tarafından herhangi bir iş için çıkarılan yazılı emir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sultan Üçüncü Murad Han, hükümdar olduktan sonra, hatt-ı hümâyunu bizzat kendisi yazdı ![]() Osmanlı sultanlarının dört çeşit hatt-ı hümâyunları olurdu: 1) Enderûn-ı Hümâyun nakil ve tayinleri ile Enderun’dan dışarı bir hizmet verilme hakkındaki yazılar ![]() ![]() ![]() ![]() Padişahların hatt-ı hümâyunları; tâlik, tâlik kırması, nesih ve rik’a ile yazıldığı halde, Sultan İkinci Mahmud’dan sonra yalnız rik’a ile yazılmıştır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hidiv Mısır'daki Osmanlı valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa'nın torunu İsmail Paşa ve haleflerine verilen unvan ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Mısır valileri, 8 Haziran 1867'de İsmail Paşanın Sultan Abdülaziz Han'dan aldığı fermana dayanarak, 1914'e kadar bu unvanı taşıdılar ![]() ![]() ![]() ![]() Hil'at (Hilat) Hükümdarların, taltif için bir kimseye verdikleri elbise ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İslâm dünyasında hil'at verme, Emevîlerden itibaren görülmektedir ![]() ![]() Osmanlılar'da hil'at, padişahlar tarafından sarayda, sadrazamlar tarafından da Bâbıâlî'de giydirilirdi ![]() ![]() ![]() Hil'at, giyecek şahsın sıfat ve mevkiine göre değişirdi ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Türk Tarihi Kavramları(Alfabetik) |
![]() |
![]() |
#9 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Türk Tarihi Kavramları(Alfabetik)I, İ Islahat Fermânı İçoğlanı İkindi Dîvânı İrade-i Seniyye İzn-i Sefîne Islahat Fermanı Kırım Savaşının son yıllarında, Batılıların etkisiyle Sadrazam Âlî Paşa tarafından, gayrimüslimlere daha fazla hakların verilmesi için hazırlanıp, 1856’da yayınlanan ferman ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Rus tezi: “Osmanlı Devleti sınırları içinde yaşayan Hıristiyanların hak ve imtiyazları, Avrupa devletlerinin müşterek garantileri altına alınmalıdır ![]() İngiliz tezi: “Tam ölçüde bir din serbestliği ve hukuk eşitliği sağlanmalıdır ![]() Fransız tezi: “Müslüman tebaa ile Hıristiyan tebaa arasında cemiyet, haklar, vergiler, millî eğitim ve devlet memurluklarına geçme bakımından sürüp gelen farklar, bir ferman ile kaldırılarak Gülhane Hattı’nda (Tanzimat Fermanı) işâret edilen tebaa eşitliği tam manasıyla geliştirilmelidir ![]() Bâbıâlî, Rusya’nın teklifini, hükümranlık haklarına müdahale, İngiliz teklifini de İslâmiyet'i küçültücü gördüğü için, Fransız teklifini kabul etti ![]() ![]() ![]() Âlî Paşa hükümeti tarafından ilan edilen bu fermanın hazırlanmasında, İngiliz ve Fransız elçileri de bulunmuştu ![]() ![]() 1 ![]() ![]() 2 ![]() ![]() 3 ![]() ![]() 4 ![]() ![]() 5 ![]() ![]() 6 ![]() ![]() 7 ![]() ![]() 8 ![]() ![]() 9 ![]() ![]() 10 ![]() ![]() 11 ![]() ![]() 12 ![]() ![]() 13 ![]() ![]() 14 ![]() ![]() Islahat Fermanı da, maddelerinden anlaşılacağı üzere, Tanzimat Fermanı gibi, Osmanlı İmparatorluğu içerisindeki gayrimüslimleri, özellikle Hıristiyanları, Müslümanlarla aynı haklara kavuşturmayı esas almıştır ![]() kaynaştırmayı sağlamak idiyse de tatbiki aksi oldu ![]() ![]() Bu ferman, konu olarak, sadece Müslüman olmayan uyruğun ayrıcalıklarını genişletmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Islahat Fermanı, Gülhâne Hatt-ı Hümâyûnu gibi, sessizlikle karşılanmamış ve çeşitli yönlerden eleştirilmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Islahat Fermanı’nda gayrimüslim vatandaşların lehine olduğu kadar, onları tedirgin eden hükümler de bulunmaktaydı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Mustafa Reşid Paşa tarafından hazırlanan Tanzimat Fermanı ile, onun yetiştirmesi Âlî Paşa tarafından hazırlanan Islahat Fermanı arasındaki fark, hazırlık safhasında kendisini gösterir ![]() ![]() ![]() ![]() Bazı batı tarzı kuruluşların ülkeye girmesi ile, cemiyetteki kuruluş ve anlayış farklılaşması, İslâmî müesseselerin yanında batı taklitçisi bir anlayış ve batı taklidi kuruluşların tesisine sebep olmuştur ![]() ![]() Meselâ, Suriye’de büyük bir galeyan başladı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İçoğlanı Saray hizmetine alınıp, devlet hizmetleri için yetiştirilen devşirmelere verilen ad ![]() ![]() ![]() ![]() Bunlardan başka, Bosna’dan devşirilen ve potur oğlanları denilen Müslüman Boşnak çocukları da, saray için alınırlardı ![]() ![]() ![]() ![]() Edirne, Galata ve İbrahim Paşa saraylarında tahsil ve terbiye gördükten sonra, kabiliyet gösterenler, çıkmalarda ya asker olarak, kapıkulu süvari ocaklarına geçerler, yahut Yeni Saray’daki (Topkapı Sarayı) Enderûn-ı hümâyûna alınırlardı ![]() İçoğlanların, oda denilen koğuşları muntazamdı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İkindi Dîvânı Osmanlı Devleti'nde Dîvân-ı Hümâyûn'un mutad toplantılarının dışında veziriâzamın başkanlığında kurulan dîvân ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sadrazam seferde bulunduğu zaman da, özel bir merasim ve duadan sonra, kendi otağında, ikindiden sonra dîvân kurulurdu ![]() ![]() İrade-i Seniyye Osmanlı Devleti'nde özel veya resmî bir iş hakkında verilen padişah emri ![]() ![]() ![]() Hatt-ı Hümâyûnda, konu ile ilgili belge, ekleriyle birlikte padişaha sunuluyordu ![]() ![]() ![]() ![]() İradeler, sadrazamlardan başka diğer nazırlara da tebliğ olunurdu ![]() ![]() ![]() ![]() İzn-i Sefine İstanbul ve Çanakkale boğazlarından geçecek, yabancı gemilere verilen izinlere karşılık alınan resim (harç, vergi) ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İzn-i sefîne fermanları, ekseriya isim yerleri açık olarak, Dîvân-ı Hümâyûn kalemince hazırlanırdı ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Türk Tarihi Kavramları(Alfabetik) |
![]() |
![]() |
#10 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Türk Tarihi Kavramları(Alfabetik)J Jön Türkler Jön Türkler On dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısında, Osmanlı Devleti'nde, batı tarzı idare ve fikirlerin gelişip yayılması için çalışanlara verilen isim ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Yeni Osmanlılar Cemiyeti, 1789 Fransız İhtilâlinden sonra Avrupa’da süren 1830 ve 1848 ihtilâllerine ve bunların neticesinde ortaya çıkan fikir hareketlerine heveslenenler tarafından, 1865’te, gizli bir teşkilât olarak, İstanbul’da kuruldu ![]() ![]() ![]() ![]() Mustafa Fazıl Paşanın, Abdülaziz Hana hitaben, Paris’te yazdığı ve küstahça ifadelerin yer aldığı mektup, 1867’de Türkçe'ye tercüme edilerek, Tasvîr-i Efkâr Gazetesi’nde yayınlandı ve Osmanlı ülkesinde binlerce adet bastırılıp dağıtıldı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bundan sonra, yurt içinde ve dışında kurdukları birçok dernek ve yayınladıkları, sayıları yüze varan dergi ve gazete ile, İkinci Abdülhamid Hanın şahsında devlete karşı kesif bir propagandaya girişen Jön Türkler, sıkı bir işbirliği içinde oldukları Fransız ve İngiliz hükümet çevrelerinden destek gördüler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 27-29 Aralık 1907’de yine Paris’te toplanan İkinci Jön Türk Kongresine; İttihat ve Terakki, Prens Sabahattin’in Teşebbüs-i Şahsî ve Adem-i Merkeziyet cemiyetleri yanında, Ermeni Taşnaksutyun Komitesi de katıldı ![]() ![]() ![]() Jön Türklerin uzun yıllar devam eden faaliyetlerinde, ön planda meşrutiyet ve hürriyet fikirleri görünüyorsa da, her grup ve şahsın ayrı ayrı maksatları vardı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Türk Tarihi Kavramları(Alfabetik) |
![]() |
![]() |
#11 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Türk Tarihi Kavramları(Alfabetik)K Kabakçı Mustafa İsyanı Kadın Efendi Kadırga Kaht-ı Ricâl Kalyon Kanunnâme Kanun-u Esasî Kapan Kabakçı Mustafa İsyanı Osmanlı Sultanı Üçüncü Selim Hanın tahttan indirilerek yerine Dördüncü Mustafa Hanın geçirilmesiyle neticelenen isyan ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kadınefendi Osmanlı Devleti saray teşkilâtında, padişah hanımlığına yükselen kadınlara, 17 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Saraya kabul edilen kadınlar, Harem-i Hümâyûnda bir okul disiplini içinde eğitim görürlerdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kadınefendi olanlara haslar verilir, bunlara ayrı daireler tahsis edilir ve maiyetlerine hizmetçiler, memurlar tayin edilirdi ![]() Kadırga Buharlı gemilerin yapımından evvel kullanılan harp gemilerinden biri ![]() ![]() ![]() Osmanlı kadırgalarının boyları 62 ila 63, genişlikleri 25 veya 8 metre olurdu ![]() Fırtınalı havalar için elverişli olmayan bu tekneler, kış aylarının rüzgârlı günlerini limanlarda geçirir, yazın sakin ve fırtınasız havalarda denize açılırlardı ![]() Akdeniz'in en hareketli harp gemisi olan kadırgalar, 7 Ekim 1571 İnebahtı Deniz Savaşı'ndan sonra yerlerini yelkenle hareket eden ve daha çok top taşıyan gemilere terk etmeye başladı ![]() ![]() ![]() ![]() Osmanlı kadırgalarında 25, Venedik kadırgalarında 26 çift kürek bulunur ve her kürek dörder kişi tarafından çekilirdi ![]() ![]() ![]() Osmanlı kadırgaları, Zakala ve Bey kadırgaları olmak üzere iki sınıftı ![]() ![]() ![]() ![]() Kadırgaların personel mevcudu; 196 kürekçi, 100 levent ve geri kalan gemici olmak üzere 330 kişiydi ![]() Kadırgadaki kürekçiler, esirlerden veya kürek cezasına çarptırılmış mahkûmlardan, bazen de kısmen gönüllülerden olurdu ![]() ![]() Kahtı Rical (Kaht-ı Ricâl) Bir ülkede, büyük devlet ve siyaset adamları ile âlimlerin bulunmaması, yetişmemesi ![]() ![]() ![]() Büyük imparatorluk hâlindeki Osmanlıları yıkmanın tek şartının, onları ilimden, dirayetli devlet adamlarından mahrum bırakmak olduğuna inanan İngilizler (iki asır boyunca bu iş için uğraştılar), fen ve din ilimlerinin okutulduğu medreselerin yozlaşması için var güçleriyle çalışarak, 19 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kalyon Yelkenli ve kürekli en büyük savaş ve yük gemisi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kalyonda çalışanların aylıklarını, yiyecek ve içeceklerini ve levazım hesaplarını tutan, vazifeli kalyon kâtibi bulunurdu ![]() ![]() ![]() Kalyoncuların özel bir kıyafeti vardı ![]() ![]() ![]() Ayakkabıları küt burunlu, üzerinden ayak parmakları görülecek biçimdeydi ![]() ![]() Kanunname İdarî, malî, cezaî ve çeşitli sahalarda görülen lüzum üzerine, padişahların emir ve fermanlarıyla vaz' edilen (konulan) kanun ve nizamları ihtiva eden mecmua ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bunların yanında, sultan tarafından emir, ferman ve kanunnameler de çıkarılmıştır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Nitekim pazardaki bac vergisinin miktarı, timarlı sipahilerin hak ve vazifeleri, kıyafet ve sikke meseleleri, padişahın emir ve fermanları ile tanzim edilmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Osmanlı padişahlarının, İslâm hukukunun dışında olan örfe dayanarak yaptığı düzenlemeleri, İslâm hukukunun dışında görmek ve Osmanlının İslâm hukukundan ayrı, bir de örfî hukuk tatbik ettiğini söylemek mümkün değildir ![]() ![]() ![]() İlk Osmanlı kanunnâmeleri, kanun tekniği ve bünye hususiyetleri bakımından, mücerret ve umumî bazı hükümlerin, sistemli bir tarzda, tasnif ve tertipleri suretiyle meydana gelmiş değildi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Denilebilir ki, Osmanlılar fethettikleri memleketlerdeki örf ve âdetler ile halkın alışık olduğu vergi şekillerine uzun müddet riayet etmişler, ancak lüzum duyuldukça, onları yavaş yavaş tadil ve ıslah etmek suretiyle, bütün ülke için umumî ve müşterek bir nizama doğru yükselmek imkânını bulmuşlardır ![]() ![]() İlk zamanlarda emir ve fermanlar çıkarmak suretiyle mahalline gönderilen kanunlar, Fatih Sultan Mehmed zamanında, Kanunnâme-i Âl-i Osman adıyla tedvin edilmiştir (derlenmiştir) ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Diğer taraftan, arazi ile ilgili kanunnâmeler, umumî nüfus ve arazi tahrir defterlerinin baş kısmında yer alıyordu ![]() ![]() Halkın eşya ve yiyecek fiyatlarının tespit ve teftişi hususlarını tayin eden ihtisab kanunnâmeleri ise, padişahın emri üzerine, alâkalı zümre temsilcilerinin katılmasıyla mahallinde yapılan tetkiklere ve esnafın âdet ve nizamlarını tespit için vaktiyle verilmiş fermanlara dayanarak düzenlenmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Fatih Sultan Mehmed, İkinci Bayezid ve Yavuz Sultan Selim Han zamanlarında düzenlenen kanunnâmeler, Kanunî Sultan Süleyman zamanında en mükemmel şeklini almıştır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu kanunnâmelerin yanında, zamanın padişahının emirleri ve muhtelif kanunların bir araya getirilmesi suretiyle teşkil olunan kanunnâmeler de görülmektedir ![]() ![]() ![]() ![]() Bu arada bazı kanunnâmeler de asıl metni teşkil eden hükümlerin fetva şeklinde birer misal ile izah edildiği de görülmektedir ![]() ![]() Padişahlar, bu kanunları düzenlerken, mutlak olarak dîvân üyeleri ile istişâre etmişlerdir ![]() ![]() Bu durum, devletin zayıfladığı ve dış baskılarla ilan edilen Tanzimat Fermanı'na kadar düzenli bir şekilde devam etmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kanunname İdarî, malî, cezaî ve çeşitli sahalarda görülen lüzum üzerine, padişahların emir ve fermanlarıyla vaz' edilen (konulan) kanun ve nizamları ihtiva eden mecmua ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bunların yanında, sultan tarafından emir, ferman ve kanunnameler de çıkarılmıştır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Nitekim pazardaki bac vergisinin miktarı, timarlı sipahilerin hak ve vazifeleri, kıyafet ve sikke meseleleri, padişahın emir ve fermanları ile tanzim edilmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Osmanlı padişahlarının, İslâm hukukunun dışında olan örfe dayanarak yaptığı düzenlemeleri, İslâm hukukunun dışında görmek ve Osmanlının İslâm hukukundan ayrı, bir de örfî hukuk tatbik ettiğini söylemek mümkün değildir ![]() ![]() ![]() İlk Osmanlı kanunnâmeleri, kanun tekniği ve bünye hususiyetleri bakımından, mücerret ve umumî bazı hükümlerin, sistemli bir tarzda, tasnif ve tertipleri suretiyle meydana gelmiş değildi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Denilebilir ki, Osmanlılar fethettikleri memleketlerdeki örf ve âdetler ile halkın alışık olduğu vergi şekillerine uzun müddet riayet etmişler, ancak lüzum duyuldukça, onları yavaş yavaş tadil ve ıslah etmek suretiyle, bütün ülke için umumî ve müşterek bir nizama doğru yükselmek imkânını bulmuşlardır ![]() ![]() İlk zamanlarda emir ve fermanlar çıkarmak suretiyle mahalline gönderilen kanunlar, Fatih Sultan Mehmed zamanında, Kanunnâme-i Âl-i Osman adıyla tedvin edilmiştir (derlenmiştir) ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Diğer taraftan, arazi ile ilgili kanunnâmeler, umumî nüfus ve arazi tahrir defterlerinin baş kısmında yer alıyordu ![]() ![]() Halkın eşya ve yiyecek fiyatlarının tespit ve teftişi hususlarını tayin eden ihtisab kanunnâmeleri ise, padişahın emri üzerine, alâkalı zümre temsilcilerinin katılmasıyla mahallinde yapılan tetkiklere ve esnafın âdet ve nizamlarını tespit için vaktiyle verilmiş fermanlara dayanarak düzenlenmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Fatih Sultan Mehmed, İkinci Bayezid ve Yavuz Sultan Selim Han zamanlarında düzenlenen kanunnâmeler, Kanunî Sultan Süleyman zamanında en mükemmel şeklini almıştır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu kanunnâmelerin yanında, zamanın padişahının emirleri ve muhtelif kanunların bir araya getirilmesi suretiyle teşkil olunan kanunnâmeler de görülmektedir ![]() ![]() ![]() ![]() Bu arada bazı kanunnâmeler de asıl metni teşkil eden hükümlerin fetva şeklinde birer misal ile izah edildiği de görülmektedir ![]() ![]() Padişahlar, bu kanunları düzenlerken, mutlak olarak dîvân üyeleri ile istişâre etmişlerdir ![]() ![]() Bu durum, devletin zayıfladığı ve dış baskılarla ilan edilen Tanzimat Fermanı'na kadar düzenli bir şekilde devam etmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kapan Kapanlar; balkapanı, unkapanı, yağkapanı gibi, orada satılan mallara göre adlandırılmıştır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Osmanlılarda zamanla gelişen kapanlar, günümüzde kurulmasına çalışılan ve bazı büyük şehirlerde açılan umumî pazar veya halden başka bir şey değildir ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Türk Tarihi Kavramları(Alfabetik) |
![]() |
![]() |
#12 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Türk Tarihi Kavramları(Alfabetik)K Kapitülasyonlar Kasır Kapitülasyonlar Osmanlı Devletinde yabancıların statüsünü tespit eden hukukî, malî, idarî ve dinî özellikteki antlaşmalar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Almanya-İspanya İmparatoru Şarlken’le İran şahının, Osmanlı Devleti aleyhinde birlik kurmak istediklerini tespit eden Kanunî Sultan Süleyman Han, Şarlken’in Avrupa’ya hakim olma isteğine mani olmak için, rakibi Fransa’yı siyasî bakımdan destekledi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Osmanlı padişahlarının, siyasî ve ticarî menfaatlerine uygun olarak verdikleri imtiyazlar, Avrupa’da Osmanlı idaresi lehinde büyük propaganda yapılmasına, Osmanlı Devletinin büyüklüğünün tanınmasına, dolayısıyla İslâmiyetin yayılmasına yol açtı ![]() ![]() Kanunî Sultan Süleyman’ın vefatından sonra, 1569’da Sultan İkinci Selim Han, Fransa Kralı Dokuzuncu Charles ile 18 maddelik; 1581’de Sultan Üçüncü Murad Han, Üçüncü Henri ile 19 maddelik; 1579’da Sultan Üçüncü Mehmed Han, Dördüncü Henri ile 32 maddelik; 1604’te Sultan Birinci Ahmed Han, yine Dördüncü Henri ile 53 maddelik; 1743’te Edirne’de Sultan Dördüncü Mehmed Han, Ondördüncü Louis ile 55 maddelik; 1770’de Sultan Birinci Mahmud Han, Onbeşinci Louis ile 84 maddelik kapitülasyon antlaşmaları imzaladılar ![]() Bunlardan başka, 1578’de Toskana Krallığına; 1565’te Ceneviz Cumhuriyetine; 1580, 1593, 1603, 1606, 1622, 1624, 1641, 1662, 1675 yıllarında İngiltere’ye; 1598, 1612, 1634, 1668, 1712 yıllarında Hollanda Krallığına; 1617’de Avusturya’ya; 1678’de Polonya’ya; 1700’de Rusya’ya ve 1737’de İsveç Krallığına çeşitli imtiyazlar verildi ![]() Bu kapitülasyonlar, yabancılara; Osmanlı Devletinde yerleşmek, dolaşmak ve ticaret yapmak haklarını tanıyordu ![]() ![]() Bundan başka, kapitülasyonlara göre, yabancıların Osmanlı Devletine getirdikleri, ticaret eşyası üzerinden başlangıçta %5, daha sonra %3 gümrük resmi alınmaktaydı ![]() On sekizinci yüzyılın ilk yarısına kadar verilen kapitülasyonların bir bölümü, antlaşma niteliği taşımaktaydı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 1838’de İngiltere’yle başlayan ve diğer Avrupa devletleriyle devam eden bir dizi ticarî antlaşma, Osmanlı Devletinin iktisadî bakımdan batının hakimiyeti altına girmesine sebep oldu ![]() ![]() 1838 ticaret antlaşmalarıyla Osmanlı Devleti, bazı ticaret eşyası üzerinde mevcut yed-i vâhid (tekel) usulünü kaldırmayı taahhüt ederek, yabancılara iç ve dış ticaret hususunda tam bir serbestlik tanıdı ![]() ![]() Mustafa Reşit Paşanın yetiştirmelerinden; Âlî ve Fuad paşalar da, 1861’de imzaladıkları yeni ticaret antlaşmalarında, 1838 ticaret muahedelerinin iç ve dış ticaret serbestliği prensibini öngörmesi yanında, ihraç edilen mallardan alınmakta olan % 12 iskele ve gümrük resmini yabancı tüccarlar için başlangıçta % 8’e ve sekiz yıl sonra da % 1’e indirdiler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Osmanlı topraklarından hammadde ihracı başlayınca, yerli sanayi, hammadde bulmakta sıkıntıya düştü ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 1838 antlaşmasıyla ekonomisi felce uğratılan devlet, Rusya ile harbe sokulup, 1854’te İngiliz ve Fransızlarla ilk borç antlaşmalarını imzalamak mecburiyetinde bırakıldı ![]() Alınan borçların faizlerinin ödenememesi ve yeni borçların alımı ile 1870’te borç miktarı, 792 milyon frangı buldu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Yabancı devletlerin baskılarını önlemek ve Osmanlı Devletinin kaybolan itibarını iade etmek isteyen Sultan İkinci Abdülhamid Han, birçok malî tedbirler aldı ![]() ![]() ![]() Yapılan bu düzenlemeyle devlet, borçlarının büyük bir kısmından kurtuldu ve yabancı devletlerin iç işlerimize müdahalesi önlenmiş oldu ![]() ![]() ![]() Sultan Abdülhamid Han, yürürlükte olan ekonomik imtiyazları, devleti idare siyasetinde, maharetle kullandı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Yabancılara tanınan imtiyazların yer aldığı kapitülasyonlar, Birinci Dünya Harbi'ne kadar devam etti ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kasır Umumiyetle hükümdarlar için şehir dışında yaptırılmış saray ve köşk manâsında kullanılan bir tabir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Osmanlı sultanları yeşilliklerde, dinlenme köşkleri ve saray özelliğine sahip kasırlar yaptırmışlardır ![]() ![]() ![]() 17 ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Türk Tarihi Kavramları(Alfabetik) |
![]() |
![]() |
#13 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Türk Tarihi Kavramları(Alfabetik)K Kavalalılar (Kavalalı Hanedanı) Kılıç Alayı Kızılelma Kol Gezmek Korsanlık Kavalalılar (Kavalalı Hanedanı) Mısır’daki Kavalalı Mehmet Ali Paşa hanedanı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kavalalılar Hanedanının başına geçenler, İsmail Paşa (1868-1879) devrinde hıdiv, Hüseyin Kâmil Paşa (1914-1917) devrinde sultan, Birinci Fuâd (1917-1936) devrinde melik unvanını aldılar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kavalalılar Hanedanlığı Mehmet Ali Paşa (1805-1848) İbrahim Paşa (1848- (?) Birinci Abbas Hilmi Paşa (1848-1854) Said Paşa (1854-1863) Hıdiv İsmail Paşa (1863-1879) Hıdiv Tevfik Paşa (1879-1892) İkinci Abbas Hilmi Paşa (1892-1914) Hüseyin Kamil Paşa (1914-1917) Melik Birinci Fuad Paşa (1917-1936) Mehmed Fâruk (1936-1952) İkinci Fuad (1952-1953) Kılıç Alayı Osmanlı padişahlarının tahta oturduklarının ikinci ile yedinci günü arasında, Eyüp’te hazret-i Hâlid İbn-i Zeyd’in türbesinde kılıç kuşanmaları merasimine verilen isim ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kılıç kuşanma âdetinin Osmanlılarda kesin olarak hangi tarihte ihdas edildiği bilinmemektedir ![]() ![]() ![]() ![]() Osmanlı sultanlarının, İstanbul’un fethinden sonra, Eyüp semtinde Mihmândâr-ı Peygamberî (Peygamber efendimizi misafir eden) Hâlid bin Zeyd Ebû Eyyûb el-Ensârî’nin türbesinde kılıç kuşanmaları, kanun oldu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kılıç kuşanma için Eyüp’e hareket, büyük merasim hâlinde yapılırdı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kılıç alayında kullanılan kılıçlar, Peygamber efendimizin, hazret-i Ömer’in, hazret-i Hâlid bin Velîd’in, Osman Gazi ve Yavuz Sultan Selim Han'ın kılıçlarıydı ![]() Kızılelma Türk tarihinde cihan hakimiyeti ülküsünü temsil eden sembollerden biri ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Zincirleme fetihler ve birbirini takip eden devletlerle daima batı istikametine akan Türk tarihinde, Kızılelma'nın cihan hakimiyeti mefkûresinin (ülküsünün) adı olması daha doğrudur ![]() ![]() Türklerin, İslâmiyet'i kabul etmesinden sonra ise, İslâm dininin bütün Müslümanlara emri olan “İ’lâ-yı Kelimetullah” (Allah’ın dînini yeryüzünde üstün kılmak), gaye ve hedef olarak Kızılelma'nın yerini almıştır ![]() ![]() ![]() ![]() “Gark-ı nûr olmak envâr-ı Muhammed’le Bu sefer Rîm Papadan Hazret-i Îsâ’ya Firenk” beytinde bu açıkça görülmektedir ![]() Asırlar ilerledikçe, ülkeler ve şehirler fethedildikçe, Kızılelma'nın temsil ettiği yer de değişmiş ve Kızılelma, padişahın sefer murad ettiği yerler olmuştur ![]() ![]() Son devirde Ziya Gökalp ve benzeri Türkçü yazarların şiir ve makalelerinde Kızılelma, tekrar ısrarla Türk'ün cihana hakim olması manâsında kullanılmıştır ![]() ![]() ![]() Çıkdı Otranto’ya pür velvele Ahmed Pâşâ, Tuğlar varsa gerekdir Kızılelma’ya kadar ![]() Yahya Kemâl Kızılelma'nın sosyal yönden başka bir durumu da, Türk halk hikâyelerinde murada erilecek yer olarak gösterilmesidir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kol Gezmek Osmanlılar zamanında şehir ve kasabaların âsâyişini muhafaza maksadıyla zabıta memurlarının dolaşması ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Geceleri sokakta fenersiz gezmesinden dolayı şekil ve kıyâfetinde, kendinde şüphe uyandıran kimseler de kol gezenler tarafından çevrilir ![]() ![]() İstanbul’un hemen her mahallesinde bulunan hamamların sabah namazından bir iki saat evvel hazır ve açık bulundurulması âdetti ![]() ![]() ![]() Fenersiz gezen hüviyeti meçhul adamların bu suretle hamamlara teslim edilmesi hem kol gezenleri karakola kadar gitme zahmetinden kurtarır, hem de bir daha kimsenin fenersiz gezmemelerini temin ederdi ![]() Kol gezenlerin tatbik ettikleri bu cezâlar kânunî olmaktan ziyâde örfî idi ![]() ![]() Korsanlık Düşman devlete veya onun tebaasına âit malları ele geçiren gemilerin hareketine verilen ad ![]() ![]() ![]() Atlas Okyanusunda kısa süren korsanlık, bilhassa Akdeniz’de uzun yıllar devâm etti ![]() ![]() Osmanlılar bu sebeplerden “korsan” denen deniz akıncılarına önem verdi ![]() ![]() Osmanlı deniz korsanları bahriyenin en imtiyazlı fedâî sınıfıydı ![]() ![]() ![]() ![]() Osmanlı Devleti 14 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cezâyir-Türk korsanları, 16 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Tunus beylerbeyliğine âit korsan filoları da Malta şövalyelerine rağmen İtalya ve Sicilya’ya korku verdiler ![]() On yedinci asrın başlarında Büyük (Koca) Murâd Reisin Batı Akdeniz ve Atlantik seferleri çok meşhûrdur ![]() ![]() ![]() Yine Rodos’ta medfûn bulunan Memiş Paşaoğulları, 16 ve 17 ![]() ![]() ![]() ![]() Türk korsanları, İrlanda gibi Büyük Britanya adasına da pek çok seferler yaptılar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Murâd Reisin 20 Haziran 1627’deki İzlanda Seferi meşhûrdur ![]() ![]() Korsanlık, akıncılık gibi bir teşkilât olup, Cezâyir Beylerbeyinin Rotterdam, Amsterdam, Ceneviz, Livorno ve emsâli büyük Avrupa limanlarında gizli ajanları vardı ![]() ![]() On sekizinci asırda da Türk deniz akıncıları eski hüviyetlerini korumakla birlikte, İngiltere ve Fransa da büyük denizci devletler arasına girdiler ![]() 1783 yılında Amerika Birleşik Devletleri denizlerde bayrak gezdirmeye başladı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Türkçe ve 22 madde olan muâhedeye, George Washington ve Beylerbeyi Hasan Dayı imzâ koydular ![]() ![]() Deryâ ve akıncı beylerinin çok mühim bir vasıfları da ellerinin son derece açık olması ve ünlü zenginlerin yapamadıkları cömertliği yapabilmeleri, fukarâ babası olmalarıydı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() On yedinci yüzyılda deniz korsanlarının faaliyetleri iyice artarak deniz yolculuğu tehlikeli bir hal aldı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Türk Tarihi Kavramları(Alfabetik) |
![]() |
![]() |
#14 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Türk Tarihi Kavramları(Alfabetik)L Lala Lâle Devri Levent (Levend) Lala Osmanlı şehzâdelerinin tâlim ve terbiyesiyle meşgul olanlara verilen isim ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Lala deyimi ayrıca halk arasında konak ve evlerde çocukların yetiştirilmesi için alınan görevliler için de kullanılmıştır ![]() ![]() Lale (Lâle) Devri Türkiye târihinde Pasarofça Antlaşması ile Sultan Üçüncü Ahmed Han'ın tahttan indirilmesi (1730) arasındaki dönem ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Devlet adamları, ahâli ve çiçekçi esnafı, iki yüzden fazla lâle çeşidi yetiştirip, bu bitkiye karşı alâka artmıştır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Yine bu devirde, 16 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sonradan “Lâle Devri” diye adlandırılan 1718-1730 tarihleri arasındaki yıllar sulh, sükun ve huzurla geçtiğinden Osmanlı kültür, sanat ve ilim âleminde kıymetli şahsiyetler yetişti ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu şehr-i Stanbul ki, bî-misl ü behâdır, Bir sengine yekpâre Acem mülkü fedâdır, Bâzâr-i hüner ma’den-i ilm ü ülemâdır ![]() mısralarıyla yapmıştır ![]() İran meselesi; devlet adamlarının îmar faaliyetlerini, ordudaki düzenlemeleri ve meclis toplantılarını istemeyen yabancılar; yazılan eserlerin yanlış açıklanıp, anlaşılması gibi sebepler, Lâle Devrindeki huzur ve âhengi bozdu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Damad İbrahim Paşanın öldürülmesi ve Sultan Üçüncü Ahmed Hanın tahttan indirilmesi ile Türkiye tarihinde Lâle Devri (1718-1730) sona erdi ![]() ![]() ![]() Levent (Levend) Osmanlı donanmasında hizmet gören askerî sınıf ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Deniz ve kara leventleri olmak üzere iki kısımdır ![]() Deniz leventleri: On altıncı asırda Akdeniz’de gemileri ile faaliyette bulunan gözüpek, güçlü kuvvetli Türk denizcileri ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Leventlerin komutanına “Şehlevent” denirdi ![]() ![]() ![]() Kara leventleri: Osmanlılarda donanma leventlerinden ayrı olarak vezir ve beylerbeyi maiyetlerinde süvârî görevi yapan sınıf ![]() ![]() ![]() ![]() Anadolu’daki isyânlara karıştılar ![]() ![]() Kara leventleri unutulduğu hâlde, deniz leventleri muhteşem hâtıraları ile hâlâ yaşamaktadır ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Türk Tarihi Kavramları(Alfabetik) |
![]() |
![]() |
#15 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Türk Tarihi Kavramları(Alfabetik)M Malkoçoğulları Mecelle Malkoçoğulları Osmanlılar zamânında hizmetleri ve kahramanlıklarıyla meşhur akıncı âilesi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Yavuz Sultan Selim Hanın Çaldıran (İran) Seferine katılan Malkoçoğlu Bâli Beyin iki oğlu Ali ve Tur Ali beyler, önemli kahramanlıklar gösterdiler ![]() ![]() ![]() Malkoçoğulları sülâlesinin son temsilcilerinden en önemlisi, Yavuz ünvânıyla tanınan Malkoçoğlu Ali Paşadır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Mecelle (Mecelle-i Ahkâm-ı Adliye) Osmanlı Devleti zamânında, Ahmed Cevdet Paşa Başkanlığındaki ilmî bir heyet tarafından, İslâm Hukûkuna bağlı kalınarak hazırlanan ve asıl ismi Mecelle-i Ahkâm-ı Adliye olan meşhur kânun ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Mecelle ve Ahmed Cevdet Paşa: Mecelle, bir heyet tarafından telif edilmiştir ![]() ![]() ![]() O zamanlar İstanbul’da en tesirli ve nüfuzlu elçi, Fransa elçisiydi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() “Avrupa kıtasında en evvel tedvin olunan kânunnâme, Roma Kânunnâmesi’dir ki, Kostantiniye (İstanbul) şehrinde ilmî bir cemiyet tarafından tertip ve tedvin olunmuştu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Mecelle’nin hazırlanmasında hizmeti olan kimseler: 1) Filibeli Halil Efendi, 2) Seyfeddin İsmail Efendi, 3) Şirvanizâde Seyyid Ahmed Hulûsi Efendi, 4) Ahmed Hilmi Efendi, 5) Bağdatlı Muhammed Emin Efendi, 6) İbn-i Âbidinzâde Alâeddin Efendi, 7) Gerdankıran Ömer Hulûsi Efendi, 8) Şeyhülislâm Kara Halil Efendi, 9) İsa Ruhî Efendi, 10) Yunus Vehbi Efendi, 11) Abdüllatif Şükrü Efendi, 12) Ahmed Hâlid Efendi, 13) Karinâbadlı Ömer Hilmi Efendi, 14) Abdüssettar Efendidir ![]() ![]() Mecelle’nin yazılması esnâsında pekçok fıkıh kitaplarına ve fetvâ mecmualarına mürâcaat olunmuştur ![]() ![]() İslâm Hukûku denilince birçok kimsenin hatırına Mecelle gelirse de, İslâm Hukûkunun tamâmı Mecelle’den ibâret değildir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Mecelle yazılmadan önce, asırlar boyunca bütün İslâm memleketlerinde ve bu arada Osmanlı Devletinde uygulanmış olan İslâm Hukûkunun bâzı hükümleri, Mecelle ile her an herkesin mürâcaat edip, kolaylıkla anlayıp tatbik edebileceği sâde maddeler hâline getirilmiş ve bu durum büyük bir hizmet olmuştur ![]() Mecelle’nin içindeki konular: Mecelle, İslâm medenî kânununun akitler ve borçlar kânunu ile sivil muhâkeme usûlünü içine alan bir kânunnâmedir ![]() ![]() ![]() ![]() Mecelle kitâbında, bir başlangıç ile on altı kısım vardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İktisâdî ve Ticârî İlimler Dergisinin 1969 da basılmış, yirmi üçüncü sayısında, profesör Dr ![]() ![]() ![]() ![]() Mecelle, Osmanlı Devletinin resmî kânunnâmelerinden biriydi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Türkiye’de 1926 yılında, Mecelle ile birlikte bütün İslâm Hukuku ve şer’i mahkemeler kaldırılmıştır ![]() ![]() ![]() ![]() Mecelle cemiyeti, vakitsiz kapatılmış olduğundan, bu mühim eser de tamamlanamamıştır ![]() ![]() ![]() ![]() Mecelle’nin yazılış tarzı: Mecelle’nin üslûbu bir kânun kitabı olarak şâheserdir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Mecelle’nin başındaki küllî (genel) kâidelerin çoğu, İslâm fakihlerinden İbn-i Nüceym’in Eşbah ve’n-Nezâir adlı eseriyle Mecâmı Şerhi’nden alınmıştır ![]() Mecelle’nin şerhleri: Mecelle’nin çeşitli lisanlarda şerhleri, açıklamaları kaleme alınmıştır ![]() ![]() ![]() ![]() Mecelle’den seçme maddeler: Mecelle’nin çeşitli maddelerinden alınmış “sosyal” nitelik taşıyan hükümlerinden bâzıları şunlardır: Madde 912- Birinin ayağı kayıp da düşerek başkasının malını telef etse öder ![]() Madde 914- Kendi malı sanarak, başkasının malını telef eden öder ![]() Madde 915- Başkasının elbisesini çekip de yırtan, tamâmen kıymetini öder ![]() ![]() Madde 916- Çocuk, birinin malını telef etse, çocuğun malından ödenir ![]() ![]() ![]() Madde 918- Birinin binâsını yıksa, sâhibi dilerse, enkâzı ona bırakıp binânın kıymetini alır ![]() ![]() ![]() Madde 919- Yangını durdurmak için bir evi, Hükümetin emri ile yıkan ödemez ![]() ![]() Madde 921- Mazlum olanın, başkasına zulm etmeye hakkı yoktur ![]() ![]() ![]() Madde 922- Birinin malının telef olmasına sebep olan, öder ![]() ![]() ![]() Madde 926- Yoldan geçene zarar veren, öder ![]() Madde 927- Hükümetin izni olmadan yolda oturup satış yapılamaz ![]() Madde 928- Duvarı yıkılıp, birinin malına zarar verirse, önceden, duvarın yıkılacak, tâmir et gibi ikâz yapılmışsa öder ![]() Madde 929- Başı boş bırakılmamış bir hayvanın kendiliğinden yaptığı zararı sâhibi ödemez ![]() ![]() Madde 934- Yolda hayvanı bağlamaya, aracını park yapmaya kimsenin hakkı yoktur ![]() ![]() Madde 1013- Bir binâya ortak olarak mâlik olan kimselere (Hisse-i şâyı’a sâhibi) denir ![]() ![]() ![]() Madde 1023- Karşılıksız hediye ve vasıyet gibi temliklerde şüf’a hakkı olmaz ![]() Madde 1031- Şüf’a hakkı bulunan kimsenin, satış yapıldığını işitince, hemen hakkını istemesi, iki şâhit yanında tekrar söylemesi ve bir ay içinde mahkemeye başvurması lâzımdır ![]() Madde 1036- Müşterinin teslim etmesiyle veya hâkimin karar vermesiyle, şüf’a sâhibi satılan binâya mâlik olur ![]() Madde 1198- Komşusuna (zarar-ı fâhiş) yapamaz ![]() ![]() ![]() Madde 1201- Evin havasını, manzarasını, güneş görmesini kapatmak, zarar-ı fâhiş sayılmaz ![]() ![]() Madde 1202- Mutbah, kuyu başı, ev aralığının görünmesi zarar-ı fâhiştir ![]() ![]() Madde 1210- Arada müşterek olan duvarı, bir ötekinin izni olmadıkça yükseltemez ve üzerine binâ yapamaz ![]() Madde 1224, yol, su yolu, kanalizasyon zarar-ı fâhişi olmadıkça, eskiden kalanlarına dokunulmaz ![]() Madde 1226- Bir kimse, verdiği izinden vazgeçebilir ![]() ![]() Madde 1228- Arsasından geçmekte olan su yolunun geçmesine ve arsaya girilip tâmir olunmasına mâni olamaz ![]() ![]() Madde 1243- Dağlardaki ağaçlar ve otlar herkese mübahdır ![]() ![]() Madde 1255- Mübah şeyleri ele geçirmekte kimse kimseye mâni olamaz ![]() Madde 1265- Denizler, büyük göl ve nehirler, şehirlerden uzak sâhipsiz arâzi ve dağlar, herkese mübahtır ![]() ![]() Madde 1281- Şehirden uzak, sahipsiz yerde kuyu kazan, bunun (harim) ine mâlik olur ![]() ![]() Madde 1291- Şehir içindeki kuyunun harimi olmaz ![]() ![]() Madde 1313- Değirmen, hamam, apartman gibi taksim olunamayan mülk harap olup, tâmirini istemeyen ortak bulunursa, hâkimin izni ile tâmir edilip, sonra hissesine düşen para ondan alınır ![]() Madde 1314- Müşterek bir binâ yıkılınca, yeniden ortaklaşa yapılmasını istemeyen olursa, buna cebr olunmaz ![]() ![]() Madde 1315- Apartman yıkılınca herkes kendi katını yaptırır ![]() ![]() Madde 1321- Sâhipsiz nehirleri, Beytülmâl ayıklar ![]() ![]() Madde 1327- Müşterek kanalizasyonu temizlemek masrafı aşağıdan başlar ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
Konu Araçları | Bu Konuda Ara |
Görünüm Modları |
|