Nedir Bu Edebiyat?

Eski 06-24-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Nedir Bu Edebiyat?




TANIM
Belli bir tarihsel süreçte edebiyatı, tür ve yazarın milliyeti bakımından herhangi bir ayrım olmadan şekilsel ve içeriksel olarak etkileyen belli üslup, duygu ve düşünce dizisidir Belli başlı edebi akımlar, klasizm, romantizm (coşumculuk), parnasizm (sanat sanat içindir), naturalizm (doğalcılık), sembolizm (simgecilik), idealizm (ünanimizm), realizm (gerçekçilik), fütürizm (gelecekçilik), dadaizm, gerçeküstücülük (sürrealizm), letrizm (harfçilik), varoluşçuluk (egzistansiyalizm), personalizm (kişilikçilik) olarak sıralanabilir
KLASİZM

Edebiyatta eski Yunan ve Roma sanatını temel alan tarihselci yaklaşım ve estetik tutumdur Yeniden doÄŸuÅŸ diye adlandırılan Rönesans döneminde geliÅŸmiÅŸtir Bu akımın izleri bir önceki dönemde Rebelais ve Montaigne’de, hatta Aristoteles’tedir Klasizmin temel öğeleri kendi içinde soyluluk, akılcılık, uyum, açıklık, sınırlılık, evrensellik, idealizm, denge, ölçülülük, güzellik, görkemliliktir Yani bir eserin klasik sayılabilmesi için bu özellikleri barındırması gerekmektedir Kısaca klasik bir eser, bir üslubun en yetkin ve en uyumlu ifadesini bulduÄŸu eserdir Klasizm temellerini Rönesans aristokrasisinden alır Klasizm bir bakıma aristokrasinin akımıdır

ROMANTİZM

18 yüzyılın sonunda baÅŸlar ve 19 yüzyılın ortalarına kadar sürer Kendisinden önceki klasizme bir tepki olarak ortaya çıkmıştır Önce ön-romantizm dönemi denilen geliÅŸmeler yaÅŸanmıştır Bu geliÅŸmelerin en önemlisi, halkın beÄŸenisinin klasizmin görkemli, katı, soylu, idealize edilmiÅŸ ve yüce anlatım biçiminden, daha yalın ve içten ve doÄŸal anlatım biçimlerine kaymış olmasıydı Romantizm, klasizmin düzenlilik, uyumluluk, dengelilik, akılcılık ve idealleÅŸtirme gibi özelliklerine bir baÅŸkaldırı niteliÄŸindedir Romantizm, doÄŸduÄŸu çağın akılcılığı ve maddeciliÄŸine tepki olarak bireye, öznelliÄŸe, akıl dışılığa, düş gücüne, kiÅŸiselliÄŸe, kendiliÄŸindenciliÄŸe ve aÅŸkınlığa, yani sınırları zorlayıp geçmeye önem verir Tarisel olarak bu dönemde geliÅŸen orta soylu sınıfın, yani burjuvazinin duygu, düşünce ve yaÅŸam tarzını ön plana çıkarır Soyluların zarif sanat biçimlerini yapay ve aşırı incelikli bulan bu yeni sınıf, duygusal açıdan kendisine yakın hissettiÄŸi daha gerçekçi sanat biçimlerinden yanaydı Böylece romantizm geliÅŸme ve yaygınlaÅŸma ÅŸansı buldu Romantizmin en önemli habercisi Fransız filozof ve yazar Jean Jacques Rousseau’dur Ama İngiliz yazarlar William Wordsworth ve Samuel Taylor Coleridge’nin 1790 yılında birlikte yayınladığı Lirik Balatlar adlı eser romantizmin bildirgesi sayılır Yine İngiltere’de William Blake, Almanya’da Friedrich Hölderlin, Johann Wolfgang von Goethe, Jean Paul, Novalis, Fransa’da Chateaubriand ve Madame de Stael romantizmin ilk temsilcileridir Victor Hugo, Alphonse de Lamartine, Alfred de Vigny, Nodier, Soumet, Deschamp, Alfred de Musset romantik akımın önemli yazarlarıdır

REALİZM (Gerçekçilik)

Bir estetik kavram olarak 19 yüzyıl ortalarında Fransa’da ortaya çıkmıştır Nasıl ki romantizm klasizme bir baÅŸkaldırı niteliÄŸinde ise gerçekçilik yani realizm, hem klasizme hem de romantizme bir baÅŸkaldırıdır Amaç, sanatı klasik ve romantik akımların yapaylığından kurtarmak, çaÄŸdaÅŸ eserler üretmek ve konularını öncelikle yüksek sınıflar ve temalarla ilgili deÄŸil, toplumsal sınıflar ve temalar arasından seçmekti Realizmin amacı, günlük yaÅŸamın önyargısız, bilimsel bir tutumla incelenmesi ve edebi eserlerin bir bilim adamının klinik bulgularına benzer nesnel bir bakış açısıyla ortaya konmasıdır ÖrneÄŸin, realizmin iki güçlü temsilcisi Gustave Flaubert’in Madame Bovary adlı romanı ile Emile Zola’nın Nana adlı romanında cinsellik ve ÅŸiddet edebi bir mikroskop altında incelenerek olanca çıplaklığıyla ortaya konulmuÅŸtur Realizm felsefesinin altında güçlü bir felsefi belirlenimcilik yatar Fransız edebiyatında Flaubert ile Zola’nın yanısıra Honore de Balzac, Stendhal, Rusya’da Lev Tolstoy, Ivan Turgenyev, Fyodor Dostoyevski, İngiltere’de Charles Dickens ve Anthony Trollope, Amerika’da Theodore Dreiser, İrlanda'da James Joyce realizmin önemli temsilcileridir Realizm, 20 yüzyıl romanının geliÅŸimini de önemli ölçüde etkilemiÅŸtir

PARNASİZM



Adını, Louis Xavier de Richard ile Catulle Mendes’in hazırlayıp Alphonse Lemerre’in bastığı Le Parnasse Contemporain (ÇaÄŸdaÅŸ Parnasçılık) adlı eserden alır Klasizm, romantizm ve realizmin bütününe tepkili bir akımdır 1830’lu yıllarda ortaya çıkmıştır Temel kuramı "sanat sanat içindir" diye özetlenebilir Aslında realizmin katı toplumculuÄŸu ve gerçekçiliÄŸine bir karşı çıkıştır Daha çok ÅŸiirde kendini gösterir Sanatsal biçim ve sanatsal içerik kaygısı ön plandadır Bu akımın etkisindeki edebi eserlerde ölçülü ve nesnel bir anlatım, teknik kusursuzluk ve kesin betimlemeler kullanılır Parnas ÅŸiir için "biçimciliÄŸi amaçlayan" ÅŸiir de denebilir Parnasizm, bir yönüyle kendisinden sonraki doÄŸalcılığa kaynak olmuÅŸtur Zengin bir dil, zengin bir biçim, zengin ve yoÄŸun bir duygusallık iÅŸlenir Theophile Gautier’in ÅŸiirlerini, Theodore de Banville, Leconte de Lisle izlemiÅŸtir Parnasizm, edebiyat tarihinde Leconte de Lisle ile özdeÅŸleÅŸtirilir
DOĞALCILIK (Natüralizm)

19 yüzyıl sonu ve 20 yüzyıl başında etkili olmuÅŸtur DoÄŸa bilimlerinin, özellikle de Darwinci doÄŸa anlayışının ilke ve yöntemlerinin edebiyata uyarlanmasıyla geliÅŸmiÅŸtir Edebiyatta gerçekçilik geleneÄŸini daha da ileri götüren doÄŸalcılar, gerçekleri ahlaksal yargılardan, seçici bir bakıştan uzak bir tutum ve tam bir baÄŸlılıkla anlatmayı amaçlar DoÄŸalcılık, bilimsel belirlenimciliÄŸi benimsemesiyle gerçekçilikten ayrılır DoÄŸalcı yazarlar, insanı ahlaksal ve akılsal nitelikleriyle deÄŸil, rastlantısal ve fizyolojik özellileriyle ele alır DoÄŸalcı yaklaşıma göre, çevrenin ve kalıtımın ürünü olan bireyler, dıştan gelen toplumsal ve ekonomik baskılar altında ezilir, içten gelen güçlü içgüdüsel dürtülerle davranırlar Yazgılarını belirleyebilme gücünden yoksun oldukları için yaptıklarından sorumlu deÄŸillerdirDoÄŸalcılığın kuramsal temelini Hippolyte Taine’in Historei de la Litterature Anglaise (İngiliz edebiyatı tarihi) adlı eseri oluÅŸturur İlk doÄŸalcı roman Goncourt KardeÅŸler’in bir hizmetçi kızın yaÅŸamını konu alan Germinie Lacarteux adlı yapıtıdır Ama Emile Zola’nın Le Roman Experimental (Deneysel Roman) adlı eseri akımın edebi bildirgesi sayılır Zola’nın yanısıra Guy de Maupassant, J K Huysmans, Leon Hennique, Henry Ceard, Paul Alexis, Alphonse Daudet doÄŸalcı eserler veren yazarlardır



SEMBOLİZM (Simgecilik)
19 yüzyılın sonlarında Fransa’da ortaya çıkmış ve 20 yüzyıl edebiyatını önemli ölçüde etkilemiÅŸtir Bireyin duygusal yaÅŸantısını dolaysız bir anlatım yerine simgelerle yüklü ve örtük bir dille anlatmayı amaçlar Simgecilik, geleneksel Fransız ÅŸiirini hem teknik hem de tema açısından belirleyen katı kurallara bir tepki olarak baÅŸladı Simgeciler, ÅŸiiri açıklayıcı iÅŸlevinden ve kalıplaÅŸmış bir hitabetten kurtarmayı, ÅŸiirle insanın yaÅŸantısındaki anlık ve geçici duyguları betimlemeyi amaçladı Simgeciler, dile getirilmesi güç sezgi ve izlenimleri canlandırmaya, ÅŸairin ruhsal durumunu ve gerçekliÄŸin belirsiz ve karmaşık birliÄŸini dolaylı biçimde yansıtacak özgür ve kiÅŸisel eÄŸretileme ve imgeler aracılığıyla varoluÅŸun gizemini aktarmaya çalıştılar
Simgeci ÅŸiirin baÅŸlıca temsilcileri Charles Baudelaire’nin ÅŸiir ve görüşlerinden fazlaca etkilenen Fransız Stephane Mallarme, Paul Verlaine, Arthur Rimbaud’dur Sembolik yazarlar arasında Jules Laforgue, Henry de Regnier, Rene Ghil, Gustave Kahn, Belçikalı Emile Verhaeren, ABD’li Stuart Merrill, Francis Viele Griffin yer alır

İDEALİZM
Dünyayı ve varoluÅŸu bilinç ve düşünceye öncelik vererek açıklama öğretisinin temel olduÄŸu felsefi akımın edebiyattaki uzantısıdır İdealist felsefenin tüm özellikleri edebi eserlerde de görülür 20 yüzyılın baÅŸlarında ortaya çıkmıştır Bireyci dünya görüşü ve simgecilik akımına bir tepki olarak doÄŸmuÅŸtur ÇaÄŸcıl yaÅŸamın artık makineleÅŸen toplumları ve alabildiÄŸine serpilip geliÅŸen kentleriyle bireyi topluluk içinde yaÅŸamaya zorladığını vurgulayan idealizm, bir arada yaÅŸamanın yarattığı ortak kanı ve duyguları dile getirmeyi amaçlamaktadır Topluluk bilincini ve bu bilince göre bireyin varoluÅŸunu, yaÅŸamı belli belirsiz yönlendiren kimi tinsel gerçekleri betimlemeyi ön planda tutar En büyük temsilcisi Fransız yazar Jules Romains’tir Bu akımın temelleri, Romains’le Chenneviere’nin yazdığı Petit Traite de Versification (Åžiir üzerine küçük inceleme) ve Georges Duhamel’le Charles Vildrac’ın kaleme aldığı Notes su la Technique Poetique (Åžiir tekniÄŸi üzerine notlar) adlı eserlerde ortaya konulmuÅŸtur



GELECEKÇİLİK (Fütürizm)
20 yüzyılın baÅŸlarında İtalya’da ortaya çıkmıştır Edebiyatta devrim ve dinamizmi vurgulayan akım olarak deÄŸerlendirilir İtalyan ÅŸair, romancı, oyun yazarı ve yayın yönetmeni Filippo Tommaso Marinetti’nin 1909’de Paris’te Le Figaro gazetesinde yayınladığı bildiri gelecekçiliÄŸin manifestosu oldu Bildiride, "Bizler müzeleri, kütüphaneleri yerle bir edip ahlakçılık, feminizm ve bütün yararcı korkaklıklarla savaÅŸacağız" deniyordu Bu geçmiÅŸin bütünüyle reddi demekti Aynı bildiride, "Biz dünyadaki gerçekten saÄŸlıklı tek ÅŸeyi, yani savaÅŸa ve ölüme götüren güzel düşünceleri yüceltiyoruz" sözleri, siyasal alanda o dönemde geliÅŸen faÅŸizmden yana bir tavrın da açık göstergesiydi
GelecekçiliÄŸin kurucusu Marinetti, Avrupa’da birçok yazarı etkiledi Rusya’da Velemir Hlebinikov ve Mayakovski gelecekçiliÄŸe yöneldi Rus gelecekçiler kendi bildirgelerini yayınladı PuÅŸkin, Tolstoy, Dostoyevski reddedildi Åžiirde sokak dilinin kullanılması istendi 1917 Ekim devriminden sonra da gelecekçi akım güçlendi Mayakovski’nin ölümüne kadar etkisini sürdürdü İtalya’daki gelecekçiler ilk ÅŸiir antolojisini 1912’de yayınladı Gelecekçilik faÅŸizm ile özdeÅŸleÅŸti Ve 1920’lerin ortalarına doÄŸru etkisini yitirdi Eserlerinde mantıklı cümleler kurmayı reddeden gelecekçilerin parolası, "sozcüklere özgürlük"tü Ezra Pound, D H Lawrence ve Giovanni Papini bu akımdan etkilenen yazarlardır
DADAİZM
Jean Arp, Richard Hülsenbeck, Tristan Tzara, Marcel Janco ve Emmy Hennings’in aralarında bulunduÄŸu bir grup genç sanatçı ve savaÅŸ karşıtı 1916 yılında Zürih’te Hugo Ball’in açtığı cafe’de toplandı Fransızca’da oyuncak tahta at anlamına gelen "Dada" akımın ismi olarak seçildi Bildirisi de burada açıklandı Bu akım, dünyanın, insanların yıkılışından umutsuzluÄŸa düşmüş, hiçbir ÅŸeyin saÄŸlam ve sürekli olduÄŸuna inanmayan bir felsefi yapıdan etkilenir 1 Dünya Savaşı’nın ardından gelen boÄŸuntu ve dengesizliÄŸin akımıdır Dada’cı yazarlar, Kamuoyunu ÅŸaÅŸkınlığa düşürmek ve sarsmak istiyorlardı Yapıtlarında alışılmış estetikçiliÄŸe karşı çıkıyor, burjuva deÄŸerlerinin tiksinçliÄŸini vurguluyorlardı Toplumda yerleÅŸmiÅŸ anlam ve düzen kavramlarına karşı çıkarak dil ve biçimde yeni deneylere giriÅŸtiler Çıkardıkları çok sayıda derginin içinde en önemlisi 1919-1924 arasında yayınlanan ve Andre Breton, Louis Aragon, Philippe Soupauld, Paul Eluard ile Georges Ribemont-Dessaignes’in yazılarının yer aldığı Litterature'dü Dadacılık 1922 sonrasında etkinliÄŸini yitirmeye baÅŸladı Dadacılar gerçeküstücülüğe yöneldi



GERÇEKÜSTÜCÜLÜK (Sürrealizm)
Avrupa’da bir ve 2’nci dünya savaÅŸları arasında geliÅŸti Bu akım temelini, akılcılığı yadsıyan ve karşı-sanat için çalışan ilk dadacıların eserlerinden alır 1924’te "Manifeste du Surrealisme"i (Gerçeküstülük bildirgesi) hazırlayan ÅŸair Andre Breton’a göre gerçeküstücülük, bilinç ile bilinç dışını birleÅŸtiren bir yoldur Ve bu bütünleÅŸme içinde düşsel dünya ile gerçek yaÅŸam "mutlak gerçek" ya da "gerçeküstü" anlamda iç içe geçiyordu Sigmund Freud’un kuramlarından etkilenin Breton için, bilinçdışı, düş gücünün temel kaynağı, deha ise bu bilinçdışı dünyasına girebilme yeteneÄŸi idi

Breton’un yanısıra Louis Aragon, Benjamen Peret, otomatik yazı yöntemleri üzerinde deneyler yaptılar Kendi deyimleriyle, "gerçeküstü dünyanın düşsel imgelerini geliÅŸtirmeye" baÅŸladılar Bu ÅŸairlerin dizelerindeki sözcükler, mantıksal bir sıra izlemek yerine bilinçdışı psikolojik süreçlerle bir araya geldiÄŸi için insanı irkiltiyordu Gerçeküstücülük, yöntemli bir araÅŸtırma ile deneyi ön planda tutuyor, insanın kendi kendisini irdeleyip çözümlemesinde sanatın yol gösterici bir araç olduÄŸunu vurguluyordu
1925’ten sonra gerçeküstücüler dağılmaya, baÅŸka akımlara yönelmeye baÅŸladı Ama resimden, sinemaya, tiyatroya kadar bir çok sanat dalını derinden etkiledi Andre Breton’un yanısıra P J Jouve, Pierre Reverdy, Robert Desnos, Louis Aragon, Paul Eluard, Antonin Arnaud, Raymond Queneau, Philippe Soupault, Arthur Cravan, Rene Char gerçeküstücülük akımının önemli isimleridir



HARFÇİLİK (Letrizm)



Öncülüğünü Romen asıllı ÅŸair Isidore Isou'nun yaptığı, 2’nci Dünya Savaşı sonrasında ortaya çıkan bir akımdır Åžiirde en küçük birim olarak sözcükleri deÄŸil harfleri temel alır Bu yolla da yeni bir ÅŸiir ve yeni bir müzik yazmayı amaçlayan bir karşı-akım niteliÄŸindedir Isou’ya göre, "harf olmayan ya da harf olmayacak hiç bir ÅŸey tinsel olarak da var olamaz" Harfçilik, edebiyatın yanısıra sinemayı, dansı, müziÄŸi ve resmi de etkilemiÅŸtir Çıkış noktaları, "sesleri, sözcükleri, imgeleri aynı anda topluca bir araya getirecek yeni anlatım yollarının araÅŸtırılması"dır Francois Dufrene, Maurice Lemaitre gibi ÅŸairler bu akımın önemli isimleridir
VAROLUŞÇULUK (Egzistansiyalizm)
Yirminci yüzyılın ilk yarısının sonlarına doÄŸru Fransa’da ortaya çıktı Öncelikle bir felsefi akımdır En önemli temsilcileri Martin Heidegger, Karl Jaspers, Jean-Paul Sartre, Gabriel Marcel ve Maurice Merleau-Ponty olmuÅŸtur Felsefi bakımdan temelleri ise bunlardan önce Nietzsche, Kierkegaard ve Husserl gibi düşünürler tarafından atılmıştır Varoluşçuluk 4 temel fikri savunur:

1 Varoluş her zaman tek ve bireyseldir Bu görüş bilinç, tin, us ve düşünceye öncelik veren idealizm biçimlerinin karşıtıdır
2 Varoluş, öncelikle varoluş sorununu içinde taşır ve dolayısıyla varlık'ın anlamının araştırılmasını da içerir
3 Varoluş insanın içinden bir tanesini seçebileceği bir olanaklar bütünüdür Bu görüş her türlü gerekirciliğin karşıtıdır
4 İnsanın önündeki olanaklar bütünü öteki insanlarla ve nesnelerle ilişkilerinden oluştuğundan varoluş her zaman bir "dünyada var olma"dır Bir başka deyişle insan her zaman seçimini sınırlayan ve koşullandıran somut tarihsel bir durum içindedir
VaroluşçuluÄŸun etkileri çaÄŸdaÅŸ kültürün çeÅŸitli alanlarında görüldü Kierkegaard’ı izleyen Franz Kafka, Das Schools, Åžato, Der Prozess, Dava adlı eserlerinde insanın varoluÅŸunu bir türlü ulaÅŸamadığı istikrarlı, güvenli ve parlak bir gerçeklik arayışı olarak betimledi ÇaÄŸdaÅŸ varoluşçuluÄŸun özgün temaları, Sartre’ın oyunları ve romanlarında, Simone de Beauvoir’in yapıtlarında, Albert Camus’nün roman ve oyunlarında, özellikle de L’Homme Revolte (BaÅŸkaldıran İnsan) adlı denemesinde iÅŸlendi

KİŞİSELCİLİK


Kişiselcilik, soyut düşüncülükle özdekçiliğin karşısına tinsel gerçekliği, sözü geçen iki bakış açısının da parçalara böldüğü birliği yeniden yaratacak sürekli çabayı koyar Kişiselcilik, Descartes'in "Düşünüyorum öyleyse varım" (Cogito ergo sum) geleneği içinde yer alır Kişiselciliğin ana yapısı şöyle özetlenebilir: Kişilik, bilinç, kendi yargısını özgürce belirleme, amaçlara yönelme, zamanın akışına karşı öz kimliğini sürdürme ve değerlere bağlanma gibi temel özellikleri nedeniyle, bütün gerçekliğin dokusunu oluşturur
Felsefi yönden Gottfried Wilhelm Leibniz bu akımın kurucusu, George Berkeley de baÅŸlıca kaynaklarından biri olarak kabul edilir Edebiyatta en önemli savunucusu Emmanuel Mounier’dir


Alıntı Yaparak Cevapla

Nedir Bu Edebiyat?

Eski 06-24-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Nedir Bu Edebiyat?




BİYOGRAFİ

"Yaşam öyküsü" de denebilir Bir kişinin yaşamını anlatmayı konu alan edebiyat türüdür Yazarın kendi yaşamını anlattığı oto biyografiler de bu türün içinde yer alır Yaşam öyküsü kişisel anılara ya da araştırma sonucu edinilmiş sözlü ve yazılı malzemelerin düzenlenmesine ve yorumlanmasına dayandığı için tarihin bir dalı olarak da görülebilir Ama konu alınan kişinin bireyselliğini, yaratıcı ve duygudaş bir kavrayışla aktarmaya çalıştığı için aynı zamanda edebiyatın bir koludur
Tarihte ölen kişinin yaşamını ve yapıtlarını öven mezar yazıtları ve cenaze törenlerindeki konuşmalar yaşam öykülerinin ilk örnekleri sayılabilir Daha sonra eldeki verilerin keyfi ya da eleştirellikten uzak bir yorumuna dayanan, söz konusu kişiyi övmek ve okura örnek oluşturmak için yazılan yaşam öyküleri başlamıştır Bunun hemen ardından kişilerin gerçek yüzünü ortaya çıkarmayı amaçlayan eleştirel yaşam öyküleri de kaleme alınmıştır
Yaşam öyküsünün bir başka özelliği, yazarının tarafsız olmamasıdır Yaşamını yazdığı kişiyi sunar ve yorumlarken kendi kişiliğini de eserine yansıtır Otobiyografi türünde bu özellik daha da belirgindir

MAKALE

Yazarın belli bir konuda, genellikle günlük politika ile ilgili görüşlerini dile getirdiği kısa metinlerdir Makale, asıl gazetelerin yaygınlaşması ve gelişmesiyle kendini gösteren bir edebi türdür Yazar bu kısa yazılarda çeşitli konulara ilişkin kişisel görüş eleştiri ve önerilerini sıralayabilir Ya da politik veya toplumsal sorunlara değinebilir Konular politikanın yanı sıra, bilim, dil, kültür gibi yazarın tercih ettiği herhangi bir alan da olabilir Makalenin amacı, açıklama, eleştiri, tanıtım, bilgilendirme de olabilir Ama genellikle eleştirel tutum ön plandadır Makaleler, günlük yazıldıktan sonra bir araya getirilerek makale kitapları şeklinde yayınlanabilir

ELEŞTİRİ

Herhangi bir kişiyi, bir eseri, bir konuyu doğru ve yanlışlarını dile getirerek göstermek amacıyla yazılan kısa metinlerdir Hedeflenen öğeyi doğru ve yanlış yönleriyle tanıtmayı amaçlayabileceği gibi, bu öğenin doğru tanıtılmasını sağlamayı ve bir değerlendirmeyi de hedef alabilir Edebiyat sorunlarını ve yapıtlarını konu alan inceleme, yorum ya da değerlendirme olarak da tanımlanabilir

ANI

Kişisel yaşantının bütünü ya da belli bölümlerini ya da gözlemleri dile getirmek amacıyla yazılmış edebi metinler ya da kayıtlardır Otobiyografi ile karıştırılabilen anı, ondan dışsal olaylara verdiği önem nedeniyle ayrılır Anıda kişisel yaşam izlenimlerinin yanı sıra bu izlenimlerin dış boyutları da geniş olarak yer alır Otobiyografide yazar öncelikle kendilerini konu edinirken, anı yazarları çoğunlukla çeşitli tarihsel olaylarda rol oynamış ya da bu olayların yakın gözlemcisi olmuş kişilerdir


MİZAH

Olayların gülünç, alışılmadık ve çelişkili yönlerini yansıtarak insanı düşündürme, eğlendirme ya da güldürme sanatıdır Bu amaçla yazılan edebi eserler de mizah türü için de değerlendirilir En kaba şakadan en ince espriye kadar bütün mizah örnekleri, birbiri ile uyum içindeki olaylar arasındaki çelişkinin birdenbire ortaya çıkarılmasına dayanır Mizah gelenek ve kuralların sorgulanmasında önemli bir rol oynar İki amacı vardır, saldırma ve savunma İnsanın topluca yaşamaya başladığı dönemle birlikte mizah da otaya çıkmıştır Kentleşmeyle birlikte daha soyut ve dolaylı bir özellik kazandı
Mizahı bedensel ÅŸiddetten ayırıp keskin dilli bir sanata dönüştüren Atinalılar olmuÅŸtur OrtaçaÄŸda kilise ve kralları alaya alan masallarıyla ÅŸenliklerde halkı eÄŸlendiren öykü anlatıcıları jonglörler ve gezgin minstrel’le birlikte açık cinsel çaÄŸrışımları da olan yeni bir mizah türü yaygınlaÅŸtı 20 yüzyılda yeni bir mizah türü doÄŸdu Komik öğelerin yanı sıra ürkütücü ve korkunç öğelere de yer veren kara mizah ortaya çıktı Siyasal mizah da bu dönemde önem kazandı

Türk edebiyatında mizah

Türk edebiyatında ise gerçek anlamda ilk mizah ürünleri masallar, fıkralar ve seyirlik oyunlardır Divan edebiyatında da sık rastlanmamakla birlikte mizah yer almıştır Tanzimat döneminde Türk mizahının çehresi geniÅŸ ölçüde deÄŸiÅŸti Teodor Kasap ve Direktör Ali Bey’in Fransız edebiyatının etkisiyle yazdıkları tiyatro eserleri önem kazandı Åžinasi’nin Åžair Evlenmesi, Ziya PaÅŸa’nın Zafername Åžerhi, Namık Kemal’in imzasız fıkra ve yergileri bu tiyatro eserlerini izledi 2 MeÅŸrutiyet’le birlikte Türk mizah edebiyatı büyük geliÅŸme gösterdi Baha Tevfik, Peyami Safa, Ömer Seyfettin, Yusuf Ziya Ortaç ve Orhan Seyfi Orhon gibi birçok yazar mizah yazılarıyla ünlendi
Cumhuriyetle birlikte Türk mizahı yeni bir kimlik kazandı Bu dönem yazarları geçmişi eleştiren, yeni dönemi savunan bir tutum benimsedi Çok partili dönemle birlikte mizah kapsam ve konu bakamından büyük zenginlik kazandı Aziz Nesin, Sabahattin Ali, Rifat Ilgaz, Orhan Kemal, Bedii Faik, Haldun Taner, Muzaffer İzgü, Çetin Altan gibi yazarlar bu dönemin önemli isimleridir


Alıntı Yaparak Cevapla

Nedir Bu Edebiyat?

Eski 06-24-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Nedir Bu Edebiyat?




EDEBİYAT NEDİR

20yüzyılın baÅŸlarında, 1905 yılında doÄŸan Sartre, bütün bir yüzyıla damgasını vuran bir yazar, düşünür ama hepsinden önemlisi gerçek bir entelektüeldi Yüksek öğrenimini Ecole Normale Supérieure'de, İsviçre'deki Fribourg Üniversitesi'nde ve Berlin'deki Fransız Enstitüsü'nde sürdürdü ÇeÅŸitli liselerde öğretmenlik yaptı 2 Dünya Savaşı sırasında, DireniÅŸ Hareketi’ne katıldı SavaÅŸ sona erdiÄŸinde o da öğretmenliÄŸi bıraktı ve "Les Temps Modernes" adlı edebi-politik dergiyi kurdu Varoluşçu felsefesini Marksizmle birleÅŸtirmeye çalışan Sartre, sanatsal ve düşünsel alandaki faaliyetlerini politik pratiklerle de zenginleÅŸtirmiÅŸ, önce Fransa’nın Cezayir’i iÅŸgaline, ardından sömürgelerdeki kirli savaÅŸlara karşı uzun bir mücadele vermiÅŸtir Sartre, edebiyat, düşünce ve politika alanlarındaki eylemlerini "121'ler Bildirgesi" ve Vietnam’da iÅŸlenen savaÅŸ suçlarını yargılayan Russel Mahkemesi’nin baÅŸkanlığı ile uluslararası düzeye taşırken, kendisine 1964 yılında verilen Nobel Edebiyat Ödülü’nü de geri çevirdi 1968 yılında, sorgulama sırası Sovyetler’in Prag’a müdahalesine gelmiÅŸti Bu müdahale etrafında Sovyet sosyalizmini ve klasik aydın tavrını da gözden geçirdi 1973 yılında Liberation’u kurdu Artık saÄŸlığı bozulmuÅŸ, görme sıkıntısı çekmeye baÅŸlamıştı Ancak bir kenara çekilmedi; son dönemde ilgisi DoÄŸu Ülkeleri üzerindeki baskıların sona erdirilmesi, insan haklarının korunması, bireyin tarihteki yeri, ÅŸiddet ve kardeÅŸlik gibi konular üzerine çevrildi Sartre, 15 Nisan 1980’de Paris'te öldü
Adı “Varoluşçuluk” felsefesiyle birlikte anılan ve düşünsel alanda büyük etkiler yaratan Sartre’ın “Les Mouches” (1943, Sinekler), “Huis-Clos” (1944, Gizli Oturum), “La Putain respectueuse” (1946, Saygılı Yosma), “Morts sans sépultues” (1946, Mezarsız Ölüler), “Les mains sales” (1948, Kirli Eller), “Le Diable et le Bon Dieu” (1951, Åžeytan ve Yüce Tanrı), “Nekrassov” (1955), “Les Séquestrés d'Altona” (1959, Altona Mahpusları) adlı oyunları ve “La Nausée”, (1938, “Bulantı”), “Le Mur” (1939, Duvar), “Les Chemins de la Liberté”: I Cilt: “L'âge de la Raison” (Akıl Çağı, 1945), II Cilt “Le Sursis”(BekleyiÅŸ, 1945), III Cilt: “La mort dans l'âme”(TükeniÅŸ, 1949) romanlarının yanı sıra iki de senaryosu var; “Les Jeux sont faits” (1947, İş İşten Geçti), “L'Engrenage” (1949, Çark)

Sahi, nedir Edebiyat?

Türkiye’deki ilk baskısı 1967’de De yayınevi, ikinci baskısı 1982’de Payel yayınevi tarafından gerçekleÅŸtirilen “Edebiyat Nedir”, bu kez Can yayınları tarafından buluÅŸturuluyor okuyucuyla 1940’ların sonlarında sadece yazarlık mesleÄŸi ve edebiyatın niteliÄŸini deÄŸil, aynı zamanda entelektüelleri ve eylemlerini de tartıştığı bu kitap –geçen haftanın kitap yazısında sözünü ettiÄŸim “BoÄŸucu Kültür” gibi- 68’lerin sanatsal, kültürel baÅŸkaldırısını etkilemesiyle önemlidir Dahası, sanat ve edebiyatın popülerleÅŸip karakterinin öne çıkarıldığı, edebiyatın ve entelektüelin hayatla baÄŸlarının koptuÄŸu günümüzde, Sartre’ın üzerine durduÄŸu edebiyat, yazar ve baÄŸlanma gibi meseleler bugün hala onun sorgulayıcı perspektifiyle ele alınmayı gerektiriyorlar
Sartre edebiyat kavramını “yazar”, “yazarın görevi” ve “okurun konumu” üzerinden üç ayrı kategoride ele alıyor Yazarı, çağının dünyasına sırt çevirmeyen, yaÅŸadığı dönemin gerçeklerinden, çıkmazlarından esinlenerek tavrını ve eylemini belirleyen aydın olarak görüyor Bireyin kökten özgürlüğünü savunan varoluşçuluÄŸun bu büyük sözcüsü, okurlarını da özgürleÅŸme sürecine taşıması gereken aydının görevini 'yazarken deÄŸiÅŸtirmek, yazarken özgürleÅŸtirmek' diye tanımlıyor Edebiyata 'baÄŸlanma' kavramı açısından yaklaşırken, Aydınlanma Çağı'nın gününün tanığı aydınını övüyor, 19 yüzyılın burjuva ahlâkını dayatan gerçekçi yazarlara ateÅŸ püskürüyor Sartre'ın edebiyatı olduÄŸu kadar yazarı da sorgulayan bu kült metni, her insan herkes karşısında her ÅŸeyden sorumludur' diyen Dostoyevski'nin sözlerini doÄŸruluyor
Edebiyat nedir sorusuna yüzyıllar boyunca değişik yanıtlar verilmiştir Gerçekten de nedir edebiyat? Bir söz, bir dil etkinliği midir sadece? Nasıl ve neden başlamış, kültürün içindeki yeri ne olmuştur? İnsan ve toplum hayatındaki yeri nedir? Yazar kimdir? Okuyucunun yazar ve ürünüyle ilişkisi nasıl kurulur? Kuşkusuz bu soruları bir bu kadar daha uzatabiliriz Ancak şimdiye dek sanatın ya da edebiyatın tanımı üzerinde anlaşmaya varılamamıştır Çünkü bir kavramın anlamını bilmek kavramın işaret ettiği bütün şeylerin sahip olduğu ortak özelliği bilmek demek değil, kavramı yerinde kullanmak ve işaret ettiği şeyleri tanımak demektir Edebiyat için de durum aynıdır Sanatın, edebiyatın, romanın doğru ve gerçek tanımları yapılamaz, çünkü öyle yeni ve değişik eserlerle karşılaşabiliriz ki, bunların taşıdıkları özellikler tanımda da değişikler yapmamızı gerektirir Ancak belli tarihsel, içeriksel, mekansal, vb çerçeveler çizerek bu kavramı kapatabiliriz
Sarte da, “Edebiyat Nedir” incelemesinde kendi perspektifiyle çiziyor edebiyatın sınırlarını Böyle bir perspektifse yazmayı bir eylem olarak, yazarı yalnız düşünen deÄŸil, yaÅŸayan, davranan ve kendi dışındaki bireylerle iliÅŸki kuran bir entelektüel olarak, okuyucuyu da bu süreçlerin aktif bir parçası olarak tanımlıyor
Edebi nesne Sartre'a göre "Yalnızca hareket halindeyken varolan bir topaçtır Onu ortaya çıkarmak için, adına okumak denen somut bir eyleme ihtiyaç vardır" Yazmak, okurun özgürlüğüne çaÄŸrıda bulunmaktır "Yazar, konuÅŸan kimse'dir: o gösterir, ortaya koyar, buyurur, yadsır, çağırır, yalvarır, hakaret eder, inandırır, araya sokuÅŸturur Bunu boÅŸ yere yaptığı zaman ozanlaÅŸmaz Hiçbir ÅŸey söylemeden konuÅŸan bir düzyazı yazarı olur" Ve “Açık amacı insanların ezilmesine hizmet etmek olan iyi bir tek roman, Yahudilere, zencilere, sömürge halklarına karşı yazılmış bir tek iyi roman” gösterilemez…

Yazar, Yapıt, Okuyucu ve Bağlanma

Kendimize konu edindiğimiz roman/yapıt ancak kendisine bakıldığı zaman vardır ve öncelikle de katıksız bir çağrı, katkısız bir var olma gerektirimidir O, varlığı belli, ereği ise belirsiz bir aygıt değildir Şu kitabı masaya bırakmak elinizdedir, ama, açtığınız an, sorumluluğu yüklenmişsiniz demektir Madem ki, bir kez sorumluğu yüklendik, öyleyse elimize aldığımız romanın ne olduğunun ortaya çıkarılması gerekiyor Öncelikle bir ayırım yapmalı; insan bazı şeyleri söylemeyi seçtiği için değil, onları belli bir biçimde söylemeyi seçtiği için yazardır Sanatçı/yazar denilen kişinin konularını nereden aldığını, bu konularla bizi etkileyip duygulandırmanın nasıl üstesinden geldiğini, ruhumuzda uyanabileceğine hiç ihtimal vermediğimiz heyecanların içimizde doğmasını nasıl sağladığını bilmek tutkusuyla hep yanıp tutuşmuşuzdur Konu seçimini belirleyen koşulları çok iyi tanımamızın sanatsal yaratıştaki özün derinliklerine eni konu girmemizin bizleri sanatçı yapmada hiçbir rol oynamayacağını bilmemiz de, duyduğumuz merakı asla azaltmamıştır İşte eleştirinin kaynağını burada aramak gerekiyor, tabii trajedisini de! Çünkü, eleştirmen ne yaparsa yapsın, hangi kuramları uygularsa uygulasın, nesnesi olan yapıtın sırrını bütünüyle çözemez
Yine de, yazının işlevinin güzellik yaratmak ve bizde özgül bir coşku uyandırmak olduğu konusundaki eski felsefe bugün artık benimsenmiyor Gerçekten yazının rolü üzerinde düşünmek, sonradan yapılan bir çözümleme ile, yazın yapıtının nedenini aydınlatmak gerekir ve her ciddi eleştiri bununla başlar Bunun yanıtı ise, yazının dünya ile sürdürdüğü iki yönlü ilişki içinde, hem bireysel hem de ortak olan insan bilincinin özel bir boyutu olduğudur, yazar başka insanlara seslenen, onlara kendileri ile nesneler arasındaki ilişkileri anlatan kişidir Ama, en açık görüşlü düzyazı yazarı bile ne demek istediğini bütünüyle bilmez, istediğinin ya azını ya da çoğunu söyler, her cümle girişilmiş bir sav, atılınmış bir tehlikedir, sözcük debelendikçe garipleşir, hiç kimse bir sözcüğü köküne kadar anlayamaz Düzyazı yazarı sözcüklere fazla özen göstermeye başladıkça, düzyazı bozulur ve insan saçma sapan sözler söylemeye başlar İşte eleştirinin varolma nedenlerinden birisi burada girer devreye; yapıtın kendisinin bile bilemeyeceği sırlarını ortaya çıkarmak
Yazma iÅŸleminin karşısında diyalektik bir baÄŸlaşık terim, yani okuma iÅŸlemi vardır ve birbirine baÄŸlı bu iki ayrı pratik iki ayrı eyleyen gerektirir Zihnin ürünü olan bu somut ve imgesel nesneyi yazarla okuyucunun birleÅŸik çabası ortaya çıkaracaktır Sanat ancak baÅŸkası için ve onun aracılığıyla vardır Okuyucu hem keÅŸfettiÄŸinin hem de yarattığının bilincine varır, yaratırken keÅŸfettiÄŸini, keÅŸfederken yarattığını fark eder Okumak, makinasal bir iÅŸlem deÄŸildir Okuyucunun, yazılı ÅŸeyi hiç durmadan aÅŸarak kafasında yeniden yaratması gerekir Hiç kuÅŸkusuz yazar yol göstericidir ama boÅŸlukları okuyucu doldurur Okuyucu için yapıt ancak onun yetenekleri ölçüsünde vardır; okuduÄŸu ve yarattığı sırada, her an okumayı daha ileri götürebilmesi ve daha derine yaratabilmesi mümkündür Yaratış ancak okumada bütünlendiÄŸine, sanatçı baÅŸladığı iÅŸi bitirme görevini bir baÅŸkasına bırakmak zorunda olduÄŸuna ve ancak okuyucunun bilinci aracılığıyla kendisini yapıtının önemli bir ögesi olarak yakalayabildiÄŸine göre, her yazınsal yapıt bir çaÄŸrıdır Bu nedenle, zaman zaman, yazarların, yönetmenlerin, bestecilerin kendilerine yönelik eleÅŸtiriler karşısında takındıkları umursamazlık, ya da, “ben zaten kendim için yazdım” savunusu, boÅŸ bir aldatmacadan öteye gitmez
Belli bir çağın yazını kendi özerkliğinin açıkça bilincine varmadığı ve geçici güçlerin ya da bir öğretinin boyunduruğu altına girdiği, kısacası kendini koşulsuz bir erek gibi değil de, bir araç gibi gördüğü zaman yabancılaşmıştır Bu durumda, yapıtların benzersiz oluşumlarıyla bu tutsaklığı aştıkları ve her birinde koşulsuz bir gereklilik bulunduğu doğrudur elbet; ama gizlidir bu Bir yazın kendi özünü kavrayamadığı, yalnızca biçimsel özerkliği üzerinde durduğu ve yapıtın konusunu bir yana bıraktığı zaman soyuttur
Bitirirken
Sartre ve diÄŸer entelektüellerin baÅŸlattıkları, Türkiye’de ve dünyada 1970’lein sonlarına dek süregelen canlı tartışmalar görülmüyor artık Bunda edebiyatın giderek kendi içine kapalı bir uzmanlık alanı haline gelmesi kadar, dünya genelinde sosyalist hareketin ideolojik anlamda çekimini yitirmesi, sınıfsal mücadelenin gerilemesi ve bunlara baÄŸlı olarak edebiyatın politikadan bütünüyle kopması neden oldu Böylelikle hayattan ve tarihten uzaklaÅŸan, yazınsal bir oyuna, artistik bir yaratıya dönüşen ve biçimin içerikten önemli sayıldığı bir edebiyatın geliÅŸtiÄŸine tanık oluyoruz Son yıllarda -Edward Said, Fredric Jameson ve Terry Eagleton gibi emperyalist kültürü sorgulayan araÅŸtırmacılar tarafından- mevcut bu duruma bir baÅŸkaldırı sayılabilecek çalışmaların olması, edebiyatın geleceÄŸine olan güvenimizi biraz olsun tazeledi Oysa entelektüellerin taraf olmasına en çok ihtiyaç duyulan bir dönemde yaşıyoruz Edward Said'in sözleriyle; "Hükümetler hala halklarını açık açık ezmekte, adalet hala ciddi bir biçimde zedelenmekte ve iktidar, entellektüelleri hala kendi saflarına katıp seslerini bir güzel kısabilmektedir ve entellektüeller hala sık sık görevlerinden yan çizmektedir"
Son yıllarda sıklıkla vurguluyoruz; sömürünün, yolsuzluÄŸun, baskının gizlendiÄŸi, magazinel olanın haber olduÄŸu bir toplumsal yaÅŸama, edebiyat ve sanat ürünleri de ayak uyduruyorlar İşte böylesi anlarda, siyasi alanda ardına düştüğümüz gerçeklerin edebiyat ve sanata da yansımasını talep etmek, kuÅŸkusuz ki bir taraf olmaktır, “insan, eÄŸer insan kalacaksa, taraf tutmak zorundadır“; taraf olmak kaçınılmazdır! Bizler de çoÄŸu zaman ve genellikle de farkında olmaksızın, baÄŸlandığımız dünya görüşüne yakın bir edebiyattan yana taraf oluruz İster bir dünya görüşünü açıklamaya çalışsın, isterse bir tutumu ya da bir amacı çözmeye, eleÅŸtirmen/okuyucu yansız kalamaz Onlar da, yazdıkları ve onayladıklarıyla bir dünya görüşüne tanıklık ederler; yazar gibi, onlar da iÅŸin içindedir Hangi yoldan gelmiÅŸ olursanız olun, savunduÄŸunuz görüşler ne olursa olsun, edebiyat sizi kavganın içine atıverir


Alıntı Yaparak Cevapla

Nedir Bu Edebiyat?

Eski 06-24-2012   #4
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Nedir Bu Edebiyat?




Bu bölümde bulacaklarınız :



Düşünce Türleri
Anlatı Türleri
Yazışma Türleri
Makale
Fıkra (Köşe Yazısı)
Deneme
EleÅŸtiri
İnceleme
Rapor
Ropörtaj
Hikaye ve Roman
Mektup
Dilekçe


DÜŞÜNCE TÜRLERİ
MAKALE

Bir konuda bilgi verirken veya bir gerçeği savunurken,türlü kanıtlardan faydalanan,bunları bilimsel biçimde inceleyen gazete ve dergi yazılarına makale denir Makaleler her konuda yazılabilir
Makale türü, edebiyatımıza Tanzimat döneminde gazete ile birlikte Batı'dan giren bir türdür Düşünce yazıları içinde en ağırbaşlı ve en zor olan tür makaledir Makalenin amacı bilgi vermektir ama bu bilgi ansiklopedik bilgilerden çok farklıdır Ansiklopedik bilgide,tanıtma,açıklama,sıralama ve kendiliğinden kesinleşmiş olma özellikleri vardır Oysa makalede kişilik sezinleten bir anlatım,bir yorum ve inandırma eğilimi,bir amaç vardır
Bilim ve kültür alanında yazılan makaleler,sınırlı bir kültür kesimine ulaşmayı amaçladığından bu makalelerde daha bilimsel bir dil kullanılır
Gazete ve dergilerdeki makalelerse,geniş halk kitlelerine ulaşmayı amaçladığından yazar,dilini daha açık,daha popüler ve daha anlaşılır bir düzeyde tutar,özel terimler kullanmaktan kaçınır

FIKRA ( KÖŞE YAZISI)


Gazete ve dergilerde yayımlanan güncel,siyasal,toplumsal sorunları ele alan yazılardırGülmece nitelikli fıkralar da olmakla birlikte yazılı kompozisyon türü olarak fıkra,düşünsel ağırlıklı kısa yazılardır
Fıkralarda siyasal ve toplumsal olaylar ele alınırken belgelere,kanıtlara,aşırı ayrıntılara yer verilmezMakaleler gibi iddialı ve ispatlayıcı yönü ağırlıklı değildirFıkra yazarı,geniş kitlelere seslendiği için dili kolay anlaşılır bir dil olmalıdırHer konuda fıkra yazılabilir

DENEME


Edebi türlerin tümü gibi deneme için de bir tanım vermek çok güçtürDeneme günümüzde hemen bütün yazı türlerine doğru yayılma göstermektedir Bu türler içinde en çok eleştiriyle bir arada anıldığı görülmektedirAncak burada söz konusu olan daha çok izlenimsel eleştiridir
Deneme için bir tanım yapmak gerekirse şunları söyleyebiliriz:
“Deneme;bir yazarın,herhangi bir konu üzerinde,özel görüş ve düşüncelerini hiçbir iddiaya yer vermeden,kesin yargılara varmadan anlattığı yazı türüdür
Batı edebiyatında essai (ese ) adı verilen deneme konuları genellikle edebiyat,sanat,bilim,felsefevbdir Özellikle Fransız edebiyatında Montaigne,İngiliz edebiyatında Bacon en tanınmış deneme yazarlarıdır
Denemede bir konu sınırlılığı,belli bir biçim yokturYazar,konu seçmede tam bir özgürlüğe sahiptirDenemede yazar,kendi kendine konuşur gibi bir anlatım rahatlığı içindedir Denemenin sonunda kesin bir yargıya, bir sonuca varmak gayesi güdülmez

ELEŞTİRİ

Bir eseri değerlendirme amacıyla yazılan yazılara eleştiri denirEleştiride eserin yada sanatçının gerçek değerinin belirtilmesi amaçlanır
Eleştirmeci,bir sanat eserinin gerçek değerini,özünü yapılışını,değerli-değersiz yanlarını ortaya koyarEleştirmecinin görevi güzellik yaratmak değil,yaratılmış güzelliği yargılamak,okurlara tanıtmaktır
Eleştiriler;okura dönük eleştiri,topluma dönük eleştiri,sanatçıya dönük eleştiri,yapıta dönük eleştiri olmak üzere türlere ayrılır

İNCELEME

Bir eserin,bir sorunun,bir olayın özelliklerini,en ince ayrıntılarını araştırarak göz önüne seren yazı türlerine inceleme denirHer obje bir inceleme konusu olabilirAma konumuz kompozisyon olduğu için biz yalnız bu anlamda inceleme yazıları üzerinde duracağız
İnceleme,ister sözlü,ister yazılı olsun,bir tartışma niteliği taşır
İnceleme yazıları yazarın teknik ve üslubuna göre diğer türlerin özelliklerini de gösterir; buna göre kimi yerde makale,kimi yerde deneme,kimi yerde sohbet havasına bürünür
İnceleme yazılarında bir kolaylık olmak üzere şu soruları sırasıyla sorarak çalışmak,faydalı sonuçlar verecektir:
a Ne? ( Bize eserin ve sorunun konusunu verir )
b Niçin? ( Eserin yazılma amacını, ana fikrini, temasını buldurur )
c Nasıl? ( Eserin yöntemini kavratır )
d Nerede? ( Yer,dekor )
e Kim? ( KiÅŸileri verir )
f Ne zaman? ( işin süresini belirtir )

İnceleme Planı :


A Eserin Dış İncelemesi:

Eserin adı
Yazarı,çevireni
Basıldığı matbaa ve basılış tarihi
Kaçıncı baskı olduğu
Sayfa sayısı,fiyatı
Eserin boyutları
B Eserin İç İncelemesi :
Yazarı hakkında bilgi
Türü hakkında bilgi
Özet
Eserdeki kiÅŸiler
Başroldekilerin kısaca tanıtımı
Ana fikir
Dil ve anlatım
DeÄŸerlendirme ( kritik )

RAPOR


Rapor,araştırma ve inceleme esasına dayanan bir yazı türüdür Herhangi bir konuyla ilgili bilgi vermek,mesleki ve teknik bakımdan bazı noktaları açıklamak; görüş,düşünce ve önerileri bildirmek gibi amaçlarla yazılır
Günümüzde rapor, geniş kapsamlı bir kelime olarak çok çeşitli alanlarda karşımıza çıkar Doktor raporu, bilirkişi raporu, polis raporu, mühendis raporu, müfettiş raporu, deney raporu gibi çeşitli isimlerle anılan raporları ; meslek ve iş raporları, araştırma ve inceleme raporları gibi kısaca sınıflandırabiliriz
Her rapor türünün kendine özgü yazılış kuralları vardır Genel esas, konunun iyi kavranması ve konu üzerinde yeterli bilginin bulunmasıdır Ancak, çok iyi anlaşılan,ilgi duyulan ve bilgi sahibi olunan konularda rapor yazılabilir
Sağlam bir rapor yazabilmek için; raporun konusunu ilgilendiren kitapları,dergileri,gazeteleri okumak,yetkili kimselerle konuşmak,gözlem yolundan faydalanmak,özel deneylerde bulunmak,faydalanılan kaynakları göstermek gerekir

RÖPORTAJ

Herhangi bir konu yada sorunun değişik boyutlarıyla ele alınıp işlendiği gazete ve dergi yazılarıdır Röportajcı,yalnız gördükleriyle, izlenimleriyle yetinmez Konuyla ilgili derinlemesine araştırma ve inceleme yapar,ilgililerin bilgisine başvurur Röportajcının amacı, konuyu çarpıtmadan belgesel olarak okuyucuya sunmak,okuyucuyu konunun içinde yaşatmak,kamuoyunu aydınlatmaktır
Röportaj, tek bir yazı olabileceği gibi,aynı konuda dizi yazı da olabilir

ANLATI TÜRLERİ


Edebi türler yada sanatsal türler de denilen bu türlerin kesin kuralları,kesin tanımları yoktur Her sanat eseri kendi kurallarını getirir, böylelikle de şimdiye kadar saydığımız türlerden ayrılır Bir başka ifadeyle, her sanat eseri tektir,yaratıcısının özgün bir ürünüdür Sanat eserine bu açıdan bakıldığında, genellemelere sığdırılamaz Bu yüzden anlatı türlerini çok kalın çizgilerle ele aldık Ayrıca bunların hepsini sıralamak yerine,yaygın olan birkaçına değinmekle yetineceğiz Bunlar hikaye ve romandır

HİKAYE VE ROMAN


Her iki türün geleneksel tanımında birleşilen nokta, olmuş yada olması mümkün bulunan olayları anlatan türler oluşlarıdır Bunu, gerçek yada hayal edilmiş bir evrene ait gerçeklik duygusunu uyandıran olayların anlatımıdır,diye genişletebiliriz Hikaye ve roman tanımlarında bu ortak noktadan sonra, iki türü birbirinden ayıran özellikler kısaca şöyle sıralanabilir :
a Romanlar uzun, hikayeler kısa anlatı türleridir
b Romanlarda kişiler ( karakterler ) çok, hikayelerde azdır
c Romanlar geniş bir zaman kesitinde geçerken, hikayelerde bu kesit dardır
d Romanlardaki karakterler genellikle çok yönlü, hikayelerdeki karakterler tek yönlüdürler
Ancak bu özellikler bile hikaye ve romanı kesin çizgilerle birbirinden ayırmaya yetmez Bu sayılan özellikler her iki türde de bulunabilir

YAZIŞMA TÜRLERİ
MEKTUP

Başka bir yerde bulunan kişiye yada kuruma bir bilgi iletmek amacıyla yazılan yazılara mektup denir
Mektubun diğer yazı türlerinden ayrı bir özelliği vardır Herşeyden önce; bağımsızdır,ufukları alabildiğine geniştir,dar kalıplar ve kurallar içinde tanımlanamaz Konuları oldukça bol ve sınırsızdır Doğallığın ve içtenliğin en çekici belgesidir Elbette ki herkese aynı içtenlikle mektup yazılmaz Gönderdiğimiz kişi yada kurumla olan ilginin derecesine göre,mektubun hitap bölümünden,amaç,hatta sonuç bölümüne kadar değişen üslup özelliği vardır
Mektup kiÅŸiliÄŸimizin bir aynasıdır Saygımız,sevgimiz,karakterimiz,inancımız,görà ¼ÅŸ ve düşüncelerimiz hatta kültürümüz mektubumuza yansır
Basit bir yazı türü gibi görülmesine rağmen mektubun da kendine özgü bir düzeni,bir disiplini,bir planı vardır
Mektup Yazarken Nelere Dikkat Edilmelidir?
· Mektup yazarken kullanacağımız kağıt ve zarf temiz olmalıdır Bu basit ayrıntı karşımızdakine verdiğimiz değeri gösterir
· Mektuptaki hitap,göndereceğimiz kişi yada kurum göz önünde bulundurularak seçilmelidir: Sevgili Kardeşim, Canım Kardeşim, Canım
· Babacığım, Aziz Dostum, Saygıdeğer Büyüğüm, Sayın Murat Bey, Sayın Genel Müdür
· Mektupta daha sonra giriş ve amaç bölümüne geçilir Bu bölümde mektubun niçin yazıldığı belirtilir
· Sonuç bölümünde daha çok klişe sözlere yer verilerek, hoşa gidici bir dilekle mektup bitirilir ; sevgi ve saygılar sunar,esenlikler dilerim gibi
· Öfkeli anlarda kesinlikle mektup yazılmamalıdır
· Mektupta kullanılan ağır ve kırıcı sözler, ileride pişmanlığa yol açabilir Ancak, yazının kalıcı etkisi nedeniyle, yarattığı kırgınlık tümüyle unutulamaz · Mektup Türleri
Mektuplar, konularına ve yazanla yazılan arasındaki ilgiye göre üçe ayrılır :
1 Özel mektuplar
2 Resmi mektuplar
3 İş mektupları
Özel Mektuplar
Birbirine yakın, tanışık insanlar ve eş dost arasında yazılan mektuplardır
Tebrikler
Bayramlarda, yılbaşlarında veya mutlu bir olay dolayısıyla karşı tarafa iyilik ve mutluluk dileklerinde bulunmak amacıyla yazılan kısa,öz ve içten mektuplardır Bunlarda kağıt yerine daha çok basılı kartlar kullanılmaktadır
Telgraf
Mektubun gecikebileceği ivedi durumlarda bildirilmesi gereken istek, olay ve haberleri, kısa ve öz olarak anlatan bir mektup türüdür Telgrafta az ve öz ifade önemlidir
§ Alacak olanın adı,soyadı ve açık adresi yazılır
§ Telgraf çekmemize sebep olan konu,kısa ve öz olarak ifade belirtilir
§ Sağ alt köşeye gönderenin adı ve soyadı yazılır
§ Telgraf metninin altına bir çizgi çekilir Bu çizginin altına gönderenin adresi yazılır Bu bilgi,alıcının bulunmaması durumunda telgrafın iadesi için gereklidir Ücrete tabi değildir
Telgraf,bugün kullanım alanı yok denecek kadar az kalmış bir yazışma türüdür
Resmi Mektuplar
Devlet dairelerinin kendi aralarında veya kiÅŸilerle devler daireleri arasında yazılan mektuplardır Bu tür mektuplarda, konunun uzunluÄŸuna göre tam veya yarım sayfa boyutunda çizgisiz,beyaz kağıtlar kullanılır Anlatım ciddi ve ağırbaÅŸlı olmalıdır Konu dışında ayrıntılara ve özel isteklere yer verilmez Konu en açık ve yalın biçimde ele alınır Üst makam yetkilisi alt makamdakine yazdığı yazıyı “rica ederim”, alt makamdaki üst makamdakine “bilgilerinize saygıyla sunarım” veya “arz ederim” ÅŸeklinde bitirmelidir
Resmi Yazışmalarda Dikkat Edilecek Noktalar :
· Kağıdın üst yanından iki santim aşağıda ve ortada olmak üzere yazının çıktığı dairenin adresi bulunur
· Sağ üst köşeye tarih konur
· Yazıya başlamadan,hangi tarih ve sayılı yazıya cevap olarak yazıldığı belirtilir
· Yazının ilk paragrafında sorun veya konu ortaya konur
· Gelişme paragraflarında,bizim konu hakkındaki görüşümüz belirtilir,bizden istenilen bilgiler verilir
· Sonuç bölümünde,yazının gönderildiği makamın durumuna göre ( alt makam,üst makam ) yazı,rica yada sunu biçimlerinden biriyle bitirilir
· Resmi yazıyı tamamlayan evraklar,metnin sol alt kısmına,sıra numarası verilerek belirtilir
· Kağıdın sol en alt köşesine yazıyı daktilo edenle,konuyla ilgili bölüm şefinin ad ve soyadlarının ilk harfleri yazılır
İş Mektupları
Ticaret ve endüstri kurumlarının birbirlerine ve kişilere, kişilerin bu kurumlara gönderdikleri mektuplara iş mektubu denir İşyerleri bu mektuplarda, firma ismini taşıyan başlıklı ( antetli ) beyaz kağıtlar kullanırlar Yazıda daktilo ( veya bilgisayar ) kullanmak yerleşmiş bir kuraldır İş mektuplarında da konu kısa,öz olarak açık ve yalın bir anlatımla ele alınmalıdır Resmi mektupların özellik ve yazılışlarını kavramış olmak bu tür mektup yazmada da büyük kolaylık sağlar
İş Mektuplarının Yazılışında Uyulacak Kurallar :
· Ciddi bir anlatım kullanılmalı, kısa ve özlü bir anlatım yolu seçilmelidir
· Her iş için ayrı bir mektup yazılmalıdır
· Daktilo veya mavi mürekkepli dolma kalem kullanılmalıdır
· Ele alınan konu hakkında amaca uygun açıklamalar yapılmalı, gerekli yerlerde teknik terimler kullanılmalıdır
· İstekler yapmacıklığa kaçmadan ciddi bir hava içinde belirtilmeli, saygı bildiren kelimeler ölçülü şekilde kullanılmalıdır
· EÄŸer yazılan iÅŸ mektubu, bir baÅŸka mektuba cevap niteliÄŸi taşıyorsa,bu, metnin başında “ilgi” bölümünde belirtilmelidir Bunun için o mektubun tarihi ve numarasının yazılması yeterlidir


Dilekçe

Bir dilekte yada ÅŸikayette bulunmak veya bilgi vermek amacıyla resmi makamlara sunulan tarihli,imzalı mektupturKiÅŸiyi ve kamuyu ilgilendiren bir hakkın saÄŸlanması, bir haksızlığın düzeltilmesi, kaldırılması için gerçek yahut tüzel kiÅŸilerce ilgili makamlara yazılan yazılara dilekçe denildiÄŸi gibi, “istida, arzuhal” de denir
Dilekçe Yazımında Göz Önünde Bulundurulması Gereken Kurallar :
· Dilekçeler,konularına göre uzun veya kısa olabilir Konular kısa v öz olarak belirtilir Gereksiz ayrıntılara yer verilmez
· Dilekçelerde ciddi, ağırbaşlı bir dil kullanılır Anlatımın yalın ve duru olmasına özen gösterilir Süslü,yapmacık,laubali bir ifadeden kesinlikle kaçınılmalıdır
· Dilekçeler ; çizgisiz,beyaz dosya kağıdına daktiloyla veya dolmakalemle,okunaklı el yazısıyla yazılmalıdır
· Dilekçe hangi kuruma veriliyorsa,bu makamın adı başa yazılır Kurum adının sağ altına kurumun bulunduğu şehir adı yazılır
· Konunun kısa bir özeti bu başlığın altına yazılır
· Daha sonra konunun belirlendiği metin bölümüne geçilir Bu bir şikayet dilekçesiyse,şikayet sağlam kanıtlara dayandırılmalıdır Eğer iş isteme dilekçesiyse, öğrenim durumu,yaş,kısa bir özgeçmiş,kurumca aranan seçkin nitelikler açık seçik belirtilmelidir
· Dilekçede bir durum belirtiliyorsa ,son cümle “Durumu bilgilerinize saygılarımla sunarım”, bir istek belirtiliyorsa “GereÄŸini izinlerinize saygılarımla sunarım” ÅŸeklinde olmalıdır
· Dilekçe bitiminde sağ alt köşeye ad ve soyadı yazılmalı,imzalanmalıdır Tarih,isim ve imzanın bir satır üstünde olabileceği gibi dilekçenin sağ üst köşesine de konulabilir
· Sol alt köşeye açık adres yazılmalıdır
Dilekçe, herkesin zaman zaman yazmak zorunda kalabileceği bir mektup türüdür Dilekçenin ilk bakışta güven verici bir düzen içinde olması gerekir



Alıntı Yaparak Cevapla

Nedir Bu Edebiyat?

Eski 06-24-2012   #5
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Nedir Bu Edebiyat?




Bizden bir önceki neslin hayatında kabul edilmesi zor olan ancak bizim yaşamımızın bir parçası olmaya başlamış olan internet, yeni neslin içinde büyüdüğü bir dünya haline kolayca geliverdi
İlk yıllarda askeri alanda kullanım alanı bulan bu teknoloji daha sonra bilgi paylaşımı ve iletişim için yaygınlaştırıldı Günümüzde ticari, kültürel, eğitim, ekonomi ve devlet daireleri başta olmak üzere birçok alanda yerini almış durumdadır Sınırsız bilgi kaynağına çok çabuk sürede düşük maliyetlerle ulaşabilmenin cazibesi kısa sürede internet kullanımının yaygınlaşmasına sebep oldu Günümüzde gündelik market alışverişimizi dahi internetten yapma imkânına sahibiz
Bu bağlamda gençler için yeterli düzeyde bilgisayar kullanır hale gelmek ve internetten çeşitli alanlarda faydalanmak çok zaman almadı Okullarda ders kayıtlarının internetten yapılıyor olması, araştırma konularının internetten daha kolay bulunuyor olması, zorunlu ve dolaylı olarak öğrencileri internet kullanımına itmiş oldu Devir onların devriydi, bilgi çağında internet gibi birçok kesim için gerekli olan bir teknolojiye uyum sağlamış olmak onlara büyük bir avantaj sağladı
Genç bir bireyin ilgi alanlarının neredeyse tümünü kapsayacak ve onu kendisine bağımlı hale getirebilecek bu gücün, her eve girmeye başlarken olumlu ve olumsuz birçok etkiyi de beraberinde getirdiğini söyleyebiliriz Türkiye de internetin yaygınlaşmaya başladığı günlerden itibaren yayınlanan web sitelerinin çoğunu dünyada da olduğu gibi ticari web siteler oluşturmaktaydı Yurtdışı ile iletişim kurmanın yanı sıra yeni pazarlar bulma hedefi, firmalar için göze alınabilir bir maliyetti Diğer taraftan sesini duyurmak isteyenler, biz de buradayız diyenler de kendilerini tanıtan web siteleri yapılandırmaya başladılar
Eğitim alanında ise zaten kendi internet altyapılarını kuran üniversiteler mevcuttu Önceleri genelde İngilizce olarak yayınlanan web sitelerinin Türkçeleşmesi, Türkiye de internet hizmetinin yaygınlaşması ile paralel olarak gelişti Neticede bu hizmet kullanımının artması, gelişmeyi ve büyümeyi tetiklemiş oldu Türkçe içeriğe sahip web sitelerinin çoğalması da okumayı seven ve meraklı gençleri bilgisayar başına topladı Web sitelerinde birçok konu ile ilgili doküman bulabilmenin yanı sıra paylaşma ve tartışma sayfaları gibi internet ortamları da oluşmuş durumdaydı
Edebiyatseverlerin, internetteki Türkçe içerikli web sitelerinin artışı ve içerik desteği konusunda en fazla girişimi gösterenler olduğunu söylemek çok da yanlış olmaz Bir dönem yaşanan kişisel edebiyat siteleri akımı birçok amatör edebiyatçıyı bir araya getirdi Bu amatör edebiyatçılar arasından sıyrılıp profesyonel edebiyat dünyasına adımını atmayı başaranlar mevcut basılı edebiyat dergilerine eser vermeye başlamış olmalılar Diğer yandan kendisini en iyi ifade etme biçimi olarak yazı yazmayı seçenler veya şiir yazmayı deneyenler ise her gün bir yenisi açılan edebiyat sitelerini e-posta yağmuruna tutuyorlardı Nice şiir siteleri hergün binlerce amatör edebiyatçıya hizmet verdiler Hatta birçok kişinin de popülaritesinden ötürü mutlaka ziyaret etmiş olduğunu düşündüğüm eski bir şiir sitesinde, sitenin okuyucuları tarafından puanlamaya tabi tutulan şiirlerin değerlendirilerek listelendiğini görmüştüm En çok şiir yazan site üyesi ödül alıyor, diğer okurlar ve katılımcılar tarafından da takdir ediliyordu Takdir edilme, beğenilme ve övgüler alma gibi beklentiler arka planda varlıklarını koruyor olmalıydı ki sayfalardaki şiir enflasyonu açıkça göze çarpıyordu Siteye gönderilen eserlerin diğer kişiler tarafından okunup yorumlanabilmesi ise kendisini bu yolla ifade eden kişinin anlaşılıp anlaşılmadığını tarttığı bir başka unsur olarak algılanabilir Şiirle kendi haykırışlarına yankı bulabilen kişiler şiir yazmaya sanırım devam etmişlerdir Sadece şiir için bunları söylemek yanlış olur Benzer karaktere sahip düzyazı ağırlıklı web sitelerine de rastlamak mümkündü Öyküler, denemeler, makaleler; şiire kıyasla daha geri planda kaldıklarını söyleyebiliriz Bir yandan bazı edebiyat siteleri, daha ciddi bir çizgi yakalamayı hedeflerken öykü, roman, deneme, anı gibi çeşitlere de yer vermeye başladılar Bir yandan bu edebiyat siteleri internetteki varlıklarını devam ettirirken, diğer yandan yazı yazmayı hobi edinmiş veya internet üstünden profesyonel olmayı hedef seçmiş kişiler yavaş yavaş defterlerini bilgisayara aktarmaya başladılar Öyle veya böyle bu birikim her geçen gün çoğalarak internet ortamına aktarıldı Diğer taraftan edebiyatla ilgili olan ancak eserlerini profesyonel dergilere göndermeye cesaret edemeyen kişiler, çalışmalarının değerlendirilebileceği uygun siteler ile bağlantı kurmaya çalıştılar İlk adımın sanal bir dünyaya daha kolay atılması edebiyat dünyasına yeni isimler kazandırdı Ve internetin sağlamış olduğu bu rahatlıkla birlikte eser ortaya çıkartma isteği duyanlar bu konuya daha fazla eğildiler
Edebiyat sitelerine usta yazarların yön vermeleri çok önemlidir; genç yeteneklerin çalışmalarının oralarda değerlendirilmesi, edebiyata ısındırılmaları ve giderek edebiyat dünyasına tüm varlıklarıyla dahil olmaları ancak bu şekilde mümkün olabilecektir İlk inşasından bu yana teknik yönetmenliğini üstlendiğim Edebistancom da yürüttüğümüz çabayı ve aldığımız verimli sonuçları bunun gerekliliğine örnek olarak verebilirim Orada, Kalemin Dili bölümüne eser gönderen amatör edebiyatçıların eserleri yayın yönetmenince değerlendirilmekte, uygun görülen eserler sitenin ilk güncellenme tarihinde yayınlanmaktadır Eğer usta yazarlar bu konuda hakim bir rol üstlenmezlerse, edebiyat siteleri bir amatörler yarışmasına dönüşecektir ki bunun ne edebiyat sevdalılarına ne de Türk edebiyatına bir katkısı olmayacak, bilakis şimdiki enflasyon katlanarak sürecektir
Bir web sitesinin aylık edebiyat dergisi olmasının yanı sıra istekli kişiler için de bir edebiyat okulu niteliği taşımasının bu yolla mümkün kılınacağına inanıyorum İleride daha da özel bir edebiyat platformu çerçevesinde kurulabilecek bir edebiyat okulu ile yeni yazarları edebiyat camiası ile tanıştırmak sanırım tüm edebiyatçıların ideallerinden biridir Elbette bu ideallerin gerçekleştirilmesi bazı teknik altyapı yeterliliğini gerektirmektedir
Burada şunu da belirtmeliyim ki veri aktarım yöntemleri ve web sitelerinin altyapılarının zenginleştirilmesi, birikimin internete aktarımı konusunda yolu açan en önemli unsurlar oldular Zamanla statik HTML sayfaları yerlerini dinamik içerik özelliğine sahip ASP, PHP, JSP gibi yeni nesil web teknolojilerine bıraktılar Günümüzde yeni web teknolojileri ile daha da etkileşimli ve görsel hitap gücü daha fazla olan sayfalar tasarlamak mümkün hale gelmiştir Veritabanı imkanları açısından da, daha hızlı ve kapsamlı hizmetleri daha düşük maliyetler ile kullanabiliyor oluşumuz bizlere web sayfalarındaki özellikler açısından yeni kapıları açtı Buna göre daha kapsamlı bilgileri, daha küçük alanlarda, daha hızlı hizmet edecek biçimde, daha fazla ziyaretçiye sunmak olanaklı hale geldi Bu imkânlar ışığında artık değil sayfalarda yer alan birkaç alıntıyı yayınlamak, eserleri tümüyle veritabanında bulundurmak bile daha kolay hale geldi Görsel estetik bilinci, içerik düzeni, veri aktarım hızları, kişiye özel uygulamalar, e-posta listeleri gibi kavramlar gündelik internet yaşamımızın birer parçası olmaya başladığında her alanda oluşturulan web siteleri daha özel ve yeni ziyaretçiler çekecek özellikte hazırlanmaya başlandı Daha etkileşimli hizmet veren siteler gözde oldular, güncelliğini kaybeden siteler ise ziyaretçilerini yitirerek kapanmaya yüz tuttular Bugün, yeni çıkan kitaplar hakkında yapılan değerlendirmelere göz atıp ilgilendiğimiz kitaplardan birkaç sayfa okuyabiliyor, satın alma işlemleriniyse birkaç dakika içersinde gerçekleştirebiliyoruz Bunun yanı sıra bazı kitapları bilgisayar ortamında okuma imkânı da bulabiliyoruz Çeşitli web sitelerinden veya haber gruplarında oluşturulan e-kitap başlıkları altından indirebileceğimiz kitapları avuçiçi bilgisayarımıza (palm) yükleyip otobüste bile okuma imkânımız var
Bahsettiğim uygulamalar günümüzde cep telefonlarından da yürütülebilmektedir SMS ile gönderilen mesajın aynı anda web sitesinde yayınlandığı bazı siteler biliyorum Üye olan kişiler bu sitelere gönderdikleri kısa mesajları, siteyi o anda takip eden kişilerin anında yayında görebilecekleri şekilde ulaştırmış oluyorlar GSM in, internetin bir organı gibi işlev kazanmaya başlaması web sitelerinin alışagelmiş güncellik anlayışlarının değişmesine yol açacağını düşünüyorum GSM ile bütünleşmiş bir uygulamaya sahip olan web sitesinde içerik yönetim sistemi de güzel programlandığında, dergi formatını anımsatan günümüz site biçimi, yerini daha etkileşimli ve sürekli içerik ile beslenen bir oluşuma bırakabilir Sadece edebiyat siteleri açısından değil edebiyatçılar açısından da geniş bir kullanım alanı doğacağına eminim Kim bilir, belki bugün internet ortamında okumaktan keyif alamayan kişiler yarın ellerine elektronik dergileri alıp güncel eserleri oradan takip ediyor olacaklar

(HECE AYLIK EDEBİYAT DERGİSİ, SAYI: 96, ARALIK 2004)






Alıntı Yaparak Cevapla

Nedir Bu Edebiyat?

Eski 06-24-2012   #6
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Nedir Bu Edebiyat?




EDEBİYAT NEDİR?

Edebiyatın ne olduğunu anlayabilmek için onun, dilden, konuşma ve düzyazı dilinden farklı olan yanlarını ortaya koymak gereklidir
Konuşma ve düzyazı dilinde, dil bir araç, sözcükleri kullanmakla girişilmiş, belli bir amaca dönük eylemdir Doğruyu araştırma, ortaya koyma, başkalarına iletme aracıdır Konuşma ve yazı dilinde sözcükler görevini yaptıktan sonra işe yaramaz hale gelir Önemli olan meydana getireceği sonuçlardır Sonuç yani amaç, onu okuyan, ya da dinleyendeki değişimdir Düşüncemizi dile getiren sözcükleri nasıl biçimlendirdiğimizi unuturuz Onlar aracılığı ile düşüncemizi ilettiğimiz kişi de onların nasıl biçimlendirildiğine dikkat etmez Unutur Dil, bizi doğrudan doğruya öteki insanlarla yada eşya ve düşüncelerle karşı karşıya getirir Konuşma ve yazı dilinde sözcükler saydamdır Uçarıdır Aradan kaybolur gider
Oysa şiir ve edebiyatta bunların tam tersi oluşmaktadır
Şiir ve edebiyatta dil bir araç değil, biraz amaçtır Şiir ve edebiyatta dil, sözcükler, cümleler ve biçimler nesnel (objektif) hale gelirler, şeyleşirler
İnsanla öteki insanların, eşyanın ve düşüncelerin arasına girip saydamlaşmaz şiir Uçarı hale gelmez konuşma ve düzyazı da olduğu gibi Tam tersine, karşımıza çıkar Resim gibi, heykel, müzik, yapı gibi (eşya) değeri kazanır
Şair cümle kurmaz, bir nesne meydana getirir Sözcüklerle, güzel, unutulmaz biçimler yaratır Sözcüklerin bir araya özel biçimler altında getirilişinde derin eğilimler dürtüsü vardır
Şair, dilde olduğu gibi sözcüklerden yararlanmaz Onlara yararlı olur Renk, ses, hacim gibi onları şeyleştirir, kırar, bozar ve yeniden birleştirerek bir şiir dünyası kurar
Sözlerin ve sözcüklerin nesnelleştirilerek özel işaretler, deyişler, tılsımlı biçimler haline getirilmesi, bunların sihir ve büyü alanında kullanılması, unutulmayan, ezberlenen özel biçimlerle tekrar edilmesi, şiirin doğuşunu hazırlayan en eski etkenlerdir Bu yönden denilebilir ki, yazı şöyle dursun, tam konuşma dilinin bile gerçekleşmediği, insanın ve insanlığını en eski tarihinde şiir ve şiir dili vardır Demek ki, edebiyat, dilden önce idi
Bununla beraber gerçek şiir ve edebiyat yazının bulunup kullanılmasından sonra gelişmiştir
Sanat dışı konularda (politika, hukuk, mektup vb alanlarda) bile ilk yazılı metinler, edebiyata yakın, destanî, güzellik iddiası ile yüklü oldukça nesnel eserler olmuşlardır

EDEBİYATTA AKIM DENİLİNCE NE ANLAŞILIR?

Akım, insan düşüncesinin ve yaşamının, tarih içinde değişik dünya görüşlerinin birbirini izleyerek devam etmesidir
Tarih boyunca insanlar her çağda bilim ve felsefe verilerinden, sosyal, ekonomik, siyasal gerçeklerden esinlenerek, ileriye doğru atılımlar yaparak, eskiyen düşünce ve biçimlerin yerine yenilerini ve başkalarını koyarlar
“İyiye, Güzele ve DoÄŸruya” sloganı ile ifade edilen bu atılımlar yeni ahlâk, estetik ve bilim deÄŸerleri getirirler
Sanat ve edebiyat akımları her çağın kendine özgü gerçekleri ve değerleri açısından ortaya atılan güzellik anlayışları, estetik görüşleri ve ölçüleridir
Edebiyat ve sanat akımları, milli ve milletlerarası bilimsel, felsefi, sosyal, ekonomik, siyasal, ahlâki, dinsel yaşamın ürünleri olurlar ve tarihsel değerlerin uzantısı içinde eskiye ve kurulu düzene varolan edebiyat ve sanat anlayışına karşı ihtilâlci karakter taşırlar
Ama bu devrimci karakter çoğu kez yöntemlerde ve yöntemlerin uygulanışında göze çarpar Oysa edebiyat ve sanat akımları tarih içinde klâsik görüşlere zaman zaman dönerek tazelemeler, tekrarlar, yeniden değerlendirilişler yapmaktadırlar
Her toplumun edebiyatında, kendisine özgü milli akımlar, aşamalar vardır Fakat bunlardan bir kısmı ulusal sınırları aşarak uluslararası değer ve kapsam kazanırlar Sonra bunlar ulusal sanatları etkiler
Edebiyat ve sanat akımlarına ekol, okul, meslek ve çığır da denilmektedir


DÜNYA ÇAPINDA ETKİLER YAPMIŞ OLAN SANAT VE EDEBİYAT
AKIMLARININ EN ÜNLÜLERİ HANGİLERİDİR?

Uluslararası değer taşıyan etkili edebiyat akımlarını şöyle sıralayabiliriz:

1- İlkel edebiyat
2- Doğu edebiyatı
3- Anadolu edebiyatı
4- Arap edebiyatı
5- Batı edebiyatı
6- Mistik edebiyat
7- Hıristiyan edebiyatı
8- İslâm edebiyatı
9- Hümanist edebiyat
10- Rönesans
11- Klasisizm
12- Romantizm
13- Realizm
14- Natüralizm
15- Parnassizm
16- Sembolizm
17- Kübizm
18- Fütürizm
19- Dadaizm
20- Sürrealizm
21- Egzistansiyalizm

Kaynakça; "Edebiyat Akımları" Dergisi- Makale yazıları I
1999/ Ankara


Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

Konu Araçları Bu Konuda Ara
Bu Konuda Ara:

GeliÅŸmiÅŸ Arama
Görünüm Modları


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.