|  | Küreselleşen Dünyada Postmodernizm |  | 
|  12-20-2012 | #1 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Küreselleşen Dünyada PostmodernizmKüreselleşen Dünyada Postmodernizm Bir Sosyal Teori Olarak Postmodernizm: Küreselleşmenin teoride karşılığı modernite olmuştur  Ancak, ülke sayısınca gelen tepkiler her ülkede modernliğin neticelerini farklılaştırmıştır  Modernliğe geciken ülkelerde, ?geciken, hızlı ilerleyen vs? modernliklerin adlandırılması ile birlikte aslında modernliğin ?tamamlanmamış bir proje? olduğu yaygın kanaat haline gelmeye başlamıştır  Bu yarım kalan projeyi; ?tam?a tamamlamak gayesiyle özgürlüklerin temsilcisi liberal ideoloji ile modernizm sonrası dönemi anlatan bir kavram olarak ?postmodernizm?in yolları kesiştirilerek siyaset, edebiyat, ekonomi gibi kurumlarla tekrar dolaşıma sokulmuştur  Teoride, liberalizm ve postmodernizm ne sağcı ne de solcudur  Bu her ikisine de büyük avantajlar sağlar  İdeolojisizlik ve hiyerarşisizlik sempati toplamalarına yardım eder  Hiçbir durumda taraf olmamaları ve dahi risk almamaları onlara karşı kızgınlığın oluşmasını engeller  Kızmanız durumunda da karşınızda bir muhatap bulamazsınız  Çünkü iktidarın merkezi eskiden olduğu gibi tek değildir  İçinde yaşadığımız dönemde, çoklu yapılar ve iktidarın merkezden yönetilmesi neticesi ?suçlu? bir türlü ortaya çıkartılamaz  Eskinin büyük anlatıları arasında yer alan komünizm, faşizm, sosyalizm gibi ideolojilerin yanı sıra, arkalarında ?büyük cemaatler? oluşturmuş semavi dinlerde vardır  Varsayımları gereği oluşturdukları düzende, kendilerini içinde bulunduğu topluma dayatmışlardır  Ancak, küreselleşmenin ruhuna uygun çoklu gerçeklikten beslenen paradigmaların büyük anlatılardan vazgeçmesi ile birlikte, bu anlatı sahipleri yeni dönemde ağır bedeller ödemeye başlamışlardır  Postmodernizm ve liberal ideoloji bu gelişmelerden etkilenmedi  Nedeni de yukarıda adı geçen ?izm?lerin yerküreden çekilmesinin sonucu oluşan otorite boşluğuna alternatif oluşturmalarıdır  Evrensel gerçek adına herhangi bir girişimleri ve tezlerinin olmayışları hayalkırıklığı yaşayan insanlar için umuda dönüşmüştür  Bilimde [teoride] ve uygulamada [siyasette] bir bir eserlerini vermeye başlayarak hususiyetlerini sergilemeye başladılar  Neydi bu hususiyetler; sanatta pisuvara, siyasette de ?iri kalan? ülkeleri ikiye üçe bölerek bütünlüklü yapıları, parçalı siyasi yapılara dönüştürmekti  Kısacası ?küçük güzel?dir söylemini insan ile ilgili tüm alanlara yani edebiyata, siyasete, sanata taşıyarak gündelik hayatın diline ortak olmaktı  Bu zamana kadar buyurgan yapıların hegemonyasında kalmış insanı vaatlerle kandırmayacak, özgürlüğü ertelemeyecekti  Artık, insana bu zamana kadar hayalini hep gelecekte bir yerlerde göstererek erteleyen anlayışların yaptığını yapmayacaktı  Postmodernizm ve liberal ideoloji, küreselleşmenin ?herkes için; hemen şimdi; dünya ile aynı anda? sloganı ile kendi varsayımları arasında özdeşim kurarak, mutluluğu ?hayal etme? döneminin kapandığını; artık, mutluluğa nasıl ?dokunabileceğimiz?i gösterebileceği iddiası ile ortaya çıktı  Modernite küreselleşmeyi, modernizmde postmodernizmi doğurmuştu  Dolayısıyla düz bir mantık yürütecek olursak postmodernizmin, küreselleşme politikaları ve amaçları; aslında amaçsızlığı şiar edinmekti  Bu bağlamda postmodernizm amaçlı ve proje içeren yapılara karşı başlattığı mücadele gereği küreselleşme politikalarını reddetmesi gerekirken; bugün yeni şekillenen dünya haritası üzerinde beraber anılmaya başlamışlardır  Küreselleşme anlayışı, küçülen ve iddiaları olmayan toplumları daha hazırlıksız yakalayıp kitleleştirmeyi hızlandırmış oldu  Böylece geleneksel norm ve değerlere hapsedilmiş insanı özgürleştirmek isterken, başka bir zindana yani kitle toplumuna kendi eliyle yerleştirmiş oldu  Çağın insanı için yeni bir tutsaklık doğdu  Tüketim toplumunun müdavimi haline getirildi  Tükettiği oranda özgürlüğü öven ve toplumların ortaklığını sağlayan yerel dilleri ve kadim medeniyet algılarını tarih içinde yolculuğa çıkararak organik bağlamlarından koparttı  Postmodern felsefe ?Bırakınız tarih, toplum, hakikat kendi konuşsun!? derken metinler, ülkeler arasında pastiş yapılarak özgürlük, eşitlik, hakikat gibi kavramları önceki anlamlarından soyup bağımsızlaştırarak yeni anlamlar yükledi  Örneğin özgürlük kelimesi üzerinde durmak gerekirse şunlar söylenebilir: Bağlamı itibariyle özgürlük bir muhitte yaşayan insanların ideallerine ve ütopyalarına denk düşen bir başkaldırı, muhalifliği anlatırken bugün zincirlerden boşalan, hızı devamlı artan ve hızı arttığı içinde kontrolden çıkan insanı tanımlar  Yani ?hiç?leşmeyi?  hıza göre kendini tanımlayan yeni ?toplama bir insan? tipolojisi oluşmaktadır  ?Kes-yapıştır?larla oluşan bu insan, hafızası ya da hızdan kaynaklanan kırıp dökmelerini onaracak durumda değildir  Durma ihtimali olmayan konfigürasyonunda fren düşünülmemiş yeni bir aygıta benzer, o  ?Yapıştırma birey? anlamlı cümle kuramayacağı gibi başka manidar cümleleri de yaşamında istemeyecektir  Yeni neslin ilk temsilcileridirler  Artık, geleneksel ve kadim kuralların bu nesille birlikte kuruduğu; buna karşın yeni bir dilsizler ve sağırlar diyaloğunun tüm toplumda okullaştığı, kurumsallaştığı ve eskiye ait her ne varsa kitaplarından, dilinden, toplumsal yaşamından hızlı bir şekilde çıkaran acelesi olan bir neslin mensubu olmak ile övünürler  Postmodern bireyin eylemleri, teorisiyle çelişmek zorunda kalır  Kadim olan, içinde büyük masalları barındırdığından, köklülüğü, değerliliği, fedakarlığı önemsediğinden; postmodernistler eskiye ait her şeye karşı söylemi gereği düşman kesilir  Ve amaçsızlığı, pratikte bir amaca kendiliğinden dönüşür  İstemediği halde ?eski?ye ait gösteren- gösterilen ilişkisini inkıtaya uğratır  Onların ilk anlamlarına süikast düzenler ve ölü kelimelerin içine yeni anlamlar doldurarak tekrar diriltir  Onları bir sonraki tahrifata kadar mumyalaştırır  İstemediği halde ?ilerlemeci? büyük bir anlatıya kapı aralar   Modern Dönem ve Roman: Bir sosyal teori olarak göndermeler yaptığımız postmodernizmin aslında batı dışı toplumlarda bu şiddetiyle karşılıkları bulunmamaktadır  Ancak, batı dışı toplumlara modern dönemde olduğu gibi üst yapı kurumları eliyle taşınmaktadır  Yaşanılan şaşkınlıkların ve değişen toplumun içinde yer alan bireyin sosyo-psikolojik tahlilini en iyi anlatabilecek durumdaki roman da üst yapı kurumlarına benzer sarsıntılar geçirmeye başlamıştır  Modern dönemi en iyi ifade edecek kavram bireyin ortaya çıkışıdır  Bireyin varlığının kutsanmasıyla birlikte toplumu bir arada tutan ortak referanslardan kaçış başlamıştır  Bir bakıma modernizmin malzemesi olan birey aynı yakınlığı postmodernizme de göstermektedir  Postmodernist izleğin takibinin yapılacağı yerler modern dönemin sonlarında değil başlarında ve ortalarında da aranmalıdır  Modernizm, daha insani ve yaşanılabilir bir dünya tasavvuru ile yola çıktığında, bağlandığı büyük anlatılar vardı  Modernizm bu büyük anlatılara bağlı olarak aydınlara, entelektüellere, sanatçılara öncü statüsü kazandırıyordu  Bu büyük proje öncüler eliyle taşınıyordu  Öncüler, toplumsal değişmenin motoru durumundaydı  Fransız devriminden sonra başlayan öncü statüsü; iki büyük savaşı yaşan batıda cennet vaadi, statü kaybı ile sonuçlandı  Zira atom bombası düştüğü yerlerle birlikte modernliği savunanların elinde de patladı  İki dünya savaşı öncesine kadar edebiyat, modern projeye uygun olarak büyük anlatılardan aldığı esinle kendini kurmuştu  Bu bağlamda roman kahramanları bir yandan halkı aydınlatan, bir yandan da toplumsal değişimin öncüsü rolündeydi  Ülkemiz açısından Tanzimat ve Meşrutiyet arayışlarında aydınların, sanatçıların değiştirici rolünü bariz gözlemlemek mümkündür  Onlar bu gücünü modernliğin onlara sağladığı statüden almaktaydılar  Aydın ve sanatçıların cumhuriyetin ilk yıllarında edebiyatta da değiştirici rolleri sürmüştür  Yaban, Ankara, Çalıkuşu romanları bunların ilk örneklerindendir  Gerçi, bu öncü statüsü onları seçkinci bir konuma ittiği bu nedenle halkla aralarında bir uçurum oluştuğu şeklinde eleştiriler yapıldıysa da bu seçkincilik modernleşmenin bir gereğidir  Zira modernleşmenin mekana ihtiyacı vardı  Mekan da vatan, ulus-devlet yapıları gibi kavramlarda karşılığını buldu  Ulusun inşasında aydınlar ve sanatçılar önemli rol oynadılar  Batı, ikinci dünya savaşı sonrası büyük anlatılara karşı sarsılmış olan güveni nedeniyle anlam bunalımı yaşamaya başladı  Fizikte ve psikolojide yaşanan paradigmal değişimlerin etkisiyle sanat kendi üzerine kapanarak, kendi nesnesi haline gelmeye başladı  Çünkü, izafiyet teorisi ile gelen ?çoklu gerçeklik? anlayışı, psikanalitiğin dikkat çektiği bilinçaltı yeni bir nedensellik kaynağı haline geldi  ?Bilinçdışının temsil ettiği içe yöneliş, yeni bir yaratıcılık kaynağına çaresiz bir yönelişi temsil ediyordu; ama aynı zamanda, Baudelaire?in belirttiği gibi, sıradan gündelik gerçeklik dışında başka bir gerçeklik daha olduğunun da fark edildiği anlamına geliyordu? [Kuspit, 2006:111]  Bireyin bilinçaltında yaşadığı ruh haletleri edebiyata yeni bir kaynak teşkil etti  Bundan böyle edebiyat milyonlarca ölüde ve kentlerde kaybettiği anlamı kendi içinde aramaya başladı  Bu süreçte, modernliğin kullandığı kalıp olarak dış ya da maddi mekan vurgusu önemini yitirerek bireyin içsel yaşantıları öne çıkmaya başladı  Bu içsel yaşantının esas alınması, birçok biçimsel arayışları mümkün kıldı  Daha önce ?dış?arının ya da nesnenin dayattığı form, edebiyatta ?teşbihi? ve ?simgesel? bir dili zorunlu kılıyordu  Ancak, içsel gerçekliğin öne çıkması ile birlikte formların dayattığı bu dil terk edilerek çoklu gerçeklik ve yaşanan ruh hallerinin çeşitliliğine uygun olarak yeni biçimleri denemeyi mümkün kıldı  Büyük anlatıların ve merkezin ayakta tuttuğu ortak referanslar sistemi sayesinde simgesel bir dil kullanılabiliyordu  Çünkü simge ile simgelenen arasındaki ilişki bilinen bir ilişkiydi  Mesela gülün işaret ettiği anlam herkesin malumuydu  Ya da emek, eşitlik simgelerinin atıf yaptığı büyük anlatı da malumdu  Ancak, andığımız değişmelerle birlikte dil giderek imgeselleşti  İmge ile imgelenen arasındaki ilişki, simge-simgelenenin aksine daha spesifik bir hale geldi  ?? imgeler, postmodernizimin ama simgeler modernizmin göstergeleridir  İmgenin içeridiği insancıl ve özne-merkezli anlama karşılık, simge, nesne-merkezli ve daha çok dizge kavramıyla iç içe geçmiş, oradan ulamlaşmaya(kategorileşmeye) kayacak bir olgudur? [Kahraman,2005:90]  Batı da ortaya çıkan dadaist anlayışa denk gelecek bir şekilde bizim şiirimizde de ikinci yeni, öykümüzde A kuşağı ya da 50 kuşağı olarak bilinen temsilcileri arasında edebiyat anlayışı ortaya çıkmıştır  Bilindiği gibi şiirde meşhur temsilcileri; Edip Cansever, Turgut Uyar, Cemal Süreyya; öyküde Bilge Karasu, Ferit Edgü, Leyla Erbil, Demir Özlü; romanda da en tipik örnekler Oğuz Atay ve Yusuf Atılgan?dır  Bu isimler, her ne kadar büyük anlatılara sadık kalarak içerik ve biçim denemeleri yaptılarsa da bu gelişmeler aslında sonradan çok tartışmalara gebe bir dönemin yani postmodern döneminde habercileriydiler  Postmodern Dönem ve Roman Bir hiyerarşi dayattığı ve her hiyerarşinin elitist olduğu gerekçesiyle büyük anlatılara karşı ciddi eleştirilerle işi başlayan postmodernizmin estetik anlayışı; sosyal teori olarak ortaya koyduklarıyla uyum içindedir  Çokluk, çokkültürlülük, melezleşme, marjinal grup gibi ifadelerle kendini ortaya koymuştur  Esas olarak postmodernizm, gelenekle yakın geçmişin eklektik bir karışımıdır  Hem modernizmin devamı, hem de modernizmi aşan postmodernizm etrafında yapılmış en iyi çalışmalar, çoğunlukla çifte kodlu ve alaycı bir özellik taşır; birbiriyle çelişen ve süreksizlik gösteren çok sayıda gelenekten yararlanır; çoğulculuğu sağlayan da en başta bu çeşitliliktir [Harvey, Birikim, 1993: 55-59]  Aslında bununla yapmak istediği, modernizmin ayakta tutmada ısrar ettiği iri yapıları ve merkezleri dağıtmaktı  Çünkü merkez, değerleri belirleme hakkını elinde tutuyordu ve toplumsal yapıyı değerler etrafında dönüştürüp değiştirmeyi hedefliyordu  Postmodernlik ise, dilin nesnel olamayacağını dolayısıyla da hiçbir hiyerarşik yapının değerleri belirleyemeyeceği iddiasındaydı  Modernliğin dikey olarak ayakta tutmak istediği değerler sistemini, yatay eksende yeniden dizerek eşitlemiştir  Böylelikle maddi mekanda dikey olarak ayakta duran değerler, düz bir zeminde eşitlenerek, doğru ile yanlış, iyi ile kötü, güzel ile çirkin arasında hüküm verebilecek değerler sistemini yıkmıştır  Artık, merkezsiz, hakikatsiz, parçalı bir dünya tasavvuru ortaya çıkmıştır  Newton fiziğinde hakikatin mutlaklığı esastı  Kuantum teorisindeyse nesne; bir ?muhtemel durumlar koleksiyonu?ndan oluşmaktaydı  Kuantum teorisi ?belirlenemezlik? ilkesi ile desteklendi  Buna göre, ölçülen nesnenin başlangıç şartları şüphe duyulmadan kabul edilemeyecekti  Ölçüm sürecinin de, ölçülen nesneyi etkilediği kabul görmeye başladı  Buraya atıf yapan postmodernistler, olgulara anlamını, araştırmanın yorumlayıcı doğasına eşlik eden ?belirlenemezler? in verdiğini söylediler [Murphy, 2000:42]  ?Yorum araştırmaya çeşitli yollardan, genellikle henüz sorgulanmamış varsayımlarla girer  Mesela, bilgi, gerçeklik ve metodolojiyle ilgili zımnen kabul edilmiş bulunan inançlar, algılanan ne olursa olsun, algılanan şeyi şekillendirmeye başlar? [Murphy,2000:42]  Bu haliyle gerçeğe ilişkin kesin şeyler söylemek yerine doğruya yaklaşmaya çalışan ?yakın tahminler?den bahsedebiliriz  Nesnel ölçütler reddedildiği için bilimsel olgular da kesinliğini yitirerek belirsizliğe sürüklenmeye başladı  Değerlerin hayatımızdaki varlığı, insanoğlunu nesneleri tek başına yalınkat anlamlarıyla kavrayamayacağı neticesine ulaştırdı  Madem ki, ?madde ile bilme? arasında değerleri devre dışı bırakamıyoruz; o zaman hakikate ilişkin bilmelerimizde ve kavrayışlarımızda da noksanlık olduğu kabul edilmelidir  Noksanlık varsa hakikat ve hakikati anlama diye bir şey olamaz  Dolayısıyla hakikat dediğimiz şey değer yüklüdür  Görecelik ilkesi gereği [rölativizm] hakikat, bireyden bireye farklık gösterecektir  Bir yerde değerlere bağımlılık varsa yorum da olacaktır  Haliyle, nesnellik ortadan kalkmaktadır  Değerden soyutlanmış bir nesne için Kant?ın çok bilinen ifadesine uyarak söylersek, objektifliğin olabilmesi için ancak objenin kendisi olmak gerekir  Bu da mümkün değildir  İnsanoğlu, belirlenemezliğe olan inancın kuvvetlenmesiyle doğa yerine artık kendini sorgulamaya başladı  Dahası doğaya ait gözlemlerine de kendi yorumunu katmaya başladı  Postmodern romanı hazırlayan ortamı bu şekilde verdikten sonra romandaki ve Türk romanındaki kırılmalarını konuşmak daha kolay olacaktır  Postmodern durumun varsayımlarının roman üzerindeki etkilerini birkaç başlık altında özetleyebiliriz: Öznenin ölümü: Tanrıyı öldüren modern edebiyat, kendini birey ekseninde kurmuştu  Ancak, her şeye bir inşa gözüyle bakan postmodernistler bireyin de öldüğünü öne sürmüşlerdir  Hatta yazarı da gramatikal bir kurgu olarak nitelerler  Onlara göre yazar kendini inşa etmeye devam ettiğinden, eser de açık bir yapıttır  Yani süreçseldir  Özne de kitaplar gibi bir kurguya dönüşmüştür  Dolayısıyla yazar da okunan kitapların taşıyıcısıdır  Tek başına bir şey değildir  ?Özne öldüğüne göre, artık yazarda ölmüştür  Yazar, artık yazdığı metnin ardında duran mutlak bir otorite değildir  Yazara tanınan bu geleneksel statü, nasıl ?insan Çağı?nın bireyciliğinin tarihsel bir ifadesiyse; yazarın ?Ben?i de, aynı şekilde kanlı canlı bir özne olmaktan ziyade gramatik bir kurgudur  Önümüzde, sadece gösterenlerin içsel oyunuyla organize olmuş, daha doğrusu bu akışkan gösterenlerin oyunuyla sürekli olarak organize edilen ve çözülen dilsel bir doku olarak metin vardır; onun ardında da başka metinler? Kısacası, öznesiz ve insansız bir metinler labirenti içindeyiz ?[Argın, 2003: 49]  Modernist dönemin ilkelerinin silikleşmesiyle birlikte metinde anlam ve dil de kaybolmuştur [Ecevit,2006:62]  Bunun nedeni, postmodernistlerin dile yüklediği anlamla ilgilidir  Onlara göre semboller, dünya özerkmişçesine olguları işaret etmezler, göstermezler veya olguların yerine geçmezler  Konuşma daha büyük bir gerçekliğin vekili değildir, der Derrida; kendi kendisini temsil eden bir şeydir  Derrida ve diğer postmodernistlerin kast ettikleri şey, yalnızca dolaylı şekilde veya konuşma kalıplarındaki değişmelere göre hakikate yaklaşılabileceğidir  Bu nedenle Derrida?ya göre, herhangi merkez ya da mutlak demirleme noktası olmaksızın sadece kontekstler vardır  Onlara göre, gerçeklik, konuşma yerine inşa edilen konuşmanın ürünüdür  Gerçeklik, fiilen, dille temas haline geldiği zaman çoğalır; çünkü konuşma edimleri kesiftir ve daima daha sonra yapılacak yoruma bağlıdır [Murphy,2000: 52-53]  Dolayısıyla metin içinde anlam hep bir sonraki cümleyi gerektirdiği için sürekli askıdadır  Derrida?nın ünlü ?metnin dışında hiçbir şey yoktur? ifadesiyle; Wittgenstein?ın ?dünyam dilim kadardır? ifadesi örtüşmektedir  Onlara göre, hakikat sadece dilin içindedir; dili aşan hiçbir gerçeklik yoktur  Elbette, her şeyin dil içinde varolabilmesi ve anlam kazanması nedeniyle yazardan, insandan söz edilemez bir hale gelinmiştir  Diğer bir deyişle, metinler labirenti içindeyizdir  Bu nedenle öznenin ölümü, yazarın gramatikal bir kurguya dönüşmesiyle metinlerarasılık bir anlamda zorunlu hale gelmiştir  Yıldız Ecevit, metinlerarasılığı postmodernist romanın ana kurgu tekniği olan üst kurmacanın türevi olarak görür  Ecevit?e göre, kanlı-canlı/yaşayan/somut gerçeklik üzerine kurulan modernist romanın aksine postmodernistler; kitapların/metinlerin dünyasını sever [Ecevit,2006: 56]  Cemal Şakar göre, taklidin ve yapıştırmanın estetik bir ilke halini aldığı postmodernist anlayışta zorunlu olarak dış dünya yerini metinlerarası kurmaca bir dünyaya; kahramanda anlatıcıya bırakmaktadır [Şakar,2006: 91]   Simülasyon: Gerçeklik Yitimi Gerçeklik yitimi yirminci yüzyıl felsefesinin ana sorunsallarındandır  Bu yüzyılın ikinci yarısında çeşitli kültürel ve bilimsel alanlar postmodernist bakış açısıyla ele alınmıştır  Bu isimlerden biri de Baudrillard?dır  Gerçeklik ile ilgili ileri sürdüğü savlarla ortak noktaların, dogmaların, ideolojilerin dışında bir yaşam görüşüne vurgu yapmıştır  Ona göre, gerçeklik çökmüştür ve bugün sadece imgeden, yanılsamadan ya da simülasyondan ibarettir  Model, temsil ettiği gerçeklikten daha gerçektir  Gerçekliğin yerine geçen model ya da hiper-gerçek ?çoktan yeniden üretilmiş şeydir? ?Kökeni ya da gerçekliği olmayan bir gerçeğin? modelidir [Rosenau,1998:14] diyerek hipergerçekliğin, özde varolmayanı anlattığını sanal olarak üretilen bir gerçeklikle karşı karşıya olduğumuz uyarısında bulunur  Belli menfaatler neticesinde, suni gündem yaratarak, onu topluma benimsetmesidir  ?Üretilen gerçek? bir süre sonra ?yaşanan gerçeğe? dönüşerek gerçek yönlendirilir  Ve içinde yaşadığımız çağın en ürkütücü olgularından biri haline gelir [Ecevit,2006:65]  Artık, göstergenin kendisi gerçeklik yerine geçmiştir  Çünkü, gösterge, gösterileni kendi üzerinde toplamıştır  Bu durum zamanla ortak bir atıf kaynağı yaratmıştır  Yani, hakikat ve dışsal dünya ile ilişkili olmayan göstergeler ortak atıf kaynağını oluşturmuştur  Cemal Şakar?a göre, bağımsız birer gerçeklik olarak karşımıza çıkan göstergeler zamanla muhayyilemizde; sözcük dağırcığımızda, kültürümüzde ve gündelik hayatımızda gerek imgesel, gerekse kavramsal karşılıklarını oluşturarak ortak atıf kaynağı haline geliyorlar  Ayrıca değerler, göstergeleşemeden değer kazanamıyor [Şakar,2007:155]  Göstergenin gösterileni kendi üzerinde toplaması ve bu gerçekliğin hiper-gerçeği oluşturması; insan ile gerçeklik arasında bir perde oluşturur  Postmodernistlerin gerek dile yükledikleri anlam, gerek öznenin ölümü ile doğan metinlerarasılık gerekse de hiper-gerçek kuram nedeniyle modernistlerin insana dair acıları, hüzünleri, sevinçleri ve toplumsal kaygılarını romanlarında anlatamazlar  Bu tam anlamıyla gerçekliğin yitimidir  Zaten, imge sağnağı altında yaşadığımız iddialarını hatırlarsak, postmodern romancı her ne yana baksa sadece kendini gösteren imgeleri ve göstergeleri görür  Yani onlar için dünya sanal bir dünyadır  Değer Kaybı :Postmodernistlerin bir hiyerarşi dayattığı gerekçesiyle değerleri reddettiklerine değinmiştik  Din ve ideolojiler dağıldı  Merkez de dağıtıldı  Artık, merkezdeki izmlerin yerine merkezi olmayan çoğulcu yapılar var  ?Ve hakikatlerin çoğulluğu şimdi artık öyle kısa zamanda yok olacak geçici bir sinir bozucu şey olarak görülemediği için ve farklı inançların sadece aynı zamanda doğru kabul edilebilmesi olanağından dolayı değil, aynı zamanda bunların aynı anda doğru olabilmesi olanağından dolayı, bugün filozofların dikkatlerinin merkezinde bulunan hakikatler teorisi, felsefi olmayan bilginin statüsü bağlamında, tartışmasal işlevini yitirmiş görülüyor? [Bauman, 2000:166] Ya da yeni anlamlarla merkez dolduruldu  İdeolojilerin ve ilerlemeci tarih anlayışının çöküşü ve bireyin her türlü tüketime yönelerek düşünsel niteliklerini kitleleştirici vasıtaların denetimine terk etmesi, postmodern dönemin başladığını göstermekteydi  Modernliğin kaldıraçları olarak görebileceğimiz ideolojilerle dünyayı eskinin ve geleneğin elinden kurtarmak ve aydınlanma projesinin temel öğeleri akıl ve bilimle yeniden kurmak amaçlanmıştı  Ancak, modernizm olarak adlandırılan üç yüzyıl yıllık tarihsel dönemin devamı gelmedi  Devamlı biriktirerek ve ilkel [arkaik] dönemlerden mükemmele doğru evrilmemiz bizi mutluluğa götürmedi  Büyük savaşlar, bu ilerlemeci ve mükemmelci tarih tezleri savunulurken çıktı  Burjuvazi-işçi sınıfının tarihi iddialarından vazgeçmesi ve kendilerine olan güvenlerini kaybetmeleri ideolojilerin sonuna ilişkin ilk emarelerdi  Yaşanan hüsranlar romancıyı postmodern dönemde misyon sahibi yapmadı: İdeolojilere, ?dönemin şahidi? olarak tutku ile bağlandığı gibi bağlanmadı  Modern dönemde, romancı bir şeyleri öğretme ve hakikati gösterme işini eserlerinde misyon edinmişti  Roman yazarı ve aydın kesim, insanların ölmeye devam etmesi, kentlerin toptan yokolması ve partilerce kullanılma gibi gerekçeleri nedeniyle iddialarından vazgeçerek politikasız kaldı  Soldan ve sağdan gelenlerin liberal çizgide buluşmasının temelinde böyle bir gerekçe vardır  En azından, vicdan azabını ve sorumluluklarını azaltan işlerle iç içe olmayı yeğlediler  Modern romancıda, ?giriş- gelişme- sonuç? içinde bir düzen fikri vardı  Roman, değer ve hakikat yitimi sonrası, misyon ve anlatının yadsınması ile birlikte onların yerine montajı, parodiyi, pastişi ve taklidi getirdi  ?Dış dünyayı aynen yansıtmak istemeyen postmodern yazar, eski metinlerin dünyasından yola çıkarak kendisine oyunsu bir yeni yaşam alanı yaratmak için ?parodi? ve ?pastiş? tekniğine başvurdu? [Sağlık, 2008:91]  Bu haliyle de kendi kendisinin parodisini yapar hale geldi  İyi ve kötüyü yan yana kullanarak ters roller oynattı  Masalsı karakterleri ve din adamlarını, peygamberleri simgeleştirerek anakronik bir biçimde günümüze getirdi  Okuyucuyu eğitmek, bir şeyler kazandırmak, ders vermek yerine okuyucuyu ve kendisini eğlendirmeyi seçti  Romanlarında, illüzyonlar ile yazıyı amuda kaldırarak ve zeka oyunlarını harf olarak metinlerine dokudu  Kısacası gerçekliği kavrama ve yansıtma yerine belirsizliği ve kararsızlığı esas aldı  Eserin üretilmesinde taklit ve yapıştırma ön plana geçti  Rollerde bütünleşmiş kişiliği, tutarlılığı bir tarafa atılmakta, değerlerden arındırılmış kişilik belirleyici olmaktadır  Sayfalar dolusu tasvir yapılan ve akıcılığı, canlılığını kaybetmeyen ancak bir şey de anlatmayan mesaj içermeyen romanlar ortaya çıkmaya başladı  Modern romanın sevdiklerini sevmeyen, ilkelerine başkaldıran bir roman anlayışı geldi; yerleşti  Postmodernistlerin doğrusu ve yanlışı yoktur  Onlara göre modernist edebiyat ve estetiği elitisttir  Elitist olma hiyerarşi ve buyruklara uymak ve bağlanmaktı  Özgürleşmek için bunun tersine, diklemesine değer anlayışı dağıtarak yatayda değerleri yan yana getirmeye yöneldiler  Oysa dikeydeki hiyerarşik değer sistemi, doğru ve yanlışın ne olduğunu anlatırken, yatayda iyi ve kötü yan yana gelmekteydi  Tanrı-şeytan, iyi-kötü, doğru-yanlış gibi  Doğru ve yanlış ayrımı olmayan postmodernistler, güncel olayların şahitliğini, tanıklığını yapmak istemezler  Çünkü değer belirtmek istemezler  Büyük anlatılardan sosyalizm; eşitlik, emek diyerek aynı ortak sisteme atıf yapmaktaydı  Mesela, Orhan Kemal, Adalet Ağaoğlu vs  Marksizmin tanımladığı bir sistem içinden hayata baktılar  İhsan Oktay ise Müslüman ve Marksistler gibi değildi  Anlamı eserin içinde aramayı yeğledi  Oysa Ağaoğlu, yetmişli yıllar boyunca eşitlik ve özgürlük isterken; Orhan Pamuk ve İhsan Oktay?ın böyle bir talebi olmadı  Bizi götürdükleri yer tekil bir yer ya da gerçeklik değildi  Ama Orhan Kemal ve Adalet Ağaoğlu tek kaynağa atıf yaptı  Gerçek ya da gerçeklik anlayışları artık bireyselleşti  Bu gerekçelerle tarihin güvenli sorumsuz uzamına; poliseyinin merak yoğun atmosferine; ve fantastiğin hayal dünyasına çekildiler  Çünkü gündelik hayat çatışma ve savaşmalarla devam etmekteydi  Postmodernistler değer kaybı nedeniyle gündelik hayatta süren terör, savaş vs bir cevap üretmediler ve böyle bir dertleri de olmadı  Tarihi inkar etseler de tarihe ait malzemeden vazgeçemezler  Hıristiyan ilahiyatçısı Hans Georg Gademer?in belirtiği ?güzelliğin ölçüleri geçmiş tarih içinde var? [Şaylan: 2001:104] sözünü ihmal etmeden tarih ve geleneğin argümanlarını kendi pastiş ve montajlarında birer dekor olarak kullanmaktan geri durmazlar  Postmodernist roman hangi çiçekte hangi nektarın olduğunu iyi bilir  Bu sebepledir ki, tarihi de Baudrillard?ın deyişiyle ?retro senaryo? olarak yenide inşa ederler  ?Seçici ideolojik düşünce yerini dur durak bilmeyen bir nostalji, yani savaş, faşizm, devrimci mücadele ya da ?belle époque?un şaşaalı günlerini ?biriktirme? / yeniden üretme eylemine bırakmıştır  Tüm farklılıklar ortadan kaldırıldığından artık hiçbir ayrım yapılmaksızın her şey aynı yapmacık sıkıcı coşku gösterisiyle ayın retro çekicilik içinde birbirine karıştırılmaktadır  ? [Baudrillard,2005:71]  Bunu yaparken hatalar da yaparlar  Örneğin hadis kitabı yerine tefsir kitabı, der  Zararı yok! Çünkü, her metin anlamını kendi içinde kazandığından hesap vermek durumunda olacağı otoritelerde olmamalıdır  İhsan Oktay Anar ?Amat? adlı romanında Müslüman Leventlere minare bombalatmada bir sakınca görmemiştir [Anar, 2005: 68-70]  Çünkü postmodern yazarda, okuyucuyu eğlendirmek dışında bir art niyet aranmamalıdır  Örneğin İhsan Oktay Anar son romanı Suskunlar?da ?Bu sûretle, El-Taberî?nin Câmi ûl-Beyân an Tevili?l Kur?ân başlıklı kitabını, Er-Razi?den Mefâtihü?l Gayb?ı, Zemahşeri?den el -Keşşâf?ı, Kutübü?l Sitte?yi yani Müslim, Buhâri, Ebû Dâvut, Tırmızî, Nesahi, ve İbni Mace?ye âit altı tefsir kitabını okuyup hatmetti?[Anar,2007:251] diyerek Kutübü?l Sitte?yi hadis kitabı olarak değil de, tefsir kitapları arasında rahatlıkla zikreder  Bunu iki türlü anlayabiliriz  Dikkatsizlik, bilgi eksikliği ya da muhkem bir bilgiyi kurgusal gerçekliğin içinde değiştirmek  Görüldüğü gibi bu durum bile postmodern romana yöneltilebilecek bütün eleştirileri geçersizleştirmektedir  Gerçekliğin önüne göstergeleri koymuş, değerleri reddetmiş, merkezsizleşmiş metinlerarası ?git-gel?ler ile kendi gerçekliğini kurmuş, postmodern roman; oyun, eğlence, parodi, anlatmanın hazzı peşinde popüler kültüre eklemlenerek yaygınlaşmaktadır  Postmodern roman küreselleşmenin bütün çoğulcu vurgularına rağmen tektipleştirdiği ve tüketim kalıplarına hapsettiği kültürel ortamla uyum içindedir  Bundan dolayı dünyadaki diğer popüler yazarların başka dillere çevrilmesine uygun olarak bizim postmodernist romancılarımızın eserleri birçok dile çevrilerek yaygınlaştırılmaktadır  Bunun en güzel örneği bir Türk romancının aldığı Nobel ödülüdür  Tanzimat ile birlikte tanıştığımız modern romanla birlikte, ?batıcı?, ?batılılaşma? arayışındaki romancılarımız yerini artık ?batılı? gibi düşünen, dünyayı ?batılı? gibi algılayan romancılara bırakmıştır  Romanımızda, yanlış batılılaşma serüveni; batılılaşarak tamamlamıştır  Sonsöz Sosyolog olarak postmodern roman ve postmodern teoriyi iç içe göstermek istedim  Bir bakıma sosyal teorinin farklı alanlara uyarlanması neticesi bugün burada postmodern romanı konuşuyoruz  Sosyal teorisinden ödünç alınan kavramlarla ortaya çıkan bir alandır, bu  Bu haliyle de bizim için bir seçim değil zorunluluk halini almıştır  Modern dönem, kendi gerçeklik algısını romana yansıtmıştı  Nasıl, kendi gerçeklik anlayışını dayattıysa modernlik sonrası dönemde de postmodernistler; dünyada yaşanan ?belirsizlik? ve ?kuşku çağı?nda kendi estetik anlayışlarını ya da estetikten anladıklarını romanda, mimaride, siyasette ve diğer alanlarda dolaşıma sokma telaşındalar  Sıra postmodern romanda! Onu da belirsizlikler tanımlıyor  Kapitalist tüketim toplumunun ulaştığı gelişme düzeyinde yaşam nasıl anlaşılıyor ve hayata nasıl aksettiriliyorsa paralelinde; postmodern romanda kendini benzer bir minval üzere yapılandırmaya çalışıyor  Burada postmodern anlayışın ögeleri tartışılırken kanaatimce üzerinde ayrıca durulması gereken ?ilk? ler vardır ve altı da kuvvetle çizilmesi gereklidir  Donkişot?tan günümüze edebiyat serüveni içinde metinlerarasılık, metin ekleme, kurmaca karakterler, üstkurmaca, patiş, parodi, teknikleri romanda kullanıla geldi  Bunları sunumumda ayrı ayrı bir daha ele almadım  Ancak romanda, ayırıcı olarak gördüğüm postmodern dönemin karakteristiğini ele veren üç özelliğini öne çıkardım  Bunlar; öznenin ölümü, hakikatin yitimi ve değer kaybıydı  Hakikatin yitimi ve simülatif bir dünya algısıyla birlikte değerlerden arındırarak, nesneler dünyasına yönelme yeni bir şeydir  Yine, değerlerin kaybedilmesiyle değersizleşen insanın ilkesiz kalması yeni bir şeydir  Sosyolojik olarak postmodernizm ile ilgili önemsediğimiz ve romana konu olarak yansımış olan bir olgu da ?köksüzlük?tür  Her alanda toplumlar ve onun içinden çıkan birey, köksüzlüğe itilmeye çalışılmaktadır; ütopya ve ideolojilerin hayatımızda olmaması, yer yüzene hakim olan ?ideolojisiz ideoloji?nin rahat bırakılması anlamına geldiğini düşünüyorum  Yani, postmodernistlerin ?gerçeği bilemeyiz? tavrı, bugün şahit olduğumuz her olaya da müdahale etmememiz gerektiğine ilişkin bir alt okumayı çağrıya dönüştürme yolundadır  Onlara göre, modernlik sonrası çağda, insanlık; aradığı huzuru içinde yaşanılan yeni dönemde bulabilir  Ancak, düşünce ve eylemlerini yeni paradigmaya uyumlu hale getirmesi gerekir  İnsanlık, bugüne sıçramalar, zikzaklar, iniş-çıkışlarla gelmiştir  Yine onlarca, insanlığın tarih seyri içinde, sicilini daha fazla bozmasına gerek olmadığı tezi işlenmektedir  Yeni dönemde, insanın hallerini en iyi anlatan, mesajı karşı tarafa geçirme kabiliyeti yüksek; sanat ve roman gibi alanlar üzerinden yeni bir dil oluşturma arayışı vardır  Hedef, arkadan gelebilecek olası, tehdit edici potansiyel barındıran unsurların önünü keserek tarihi, bu seyrinde dondurmak ve son noktayı koymaktır  Ortak semboller dünyası da bu yüzden tahrif etmektedir  Modelsiz bir dünyada gerçeğe kendisi şekil vermek istemektedir  Bunun kendisi de bir ütopyadır  Ve değer içerir  Değer varsa, onların pozisyonlarına ad ve numara koyan hiyerarşiler eksenide olacaktır  Başka tür bir avangard ön kol bu anlayışın taşeronluğunu üstlenmektedir  Türkiye toplumunun avantajı, bu tartışmaların etkisine yeni yeni giriyor olmasıdır  Batı?daki postmodernizm tartışmalarından istifade etmeye devam etmelidir  Batı?dan yükselmiş olan modernizm ve postmodernizm birbirinin alternatifi ya da kurtarıcısı olamaz  Çıktıkları zemin itibariyle buhranları vardır  Böyle bir vasatta da sağlıklı tasarım ve model arayışlarını batıdan ithal etme teşebbüslerimiz beyhûdedir  Şu anda siyasal ve toplumsal sistemimizde, üst yapı kurumlarında görülen bu etki, zamanla daha alt katmanlara da inecektir  Batı?da yer alan toplumların hazırlıksız olarak yakalandığı bu tür akımlara biz hazırlık yapabiliriz  Bu yöndeki çabalarda romancılarımızın alacağı tavır ve yapacağı hazırlık toplum hafızamızı birinci elden etkileyecektir   (27-28 Mart 2008 tarihleri arasında Erciyes Üniversitesi, Türk Dili Bölümü, ?1980 Sonrası Türk Romanı Sempozyumu?nda sunulmuştur  ) Kaynakça Anar, Oktay, İ  , ?Amat? İletişim Yayınları, İstanbul, 2005 Anar, Oktay, İ  , ?Suskunlar?, İletişim yayınları, İstanbul, 2007 Argın, Şükrü, ?Nostalji ile Ütopya Arasında?, Birikim Yayınları, İstanbul 2003 Baudrillard, Jean, ?Simülarklar ve Simülasyon?, Çev: Oğuz Adanır, Doğu Batı yayınları, Ankara, 2005 Bauman, Zygmunt, ?Postmodernlik ve Hoşnutsuzlukları?, Çev: İsmail Türkmen, Ayrıntı Yay  İstanbul, 2000 Ecevit, Yıldız, ?Türk Romanında Postmodernist Açılımlar?, İletişim Yayınları, İstanbul, 4  Baskı,2006 Harvey, David, ?Postmodernmize Bir Bakış?, Birikim Dergisi, mayıs 1993, sayı 49, s  55-59  Kahraman, H  , Bülent, ?Sanatsal Gerçeklikler, Olgular ve Öteleri?, Agora kitaplığı, , İstanbul, 3  Baskı 2005  Kuspit, Donald, ?Sanatın Sonu?, Çev: Yasemin Tezgiden, Metis yayınları, İstanbul, 2006 Murphy, John, W  , ?Postmodern Sosyal Analiz ve Eleştiri? Çev; Hüsamettin Arslan, Paradigma Yayınları, 2  Baskı, İstanbul 2000  Rosenau, Marie, ?Post-Modernizm ve Toplum Bilimleri?, Çev: Tuncay Birkan, Ark Yayınları, 1998, 1  Basım, Ankara  Sağlık, Şaban ?Türk Öykücülüğünde Postmodern Durum?, Hece Öykü, Aralık-Ocak 2007, Sayı:24, ss: 86-110  Şakar, Cemal, ?Öykünün Kendine Yabancılaşması?, Hece Öykü, Şubat-Mart 2006, Sayı: 13, ss: 91 Şakar, Cemal, ?Soruşturma?, Hece Öykü, Aralık-Ocak 2007, Sayı:24, ss: 155-156 Şaylan, Gencay, ?Postmodernizm? İmge Yayınları, 3  Baskı, Ankara, 2006 | 
|   | 
|  | 
| Konu Araçları | Bu Konuda Ara | 
| Görünüm Modları | |
|  |