Osmanlı Devleti'nde İnsana Ve Hukuka Saygı

Eski 11-25-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlı Devleti'nde İnsana Ve Hukuka Saygı



I- KONUNUN TAKDİMİ

İnsana saygı insanın hak ve hürriyetlerine saygıyla ve hiç bir fark gözetmeksizin hukukun kâidelerini bütün insanlara eşit olarak tatbik etmekle mümkündür Bu sebeple bu konuyu Osmanlı Devleti ve muâsırı olan diğer devletlerde insanın hak ve hürriyetlerine karşı nasıl davranıldığı ve hukuka gösterilen saygı açısından incelemeye gayret edeceğiz Aslında insana ve onun hak ve hürriyetlerine saygı hukuka saygının bir ifadesi olsa da bir bütün olarak hukuka saygıyı da kısaca tetkik edeceğiz

Önemle arzedelim ki günümüzde bilinenin ve bize okullarda öğretilenin tersine insana ve onun hak ve hürriyetlerine olan saygının tarihî gelişimi açısından Batı ile Doğu ve daha doğrusu Osmanlı Devleti ile diğer çağdaşı olan devletlerin durumu %100'e varan nisbette birbirinden farklıdır Kamu hukuku kitaplarında anlatılan ve öğretilen insanların hak ve hürriyetlerine ait gelişmeler ve hatta biraz sonra kısaca bahsedeceğimiz 1215 tarihli İngiliz Magna Carta'sı ile Fransız 1789 tarihli inkılâbının bu açıdan arzettiği önem sadece Osmanlı Devleti dışındaki ve daha doğrusu İslâm ülkeleri dışındaki devletler açısından doğrudur Zira biraz sonra belgeleriyle ortaya koyacağımız gibi Osmanlı Devleti'nde çağdaşı olan gayr-i müslim devletlerde ve özellikle Batı'da çok zor şartlar altında elde edilen insana ait hak ve hürriyetler uygulamadaki suiistimaller ve yanlış uygulamalar dışında başından beri Osmanlı Devleti'nde mevcuttur Zira Osmanlı Devleti müslümandır ve İslâm âleminde Hz Peygamber devrinde yani miladî VII asırda hazırlanan Medine Anayasası diyebileceğimiz Sahife adlı metin ilk hak ve hürriyetler beyânnâmesi olarak vasıflandırabileceğimiz Veda‘ Hutbesi ve Kur‘an ile hadislerdeki insana ait hak ve hürriyetlerle alakalı beyânlar günümüzdeki anlamıyla bir çok hak ve hürriyetleri tesbit ve tayin etmiştir

Konuyu takdim ederken şu hakikatı da belirtmeden geçemeyeceğiz: Osmanlı Devleti'nde insana Allah'ın mahluku muhterem ve aziz bir varlık olarak bakılır Yunus'un "Yaradılanı severiz Yaradan'dan ötürü" şeklindeki espirisi özellikle yükselme devirlerinde çok açık bir şekilde Osmanlı Devleti'ne hâkim olan espiridir İsterseniz insana ve onun haklarına saygıyı muvakkaten bir tarafa bırakarak hayvanlara bile ne derece saygı gösterildiğini bir belge ile sizlere takdim edip daha sonra insana ve hukuka saygı üzerinde duralım: Evvelâ hatırlatalım: Batı dünyasında hayvan hakları kavramı 19 asrın son çeyreğinde gündeme gelmişken ve Birleşmiş Milletler Hayvan Hakları Bildirisini 1948'de kabul etmişken aynı esaslar ve hatta daha ilerideki bazı kâideler Osmanlı Kanunnâmelerinde ilk dönemlerden beri yer almış bulunmaktadır Misal olsun diye II Bâyezid devrinde hazırlanan 1502 tarihli İstanbul Belediye Kanunnamesindeki şu hükmü beraber mütala‘a edelim:

"Ve ayağı yaramaz bârgiri işletmeyeler Ve at ve katır ve eşek ayağını gözedeler ve semerin göreler Ve ağır yük urmayalar; zira dilsüz canavardır Her kangısında eksük bulunursa sâhibine tamam etdüre Etmeyeni ve eslemeyeni gereği gibi hakkından gele"

"Fil-cümle bu zikrolunanlardan gayrı her ne kim Allah u Te‘âla yaratmıştır hepsinin hukukunu muhtesip görüp gözetse gerektir şer‘î hükmi vardır" Hayvanların ve hatta karıncanın hukukuna bile tecâvüzü yasaklayan bir inanca sahip olan bir devletin suiistimallerin dışında insanların hak ve hürriyetlerine saygı göstermemesi mümkün değildir Maalesef efkâr-ı âmmede tersi yayılmak istendiğine göre belgelere dayanarak meselenin izah edilmesi icabetmektedir

"Herşey zıddıyla bilinir" kâidesince evvela Osmanlı Devletinin muâsırı olan bazı devletlerdeki durumu tetkik edelim:

II- OSMANLI DEVLETİNİN ÇAĞDAŞI OLAN BA‘ZI DEVLETLERDE İNSANA VE ONUN HAK VE HÜRRİYETLERİNE SAYGI

Konuyu Osmanlı Devleti'nin muâsırı olan bütün devletler açısından ele almak mümkün değildir Ancak ba‘zı önemli gelişmeleri ana başlıkları özetleme tarzında ele almak istiyoruz

1) Avrupa devletlerinde insana ve hukuka saygının yerleşebilmesi için 1848'deki sanayi inkılâbını ve hatta XX asrı beklemek icabeder Zira bazı önemli gelişmelere rağmen insana ve hukuka saygı bir türlü cemiyetin bütün bireylerine teşmîl edilememiştir Genelde ele almak gerekirse Avrupa'da tatbik edilen feodalite nizâmı gereği insanlar yarı köle statüsündedirler Fief denilen toprak parçalarının sahipleri aynı zamanda o toprak üzerinde yaşayan insanların da mâliki hükmündedir Bu sebeple insanın hakkında değil ancak kral veya senyörler tarafından ihsan edilen bazı imkânlardan bahsetmek icabetmektedir Bu bakış açısını terkederseniz Avrupa'daki insan hak ve hürriyetleri ile alakalı gelişmeleri tam değerlendiremezsiniz Yani Avrupa'da insana ait hak ve hürriyetler sanki kralın bir ihsanı ve bahşişidir Osmanlı Devleti'nde hâkim olan inanca göre ise paşa ile gedâ farkı gözetilmeksizin herkes Allah'ın mahluku olmak nokta-i nazarından eşittirler ve hak ve hürriyetleri yaratılışdan mevcuttur Bu farklılığı bilmeyenler maalesef Osmanlı Devleti'ndeki tımar nizamı ile Avrupa'daki feodal nizamı birbirine karıştırmaktadırlar Bu genel izahdan sonra şimdi de bazı önemli gelişmeleri ve müşahhas misalleri görelim:

A) Hürriyetin beşiği olarak takdim edilen İngiltere'de 1215 tarihli Magna Carta Libertatum denilen yazılı belgeye kadar insana ve onun hak ve hürriyetlerine saygıdan asil aileler dışında bahsetmek manasızdır Bu belge de insan hak ve hürriyetlerini tesbit için değil sadece iktidar ile halk soylular ile din adamları arasındaki dengeyi kurmak için ilan edilmiştir Biz Kral VIII Henri zamanı yani XVI asra kadar kadının İncil'e bile el süremeyecek kadar murdar bir yaratık kabul edildiği anlayışının varlığını 1805 tarihine kadar belli sınıf kadınların yarım şilin karşılığında satılabildiğini ve kadına mülkiyet hakkının tanınmadığını misâl olarak zikredersek insana ve onun hak ve hürriyetlerine olan saygının ne derece halka teşmil edilebildiği hakkında az da olsa bir fikir verebiliriz Zikredilen misallere XVI yüzyılda kabul edilen "Haklar Bildirileri" ile sınırlı bir hak-hürriyet anlayışının İngiltere'de yayıldığını XVIII asrın sonuna kadar vatandaşın siyasî haklarını kullanamadığını ve genel seçim sisteminin de XIX yüzyılın yarısına doğru kabul edildiğini eklersek insana ve hukuka saygının sınırları daha iyi anlaşılabilir

B) Batı'nın insana ve onun hak ve hürriyetlerine saygı bakımından şampiyon ülke ilan edilen Fransa'da da durum anlatıldığı gibi iç açıcı değildir 1789 Büyük İhtilâli'nden evvel ülkede tam bir esâret ve derebeylik hâkimdir Derebeyler kendilerini ellerinde zorla bulundurdukları toprağın ve üzerinde yaşayan insanların mâliki sayarlar İnsanlara saygı da hukuk da derebeylerin iradesi ve arzusudur 1789 İhtilâlini neticesinde ilan edilen İnsan Hakları Beyannâmesi de bugünkü anlamda bir insan hakları bildirisi demek değildir Hiç olmayan bir şeyi kısmen kabullenme mahiyeti taşıdığından sadece Batı'daki insana ve haklarına saygı açısından önemlidir İnsana ait hakların ilk defa yaratılıştan var olduğuna bu bildiri ile inanılmaya başlanmıştır 1789 tarihli Fransız İnsan Hakları Bildirisi insanı kölelikten zilletten ve sefâletten kurtulduğunu ilan etmişse de bu şefkatini bütün insanlara teşmil edememiştir O tarihlerde hazırlanan Fransız Medeni Kanunu "çocuğu akıl hastasını ve kadını mahcûr" saymakta ve kadına kendi mal varlığı üzerinde tasarruf hakkı tanımamaktadır Kadının tasarruf hakkının nihâyet 1908'de tanındığını belirtirsek bu Beyannâmenin ve onu takip eden gelişmelerin insana ve hukuka saygı açısından hudutlarını tahayyül edebiliriz

C) İnsana saygı insanın hak ve hürriyetlerine saygıdır demiştik Bu hak ve hürriyetlerin en önemlilerinden biri de din ve vicdan hürriyetidir Bu hak ve hürriyeti çok güzel yansıtması açısından Macaristan'daki durumu da gözler önüne sermek ve Avrupa'da benzeri hallerin çok yaşandığını ve 300 sene süren mezhep kavgalarının Avrupa'yı alt-üst ettiğini belirtmek istiyoruz Yaşanan bir misal şudur:
Fâtih Sultan Mehmed Rumeli’deki fetihlerini genişleterek Sırbistan sınırlarına geldiği zaman iki ateş arasında kalan Sırplar Macaristan ile Osmanlı Devleti'nden birisini tercih etmek mecburiyetinde kalmışlardır O dönemde Sırplar Ortodoks Macarlar ise Katolik idiler ve Romalılar ile Latinler arasında anlaşmazlık bulunduğu gibi bunlar da birbirlerini hiç sevmezlerdi Macaristan Kralı Jan Hunyad Sırbistan'ı ele geçirmek istiyordu Sırbistan Kralı George Brankoviç kendisini Osmanlı Devleti'ne karşı isyan etmeye teşvik eden Macaristan Kralı nezdine bir heyet gönderir ve sorar: "Macarlar Türklere gâlip gelirse Sırplıların mezhepleri olan Ortodoksluk hakkında ne gibi müsaadelerde bulunacaksınız?" Jan Hunyad'ın cevabı insana ve onun hak ve hürriyetlerine olan saygılarının derecesini yansıtması açısından çok ilgi çekicidir: "Sırbistan'ın her tarafında Katolik kiliseleri tesis edeceğim Ortodoks kiliselerini yıkacağım" Aynı soruyu sormak üzere bir heyeti de Fatih Sultan Mehmed'e göndermiş ve Fâtih'in verdiği cevap ise şöyle olmuştur: "Her caminin yanında bir kilise inşâ edilecek" Bu cevabı alan Sırbistan Kralı Hıristiyan olan Macaristan'a değil Müslüman olan Osmanlı Devleti'ne itaat etmiştir

Netice olarak Avrupa'da insana ve onun hak ve hürriyetlerine olan saygıyı tam anlamıyla görebilmek için 1848 tarihli sanayi inkılabını ve hatta Birleşmiş Milletlerin kabul ettiği İnsan Hak ve Hürriyetleri Beyannâmesi ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini beklemek gerekmektedir Zira evli bir kadına kendi el emeği üzerinde tasarruf hakkı ancak 13 Temmuz 1907'de verildiği nazara alınırsa ve bu hakka konulan kayıtların ancak 1938'lerden sonra kaldırıldığı düşünülürse mesele daha iyi anlaşılır kanaatindeyim

2) Amerika'da insana ve onun hak ve hürriyetlerine gösterilen saygının tarihi gelişimi Avrupa'dakinden daha hızlı değildir Ve hatta Amerika'da durum daha da vahimdir denilebilir XVIII yüzyılda yayınlanan Virginia Haklar Bildirisi ve benzeri beyannâmelerin kabulünden önce bütün Amerikan halkı beyazıyla ve siyahıyla Avrupalı İngilizlerin ve onların işbirlikçisi diğer Avrupalı sömürgeci devletlerin kulu ve kölesi durumundadırlar Bu tarihlerden 1970'lere kadarki gelişmelerin siyahları içine almadığını belirtirsek ve mezkûr tarihe kadar zencilerin adamdan dahi sayılmadığını ifade edersek insana ve onun hak ve hürriyetlerine karşı Amerika'daki durumu Kuzeyi ile ve Güneyi ile daha iyi özetlemiş oluruz

3) Asya ve Afrika'da bulunan ve müslüman olmayan Osmanlı Devleti'nin muasırı devletlerde insana ve onun hak ve hürriyetlerine olan saygı Avrupa ve Amerika'dan daha kötü bir vaziyettedir Asırlarca İslâmın ve müslümanların tesirleriyle dahi değiştirilemiyen Eski Hind Hukukuna göre kadın hiç bir hak sahibi değildir Budizmin mukaddes kitabı sayılan Veda'larda kadın kasırgadan ölümden zehirden ve yılandan daha kötü bir yaratık olarak tasvir edilmektedir Kadına bakış açısı böyle olduğu gibi erkekler de kendi aralarında belli sınıflara ayrılmışlardı ve bu sınıfların en büyüğünü köleler sınıfı teşkil ediyordu Verilen bu misallerden insana saygının toplumun bütün fertlerine teşmil edilemediğini hemen anlamak mümkündür Ancak müslüman olan Asya ve Afrika ülkelerinde bazı mahallî âdet ve anlayışlar tam olarak yıkılamamışsa da yine de İslâmın tesiriyle diğerleriyle mukayese edilemeyecek kadar müsbet gelişmeler olmuştur Afrika kıt‘asının ise müslüman ülkeleri istisna edersek bir köleler vatanı olduğunu ve XIX yüzyılda köleliğin ve köle ticaretinin yasaklanmasına kadar bu bölgelerde insana ve hukuka saygının asla yerleşemediğini esefle müşahede ediyoruz

Osmanlı Devleti'nin muâsırı olan bütün devletlerdeki durumu özetlemek dahi bu makalemizin sınırlarını aşacağından verilen misallerle iktifâ ederek şimdi Osmanlı Devleti'ndeki durumu özetlemeye çalışalım

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »
Konu Araçları Bu Konuda Ara
Bu Konuda Ara:

Gelişmiş Arama
Görünüm Modları


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.