![]() |
İslam Ansiklöpedisi (C) |
![]() |
![]() |
#1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() İslam Ansiklöpedisi (C)İslam Ansiklöpedisi C Ca'feriyye Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Câ'fer-i Sâdık Kur'an'ı delîl olarak alır, ancak sünnet olarak Ehl-i Beyt tarafından rivayet edilen hadîsleri kabul ederdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Temelde Ehl-i Sünnet'e yakın olan Câ'fer-i Sâdık'a ölümünden sonra birtakım iftiracılar birçok şeyi isnat etmişler ve bunları halk arasında yaymışlardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Zeydiye'den sonra Ehl-i Sünnet'e en yakın bir Şiî mezhebi olan Câ'ferîliğin bazı görüşlerini şöylece özetlemek mümkündür: İmâmiye'ye göre imâmet (devlet başkanlığı); nübüvvet gibi ilâhî bir makamdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Oniki imâm şunlardır: 1) Ali el-Murtaza, 2) Hasan el-Müctebâ (ö ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Câferîlere göre imâmlık mertebesi, insan olmanın üstünde; fakat peygamberliğin altında bir makamdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Câ'ferî'ye göre meleklere, kitaplara ve kadere iman Allah'a ve peygambere imanın içindedir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Câ'feriye mezhebi mensupları, onikinci imam Muhammed'in evinde "sirdap" diye adlandırılan bir sığınağa girip gizlendiğine ve bir daha dönmediğine inanırlar ![]() ![]() ![]() ![]() İsna aşeriyye, diğer adıyla Câ'ferîye mezhebine göre din, Ehl-i Sünnet'te olduğu gibi iki ana bölümde ele alınır ![]() ![]() ![]() Tevhîd: Allah birdir (vâhid), tektir (ahad) ![]() ![]() ![]() Nübüvvet: Peygamberlik, Allah'ın seçtiği kullarını Cebrâil vasıtasıyla ve vahy yoluyla ilâhî bir vazife ile mükellef kılmasıdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İmâmet: İmân, dinin asıllarından olan imamete inanmakla tamamlanabilir ![]() ![]() Meâd (Ahiret): Bu, ölümden sonra ahiret hayatının hak olduğu esasıdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Adalet: İsna aşeriyye'ye göre dinin beşinci aslı ve dolayısıyla inanç esaslarından olan adalet, Allah'ın adil; kulun da iradesinde ve fiillerinde hür ve muhtar oluşudur ![]() ![]() ![]() İsna aşeriyye, şer'i hükümlerin kaynağı olarak dört esası kabul eder ![]() ![]() ![]() İbâdât: Namaz, oruç, hacc, zekât, humus, cihat, emri bi'l ma'ruf nehyi ani'l-münker, Tevellâ ve Teberrâ'dan oluşan bir bütündür ![]() Muamelât: Ticaret hayatı, şahıs hukuku, cezalar, evlenme, miras ve benzeri hususlardır ![]() Görüldüğü gibi İsna aşeriyye, usûl-i din dediğimiz inanç esasları ve fer'i hükümlerde, yani fıkhî konularda Ehl-i Sünnet'ten çok farklı düşüncelere sahip bulunmamaktadır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bedâ ise, Cenâb-ı Hakk'ın Levh-i Mahfuz'a* yazdığı bir şeyi vahiyle peygamberine bildirdikten sonra değiştirmesidir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Câ'ferîlik bugünkü İran'da çoğunluğun ve İran İslâm devletinin resmî mezhebidir ![]() ![]() ![]() Hamdi DÖNDÜREN CA'FER-İ SÂDIK (83-148/700-769) İmamiyye* mezhebinin kabul ettiği oniki imamın altıncısı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Câbir İbn Hayyan, Câ'fer-i Sâdık'tan çok yararlanmış, ondan itikad ve iman usulünü öğrenmiş bunun yanında maddî varlıkların tabiatı ve özelliklerine ve bunların birbirine karıştırılmasına (eczacılık-simya) dair bilgiler de almıştır ![]() ![]() ![]() ![]() Ebû Hanife, İmam Mâlik ve Süfyân-ı Sevrî gibi büyük bilginler Câ'feri Sâdık'tan ilim öğrenmiş ve hadis rivayet etmişlerdir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ebû Hanife de, Hicaz'a gidip, iki yıl Câ'fer'in yanında kalmış, ondan çok şeyler öğrenmiş ve bu iki yıl için "Eğer iki yıl olmasaydı Nûman mahvolurdu" demiştir (Ebû Zehra, a ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İmam Câ'fer'in ilmi önce kesbî olarak başlamış, sonra vehbî ilimle desteklenmiş, ilhâma mazhar olmuştur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Câ'fer-i Sâdık, ahlâk, fazilet ve takvada ileri idi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Alta yün, üste ipekli giyerdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İmamiye, Câ'fer-i Sâdık'ın bazı vehbî ilimlere sahip olduğunu, Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu gibi rivayetler genellikle Kuleynî yoluyla gelmektedir ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
İslam Ansiklöpedisi (C) |
![]() |
![]() |
#2 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() İslam Ansiklöpedisi (C)C Ca'feriyye Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Câ'fer-i Sâdık Kur'an'ı delîl olarak alır, ancak sünnet olarak Ehl-i Beyt tarafından rivayet edilen hadîsleri kabul ederdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Temelde Ehl-i Sünnet'e yakın olan Câ'fer-i Sâdık'a ölümünden sonra birtakım iftiracılar birçok şeyi isnat etmişler ve bunları halk arasında yaymışlardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Zeydiye'den sonra Ehl-i Sünnet'e en yakın bir Şiî mezhebi olan Câ'ferîliğin bazı görüşlerini şöylece özetlemek mümkündür: İmâmiye'ye göre imâmet (devlet başkanlığı); nübüvvet gibi ilâhî bir makamdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Oniki imâm şunlardır: 1) Ali el-Murtaza, 2) Hasan el-Müctebâ (ö ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Câferîlere göre imâmlık mertebesi, insan olmanın üstünde; fakat peygamberliğin altında bir makamdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Câ'ferî'ye göre meleklere, kitaplara ve kadere iman Allah'a ve peygambere imanın içindedir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Câ'feriye mezhebi mensupları, onikinci imam Muhammed'in evinde "sirdap" diye adlandırılan bir sığınağa girip gizlendiğine ve bir daha dönmediğine inanırlar ![]() ![]() ![]() ![]() İsna aşeriyye, diğer adıyla Câ'ferîye mezhebine göre din, Ehl-i Sünnet'te olduğu gibi iki ana bölümde ele alınır ![]() ![]() ![]() Tevhîd: Allah birdir (vâhid), tektir (ahad) ![]() ![]() ![]() Nübüvvet: Peygamberlik, Allah'ın seçtiği kullarını Cebrâil vasıtasıyla ve vahy yoluyla ilâhî bir vazife ile mükellef kılmasıdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İmâmet: İmân, dinin asıllarından olan imamete inanmakla tamamlanabilir ![]() ![]() Meâd (Ahiret): Bu, ölümden sonra ahiret hayatının hak olduğu esasıdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Adalet: İsna aşeriyye'ye göre dinin beşinci aslı ve dolayısıyla inanç esaslarından olan adalet, Allah'ın adil; kulun da iradesinde ve fiillerinde hür ve muhtar oluşudur ![]() ![]() ![]() İsna aşeriyye, şer'i hükümlerin kaynağı olarak dört esası kabul eder ![]() ![]() ![]() İbâdât: Namaz, oruç, hacc, zekât, humus, cihat, emri bi'l ma'ruf nehyi ani'l-münker, Tevellâ ve Teberrâ'dan oluşan bir bütündür ![]() Muamelât: Ticaret hayatı, şahıs hukuku, cezalar, evlenme, miras ve benzeri hususlardır ![]() Görüldüğü gibi İsna aşeriyye, usûl-i din dediğimiz inanç esasları ve fer'i hükümlerde, yani fıkhî konularda Ehl-i Sünnet'ten çok farklı düşüncelere sahip bulunmamaktadır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bedâ ise, Cenâb-ı Hakk'ın Levh-i Mahfuz'a* yazdığı bir şeyi vahiyle peygamberine bildirdikten sonra değiştirmesidir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Câ'ferîlik bugünkü İran'da çoğunluğun ve İran İslâm devletinin resmî mezhebidir ![]() ![]() ![]() Hamdi DÖNDÜREN CA'FER-İ SÂDIK (83-148/700-769) İmamiyye* mezhebinin kabul ettiği oniki imamın altıncısı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Câbir İbn Hayyan, Câ'fer-i Sâdık'tan çok yararlanmış, ondan itikad ve iman usulünü öğrenmiş bunun yanında maddî varlıkların tabiatı ve özelliklerine ve bunların birbirine karıştırılmasına (eczacılık-simya) dair bilgiler de almıştır ![]() ![]() ![]() ![]() Ebû Hanife, İmam Mâlik ve Süfyân-ı Sevrî gibi büyük bilginler Câ'feri Sâdık'tan ilim öğrenmiş ve hadis rivayet etmişlerdir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ebû Hanife de, Hicaz'a gidip, iki yıl Câ'fer'in yanında kalmış, ondan çok şeyler öğrenmiş ve bu iki yıl için "Eğer iki yıl olmasaydı Nûman mahvolurdu" demiştir (Ebû Zehra, a ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İmam Câ'fer'in ilmi önce kesbî olarak başlamış, sonra vehbî ilimle desteklenmiş, ilhâma mazhar olmuştur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Câ'fer-i Sâdık, ahlâk, fazilet ve takvada ileri idi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Alta yün, üste ipekli giyerdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İmamiye, Câ'fer-i Sâdık'ın bazı vehbî ilimlere sahip olduğunu, Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu gibi rivayetler genellikle Kuleynî yoluyla gelmektedir ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
İslam Ansiklöpedisi (C) |
![]() |
![]() |
#3 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() İslam Ansiklöpedisi (C)Câhil, Cehâlet Bilmeyen, iş bilmez, bilgisiz, tecrübesiz anlamlarına gelen ve halk arasında yol-yordam, ilim-irfandan haberdar olmayan kimse ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kur'an-ı Kerîm inkârcıları: " ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cahil kişiler faziletli, doğru ve ilmi kendine önder seçmiş, akıllı kişilerden kaçarlar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "Cahil yaşayan ölüdür ![]() ![]() ![]() "Ben ölüleri dirilttim fakat cahilleri diriltemedim ![]() ![]() Halk arasında hadis olarak bilinen yaygın bir sözde: "Akıllının düşmanlığı, cahilin dostluğundan daha hayırlıdır ![]() ![]() Hazret-i Ali (r ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Şâmil İA CÂHİLİYYE Bilgisizlik, gerçeği tanımama ![]() ![]() ![]() Cahiliyye, insanın Allah'ı gereği gibi tanımaması, ona kulluk etmekten uzaklaşması, onun ilâhî hükümlerine değil de kişinin kendi hevâ ve hevesine uyması, insanların koyduğu emir ve yasaklara, siyasî sistem ve düşüncelere inanmasıdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cahiliyye insanları Allah'ın varlığını kabul etmekle beraber putlara taparlardı ![]() ![]() Şarap içmek adeti çok yaygındı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cahiliyye çağında kumar da çok yaygındı ![]() ![]() ![]() "Ben ölürsem, sen, aciz ve konuşma bilmeyen, ki yüzlü ve kumar bilmeyen birini isteme ![]() Tefecilik almış yürümüştü ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Faizcilik Araplar arasında o kadar yerleşmişti ki ticaretle onun arasını ayıramıyorlar; "Faiz de tıpkı alış-veriş gibi" diyorlardı ![]() ![]() ![]() Cahiliyye Araplar'ı arasında fuhuş da nadir şeylerden değildi ![]() ![]() ![]() ![]() Kocanın birkaç metresi olduğu gibi, kadının da başkalarıyla ilişkide bulunması, bazı çevrelerce nefretle karşılanmayan bir davranıştı ![]() Kadın âdetinden temizlendikten sonra kocası ona "şu adama git ve ondan hamile kal" derdi ![]() ![]() ![]() ![]() Sayıları üç ila on arasında değişen bir grup erkek kadının evine girerek, sırasıyla hepsi de onunla cinsi münasebette bulunurdu ![]() ![]() ![]() ![]() Bazı fuhuş yapan kadınlar da tanınmaları için kapılarına bayrak asarlardı ![]() ![]() ![]() Kadına değer verilmez, hak ve hukuku tanınmaz, adeta bir eşya gibi telakki edilip miras alınırdı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Yiyeceklerin bazısı yalnız erkeklere ait olup kadınlara yasak ediliyordu ![]() ![]() Cahiliyye Arapları'nın kötü adetlerinden biri de kız çocuklarını diri diri toprağa gömmeleriydi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ekin ve hayvanlarını iki kısma ayırıyor bir kısmını Allah'ın böyle emrettiğini sanarak Allah'a veriyor ve bir kısmını da Allah'a eş koştukları putlarına ayırıyorlardı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bir kısım hayvanlarla ekinlerin bazısını dilediklerinden başkasına yasaklıyorlardı ![]() ![]() ![]() Bunun dışında hayvanlarla ilgili şu adetleri de vardı: Deve beş batın doğurup beşincisinde erkek doğurursa kulağını çentip serbest bırakırlardı ![]() ![]() ![]() Saibe*; dileği yerine gelen kimsenin putlara adadığı deve idi ![]() ![]() Vasîle*; koyun dişi doğurursa kendileri için; erkek doğurursa putları için olurdu ![]() ![]() Hâm* ; bir erkek devenin soyundan on döl alınırsa onun sırtı haram sayılır, su ve otlakta serbest bırakılırdı ![]() ![]() Bütün bunlardan başka müşrikler atalarından devraldıkları birtakım adetleri devam ettirme konusunda direniyor ve hatta bunların bazılarının, kendilerini Allah (c ![]() ![]() ![]() İbn İshak şunları aktarıyor: "Kureyş, ya Fil olayından evvel veya daha sonra meydana geldiğini tahmin ettiğim bir bid'at ortaya çıkardı ki, tarihte (Hums) diye anılıp, asalet-i diniye iddiasından ibarettir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İbn İshâk devamla: "Kureyşliler bu asalet fikrini ortaya koydu ve uygulamaya da başladı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bunlar hac için, umre için gelen bedevîlere müdahaleye kadar ileri gitmişlerdir ![]() ![]() ![]() Bu kararların ikinci neticesi ise; asilzadelere mahsus bir elbisesi olmayan bedevî erkeklerin çıplak; kadınların da yalnız önü yırtmaçlı kısa iç gömleği ile tavafa mecbur edilmesidir ![]() Bu ve bunun gibi pek çok âdetler yürürlükte idi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ebû Hüreyre (r ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bütün bunlara baktığımızda, Cahiliyye'nin bir inanma biçimi olduğunu görüyoruz ![]() ![]() ![]() ![]() Cahiliyye; insanın insan iradesinin dışındaki unsurlar üzerinde toplanmasını temine çalışan, insanı insana ve topluma köle yapan bir sistemin; beşeriyeti Allah'a ibadetten uzaklaştırıp, herhangi bir adla anılan beşerî sistem ve prensiplere itaata zorlayan yönetimin adıdır ![]() ![]() ![]() Ahmed AĞIRAKÇA Durak PUSMAZ CÂİZ Yapılması mahzurlu olmayan, işlenmesi suç teşkil etmeyen şey ![]() ![]() Caiz görmek, uygun bulmak; Caiz olmak; yapılması mahzurlu olmamak, dînen yasaklanmamış olmak gibi anlamlarda kullanılır ![]() ![]() Fıkıh terimi olarak caiz; yapılması sahih veya mübah olan herhangi bir fiil veya akiddir ![]() ![]() ![]() ![]() "Ey iman edenler! Cuma günü namaza çağrıldığı (ezan okunduğu) zaman, hemen Allah'ı anmaya koşun ve alış-verişi bııakın ![]() ![]() ![]() ![]() Özür halinde bazı şartlarını yerine getirmeden niyetle namaz kılmak da caizdir ![]() ![]() ![]() "Bir özür için caiz olan şey o özrün kalkmasıyla geçersiz olur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Caiz tabiri yalnız şer'î işlerde değil, mantıkta da kullanılır ve muhtemel, gayr-ı muhtemel veya mümkün gibi akla aykırı gelmeyen her şeyi ifade eder ![]() Kelâm ilminde caiz (mümkîn); aklî hükümlerden olup, ne varlığı ne de yokluğu zatının muktazası olmayan, zatına nisbetle varlığı da yokluğu da eşit olandır ![]() ![]() Özellikleri şunlardır: a) Mümkin'in varlığı da yokluğu da müsâvî bulunduğundan; var olmak için mutlaka bir sebebe muhtaç olur ![]() ![]() ![]() ![]() b) Mümkin, sebebinden önce veya sebebiyle beraber var olamaz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
İslam Ansiklöpedisi (C) |
![]() |
![]() |
#4 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() İslam Ansiklöpedisi (C)Câlût Hz ![]() ![]() ![]() ![]() "Amâlika" kavmi Akdeniz'in sahilinde, Mısır ile Filistin arasında yaşayan bir milletti ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Nihayet, önceleri bir intikam duygusuyla, kendilerine gönderilen Aşmuil veya Şâmuil'e başvurarak, kendilerine dirayetli bir hükümdar ve komutan tayin etmesini istemişlerdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bunlardan sonra, Tâlut, İsrailoğulları'nın başına geçip, Câlut'a saldırmak üzere Filistin veya Ürdün nehrini geçerken, ordusunun sabrını veya samimiyetini ölçmek istemişti ![]() ![]() ![]() Fakat Tâlut bu kutsal mücadelesinden caymamış ve Câlut ile savaşa girmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kur'an'ın anlattığı bu hadise, samimiyet ve iman gücünün nelere kadir olacağını ve İsrailoğulları'nın azgınlığını gözler önüne sermektedir ![]() Talat SAKALLI CÂMİ Toplayıcı, toplayan, kaplayan, müslümanların ibadet gayesiyle toplandıkları yer, ma'bed ![]() "Câmi" terimi "(cemaatleri) bir araya getiren mescid" anlamındaki "el-mescidü'l-câmi"den kısaltılarak sonradan kullanılmaya başlanmıştır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Batı dillerinde kullanılmakta olan "mosquee" ve benzeri terimler "mescid"in değişik telaffuzundan doğmuştur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İlk câmiler: Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İslâm'ın ilk yıllarında müşrikler, İslâm'ı seçen zayıf ve desteksiz müslümanları dinlerinden döndürmek ve yeniden kendi küfür düzenlerine ve putlarına ibadet ettirmek için onlara korkunç işkenceler yapıyorlardı ![]() ![]() ![]() Diğer müslümanlar, zaman zaman namazlarını Harem-i Şerif'te kılıyorlardı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İkinci mescid ise yine hicretten evvel Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İslâm'da Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Mimarî: Yapımı yedi ay kadar süren Mescid-i Nebevî 100x100 zira (yaklaşık 48x48 m ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() a) Bursa Üslûbu (1325-1501): Ulu Câmi ve Yeşil Câmi ![]() b) Klâsik Üslûp (1501-1616) ![]() c) Yenileştirilen Klâsik Üslûp (1616-1703): Sultan Ahmed Camii ![]() d) Lâle Devri üslûbu (1703-1730): III ![]() ![]() e) Barok üslûbu (1730-1808): Lâleli ve Nuruosmaniye câmileri ![]() f) Ampir üslûbu (1808-1874): Ortaköy Camii ![]() g) Yeni Klâsik Üslûp (1874-1930): Valide Camii ![]() Klâsik Türk câmileri başlıca şu kısımlardan meydana gelir: Dış avlu, iç avlu, son cemaat mahalli, sahn, yan sofalar, mihrap ![]() ![]() ![]() ![]() Görevliler: Câmilerde başlıca şu görevliler bulunur: İmam: Kelime olarak önder, devlet başkanı gibi anlamları vardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Müezzin: Vakti geldiğinde ezan okur ve câmi içinde diğer müezzinlik görevlerini yerine getirir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Vâiz: Namaz vakitlerinden önce bilhassa cuma, bayram ve terâvih önceleri halkı çeşitli konularda aydınlatan, nasihat eden kimselerdir ![]() ![]() ![]() ![]() Kayyum: Câmilerin temiz ve düzenli olmasını sağlayan görevlilerdir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Câmilerde genel olarak bu dört grup görev yapmakla beraber, bilhassa Osmanlıların yükselme çağında bu sayı otuza kadar yaklaşmaktadır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Fonksiyonları: Câmilerin fonksiyonları, a) Mabed, b) Yönetim merkezi, c) İlim ve kültür merkezi olarak üç grupta mütalâa etmek mümkündür ![]() a) Mabed olarak: Esas itibariyle mescidler içinde ibadet edilmek üzere inşa edilmişlerdir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() b) Yönetim Merkezi Olarak: Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() c) Bir İlim ve Kültür Merkezi Olarak: Hiç bir din İslâm kadar ilme önem vermemiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Câmi Âdâbı: Allah (c ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Nebi BOZKURT el-CÂMİ' Allah'ın güzel isimlerinden biri ![]() ![]() Cem, dağınık şeyleri bir araya toplamak demektir ![]() ![]() ![]() El-Câmi', Esma-i Hüsna'dan olarak Kur'an'da şöyle geçer: " Ey Rabbimiz, muhakkak ki sen (vukuunda) hiç bir şüphe olmayan bir günde insanları toplayacak olansın ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Şâmil İA CÂRİYE Müslümanların giriştikleri cihat sırasında esir edilen veyahut para ile satın alınan kadın ve kızlar ![]() ![]() ![]() ![]() Câriyeliğin kaynağı, savaş esiri kadınlardır ![]() ![]() ![]() Câriyelerin işgal ettikleri mevki ve tesir, köle ve azatlıların mevki ve tesirlerinden aşağı değildir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bir zamanlar câriyelerin talim ve terbiyesi pek kazançlı bir iş olduğundan, bu yolla para kazanmak isteyen kişi esir pazarına gider, zekâ ve istidat sahibi bir câriye satın alır, ona şiir ve edebiyat, şarkı ve çalgı, Kur'an okumak, ev idaresi gibi şeylerden birini öğrettikten sonra aldığı fiyatın birkaç katına satardı ![]() ![]() Köleler gibi câriyeler de sahipleri tarafından azat edilirlerdi ![]() ![]() ![]() ![]() Câriyeler iyi muamele görürlerdi ![]() ![]() ![]() ![]() İslâm hukukunda câriyeler diğer kadınlardan farklı bir statüye tabidirler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İslâm gerek kölelerin, gerek câriyelerin hürriyetlerine kavuşturulmaları konusunda teşvikte bulunmuş, ayrıca bir çok suça keffaret olarak azâd edilmelerini öngörerek hürriyetlerine kavuşmaları için gerekli yolları çoğaltmıştır ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
İslam Ansiklöpedisi (C) |
![]() |
![]() |
#5 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() İslam Ansiklöpedisi (C)Câlût Hz ![]() ![]() ![]() ![]() "Amâlika" kavmi Akdeniz'in sahilinde, Mısır ile Filistin arasında yaşayan bir milletti ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Nihayet, önceleri bir intikam duygusuyla, kendilerine gönderilen Aşmuil veya Şâmuil'e başvurarak, kendilerine dirayetli bir hükümdar ve komutan tayin etmesini istemişlerdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bunlardan sonra, Tâlut, İsrailoğulları'nın başına geçip, Câlut'a saldırmak üzere Filistin veya Ürdün nehrini geçerken, ordusunun sabrını veya samimiyetini ölçmek istemişti ![]() ![]() ![]() Fakat Tâlut bu kutsal mücadelesinden caymamış ve Câlut ile savaşa girmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kur'an'ın anlattığı bu hadise, samimiyet ve iman gücünün nelere kadir olacağını ve İsrailoğulları'nın azgınlığını gözler önüne sermektedir ![]() Talat SAKALLI CÂMİ Toplayıcı, toplayan, kaplayan, müslümanların ibadet gayesiyle toplandıkları yer, ma'bed ![]() "Câmi" terimi "(cemaatleri) bir araya getiren mescid" anlamındaki "el-mescidü'l-câmi"den kısaltılarak sonradan kullanılmaya başlanmıştır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Batı dillerinde kullanılmakta olan "mosquee" ve benzeri terimler "mescid"in değişik telaffuzundan doğmuştur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İlk câmiler: Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İslâm'ın ilk yıllarında müşrikler, İslâm'ı seçen zayıf ve desteksiz müslümanları dinlerinden döndürmek ve yeniden kendi küfür düzenlerine ve putlarına ibadet ettirmek için onlara korkunç işkenceler yapıyorlardı ![]() ![]() ![]() Diğer müslümanlar, zaman zaman namazlarını Harem-i Şerif'te kılıyorlardı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İkinci mescid ise yine hicretten evvel Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İslâm'da Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Mimarî: Yapımı yedi ay kadar süren Mescid-i Nebevî 100x100 zira (yaklaşık 48x48 m ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() a) Bursa Üslûbu (1325-1501): Ulu Câmi ve Yeşil Câmi ![]() b) Klâsik Üslûp (1501-1616) ![]() c) Yenileştirilen Klâsik Üslûp (1616-1703): Sultan Ahmed Camii ![]() d) Lâle Devri üslûbu (1703-1730): III ![]() ![]() e) Barok üslûbu (1730-1808): Lâleli ve Nuruosmaniye câmileri ![]() f) Ampir üslûbu (1808-1874): Ortaköy Camii ![]() g) Yeni Klâsik Üslûp (1874-1930): Valide Camii ![]() Klâsik Türk câmileri başlıca şu kısımlardan meydana gelir: Dış avlu, iç avlu, son cemaat mahalli, sahn, yan sofalar, mihrap ![]() ![]() ![]() ![]() Görevliler: Câmilerde başlıca şu görevliler bulunur: İmam: Kelime olarak önder, devlet başkanı gibi anlamları vardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Müezzin: Vakti geldiğinde ezan okur ve câmi içinde diğer müezzinlik görevlerini yerine getirir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Vâiz: Namaz vakitlerinden önce bilhassa cuma, bayram ve terâvih önceleri halkı çeşitli konularda aydınlatan, nasihat eden kimselerdir ![]() ![]() ![]() ![]() Kayyum: Câmilerin temiz ve düzenli olmasını sağlayan görevlilerdir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Câmilerde genel olarak bu dört grup görev yapmakla beraber, bilhassa Osmanlıların yükselme çağında bu sayı otuza kadar yaklaşmaktadır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Fonksiyonları: Câmilerin fonksiyonları, a) Mabed, b) Yönetim merkezi, c) İlim ve kültür merkezi olarak üç grupta mütalâa etmek mümkündür ![]() a) Mabed olarak: Esas itibariyle mescidler içinde ibadet edilmek üzere inşa edilmişlerdir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() b) Yönetim Merkezi Olarak: Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() c) Bir İlim ve Kültür Merkezi Olarak: Hiç bir din İslâm kadar ilme önem vermemiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Câmi Âdâbı: Allah (c ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Nebi BOZKURT el-CÂMİ' Allah'ın güzel isimlerinden biri ![]() ![]() Cem, dağınık şeyleri bir araya toplamak demektir ![]() ![]() ![]() El-Câmi', Esma-i Hüsna'dan olarak Kur'an'da şöyle geçer: " Ey Rabbimiz, muhakkak ki sen (vukuunda) hiç bir şüphe olmayan bir günde insanları toplayacak olansın ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Şâmil İA CÂRİYE Müslümanların giriştikleri cihat sırasında esir edilen veyahut para ile satın alınan kadın ve kızlar ![]() ![]() ![]() ![]() Câriyeliğin kaynağı, savaş esiri kadınlardır ![]() ![]() ![]() Câriyelerin işgal ettikleri mevki ve tesir, köle ve azatlıların mevki ve tesirlerinden aşağı değildir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bir zamanlar câriyelerin talim ve terbiyesi pek kazançlı bir iş olduğundan, bu yolla para kazanmak isteyen kişi esir pazarına gider, zekâ ve istidat sahibi bir câriye satın alır, ona şiir ve edebiyat, şarkı ve çalgı, Kur'an okumak, ev idaresi gibi şeylerden birini öğrettikten sonra aldığı fiyatın birkaç katına satardı ![]() ![]() Köleler gibi câriyeler de sahipleri tarafından azat edilirlerdi ![]() ![]() ![]() ![]() Câriyeler iyi muamele görürlerdi ![]() ![]() ![]() ![]() İslâm hukukunda câriyeler diğer kadınlardan farklı bir statüye tabidirler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İslâm gerek kölelerin, gerek câriyelerin hürriyetlerine kavuşturulmaları konusunda teşvikte bulunmuş, ayrıca bir çok suça keffaret olarak azâd edilmelerini öngörerek hürriyetlerine kavuşmaları için gerekli yolları çoğaltmıştır ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
İslam Ansiklöpedisi (C) |
![]() |
![]() |
#6 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() İslam Ansiklöpedisi (C)Câsiye Sûresi Kur'an-ı Kerîm'in kırkbeşinci suresi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sure, adını yirmisekizinci ayette geçen, "câsiye" kelimesinden almaktadır: "Bütün ümmetlerin Allah'ın huzurunda diz çöktüklerini görürsün ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Câsiye suresi Allah'ın varlığı ve birliğinin delilleri üzerinde durmaktadır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sure, ikinci derecede de insanların yaratılışı ile çeşitli hayvanların yeryüzüne dağılışında birçok deliller olduğunu vurguluyor ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Surede ayrıca, müşriklerin İslâm davasını nasıl karşıladıklarını, İslâmiyetin getirdiği deliller ve ayetlere nasıl karşı koyduklarını, İslâmî gerçekler ve problemler karşısında nasıl direttiklerini delilsiz nasıl itiraz ettiklerini görmekteyiz ![]() Müşrikler, Allah ve Allah kelâmı hakkında son derece kaba davranıyorlar ![]() ![]() ![]() "Vay haline yalancı ve günahkâr her kişinin ![]() "Kendisine okunan Allah'ın âyetlerini dinleyip sonra onları hiç duymamış gibi büyüklük taslamakta direnir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Düşünce ve inançları bozuk Ehl-i Kitap da surede söz konusu edilmektedir ![]() ![]() ![]() "Yoksa kötülük işleyenler, ölümlerinde ve sağlıklarında kendilerini iman edip salih amel işleyen kimseler ile bir mi tutacağımızı sandılar? Ne kötü hüküm veriyorlar ![]() ![]() "Allah gökleri ve yeri hak ile yaratmıştır ![]() ![]() ![]() Bunların dışında surede, heveslerinden başka kimseyi tanımayan bir başka grupdan daha söz edilmektedir ![]() ![]() ![]() "Gördün mü o kimseyi ki, hevâ ve hevesini kendisine tanrı edinmiş, bilgisi olduğu halde Allah onu şaşırtmış, kulağını ve kalbini mühürlemiş ve gözüne perde koymuştur? Şimdi onu Allah'tan başka kim doğru yola eriştirebilir? Hâlâ ibret almayacak mısınız?" (23) ![]() Surenin son bölümünde de müşriklerin ahiret inancı ele alınmakta ve bu inancın sakatlıkları, bizzat kendi hayatlarından örnekler verilerek reddedilmektedir ![]() "Ve dediler ki: hayat ancak bu dünyada yaşadığımızdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "Ayetlerimiz onlara açıkça okunduğu zaman Eğer doğrucular iseniz (ölmüş) atalarımızı (diriltip) getirin demelerinden başka hüccetleri yoktur ![]() ![]() ![]() ![]() "Göklerin ve yerin mülkü sadece Allah'ındır ![]() ![]() "Sen o günün iddetinden bütün ümmetlerin diz üstü çöktüklerini görürsün ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Abdülvehhab ÖZTÜRK CEBBÂR Allah'u Teâlâ'nın esmâu'l-hüsna* (doksan dokuz güzel ismi)'sından biri ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cebbâr, Arapça cebr kökünden mübâlağalı ism-i fâitdir ![]() 1- Cebr, kırık veya çıkık kemiği yerine getirerek iyice bağlayıp sarmak, eksiği düzeltip tamamlamak demektir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2- Cebr, icbar etmek, dilediğini zorla yaptırmak manasına da gelir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bunun dışında Allah'ın sıfatı olarak kullanılan "Cebbâr"ın iki manası daha vardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kur'an-ı Kerîm'de cebbâr, insanların sıfatı olarak da zikredilmiştir ![]() a) Zorba, zorlayıcı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() b- İri cüsseli (el-Mâide, 5/22) ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
İslam Ansiklöpedisi (C) |
![]() |
![]() |
#7 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() İslam Ansiklöpedisi (C)Câsiye Sûresi Kur'an-ı Kerîm'in kırkbeşinci suresi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sure, adını yirmisekizinci ayette geçen, "câsiye" kelimesinden almaktadır: "Bütün ümmetlerin Allah'ın huzurunda diz çöktüklerini görürsün ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Câsiye suresi Allah'ın varlığı ve birliğinin delilleri üzerinde durmaktadır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sure, ikinci derecede de insanların yaratılışı ile çeşitli hayvanların yeryüzüne dağılışında birçok deliller olduğunu vurguluyor ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Surede ayrıca, müşriklerin İslâm davasını nasıl karşıladıklarını, İslâmiyetin getirdiği deliller ve ayetlere nasıl karşı koyduklarını, İslâmî gerçekler ve problemler karşısında nasıl direttiklerini delilsiz nasıl itiraz ettiklerini görmekteyiz ![]() Müşrikler, Allah ve Allah kelâmı hakkında son derece kaba davranıyorlar ![]() ![]() ![]() "Vay haline yalancı ve günahkâr her kişinin ![]() "Kendisine okunan Allah'ın âyetlerini dinleyip sonra onları hiç duymamış gibi büyüklük taslamakta direnir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Düşünce ve inançları bozuk Ehl-i Kitap da surede söz konusu edilmektedir ![]() ![]() ![]() "Yoksa kötülük işleyenler, ölümlerinde ve sağlıklarında kendilerini iman edip salih amel işleyen kimseler ile bir mi tutacağımızı sandılar? Ne kötü hüküm veriyorlar ![]() ![]() "Allah gökleri ve yeri hak ile yaratmıştır ![]() ![]() ![]() Bunların dışında surede, heveslerinden başka kimseyi tanımayan bir başka grupdan daha söz edilmektedir ![]() ![]() ![]() "Gördün mü o kimseyi ki, hevâ ve hevesini kendisine tanrı edinmiş, bilgisi olduğu halde Allah onu şaşırtmış, kulağını ve kalbini mühürlemiş ve gözüne perde koymuştur? Şimdi onu Allah'tan başka kim doğru yola eriştirebilir? Hâlâ ibret almayacak mısınız?" (23) ![]() Surenin son bölümünde de müşriklerin ahiret inancı ele alınmakta ve bu inancın sakatlıkları, bizzat kendi hayatlarından örnekler verilerek reddedilmektedir ![]() "Ve dediler ki: hayat ancak bu dünyada yaşadığımızdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "Ayetlerimiz onlara açıkça okunduğu zaman Eğer doğrucular iseniz (ölmüş) atalarımızı (diriltip) getirin demelerinden başka hüccetleri yoktur ![]() ![]() ![]() ![]() "Göklerin ve yerin mülkü sadece Allah'ındır ![]() ![]() "Sen o günün iddetinden bütün ümmetlerin diz üstü çöktüklerini görürsün ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Abdülvehhab ÖZTÜRK CEBBÂR Allah'u Teâlâ'nın esmâu'l-hüsna* (doksan dokuz güzel ismi)'sından biri ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cebbâr, Arapça cebr kökünden mübâlağalı ism-i fâitdir ![]() 1- Cebr, kırık veya çıkık kemiği yerine getirerek iyice bağlayıp sarmak, eksiği düzeltip tamamlamak demektir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2- Cebr, icbar etmek, dilediğini zorla yaptırmak manasına da gelir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bunun dışında Allah'ın sıfatı olarak kullanılan "Cebbâr"ın iki manası daha vardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kur'an-ı Kerîm'de cebbâr, insanların sıfatı olarak da zikredilmiştir ![]() a) Zorba, zorlayıcı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() b- İri cüsseli (el-Mâide, 5/22) ![]() ![]() ![]() Durak PUSMAZ CEBEL-İ NÛR Mekke'de bir dağ ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu tepeye niçin Nûr dağı denildiği bilinmiyor ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cebel-i Nûr ve onun üzerinde bulunan Hıra mağarası Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Durak PUSMAZ CEBEL-İ TÛR Kur'an-ı Kerîm'de adı geçen ve Mısır civarında bulunan bir dağ ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Allah'u Teâlâ et-Tûr ve et-Tîn surelerinde Tûr dağı ile yemin etmek suretiyle onu yücelttiği gibi; "Biz onu (Musa yr), "Tûr"un sağ yanından çağırdık ![]() ![]() ![]() ![]() Tûr dağının kutsal bir dağ olduğunu gösteren başka bir ayet-i kerîme de şöyledir: "Derken oraya gelince, feyizli (ve mümtaz) bir yerdeki vadinin sağ kıyısından, ağaçtan" seslenildi: "Yâ Musa, alemlerin Rabbi olan Allah benim ben ![]() ![]() ![]() ![]() Tûr'un açık olarak zikredildiği diğer sure ve ayetler şunlardır: 2/63, 2/93, 4/154, 19/52, 20/80, 23/20, 28/29, 28/46, 52/1, 95/2 ![]() Abdülbaki TURAN CEBERÛT ÂLEMİ Ululuk ve azamet âlemi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bazıları da âlemleri üç kısma ayırırlar ![]() ![]() Ehl-i Sünnet'e aykırı inanç ve düşüncelerinden dolayı 587/1191 yılında idam edilen Yeni-Eflatuncu düşünür ve filozof Sühreverdî el-Maktûl'e göre, Ceberüt âlemi hakîm kişilerin cezbe halinde gördükleri âlemdir ![]() Özellikle felsefeye bulaşmış kimi tasavvuf ehlinde bu tür İslâm itikadına aykırı düşüncelere çok rastlanır ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
İslam Ansiklöpedisi (C) |
![]() |
![]() |
#8 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() İslam Ansiklöpedisi (C)Cebîre Kırık, yaralı ve hasta organ üzerine bağlanan bez, sargı ![]() Abdest alırken, gusül yaparken zaruret sebebiyle sargı üzerine meshedilir ![]() ![]() Yıkanması gereken bir organ üzerinde sargı yoksa ve bu organı yıkamak zarar vermiyorsa yıkanır ![]() ![]() Sargının tam bir temizlikten sonra yapılması şart değildir ![]() ![]() ![]() ![]() Abdesti bozan şeyler meshi de bozar ![]() Sargı, yara iyileştikten sonra namaz içinde düşerse namaz bozulur ![]() ![]() Abdest azalarından birinde sargı bulunan kimsenin yarasının iyileşmesinden sonra sargısı düşerse mesh bozulur ![]() ![]() ![]() ![]() Akıntılı bir yarada, akıntı sargı dışına çıkarsa, abdest bozulur, yeniden meshetmek gerekir ![]() Mest üzerine meshin, belli bir müddeti vardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İA CEBR Bir şeyi zaptetmek, tamir etmek, zorlamak, zor kullanarak (ikrah) ıslah etmek, telâfi etmek ![]() ![]() İcbâr, kelime anlamı itibariyle ikrah'a yaklaşmakla, hatta bazı durumlarda birbirinin yerine kullanılmakla beraber; her birinin kullanım alanı umumiyetle farklıdır ![]() ![]() ![]() Velâyeti altında bulunan kimseler hakkında, istesinler-istemesinler, tasarrufu geçerli (nâfiz) olan veliye "veliyy-i mücbir" denir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Meşru zorlama olarak da ifade edilmesi mümkün olan cebr ve icbar, başta borçlar hukuku ve aile hukuku olmak üzere, ceza hukuku ve vergi hukuku gibi pek çok alanda söz konusu olabilmektedir ![]() Nitekim, velinin, bulûğa ermiş kızı (bikr-i bâliğa), kızın dilemesi olmaksızın-cebren- evlendirip evlendiremeyeceği hususu, İslâm hukukçuları arasında tartışma konusu olmuştur ![]() ![]() ![]() ![]() Aynı şekilde Hanefi hukukçuların da dahil olduğu çoğunluk hukukçular, baba ve dedenin, "velâyet-i icbâr" (icbar yetkisi) bulunduğunu; dolayısıyla, bulûğa ermemiş çocuğunu, rızasını ve görüşünü almaksızın evlendirebileceğini ifade etmişlerdir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ebu Yusuf (ö ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Diğer taraftan, cebr ve icbarın söz konusu olabildiği bazı hususlar kısaca şöyle sıralanabilir ![]() Borcunu ödememekte direnen kimseye bir borcunnn ödettirilmesi, irtifak haklarının gerçekleştirilmesi, şuf'a* hakkına aykırı tasarrufun düzeltilmesi, zararın ödetilmesi (ta'vîz) gibi konularda, kanunî yollarla cebr'e başvurulabileceği kabul edilmektedir ![]() Kanunî cebr uygulaması, esas itibariyle, toplumun sükûnet ve istikrarını kesintisiz devam ettirmek, zayıfın ya da mağdurun hakkını, daha doğrusu haklının hakkını haksızdan almak vb ![]() ![]() ![]() Yunus APAYDIN Kelâm: "Cebr" genel olarak irade ve ihtiyarın zıddı anlamında kullanılıp, ıstılah olarak da, kulun fiilini Allah'a isnat etmek, şeklinde anlaşılır ![]() "Cebr"in sözkonusu edildiği bir durumda, kulun irade ve ihtiyarından bahsetmek mümkün değildir ![]() ![]() İslâm mezhepleri tarihinde "Cebriyye" adıyla bilinen fırkanın temel görüşünü, bu "cebr" anlayışı teşkil etmektedir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cebriyye'ye zıd bir görüşe sahip olan "Kaderiyye" fırkasına göre ise, kul fiillerinde sonsuz bir irade ve ihtiyara sahiptir ![]() ![]() ![]() Gerek Cebriyye, gerekse Kaderiyye İslâmî fırkalar olmak hasebiyle bunların doğuşunda nassların rolü büyüktür ![]() ![]() Cebr inancına sahip olanların sarıldıkları ayetlerden bazıları şunlardır: "Allah her Şeyin yaratanıdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu iki görüşü Ehl-i Sünnet açısından ele alırsak; Cebriyye'de, ilâhî emir ve yasağın, mükâfat ve cezanın hiç bir değeri olmamakta; kuldan sorumluluğun tamamen kaldırılmasıyla ilgili dinî hükümlerin iptali sözkonusu olmaktadır ![]() ![]() ![]() Her iki fırkanın inancı da Ehl-i Sünnet itikadınca kabul edilmemiş, tenkide tabi tutulmuştur ![]() Ehl-i Sünnet itikadınca kul, fiillerinde bir cebr (zorlama) altında değildir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İnsanın iki türlü fiilî vardır: a) İnsanın irade ve ihtiyarı olmadan meydana gelen fiiller ki, kalp atışı ve titreme gibi fiiller bu gruba girer ![]() ![]() b) İnsanın irade ve ihtiyarıyla yaptığı ihtiyarî fiiller ![]() ![]() ![]() ![]() İnsanın, kendi ihtiyarî fiillerini bir zorlama sonucu yapmayıp, iradesi doğrultusunda yapmasındaki en önemli husus, onun bu fiillerin sorumluğunu üstlenmesidir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İnsanın aklı, zekâsı, muhakeme gücü vardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Mehmet BULUT Abdurrahim GÜZEL CEBRÂİL (a ![]() ![]() Dört büyük melekten biri ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cebrâil (a ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cebrâil (a ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Necm suresinde şu buyruklar yer almaktadır: "Ona (Peygamber'e, bu Kur'an'ı) üstün bir güç ve hikmet sahibi (Cebrail) öğretmiştir, (ki (o) görünümüyle çarpıcı bir güzelliğe sahiptir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() " ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Medine döneminde Yahudi bilginleri, kitaplarındaki bilgilere dayanarak Peygamber efendimizi imtihan etmek için birkaç soru sormuşlar, hepsine doğru cevap alınca bu defa kendisine vahiy getiren meleğin ismini sormuşlar, Rasûlullah (s ![]() ![]() ![]() "Cibril" cevabını verince; "O, bizim düşmanımızdır, harp ve şiddet getirir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Allah'u Teâlâ Cebrâil'i kuvvet ve emanet sıfatı ile tavsif etmiştir: "Bu Kur'an, Arş'ın sahibi katından değerli güçlü, sözü dinlenen ve güvenilen Şerefli bir elç_inin getirdiği sözdür ![]() ![]() Durak PUSMAZ CEBRİYYE Hicrî birinci asırda ortaya çıkmış sapık bir fırka ![]() Kader ve irade konusunda Kaderiyye fırkasının tam aksine görüşler ileri sürmüştür ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Muhtemelen o, Emevîlerin zulüm ve haksızlıklarına karşı kaderci bir tevekküle saplanmış kimselere bakarak, Emevî zulmünün bir kader olmadığını söylemekle işe başlamış ve nihayet kaderi inkâr etmeye kadar varmıştır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cebriyye'nin görüşleri şöyle özetlenebilir: 1) İnsan bir şey yapmaya kadir değildir; Allah tarafından yazılmış ve yaratılmış fiilleri yapmaya mecburdur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ehl-i Sünnet ise, kulların ihtiyarî ve gayr-i ihtiyârî bütün fiillerinin, Allalı tarafından yaratıldığını kabul etmekle birlikte; Allah'ın insana verdiği irade-i cüz'iyyeyi herhangi bir yöne yönlendirebileceğini söyleyerek Kaderiyye ile Cebriyye arasında orta bir yol izlemiştir ![]() ![]() Kur'an'ın müteaddid yerlerinde "Yaptığınıza karşılık olarak ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Dikkatimizi çeken bir husus, kaderi nefyeden Ma'bed gibi, cebri ileri süren Cehm'in de Emevî muhalifi bir siyaset izlediğidir ![]() ![]() ![]() ![]() Baskıcı idareler, kaderi reddetmeye de, kadere teslim olmaya da zemin hazırlarlar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cebriyeci düşünce, insanın sorumluluğunun dayanağı; yaptıkları karşısında mükâfat ya da ceza görmesinin nedeni konusuna cevap vermekte güçlük çeker ![]() ![]() ![]() M ![]() CED Dede, büyük baba, ana ve babanın babalarıyla onların yukarıya doğru uzanan babaları ![]() ![]() Ferâiz* ilminde ced; sahih ced ve fâsid ced olmak üzere iki kısma ayrılmıştır ![]() Sahih ced; aralarında kadın bulunmayan ced demektir ![]() ![]() ![]() Fasid ced: dereceleri yakın olsun, uzak olsun aralarında kadın bulunan ced, demektir ![]() ![]() ![]() ![]() İA CEDDE Nine, büyük anne ![]() ![]() a) Sahîh cedde; araya sahih olmayan ced (dede) girmeyen ninelerdir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() b) Fâsıt cedde; aralarında sahih olmayan dede bulunan nine demektir ![]() ![]() ![]() ![]() İA CEDEL Sert münakaşa, tartışma, nizâ, sözlü kavga ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Alimler münâzara yapıyor ( 17 ![]() ![]() ![]() a) Hakkı desteklemek ve ortaya çıkarmak için yapılan mücadele ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() b) Batılı desteklemek ve hakim kılmak için yapılan mücadele ![]() ![]() "Allah'ın ayetleri üzerinde inkâr edenlerden başkası mücadele etmez?" (Mü'min, 40/40) Mümin, kader gibi itikadi konularda tartışmaktan kaçınmalı, Allah'ın emir ve iradesine teslim olmalı, daha ziyade kendi görevlerini öğrenip yerine getirmelidir ![]() İA CEHD Azimle gayret etme, çabalama çalışma ![]() ![]() ![]() ![]() Arap dilinde kelimenin kök harflerine zâid harf ilâve edilmesinin sebeplerinden bir tanesi, manaya kuvvet kazandırmaktır ![]() ![]() ![]() Kur'ân'da cehd, beş yerde geçmekte olup,bunların hepsinde, samimi olmadıkları halde, samimi olduklarını yemin ederek göstermeğe gayret sarfedenler hakkında kullanılmıştır ![]() ![]() ![]() Kök harflerine bir elif ilâvesiyle iki yerde menfi gayret için; diğerlerinde, bildiğimiz cihad* için kullanılmıştır ![]() ![]() ![]() M ![]() CEHENNEM Derin kuyu, ahirette kâfir ve günahkâr kimselerin azap Cekecekleri ceza yeri ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Allah Cehennem'i diğer yaratıklardan önce yaratmıştır ve şu anda mevcuttur, yok olmayacaktır ![]() "Artık o ateşten sakının ki, onun tutuşturucu odun (kâfir) insanlarla taşlardır ![]() ![]() ![]() ![]() Enes b ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ateş, insan cismine çok büyük acı ve ızdırap verdiği için ahirette kâfir ve münâfıkların cezası ateşle verilecektir ![]() ![]() İşte Cehennem'in en açık vasfı ateş olduğu için bazen, Cehennem yerine ateş manasına "nâr" kullanılır: "Şüplıesiz ki münâfıklar nâr (Cehenneın)'ın en aşağı tabakasındadırlar ![]() ![]() Kur'an-ı Kerîm'de Cehennem'in yedi kapısının olduğu belirtilmektedir ![]() "Cehennemin yedi kapısı olup, her kapıdan onların girecekleri ayrılmış bir kısım vardır ![]() ![]() a- Cehenneme girecekler çok olduğu için; b- Cezalandırma azgınlığın çeşit ve derecelerine göre olacağı için Cehennem'in yedi kapısı veya tabakası vardır ![]() 1- Cehennem; yukarıda söz konusu edildiği şekilde Kur'an-ı Kerîm'in yetmişyedi ayetinde geçmektedir ![]() 2- Lâzâ (alevli ateş): "Hayrı' (Allah onu azabdan kurtarmaz) Çünkü o Cehenneın alevli bir ateştir" (el-Meâric, 70/15) ![]() 3- Saîr (pılgın ateş): "O şeytanlara (ahirette) çılgın ateş azabı hazırladık ![]() ![]() ![]() ![]() 4- Sakar (kırmızı ateş): "Hem ey Rasûlüm bilir misin, nedir o sakar (Cehennem) ![]() 5- Hâviye (uçurum): "O, kızgın bir ateştir " (el-Kâria, 101/9-11) ![]() 6-Hutame (kalbleri saran ateşli kaygı): "Şüphesiz o, Hutame ye (ateşe) atılacaktır ![]() ![]() 7- Cahim (yanan kızgın ateş): "Küfredenler ve ayetlerimizi yalanlayanlara gelince, işte onlar Cahim'in yarânıdırlar ![]() ![]() Cehennem'de görülecek azabın miktar, şiddet ve şekillerini ancak Allah ve Rasûlü'nün bizlere bildirmesiyle ve bildirdikleri kadarıyla bilebiliriz ![]() a- Cehennem kâfirleri çepeçevre kuşatır: "Cehennem inkâr edenleri şüphesiz çepeçevre kuşatacaktır ![]() ![]() b- Cehennem ateşi sönmez: "Biz sapık kimseleri kıyamet günü yüzü koyun, körler, dilsizler ve sağırlar olarak haşrederiz ![]() ![]() ![]() ![]() c- Cehennem dolmak bilmez: "O,gün Cehennem'e: "doldun mu?"deriz ![]() ![]() ![]() d- Kaynarken çıkardığı ses: "Rablerini inkâr eden kimseler için Cehennem azabı vardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() e- "Ateş onların yüzlerini yalar, dişleri sırıtıp kalır ![]() ![]() f- "Boyunlarında halkalar ve zincirler olarak kaynar suya sürülür, sonra ateşte yakılırlar ![]() ![]() g- İnkâr edenlere ateşten elbiseler kesilmiştir- ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() h- Derileri yandıkça azabı tatmaları için yeniden başka derilerle değiştirilir ![]() ![]() i- Ölümü isterler fakat azabları devamlıdır, ölmezler ![]() ![]() ![]() Hz ![]() "Cehennem ateşi (miktarca ve sayıca) dünya ateşleri üzerine altmış dokuz derece fazla kılınmıştır ![]() ![]() ![]() Kur'an-ı Kerîm, Cehennem ehlinin çekeceği azap ve yiyecekleri hakkında da bir takım tasvir ve izahlarda bulunur: "(Nasıl) ağırlanmak için bu (nimet) mi hayırlı yoksa zakkum ağacı mı? Biz onu zalimler için bir fitne (sınama vesilesi veya azap) kıldık ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cezalar, işlenen suçlar cinsinden olacaktır ![]() ![]() ![]() Cehennem'in yakacağı hakkında da Kur'an'da bilgi verilmekte ve şöyle denilmektedir: "Ey inananlar, kendinizi ve ailenizi bir ateşten koruyun ki, onun yakıtı insanlar ve taşlardır ![]() ![]() Kur'an'da Cennet ehli ile Cehennem ehli arasında konuşmalar yapılacağı da belirtilerek bu konuşmalardan nakiller yapılmaktadır: "O gün münâfık erkekler ve münâfık kadınlar (sür'atle Cennet'e girmekte olan) müminlere derler ki: "(Ne olur) bize bakın da sizin nurunuzdan alalım ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "Cennet halkı, ateş halkına seslendi: Rabbimiz'in bize vadettiğini biz gerçek bulduk ![]() ![]() ![]() İnsanın eğitimi ve iyi davranışlara yönlendirilmesi açısından Cennet ve Cehennem inancının dünya hayatına etkileri açıktır ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
İslam Ansiklöpedisi (C) |
![]() |
![]() |
#9 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() İslam Ansiklöpedisi (C)Celse Oturum, oturuş, aralıksız yapılan toplantı; bir konuyu görüşmeye yetkili kişilerin bir araya gelerek yaptıkları müzakere ![]() ![]() Fıkıh terimi olarak; Cuma günü hatibin iki hutbe arasında kısa bir müddet oturması ![]() ![]() Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Rasûlullah (s ![]() ![]() ![]() "Namaza kalktığın zaman tekbir getir ![]() ![]() ![]() ![]() Üç imam (Mâlik, Şafii, Ahmed), bu hadise dayanarak iki secde arasında oturmanın farz olduğuna hükmetmişlerdir ![]() ![]() Berâ b ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu duruma göre, iki secde arasını "celse" ile ayırmadan diğer rek'ata kalkılacak olursa vâcibin terkinden dolayı sehiv secdesi gerekir ![]() Geçen hadislerden, Peygamber (s ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ebû Zübeyr, Tâvus'un şöyle dediğini haber veriyor: "Biz İbn Abbas'a, secdede iki ayak üzerinde oturmayı sorduk ![]() ![]() ![]() "O senin peygamberinin sünnetidir" dedi ![]() ![]() Ka'de ile celse hallerinde, erkeklerin sol ayaklarını döşeyerek üzerine oturmaları ve sağ ayaklarını güçleri nisbetinde kıbleye doğru dikmeleri, kadın(arın da sol ayaklarını sağ taraflarına yatık bulundurarak yere oturmaları sünnettir ![]() ![]() İki secde arasında (celsede), şu iki duadan birini okumak müstahabdır: "Rabbim bana mağfiret et!" veya: "Allah'ım! beni bağışla, bana merhamet et, bana afiyet ver, beni hidâyete erdir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İki secde arasındaki celseden başka "istirahat celsesi" diye bir celse vardır ![]() ![]() ![]() "Rasûlullah (s ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Halid ERBOĞA CELVETİYYE Bayramiyye tarikatının bir şûbesi ![]() ![]() Arapça'da yerini, yurdunu, terk etmek mânâsına gelen celvet kelimesi, tasavvuf ıstılahı olarak, kulun, Allah sıfatları ile halvetten çıkışı ve Allah'ın varlığında fanî oluşu anlamını taşır ![]() Celvetiyye, celvete mensup olanlara verilen isimdir ![]() ![]() ![]() ![]() Celvet ve halvet kelimeleri, başlangıçta bir makam ve meşreb ifade ederken daha sonraları iki ayrı tarikatın adı olmuştur ![]() ![]() "Celvetiyye tarikatı İbrahim Zâhid Gilânî (ö ![]() ![]() ![]() ![]() Aziz Mahmud Hüdâî, 948/1552-1038/1628 tarihleri arasında yaşamış bir Türk mutasavvıfıdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Aziz Mahmud Hüdâî, "Şakâyık zeyli"ne göre, Seferhisarlı'dır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Mahmud Hüdâî zamanında büyük bir hürmete mazhar olmuştur ![]() "Silsilenâme-i Celvetiyyân", şeyhin bu teveccühe uğrayışına Sultan 1 ![]() ![]() ![]() Mahmud Hüdaî üç kere hac etmiştir ![]() ![]() ![]() Mahmud Hüdâî, vahdet-i vücüdu, şerîat hudutlarını taşmamak üzere kabul eden ve her hususta zahitlik yolunu tutan tam sünnî bir şeyhtir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Celvetiyye Tarikatı, Bayramiyye'nin; Bayramiyye de Safeviyye ve Halvetiyye'nin bir kolu sayılmaktadır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "Tezkiye" dünya sevgisini terkederek nefsi mâsivânın şerrinden korumak; "tasfiye", kalbi her türlü kirden temizleyerek ilâhî iradenin aksedeceği bir hâle getirmektir ![]() ![]() ![]() Her çeşit ibadet ve zikirden gaye, insanı gerçek kulluğa erdirmek, kalp tasfiyesi ve nefs tezkiyesiyle kemâle ulaştırmaktır ![]() ![]() ![]() Celvetiyye'de sülûkün dört mertebesi vardır: Tabiat, nefs, rûh ve sırr ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu dört makamın her biri, ayrı ayrı renklerle temsil edilmiştir: Tabiatta renk "toprak" alâmeti olarak siyahtır ![]() "hevâ" alâmeti sayılır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Celvetiyye'nin; Bursalı İsmâil Hakkı tarafından kurulmuş olan Hakkıyye, Selâmi Ali Efendi'ye nisbet edilen Selâmiyye, Kütahyalı Ali Fenâi Efendi'nin temsil ettiği Fenâiyye ve M ![]() ![]() ![]() Celvetiyye tarikatında diğer tarikatlardan farklı olarak dizler üstüne kalkılıp yarı-kıyam hâlinde icra edilen bir zücir tarzı vardır ki buna "nısf-ı kıyâm" ya da "hızır kıyâmı" denilir ![]() Celvetî mensuplarının giydiği Celvetî tacının tepesinde onüç; dilim ve bu dilimleri birleştiren bir düğme bulunur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() H ![]() CEMÂAT İnsan topluluğu, bir fikir ve inanç etrafında toplanmış kimseler ![]() ![]() İslâm dini, müslümanların cemâat halinde yaşamalarına; her hususta birbirlerini destekleyen ve birbirlerine yardımcı olan bir toplum olmalarına önem vermiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İslâm cemâati kardeşlik, eşitlik, yardımlaşma ve karşılıklı fedakârlık üzerine kurulmuştur ![]() ![]() Aralarındaki birlik ve beraberliğin temel dayanağı ise Kur'an ve Kur'an'ı açıklayan sünnettir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ne yazık ki bugün müslümanlar genelde bu duruma düşmüşler, dinlerini parça parça edip gruplara ayrılmışlardır ![]() ![]() Hz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "Bereket cemâatle beraberdir ![]() ![]() Allah'ın birliği ve toplumun bütünlüğü inancı etrafında toplanmayı en mühim gaye sayan İslâm dininde, "cemâat" denilince: inançta olduğu gibi, dünya işlerinde de bir araya gelip yardımlaşarak yaşayan samîmî ve ihlâslı müslümanların teşkil ettiği birlik akla gelir ![]() ![]() Vicdan ile birlikte, beraber yaşama isteği, cemâat rûhu insanda oluşmaya başlayınca, onu kibirden, bencillikten, dar görüşlülükten çıkarır ve o nisbette sosyalleştirir ![]() ![]() ![]() Fakat yüce bir duyguyla bu sevgi ve korku biraz yükselip de bir başkasını da kendisi gibi ve kendisine eşit bir değerde görmeye, onun iyiliğine sevinip, zararına da kendisi zarar görüyormuş gibi üzüntü duymaya başlarsa, onda cemâat ruhu oluşmaya başlamış demektir ![]() İnsanın bu "toplum halinde yaşama" ihtiyacını en doyurucu bir şekilde din giderebildiğinden, cemâatler din sâyesinde ortaya çıkmış ve dine özgü gruplar olarak kabul edilmişlerdir ![]() Cemaat, bir peygamber etrafında ve ashabının kendisine tamamen şahsî bağlılıklarına dayanarak oluşur ![]() Prensibi samîmiyet, sadakat ve ihlâs olan bu İslâm cemaatinin yegane başarı sırrı, kardeşlik ışığındaki birlik-beraberlik şuurudur' ![]() ![]() ![]() "Allah yolunda hepsi birbirine kenetlenmiş, yekpare ve müstahkem bir bina gibi, saf bağlayarak mücadele edenleri sever ![]() ![]() ![]() Dinimiz, toplumun huzuru, ahengi ve sosyal gelişmenin gerçekleşebilmesi; yalnız muayyen bazı fertlerin değil, bütün bir toplumun maddî refahı ve saadeti için müminlere, kişisel vazifeler yanında ictimaî ödevler de yükler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "İnsanların en hayırlısı insanlara faydalı olandır ![]() ![]() ![]() M ![]() CEMÂAT NAMAZI Cemâat; topluluk ve toplanma, bir araya gelme demektir ![]() Cemâat namazı; bir araya gelen müslümanların bir imama uyarak topluca kıldıkları namaza denilir ![]() "Dinin direği" olarak tanımlanan ve İslâm'ın beş şartından birisi olan beş vakit namazın, İslâm'ın cemâate verdiği önemden dolayı, toplu olarak edâ edilmesi gerekmektedir ![]() Cemâatla namaz kılmak Kitap, Sünnet ve İcmâ ile sabittir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "Bir kimse güzelce abdest alır, sırf namaz için câmiye giderse, camiye varıncaya kadar atmış olduğu her adıma mukabil bir derece yükselir ve bir günahı silinir ![]() ![]() Cemâatın teşekkül etmesi için en az iki kişi gereklidir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cemâatın gerçekleşmesi için bu iki kişiden birinin imam olması, diğerinin de buna uyması gerekir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Beş vakit farz namaz ile teravih ve küsûf namazları gibi sünnetler cemâatle kılınabileceği gibi münferid olarak da kılınabilir ![]() ![]() ![]() Bayram namazları için imamla birlikte bir kişinin daha bulunması yeterlidir ![]() ![]() Kadınların kendi aralarında cemâatle namaz kılmaları caiz olmakla birlikte mekruhtur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Genç kadınların, erkeklerle kılınan cemâat namazına gitmeleri de (fitneye sebep olduğu takdirde) mekruhtur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cemâatle namaz kılan sadece iki erkek ise, imam kendisine uyan kişiyi sağ tarafında durdurur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Safların sık ve düzgün olması, omuzların birbirine bitiştirilmesi, Peygamberimiz (s ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İmam olan kimsenin normal olarak orta bir sürede namazı kıldırması gerekir ![]() ![]() ![]() Cemâat namazında kadınlarla küçük çocuklar bulunursa, sırasıyla en önde erkekler, sonra kadınlar, en arkada da çocuklar dizilir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Rasûlullah (s ![]() ![]() ![]() ![]() "Adamın cemâatle kıldığı namaz, evinde veya çarşısında kıldığı namazdan yirmi küsür derece fazladır ![]() ![]() "Adamın cemâatle kıldığı namaz, kendi başına kıldığı namazdan yirmiyedi derece üstündür ![]() ![]() "Eğer halk yatsı ve sabah namazlarındaki fazileti bilselerdi, emekleyerek dahi olsa cemâate gelirlerdi ![]() "Kim yatsıyı cemâatle kılarsa, gecenin yarısını ibadetle geçirmiş gibi olur ![]() ![]() Peygamber (s ![]() ![]() ![]() "Vallahi içimden öyle arzu ediyorum ki, namaza durulmasını emredeyim de ikâme edilsin, sonra bir adama emredeyim halka namaz kıldırsın ![]() ![]() ![]() "Vallahi bazı kavimler cemâatleri terketmekten vaz geçecekler ya da Allah onların kalblerini mühürleyecektir ![]() ![]() ![]() Peygamber Efendimiz (s ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cemâata katılmak için; başkalarıyla namaz kılmağa gücü yetmek, çıplak olmamak ve mûkim olmak şartları aranmaktadır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() -Yürüyemiyecek kadar hasta olmak, felçli olmak, ihtiyar olmak, kör olmak, kolu, ayağı kesik olmak ![]() Bunların dışında herkesin kendi durumuna göre meşrû sayılan önemli mazeretleri de cemâata gitmemeyi mübah kılabilir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Şüphesiz cemâat namazı, ferdî olarak kılınan namazlardan sevap bakımından daha üstündür ![]() ![]() ![]() 1-Vaktin evvelinde namaza gitmek, 2- İslâm şiârını açığa vurmak, 3- İbadet üzerinde toplanarak yardımlaşmakla şeytanı çileden çıkarmak, 4- İbadete karşı gevşekliği olanın canlanması, 5- Münâfıklık vasfından ve süizandan selâmette bulunmak, 6- Komşular arasında kaynaşma düzeninin kurulması, 7- Namaz vakitlerinde semt sakinlerinin buluşmaları, 8- Müslümanlar arasında bulunması gerekli olan birlik ve beraberliğin örnek bir misâlini vermek ve pekiştirmek ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
Konu Araçları | Bu Konuda Ara |
Görünüm Modları |
|