Konu: Kemalizm
Yalnız Mesajı Göster

Eski 05-05-2007   #4
90burcu
Varsayılan


Kemalİst Devrİmcİlİk Devrim, bir toplumda kısa süre içerisinde ilerleme yönünde görülen, köklü ve toplu değişikliklerin genel adıdır Geniş anlamda insanın ateşi kullanması, yerleşik yaşama geçmesi, yazının icadı, madenlerin kullanılması, makine çağına geçilmesi vb yarattıkları sonuçlar nedeniyle büyük devrimlerdir Devrimi, kısa sürede görülen büyük gelişme diye tanımladık Ancak,yüzbinlerce yıla ulaşan insanın yeryüzü macerasında, birkaç bin yılda tamamlanabilen bazı değişimler de çok önemli olduklarından devrim olarak değerlendirilirler Çünkü, uzun insanlık tarihinde birkaç bin yıl bile, devrimin büyüklüğü yanında kısa bir süre olarak kalır Yenitaş Çağının başlaması ya da yazının kullanılması bu tür devrimlerdendir

Devrim, Dünyanın göreceli olarak daha gelişmiş toplumlarında başlar Daha sonra öteki toplumlara yayılarak insan yaşamının bütünüyle değişmesine, iyileşmesine yol açar Örneğin, Fransız Devrimi, ulus devletlerin, özgürlük, eşitlik, insan hakları gibi kavramların kaynağı olmuştur Feodal toplum yapısı yıkılmış, Kapitalizm kavramsal ve kurumsal olarak egemenliğini perçinlemiştir Kapitalizmin yarattığı sorunlar da sosyalist ideolojiyi ve sosyalist devrim hareketlerine yol açmıştır

Kemalist Devrim ise kapitalizm ve sosyalizm dışında kalan toplumlara model olmuştur

Kemalist devrim (Türk Devrimi), ulusal kurtuluş savaşı ve arkasından gelen çağdaşlaşma atılımlarının bütününe verilen addır Bağımsız bir ulus toplumu var edilmiş ve bu toplum, ortaçağdan alınarak 20 yüzyıla yükseltilmiştir Büyük ve köklü gelişmeler yaşanmış, toplum yaşamı değişmiştir

Kemalİzm Ve ÖzelleŞtİrme Kemalizm’de özelleştirme tabu değildir Önemli olan halkın yararıdır Kemalist devletçiliğin amacı da budur Halkın yararı özelleştirmeyi gerektiriyorsa özelleştirme, kamulaştırmayı ya da devletleştirmeyi gerektiriyorsa, onlar yapılır

Ancak Türkiye’deki özelleştirme yanlıları ne halkın yararı, ne de gerçek bir liberal anlayış nedeniyle bu işin peşindedirler Onların amacı çok uluslu sermaye ile birlikte varlıklarımızı yağmalamak ve talan etmektir Aç kurtlar gibi özelleştirme bekleyenler, hiçbir kamu işletmesine değerini vermezler Hepsine yok pahasına sahip olmak isterler Devlete peşin para da ödemezler Ödemeler uzunca bir vadeye yayılır Bu arada “ yardım et” diye devlete yalvaranlar, işletmeleri, bankaları batırarak milyarlarca dolar borçla yine devlete geri verenler çoktur Bunlar olmasa bile çalışanların işlerine son vermek, tekel oluşturmak, işletmeyi kapatmak da yaygındır Sit alanları, turizm bölgeleri, stratejik yerler, değeri çok yüksek arsalar özelleşir Vurgun ve yağma sürer

Türkiye’de özel sektörü devlet var etmiştir Kredi, teşvik, arsa, altyapı ve başka olanaklar yaratılmış, ürünler yüksek gümrük vergileriyle dış ürünlerin rekabetine karşı korunmuştur Ayrıca özel sektör her zora düştüğünde yine devlet tarafından kurtarılmıştır

Bu yüzden özel sektörümüzün temsilcileri çok sık gelirler Ankara’ya Çoğunun amacı devlet sırtından kazanç sağlamaktır İhale, torpil, teşvik, kredi vb işleri süreklidir Devlet olanaklarının bir kez kullanılması onlara yetmez Devlet olanakları holdingler, plazalar yaptırır Sudan ucuz gazete sattırır

Hem, özelleştirme diye bağırıp, hem de devlet desteği istemek ve bunun için iktidarları desteklemek özel sektörün genel siyasetidir

Özelleştirme bir kurtuluş değildir Özelleştirilen işletmelerden bir tanesini bile olumlu bir örnek olarak gösteremiyorsak,çözümü özelleştirmede değil işletmelerin toplam kalite yönetimlerinde aramak gerekiyor Devlet işletmelerini özerk ve özgür bıraksak, yeterli yatırımı yaparak daha kaliteli ve daha çok üretim yapsak kötü mü olur ?

Ve bilelim ki özelleştirme, sömürgeleştirmenin de bir ayağıdırUlus devleti zayıflatma ve giderek yok etme planlarında bir araçtır Ulusal kaynaklarımızı daha iyi değerlendireceksek, toplumsal gönencimiz artacaksa, gelir dağılımı ve bölgeler arası farklılıklar azalacaksa, sermaye halka yayılacaksa gerekli olan özelleştirmeler yapılsın

Özelleştirme yanlıları bu gerekçeleri kullanırlar Ama, bu yararları sağlayan bir özelleştirme henüz görülmedi Böylesine yararlı bir özelleştirme yapılabilecekse herkes özelleştirmeci olur

Eğer, borç ödemek için altın yumurtlayan ulusal servetlerimizi yok paraya satıp savacaksak -ki böyle olduğu açıkça söyleniyor-özelleştirmeye koskocaman bir HAYIR !

Kemalİzm Ve KÜreselleŞme Küreselleşme sözü ilk duyulduğunda insanlara çekici gelebilir Öyle ya gezegenimizi sınırlarla yüzlerce parçaya bölmenin, insanlar arasında ırk, din, dil, ayrımı yapıp, anlaşmazlıklar yaratarak sürekli kavga etmenin ne anlamı olabilir?

Küreselleşme (globalleşme), ya da yeni dünya düzeni denilen akımı savunanlar da bunları söylüyorlar :

“Küreselleşme dünya halklarının özgürleşmesi, demokatikleşmesi, insan haklarının korunması, eşitsizliklerin, adaletsizliklerin yok edilmesi, sınırların kalkması, orduların dağıtılması,dünyanın kocaman bir köy olarak gelişmesidir Küreselleşmenin karşısında durulamaz Karşı olanlar zavallı budalalardır Bu kaçınılmaz bir gidiştir Dünyanın bu gidişine bir an önce katılmak gerekir Yoksa çok zararlı çıkarız, vb

Kemalİst DevletÇİlİk Devletçilik, geniş anlamıyla devlet olmanın gereğidir Bir devlet, varlığını sürdürmek için kadrolara, orduya, yargıya, polise, yasalara, devlet erkine sahip olmak zorundadır Toplumlar, henüz devlet aşamasından daha ileri bir düzen kuramamışlardır Bu yüzden yeryüzündeki bütün toplumlar devletler halinde yaşarlar Aynı zamanda da devletçidirler

Çağımızda devlet anlayışının gelişmesiyle, devletin görev ve sorumlulukları da artmıştırGeçmişte sadece düzen ve güvenlikten sorumlu tutulan devlet, bugün toplumu ilgilendiren her şeyden sorumludur Ve milyonlarca görevli, devlet adına her şeyimize karışmaktadır Bu, her ülkede böyledir

Demek ki devletçilik, devlet olmanın gereğidir Aynı zamanda devletin felsefesidir, refleksidir Bu anlamda yeryüzünde devletçi olmayan devlet olmaz Devletçi olmayan toplum da yoktur

Sorun, devletin ekonomik yaşama katılmasında düğümlenmektedir Kapitalist anlayış, devletin ekonomik yaşama karışmamasını isterken; sosyalist kuram, devletin toplum adına bütün üretim araçlarına sahip olmasını koşul saymaktadır Kapitalizm, yüzyıllar boyunca vahşi bir şekilde insanları, ülkeleri sömürerek bugünkü gücüne ulaşmış; sosyalizm ise uygulamalarda başarılı olamamıştır

Kemalist Devletçilik, iki uygulamanın da yararlı taraflarını benimsemektedir

Kemalİst Laİklİk Egemenliği dinsel kaynaklarda gören hiçbir toplum gelişip uygarlaşamamıştır Gelişmiş bir toplum olmak için, laik bir toplum düzeni kurmak gereklidir Kemalist Türk Devrimi, daha yolun başında egemenliği ulusa dayandırmıştır “Egemenlik bağılsız koşulsuz ulusundur” özdeyişinin anlamı budur Bağımsızlığın elde edilmesinden sonra , toplum ve devlet yaşamını akla ve bilime dayandırmak için, gerekli düzenlemeler bir süreç içerisinde tamamlanmıştır Laiklik ilkesi , demokrasinin olmazsa olmaz koşulu olarak Türkiye Cumhuriyetinin temel taşını oluşturmuştur Laiklik olmazsa Türkiye Cumhuriyetinin yıkılacağı kesindir

LAiKLİĞİN GETİRDİĞİ YARARLAR :

Toplumda ümmet bilinci yerine ulus bilinci yerleşti
Laiklik ilkesiyle, bütün yurttaşlar arasında hukuk birliği sağlandı
Dinin özüne dönüldü Herkes inancının gereklerini özgürce yerine getirdi
Ülke içindeki din ve mezhep ayrımcılığını, anlaşmazlıkları önledi
Farklı inançtaki toplum kesimleri, bir arada barış içinde yaşamaya başladılar
Din, devlet ve toplum yaşamına etkin olarak karışamadı
Devlet, doğmaların ve inançların değişmeyen kuralları yerine, gelişen bilime ve değişen toplum koşullarına göre yönetilebildi

Kemalİzm Ve Demokrasİ
Sanayileşememiş, örgütlenememiş, kentleşememiş, gelir düzeyi, eğitim düzeyi, kültür düzeyi yükselmemiş bir toplumda demokrasi olmaz

Yani demokrasinin var olabilmesi için kalkınmış bir toplum olmak gerekir

20 yüzyılın ilk çeyreğinde Türkiye’de, demokrasinin kendisini bulamadığımız gibi, özgürlük ve demokrasi kavramlarını bilen birkaç kişiyi bile bulmamız zordu Oysa demokrasinin varlığı için, özgürlük ve demokrasiyi toplumun bilmesi, benimsemesi, istemesi gerekir

1920’li, 1930’lu yıllarda bugünkü anlamda katılımcı bir demokrasi hiçbir ülkede yokturJaponya’da, Almanya’da, İtalya’da, Portekiz’de, İspanya’da faşist diktatörlükler, Sovyetler Birliği’nde ise işçi sınıfı adına bir başka diktatörlük vardı

Bütün dünyada demokratik devlet sayısı bir elin parmaklarından çok değildi Japonya, Almanya ve İtalya’da demokrasi ikinci dünya savaşından sonra galip devletler tarafından kurduruldu

Böyle bir dünyaya yetmiş yıl sonra bakarak,“Atatürk demokrasiyi kurmadı, Kemalizm demokratik değildir” demek, saçmasapan suçlamalarla Kemalizm’e savaş açmaktır Ama Kemalizm, o denli sağlam ki karşısına dikilen her engeli yok ediyor, 21 yüzyıla da damgasını vurmak için daha da güçleniyor, büyüyor!

Kemalizm, kuşkusuz demokrasi değildir Ama çoğulcu, katılımcı demokrasiyi bir hedef olarak belirliyor, gerçekleştirmeye çalışıyordu Bunu devrimin her aşamasında demokratik yollardan sapmayarak kanıtlamıştır:

Öncelikle kurtuluş savaşının örgütlenmesi demokratikti Mecliste sayıları 120’ye varan ikinci grup milletvekilleri muhalefet partisinin işlevini yerine getiriyordu Hem de birçok demokrasideki muhalefet partilerine taş çıkartırcasına

Öylesine ki, Yunus Nadi:

“Her işi meclisten mi bekliyorsunuz paşam İşte ordu, her şeyi yapabilirsiniz,” deyince,

“Ben her kerameti meclisten bekleyenlerdenim” yanıtını vermişti

BUNLAR HER DEMOKRASİDE GÖRÜLMEZ

Hangi diktatörlükten söz ediliyor?

Hiçbir totaliter rejim muhalefet yaratmak için uğraşmazOysa Mustafa Kemal’in partisinin, yani devrimin partisinin karşısında hilafet ve saltanatı geri getirmeyi amaçlayan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası kurulabilmiştir 1930 yılında yine bir muhalefet partisinin-Serbest Cumhuriyet Fırkası- kurulmasına önayak olunmuşturAtatürk’ün eski arkadaşı Fethi Bey, yeni partinin başına geçtikten sonra şapkanın kâfirlik olduğunu, şeriatın geri gelmesi gerektiğini söylecek kadar ileri gidebilmiştir Yine de azgınlaşan gericiliği kontrol edememiş, bir süre sonra partisini kendisi kapatmıştır

Seçmen yaşı daha 1924 yılında 18’e indirilmiştirDünyada kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanıyan ilk birkaç devletten biri de Türkiye’dir

Öğretmenlere “cumhuriyet sizden fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür kuşaklar ister ” şeklinde görev veren bir anlayış demokratik değil midir?

Kooperatiflerde örgütlenmeye öncülük ederek üye olan Mustafa Kemal ve onun rejimi demokrasiye yönelmemiş midir?

Dil ve tarih işlerini derneklere bırakan anlayış, bugün onu eleştirmeye kalkanlardan daha az mı demokratiktir?

Avrupa’da özgürlük ve demokrasinin olmadığı bir dönemde “Yurttaş İçin Medeni Bilgiler” kitabını yazarak ulusuna demokrasiyi öğretmeye çalışan bir önder düşünülebilir mi? Demokrasiye böylesine bir hizmet verebilen başka önder biliyor musunuz?

İşte size bu kitaptan birkaç örnek:

Ulusal egemenlik temeline dayalı temsili bir hükümette kamuoyu büyük rol oynarBasın-yayın ve kamuya ilişkin işler hakkında geniş bir eleştiri ortamı bırakılmadan, kamuoyu görevini yerine getiremezUlusal egemenlikte temsili hükümet düşüncesinin yayılması ve yükselmesi ancak kamuoyunun etkinliği ile olabilir

Basın-yayın özgürlüğünden ortaya çıkabilecek olumsuzlukları giderecek etkin yol, geçmişte olduğu gibi basın- yayın özgürlüğünü kısıtlama yolu değildir Basın- yayın özgürlüğünden doğacak sakıncaları önlemenin yolu,yine doğrudan basın – yayın özgürlüğüdür

Bugün varmak istediğimiz nokta, Atatürk’ün 70 yıl önce belirttiği noktadır

Şu sözleri de değerlendirelim:

“Biz cumhuriyeti kurduk On yaşını doldururken, demorasinin bütün gereklerini sırası geldikçe uygulamaya koymalıdırSiyasi partilerin var olması doğaldır Türkiye Cumhuriyeti’nde de birbirini denetleyen partilerin doğacağına kuşku yoktur

Hala Kemalizm’le demokrasiyi birbirinden uzak mı görüyorsunuz?

Alın size bir başka örnek:

Recep Peker, İtalya ve Almanya’yı gezmiş, oralardaki siyasal partilerin tüzük ve programlarını incelemiştiTürkiye’ye döndükten sonra CHP tüzük ve programında yapılacak değişiklikler konusunda öneriler hazırladıBu önerilerde Almanya ve İtalya’daki faşist partilerin tüzüklerindeki maddelere benzer maddeler de vardıTüzük ve programı inceleyen Atatürk:

“Bu ne sakat düşüncedirVarmak istediğimiz hedef bazı arkadaşlarca bile zerre kadar anlaşılabilmiş değildir,”diyerek önerileri geri çevirmişti

Zekeriya Sertel Atatürk döneminde muhalefet etmiş,çeşitli sıkıntılar çekmiş bir aydındı Sertel sonradan,”biz uğrunda savaştığımız özgürlük ve demokrasiye de ancak onun açtığı yoldan ulaşabiliriz” Demiştir

Kemalİst CumhurİyetÇİlİk Atatürk’e göre cumhuriyet demokrasi demektir Peki, bu böyle midir? Özünde böyledir Öyleyse kendisini cumhuriyet olarak nitelendiren birçok rejimin demokrasiyle uzak-yakın ilgisinin bulunmaması ne anlama geliyor?

Halk yönetimi kavramının batıdaki karşılığı Demokrasi, Arapça karşılığı da Cumhuriyettir

Dünyaya Cumhuriyetlerini resmen açıklayan birçok devlet, gerçek bir halk yönetimini gerçekleştiremediler Öte yandan, adı kırallık olan İngiltere özünde bir halk yönetimidir Bu farklılıklar yüzünden cumhuriyet ve demokrasi kavramları ayrıştı Cumhuriyet, sadece üst yöneticilerinin belli bir süre için seçimle belirlendiği devletlerin resmi adı oldu Gerçek anlamda halkın özgür ve egemen olduğu yönetimlere de demokrasi denildi

Görüleceği gibi, önemli olan demokrasidir

Kemalist Cumhuriyetçilik, gerçek bir halk yönetimine (demokrasiye) ulaşmak amacını güttü”Ulus egemenliği” ilkesi bu fikrin ürünüdürBugüne değin tam bir demokrasi kuramamışsak suçlu olan Kemalizm değildir Suçlular, Kemalizmi amaçları için harcayanlardır “ Cumhuriyet rejimi demek, demokrasi sistemiyle devlet şekli demektir” (1933) sözünü yorumlarsak anlarız ki; o, cumhuriyet kavramını, halkın egemen olduğu bir devlet şekli olarak düşündü: “Artık hükümet ve millet arasında geçmişteki ayrılık kalmamıştır Hükümet millet, millet hükümettir” (1925)

Cumhuriyet yönetiminin tam anlamıyla yerleşebilmesi için birçok koşulun gerekliliğini biliyor ve söylüyordu En önemlisi toplumun ekonomik ve kültürel yönden gelişmiş olması gerektiğine ilişkin vurgulamasıdır : “Cumhuriyet, yüksek ahlaki değer ve niteliklere dayanan bir yönetimdirCumhuriyet erdemdir”(1925)

Sonuç olarak; Kemalizm’de cumhuriyet, demokratik bir toplumun örgütlendiği devletin adıdır

“Sonsuzluğa değin yaşayacaktır” dediği Türkiye Cumhuriyeti, kendisini demokrasi ile geliştirecektir Bu nedenle Kemalizm ve demokrasi konusunu ayrıca inceliyoruz

Kemalİst HalkÇilik Halkçılık; öz olarak ulusal egemenliğin, halk tarafından halkın yararına kullanılmasını amaçlar

KEMALİST HALKÇILIĞIN AMAÇLARI :

Halkın yönetime katılması;

Yasalar önünde eşitliğin sağlanması;

Toplumun dayanışma içinde geliştirilmesi;

Sınıf çatışmalarnın önlenmesi;

Çalışanları, üretenlerin desteklenmesi;

Sosyal adalet ve sosyal güvenlik sağlanması

KEMALİST HALKÇILIK ANLAYIŞINA GÖRE :

Halkın yararına olmayan girişimlere olanak verilemez

Toplum ve devlet yapısında aile, katman ve sınıf egemenliği olamaz Güçlüler, güçsüzleri ezemez Emek sömürülemez

Yasalar, uygulamalar halktan yana olmalıdır

Emeğiyle geçinenler, her alanda öncelikle desteklenmelidir

Sosyal adalet ve sosyal güvenlik sağlanmalıdır

Halk siyasal yönetime katılmalıdır( Demokrasi)

Görüldüğü gibi, halkçılık ilkesi halk çoğunluğunun bilinçlenmesine dayanan bir demokrasiyi içselleştirmektedir Bu da, çağcıl bir halk demokrasisi demektir

Kurtuluş savaşı sırasında her konuda hesap soran, eleştiren bir meclis vardı Henüz gerçek bir Türk Ulusu yoktu Sadece gerçek bir ulus yaratma çabası vardı Emperyalizm çağında ve bir feodal toplumda, kurtuluş savaşının bir meclis tarafından yürütülmesi dünya tarihinde ender görülen olaylardandır Bu da ulusalcılıktan öte halkçı ve demokratik bir anlayışın ürünüdürBütün bu olumsuz koşullar altında yoksul ve eğitimsiz halkı güçlendirmek, eğitmek ve toplumsal dayanışmayı sağlamak zorunluydu Bu dayanışma sağlanamazsa, kurtuluş ve kuruluş gerçekleşemezdi

“Halkçılık, toplumsal düzeni emeğin hukukuna dayandırmak isteyen bir uğraştır

M Kemal’in bundan daha ünlü bir sözü var ki, sonraki yıllarda yaşanan karşı devrimci gelişmeler nedeniyle alaycı bir espriyle söylenirse de çok önemlidir :

“Türkiye’nin gerçek sahibi ve efendisi üretici olan köylüdür Diyebilirim ki bugünkü yıkım ve yoksulluğun biricik nedeni bu gerçeği anlayamamış olmamızdır” ( 1922 )

Ve tamamlayıcı fikir şöyle :

“yedi yüzyıldan beri dünyanın çeşitli ülkelerine göndererek kanlarını akıttığımız, kemiklerini el topraklarında bıraktığımız, emeklerini alıp savurduğumuz ve buna her zaman aşağılama ve alçaltma ile karşılık verdiğimiz, bunca özveri ve bağışlarına karşı iyilik bilmezlik, küstahlık ve zorbalıkla uşak durumuna düşürdüğümüz bu soylu sahibin önünde büyük bir utanç ve saygıyla gerçek durumumuzu alalım

Keşke bu anlayış sürdürülebilseydi!

Halkçılık, Suna Kili’nin tanımlamasıyla da şudur :

“Atatürkçü Halkçılık, sınıf egemenliğini reddeden ılımlı toplumculuktur Yönetimde , siyasette, kalkınmada, gelir dağılımında, devlet olanaklarının kullanılmasında halk yararının gözetilmesi demektir

Bu arada halk ve ulus ayrımını belirtmemiz gerekiyor Ulus, ya da halk çoğu zaman aynı anlamı verecek şekillerde kullanılıyor Aralarındaki ince ayrımı açıklamaya çalışalım :

Ulus, geniş ve soyut bir kavramdır Halk ise somuttur Bir yerde ve herhangi bir zamanda yaşayan yönetenler dışındaki toplumu anlatmak için kullanılır Azınlıklar da halktandırYani şu anda Türkiye’de yönetenler dışındaki insanlar Türk Halkını oluşturmaktadırlar Türk Ulusu kavramı ise, tarihsel bir geçmişe, ortak kültüre ve birlikte yaşama isteğinde olan tüm toplumu anlatır Bunun içinde yönetenler de bulunur

Bu yüzden halk ve ulus kavramları birbirine yakın olmakla birlikte aynı şeyler değildirler Ulusçuluk ve Halkçılık ilkelerinde anlam daha da farklılaşır Ulusalcılık daha çok diğer uluslara karşı birlik ve bütünlüğümüzü anlatır Halkçılık ise ülke içindeki toplumsal, ekonomik, yönetsel düzenin dayanacağı toplumsal yapıyı belirlemektedir

Halkçılık ilkesi de, Kemalizm’in öteki ilkelerinden ayrı düşünülemez ve yorumlanamaz

Avrupa BİrlİĞİ Ve Kemalİzm Türkiye’nin AB ‘ne üye olmasının Kemalizm’le bağdaşmadığı, üyeliğin tam bağımsızlık ve ulusal egemenlik ilkelerini ortadan kaldıracağını savlayanlar olduğu gibi, Atatürk’ün de batılılaşma yanlısı olduğunu, AB’nin, Türkiye’yi eğitip demokratikleştireceğini, zenginleştireceğini söyleyenler de çoktur

Kamuoyu, yoğun bir propoganda ile etki altına alınmış ve halkımızın yüzde sekseni AB üyeliğine olumlu bakmaya başlamıştır Bazıları AB’ nin Türkiye’yi kurtaracağına bile inanmaktadır

Konuya daha nesnel bakılırsa her iki yaklaşımın da yanlış olduğu hemen anlaşılır:

Kemalizm son erimde uluslararası bir eşitlik, anlayış ve işbirliği çağına işaret etmektedirBu bağlamda öncelikle bölgesel güvenlik ve işbirliği anlaşmaları olmak üzere daha geniş örgütlenmeleri de benimser Atatürk Döneminde bölgesel anlaşmalar yapılması ve Milletler Cemiyetine girilmesini buna örnek olarak gösterebiliriz Hatta Atatürk, bir Balkan Birliği oluşturulması için çaba harcamıştır Bu birliğin Avrupa Birliğine yol açmasını, böylelikle insanlığın birçok yıkımdan kurtulabileceğini düşündüğünü biliyoruz

Türkiye’nin gelişen koşullara bağlı olarak Avrupa Birliğine katılması da doğal sayılabilirAncak yapılacak anlaşmaların bağımsızlık ve egemenliğimize zarar vermesi de kabul edilemez

AB DEVLETLERİ BAĞIMSIZ DEĞİL MİDİR?

Biliniyor ki kişiler arasındaki anlaşmalar bile kuralsız olmaz Konulan anlaşma maddelerine tarafların uyması onların egemenlik ve bağımsızlıklarını kaybettikleri anlamına gelmez Bu nedenle Avrupa Birliğine girersek bağımsızlığımızı yitiririz şeklindeki basit karşı çıkış doğru değildir Avrupa Birliği devletleri de bugüne değin bağımsızlık ve egemenliklerini kaybetmemişlerdir Sadece ortak çıkarlarını korumak amacıyla yeni bir birlik oluşturmuşlardır

Öte yandan, Türkiye AB’ ne katılabilmek amacıyla ödün veremez İçimizden bazıları bunu çok istese de Türkiye, gümrük birliği anlaşmasından gerekli dersleri almıştır

Ayrıca önemli olan Avrupa Birliğine katılmak değildir Bütün kurumlarıyla gelişmiş demokratik bir toplum olabilmektirÇağcıl üstün değerlere ulaşabilmektir Türkiye’nin yapması gereken de budur

O zaman AB temsilcileri Türkiyeyi üye yapmak için çok uğraşacaklardır O zaman, Norveç ve İsviçre’nin yaptığı gibi koşulları belirleyen taraf biz oluruzUnutmayalım ki Avrupa Birliği kara kaşımıza, kara gözümüze hayran değildir Üyeliğimiz onlar isterse, onlar için yararlı olursa gerçekleşecektir Yoksa Türkiye’nin demokratikleşmesi ve kalkınmasını asla kendilerine sorun etmezler Tersine geri kalmış, güçsüz bir Türkiye onların her zaman istedikleri bir şeydir

TÜRKİYE NE YAPMALI?

AB ülkeleri bu birliği kurmadan önce gelişmelerini tamamladılarTürkiye de gelişmesini tamamlamalıdır AB ile ikili anlaşmalar yapılıp ilişkiler bir düzene konulabilir Birliğe katılmak şu aşamada Türkiye için son derecede zararlıdır Zaten uğraşmak da boşunadır En azından on yıl daha Türkiye’nin üye olamayacağını açıkça söylemektedirler Öyleyse uğraşacak sorunumuz yokmuş gibi konuyu her an gündemde tutmanın anlamı yoktur Bu durum, gerçek gündemi saptırmak isteyenlerin işine yaramaktadır

Türkiye, yapacağı bütün anlaşmalarda karşılıklılık ve eşitlik ilkelerini esas tutmalıdır Kemalizmi yeniden kendine rehber edinmelidir

Kapitalizm değişerek varlığını sürdürürdü Sosyalist uygulamalar –en azından şimdilik- başarısız oldu Kemalizm ise birçok ülke için bir umut kaynağı olmaya devam ediyor Akılcılığı, bilimselliği, evrenselliği ve devrimciliğiyle her koşulda yolumuzu aydınlatabiliyorTarihsel koşullarda bir üçüncü dünya (mazlum uluslar) ideolojisi olarak ortaya çıkan Kemalizm, belki de kapitalizmle sosyalizmin sentezi bir ideoloji olarak mazlum ülkeler bir yana gelişmiş ülkelerde de temel değerleriyle öne çıkabilecektir

Bu arada, sözgelimi Kemalist laiklik anlayışı koşulların değişmesiyle özgürleşecek, sekülerleşecek, öteki Kemalist ilkeler de daha çağdaş yorumlanabilecektir

Emperyalizme karşı savaş veren Kemalist Devletin, emperyalistlere karşı kendi çıkarlarını korudukça, emperyalist emeller beslemedikçe, başkalarının emperyalist emellerine, sömürülerine alet olmadıkça AB; NATO, BM, DTÖ, İLO, FAO, İnsan Hakları Mahkemesi vb oluşumların içinde yer alması Kemalist ilkelerle çelişmez!

Karadeniz İşbirliği Örgütü, Akdeniz Birliği, Avrasya Topluluğu da Kemalizmle çelişmez

Bir tümce ile yinelersek:

AB’ne katılan ülkeler ulusal egemenliklerini ve bağımsızlıklarını yitirmediklerine göre Türkiye’nin de egemenlik ve bağımsızlığını yitirmesi söz konusu olamaz

Ayrıca:

AB, Türkiye‘nin çıkarlarıyla çelişirse birlikten ayrılma iradesi her zaman Türkiye’nin elindedir

Kemalİzm Ve KÜrt Sorunu Kemalizm, “Kürt Sorunu”nun nedeni ve kaynağı değildir

Kemalizm, ayrımcı değil birleştiricidir Farklılıkları değil benzerlikleri öne çıkarır

Parçalanmış coğrafyalar, etnik ve dinsel kimliklere göre bölünmüş devletler emperyalizmin ve yeni dünya düzeninin amaçlarına hizmet eder

Kemalist Kuram’a göre Türkiye’de yaşayan herkes Türk Ulusu’ nun temel unsurunu oluşturur Çünkü, Anadolu Türk kültürü, Asyadan getirilen kültür ile Anadolu kültürlerinin harmanlanmasından oluşmuştur Anadoludaki eski kültürler ve bugünkü kültürel renkler, bu ana kültür içinde birer ögedirler Bu farklılıklara sahip olanlar “ tasada ve kıvançta” kendilerini Türk görüyorlarsa, Ermeni, yahudi, Rum, Laz, Kürt, Arap değil, Türktürler

Türkiye Cumhuriyetine yurttaşlık bağı ile bağlı olan bazı insanların “ ben Kürdüm” ya da “ben Laz’ım” demeleri doğaldır Resmi bir gerekliliği olmamakla birlikte,herkesin kökenini ifade etme özgürlüğü vardır Buradaki “ben Kürdüm” söylemi, farklı bir kökenden geldiğini anlatır Anlaşmazlığın, karşıtlığın, ayrımcılığın gerekçesi değildir Bunu, bireylerin ayrımcılık amacıyla söylemesi de önemli değildir Düşünce özgürlüğüne girer Kürt sorunu,1970’li yıllarda “ulusal sorun “ adı altında yoğun olarak tartışılan bir konuydu İnsanlar, dergiler, gazeteler arasında tartışılan en önemli gündem maddelerinden biriydi Nitekim, bu tartışmalar düşünce özgürlüğünün gereğidir, diye normal karşılanmıştır

Eğer kitleler ayrı bir devlet kurmak amacıyla ayaklanmışsa, işte o zaman gerçek anlamda bir etnik sorunumuz var demektir Türkiye’de hiçbir etnisitenin böyle bir söylemi, Türkiyeden ayrılma istemi olmamıştır Zaten,birbiriyle etle tırnak gibi birleşmiş toplulukları ayırmanın olanağı da yoktur Kürtlerin çoğunluğu batı bölgelerimizde yaşıyor ve ayrımcılığı istemiyorsa, doğuda yaşayanlardan ise ancak 13-15 yaşlarındaki çaresiz çocuklar kandırılıp dağa çıkarılmışsa, arkasında emperyalizm de olsa, hareketin temeli zayıftır Macera bir gün biter Halka uygulanan zor ve şiddet, geride bitimsiz acılarla onulmaz yaralar bırakır

SORUNUN KAYNAĞI

Bu sorun, cumhuriyetimizin ilk yıllarında da bir tehlike haline dönüşmüştü O zaman da emperyalist güçler bu yoksul ve bilisiz halkın temsil eden feodalleri kandırmıştı

Bölgenin feodal yapısı suistimallere açık olduğu için bugün de yine bir ‘Kürt sorunu’ yaşanmaktadır

Bugünkü ‘Kürt Sorunu’ nda KEMALİST DEVRİM’in terk edilmesi, dengeli bir kalkınmanın sağlanamaması ve bölgedeki feodal yapının -karşıdevrimci- iktidarlarca korunması temel nedenlerdendir

Kemalist ideoloji’ ye göre tek ulus, tek dil, tek devlet vardır Bütün kimlikler TÜRK üst kimliği altında bir çeşitlilik oluştururlar Türkiye’de 17 dil ,28 farklı uygarlığın kalıtı vardırFarklı etnik gruplar yörelerinde kültürlerini yaşatmakta, yayın yapabilmekte, dillerini konuşmaktadırlar

Ancak,ulusal eğitim dili tektir Ancak bu yolla modern ve güçlü bir ulus olarak dünyadaki yerimizi alabiliriz

Türkiye’de büyüyen bir etnik sorun varsa öncelikle KEMALİST kuralların yaşama ne denli geçirilebildiğine bakmak gerekir

Biliyoruz ki devlet Kemalizm’i terk etmiş, bölgedeki feodal yapıyı değiştirmek için yeterli çabayı göstermemiştir Bölgenin kalkınması ve aydınlanması için gerekenleri yapmaktan kaçınmıştır Etnik,feodal, dinsel ve coğrafik koşulların olumsuzluğu düzeltilememiştir Siyasal ve toplumsal sorunların üzerine –her bölgede olduğu gibi- sert bir şekilde gidilmiş, birleştirici politikalar yeterince izlenmemiştir

Yine biliyoruz ki KÜRT SORUNU, emperyalist güçlerin bölgedeki çıkarları için azdırdıkları bir sorundur

Yüzyıllardır bölge halkı, olumsuzluklar içerisinde yaşam savaşımı vermiş, bir o yana, bir bu yana savrulmuş, büyük devletlerin çıkarlarına alet olmuştur

Uzun bir tarihsel süreç boyunca kederde ve kıvançta ortak olan Türk ve Kürt kavimleri “mazlum” halklar olarak emperyalizme karşı savaşmışlar, Türkiye Cumhuriyeti’ni birlikte kurmuşlardır

“Ne Mutlu Türküm Diyene” sözü bu birliğe ve sonra da elde edilen başarılara bir övgüdürSayısız uygarlığın hüküm sürdüğü, şu anda 20 dolayında dilin konuşulduğu Türkiye Cumhuriyeti’nde KEMALİZM ırksal, mezhepsel, dinsel hiçbir ayrım gözetmez Çünkü, DÜNYANIN EN ÇAĞCIL ULUSALCILIĞI KEMALİST ULUSALCILIKTIR

İNGİLTERE DÖRDE BÖLÜNÜR MÜ?

Uluslaşma sürecinde İtalya’nın, Almanya’nın Fransa’nın, İngiltere’nin çeşitli bölgelerinde dil ve ırk farklılıkları vardı Ben ayrı bir dil konuşuyorum diyen her etnisite ayrı bir ulusal devlet kurabilseydi bugünkü Avrupa devletlerinin sayısı birkaç kat fazla olurduModern uluslaşma, kabilecilik, aşiretçilik, ırkçılık üzerine kurulmamıştır

TÜRK DEVRİMİ süreci otoriter bir yönetimi zorunlu kılmıştırDünyadaki faşist diktatörlüklerle hiçbir benzerliği olmayan bu devrimci yapıyı “faşist” olarak nitelemenin hiçbir bilimsel dayanağı yoktur Böyle bir sav sadece iddia sahiplerinin cehaletini kanıtlar

“Türkiye Cumhuriyeti son tahlilde emperyalisttir Kürt ulusunu ezmiştir Kürdistan’ı sömürgeleştirmiştir, Kurtuluş savaşı antiemperyalist değildir”, diyenler ya ülkelerini, toplumlarını, tarihlerini bilmiyorlar, ya da belli çıkarlara kulluk etmektedirler Kemalizm’i böyle tutarsız, yalan suçlamalarla karalamaya çalışmak hem bilimsel hem de ideolojik yoksulluktur

Devrime karşı bütün kalkışmaları yok etmek devrimciliğin gereğidir Bu kalkışmalar doğuda da batıda da olmuştur Ve aynı kararlılıkla yok edilmişlerdirKeşke sonraki dönemlerde de devrim -her açıdan - aynı kararlılıkla korunabilseydi

DEVLET HER YERDE AYNI

Bugün bile halkımız yoksul ve cahildir Kuzey Anadolu’nun, Torosların köyleri de doğudaki köylerimiz kadar yoksuldur, olanaksızdır

Türkiye’deki bütün köylüler jandarmadan korkarlar Doğu ve güneydoğu köylülerinin bu konuda -olağanüstü durumlar dışında- ayrıcalıkları yoktur

Kemalizm, bütün bu olumsuzlukları giderecek kuralları ilkeleştirmiş, bir ideolojiye dönüştürmüştür Bunların sorumlusu Kemalizm değildir Halkın cehaletinden, yoksulluğundan, dinci gericilikten yararlanıp iktidarlarını sürdürenlerdir Halkçı-Devletçi Kemalist çağdaşlaşma projesini terk edenlerdir

Öyleyse KÜRT SORUNU’nun çözümü KEMALİZM’dedir Kemalizm’e dönüştedir

Dinci gericiliğin, etnik ayrımcılığın bitirilmesinde çözüm KEMALİZM’dedir

Rüşvet, yolsuzluk, dolandırıcılık, çetecilik, hayali ihracat, hortumlama, kara para, uyuşturucu, kaçakçılık, susurluk, banka boşaltmavb

Ve siyasete sıfır düzeyine inen güvensizlik !

Kemalizm’de asla olmaz

KEMALİST TÜRK DEVRİMİ tamamlanmalıdır!

Kemalİst UlusÇuluk Atatürk Ulusçuluğu, yaygın ulusçuluk akımlarına benzemez O, yurtseverlik anlayışına dayalı bir kültür ulusçuluğudur Bu nedenle herhangi bir ulusçuluk anlayışından daha üstün ve çağcıldır

Kemalist Ulusalcılıkta Türk Tanımı :

TÜRK, Anadolu toprakları üzerinde yaşayan, keder ve kıvançta dayanışma içinde olan insanların ortak adıdır Ne Mutlu Türküm Diyene, özdeyişi Anadolu’da yaşayan, kökeni ne olursa olsun, kazanılan utkularda payı olan herkesin ortak kimliğini anlatır Ortak başarı, ortak bir ada dönüşür Kemalist Ulusalcılık, çoğunluğu oluşturan Türk adı altında, varlık bilincine ulaşamamış, feodaliteden kurtulamamış toplulukları modern bir ulus olarak birleştirir, çağdaşlaşma amacına yöneltir

Kemalist Ulusçuluğun (Atatürk Milliyetçiliği’nin) özellikleri şunlardır :

· Ulusal sınırlar içinde yaşayan, aynı yazgıyı, keder, ve kıvancı paylaşan herkes Türk’tür Türkiye halkları değil, Türk Ulusu vardır”Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk Ulusu denir

· Hem Asya’dan getirilen , hem de Anadolu’nun geçmişten gelen kültürlerine sahip çıkar Bugünkü Türk kültürü bu harmanlamadan oluşmuştur

· Irkçı , saldırgan ve yayılmacı değildir, barışçıdır Öteki uluslara saygılıdır”Biz öyle milliyetçileriz ki bizimle işbirliği yapan bütün uluslara saygı duyar ve itibar ederiz

· Tüm uluslar insanlık ailesinde hakları ve ödevleri bulunan birer toplulukturTürk Ulusu insanlık aleminin içtenlikli bir ailesidir

· Ulusların güçsüz toplumları sömürmesine karşıdır

· Kemalist ulusalcılık, insancıl, evrensel ve çağcıldır

Ulus olmak, demokrasiye geçebilmenin ön koşuludurAşiret, boy, kavim, ulus aşamalarını geçmeden çağdaş, ulusal bir toplum olunamaz!

Ulusçuluk, kapitalizmin getirdiği bir kavramdır Daha önceleri inançlar, boylar,kavimler ve kabilecilikler geçerliydi Eski Türk boylarında da bu böyledir Bugün hepsine Türk adını verdiğimiz yüzlerce topluluk, birbirlerini kırarak varliklarını sürdürmeye çalışmışlardır Tarihte kurulan ilk ulusal (milli) Türk devleti, Türkiye Cumhuriyetidir Anadoluda gelişen Türk ulusçuluğu da Kemalist ulusçuluk (Atatürk ulusçuluğu) adını alır

İçte , ırkçı ve yayılmacı olmayan çağcıl bir ulus yaratmak, Kemalist ulusalcılığın ilk amacıdır

Bundan sonra;

“Dünyadaki uluslar topluluğunun eşit haklara sahip bir üyesi olmak” amacı gelir Bunun için “yurtta barış , dünyada barış” ilkesini benimsemek gereklidir

“Sömürgecilik ve yayılmacılık yeryüzünden yok olacak ve yerlerine hiçbir renk, din, soy farkı gözetmeyen yeni bir işbirliği ve uyum çağı egemen olacaktır”

“Türk ulusu, ulusal duyguyu insani duyguyla yanyana düşünmekten zevk alır

“İnsanlar, daima yüksek, soylu ve kutsal amaçlara yürümelidirler

KEMALİST ULUSALCILIK, bütün dünyaya örnek olacak özellikler göstermekte, çağcıl bir ulusalcılık anlayışı olarak durmaktadır Dünyada etnik parçalanmalar, yıkımlar artarken, Kemalist Ulusalcılık ulus devletler için, aydınlık bir geleceğin temel harcını oluşturmaktadır

Kemalİzm Ve Resmİ İdeolojİ Türkiyede, aralarında ideolojik kavga yürüten gruplar bile Kemalizm’e saldırma konusunda birbirleriyle anlaşıyorlar

Sağcısı, solcusu, dinlisi, dinsizi, ırkçısı, liberali, numaralısı Ne zaman,nerede bir olumsuzluk görseler hemen suçluyu ilan ederler:

“-Resmi ideoloji! “

Resmi ideoloji, doğru adı koyarsak Kemalizmdir Kemalizm,Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş ideolojisi olarak anayasalarında yer almıştır

Yolsuzluk ve yoksulluktan kurtulamıyorsak; gecekondular büyük kentleri boğmuş, sefalet görüntüleri her gün yüreğimizi acıtıyorsa; mafyatik ilişkiler devleti kuşatmış, bürokrasi batmışsa; dinciler azmış,Kürtler isyan etmişse; siyasal partiler feodal aşiretlere dönmüş, devlet iflas etmişse; dışarıdan borç bulmayı başarı, bu paraları yemeyi kalkınma sanmışsak

Nedeni, resmi ideolojidir Yani Kemalizmdir Kimi açıkça suçlayabiliyor Çoğu da incelik gösterip, resmi ideolojiyi diyebiliyor Aslında, başımıza ne gelmişse hepsinin sorumlusu Kemalizmdir onlar için

Şu Kemalizmden bir kurtulsalar herşey yoluna girecek !

Önce en kısa yoldan yanıt verelim:

· · · Yakın tarihte ve bugün Türkiyede görülen olumsuzluklarla Kemalizmin hiçbir ilişkisi kurulamaz

· · · Bütün bu olumsuzluklar Kemalizmden kopmanın sonuçlarıdır

· · · Resmi ideoloji ve başka söylemlerle Kemalizme saldıranların birçoğunun, bu olumsuzluklarda rolü vardır ve bundan yarar sağlarlar

Şimdi, konumuza girebiliriz:

Türkiyede Kemalizm, 1919- 1938 yıllar arasında inşa edilmiş, geliştirilmiş ve uygulanmıştır 1938 yılından sonra ise hiçbir zaman tam olarak Türkiyenin resmi ideolojisi olmamıştır

1938-1950 yılları arasındaki İnönü dönemine, öteki adıyla “mili şef ” rejimine yakından bakalım:

Devrimin 14 yıl başbakanlığını yapmış olan İnönü, kuşkusuz KemalisttirDaha önce Atatürkün yönlendirmesi ve desteğiyle başarılı olmuştu Tek başına kalınca devrimi geliştirmek bir yana, korumakta da başarılı olamadı Devrimci ilerleme frenlendi, durdu Daha sonra CHP, popülist oynamaya, iktidar olmak için ödün vermeye başlayınca gericileşti Fakat, kitleleri kazanmayı başaramadı Karşıdevrimci cephe DP’de birleşti

Muhalefeti savaş yıllarında kontrol edebilen İnönü, savaş sırasında çekilen sıkıntıların, yoklukların, baskıların da sorumlusuydu

Halkevleri ve Köy Enstitülerinden rahatsız olanlar “Çiftçiyi Topraklandırma Yasası” ndan sonra “dörtlü Takrir” denilen önerilerini vererek hareketi genişlettiler özgürlükçü demokrasi ve liberal ekonomiyi esas alan bir siyasal parti ( ! )kurdular Bunda, İkinci Dünya savaşından sonra Batı dünyasında esen demokrasi rüzgarlarının, İnönü’nün Batı’daki gibi bir çok partili sistem oluşturma düşüncesinin rolü büyüktür

DP’ nin 1950 seçimlerinden iktidar olarak çıkmasını bir demokrasi devrimi olarak görenler vardır Kitleleri kandırıp iktidar olmak bir devrimse, bunu bir başka şekilde 12 Eylül Cuntası da yapmıştır 1950 seçimlerinde iktidar olan halk değil, meşrutiyet döneminin “Hürriyet ve İtilaf” partisi, 1924’ün “Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası”, 1930’un “serbest cumhuriyet fırkası” dır Sadece adı “Demokrat Parti” olmuştur O kadar Kazanan işbirlikçi Kapitalizm, kaybeden Kemalizmdir

Bunu ortaya daha net olarak koyabilmek için konuyu biraz daha açalım:

1940’ların ikinci yarısında CHP iktidarının gerici yüzünü görüyoruz Kemalist devrim de o günlerden beri gözardı edilmektedir

1947’den itibaren Köy Enstitüleri yozlaştırıldı Tonguç ve Bakan H Ali Yücel görevlerinden alındılar Öğrenciler yönetime katılamaz oldular Kız-erkek karma öğretim kaldırıldı MEB dünya klasikleri enstitü kitaplıklarından toplatıldıYüksek köy enstitüsü kapatıldı İş eğitimi kaldırıldı Enstitülü öğretmenlere çalıştıkları köylerde toprak verilmesi güçleştirildi Tan Olayı yaşandı Pertev N Boratav, Niyazi berkes, Behice Boran gibi öğretim üyeleri DTCF’den atıldılar

DP’ den Menderes, 1947 yılında KİT’lerin bütçeye yük olacağını,bir milyar dolayında olan bütçenin bu yüzden iki milyar liraya ulaşacağını söyleyerek, bugünkü liberal sanılan söylemleri o zamandan başlattı

CHP’nin 1946 kurultayında devrimcilik ilkesinden ödün verildi Kurultayda,”laiklik ve din eğitimi” başlığı altındaki tüzük maddesinde bulunan “dini düşünceleri dünya işlerinden ve siyasetten ayrı tutma” tümcesindeki “siyaset” sözcüğü tüzükten çıkarıldı Böylece ,”dini düşüncelerin” siyasete karışması özgürleştirildi

Halkevlerine yeni bir düzen verme yoluna gidildi Bu gidiş, 1951’de Halkevlerinin kapatılmasına varacaktır

“ Büyük Yol “ Dergisi, “anayasada laiklik prensibi yazılı kalırsa dinci; cumhuriyetçilik yazılı kalırsa padişahçı; inkılapçılık yazılı kalırsa muhafazakâr; halkçılık ve milliyetçilik yazılı kalırsa sınıfçı bir parti kurulabilir mi? “ diye bütün Kemalist ilkelere karşı olduğunu yazabildi CHP’li Necmettin Sadak da, ”devletçilik yalnız demokrasiye değil, insanlık ve ahlaka da aykırıdır” başlıklı yazı yayınlayarak bu saldırılara katıldı

İnönü 1950 seçimlerine giderken, 6 ok’un anayasa metninden çıkarılacağını söylüyordu Devlet okullarında din öğretimi başlatılıyor, imam-hatip okulu ve ilahiyat fakültesi açılıyordu

Görüldüğü gibi Kemalist Devrimin kazanımları, önce devrimin partisi tarafından harcanmaya başlandı

Bunların üzerine DP propogandalarının sadece iki tanesini ekleyelim Devlet ve demokrasi anlayışındaki yalan ve bayağılığın daha o dönemde nerelere vardığı daha iyi anlaşılsın:

“Askerlik yok, vergi yok, hürriyet var ! “ “ 6 oku mu seçersiniz, yoksa Kuranı mı ? “ Bu propogandalar bugünlere kadar benzer şekillerde sürdürüldü Örneğin 1950’lerde “CHP iktidara gelirse camileri ahır yapacak” denilebilmiştir

Sonunda 1950 seçimleri yapıldı DP, ezici bir çoğunlukla iktidar oldu Hemen Ezan’ın Arapçalaştırılmasından başlayarak “millete mal olmuş” ve “millete mal olmamış inkılaplar” ayrımı ile yoluna devam etti

On yıl boyunca içerde dinsel söylemlerle iktidarını korudu Tarikatlar yeniden güç kazandılar Toprak ağaları, şeyhler, kompradorlar ittifakı yürütüldü Dış politikada “tam bağımsızlık” ilkesi yerine, ABD’ koşulsuz bağımlılık ilkesi benimsendi DP iktidarı, giderek, kandırılmış kitlelere dayanan bir “çoğunluk diktatörlüğü” ne dönüştü Kemalizmden dönüş kesinleşti Ve Türkiye, emperyalizmin bir ileri karakolu olarak 40 yıl boyunca sınırda nöbet tuttu

27 Mayıs 1960 eylemi, bu gidişi seçimle engelleyemeyen Kemalist bürokrasinin iktidarı zorla ele geçirmesidir Belki tek olumlu tarafı da gerçekten demokratik ve ileri bir anayasayı Türkiye’ye kazandırmasıdır Kısa süre sonra toplumsal ve ekonomik yasalar yeniden kendini gösterir Adalet Partisi, kendi küllerinden yeniden doğan efsanedeki kuş gibi DP’nin devamı olarak siyaset sahnesindeki yerini alır,iktidar olur

12 Mart, özgürlük ortamından yararlanan aydınların, sanayi burjuvazisinin yarattığı işçilerin ve emekçilerin seslerini kesen bir başka bürokrasi hareketidir 12 Eylül 1980 darbesi ise, 12 Martın eksiğini tamamlayan,Türkiye kapitalizmini uluslararası kapitalizme bağlayan bir harekettir Bu kez toplumun çeşitli kesimleri arasında planlı bir şekilde yaratılan yıldırı ve anarşi ortamı gerekçe olarak kullanılmıştır Sonucu, içerde işbirlikçi ve dinci gericiliğin yükselmesi, bütün ilerici unsurların yok edilmesi, Kemalizmin tasfiyesi, Türkiyenin koşulsuz tam bağımlı duruma düşmesidir

TSK geçen süre içerisinde -geç de olsa- yanlışını görmüştür Bürokrasinin öteki unsurları ise daha çok bozulmuş, daha çok gericileşmiştir

1946’dan bu yana Türk Devrimine karşı savaşım verenler, Osmanlı dönemindeki feodalitenin,ulemanın,bankerlerin,kompradorların uzantılarıdır Tarihsel olarak gericilik ve işbirlikçilik şu ya da bu şekilde Türkiyede iktidarları kontrol edebilmektedir Son yarım yüzyılda, Türk Devriminin bozuk para gibi harcanması bu yüzdendir

Her şeye karşın, yirmi yılda gerçekleştirilen devrim yarım yüzyılda bile henüz bitirilememiştir

Bugün karşılaştığımız her soruna dikkatlice bakarsak,nedeninin Kemalizmi inkar etmek ya da onu sömürmek olduğunu görürüz

Kemalizmin resmi ideoloji olduğu savına gelince, bunu söylemek insanı ancak gülünç duruma düşürür Kemalizm yolu terk edileli elli yıl geçmiş Bugün, hemen hiçbir uygulaması Kemalizmle örtüşmeyen bir ülkede, elli yıl önce ortadan kaldırılmış olan Kemalizmi sorumlu tutmak, olsa olsa bilgisizlik, kasıt ya da sorumsuzluktur Ulus ve ülke düşmanlığıdır

Kemalizm, sorun değil çözümdür Okuma ve yazması olan, kafası çalışan herkes bunu kolaylıkla öğrenebilir

Bütün bunlardan anlaşılabileceği gibi Türkiyede resmi ideoloji arayanlar aradıklarını bulamazlar Bizde yaygın olan tutarsızlıktır İdeoljisizliktir Çok zorlarsanız, ırkçılık, dincilik, batı uşaklığı, küreselcilik, mafyacılık ve Atatürk düşmanlığının zaman zaman resmi ideoloji haline geldiğini görürsünüz Kemalizmi göremezsiniz

Atatürkçülüğün sadece bol miktarda adı var! Kendisi yok ! Ekonomide, politikada, eğitimde ya da hangi alanda olursa olsun Kemalist bir uygulama gören varsa beri gelsin !

Kemalİzm Bİr İdeolojİ Mİdİr? Kemalizm’i bir ideoloji olarak tanımlamıştık Şimdi ideolojinin ne olduğunu da ortaya koyarak konuyu açalım :

İDEOLOJİ (Düşünyapı), siyasal ve toplumsal bir öğreti oluşturan düşünce sistemlerinin genel adıdır Ya da “toplumun maddi altyapısınca belirlenen siyasal, dinsel, felsefesel,sanatsal vb düşünce biçimlerinin tümü”dür(Hançerlioğlu,Fels Ans)

Hristiyanlık, kapitalizm,sosyalizm, büyük ideolojilerdir Bunların içindeki çeşitli akımlar, ya da insanları belli bir dönem etkilemiş felsefi görüşler de orta ve küçük çaplı ideolojileri oluştururlar Kalven’cilik, Kant’çılık, Aristo’culuk, Lenincilik, vb gibi

İdeolojiler kendi içlerinde tutarlı birer sistem oluştururlar Özlerini koruyarak zamanla değişebilirlerDeğişmezlerse ortadan kalkabilirler de Bilimsel değil kuramsaldırlar Belli bir kişi tarafından oluşturulabileceği gibi bir süreç içerisinde de ortaya çıkabilirler

Kemalizm’in bir ideoloji olmadığını savlayanlar da vardır Bunlar Kemalizm’in önceden hazırlanmış bir kuramının olmadığını, sonradan da yazılmadığını, Mustafa Kemal’in bir düşünür olmadığını, bu nedenle Kemalizm’in bir ideoloji olamayacağını söylemektedirler

Bu sav, bilgisizcedir Bunlar, Kemalizm’in bir ideoloji olmadığını göstermez Tersine onun özgün bir ideoloji olduğunu kanıtlar Bilineceği gibi büyük ideolojiler masa başında oluşmazBir süreç içinde gelişir Örneğin, hristiyanlık, İslamiyet, Hinduizm vb

Kemalizm, önemli bir ideoloji olduğunu kanıtlayan özelliklere sahiptir :



· · Bir düşünür tarafından yazılmamakla birlikte bütün kurallarıyla uyumlu, tutarlı bir sistem oluşturmaktadır

· · Kemalizm eylemle koşut bir gelişme izlemiştir Değişen ve gelişen koşullara uyar, bilimsel ve gerçekçidir İdeolojiler değişmez savı da yanlıştır Kemalizm bu yönüyle katı ideolojilerden ayrılırDeğişen koşullara uyum sağlayan ideolojiler yaşar Katı ideolojiler ölür

· · Kemalizm yaşıyor Çünkü, gelişen koşullar içinde sürekli bilimsellik ve akılcılıkla yenilenme onun temel ilkesidir

· · Uygulamayla doğruluğu kanıtlanmıştır

· · Sınıfa değil, ulusa dayanır Bölücü değil, birleştiricidir

· · Totaliter rejimlerde görüldüğü gibi yıldırı eylemleriyle kalkınma sağlamamıştır

· · Özgündür Herhangi bir düşün sisteminden alınarak uygulanmamıştır

· · Emperyalist işgale karşı ilk ulusal kurtuluş savaşı eylemidir Ezilen uluslara hem bağımsızlık savaşıyla hem de çağdaşlaşma çabalarıyla örnek olmuştur Kemalizm kavramı dünya literatüründe bunun karşılığıdır Birçok üçüncü dünya ülkesi Kemalist ilkeleri benimseyip uyguladığı için evrensel bir modeldir

Bunlara, başka nitelikler de eklenebilir

Görüldüğü gibi, Kemalizm 20 yüzyıl başlarında, emperyalizmin dünyayı paylaştığı bir ortamda ortaya çıkarak yeni ve özgün bir ideoloji olarak tarihsel işlev görmüştür

Bugün de bu işlevini sürdürmektedir

Alıntı Yaparak Cevapla