Prof. Dr. Sinsi
|
D İle Başlayan Dayimler
Dağa çıkmak: Hükümete, kanunlara karşı gelerek dağlara çekilmek, buralarda eşkıyalık etmek "Düğünü basanlar dağa çıkmışlar "
Dağa kaldırmak: Herhangi bir sebepten ötürü birini zorla dağa veya ıssız bir yere götürüp orada alıkoymak "Eşkıyalar, karakol komutanının oğlunu dağa kaldırmışlar; ne istedikleri henüz belli değil "
Dağarcığına atmak: Yeni bilgilerini, eski bilgilerine katmak; yeni bilgileri zihnine yerleştirmek "Öğrendiği her yeni bilgiyi dağarcığına atmayı ihmal etmedi "
Dağdan gelip bağdakini kovmak: Daha sonradan geldiği bir yere ya da karıştığı bir işte eskiden beri bulunan bir kişinin yerini almaya çalışmak "Şu densize bak hele, dağdan gelip bağdakini kovuyor!"
Dağ doğura doğura fare doğurdu: Önemli gibi görünen şeylerden önemsiz bir sonuç çıkması durumunda söylenir
Dağlara düşmek: Sıkıntı, üzüntü sebebiyle insanlardan kaçıp ıssız yerlerde yaşar olmak "Annesinin ölümünden sonra dağlara düştü "
Dağları devirmek: Çok büyük güçlüklerin altından kalkmak, ağır işleri başarmak "O, dağları devirir bir adamdır "
Dalavere çevirmek: Yalan, dolan ve hile ile kötü bir iş yapmak; düzen kurarak gizlice başkasını aldatmak "Yine bir dalavere çevirmesin bu adam!"
Dal budak salmak: 1 Karmaşık biçimde yayılıp genişlemek 2 Soy ya da dostluk yönünden genişleyip yayılmak "Bu mesele daha fazla dal budak salmadan hemen halledilmeli "
Daldan dala konmak: Çok sık, düşünce ya da konu değiştirmek "Daldan dala konmayı bırak da bir işe sarıl artık "
Dalına basmak: Hiç hoşlanmadığı şeyleri yaparak birisini öfkelendirmek "Dalıma basıp da beni çileden çıkarma lütfen!"
Dallanıp budaklanmak: Genişleyip yayılmak, gittikçe büyüyerek karışık bir durum almak "İşi dallandırıp budaklandırmada üstüne yok hani!"
Damdan düşer gibi: Aniden, yersiz olarak (söz söylemek) "Damdan düşer gibi söz söyleyince ortalık birbirine girdi "
Damgasını vurmak: Biri hakkında kötü bir yargıya varmak "Allah`tan korkmazsan ona hırsızlık damgasını vur da rezil olsun "
Damokles`in kılıcı: Kişiyi korku ve baskı altında tutan büyük ceza tehdidi "Damokles`in kılıcı gibi başımda dikilip durma öyle!"
Dananın kuyruğu kopmak: Olay patlak vermek, beklenen ve korkulan sonucun gerçekleşmesi "Dananın kuyruğu bu gece kopacak, inşallah hayır demezler "
Danışıklı dövüş: Şike; önceden aralarında bir anlaşma olduğu hâlde, sanki böyle bir anlaşma yokmuş gibi davranarak başkalarını aldatmak "Danışıklı dövüş insanların mertlik anlayışını tamamen öldürdü "Kaynakwh webhatti com:
Dara düşmek: 1 Paraca sıkıntıya uğramak 2 Sıkıntılı, tehlikeli bir durumla karşılaşmak "İyice dara düştük, geçinmekte güçlük çekiyoruz "
Dara getirmek: Aceleye getirmek, gerektiği gibi zaman ayıramamak "Biraz erken kalkalım da dara getirmeden yapalım işi, güzel olsun "
Dar boğaz: Sıkıntılar ve güçlükler içinde geçirilen, geçici kabul edilip sonunda ferahlık umulan durum "Evel Allah bu dar boğazı da aşacağız "
Dar hayat: Sıkıntılar, güçlükler, zorluklar içinde sürdürülen hayat
Darda kalmak: 1 Zor duruma düşmek 2 Paraca sıkıntı çekmek "Öğretmeninin karşısında darda kalmak istemeyen Ahmet, aaaaini yapmayı hiç ihmal etmezdi "
Dar gelirli: Geçim sıkıntısı çeken, kazancı normal olarak geçimini sağlamaya yetmeyen "Dar gelirli ailelerin çocuklarının çoğu okulu yarıda bırakmak zorunda kalıyorlar "
Darısı (dostlar) başına: "Kavuştuğum başarı ve mutluluğa tüm dostlarımın da kavuşmasını isterim" anlamında kullanılır Kaynakwh webhatti com:
Dar kafalı: Anlayışı, kavrayışı az; yeniliklere açık olmayan "Dar kafalı insanlarla anlaşmak oldukça zordur "
Davul çalmak: Bir şeyi herkesin duyabileceği biçimde ortalığa yaymak "Davul çalıp bizi elâleme rezil etti "
Defe (tefe) koymak: Dedikodusunu yapmak, kınayan bir dille başkalarına anlatmak, alaya almak "Sakın söyleme, yoksa bizi defe koyarlar "
Defterden silmek: İlişkisini kesmek, yok saymak, adını anmaz olmak, unutmak "Ali`yi defterden iyice sildim "
Defteri dürülmek: 1 İşine son verilerek bir yerden uzaklaştırılmak 2 Ölmek ya da öldürülmek "Onun da defterini dürecekler yakında
Defteri kapamak: İlgiyi kesmek, uğraşmaz olmak, söz konusu işi yapmaz olmak "O defteri kapadık biz, artık soru sormayın
Deli divane olmak: Bir şeyi, bir kimseyi aşırı derecede sevmek, ona tutkun olmak "Delikanlı o kız için deli divane oluyordu "
Deli fişek: Atak, delişmen, delice işler yapan, şımarık "Bırak artık şu deli fişek adamla arkadaşlık etmeyi "
Deliksiz uyku: Hiç uyanmadan, çok rahat, uzun süre uyunulan uyku "Bu gece deliksiz bir uyku çekip yorgunluğumu atmak istiyorum "
Demir atmak: 1 Çapasını denize atmak 2 Bir yerde uzun süre kalmak "Gemiler fırtına başlayınca koya girip demir attılar "
Dem tutmak: Bir çalgıya, bir başka çalgı veya sesle eşlik etmek
Denizden çıkmış balığa dönmek: Yeni bir işe, ortama, duruma alışmakta zorluk çekmek "Eski işinden ayrılıp, yeni işine başlayınca denizden çıkmış balığa dönmüştü "
Derdine düşmek: Yapılması gereken bir şeyi gerçekleştirmenin yollarını aramak "Sana ne ki o işin derdine düştün?"
Dert ortağı: 1 Aynı derdin, sıkıntının içinde bulunanlardan her biri 2 Bir kimsenin derdini paylaştığı, anlattığı yakın dostu "Onlar yıllar yılı birbirlerinin dert ortağı olarak yaşamışlardı "
Destan olmak: Yaptığı (kötü) bir işten dolayı şöhreti yayılmak "Karısına bağırdı diye annesini kapıya attı, bütün civar köylere destan oldu "
Devede kulak: Bütüne göre çok ufak bir parça "Onun yaptığı iş devede kulak kalır "
Deve kini: Bitmeyen, geçmeyen, unutulmayan büyük kin "Tam anlamıyla bir deve kini besliyordu komşusuna karşı "
Deveye hendek atlatmak: Birisine yapılması çok zor, hemen hemen yapamayacağı bir işi yaptırmaya çalışmak "Senin yaptığın deveye hendek atlatmak, bırak şu garibin yakasını "
Devlet kuşu: Umulmadık, iyi talih; zenginlik, mutluluk getiren talih
Dışı eli (seni) yakar, içi beni: "Dıştan görünüşü, herkesi imrendirecek kadar güzel ama içyüzü elverişsiz, kötü, sahibini üzücü" anlamında kullanılır "Ah bir bilseler işin iç yüzünü, dışı eli yakar, içi beni "
Diken üstünde oturmak: Bir yerde tedirginlik duymak, her an kalkmak durumunu belirtir olmak, huzursuz olmak "İnan, diken üstünde oturuyorum şurada "
Dikine gitmek: İnatçılık etmek, bildiğini yapmaya çalışmak, kimsenin uyarısına kulak asmamak "Biraz daha dikine giderse başına büyük bir belâ gelecek bu çocuğun "
Dikiş tutturamamak: Bir yerde, bir işte bir sebepten ötürü başarı sağlayamayıp uzun süre kalmamak "Bir şeyde dikiş tutturamadı, şimdi boşta gezip duruyor "
Dikiz etmek: Bir yeri, olayı, birinin hareketlerini gizlice ve gözünü ayırmadan dikkatlice izlemek
Dilden dile dolaşmak: Her yerde, pek çok kimse tarafından bahis konusu olmak "Ata sözleri dilden dile dolaşarak günümüze kadar geldi "
Dil dökmek: Kandırmak, inandırmak ya da yararlanmak için tatlı sözler söylemek "Peşine düşen çocuğu ne kadar dil döktüyse de evde kalmaya razı edemedi "
Dil ebesi: Çok fazla ve esprili konuşan "Dil ebesi bir adam o, sen onunla başa çıkamazsın "
Dile (dillere) düşmek: Hakkında dedikodu yapılmak "Allah kimseyi dile düşürmesin, kadıncağız sokağa çıkamaz oldu "
Dile gelmek: 1 Konuşma yeteneği yokken konuşmak, dillenmek 2 Dile düşmek "Dile geldi dağlar, avuttu onu!"
Dile getirmek: 1 Bir meseleyi belirtmek, ortaya atmak, anlatmak, açıklamak 2 Birini konuşturmak "Hiç umulmadık bir anda konuyu dile getirdi, hepimizin anlamasını sağladı "
Dile kolay: Söylenmesi kolay ama yapılması ortaya konması ya da katlanılması çok güç "Evet, dile kolay, haydi yap da görelim "
|