Prof. Dr. Sinsi
|
Mevlananın En Güzel Sözleri
Mevlana’nın Sözleri
Mevlananın en sevilen sözleri
Mevlananın Anlamlı Sözleri
Hz Mevlanadan özlü sözler
Sevgide güneş gibi ol, dostluk ve kardeşlikte akarsu gibi ol, hataları örtmede gece gibi ol, tevazuda toprak gibi ol,
öfkede ölü gibi ol, her ne olursan ol, ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol
Şu dünyada yüzlerce ahmak, etek dolusu altın verir de, şeytandan dert satın alır
Vazifesini tam yerine getirmemiş olanın vicdan yarasına ne mazaretin devası ne ilacın şifası deva getirmiş 
Aşk altın değildir, saklanmaz Aşıkın bütün sırları meydandadır 
Yeşillerden, çiçeklerden meydana gelen bahçe geçici, fakat akıllardan meydana gelen gül bahçesi hep yeşil ve güzeldir 
Nice insanlar gördüm, üzerinde elbisesi yok Nice elbiseler gördüm, içinde insan yok
Aşk, davaya benzer, cefa çekmek de şahide: Şahidin yoksa davayı kazanamazsın ki 
Sen diri oldukça ölü yıkayıcı seni yıkar mı hiç?
İsa’nın eşeğinden şeker esirgenmez ama eşek yaratılışı bakımından otu beğenir
Dert, insanı yokluğa götüren rahvan attır
Ehil olmayanlara sabretmek ehil olanları parlatır
Leş, bize göre rezildir ama, domuza, köpeğe şekerdir,helvadır
Kuzgun, bağda kuzgunca bağırır Ama bülbül, kuzgun bağırıyor diye güzelim sesini keser mi hiç?
Pisler, pisliklerini yapar ama sular da temizlemeye çalışır
Dikenden gül bitiren, kışı da bahar haline döndürür Selviyi hür bir halde yücelten, kederi de sevinç haline sokabilir
Nasıl olur da deniz, köpeğin ağzından pislenir, nasıl olur da güneş üflemekle söner?
Akıl padişahı kafesi kırdı mı, kuşların her biri bir yöne uçar
Tövbe bineği, şaşılacak bir binektir Bir solukta aşağılık dünyadan göğe sıçrayıverir
O beden testisi ab-ı hayatla dopdolu, bu beden testisi ise ölüm zehiri ile İçindekine bakarsan padişahsın, kabına
bakarsan yolu yitirdin
Genişlik, sabırdan doğar
Korkunç bir kurban bayramı olan kıyamet günü, inananlara bayram günüdür, öküzlere ölüm günü
Kim daha güzelse kıskançlığı daha fazla olur Kıskançlık ateşten meydana gelir
Dünya tuzaktır Yemi de istek İstek tuzaklarından kaçının
Irmak suyunu tümden içmenin imkanı yok ama susuzluğu giderecek kadar içmemenin de imkanı yok
Gürzü kendine vur Benliğini, varlığımı kır gitsin Çünkü bu ten gözü, kulağa tıkanmış pamuğa benzer
Ey altın sırmalarla süslü elbiseler giymeye, kemer takmaya alışmış kişi Sonunda sana da dikişsiz elbiseyi giydirecekler
Eşeğe, katır boncuğuyla inci birdir Zaten o eşek, inciyle denizin varlığından da şüphe eder
Birisi güzel bir söz söylüyorsa bu, dinleyenin dinlemesinden, anlamasından ileri gelir
Oruç tutmak güçtür, çetindir ama Allah’ın kulu kendisinden uzaklaştırmasından, bir derde uğratmasından daha iyidir
Ayın, geceye sabretmesi, onu apaydın eder Gülün, dikene sabretmesi, güle güzel bir koku verir Arslanın, sabredip
pislik içinde beklemesi, onu deve yavrusu ile doyurur
Zahidin kıblesi, lütuf, kerem sahibi Allah’tır Tamahkarın kıblesi ise altın torbası
Allah ile olduktan sonra ölüm de, ömür de hoştur 
Sarhoş, cinayeti yapar da sonra “özrüm vardı, kendimde değildim”der Kendinde olmayış, kendiliğinden gelmedi sana,
onu sen çağırdın
İnsan gözdür, görüştür, gerisi ettir İnsanın gözü neyi görüyorsa, değeri o kadardır
Birinin başına toprak saçsan başı yarılmaz Suyu başına döksen, başı kırılmaz Toprakla, suyla baş yarmak istiyorsan, toprağı suya karıştırıp kerpiç yapman gerek
Yoldaki bir tepecik seni bunaltmış,oysa önünde yüzlerce dağ var
Kabuğu kırılan sedef üzüntü vermesin sana, içinde inci vardır
Adalet nedir? Her şeyi yerine koymak Zulüm nedir? Bir şeyi yerine koymamak,başka yere koymak
Hiçbir kafire hor gözle bakmayın Müslüman olarak ölmesi umulur çünkü
Şu deredeki su,kaç kere değişti,yıldızların akisleri hep yerinde
Yol kesenler olmadıkça ,lanetlenmiş şeytan bulunmadıkça,sabırlılar ,gerçek erler,yoksulları doyuranlar nasıl belirir,anlaşılır?
Oyun ,görünüşte akla uymaz ama çocuk oyunla akıllanır
Anlayış,edep şehirlilerdedir Ziyafet,garip konaklamak da köylülerde
Resimler ister haberleri olsun,ister olmasın,hepsi de ressamın elindedir,o elden çıkar
Alışsan güvercin sallanan kamıştan kaçar mı hiç?O kamıştan göklere uçan yere alışmamış olan güvercin ürker,kaçar
Mal, sadakalar vermekle hiç eksilmez Hayırlarda bulunmak,malı yitmekten korur
Çalınmış kumaş,devamlı kalmaz insanda Hırsızı da darağacına götürür
Ağlayışın,feryat edişin bir sesi,sureti vardır Zararınsa sureti yoktur Zararda insan elini dişler ama zararın eli yoktur
Her korkuda binlerce eminlik vardır,göz karasında onca aydınlık mevcut
Verdiğini geri alan kişi, köpek gibi kusmuğunu yemiş olur
Şarap kadehtedir ama kadehten meydana gelmemiştir ki Ağzını,şarabı verene aç
Ekme günü gizlemek toprağa tohumu saçmak günüdür Devşirme günüyse tohumun bittiği gündür,karşılığını bulma günüdür
Bilgi, sınırı olmayan bir denizdir Bilgi dileyense denizlere dalan bir dalgıçtır
Bulutlar ağlamasa yeşillikler nasıl güler?
Bülbüllerin güzel sesleri beğenilir de bu yüzden kafes çeker onları Ama kuzgunla baykuşu kim kor kafese?
Meyve ekşi bile olsa, olmadıkça ona ham derler
Çayırlıktan, çimenlikten esip gelen yel, külhandan gelen yelden ayırt edilir
Dünya malı, bedene tapanlara helaldir
Gerçek kokusuyla, ahmağı kandıran yalan sözün kokusu, miskle sarımsak kokusu gibi, söz söyleyenin soluğundan anlaşılır
Her dil, gönlün perdesidir Perde kımıldadı mı, sırlara ulaşılır
Ahlaksızların bağırışıyla, yürekli yiğitlerin naraları, tilkiyle arslanın sesi gibi meydandadır
Kötü nefis, yırtıcı kuştur
Hırsın yemdir, cehennemse tuzak
Doğan, avdan av getirir, fakat kendi kanadıyla uçar da avlanır Padişah da bu yüzden onu keklikle, çil kuşuyla besler
Dil, tencerenin kapağına benzer Kıpırdadı da kokusu duyuldu mu ne pişiyor anlarsın
Yemekle dolu karın, şeytanın pazarıdır
Sözle anlatılan şey, yalan bile olsa, kokusu, gerçek olduğunu da haber verir, yalan olduğunu da
Canım bedenimde oldukça, kulum, köleyim, seçilmiş Muhammet’in yolunun toprağıyım Birisi sözlerimden bundan başka söz
naklederse, o kişiden de bezmişim ben, o sözden de
Sevgiden, tortulu bulanık sular arı-duru bir hale gelir Sevgiden, dertler şifa bulur Sevgiden, ölüler dirilir Sevgiden, padişahlar
kul olur Bu sevgi de bilgi neticesidir
Mumundur karanlık veren sana Anlatırdım bunu ama, gönlünün beli kırılıverir Gönül şişesini kırarsan artık, yaşamak fayda vermez
Rüşvet alan para pul padişahı değiliz Paramparça olmuş gönül hırkalarını diker, yamarız biz
Aşıkların gönüllerinin yanışıyla gözyaşları olmasaydı, dünyada su da olmazdı, ateş de
İki parmağının ucunu gözüne koy Bir şey görebiliyor musun dünyadan? Sen göremiyorsun diye bu alem yok değildir
Görememek ayıbı, göstermemek kusuru, uğursuz nefsin parmağına ait işte
İnsan, gözden ibarettir aslında, geri kalan cesettir Göz ise ancak dostu görene denir
A kardeş, keskin kılıcın üzerine atılmadasın, tövbe ve kulluk kalkanını almadan gitme
Bir gömlek derdine düşeceksin ama belki o gömlek kefen olacaktır sana
Dün geçti gitti Dün gibi, dünün sözü de geçti Bugün yepyeni bir söz söylemek gerek
Saman çöpü gibi her yelden titrersin Dağ bile olsan, bir saman çöpüne değmezsin
O dağa bir kuş kondu, sonra da uçup gitti Bak da gör, o dağda ne bir fazlalık var ne bir eksilme
Altın ne oluyor, can ne oluyor, inci, mercan da nedir bir sevgiye harcanmadıktan, bir sevgiliye feda edilmedikten sonra
Gördün ya beni gamdan başka kimse hatırlamıyor, gama binlerce defa aferin
Nefsin, üzüm ve hurma gibi tatlı şeylerin sarhoşu oldukça, ruhunun üzüm salkımını görebilir misin ki?
Ağzını kapa ve altın dolu avucunu aç Ceset cimriliğini bırak da cömertliği seç
İnanmışsan, tatlı bir hale gelmişsen, ölüm de inanmıştır, tatlılaşmıştır Kafirsen, acılaşmışsan, ölüm de kafirleşir, acılaşır sana
Doğruluk, Musa’nın asası gibidir Eğrilik ise sihirbazların sihrine benzer Doğruluk ortaya çıkınca, bütün eğrilikleri yutar
Bir kötülük yaptıktan sonra pişmanlık hissetmek Allah’ın inayet ve muhabbetine mazhar olmanın delilidir
Sıkıntı ve huzursuzluk mutlaka bir günahın cezası, huzur ise bir ibadetin karşılığıdır
Üzerinde pek çok meyveler bulunan bir dalı, meyvalar aşağı doğru çeker Meyvasız bir dalın ucu ise, servi ağacı gibi
havada olur
Topluluk bizim yanımıza geliyor Susacak olsak, incinirler Bir şey söyleyecek olsak, onlara göre söylemek lazım geldiğinden o zaman da biz inciniriz
Ümit, güvenlik yolunun başıdır
Kuş seslerini öğrenen kimse, kuş olmadığı gibi aynı zamanda kuşların düşmanı ve avcısıdır
Dert, insana yol gösterir
İman, namazdan daha iyidir Çünkü namaz beş vakitte, iman ise her zaman farzdır
İki canlı kuşu birbirine bağlasan, dört kanatlı oldukları halde uçamazlar, çünkü ikilik mevcuttur
Sokak köpeğine ister altın, ister yünden tasma tak, yine sokak köpeği olmaktan kurtulamaz
Cübbe ve sarık ile alimlik olmaz Alimlik, insanın zatında bulunan bir hünerdir
Değil mi ki gönül mutfağında yemekler tabak tabak, peki ne diye aşağılık kişilerin mutfağına kase tutacakmışım?
Hangi tohum yere ekildi de bitmedi, ne diye insan tohumunda böyle bir şüpheye düşüyorsun?
Testi taştan korkar ama o taş çeşme oldu mu, testiler her an ona gelmeye can atar
Sus artık yeter! Sır perdelerini pek o kadar yırtma Çünkü bize, kırıkları sarıp onarmak, sırları örtmek yaraşır
Altın aramıyorum, altın olmaya yeteneği olan bakır nerede?
Varlık peteğini ören arıdır Arıyı vücuda getiren mum ve petek değildir Arı biziz Şekil sadece bizim imal ettiğimiz mumdur
Dünya köpüktür Tanrı sıfatlarıysa denize benzer Fakat şu cihan köpüğü, denizin arılığına, duruluğuna perdedir
Sözün içini elde etmek için harf kabuğunu yar Saçlar da sevgilinin yüzünü, gözünü örter
Burnuna sarımsak tıkamışsın, gül kokusu arıyorsun
Biz, tulumla, küple, testilerle tatmin olmayız Bizi çekip ırmağınıza götürün
Dünyaya demir atmış Karun’u, yer çekti, yuttu Ulular ulusu İsa’yı gökyüzü çekti, yüceltti
Ekmek, beden hapishanesinin mimarıdır
Gübre olup bostanın gönlüne giren pislik, yok olur gider de pislikten kurtulur, kavunun, karpuzun lezzetini arttırır
Avlanmak istedik mi uçup gittiğimiz yer Kafdağı’dır Akbaba gibi leş avlamayız biz
Bir köpeğin önüne bir çuval şeker koysan bile, onun gönlü yine leş peşindedir Şekerden ne anlar o?
Allah ile birleşmek demek, senin varlığının O’nunla birleşmesi demek değildir Senin yok olmandır
Küfürle iman, yumurtanın akıyla sarısına benzer Onları ayıran bir berzah var, birbirine karışmazlar
Köpekler gibi kızmayı bırak, arslanların gazabına bak Arslanların gazabını görünce de var, bir yaşına girmiş koyun gibi
yavaş ol
Din evinde haset faresi bir delik açar ama kedinin bir miyavlaması ile ürker kaçar
Kadınlar, aklı olanlara, gönül sahiplerine pek üstün olurlar Cahillere gelince, onlar, kadına üstündür Çünkü tabiatlarında
hayvanlık vardır Sevgi ve acımak, insanlık vasıflarıdır Hiddet ve şehvet ise hayvanlık vasıfları
Mümin bir kopuza benzer Madem ki inanan kişi feryat edip ağlamada kopuzdur, kopuz kendisine mızrap vuran
olmadıkça feryat etmez
Madem ki, akıl babandır beden de anan, oğulsan babanın yüzüne bak
Yeryüzü ile dağda aşk olsaydı, gönüllerinde bir ot bile bitmezdi
Kuş, kafeste kaldıkça başkasının buyruğu altındadır Kafes kırıldı da kuş uçtu mu, nerede ona geçecek buyruklar?
Bal çanağının ağzı kapalı Sen ise, üstünü, yanını yalayıp duruyorsun Çanağı yere çal,
İnsana bütün korku içinden gelir fakat insanın aklı daima dışarıdadır
Dil, anlamlara bir oluktur adeta, fakat nereden sığacak oluğa deniz?
O kadar çok koşmayın, o kadar yorulmayın, şu yerin altında çırak ne olmuşsa usta da o olmuştur
Bir lağımın pis kokusunu koklamak, ruhu kokuşmuş zenginlerle sohbetten yüz misli iyidir
Sen, yeni bir çocuk doğurmadıkça, kan tatlı süt haline gelmez
Hırsızlara, kötülere, alçaklara acımak, zayıfları kırıp geçirmektir
Aşk, davaya benzer Cefa çekmek de şahide Şahidin yoksa davayı kazanamazsın ki
Tohum yerde gizlenir de, o gizlenmesi bağın, bahçenin yeşermesine sebep olur
Yazı yazılırken eli görmeyen kişi, yazı kalemin oynamasıyla yazılıyor sanır
Gül solup, gül bahçesi harap olduktan sonra gülün kokusunu nereden duyabiliriz? Gülsuyundan!
Firavun, yüzbinlerce çocuk öldürttü, aradığıysa evinin içindeydi
Geminin içindeki su, gemiyi batırır Geminin altındaki suysa, gemiye arka olur
Aynanın berraklığını yüzüne karşı söylersen, ayna hemen buğulanır, seni göstermez olur
Eşek, suyun kadrini bilseydi, ayak yerine baş koyardı ırmağa
Aklın deveciye benzer, sense devesin Aklın seni ram eder, ister istemez dilediği yere çeker götürür
Eğer parça buçukta bütünle beraberdir, ondan ayrılmaz diyorsan, diken ye, diken de gülle beraberdir
Gümüşün dışı aktır, berraktır ama onun yüzünden el de kararır, elbise de
Ateşin kıvılcımlarıyla al al bir yüzü vardır Ama yaptığı kötü işe bak, karanlığı seyret
Yoksul, cömertliğin aynasıdır
Peygamberler insanları Allah’a ulaştırmak için gelmişlerdir İnsanların hepsi bir bedense, kulla Allah birleşmişse kimi kime ulaştıracaklar?
Bir mumdan yakılan mumu gören, gerçekten de asıl mumu görmüştür Düşünenlerin düşündürdükleri…
Sabır, genişliğin anahtarıdır
Gündüz gibi ışıyıp durmayı istiyorsan, geceye benzeyen varlığını yaka dur
Ana karnındaki çocuğa doğmak, dünyadan göçmektir
Somuna benzer bir şey düzsen, emdin mi, şeker gelir ondan, ekmek tadı değil
Terazide arpa altınla yoldaş olur ama bu, arpanın da altın gibi değerli olmasından değildir
Koruktaki su ekşidir ama koruk üzüm olunca tatlılaşır, güzelleşir Derken küpte yine acır, haram olur fakat sirke olunca
ne güzel katıktır
Ay, yıldızlardan utanır ama yine de cömertliği yüzünden yıldızların arasında bulunur
İnanan, inananın aynasıdır
Sen şekillerde kalırsan puta tapıyorsun demektir Her şeyin şeklini bırak, manasına bak
Rengi kara bile olsa, bir kişi seninle aynı maksadı güdüyorsa, ona ak de, senin rengindedir
Hacca gideceksen, bir hac yoldaşı ara İster Hint’li olsun, ister Türk, ister Arap Şekline, rengine bakma, maksadı ne,
ona bak
Yokluk, varlığın aynasıdır
Arslanın boynunda zincir bile olsa, bütün zincir yapanlara beydir arslan
Zıddı meydana çıkaran, onun zıddı olan şeydir Bal, sirkeyle belirir
Kasırga pek çok ağaçlar yıkar fakat yeşermiş bir ota ihsanlarda bulunur
Dostların ziyaretine eli boş gelmek, değirmene buğdaysız gitmektir
Herkes güneşi görebilseydi, güneşin ışıklarına delalet eden yıldızlara ne ihtiyaç vardı?
Hiç köpeğin havlaması, ayın kulağına değer mi?
Huzurunda bulunmayanlara bile böyle elbiseler, böyle yiyecekler verirse, kim bilir konuğun önüne ne nimetler koyar
Hıristiyanların bilgisizliğine bak ki, asılmış Tanrı’dan medet umuyorlar
Resim, ressama, beni kusurlu yaptın diye söz mü söyleyebilir?
İnsanoğlu, dilinin altında gizlidir Dil, can kapısının perdesidir Yel, perdeyi kaldırdı mı ne var, belirir bize
Sen de sağ eline bir sopa aldın ama senin elin nerede, Musa’nın eli nerede
Akıllı birisinden gelen cefa, bilgisizlerin vefasından iyidir
Kara odun ateşe eş oldu mu, karalığı gider, tümden ışık kesilir
Bağış, kine merhemdir
Tahta içinde yaşayan kurt, o tahtanın fidan olduğu vakit ki halini bilir mi hiç?
Madem ki hırsızsın, bari o güzelim inciyi çal, madem ki gebe kalıyorsun, bari yüce bir çocuğa gebe kal
Korukla üzüm birbirine zıttır ama, koruk olgunlaştı mı güzel bir dost olur
Tanrı yüzünü çirkin yaratmışsa, kendine gel de, hem çirkin yüzlü hem çirkin huylu olma bari
Aynada bir şekil görürsün hani, senin şeklindir o, aynanın değil
Satrançta piyon yola çıkar da, sonunda yüce vezir olur
Kibir kokusu, hırs kokusu, tamah kokusu, söz söylerken soğan gibi kokar
Sonsuzun iki yanı da yoktur, ortası nasıl olabilir?
Dosttan, yakınlardan gelen bir cefa, düşmanın üçyüzbin cefasına bedeldir
Bal yiyen arısından gocunmaz 
Güneşin ışığı pisliğe vursa bile pislenmez, ışıktır o
Başın ırmağın suyuna daldı mı, suyun rengini nasıl görebilirsin?
Davud’un elinde mum oluyor, senin elindeyse mum, demire dönüyor
Sabır, insanı maksadına en tez ulaştıran kılavuzdur
Yılan yumurtası da serçe yumurtasına benzer ama aralarında ne kadar fark var
Bilginin, iki kanadı vardır, şüphenin tek
İkiyüz batman bala, bir okka sirke döksen, balın içinde erir, gider Balı tattın mı sirkenin tadını bulamazsın fakat tartarsan bir okka fazla gelir Demek ki sirke, hem yok olmuştur, hem vardır
Bir kuyudan her gün toprak çeker, her gün orayı kazar, eşersen, sonunda arı duru suya ulaşırsın
Denizden bile yerine su koymadan devamlı su alsan, bu işin denizleri çöle çevirir
Sen, yerdeki yeşillik gibisin, ayağın bağlı Bir yel esti mi, tam inanca ulaşmadan başını sallarsın
Oltandaki et lokması, balık avlamak içindir Öyle lokma ne bağıştır ne cömertlik
Sözün eğri olsa da, anlamı doğru bulunsa, sözdeki o eğrilik, Tanrı’ya makbuldür
İçen akıllıysa, aklının parlaklığı daha da artar, fakat kötü huyluysa daha beter olur Ama halkın çoğu kötü olduğundan,
beğenilmez huylara sahip bulunduğundan, içki herkese haram edilmiştir
Eşeğin ardını öpmekte bir tat, tuz yoktur Faydasız yere, sakalını, bıyığını kokutur
Pirlik, saçın sakalın ağarması ile elde edilmez İblisten daha ihtiyar kim var?
Tavus kuşu gibi sadece kanadını görme, ayağını da gör
İnci de denizin dibinde, taşlarla beraberdir Övünçte, ayıpların arasındadır
Pirenin ısırışından meydana gelen yanış, seni yılan soktu mu yok olur gider
Öküz, ansızın Bağdat’a gelir, şehri bir baştan öte gezip, dolaşır Bütün o zevki, hoşluğu, tadı, tuzu görmez de göre göre
karpuz kabuğunu görür
Hani bir hayvan vardır, porsuktur adı Dayak yedikçe semirir, büyür, köteği yedikçe daha iyileşir, sopa vuruldukça
semirir, insan da gerçekte porsuktur, çünkü o da dert, mihnet sopasıyla büyür, semizleşir
Uçan kuş, yeryüzünde kalsa tasalanır, derde düşse ağlayıp inlemeye koyulur Fakat ev kuşu, kümes hayvanı, yeryüzünde
sevinçle yürür, yem toplar, neşeyle koşar durur
Ölülerle savaşıp gazilik elde edilmez
Hoş, güzel ömür, yakınlık aleminde can beslemektir Kuzgunun ömrü ise fışkı yemeye yarar
Kin, sapıklığın da aslıdır, kafirliğin de
Kuru duayı bırak, ağaç isteyen tohum eker
İnciyi sedefin içinde ara, hüneri de sanat ehlinden iste
İnsan bir ağaca benzer, kökü, ahdinde durmaktır
Susmakla canın özü, yüzlerce gelişmeye ulaşır Ama söz, dile geldi mi, öz harcanır
Ömür de Allah’la hoştur, ölüm de Allah’a kavuşmadıktan sonra, ab-i hayat bile ateştir ALLAH
Hiç ay, yeryüzünde ev sahibi olur mu?
Hırs, çirkinlikleri bile güzel gösterir
Padişahın adamlarından biri, zindanın burcunu yıksa, zindancının gönlü bu yüzden kırılır mı hiç?
Hiçbir şeyden haberi olmayan cansızlardan, gelişip boy atan bitkiye, bitkiden yaşayış, derde uğrayış varlığına, sonra
güzelim akıl, fikir, ayırt ediş varlığına geldin
Yol afetleri içinde şehvetten beteri yoktur
Demirciliği bilmiyorsan, demirci ocağından geçerken sakalın da yanar, saçın da
Taş, taşlıktan çıkıp yok olmadıkça, mücevher olup yüzüğe takılır mı hiç?
Padişah, töhmet altına alınanı Karun’a çevirir Artık suçsuzu ne hale kor, onu sen düşün
Eğri ayağın gölgesi de eğridir
Tam inanç aynası kesilen kişi, kendini görse bile, Tanrı’yı görmüş olur
Bilgiye ulaştı mı ayak, kanat olur
Göz olgunlaştı mı, temeli, özü görür Ama kişi şaşı oldu mu parça buçuğu görür ancak
Sınama, deneme yolunda bilgi, tam inançtan aşağıdır, zindansa yukarı
Can, doğan kuşuna benzer, beden ona bir tuzak
|