Prof. Dr. Sinsi
|
Ömer Hayyam Rubaileri Aşk
Ömer Hayyam Rubailer
ömer hayyam rubaileri şarap
ömer hayyam rubaileri aşk
Ömer Hayyam Rubailer
Ey özünün sırlarına akıl ermeyen;
Suçumuza, duamıza önem vermeyen;
Günahtan sarhoştum, ama dilekten ayık;
Umudumu rahmetine bağlamışım ben
Büyükse de isyanım, kötülüklerim,
Yüce Allah'dan umut kesmiş değilim;
Bugün sarhoş ve harap ölsem de yarın
Rahmete kavuşur elbet kemiklerim
Allah'ım bir geçim kapısı açıver bana;
Kimseye minnetsiz yaşamak yeter bana;
Şarap içir, öyle kendimden geçir ki beni
Haberim olmasın gelen dertten başıma
Rahmetin var, günah işlemekten korkmam;
Azığım senden, yolda çaresiz kalmam;
Mahşerde lutfunla ak pak olursa yüzüm
Defterim kara yazılmış olsun, aldırmam
Derde gama yatkın yüreğime acı;
Bu tutsak cana, garip gönlüme acı;
Bağışla meyhaneye giden ayağımı,
Kızıl kadehi tutan elime acı
Akıl bu kadehi övdükçe över;
Alnından sevgiyle öptükçe öper;
Zaman Usta'ysa bu canım nesneyi
Hem yapar hem kırıp bin parça eder
Ey zaman, bilmez misin ettiğin kötülükleri?
Sana düşer azapların, tövbelerin beteri
Alçakları besler, yoksulları ezer durursun:
Ya bunak bir ihtiyarsın, ya da eşeğin biri
Her sabah yeni bir gün doğarken,
Bir gün de eksilir ömürden;
Her şafak bir hırsız gibidir
Elinde bir fenerle gelen
Dünya dediğin bir bakışımızdır bizim;
Ceyhun nehri kanlı göz yaşımızdır bizim;
Cehennem, boşuna dert çektiğimiz günler,
Cennetse gün ettiğimiz günlerdir bizim
Yaşamanın sırlarını bileydin
Ölümün sırlarını da çözerdin;
Bugün aklın var, bir şey bildiğin yok:
Yarın, akılsız, neyi bileceksin?
İçin temiz olmadıktan sonra
Hacı hoca olmuşsun, kaç para!
Hırka, tespih, post, seccade güzel;
Ama Tanrı kanar mı bunlara?
Var mı dünyada günah işlemeyen söyle:
Yaşanır mı hiç günah işlemeden söyle;
Bana kötü deyip kötülük edeceksen,
Yüce Tanrı, ne farkın kalır benden, söyle
Felek ne cömert ne aşağılık insanlara!
Han hamam, dolap değirmen, hep onlara
Kendini satmıyan adama ekmek yok:
Sen gel de yuh çekme böylesi dünyaya!
Bilgenin yüreğinde her dilek,
Anka kuşu gibi gizli gerek
Damla nasıl inci olur denizde:
Sedefler içinde gizlenerek
Ovada her kızıl lalenin teni
Bir padişahın kanıyla beslendi
Yerden biten şu mor menekşe yok mu?
Bir güzelin yanağındaki bendi
Mal mülk düşkünleri rahat yüzü görmezler,
Bin bir derde düşer, canlarından bezerler
Öyleyken, ne tuhaftır, yine de övünür,
Onlar gibi olmayana adam demezler
Gül verme istersen, diken yeter bize
Işık da vermezsen, ateş yeter bize
Hırka, tekke, post most olasa da olur,
Kilise çanları bile yeter bize
Beni özene bezene yaratan kim? Sen!
Ne yapacağımı da yazmışın önceden
Demek günah işleten de sensin bana:
Öyleyse nedir o cennet cehennem?
İnsan bastığı toprağı hor görmemeli:
Kim bilir hangi güzeldir, hangi sevgili
duvara koyduğun kerpiç yok mu, kerpiç?
Ya bir Şah kafasıdır, ya bir vezir eli!
Hak er geç cimrilerin hakkından gelir;
Cehennem ateşleri onlar içindir
Ne der, dili inciler saçan Muhammet:
Cömert gavur cimri müslümandan yeğdir
Varlığın sırları saklı, benden;
Bir düğüm ki ne sen çözebilirsin, ne ben
Bizimki perde arkasında dedi-kodu:
Bir indi mi perde, ne sen kalırsın, ne ben
Bir geldi mi derin ölüm uykusu,
Biter bu dünyanın dedi-kodusu
Ölenden bir haber bekler insanlar:
Ne söylesin? Bilmez ki ne olduğunu!
Yel eser, umutlar savrulur gider;
Sensiz, bensiz kalır bağlar bahçeler;
Altın gümüş nen varsa harcamaya bak!
Ölür gidersin, düşmanın gelir yer
Sevgili, seninle ben pergel gibiyiz:
İki başımız var, bir tek bedenimiz
Ne kadar dönersem döneyim çevrende:
Er geç baş başa verecek değil miyiz?
Dünyada akla değer veren yok madem,
Aklı az olanın parası çok madem,
Getir şu şarabı, alsın aklımızı:
Belki böyle beğenir bizi el alem!
Ferman sende, ama güzel yaşamak bizde:
Senden ayığız bu sarhoş halimizde
Sen insan kanı içersin, biz üzüm kanı:
İnsaf be sultanım, kötülük hangimizde?
Bu dünyadan başka bir dünya yok, arama;
Senden benden başka düşünen yok, arama!
Vaz geç ötelerden, yorma kendini:
O var sandığın şey yok mu, o yok arama!
Şu serviyle süsen neden dillere destan?
Neden hep onlara benzetilir hür insan?
Birinin on dili var, boşboğazlık etmez,
Ötekinin yüz eli var el açmaz, ondan!
Benim halimden haber sorarsan,
Bir çift sözüm var sana, yürekten:
Sevginle gireceğim toprağa,
Sevginle çıkacağım topraktan
Şu dünyada üç beş günlük ömrün var,
Nedir bu dükkanlar, bu konaklar?
Ev mi dayanır, bu sel yatağına?
Bu rüzgarlı yerde mum mu yanar?
Dün geldi: Nedir aradığın? dedi bana:
Bensem, ne bakarsın o yana bu yana?
Kendine gel de düşün, içine iyi bak:
Ben senim, sen ben; aranıp durma boşuna!
Sabah doldu göklere mavi mavi;
Doldur, ışık döker gibi, kaseyi!
Acı olmasına acıdır şarap:
Ama gerçek acıdır demezler mi?
Adam olduysan hesap ver kendine:
Getirdiğin ne? Götüreceğin ne?
Şarap içersem ölürüm diyorsun:
İçsen de öleceksin, içmesen de!
Camiye gittim, ama Allah bilir niye:
Ne namaz kılmaya, ne dua etmeye
Eskiden bir kilim aşırmıştım camiden:
O eskidi gittim yenisini yürütmeye
Kimi dinde imanda buldu yolu
Kimi akıl, bilim yolunu tuttu
Derken ses geldi karanlıklardan:
Gafiller! Doğru yol ne odur, ne bu!
Her gece aklım dalar gider engine
Ağlarım, inciler dolar eteğime
Sevdalıyım, şarap dayanmıyor bana:
Kafam baş aşağı çevrik bir tas mı ne!
Dünya ne verdi sana? Hep dert, hep dert!
Güzel canın da bir gün elbet
Toprağında yeşillikler bitmeden
Uzan yeşilliğe, gününü gün et
Şarap sen benim günüm güneşimsin!
Öyle bir dolsun ki seninle içim
Bir bildik görünce beni sokakta:
Ne o şarap nereye böyle? desin
Ben ne camiye yararım, ne hayvana!
Bir başka hamur benimki, başka maya
Yoksul gavur, çirkin ------ gibiyim:
Ne din umrumda, ne cennet, ne dünya!
Bir kuş gördüm yüce Tus kalesinde,
Keykavus'un kafa tası pençesinde
Sorup duruyor kafaya: Hani? Nerde?
Adamların, davun dümbeleğin nerde?
Şu testi de benim gibi biriydi;
O da bir güzele vurgun, dertliydi
Kim bilir, belki boynundaki kulp da
Bir sevgilinin bem beyaz eliydi
İnciyi isteyen dalgıç olacak;
Varı yoğu dosta verip dalacak
Canı avucunda, nefesi göğsünde:
Ayağı baş olacak, başı ayak!
Girme şu alçakların hizmetine:
Konma sinek gibi pislik üstüne
İki günde bir somun ye, ne olur!
Yüreğinin kanını iç de boyun eğme
Bir taş bulamazsın ki Doğu ovalarında
Küfretmesin bana da, benim zamanıma da
Yüz adım yürü bak, bir dertli insan görürsün:
Bunalmış, otura kalmış yolun kenarında
Güneş attı göğe sabah kemendini:
Aydınlık padişahı atına bindi
İçin! için! diye bağırdı dört yana
Canım sabah şarabının müezzini
Bu kadeh bir bedendir, cana gebe!
Bir yasemindir, erguvana gebe!
Hayır; yanlış; ne odur şarap ne bu:
Bir sudur, bir su ki yangına gebe!
Gökte bir öküz varmış, adı Pervin;
Bir öküz de altındaymış yerin
Sen asıl iki öküz arasında
Tepişmesine bak şu eşeklerin!
Ne bilginler geldi, neler buldular!
Mumlar gibi dünyaya ışık saldılar
Hangisi yarıp geçti bu karanlığı?
Birer masal söyleyip uyuya kaldılar
Bir sır daha var, çözdüklerimizden başka!
Bir ışık daha var, ışıklardan başka
Hiç bir yaptığınla yetinme, geç öteye:
Bir şey daha var bütün yapıtlardan başka
Bir damla şarap ver Çin senin olsun;
Bir yudumu bütün dinlerden üstün
Söyle, ne var dünyada şaraptan hoş?
O acıya tatlılar feda olsun
Biz gerçekten bir kukla sahnesindeyiz:
Kuklacı Felek usta, kuklalar da biz
Oyuna çıkıyoruz birer, ikişer ikişer;
Bitti mi oyun, sandıktayız hepimiz
Dünya üç beş bilgisizin elinde;
Onlarca her bilgi kendilerinde
Üzülme; eşek eşeği beğenir:
Hayır var sana "kötü" demelerinde
Dedim: artık bilgiden yana eksiğim yok;
Şu dünyanın sırına ermişim az çok
Derken aklım geldi başıma, bir de baktım:
Ömrüm gelip geçmiş, hiç bir şey bildiğim yok
Cennette huriler varmış, kara gözlü;
İçkinin de ordaymış en güzeli
Desene biz çoktan cennetlik olmuşuz:
Bak, bir yanda şarap, bir yanda sevgili
Sen sofusun, hep dinden dem vurursun;
Bana da sapık, dinsiz der durursun
Peki, ben ne görünüyorsam oyum:
Ya sen? Ne görünüyorsan o musun?
Varlık yokluk derdini aklından sil;
Bırak öteleri de kendini bil
Doldur şarabı, geniş bir nefes al:
Kaç nefes alacağın belli değil
Bir elde kadeh, bir elde Kuran;
Bir helaldir işimiz, bir haram
Şu yarım yamalak dünyada
Ne tam kafiriz, ne tam müslüman!
Ey kör! Bu yer, bu gök, bu yıldızlar boştur boş!
Bırak onu bunu da gönlünü tut hoş!
Şu durmadan kurulup dağılan evrende
Bir nefestir alacağın, o da boştur boş!
Leyla isteyen kişi Mecnun olmalı;
Kendinden de, dünyasından da geçmeli
Sevenlerin sofrasına çağrılınca
Ben körüm, ben dilsizim demeli
Öldürmek de, yaşatmak da senin işin;
Bu dünyayı gönlünce düzenleyen sensin
Ben kötüyüm diyelim, kimde kabahat?
Beni böyle yaratan sen değil misin?
Ben kadehten çekmem artık elimi;
Tutmam senin kitabını, minberini
Sen kuru bir sofrasın, ben yaş bir sapık:
Cehennemde sen mi iyi yanarsın, ben mi?
Eşi dostu verdik birer birer toprağa;
Kiminden bir taş bile kalmadı ortada
Sen, yorgun katır, hala bu kalleş çöldesin:
Sırtında bunca yük, yürü bakalım hala
Gözüm, kör değilsen, bunca mezarı gör;
Dünyayı saran yalan dolanları gör;
Krallar, padişahlar çürüyüp gitmiş:
Ela gözlerine kurt dolanları gör!
Felek doğruyu eğriyi tartaydı,
Her işine güzel demek kolaydı
Böyle özü doğruluk olaydı?
Evrenin özü doğruluk olaydı?
Duman değil mi dünya mutfağında payın?
Öyleyse ha olmuşsun ha olmamışsın
Senin zorunsa sermayeden yememek:
Bekle, bekle de başkası yesin yarın
Bayram geldi; işimiz iştir bu aralık;
Horoz kanı gibi şarap bollaşır artık
Gel gelelim eşekler de boş gezer şimdi:
Oruç gemi ağızlarından çıkar, yazık!
Hep arar dururdum, dünyaya geleli,
Alın yazısı, cenneti, cehennemi
Hocam kesti attı, sağlam bilgisiyle:
Alın yazısı, cennet cehennem sende, dedi
Yarım somunun var mı? Bir ufak da evin?
Kimselerin kulu kölesi değil misin?
Kimsenin sırtından geçindiğin de yok ya?
Keyfine bak: en hoş dünyası olan sensin
Bahar geldi; başka şey istemem kafamda;
Hele akla hiç yer vermem bahar soframda;
Şarap, seninleyim bu mevsim, koru beni:
Söğüt ağacı, sen de ser gölgeni altıma
Tanrı, "cennette şarap içeceksin" der;
Aynı tanrı nasıl şarabı haram eder?
Hamza bir Arab'ın devesini öldürmüş:
Şarabı yalnız ona haram etmiş peygamber
Nerde yüreği tertemiz uyanık insan?
Nerde güzel düşünceler ardında koşan?
Herkes kendi kafasının kulu kölesi:
Hangi Tanrının kulu, nerde o kahraman?
Kim için bu yerler gökler? Bizim için
Biz görüş cevheriyiz akıl gözünün
Evren bir yüzük gibiyse çepeçevre
İnsan, taşında bir nakış o yüzüğün
Yüce varlık bize bir beden verince
Sevmesini öğretti her şeyden önce
Sonra şu delik deşik yüreğimize
Mana incileri sakladı binlerce
Niceleri geldi, neler istediler;
Sonunda dünyayı bırakıp gittiler;
Sen hiç gitmeyecek gibisin, değil mi?
O gidenler de hep senin gibiydiler
Vakit geldi, dünya yeşiller giyecek;
Ağaçlara Musa'nın eli değecek,
Kuru tohumlara İsa'nın nefesi;
Gözler açıp buluta çevrilecek
Gerçek eren içinde kir tutmayandır;
Varlığını korkusuzca hiçe sayandır;
Bu topraklar üstünde en temiz kişi
Sağlığında toprak kesilmiş olandır
Ey can, sana aklı niçin vermiş veren?
Kendini bil, yolunu bul yitip gitmeden
Baykuş gibi ne gezersin viranelikte,
Yerin akdoğan gibi sultanın emrindeyken?
Onlar ki kurtulamaz ikiyüzlülükten
Canı ayırmaya kalkarlar bedenden;
Horoz gibi tepemde testere olsa
Aklımın kafasını keser atarım ben
Bir yanarım Tanrı özlemiye Musa gibi;
Bir ölürüm murada ermeden Yahya gibi;
Yarı gökte kalırım hep bir iğne yüzünden
Hep bir başka derdin terzisiyim İsa gibi
Dert çekme boşuna, hep gül de yaşa;
Zulüm yolunda hakkı bul da yaşa;
Sonu yokluk madem bu dünyamızın
Yok bil kendini, özgür ol da yaşa
Ramazan ayı bu yıl da geldi yine;
Vurdu bukağıyı aklın bileğine;
Tanrım bu halka bir gaflet ver de bari
Ramazanı Şevval sansınlar bu sene
Ey doğru yolun yolcusu, çaresiz kalma;
Çıkma kendinden dışarı, serseri olma;
Kendi içine sefer et erenler gibi:
Sen görenlerdensin, dünya seyrine dalma
Duru sudan daha temizdir benim sevgim;
Sevgiyle bu oynayış da hakkımdır benim;
Halden hale girer başkalarında sevgi:
Neyse hep odur benim sevgim ve sevgilim
Dünya padişahın, kayserin, hakanın olsun;
Cehennem kötünün, cennet iyinin olsun;
Tesbih meleklerin olsun, temizlik Rızvan'ın:
Sevgili bizim olsun, canı canımız olsun
Ey güzel, sen ki bana derdi derman edensin;
Şimdi: "Çekil önümden" diye ferman edersin;
Senin yüzün canımın kıblesi olmuş bir kez;
Ne yapsın, kıble mi değiştirsin bu can dersin?
|