|
Prof. Dr. Sinsi
|
Bildiğim Tek Şey Hiçbir Şey Bilmediğimdir
kendini bilmek,bildiklerini bilmek ve bunların ışıgında hiçbirşey bilmedigini bilmek  
tek bildiğim hiçbir şey bilmediğimdir
bir insan hiçbir şey bilmiyorsa hiçbirşey bilmediğini nerden biliyor?
erdemli insanların hiçbir zaman akıllarından çıkarmaması gereken hayat düsturudur
çok sıkı laftır duyanlar duymayanlara söylerse az zamanda çok büyük işler yapabiliriz
sokrates'in söylediği ve orijinali "bildiğim bir şey varsa o da hiçbir şey bilmediğimdir" olan söz
"az da olsa bişeyler biliyoruz canım" diye fısıldaşmalara sebep olan sözdür
bir septiğin "onu nerden biliyorsun" diyerek sizi göt edebileceği söz*
neo'nun, kahinin "kendini bil" tabelasını göstermesine cevabıdır ama wachowski biradeler tatsızlık olmasın diye sonradan filmden bu sahneyi çıkartmışlar
en iyi bildiğim şey, hiç bir şey bilmediğimdir
bildiğim şey aslında hiçbir şey bilmediğimdir
bildigim birsey varsa hicbirsey bilmedigimdir
tek bildiğim şey hiçbir şey bilmediğimdir
ünlü düşünür socrates'in sözü hiçbir şey bilmediğini bildiğini söylüyor çelişkili bir ifadedir
sokratesin en bilgili insan benim çünkü atinalılar hiçbir şey bilmiyorlar ve bu cahilliklerinin farkında değiller oysa ben hiçbirşey bilmiyorum ve bunun farkındayım ve bu nedenden ötürü ben atinalılardan daha bilgiliyim sözünün özlü hali
- bildigim tek sey hicbir sey bilmedigimdir
- bende zaten senin bir bok bilmediğini biliyordum
herhangi bir sınavda yanıt olarak ideal bir cümle
bilginin gorece olmadigi ve kosullara ya da kisilere gore degismeyen evrensel gerceklerin, dolayisiyla gercek bilginin bulundugu inancini tasiyan sokrates'in en unlu sozu ayrica sofistlere kapak niteligindeki sozdur
amatör ruhu en güzel tarif eden sözlerdendir hayatın her alanında her yaşta henüz öğrenci olduğumuzu unutmamamızı salık veren cümledir
hiçbir şey bilmediğimi bildiklerim sayesinde biliyorum demek gibi bir şey bu bir paradoks aynı zamanda
plenus otokonsomasyonu  yani mi? yanisi: tevazu ayağına yatıp mükemmeliyet reklamı yapma
felsefe boş adamların işidir sözünü doğrulayan socrates ten inciler niteliğinde söz
"sonuçta yine bir şey bilmiyorum yine bir şey bilmiyorum " demek
bilgiye açık, herzaman öğrenmek isteyen insan sözü
agzı sürcmüs burda sokretesin;
'ne kadar cok sey bilirsem o kadar az sey biliyorum demektir' diyecekti *
tevazu derininde felsefe yapmaktır ki derinliği çocuk havuzu boyutundan başlayıp okyanusa kadar uzanır  
giovanni papini diye ünlü bir italyan yazarı vardır bundan otuz yıl önce rahmetli fikret adil, papini'nin "gog" adlı bir yapıtını çevirmişti türkçe'ye
"gog" devletler satın alacak kadar zengin bir adamın akıl hastanesine düştükten sonra yazdığı anılardır
yapıtın mültimilyarder kahramanı, çağın tüm konularına karşı zapt edilmez bir merak duymakta ve etek dolusu paralar vererek, çeşitli düşünce akımlarıyla, geliştirilmek istenen yeni kuramları, bunları yaratan ve öncülüğünü eden kişilerin ağızından öğrenmeye çalışmaktadır
bu arada aklını einstein'ın "görecelik kuramı"na taktırır ve bunun ne menem bir şey olduğunu anlamak için einstein'la görüşmeye gider:
- sayın bilgin, der, ben ne fizikten, ne de felsefeden hiç bir şey çakmayan bir insanım ancak, yine de sizin tarafınızdan geliştirilen ve binlerce yıllık insan düşüncesinin vardığı son doruk nokta olduğu herkesçe onaylanan "görecelik kuramı"nızın özünü öğrenmek istiyorum sizden tek ricam kuramınızı benim hemen anlayabileceğim bir dille anlatmanızdır açıklayın bakalım, nedir bu "görecelik kuramı"  
einstein, kendisiyle görüşebilmek için ileri sürdüğü öneriyi hemen benimseyerek israil devletine milyonlarca dolar vermiş olan zengin deliye, bir hayli karmaşık olan "görecelik kuramı"nı üç beş sözcükle nasıl özetleyebileceğini biraz düşünür sonra da:
- bakın, der, bizim bulduğumuz gerçek, sizin anlayacağınız dille şudur; "bir şey kıpırdıyordu"  
deli zengin:
- nasıl, nasıl, der, binlerce yıllık insan düşüncesinin vara vara sonunda vardığı doruk bu mu? bula bula bunu mu buldunuz siz? "bir şey kıpırdıyordu"  
einstein:
- evet, der, sonunda bu gerçeği saptadık "bir şey kıpırdıyordu"  
deli zengin, biraz kazık yemiş gibi hisseder kendisini ama, üstünde durmaz fizik ve felsefenin erişebildiği en tepe noktanın "bir şey kıpırdıyordu"dan ibaret olmasına şaşarak geçip gider
* * *
yarım yüzyılı aşkın bir yaşamdan sonra insanın bazen vardığı gerçekler de "bir şey kıpırdıyordu" türünden olağanüstü bir basitlik taşıyor
örneğin on binlerce yazıdan sonra sezebildiğim tek doğru ne oldu biliyor musunuz? kimsenin kendi toplumunu doğru dürüst tanımasına olanak bulunmadığı doğrusu  
"biz şöyleyiz, biz böyleyiz" deyip duruyoruz ama gerçekten öyle miyiz, değil miyiz bilmiyoruz
örneğin tanzimat'tan bu yana söylenip yazılmış olanların, toplum üstündeki etkileri ne olmuştur?
kestirmek kolay değil
belki de tanzimat istanbul'da belirli bir çevreyi etkileyebildi sadece ya müşrutiyetler, onlar hangi kesit ve bölgeleri ne kadar etkiledi?
belki kuşdili çayırı'nın çevresi ile fatih, taksim ve beşiktaş yörelerini  
o dönemin romanlarıyla edebiyatı dahi geniş kitlelere yansıyamadı "aşk-ı memnu" ile "rubab-ı şikeste"yi kırksekiz milyonda kaç kişi okumuştur ki?
"mecelle"nin dahi ne anlama geldiğini bilmeyenler bir hayli çoğunluktadır her halde  bizim düşünce yapımızı biçimlendiren en güçlü olgu, sanırız aile biriminde de kendini iyice belli eden "ataerkillik" olgusudur
"ataerkillik" biçimlenmesinin boyutlarını "cumhuriyet'in taze rüzgarlarıyla ne kadar genişletebildik, onu dahi tam bilemiyoruz
yüzyılı aşkın bir süreden beri çeşitli aralıklarla denemeye giriştiğimiz demokrasinin mayasında sık sık bir formül sakatlığı çıkıyor ataerkillikle cumhuriyet ve demokrasiyi aynı kaba koyup çalkalamaktan oluyor belki de bu  belki de bu formül sakatlığına, endüstrinin yeterince gelişmemiş olması yol açıyor  
bunun yanında zeka ve yaratıcılık dozlarını da saptamak olanağı yok  ayrıca, "basmakalıp", "orta grat" ve "beylik inançların" yeniden gözden geçirilmesine de pek yatkın durmuyoruz
* * *
evde yeni yetişen genç, azıcık değişik bir müzik çalmaya kalksa tepemiz atıyor:
- kes ulan şu gürültüyü, diye bağırıyoruz
bizim kafamıza uymayan, aklımıza yatmayan her şeyi, "zıpırlık", "zibidilik" ve "kendini bilmezlikle" suçluyoruz  kendi davranışlarımız gayet olağan geliyor kendimize  ve kendimizi tanıma olanaklarına da sahip değiliz  
tanzimat'tan bu yana yetişen yazarlar, ozanlar, sanatçılar, düşünürler, bilim adamları bize kendimizi tanıtacak kadar koşullanmaları sürekli ırgalamaya dönük bir birikim sağlayamamışlar gösterdikleri çabalar da dar çevrelerde şöyle bir esinti yaptıktan sonra uçup gitmiş
insanlık düşüncesinin vardığı son nokta, "bir şey kıpırdıyordu"  
bizim de elli yıldan sonra gelebildiğimiz yer, "kendimizin ne olup ne olmadığını" yeterince bilmediğimiz  
bu kadar engin bir bilgisizliğe erişebilmek için, ne kadar çok çalıştık, tahmin edemezsiniz  
celiskinin allahi vardir benzerleri icin:
bildiğim en basit şey her boku bildiğimdir olarak değiştirilmesi gerekir zira insanların hepsi her şeyi bilir kendi dünyandaki her şeyi bilirsin bu da sana yeter diğerlerinin dünyasından sana ne atomu parçalayacak adam zaten vardır sen bilmesen ne olur? otur oturduğun yerde kendi görevini ifa et kendine ait olanı bil fazla bilgiyle kafanı karıştırma sonra kendine ait olanları da unutursun mal gibi kalırsın *
|