Yalnız Mesajı Göster

Maide Suresinin Meali Açıklaması

Eski 09-01-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Maide Suresinin Meali Açıklaması



11 – Ey iman edenler! Allah’ın size olan şu nimetini hatırlayın: Hani bir topluluk size el uzatmaya, sizi öldürüp yok etmeye teşebbüs etmişti de O, bunların ellerini size zarar vermekten menetmişti

Allah’ın hukukuna haksızlık etmekten sakının Müminler yalnız Allah’a dayansınlar [48,24]

Bir-i meûne faciasından hemen sonra çok nazik bir ortamda ashabdan Âmir ed-Damrî, kasdî olmaksızın, anlaşmalı Benî Âmir kabilesinden iki kişiyi öldürmüş, gergin bir durum ortaya çıkmıştı Hz Peygamber bizzat gidip Benî Nadîr Yahudilerinden diyet ödemede yardım istedi Aslında onları göreve çağırdı Zira sözleşme gereği, diyet konusunda yardımlaşma görevleri vardı Bunlar içlerinden suikast planı hazırlamışlardı Cibril haber verdi, iş anlaşıldı, Allah resûlünü korudu Âyet, bu olaya işaret etmektedir

12 – Allah İsrail oğullarından kesin söz aldı Biz onlardan (on iki boydan her birinden bir kefil olmak üzere) on iki de kefil tayin etmiştik Allah buyurdu ki:

“İyi bilin ki Ben sizinle beraberim

Eğer siz namazı dikkatli bir şekilde tamtamına eda eder, zekâtı verir,

resullerime iman eder, onlara sahip çıkar,

Allah rızası için gerekli yerlere harcayarak Allah’a güzel bir tarzda ödünç verirseniz,

Ben elbette sizin kusurlarınızı örter ve elbette sizi içinden ırmaklar akan cennete yerleştiririm

Ama kim bundan sonra nankörlük edip küfre saparsa, doğru yoldan sapmış, kendini zayi etmiş olur

Tevrat’ta İsrail boylarının reisleri denilerek bunların isimleri yazılır (Sayılar 1,5-15) Kur’ân’ı İngilizceye çeviren Rodwell, Kur’ân’ın bu on iki reisi uydurduğunu iddia ederek cehaletini gösterir

13 – İşte o Yahudileri, verdikleri kesin sözü bozduklarındandır ki lânetledik, onların kalplerini katılaştırdık

Böylece onlar kelimeleri yerlerinden oynatarak tahrif ederler

Kendilerine tebliğ edilen hususlardan pek çoğunu unuttular

Onların pek azı hariç olmak üzere, onlar tarafından devamlı olarak hainlik görürsün

Yine de sen onları affet, aldırma Çünkü Allah iyilik edenleri sever [2,75; 3,7; 4,46]

14 – “Biz Nasraniyiz, Hırıstiyanız” diyenlerden de kesin söz aldık Fakat onlar da kendilerine tebliğ olunan derslerden bir çoğunu unuttular

Bu yüzden Biz de aralarına kıyamet gününe kadar sürecek kin ve nefret bıraktık Allah onların meslek haline getirdikleri bu işleri bir bir yüzlerine çarpacaktır [2,62] [KM, İşaya 19,2]

Nasâra, nusret kökünden gelip ensar (yardımcılar) demektir [61,14] Hz Îsâ’nın memleketi Nasıra ile ilgisi yoktur Bazı Avrupalılar Kur’ân’ın Hıristiyanları küçümsemek için Nasıraya nisbetle bu ismi kullandığını iddia ederler Hz Îsâ’nın havarilerine ilkin Antakyalılar MS 43-44 yıllarında Mesihîler adını vermişlerdir Yoksa kendisi, adına bir din kurup böyle bir isim kullanmamıştır Ona tâbi olanlar Tevrat’a bağlı Yahudi cemaati ile, Kudüsteki Mabede gitmeye devam etmişlerdir (Resullerin İşleri, 3,1) Daha sonra Pavlos, Tevrat cemaatinden ayrılıp kurtuluş için sadece Mesih’e inanmak gereğini öne sürdü Cemaat ismi uzun süre oturmadı (kardeşler, müminler, şakirtler denildi) Mesihîler adı, önce düşmanları tarafından kendilerine verilip, sonra mecburen kabullendikleri bir isim oldu Kur’ân asıl isimlerini kullandığından ona teşekkür yerine tenkid etmeleri çok tuhaftır

Hıristiyanlar ilk üç asır işkence ve gizliliğe mahkûm oldukları dönemde ortaya çok sayıda İncîl çıktı Roma İmparatoru Constantin MS 324’de Hıristiyanlığı devlet dini olarak kabul ettiğinde çeşitli bölünmeler çoktan başlamış ve din asliyetini kaybetmişti

15 – Ey Ehl-i kitap! Kitaptan (Tevrat’tan) gizlediklerinizin çoğunu size beyan eden,

bir çoğunu da yüzünüze vurmayarak affeden Resûlümüz size gelmiş bulunuyor İşte size Allah tarafından bir nûr ve hakikatleri açıklayan bir kitap geldi

16 – Allah onunla, rızasını izleyenleri selamet yollarına iletir,

Onları izni ile karanlıklardan aydınlığa çıkarır ve onları dosdoğru yola iletir

17 – “Allah, Meryem’in oğlu Mesih’tir” diyenler kesinlikle kâfir olmuşlardır

De ki: “Eğer Allah Meryemin oğlu Mesihi, annesini ve dünyada bulunanların hepsini imha etmek istese, O’na karşı kimin elinden bir şey gelir? Kim O’nu engelleyebilir?

Doğrusu göklerin, yerin ve ikisi arasında olan bütün varlıkların hakimiyeti Allah’a aittir O dilediğini yaratır Allah her şeye kadirdir [4,171; 9,30]

(Bu konuda 4,171 âyeti ile ilgili açıklamaya bkz)

18 – Hem Yahudiler, hem de Hıristiyanlar “Biz Allah’ın evlatları ve sevgilileriyiz” dediler

De ki: “Öyleyse niçin Allah sizi günahlarınız sebebiyle cezalandırıyor?”

Hayır, bilakis siz O’nun yarattığı birer beşer topluluğusunuz Allah dilediğini affeder, dilediğini cezalandırır

Göklerde, yerde ve ikisi arasında olan her şeyin hakimiyeti Allah’ındır

Dönüş de O’na olacaktır

19 – Ey Ehl-i kitap! Resullerin gelmesinin kesintiye uğradığı bir sırada,

ileride “bize ne müjdeleyen ne de uyaran hiçbir Peygamber gelmedi” demeyesiniz diye

size, müjdeleyici ve uyarıcı Elçimiz, her şeyi beyan etmek üzere geldi Allah her şeye hakkıyla kadirdir

Hz Muhammed (as)’ın risaletinden önce altı yüzyıl boyunca Peygamber gelmemişti En yakın olan Hz Îsâ altı yüz yıl kadar önce yaşamıştı

20 – Bir vakit de Mûsâ kavmine şöyle demişti:” Ey kavmim! Allah’ın size lütfettiği nimetlerini bir düşünün; zira o içinizden peygamberler çıkarttı, sizi hür insanlar yaptı ve devrinizde hiç kimseye vermediğini size verdi [2,47-122; 45,16; 2,143; 3,110] {KM, Sayılar 13,17; 14,38}

İsrail oğulları Hz Mûsâ’dan önce de, mesela Hz Yusuf döneminde ve ondan sonra Mısır’da büyük bir güce sahip olmuşlardı Uzun süre medenî dünyanın en üstün gücü kalıp paraları Mısırda olduğu gibi, çevresinde de geçerli olmuştu

21 – Ey kavmim! Haydi Allah’ın size nasib ettiği kutsal ülkeye girin, sakın geri dönüp kaçmayın Yoksa hüsrana düşerek perişan olursunuz {KM, Tesniye 7,13; 8,1; Çıkış 3,8}

“Kutsal ülke”, İbrâhim, İshak, Yâkub (as)’ın vatanı olan Filistindir Mısır’dan ayrıldıklarında Allah onları oraya yöneltmişti Bu âyetler Hz Mûsâ’ya tâbi olan o zamanki İsrailoğullarından bahs etmektedir Dolayısıyla onların âlemlere üstün kılınmaları, o kutsal ülkeye girmeleri o döneme aittir ve Allah yolunda olma, Ona lâyık davranışlarda bulunma ile şartlıdır

22 – “Ya Mûsâ, dediler, orada zorba ve güçlü bir millet var

Onlar oradan çıkmadıkça biz asla giremeyiz Eğer çıkarlarsa, ancak o zaman gireriz” {KM, Sayılar 13,31-33; Tesniye 1,28}

23 – Allah’ın buyruğuna uymamaktan korkan ve Allah’ın kendilerine iman ve yakin nimeti ihsan ettiği iki yiğit çıkıp dediler ki:

“Üzerlerine hücum edin, kapıyı tutun Kapıyı tutup da dışarıda savaş meydanına çıkmalarını önlediniz mi muhakkak siz galipsinizdir İmanınızda samimî iseniz yalnız Allah’a dayanın

24 – Yine dediler ki: “Ya Mûsâ! O zorbalar orada oldukları müddetçe biz asla giremeyiz Haydi sen Rabbinle git, ikiniz onlarla savaşın, biz işte burada oturuyoruz

25 – Mûsâ: “Ya Rabbî, dedi, ben kendi nefsimden ve kardeşimden başkasına söz geçiremiyorum Artık bizimle bu itaatsiz, bu yoldan çıkmış topluluk arasında Sen hükmünü ver!”

Alıntı Yaparak Cevapla