Prof. Dr. Sinsi
|
Maide Suresinin Meali Açıklaması
93 – İman edip iyi ve yararlı işler yapanlara, bundan böyle Allah’a karşı gelmekten sakındıkları ve imanlarında sebat ile iyi ve yararlı işlerine devam ettikleri,
sonra takvâları ve imanları tam sağlamlaşıp kökleştiği,
daha sonra da bu takvâ ile beraber, başkalarına iyilik eden ve her yaptığını güzel yapan ihsan mertebesine erdikleri takdirde,
daha önce yeyip içtiklerinden dolayı kendilerine bir vebal yoktur Allah da böyle güzel davrananları sever [7,31]
Âyette takvâ ve iman şartının üç kere tekrarlanması, çeşitli tefsirlere vesile olmuştur Mesela: ilk cümlede: “Şirkten sakınıp Allah’a iman ettikleri takdirde”, ikinci cümlede “Haramlıktan sonra şarap ve kumardan sakındıkları ve onların haramlığına iman ettikleri takdirde”, üçüncüsünde “Diğer bütün haramlardan sakınıp haramlığına iman ettikleri takdirde” şekillerinde yorumlanmıştır (Nesefî) Veya birincisi şirkten, ikincisi haramlardan, üçüncüsü şüpheli şeylerden korunma diye yorumlanmıştır (Nesefî) Yahut üç mertebe yani başlangıç, orta ve son duruma itibar edilmiş olabilir Yahut ittika edilen (sakınılan) şeylere itibar edilebilir: Şöyleki: Cehennemden korunmak için haramlardan; haramdan korunmak için şüpheli şeylerden; nefsi düşüklükten korumak için bazı mübahlardan korunmak gerektiğine işarettir Vallahu a’lem (Ebu’s-Suûd)
94 – Ey iman edenler! Allah, kendisini görmeksizin, gıyabında Kendisini tazim edip haramlardan sakınanları meydana çıkarmak için sizi av nevinden bir şeyle deneyecek Bir av bolluğu ki elleriniz de yetişebilecek, mızraklarınız da  Kim bundan sonra konulan hududu aşarsa işte ona gayet acı bir azap vardır [67,12]
95 – Ey iman edenler! Siz ihramlı iken av öldürmeyin İçinizden kim onu bilerek öldürürse kendisine bir ceza vardır O ceza da, öldürdüğüne benzer bir davar olup, öldürülenin emsali olduğuna içinizden iki âdil kişinin karar vermesi gerekir
Ceza, Kâbe’ye ulaşıp orada kesilecek bir kurbanlıktır Yahut fakirleri doyurmak, yahut onun dengi oruç tutmak şeklinde bir keffarettir, ta ki işlediğinin vebalini tatsın
Allah daha önce işlenen bu tür fiilleri affetti Fakat kim dönüp tekrar böyle yaparsa Allah ondan, onun intikamını alır; zira Allah azîzdir (mutlak galiptir) ve intikamı vardır [2,196; 3,4]
Hac esnasında avlanma yasağının önemli hikmetlerinden biri, Harem-i Şerif’in, yani oranın ziyaretçileri hacıların güvenliğini sağlamaktır Avlananların olması, izdiham ve kazalara yol açabilir Allah’ın intikamı: Adaletinin gereği olarak, müstahak olanı cezalandırmasıdır
96 – Ey ihramlılar! Deniz avı ve deniz yiyeceği size helal kılındı ki size ve yolculara bir rızık vesilesi olsun Kara avı ise, ihramlı olduğunuz müddetçe size haram kılındı Öyleyse huzurunda varıp toplanacağınız Allah’a karşı gelmekten sakının
97 – Allah Kâbe’yi, o hürmete layık mâbedi, insanların din ve dünya hayatları için bir nizam vesilesi kılmıştır; o hürmetli ay’ı da, Kâbeye gönderilen gerdanlıksız veya gerdanlıklı kurbanlıkları da  
Bütün bunlar, Allah’ın göklerde olanı da, yerde olanı da bildiğini ve gerçekten Allah’ın her şeyi bildiğini sizin de bilip anlamanız içindir
Hac uluslararası düzeyde, dünya çapında yılda bir tekrarlanan bir vakıa olduğu gibi, umre de daha küçük çapta devam eden bir vakıadır Hac ziyaretinin kültürel, sosyal, ekonomik, turistik fayda ve neticeleri gözle görülmektedir Fakat daha fazla faydası, ziyaretçilerin manevî hayatlarına yön verip, onları manen beslemesidir Allah’ın yeryüzünde inşasını emrettiği ilk Mabedi ziyaret etmekle, insanlığın babası Hz Âdem (a s )’dan günümüze kadar gelen bütün insanlarla buluşması, başka kapılarda sürünüp perişan olanların, sıcak aile yuvalarına dönüşü, geçici dünya imtiyazlarının (ırk, asalet, servet, makam, güzellik, gençlik gibi imtiyazların) gerçekten geçici olduğunun ispatlanması, mahşer manzarasından bir enstantanenin dünyada yaşanarak insanların ona göre kendilerine çekidüzen vermeleri gibi nice muazzam gerçekleri yaşar ki bunları düşününce “Kâbe’nin nasıl bir yön ve nizam unsuru” ve yön belirleyen bir pusula olduğunu anlar
Hürmetli ay (Şehr-i haram) Hac ibadetinin yer aldığı Zilhicce veya hac mevsiminin yer aldığı receb, zilkade, zilhicce ve muharrem aylarıdır
98 – Bilin ki Allah’ın cezası şiddetlidir; ama aynı zamanda O, gafurdur, rahîmdir (affı ve merhameti boldur)
99 – Peygambere düşen sorumluluk, sadece tebliğ etmektir Allah sizin açığa vurduğunuz ve gizlediğiniz her şeyi bilir
Bu, “Peygamberin yapacağı başka iş yoktur,” mânasına gelmez Vahyin tebliği bakımından, sorumluluk yönünden Hz Peygamberin durumunu bildirmekte, insanlara zorla kabul ettirmenin söz konusu olmadığını belirtmektedir Yani “Peygamber size, tebliğ görevini fazlasıyla yerine getirdi Sizin ona itaat etmemede artık hiçbir mezaretiniz olamaz” demektir
100 – Murdarın çokluğu tuhafına gitse de gitmese de, hatta murdarın çoğu hoşuna gitse de gitmese de, murdar ile temiz bir olmaz
Öyleyse ey akl-ı selîm sahipleri! Siz az çok demeyip daima temize, helale yönelin Haram yemekten, Allah’a karşı gelmekten sakının ki felah bulasınız
101 – Ey iman edenler! Açıklandığı takdirde hoşunuza gitmeyecek şeyleri sormayın
Eğer Kur’ân’ın indirilmesi esnasında onları sorarsanız, size açıklanır
Halbuki Allah onları bağışlamış, sizi onlardan muaf tutmuştur
Çünkü Allah gafurdur, halimdir (affı ve müsamahası geniştir)
Hz Peygamber (a s m) haccın farz kılındığını tebliğ ettiği sırada ashabından biri: “Her sene mi?” diye sorup tekrarlamıştı İşi zorlaştıracak soruların yersizliği bildirilerek müminler eğitiliyor
102 – Sizden önce bir topluluk o kabîl şeyleri sormuş, sonra da onlar sebebiyle kâfir olmuşlardı [6,109-111]
103 – Allah ne bahîre, ne sâibe, ne vasîle, ne de hâm diye bir şey bildirmemiştir
Fakat, o kâfirler bu inançlarını Allah’a mal ederek Ona iftira etmişlerdir Onların ekserisinin akılları ermez
Cahiliye arapları putlarına adadıkları hayvanları gruplara ayırmışlardı Beş kere doğrup beşinci de dişi doğuran deveye bahîra der, kulağını yarıp sütünü sağmaz, putlara bırakırlardı Bazı hayvanları putlar uğrunda serbest bırakır, sütü yalnız misafirlere ayrılırdı ki bu deveye sâibe derlerdi Biri erkek diğeri dişi olarak ikiz doğuran koyun veya deveye vasîle der, erkeği putlara kurban ederlerdi On nesli dölleyen erkek deveye hâm deyip onu da putlar için serbest bırakırlardı
104 – Kendilerine: “Allah’ın indirdiğine ve Resûle (onların hakemliğine) gelin denildiğinde “Atalarımızı ne halde bulmuşsak o bize yeter” derler “Ataları hiçbir şey bilmeyen, doğru yolu bulamayan kimseler olsalar da mı onlara tabi olacaklar?”
Müşriklerin hürafelerinden biri de, deve ve koyun gibi hayvanları, âyette sayılan adlar altında putlara adama, insanların yararlanmasını önleme ve putlara kurban etme idi
105 – Ey iman edenler! Siz kendinizi düzeltmeye bakın! Siz doğru yolda olduktan sonra sapanlar size zarar veremez Hepiniz dönüp dolaşıp Allah’ın huzurunda toplanacaksınız O da yaptıklarınızı size bir bir bildirecek, karşılığını verecektir
Bu âyet, emr-i mâruf nehy-i münker isteyen âyetlerin hükmünü değiştirmiyor Ashab zamanında bile böyle anlayanlar olunca Hz Ebû Bekir (r a ) minberden şöyle seslenmiştir: “Ey insanlar! Siz bu âyeti okuyor fakat, bundan maksadı, gereğince anlamıyorsunuz Ben Resûlullah (a s m) dan şunu işittim: “İnsanlar bir zalimi görürler de zulmünü engellemezlerse, Allah Teâla hepsine azab eder ” Bu âyeti sırf ferdî bir mânada almamalı,enfusekum’dan ferdi, nefsi ve tümüyle toplumun kendisini içine alan bir mâna anlamalıdır Yani fert, fert olarak, müslüman toplum da toplum olarak, iyilik ve dürüstlüğünü korumalıdır Bununla beraber âyet bize asıl şunu gösteriyor ki: kurtuluş ve toplumun hidâyeti de fertlerden başlar Fertler düzelirse toplum da düzelir Fertlerde sıhhat ve istikamet olmazsa, sayılarının artması kuvveti artmaz Bilakis sorunları çoğaltır Çünkü toplumda vahid-i sahîh olmazsa, toplama ve çarpma, kesirlerin çarpımında olduğu gibi, daha küçük bir neticeye götürür Tam sayı olarak 3X3=9 ederken, 1/3X1/3=1/9 olur Onun için önce tam sayı durumunda, kâmil fertler yetiştirmelidir Toplumu ıslah etmek isteyenler, emr-i mârufu kendilerinden başlatmalıdırlar Keza sağlıksız bir toplum da, başka toplumları düzeltemez Müminler, fert ve toplum olarak görevlerini yaparlarsa, başkalarının sapmalarından sorumlu olmazlar
106 – Ey iman edenler! Sizde ölüm alâmetleri belirdiğinde, vasiyyet edeceğiniz sırada, içinizden iki dürüst kişiyi şahit tutun Yahut yolculuk esnasında başınıza ölüm musibeti gelmişse, sizden olmayan başka iki kişi şahit olsun
Eğer şüphe ederseniz, o iki şahidi namazdan sonra tutar ve: “Yeminimizi, akrabalarımızın menfaati de sözkonusu olsa, dünyanın hiç bir şeyine değişmeyeceğiz Allah’ın üzerimizde bir emanet, bir borç olarak bulunan şahitliğini gizlemeyeceğiz Yoksa biz kesinlikle günahkâr oluruz” diye Allah’a yemin ettirirsiniz
107 – Şayet sonradan bu şahitlerin yalan söyleyerek günah işledikleri anlaşılırsa, şahitlerin haklarına tecavüz etmek istedikleri ve ölüye daha yakın olan mirasçılardan iki kişi, öbürlerinin yerine geçerler ve “vallahi bizim şahitliğimiz onların şahitliğinden daha doğrudur ve biz kimsenin hakkına tecavüz etmedik Aksi takdirde biz elbette zalimlerden oluruz” diye yemin ederler
108 – Bu usul, şahitliği tam gerektiği şekilde yapmaları, yahut yeminlerinden sonra başka şahitlerin şahitliklerine başvurma sonucunda, yalan söylediklerinin ortaya çıkması sebebiyle, yeminlerinin reddedileceğinden korkmalarını sağlama bakımından en uygun çaredir Allah’a karşı gelmekten sakının ve Allah’ın hükmünü dinleyip itaat edin Allah, din yolundan çıkan fasıklar gürûhunu hidayet etmez, emellerine kavuşturmaz
Vasiyetin yerine getirilmesi için alınacak tedbirler bu âyetlerle özetlenmiştir Âyetin son cümlesinden maksat şudur: Siz ittika etmez ve söz dinlemezseniz fasık olursunuz Allah da fasıklara hidâyet etmez, yani cennet yolunu bulmaya veya “faydaları olan cihete muvaffak etmez, emellerine kavuşturmaz ”
109 – Gün gelecek, Allah peygamberleri bir araya toplayıp:
“Sizin tebliğleriniz ümmetleriniz tarafından nasıl karşılandı, nasıl bir cevap aldınız?” buyuracak
Onlar da: “Senin, herşeyi hakkiyle bilen ilminin yanında bizim bilgimiz yok
Zira gayblara vakıf olan, yalnız Sen’sin” diyecekler [7,6; 15,92-93]
110 – Allah o gün buyuracak ki: “İsa! Hem senin, hem annenin üzerindeki nimetimi iyi düşün!
Düşün ki: Ben Seni Ruhu’l-kudüsle desteklemiştim Sen beşikte iken de, yetişkin iken de insanlarla konuşmuştun
Ben sana kitabı, hikmeti, Tevrat ve İncili öğretmiştim
Sen, Ben’im iznimle çamurdan kuş şeklinde bir şey yapıyor, ona üflüyordun; o da Ben’im iznimle kuş oluveriyordu
Düşün ki: Sen Ben’im iznimle anadan doğma âmanın gözünü açıyor, abraşı da iyileştiriyordun
Düşün ki: Sen Ben’im iznimle ölüleri kabirden diri olarak çıkarıyordun
Hani Ben İsrailoğullarının şerlerini (öldürme kasıtlarını) senden defetmiştim
Kendilerine apaçık deliller, mûcizeler getirdiğin zaman da onların kâfirleri: “Bu besbelli bir büyüden başka bir şey değil” demişlerdi [2,87; 3,46 49; 9,30] {KM, Matta 12,24; Markos 3,22; Luka 11,15}
111 – Ve hani Havarilere: “Bana ve Resûlüme iman edin” diye ilham etmiştim
Onlar da: “İman ettik Hakka teslim olduğumuza şahid ol!” demişlerdi [3,52; 28,7; 16,68] {KM, Yuhanna 14,1}
112 – Bir vakit de Havariler: “Ey Meryem oğlu İsa! Rabbin bize gökten bir sofra indirebilir mi? dediler
O da: “Eğer mümin iseniz Allah’tan korkun da edebi aşmayın” diye cevap verdi {KM, Resullerin işleri 10,9}
Bu isteği iman etmeden önce yapmış olmaları mümkündür Allah Teâlanın kudretine, Hz İsa (a s ) ın nübüvvetinin hakkaniyetine inanarak bunu söylemeleri mümkündür Bu durumda “gücü yeter mi?” diye Hak Teâlanın kudreti değil de, “indirir mi?” anlamında olarak O’nun fiili süal konusu yapılmaktadır (Ebu’s-suud)
113 – “Biz” dediler, “istiyoruz ki ondan yiyelim, gönlümüz rahatlasın, senin bize doğru söylediğini bilelim ve ona şahitlik edenlerden olalım ”
114 – Meryem’in oğlu İsa: “Ey büyük Rabbimiz! Ey yüce Allah! Bize gökten bir sofra indir ki bizim hem evvelimiz hem âhirimiz (yani ümmetimizin tamamı) için o gün bir bayram olsun ve Sen’den bir mûcize olsun, bizi rızıklandır, zira rızık verenlerin en hayırlısı Sen’sin” dedi {KM, Çıkış 16,4; Tesniye 8,3; Matta 26,26-28; Markos 14,22-24}
115 – Allah buyurdu ki: “Ben onu yukarıdan size indiririm, fakat bundan sonra her kim nankörlük edip kâfir olursa, onu dünyada hiç kimseye yapmayacağım derecede cezalandırırım ”
116-118 – Hem Allah Teâla: “Ey Meryem oğlu İsa!” Sen mi insanlara “Beni ve annemi Allah’tan gayrı iki tanrı edinin” diye sorguladığı vakit o şöyle diyecek:
“Hâşa! Sen şerikden ve her noksandan münezzehsin Ya Rabbî! Hakkım olmayan bir şeyi söylemem doğru olmaz, bana yakışmaz
Hem söylediysem malûmundur elbet Benim varlığımda olan her şeyi Sen bilirsin, ama ben Sen’in Zatında olanı bilemem Bütün gaybleri hakkıyla bilen ancak Sen’sin ”
“Sen ne emrettinse ben onlara, bundan başka bir şey söylemedim Dediğim hep şu idi: “Rabbim ve Rabbiniz olan Allah’a kulluk edin ”
“Ya Rabbî! Ben aralarında olduğum müddetçe onları kolladım Fakat vakta ki Sen beni aralarından tutup aldın, onları görüp denetleyen yalnız Sen kaldın Sen gerçekten her zaman, her şeye hakkıyla şahitsin
Eğer onları cezalandırırsan, şüphe yok ki onlar Sen’in kullarındır Onları affedersen, aziz-u hakîm (üstün kudret, tam hüküm ve hikmet sahibi) ancak Sen’sin ” [4,172]
Birçok batılı yazarın iddialarının hilafına, Kur’ân-ı Kerim, Meryem’i teslisin bir unsuru saymaz Yalnız bu âyette onun tanrılaştırıldığını bildirir Arabistanda ve Suriyede İslam’ın zuhurundan önce Meryem’i tanrılaştıran Collyridiens gibi toplulukların bulunduğunu bir çok müsteşrikin çalışmaları da göstermiştir Fakat oraya gitmeye gerek yoktur Katolik mezhebi Meryem hakkında “Tanrının Annesi” (Theotokos) der, onun da ruh ve bedeni ile göğe yükseldiğini, dünyada hazır ve icraatta bulunduğunu, duaların ona yöneltilmesinin yerinde olduğunu kabul eder Tevhid konusunda çok titiz olan Kur’ân nazarında bunların tanrılaştırma sayılması pek normaldir
{KM, Matta 4,10; Luka 4,8} İncilin hiçbir yerinde Hz İsa (a s )’ın “Ben Tanrı’yım” şeklinde bir sözü yoktur Aksine o Allah’ın kulu olmasıyla övünür (Matta 12,18)
119 – Bunlardan sonra Allah buyurur ki: “Bu gün o gündür ki, doğruların doğruluğu kendilerine fayda verir Onlara içinden ırmaklar akan cennetler var
Orada daimî kalırlar Allah onlardan razı olmuş, onlar da Allah’tan razı olmuşlardır İşte büyük başarı ve mutluluk budur!”
120 – Göklerin, yerin ve oradaki her şeyin hakimiyeti Allah’ındır! ve O her şeye hakkıyla kadirdir
|