|
Prof. Dr. Sinsi
|
Özgürlük Temasını İşleyen Nazım Ve Nesir Örnekleri
Özgürlük Temasını İşleyen Nazım ve Nesir Örnekleri
HÜRRİYETE DOĞRU
gün doğmadan,
deniz daha bembeyazken çıkacaksın yola
kürekleri tutmanın şehveti avuçlarında,
içinde bir iş görmenin saadeti,
gideceksin;
gideceksin ırıpların çalkantısında
balıklar çıkacak yoluna, karşıcı;
sevineceksin
ağları silkeledikçe
deniz gelecek eline pul pul;
ruhları sustuğu vakit martıların,
kayalıklardaki mezarlarında,
birden,
bir kıyamettir kopacak ufuklarda
denizkızları mı dersin, kuşlar mı dersin;
bayramlar seyranlar mı dersin, şenlikler cümbüşler mi ?
gelin alayları, teller, duvaklar, donanmalar mı ?
heeeey !
ne duruyorsun be, at kendini denize;
geride bekliyenin varmış, aldırma;
görmüyor musun, her yanda hürriyet;
yelken ol, kürek ol, dümen ol, balık ol, su ol;
git gidebildiğin yere
Orhan Veli Kanık
HÜRRİYETE ÖVGÜ
boşuna değil dökülen kan
hatıran daha aziz çıkacaktır
bu felaket senelerinden
asırlardır bu böyledir
bütün kötülükler geçer
yaşar iyi ve güzel olan
sen çalışmanın ve düşünmenin hakkısın
kanunların, nizamların üstünde
talihisin insanlığın
her sevgi hayatla biter
yalnız senin aşkın kalır
genç çocuğa babadan
boşuna değil dökülen kan
şehirlerde, köylerde çocuklar büyüyecektir
daha zeki daha çalışkan
bütün acılar unutulacak
şarkılar daha yürekten söylenecek
yıkılan evler köprüler
daha sağlam kurulacaktır tekrar
yeniden fabrikalar yükselecek
tarlalar genişleyecektir
boşuna değil dökülen kan
tarihin akışından anlıyorum
kuvvet zamanla yıkılır
yalnız senin uğrunda ölür insan
yarası acımadan
Necati Cumalı
Özgürlükten Vazgeçmek İnsanlıktan Vazgeçmektir!
Ah La Fontaine! Masalların bizi nasıl da yanılttı Karga ile alay etmemizi isterken sen, biz tilkiyi sevdik Ağustosböceği’ne kızmamızı isterken sen, biz karıncayı ezdik Aslan bölüştürülecek şeyin hepsini kendine aldığında aslan oluverdik birden Sivrisinek aslanı yere vurduğunda sivrisinektik Sen bir dersi tatlılaştırmak için başvurmuştun bu yalanlara, biz dersi değil yalanı bal eyledik
Sadece yalanı mı, dalkavukluğu, serseriliği ve zulmetmeyi de Ta ki Rousseau elini kaldırıp, “Sizinle anlaşalım bay La Fontaine! Ben kendi hesabıma sizi okuyacağıma, seveceğime ve masallarınızdan ders alacağıma söz verebilirim Ancak çocuklara bunları öğretmemi istemeyeceksiniz benden!” diyene kadar Ta ki Rousseau “Emil yahut Terbiyeye Dair” adlı ciltlenmiş isyanıyla insanın mayasında bulunmayan kötülüğün “eğitim” adı altında ona nasıl musallat edildiğini ilan edene kadar Ta ki Cenevre Meclisi Rousseau’nun “Emile” ve “Toplum Sözleşmesi” adlı kitaplarının Paris ve Cenevre caddelerinde yakılıp, yazarının tutuklanmasına karar verinceye kadar
Ah Rousseau! Hadi büyüdüklerinde isabetli hükümler versinler diye, çocuklara iyilikle adaletin ikiz kardeşler olduğunu öğretip koşturdun onları gürültülerden uzak, “Gelişim adına mutluluklarına kıymayın!” diye uyardın büyükleri Peki geçerli hukukla gerçek hukuk arasında yaptığın ayrıma ne demeli “Du Contrat social”de! “İnsan özgür doğar, oysa her yerde zincire vurulmuştur,” ha! Demek özgürlük olmadığında ne mutluluktan söz edilebilir ne de onurdan Demek özgürlükten vazgeçmek, vazgeçmektir insanlıktan Demek vicdan adlı derin mahzenden çıkarılır adalet (forumsinsi net) ve erdem Demek başkalarına hükmetmek için yetiştirilen bir kimseyi adalet duygusundan ve akıldan mahrum etmek hususunda el ele vermiştir her şey Demek halk kaderini tayin etme hakkını hiçbir kimseye ve kuruma nihai olarak devredemez Demek doktorlarımız, matematikçilerimiz, kimyagerlerimiz, astronomlarımız, şairlerimiz, müzisyenlerimiz ve ressamlarımız var bolca; ama artık bir yurttaş yok aramızda Ah Rousseau! Bu kadarı da fazla!
Sen zaten ne olduğunu ortaya koymuştun Dijon Akademisi “Bilim ve sanattaki gelişmeler, ahlakî yaşamda bir gelişme sağlamış mıdır?” sorusunu sorduğunda Yememiş içmemiş “Bilimler ve Sanatlar Üstüne Söylev”le çalmıştın akademinin kapısını “Zihinlerimiz sanat ve bilimler geliştiği oranda bozulmuştur,” diyerek insanı yozlaştırmakla suçlamıştın yaşadığın çağı Barbar mıydın sen Rousseau! Medeni inceliği, arkasında kıskançlıkları, şüpheleri, korkuları, aldırmazlıkları, nefretleri ve hileleri saklayan “Alçakça bir perde” olarak nitelemiştin bir de Bununla yetinmemiş, medeniyetin kendi doğurduğu kötülüklere çare bulmak için ümitsiz bir yarış olduğunu, söyleyebilmiştin Sözüm ona Diderot’yu hapiste ziyarete giderken “müthiş bir aydınlanma” yaşamış, kitabını senelerce küllenmeyen o ateşle yazmıştın Bir de ödül (forumsinsi net) vermişlerdi sana ününü perçinleyen Bereket ki gün dönmüş, bir başka yarışmada elemişlerdi seni Çuvallamıştın, “İnsanlar arasındaki eşitsizliğin kökeni nedir ve bu eşitsizlik doğal hukuk açısından doğru mudur?” diye sorduğunda Dijon Akademisi Sen misin “İnsanlar Arasındaki Eşitsizliğin Kaynağı ve Temeli üzerine Konuşma” adlı kitabında beden ve zeka farklılıklarını bir tarafa bırakıp, sonradan edinilmiş eşitsizlikleri tartışmaya açan Yağmayı değiştirilemez hak haline zekice dönüştüren birkaç muhterisin insanlığı esarete götürdüğünü söyleyen Sen misin eşitsizlik varlığını toplum kurumlarına borçludur, diyen
Ah Rousseau! Keşke “İtiraflar”ını yazmasaydın Günahlarını biz ifşa etseydik keşke Keşke ardı arkası gelmeyen aşklarını, yetimhaneye terk ettiğin çocuklarını, çıkar için mezhepten mezhebe sıçrayışlarını yüzüne vurup sus diyebilseydik sana Ne yazık ki susturan sen oldun dehanla bizi Kıyamet borusu çalındığında “Bu adamdan daha iyiydim!” deme cesaretini gösteremeyeceğimizi söyleyerek elimizden aldın kartlarımızı Mektuplar yazdın adresleri belli olmayan, “Zamanımın ahlakını gördüm de bu mektupları yayınladım Keşke bunları ateşe atmak zorunda kalacağım bir devirde yaşasaydım,” diyerek Yozlaşmış bir toplumun kurbanı olarak tanımladın kendini ve terk etmedin söz hakkını: “Hürriyet olmadan yurtseverlik, erdem olmadan hürriyet, yurttaşlar olmadan erdem olamaz; yurttaşları yaratırsanız muhtaç olacağınız her şeye sahip olursunuz, onlar olmadan, devletin yöneticileri tarafından haysiyeti kırılmış, alçaltılmış kölelerden başkasına sahip olamayacaksınız ”
HÜRRİYET KASİDESİ
Görüp ahkâm-ı asrı münharif sıdk u selametten
Çekildik izzet ü ikbal ile bab-ı hükûmetten
Usanmaz kendini insan bilenler halka hizmetten
Mürüvvet-mend olan mazluma el çekmez ianetten
Hakir olduysa millet şanına noksan gelir sanma
Yere düşmekle cevher sakıt olmaz kadr ü kıymetten
Vücudun kim hamir-i mâyesi hâk-i vatandandır
Ne gam rah-ı vatanda hak olursa cevr ü mihnetten
Muini zalimin dünyada erbab-ı denaettir
Köpektir zevk alan sayyad-ı bi-insafa hizmetten
Hemen bir feyz-i baki terk eder bir zevk-i faniye
Hayatın kadrini âli bilenler hüsn-i şöhretten
Nedendir halkta tul-i hayata bunca rağbetler
Nedir insana bilmem menfaat hıfz-ı emanetten
Cihanda kendini her ferdden alçak görür ol kim
Utanmaz kendi nefsinden de ar eyler melametten
Felekten intikam almak demektir ehl-i idrake
Edip tezyid-i gayret müstefid olmak nedametten
Durup ahkam-ı nusret ittihad-ı kalb-i millette
Çıkar asar-ı rahmet ihtilaf-ı rey-i ümmetten
Eder tedvir-i alem bir mekînin kuvve-i azmi
Cihan titrer sebat-ı pay-ı erbab-ı metanetten
Kaza her feyzini her lutfunu bir vakt için saklar
Fütur etme sakın milletteki za’f u betaetten
Değildir şîr-i der-zencire töhmet acz-i akdamı
Felekte baht utansın bi-nasib- erbab-ı himmetten
Ziya dûr ise evc-i rif’atinden iztırâridir
hicâb etsin tabiat yerde kalmış kabiliyetten
Biz ol nesl-i kerîm-i dûde-i Osmaniyânız kim
Muhammerdir serâpâ mâyemiz hûn-ı hamiyetten
Biz ol âl-i himem erbâb-ı cidd ü içtihâdız kim
Cihangirâne bir devlet çıkardık bir aşiretten
Biz ol ulvi-nihâdânız ki meydân-ı hamiyette
Bize hâk-i mezar ehven gelir hâk-i mezelletten
Ne gam pür âteş-i hevl olsa da gavgâ-yı hürriyet
Kaçar mı merd olan bir can için meydân-ı gayretten
Kemend-i can-güdâz-ı ejder-i kahr olsa cellâdın
Müreccahtır yine bin kerre zencîr-i esâretten
Felek her türlü esbâb-ı cefasın toplasın gelsin
Dönersem kahbeyim millet yolunda bir azîmetten
Anılsın mesleğimde çektiğim cevr ü meşakkatler
Ki ednâ zevki aladır vezâretten sadâretten
Vatan bir bî-vefâ nâzende-i tannâza dönmüş kim
Ayırmaz sâdıkân-ı aşkını âlâm-ı gurbetten
Müberrâyım recâ vü havfden indimde âlidir
Vazifem menfaatten hakkım agrâz-ı hükümetten
Civânmerdân-ı milletle hazer gavgâdan ye bidâd
Erir şemşîr-i zulmün âteş-i hûn-i hamiyetten
Ne mümkün zulm ile bidâd ile imhâ-yı hürriyet
Çalış idrâki kaldır muktedirsen âdemiyetten
Gönülde cevher-i elmâsa benzer cevher-i gayret
Ezilmez şiddet-i tazyikten te’sir-i sıkletten
Ne efsunkâr imişsin ah ey didâr-ı hürriyet
Esîr-i aşkın olduk gerçi kurtulduk esâretten
Senindir şimdi cezb-i kalbe kudret setr-i hüsn etme
Cemâlin ta ebed dûr olmasın enzâr-ı ümmetten
Ne yâr-ı cân imişsin ah ey ümmid-i istikbâl
Cihanı sensin azad eyleyen bin ye’s ü mihnetten
Senindir devr-i devlet hükmünü dünyaya infâz et
Hüdâ ikbâlini hıfzeylesin hür türlü âfetten
Kilâb-ı zulme kaldı gezdiğin nâzende sahrâlar
Uyan ey yâreli şîr-i jeyân bu hâb-ı gafletten
Namık KEMAL
Nesir örneği;
Elleri Var Özgürlüğün
1
Köpürerek koşuyordu atlarımız
Durgun denize doğru
2
Bu uçuş, güvercindeki,
Özgürlük sevinci mi ne!
3
Öpüşmek yasaktı, bilir misiniz,
Düşünmek yasak,
İşgücünü savunmak yasak!
4
Ürünü ayırmışlar ağacından,
Tutturabildiğine,
Satıyorlar pazarda;
Emeğin dalları kırılmış, yerde
5
Işık kör edicidir, diyorlar,
Özgürlük patlayıcı
Lambamızı bozan da,
Özgürlüğe kundak sokan da onlar
Uzandık mı patlasın istiyorlar,
Yaktık mı tutuşalım
Mayın tarlaları var,
Karanlıkta duruyor ekmekle su
6
Elleri var özgürlüğün,
Gözleri, ayakları;
Silmek için kanlı teri,
Bakmak için yarınlara,
Eşitliğe doğru giden
7
Ben kafes, sen sarmaşık;
Dolan dolanabildiğin kadar!
8
Özgürlük sevgisi bu,
İnsan kapılmayagörsün bir kez;
Bir urba ki eskimez,
Bir düş ki gerçekten daha doğru
Oktay Rıfat Horozcu
|