Prof. Dr. Sinsi
|
İsmail Gaspıralı’Nın Hayatı, Eserleri Ve Edebi Kişiliği
Çar II Nikolay'ın durmak bilmeyen anarşi karşısında 30 Ekim 1905'de seçilmiş milletvekillerinden oluşan bir Devlet Duması açılacağını ve söz, vicdan, toplantı ve basın hürriyetlerinin tanındığını ilân eden manifestosu, hem Kırım'daki hem de umum Rusya Müslümanları arasındaki siyasî ve sosyal faaliyetleri hızlandırdı Yine Gaspıralı'nın ve taraftarlarının gayretleriyle 3 Aralık 1905'de Akmescit'de "Bütün-Kırım Müslümanları Kongresi" toplandı Gaspıralı bu Kongre'de de başkan seçildi Kırım'daki Kongre'nin, mahallî mesele ve taleplerin gündeme getirildiği bir platform olmanın yanısıra, "Bütün-Rusya Müslümanları Kongresi"nin bir alt organı olması öngörülmüştü "İkinci Bütün-Rusya Müslümanları Kongresi" ise 1906 Ocak ayının sonlarında St Petersburg'da (yine resmî izin alınamadığından dağınık oturumlar şeklinde) toplandı Gaspıralı'nın her zamanki gibi ön plânda olduğu bu Kongre'de, Duma'ya girecek birleşik Müslüman partisinin (İttifak-ı Müslîmîn) tutacağı yol ele alındı Kararların Kırım Tatarları arasında da görüşülebilmesi için 7 Mart 1906'da Akmescit'de "Bütün-Kırım Müslümanları Kongresi" tekrar toplandı
Devlet Duması 10 Mayıs 1906'da açıldı 497 milletvekilinden 25'i Müslümandı Rusya İmparatorluğu'ndaki Müslümanların toplam nüfus oranına göre bu sayı çok düşüktü Gayri-Rusların Duma'ya girmelerini âzâmî ölçüde sınırlamaya yönelik çeşitli kanunî engellerden doğan bu duruma tepkisini ortaya koymakla birlikte, Müslümanların meşrutî idareye bu şekilde de olsa iştirakleri Gaspıralı tarafından heyecanlı bir sevinçle karşılandı Ancak, ilk Duma uzun ömürlü olmadı ve fiilen hiç bir iş yapmaya vakit kalmadan iki aydan kısa bir süre içinde Çar tarafından dağıtıldı
"Üçüncü Bütün-Rusya Müslümanları Kongresi" Birinci Duma'nın dağıtılmasından sonra, 29 Ağustos - 3 Eylül 1906 tarihleri arasında Nijniy Novgorod'da toplandı Bu sefer biraz şaibeli bir tarzda olmakla birlikte resmî izin alınabilmişti Rusya İmparatorluğu'nun bütün Müslüman bölgelerinden 800 kadar delegenin iştirak ettiği bu Kongre o ana kadar imparatorluk dahilinde yapılan en kalabalık Müslüman kongresiydi Duma'da teşekkül edecek Müslüman Fraksiyonu'nun (İttifak-ı Müslîmîn) resmen kuruluşunun kabul edildiği bu Kongre'de, özellikle millî maarif ve kültür konularında alınan kararlar büyük önem taşımaktaydı Bu konularda kabul edilen programın, esasen Gaspıralı'nın çeyrek asırdır savunageldiği Usûl-ü Cedîd millî maarif sisteminin Rusya Müslüman Türkleri arasındaki nihaî zaferini ilân ettiği söylenebilir Tamamen Gaspıralı'nın fikirleri ve idealleri doğrultusundaki bu programda, Rusya İmparatorluğu dahilindeki bütün Müslüman maarif sisteminin birleştirilerek standardize edilmesi, kız-erkek bütün Müslüman çocuklarına ilk öğretimin mecburî hale getirilmesi, bütün Müslüman muallimlerin tek bir teşkilat bünyesinde birleştirilmesi ve Müslüman orta dereceli okulları olan rüşdiyelerin açılması öngörülmekteydi Programa göre, ilk mekteplerde öğretim dili mahallî lehçe veya şive (yahut mümkünse, "edebî Türkçe", yani Gaspıralı'nın Tercüman'da kullanageldiği şekilde sadeleştirilmiş Osmanlı Türkçesi) olacak, rüşdiyelerde ise yalnız "edebî Türkçe" okutulacaktı Bu, Gaspıralı'nın en büyük ideallerinden biri olan dil birliği yolunda çok önemli bir adımdı Nitekim, Kongre boyunca Gaspıralı olağanüstü sevgi ve saygı gösterileriyle karşılaştı ve "Milletin Babası" olarak nitelendirildi (Bu sıfattan da görüldüğü gibi, Kongre'ye katılan çok farklı Türk bölgelerinden gelme delegeler, Gaspıralı'nın temel inancına uygun şekilde, kendilerini tek bir Türk milletinin temsilcileri olarak kabul etmişlerdi)
Bütün tarihî önemine rağmen, Bütün-Rusya Müslümanları Kongreleri'nin ve diğer benzer Türk-Müslüman toplantılarının kararlarının büyük çoğunluğunun hayata geçirilebilmesi mümkün olmadı Genel veya özel olarak Müslüman teşkilatları bunları icra edebilecek imkânlara sahip olmadıktan başka, 1905 inkılâbının başlangıçtaki sarsıntılarını üzerinden atarak toparlanmaya başlayan Çarlık idaresi giderek eski reaksiyoner yapısına ve keyfî uygulamalarına döndü İkinci Duma da bir kaç aylık bir mevcudiyetten sonra kanunsuz olarak kapatıldığı gibi, zaten monarşinin istemediği unsurların Duma'ya girmesini engelleyen nizamlar daha da sıkılaştırıldı Kaldı ki, Duma'nın yetkileri en baştan itibaren gayet kısıtlı tutulmuştu İnkılâbın üzerinden henüz bir kaç yıl geçmeden, tanınan hak ve hürriyetlerin hemen tamamı fiilen geri alındı Böylece, Rusya idaresi kendi has bir "meşrutî mutlakiyet" halini aldı
Halbuki, Gaspıralı 1905'in gelişmelerini çok iyimser bir gözle değerlendirmiş ve Rusya Türklerinin yeni hak ve hürriyetleri meşru zeminlerde en iyi şekilde kullanarak millî uyanışlarını tamamlayabileceklerine dair büyük ümitler beslemişti İnkılâp ile beraber Tercüman'ın mecburî Rusça kısmının yayınına son vermiş, o ana kadar çok dikkatli seçilmiş sözlerle üstü örtülü olarak ifade ettiği fikirlerini çok daha açık bir tarzda yazmaya başlamıştı Ona göre, yeni imkânlar altında yapılacak çok iş vardı; ancak vakitsiz maceralara kapılınmamalı ve her şey mutlaka meşru ve kanunî çizgiler dahilinde yapılmalıydı O, genel olarak Duma'dan ve oradaki Müslüman partisinden çok şeyler bekliyordu Ancak, müteakip gelişmelerin "sistem dahilinde" mesafe alabilmenin imkânsızlığını ortaya koyması Gaspıralı'da büyük bir hayal kırıklığı yarattığı gibi, onun karakteristik ihtiyatlı ve meşrûiyetçi çizgisine olan inançları da kaydadeğer ölçüde yıprattı
1905 sonrasında Rusya İmparatorluğu'nun bütün Müslüman bölgelerinde yüzlerce Türk-Müslüman gazete, dergi ve teşkilatları bir anda meydana çıktı Artık Tercüman Rusya Türklerinin yegâne yayın organı değildi Yeni yayınların ve teşkilatların büyük çoğunluğu esasen Gaspıralı'nın fikirlerinin ve sisteminin mahsulleri olan "Cedidçiler" tarafından kurulmuştu Ancak, genel olarak "Cedidçiler" olarak adlandırılan bu Müslüman aydınlarının içinde de birbirinden çok farklı görüş ve eğilimler mevcuttu Bunlardan özellikle sol çizgideki radikal gruplar (hattâ bir çok diğerleri) Gaspıralı'yı aşırı muhafazakâr olmakla itham ediyor ve bazen çok şiddetle eleştiriyorlardı Bu bizzat Gaspıralı'nın vatanı olan Kırım'da dahi böyleydi Rusya Müslümanlarına yaptığı büyük ve uzun süreli hizmetlerin hatırasıyla Gaspıralı yine öncü ve fikir babası olarak anılıyor, en büyük saygıyı görmeye devam ediyordu Ancak, 1905 sonrası dönemde o artık Rusya Türk-Müslüman hareketinin yegâne lideri değildi Bütün bunlara rağmen, onun fikirleri ve çizgisi Rusya Türkleri arasında hâlâ büyük ölçüde ağırlığını koruyordu 1905-1925 arasında Rusya İmparatorluğu'nda yayınlanan Türk lehçelerindeki pek çok gazete ve derginin "Tercüman Türkçesi"ni yahut ona çok yakın bir dili kullanmaları ve bunun ancak Sovyet döneminde mecburî olarak son bulması, Gaspıralı'nın ortak edebî dil konusundaki bir ömür boyu süren gayretlerinin hiç de boşa gitmediğinin delilidir forumsinsi net 1911'den itibaren Tercüman'ın başlığının altında yer alan meşhur "Dilde, Fikirde, İşde Birlik" ibaresi ise günümüze kadar Türk dünyasındaki en yaygın sloganlardan biri haline dönüşmüştür
1905 İnkılâbı'nı takibeden yıllarda Gaspıralı'nın yeni imkânlardan ve nisbî serbestlikten faydalanarak faaliyetlerinin çapını genişlettiği görülür Bu hususta öncelikle onun tarafından yayınlanan yeni bazı basın organlarından söz etmek gerekir Bunlardan ilki Bahçesaray'da 1905 sonlarında yayın hayatına giren Âlem-i Nisvân'dı Sadece Kırım Tatarlarının değil, bütün Rusya Türklerinin tarihlerindeki ilk kadın dergisi olan Âlem-i Nisvân Gaspıralı'nın sahipliğinde ve onun kızı Şefika Gaspıralı'nın idaresinde yayınlanmaktaydı Âlem-i Nisvân'ın yayın hayatı bir yıl kadar devam etti Rusya İmparatorluğu'ndaki Türkler arasındaki ilk çocuk ve mizah dergileri de yine Gaspıralı tarafından bu dönemde Bahçesaray'da neşredildi Çocuk dergisi olan Âlem-i Sıbyân ilk olarak Mart 1906'da Tercüman'a ek olarak okuyucuya sunulmaya başlandı Derginin yayını düzensiz aralıklarla 1915'e kadar sürdü Birinci nüshası Nisan 1906'da yayınlanan mizah dergisi Ha Ha Ha ise ilginç muhtevasına rağmen uzun ömürlü olamayarak, muhtemelen beş sayı çıkabildi Gaspıralı 1906 Sonbahar'ında Tercüman'ın yanısıra Millet adında ikinci bir gazete yayınlamaya karar vererek bunu ilân ettiyse de, bu teşebbüs gerçekleşemedi Bütün bu diğer yayın teşebbüslerinin yanında, 1905 sonrasında Tercüman'da da önemli gelişmeler görüldü Tercüman'ın tirajı ve sayfa sayısı giderek arttırıldığı gibi, 1912'den itibaren günlük hale geldi II Osmanlı Meşrutiyet İnkılâbı'nı müteakip Osmanlı İmparatorluğu'nda basın hürriyetinin getirilmesi ile o zamana kadar ancak yabancı postahaneler kanalıyla Türkiye'ye giren Tercüman'ın çok daha yayılması mümkün oldu
Gaspıralı 1905 sonrasında Kırım dahilinde de bir çok sosyal teşebbüslere girişti Her şeyden önce, halk üzerinde en fazla ve doğrudan tesirli olan ve reformların halka taşınmasında en büyük rolü haiz bulunan iki grubun, yani Müslüman din adamlarının ve muallimlerin teşkilatlanması için projeler hazırladı Bunların gerçekleşmesi halinde, her türlü sosyal ve ekonomik güvenlikten mahrum bulunan söz konusu iki grup bu durumlarını önemli ölçüde düzeltmek imkânını bulabileceklerdi Gaspıralı, umum Rusya Müslümanları ölçeğinde düşündüğü bu büyük projenin ilk adımının onun bütün teşebbüslerinde olduğu gibi bizzat kendisi tarafından Kırım'da atılmasını plânlamaktaydı Ne var ki, dönemin şartlarında Kırım Tatar toplumunun (veya tek başına diğer Türk halklarının) gücünün bu çapta bir teşebbüsü üstlenmeye elvermemesi sonucunda Gaspıralı'nın projesi gerçekleşemedi Bununla birlikte, Gaspıralı yine çok önemli bir sosyal fonksiyonu icra eden ve özellikle halk arasında millî maarifin yayılmasında büyük rol oynayacak olan "cemiyet-i hayriyeler"in kurulmasını bütün gücüyle destekledi Esasen, o aktif hayatı boyunca Müslüman Türklerin her türlü sosyal teşkilatlanmalarını teşvik etmiş ve bunların mahallî çapta birbirine merkezî bir sistemle bağlanmış bir ağ oluşturmalarını, bunun da umum Rusya ölçeğindeki diğer mahallî Müslüman teşkilatlarıyla aynı şekilde daha geniş bir birliğe dönüşmesini zarurî telâkkî etmiştir Gaspıralı'nın da çoğu zaman önayak olmasıyla 1905'den itibaren Kırım'ın birçok şehir ve kasabasında "Müslüman cemiyet-i hayriyeleri" açıldı Hemen hepsi "Cedidçi" millî-reformist çizgideki bu cemiyetler o ana kadar Kırım Tatarları arasındaki tabandan teşekkül etmiş yegâne kanunî sosyal teşkilatı teşkil etmekteydi Bu sosyal yardım cemiyetleri Usûl-ü Cedîd ibtidâî mekteplerinin Kırım'da büsbütün yaygınlaşmasını sağladılar Ancak cemiyet-i hayriyeler, ibtidâî mekteplerin sayısının artmasından belki de daha da önemli olarak Kırım'da ilk defa orta dereceli Müslüman mekteplerini, yani rüşdiyeleri açtılar
Gaspıralı'nın maarif anlayışında çok önemli bir yer tutan rüşdiyeler tamamen millî ruhta bir programa sahipti Fen ve din bilgilerinin yanısıra, İslâm, Türk, Osmanlı ve Kırım tarihleri de rüşdiyelerin müfredatında yer alıyordu Muallimler ise Türkiye'den davet edilmekteydi (bunlar çoğunlukla önceki asırda Türkiye'ye göç etmiş Kırım Tatar muhacir ailelerinin çocuklarıydı) Kırım Tatarları arasında hiç şüphesiz bir millî eğitim inkılâbı mahiyetini haiz olan rüşdiyeler, özellikle Türkiye'den muallim getirtilmesinden ciddî endişe duyan Rusya hükûmet çevrelerinde tepkiler doğurmakta gecikmedi Hükûmetten başka grupların saf dinî mahiyette olmayan okullar açmaya yetkisi olmadığı gerekçesiyle (ibtidâî mektepler ise teoride dinî Müslüman okulları olarak sayılmaktaydı) rüşdiyelerin kapatılması emredildi 1910 yılına kadar başta Gaspıralı olmak üzere Kırım'daki bütün aydın Kırım Tatarları söz konusu emrin iptali için direndilerse de, bu tarihten itibaren yarımadadaki rüşdiyelerin tam***** kilit vuruldu
Bir taraftan 1907'den itibaren Rusya'da istibdadın gitgide ortama hâkim olması ve Rusya İmparatorluğu dahilinde hürriyet havasının kaybolarak yapılabilecek işlerin sınırlanması, diğer taraftan da 1908 II Osmanlı Meşrutiyet İnkılâbı ile Türkiye'de doğan serbestliğin yepyeni ufuklar açması Gaspıralı'yı faaliyetlerinin çapını Rusya sınırları dışına taşırmaya sevketti Aslında, Gaspıralı öteden beri Rusya Müslümanlarının (veya Türklerinin) karşı karşıya bulundukları problemlerin ve dertlerin hemen hepsinin şu yahut bu şekilde umum Türk ve İslâm âlemlerinin diğer halkları için de vârid olduğunu düşünmekteydi Her konuda değişmez parolası "birlik" olan Gaspıralı, bu anlayışının kapsamını sadece Rusya sınırlarındaki dindaş ve soydaşlarıyla sınırlamıyordu Nitekim, yayınlarıyla Rusya Türklerinin geniş Türk ve İslâm dünyalarına mensubiyetlerini dikkatli bir dille de olsa daima hatırlatmaktan geri kalmamış ve bu âlemlerdeki gelişmeleri düzenli olarak Rusya'daki Türklere izletmeyi millî programının hayatî bir cüzü olarak telâkkî etmişti Ancak, o dönemlerde gerek Rusya'nın içinde bulunduğu şartların icap ettirdiği ve Gaspıralı'nın zaten hiç bir zaman elden bırakmadığı ihtiyatlı tavır, gerekse Rusya dahilinde henüz Müslüman-Türk millî uyanış ve aydınlanma altyapısının henüz tamamlanmamış olması, onu Rusya sınırlarını aşan çapta faaliyetlere girişmekten alıkoymuştu 1905'i izleyen yıllarda ise, her ne kadar Gaspıralı'nın Rusya Türkleri için idealinde yatan her şey daha gerçekleşememiş olsa da, onun sisteminin yetiştirdiği aydınların sahiplenmesiyle millî uyanış hareketi artık gereken ivmeyi kazanmış ve geriye dönülemez bir noktaya gelinmişti forumsinsi net Bu ve yukarıda anılan diğer faktörler Gaspıralı'ya çok daha geniş çaplı projelerini uygulamaya koyma hususunda cesaret verdi
Gaspıralı'nın bu projelerinden en dikkat çekicisi onun bir "Dünya Müslümanları Kongresi" toplama teşebbüsüdür Onun bu konudaki ilk adımı atması (henüz Osmanlı İmparatorluğu'nda II Meşrutiyet İnkılâbı gerçekleşmemişken) 1907 Eylül'ünde Tercüman'da yazdığı bir makale ile oldu Gaspıralı makalesinde İslâm âleminin her yerinde Müslümanların yanıbaşlarındaki diğer dinlerden komşulara nazaran genel bir geri kalmışlık içinde bulunmalarına, problemlerinin benzerliklerine ve bu meselelerin mahallî veya münferit olarak tartışılmasına rağmen, makro seviyede İslâm âleminin farklı bölgelerinden gelecek temsilcileri tarafından ele alınıp değerlendirilmediğine dikkat çekiyordu Uyanma ve yenilenme ihtiyacı bâriz olan İslâm dünyasının birlik ve ahenk içinde bunu gerçekleştirmesi gereğini vurgulayan Gaspıralı, Bütün-Rusya Müslümanları Kongreleri'nin bu konudaki başarılı çalışmalarını örnek olarak göstermekteydi Onun böyle bir büyük Müslümanlar Kongresi'nin toplanması için teklif ettiği yer ise Kahire'ydi Gaspıralı'nın bu tercihi ince mülâhazalara dayanıyordu: Kahire'nin İslâm âlemindeki itibarlı mevkiinin yanısıra, burası en azından teoride Osmanlı İmparatorluğu'nun bir parçası olduğundan "Dâr-ül-İslâm"dı Kahire dahil bütün Mısır eyaleti hıdivlerin idaresinde geniş bir muhtariyeti haiz olduktan başka, eyalet 1881'den itibaren fiilen İngiliz işgali altındaydı Kahire'nin bu karmaşık hukukî statüsü, burayı gayet dolambaçlı diplomatik ve siyasî entrikaların merkezi haline getirdiği gibi, aynı zamanda burada diğer önemli İslâm merkezlerine nisbeten çeşitli siyasî ve fikrî hareketlerin daha serbestçe barınabildiği bir ortamı da sağlamaktaydı Ayrıca, her zamanki ihtiyatlı çizgisine uygun olarak, Gaspıralı başta o dönemde İslâm dünyasının büyük bir kısmını hakimiyeti altında bulunduran İngilizler olmak üzere aslî sömürgeci devletlerin çok hassas oldukları "Pan-İslâmizm" endişelerini tahrik etmekten kaçınmayı zarurî görmekteydi Kongre'nin fiilî İngiliz hakimiyeti altındaki bir şehirde, yani onların gözü önünde yapılması İngilizlerin huylanmasına mâni olurdu Gaspıralı'nın kanaatince, eğer İngiltere bu teşebbüsün gayesinin "zararsızlığından" emin olursa, diğer büyük Avrupa devletleri de rahatsızlık duymayacaklardı
Her ne kadar, genel ve Gaspıralı için özel sebeplerden dolayı Hilâfet makamı olan İstanbul böyle bir Kongre için en tabiî yer gibi gözükse de, her şeyden önce II Abdülhamid rejiminin mahiyeti bu amaç için uygun gözükmüyordu Bir kere, Batı'da II Abdülhamid'in İslâmcı politikaların uygulayıcısı olarak tanınması bu teşebbüsün Padişah tarafından manipüle edildiği intibaını doğuracak ve Büyük Devletler'in konuya daha başından olumsuz tavır almalarına yol açacaktı Dahası, yapısı itibarıyla II Abdülhamid rejiminin mutlak ve doğrudan kontrolü altında bulunmadığı takdirde böylesine nazik bir konuda İstanbul'da yapılacak bir harekete göz yumması düşünülemezdi Bu ise, Gaspıralı'nın tasavvurundaki gerçek serbest müşâvere ortamı için uygun değildi
Oldukça geniş yankı yapan makalesinin neşrini müteakip Gaspıralı derhal Kahire'ye gitti Burada Mustafa Kâmil Paşa, Şeyh Ali Yusuf, Reşid Rıza, Selim el-Beşrî, el-Azm kardeşler ve diğer tanınmış fikir ve siyaset adamlarıyla Kongre fikrini müzakere etti ve tanıtıcı konferanslar verdi Hıdiv'le ve İngiltere ve Rusya'nın Mısır'daki temsilcileriyle de görüşen Gaspıralı, onlara teşebbüsünün siyasî olmadığı hususunda garanti verdi Bu arada Kongre için bir hazırlık komitesi kurulduğu gibi Kongre Nizamnamesi de yayınlandı Ekim 1907 - Şubat 1908 arasında tam üç kez Kırım ile Mısır arasında gidip gelen Gaspıralı, yolculukları sırasında Osmanlı sarayının desteğini kazanmaya çalıştıysa da bunda başarılı olamadı Mısır'a son seyahatinde hem kendi genel fikirlerini hem de Kongre tasavvurlarını anlatmak maksadıyla Kahire'de En-Nahza adında Arapça bir gazete dahi çıkardı (En-Nahza toplam üç sayı neşredildi) Başlangıçta Mısır'daki çeşitli Müslüman fikrî ve siyasî gruplarının şevkle Kongre çalışmalarına katılmalarına rağmen, bir süre sonra teşebbüs her biri bu işi sahiplenmek isteyen söz konusu grupların çekişmesine dönüştü Bu noktadan sonra konu iyice Mısır'ın iç siyaset tartışmalarının sıradan malzemelerinden biri haline gelerek, ilk heyecan ve idealizm tedricen kayboldu Bütün gayretlerine rağmen, Gaspıralı uzak Kırım'dan Mısır'daki gelişmeleri doğrudan etkileme imkânına sahip değildi Kongre'nin toplanma tarihi sürekli olarak ertelendi (en son olarak Ocak 1911 gösterilmişti) ve nihayet diğer sayısız gelişmenin arasında bir süre sonra tamamen unutuldu Kongre tasavvurunun tamamen gündemden çıkmasından önce 1908'de Osmanlı İmparatorluğu'nda II Meşrutiyet'in ilânı, Gaspıralı'ya bu hususta yeni Osmanlı rejiminin ve artık serbest olan kamuoyunun desteğini kazanabileceği umudunu verdi Gerçekten de, Meşrutiyet'in ilânını müteakip yaklaşık bir yıl kadar bir süre Osmanlı basını ve özellikle Sırât-ı Müstakîm dergisi Gaspıralı'nın projesi üzerinde durdu ve Kongre'nin ilk toplantı yerinin Kahire'den İstanbul'a alınması tartışıldı Bununla birlikte, projenin canlanması kalıcı olamadı ve bir süre sonra Kongre meselesi Osmanlı basınının ve aydınlarının gündeminden düştü Bunun sebebi de o yıllarda Osmanlı İmparatorluğu'nun iç ve dış siyasî gelişmelerinin olağanüstü yoğunluğu olmalıdır Gaspıralı'nın kendisi de artık ümit bağlayabileceği fazla bir destek kalmadığından muhtemelen 1911'den sonra konunun üstüne gitmekten vazgeçti
Dünya Müslümanları Kongresi'ni toplamaya yönelik bu başarısız teşebbüsünden sonra, Gaspıralı'nın reformlarını İslâm dünyasının Türk olmayan kesimine "ihrac etmek" yönünde son bir teşebbüsü daha oldu 1912'ye doğru, "Usûl-u Cedîd"i dünya yüzünde en fazla Müslüman nüfusa sahip ülke olan Hindistan'a tanıtmaya ve orada benimsetmeye karar verdi Şubat 1912'de Gaspıralı bu amaçla Bombay'a seyahat etti Bombay'a vardığında oradaki mahallî Müslüman teşkilatı olan Encümen-i İslâmiye ve mahallî Kadı ile temasa geçtiği gibi Osmanlı Konsolosu'nu da ziyaret etti Her gittiği yerde itibar gören Gaspıralı Encümen-i İslâmiye'nin toplantısına katılarak tecrübelerini ve maksadını anlattı Bombay'da bir "Usûl-ü Cedîd" mektebi açarak, burada meşhur "40 günde okuma-yazma öğretme" sloganını başarıyla uyguladı Kısa bir süre sonra Hindistan'dan ayrılan Gaspıralı'nın buradaki teşebbüsünün nasıl sonuçlandığı bilinmemekteyse de, bunun kalıcı olamadığı bellidir
II Meşrutiyet'in ilânından sonraki İstanbul ortamı da Gaspıralı'nın burada aktif bir takım faaliyetlere girişmesini mümkün kılmıştır O, bu yeni şartları genel olarak Türk milliyetçiliği ve reform fikirlerinin yayılabilmesi için müsait görüyordu Gaspıralı Türkiye ve İstanbul'a öteden beri hiç de yabancı olmadığı gibi, Jön Türklerle de 1908 öncesine dayanan ilişkilere sahipti Rusya Türklerinin bu büyük fikir adamı Türkiye'de aydın çevreler tarafından gayet iyi tanınmakta ve kendisine derin saygı duyulmaktaydı Ayrıca, 1908 sonrasında Türkiye'de şekillenmeye başlayan "İslâmcılık", "Batıcılık" ve "Türkçülük" gibi farklı fikrî akımların hemen hepsi değişik açılardan da olsa Gaspıralı'da kendilerine uygun noktalar bulabiliyorlardı Bu dönemde Osmanlı münevver çevreleriyle ilişkileri çok yoğunlaşan Gaspıralı, çeşitli İstanbul dergilerine de makaleler yazmaktaydı 1908'de kurulan "Türk Derneği"nin kurucu üyelerinden biri oydu 1911'de kurulan "Türk Yurdu Cemiyeti" ve onun yayın organı olan Türk Yurdu dergisi üzerinde de Gaspıralı'nın büyük etkisi olmuştur 1908-1914 döneminde Rusya ve Osmanlı imparatorluklarında yaşayan Türkler arasındaki ilgi ve ilişkilerin en yüksek seviyeye ulaşmasında Gaspıralı'nın şahsen ve dolaylı olarak fikirleriyle büyük rol sahibi olduğu söylenebilir
Yoğun faaliyetler içinde sağlığı giderek bozulan İsmail Bey Gaspıralı 24 Eylül 1914'de Bahçesaray'da öldü Cenazesi Rusya İmparatorluğu'nun her tarafından gelen 6,000'i aşkın insanın katıldığı büyük bir törenle Bahçesaray'ın Salaçık mevkiinde Kırım Hanlığı'nın kurucusu Hacı Geray Han'ın türbesi yakınlarında toprağa verildi Ölümü bütün Türk dünyasında büyük üzüntü doğurdu ve gerek Rusya'da, gerekse Türkiye'de basın aylarca onun hizmetlerini hayranlıkla anlatan yazılar yayınladı Başyazarlığını Hasan Sabri Ayvazov'a vasiyet ettiği Tercüman ise Gaspıralı'nın ölümünden beş yıl sonrasına kadar yayınlamayı sürdürdü forumsinsi net Gaspıralı'nın mezarı uzun süre Kırım Tatarları tarafından saygı ile ziyaret edildiyse de, 1944'de Kırım Tatarlarının topyekûn vatanlarından sürülmelerini müteakip, sayısız diğer eser ve abide gibi tamamen ortadan kaldırıldı 1990'da Kırım'a dönen Kırım Tatarları tarafından Gaspıralı'nın tahminî mezar yeri yeniden çevrelenerek buraya bir anıt dikildi
Gaspıralı Rusya İmparatorluğu'ndaki Türklerin ve özellikle kendi vatandaşları olan Kırım Tatarlarının kültürel ve entellektüel hayatlarına hiç bir diğer kişiyle mukayese edilemeyecek ölçüde kuvvetle damgasını vurmuştur Rusya İmparatorluğu'nda yaşayan Türk ve/veya Müslüman halkların tarihinde pek çok "ilk"lerin uygulayıcısı olan Gaspıralı'dan öncesi ve sonrası arasında çok büyük fark vardır Onu Rusya İmparatorluğu'ndaki Türk/Müslüman millî uyanış hareketinin bir numaralı öncüsü ve tartışmasız en büyük ismi olarak nitelendirmek yanlış olmaz Gaspıralı'nın içlerinde modern Türkiye'nin kurucularının da yer aldığı son dönem Osmanlı aydınları üzerindeki etkileri de büyük ve kalıcı olmuştur Onun ünlü sloganı "Dilde, Fikirde, İşde Birlik" bugün dahi Türk dünyası içindeki ilişkilerin temel yapısı için yol gösterici düstur olarak her vesileyle tekrar edilmektedir
Eserleri
İsmail Gaspıralı Bey'in Edebî Tenkitleri - Derleyen: Prof Dr Yavuz Akpınar
İsmail Bey Gaspıralı'nın Yayınları - İnci Bowman
İsmail Bey Gaspıralı'ya Dair Seçilmiş Yayınlar - İnci Bowman
İsmail Bey Gaspıralı'nın Tercüman Gazetesi'nde yazdığı makalelerden örnekler:
Avrupa Medeniyetine Bir Nazar-ı Muvazene
Lisan Meselesi
Medrese Meselesi (1)
Medrese Meselesi (2)
Şiir
Kırım
|