Yalnız Mesajı Göster

Malatya Katliamı

Eski 08-30-2012   #4
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Malatya Katliamı



Tutuklananlar: Saldırıya uğrayanlar: Tuncay Ünlü (TÖB-DER Şube Başkanı), Kasım Demir (TÖB-DER Yöneticisi), Mehmet Hatip Özer (TÖB-DER Yöneticisi), Aziz Maho (TÖB-DER Yöneticisi), Haluk Türkşen (TÖB-DER Yöneticisi), Veli Yılmaz (TÖB-DER Üyesi), H Nedim Şahhüseyinoğlu (TÖB-DER Üyesi, Bölge Temsilcisi), Nevzat Yıldırım (TÖB-DER Üyesi), Kemal Kırlangıç (TÖB-DER Üyesi), Murtaza Akgül (TÖB-DER Üyesi), İhsan Pektaş (Sol görüşlü), Nurettin Eren (Sol görüşlü), Ali Arı (sol görüşlü), Hadi Kepenç (Sol görüşlü), Cemalettin Doğan (Sol görüşlü), Adem Özcan (Sol görüşlü), Orhan Apaydın (Gazeteci), Ünal Nebioğlu (CHP’li), Talat Ertuna (Sol görüşlü işçi), Ömer Kral (Sol görüşlü öğrenci), İsmet Günay (Sol görüşlü), Rıza Karaca (Sol görüşlü, işyeri tahrip edilen), Hasan Karaca (Sol görüşlü, işyeri tahrip edilen), Cemil Çimen (Sol görüşlü, işyeri tahrip edilen), Hüseyin Bezek (Sol görüşlü)

Saldırganlar: Orhan Menekşe, Yaşar Bozkurt, Recep Mesut Samanlı, Ekrem Berber, İhsan Memiş, Şerif Dursun, Hamit Fendoğlu, Timurtaş Uçar, Muhittin Turgut, Abdullah Yılmaz, Zeki Öz, Ramazan Temur, Mehmet Ali Diri, Hüseyin Şen, Aziz Moran, Haci Doğru, Mehmet Polaloğlu, Ali Ercan, Abuzer Karagöz, Nail Çelebi, Temur Altınkaya, Yusuf Kantıya, Haşim Karaaslan, Hüseyin Çekin, Bedri Öner (7)
Adana DGM savcılarının hazırladığı iddianamede, saldırıya uğrayan ve işyerleri tahrip edilen TÖB-DER, Malatya Yüksek Öğrenim Derneği, Devrimci Gençlik Birliği yöneticileri hakkında şu görüş ve değerlendirmelere yer verildiği görülmektedir:
“TÖB-DER Malatya Yönetim Kurulu üyeleri, MAYÖD Malatya Şubesi Yönetim Kurulu üyeleri DGB Malatya Şubesi müteşebbis heyeti üyeleri olan sanıklar ile 02 02 1975 tarihinde Malatya Merkezinde tertip edilen sessiz yürüyüş tertip komitesinin üyeleri ve 15 02 1975 tarihinde TÖB-DER tarafından tertip edilen kapalı salon toplantısında konuşmalar yapan sanıkların cümlesinin kül halinde aynı maksat ve gaye uğrunda zaman zaman birleşerek ve birbirlerinin fiillerini aynı amaç uğrunda bulundukları bu suretle TÖB-DER, MAYÖD, DGB derneklerinin yasal birer kuruluş olmalarına rağmen tüzüklerinde yazılı uğraşı amaçları haricinde gizli kasıt ve gayelerini gerçekleştirmek için legal görünüm altında illegal cemiyet olarak çalışmalar yaptıkları, 02 02 1975 tarihli sessiz yürüyüş tertip heyetinin ve 15 02 1975 tarihli TÖB-DER Malatya Şubesi kapalı salon toplantısında konuşma yapan sanıkların da aynı gizli kasıt ve gaye uğrunda birleştikleri ve bu suretle gizli cemiyet olarak bu sanıkların 1961 tarihli Anayasamızın getirmiş olduğu sosyal ve iktisadi nizamı yıkmak, sosyal sınıflar üzerinde tahakkümü tesis etmek, memleket içinde müesses iktisadi, sosyal nizamları yıkmaya matuf 1-2-3-4-5 numaralı bentlerde yazılı olduğu şekilde çalışmalar yaptıkları, bu çalışmalar cümlesinden olarak yayınladıkları bildirilerle, yaptıkları konuşmalarla gayelerine erişmek için işçi ve köylü sınıfını oluşturmak ve eyleme hazırlamak maksadıyla muhtelif vesilelerle, muhtelif zamanlarda aynı sanıkların komünizm propagandası yaptıkları, cemiyetin muhtelif sınıflarını kanunlara itaatsizlik ve umumun emniyeti için tehlikeli bir tarzda kin ve adavete tahrik eyledikleri tüm bildiri münderecatları, 28 12 1974 tarihli gecedeki konuşmalar, 02 02 1975 tarihli sessiz yürüyüş sırasında geçirilen pankart münderecatları, bu konuşmaları ihtiva eden bantların tape edilmiş suretiyle, emanete alınan bant ve matbu evrak münderecatı 15 01 1975 tarihinde Malatya merkezindeki toplum olayları, şahadet ve tekmil dosya münderecatıyla sabit olmuştur

İddianamenin saldırganlarla ilgili bölümünde ise şu değerlendirmeler yapılmaktadır:
“Malatya Merkezi Ülkü Ocakları Şubesi Yönetim Kurulu Başkan ve üyelerinin Malatya’da vuku bulan toplum olaylarından birkaç gün evvel evrak arasında mevcut (Yüce Türk Milletine) başlıklı bildiriyi teksir ettirip halka dağıttıkları, bu bildiri münderecatında ileri sol temayüllü şahıslar tarafından söylendiği anlaşılan (Memleketin ovasından en yüksek tepesine kadar kızıl bayrak çekeceğiz Mescitleri ve Kâbe’yi yıkıp yerine bostan ekeceğiz Kıpkızıl komünistim istediğim bir zaman sana gelirim atarak kızıllığımı karanlıklara dışarıdan bir ezan sesi geliyor tıpkı köpek havlamasını andırıyor) cümlelerini bu bildiri münderecatına yazdıkları ve bildirinin son kısımlarına da (nesillerimizi milliyetçi yetiştirerek komünizmi, masonizmi ve vatanımızı hiçbir menfaate dayanmadan yüceltmek ve yükseltmek olmalıdırÜlkü Ocakları) cümlelerini yazdıkları;
“Bu suretle milliyetçilik grubun sapık ideolojiye sahip olduklarını kabul ettikleri karşı gruptaki şahısları bizzat ezeceklerini beyan etmek ve bu hususu bildiri şeklinde kaleme alarak 15-16 02 1975 günü Malatya Merkezinde vuku bulan toplum olaylarından birkaç gün evvel teksir ettirerek halka dağıtmak suretiyle, halkı bu olaylara tahrik ve teşvik ettikleri; bu suretle cemiyetin muhtelif sınıflarını umumun emniyetleri, elde edilen bildiri, bu bildirilerin dağıtıldığına dair tevilli ikrar ve şahadet ile sabit olmuştur” (8)
İddianamede, TÖB-DER, MAYÖD, DGB yöneticileri için ileri sürülen gerekçeler, onlarca yıldan beri Sıkıyönetim Mahkemelerinin, DGM’nin iddianamelerinde kalıplaşmış suçlamaların tekrarı ve benzeridir İddianamenin düşündürücü yanı; Malatya’da sağcıların başlattığı saldırı sonucu öldürülen kişilerin, yaralanan yüzlerce kişinin, yağmalanarak tahrip edilen yüze yakın işyerinin suçlularının nerede olduğuna, suçluların kimler olduğuna dair bir “iddia”nın olmamasıdır Bu saldırı örgüt işi değil midir?
Bir süre sonra Adana DGM’de duruşmalar başladı Tutukluların bir bölümü hemen ilk duruşmada, geri kalanlar ise sonraki duruşmalarda tahliye edildiler DGM ile ilgili yasa, Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildi Dava dosyası Malatya Ağır Ceza Mahkemesine gönderildi Malatya Ağır Ceza Mahkemesi de davanın Sıkıyönetim kapsamında olduğunu belirterek dosyayı Elazığ Sıkıyönetim Mahkemesine gönderdi Elazığ Sıkıyönetim Mahkemesi de davanın sıkıyönetimin ilanından önce işlendiğini belirterek dosyayı yeniden Malatya Ağır Ceza Mahkemesine gönderdi
Sonuçta Yargıtay, davaya Elazığ Sıkıyönetim Mahkemesinin bakacağına karar verdi Bu gel-gitlerle dava zaman aşımına uğradı Elazığ Sıkıyönetim Mahkemesi, 1983 / 8826, E: 1983 / 220, Karar No: 1984 / 38 kararıyla davanın zamanaşımına uğradığını belirterek tüm sanıkların beraatine karar verdi Böylece 15-16 Şubat 1975’te gerçekleşen saldırılar, suçluları ortaya çıkarılmadan örtbas edildi ve dava dosyası tarihin yargısına havale edildi

Akçadağ Öğretmen Okulu Olayı (1975)
Akçadağ İlçesinde 17 Nisan 1940’da Akçadağ Köy Enstitüsü açıldı Daha sonra, Köy Enstitüsü’nün yerleşim yerini belirlemek üzere araştırmalar yapıldı Malatya-Adana demiryolunun otuzuncu kilometresinde bulunan Akçadağ İstasyonunun güneydoğusuna düşen arazi saptandı Enstitü’nün yeri için belirlenen araziler, Karapınar, Kırlangıç ve Onatlı Köylerine aitti Köylüler, üç bin dönümlük arazinin bir bölümünü düşük bir bedel karşılığı, büyük bölümünü de bağış yoluyla verirler O dönem karayolları yeterli değildi ve hatta yoktu Bu nedenle, Darende ve Akçadağ ilçeleriyle çevre köylerin ulaşımı Enstitü’nün bitişiğinde bulunan tren istasyonundan yapılıyordu Okul yönetimi, Enstitü arazisinin tam ortasından geçen on metre genişliğinde, 2 km uzunluğunda bir yol açtı Bu yolu çakıl ve kumla da döşetti Çevrenin tüm ulaşımı bu yol üzerinden yapılmaya başladı
Akçadağ Köy Enstitüsü’nün yöresinde 15 Alevi köyü bulunmaktaydı Enstitü Yönetimi, bu köylerle ve diğer komşu köylerle ilişkileri oldukça sıcak, neredeyse bir aile gibiydi İmece yoluyla bölgenin köylülerine kayısı, elma, kavak, bağ dikiminde yardımcı olunuyordu Enstitü’de milli bayramlarda ya da diğer günlerde düzenlenen temsillere, eğlencelere ve törenlere tüm köylerin halkı çağrılırdı Enstitü ile halk arasında dostluk ve işbirliği sağlanıyordu Yöre köyleri de düğünlerine Enstitü’nün öğretmenlerini, yöneticilerini, folklor ve müzik ekiplerini çağırırlardı 1950’de Köy Enstitüleri kapatıldı Yerine Öğretmen Okulları açıldı Akçadağ Köy Enstitüsü’nün yerine açılan Öğretmen Okulu da, yöre halkıyla devraldığı gelişmiş ilişkileri pekiştirerek sürdürdü
Böylece 1970’lere gelindi 1974’de CHP ile MSP’nin ortak hükümeti düşünce, AP, MSP ve MHP’nin ortaklaşa hükümeti (I MC) kuruldu MC Hükümeti, yatılı okulların yönetiminde bulunan demokrat yönetici ve öğretmenleri okuldan uzaklaştırmaya; yerine ülkücü öğretmenler ve yöneticiler atamaya öncelikli olarak yöneldi Böylece yatılı okullar, ülkücülerin kurtarılmış bölgeleri oluyordu Akçadağ Öğretmen Okulu’na da Cafer Toksun adında bir müdür atandı
Cafer Toksun, Sivaslı bir Alevi ailenin çocuğudur Yoksuldur, yatılı okula zorlukla girmiştir Öğretmen olduktan sonra ırkçılarla ilişkilerini sıklaştırır Yeni müdürün Alevi bir aileden geldiğini öğrenen komşu köyler halkından Aleviler, “Bizden de bir müdür çıktı” diye sevinmişler, hediyelerle kutlamaya gitmişlerdir Cafer Toksun, ziyaretine gelen köylüleri soğuk karşılar Hatta bir ara, sorguya çekercesine “Bu köylerin oylarını hep CHP’ye verdiklerini öğrendim Doğru mu?” diye sorar Köylülerin, “Müdür bey, faşistlere verecek değiliz ya” yanıtı üzerine, Cafer Toksun’un rengi sararır, gözleri döner ve “Bir daha bu okulun toprağına ayak basmayacaksınız” diye gelenleri odasından kovar
Şeyh Mano, Kırlangıç Köyündedir Pir Sultan Abdal hayranıdır Pir Sultan Abdal hakkında bilgi edinmek için Sivaslı olduğunu öğrendiği Cafer Toksun’a gider Cafer Toksun, Şeyh Mano’nun kılık kıyafetine, kaba bıyıklarına bakar ve küçümseyerek “Senin ne isteğin var, söyle bakalım” diye sorar Şeyh Mano, “Beyefendi, siz Sivaslısınız, Pir Sultan Abdal hakkında bilgi öğrenmek için geldim” dediğinde, Cafer Toksun’un tepesi atar ve “Komünistler sizi yoldan çıkarmışlar Senin o sorduğun aptal da sapkının biriydi” yanıtını verir, konuğunu kolundan tuttuğu gibi dışarıya çıkarır Şeyh Mano, “Orası Sivas’tır, Pir Sultan da çıkar, Hızır Paşalar da çıkar Seni Pir Sultan sanmıştım” yanıtıyla ayrılır
Bir süre geçmiş ve Cafer Toksun, yöre halkı ve okul hakkında yeterli bilgiyi edinmiş, kadrosunu oluşturmuş, saldırı planlarını hazırlamıştır; sıra uygulamaya gelmiştir İlk iş olarak, okulun üç bin dönümlük arazisinin etrafını dikenli telle çevirdi, böylece yöre köylerin Akçadağ’a ulaşmak için 35 yıldan beri kullandığı yolu kapatmış oldu Yolun girişine bir kulübe yaptırdı Kulübeye silahlı bekçi yerleştirdi ve telefon bağlattı Bununla da yetinmedi, okul arazisine eli silahlı bekçiler yerleştirdi ve yaklaşanlara ateş ettirmeye başladı Böylece okulla yöre halkının ilişkilerini kesti Eğer biri okula gidecekse, nöbetçiler önce ziyaretçinin kimliğini kontrol ediyor, sonra okul yönetimine telefon edilerek verilen bilgilere göre işlem yapılıyordu
Okulun demokrat öğretmen ve çalışanlarına baskı yaparak onları uzaklaşmaya zorluyordu Cafer Toksun’un baskılarından öğrenciler de paylarına düşeni alıyordu Sol görüşlü öğrencileri baskıyla yıldımaya, kimi zaman da derslerden çıkararak dövmeye giriştiği şeklindeki haberler giderek artıyordu Faaliyetlerinde, Malatya Ülkü Ocaklarından getirdiği ve özel yetiştirilmiş militanları da kullanıyordu Okulun salonlarında asılı sanat değeri yüksek tablolar indirilmiş, yerine MHP’nin propaganda resimleri yerleştirilmişti Atatürk’ün resminin de indirildiği, yerine Ergenekon Destanıyla ilgili bir tablonun asıldığı haberi, basın organlarında yayımlanmıştı
Akçadağ Öğretmen Okulu adeta askeri bir kamp, Cafer Toksun da kampın komutanı gibiydi Rastladığı Alevi kadınlara “Alevileri yaşatmayacağım Sizi kocasız bırakacağım” dediği, baskılarını artırdığı görülmekteydi Gelişmeler üzerine, yöre halkı ve öğrenci velileri, durumu Malatya Valisine bildirirler Vali, şikayetleri dikkate almamakta, müdürden yana tutum sergilemektedir

Alıntı Yaparak Cevapla