Yalnız Mesajı Göster

Türkiyedeki Komünist Partiler

Eski 08-30-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türkiyedeki Komünist Partiler



Günümüzde partinin bu duruma düşürülmesinin "gerekçeleri, aynı çevreler tarafından "TDKP 2 Genel Konferansı'nın Açıklamasıdır" adlı 20 sayfalık broşürün 14-15-16-17-18-19 sayfalarında noktası virgülüne dokunmaksızın şöyle anlatılmaktadır; "1990'li yılların en önemli gelişmelerinden biri de; kitleler arasında mevcut rejim çerçevesinde, kendiliğinden ve tedricen de olsa, yaşam ve çalışma koşullarının iyileşebileceğine, demokratik hak ve özgürlüklerin kazanılabileceğine ilişkin beklentilerin zayıflaması, geleneksel burjuva-düzen partilerinden kopuş ve yeni arayışlara yönelme sürecinin ilerlemesi, özellikle ileri işçiler arasında ayrı bir parti olarak örgütlenme eğiliminin gelişmesi ve güçlenmesi olmuştur Bu gelişmeye karşın, ileri işçilerin ezici çoğunluğu arasında dağınıklık ve örgütsüzlük aşılamadı ve devrimci bir işçi partisinde örgütlenmesi gerçekleşmediforumsinsinet Bu, hareketin istikrarlı bir gelişme ve ilerleme sürecine girememesinin ve 1992-1993 yıllarındaki durgunluğun 1994-1995 yıllarındaki canlanmaya karşın aşılamamasının ve açık işçi kitle hareketinin son 10 yılın en zayıf dönemini yaşamasının temel nedenlerden biridir" Sizler hiç bir zaman işçi sınıfı hareketini anlama yeteneğini gösteremediniz ki onları örgütleyebilesiniz Devrimci Komünist Partisi'nde örgütlenememesinin gerekçelerini koyarken dahi son derece küçük-burjuva reformist bir "işçi örgütü" ifadesinin kullanılması, Marksist-Leninist perspektifi yitirdiğinizi ortaya koyuyor Benzeri bir süreç 1968 hareketinin ürettiği TKP-ML hareketi içinde İbrahim Kaypakkaya ile Doğu Perinçek arasında yaşanmıştı ve gelinen noktada legalizmi savunan ve "hareketi bütün yönleriyle yönetmeye yetenekli legalist bir örgüt kuran" Doğu Perinçek şimdi devrimcilerin katilleri ile kol kola ajan-provokatör rolünü oynamaya devam ediyor Baylar, artık devrimci işçi partilerinin modası geçti demek istiyor O nedenle yasal partiyi,TDKP'li ve çevre kamuoyu açısından kendilerince meşrulaştırmaya çalışıyorlar Karın ağrısı burada! "TDKP 2 Genel Konferansı'nın Açıklamasıdır" belgesine kaldığımız yerden incelemeye devam ediyoruz; "Öte yandan, açık işçi ve emekçi kitle hareketinin, yani sıra Kürt hareketinin 1995 ortalarından bu yana yeni bir durgunluk ve dağınıklık sürecine girmesinin nedenleri, 1991-94 yılları arasındaki durgunluğun nedenlerinden bir yönüyle ayrılmaktadır Zira söz konusu dönemde, işçi ve emekçi sınıflar ve Kürt emekçi kitleleri açısından, yaşam koşulları 1990-91 yıllarında olduğu gibi nispi bir iyileşme göstermedi, aksine daha da kötüleşti Yani sıra, "demokrasi" kampanyaları, beklenti yaratacak ve kitle hareketini baltalayacak bir etken olamadı Açık kitle hareketi, esas olarak kendi içinden parçalandı: Geleneksel liberal "sol" grupların ve sendika bürokrasisinin, işçi ve emekçi kitleleri umutsuzluğa sürükleyen eylem çizgisi ve anarşizan "sosyalist" akımların büsbütün çürüme sonucunda vardıkları terörün; kitle hareketini dağıtan ileri kesimlerle geriden gelen yığınlar arasındaki ilişkiyi tahrip ve politik ortamı ve kitleleri provake eden tasfiyeci bir rol oynadı Kürt milliyetçi akımının Türk-Kürt düşmanlığı eksenine oturan ve 1991'lerden itibaren emperyalist güçler arasındaki çıkar mücadelesinin yörüngesinde yeniden şekillenen "çalışması"; Türk emekçilerini sermayenin provakatif faaliyetine açık bir pozisyona iterken, Kürt nüfus arasında da, artan hoşnutsuzluk ve bıkkınlığı umutsuzluğa dönüştüren bir etken oldu Bu koşullar altında mücadele eden ileri işçi örgütleri, tüm bu olumsuz faktörleri etkisiz hale getirmeye ya da tahrip edici sonuçlarını en asgariye indirme yeteneği gösteremedi Birbirini karşılıklı besleyen ve güçlendiren bu faktörler, emekçi kitlelerin düzenden kopuşları, 1995-96 yıllarında daha da derinleşmesine karşın; açık kitle mücadelesinin durgunluk göstermesine ve nüfusun alt tabakaları arasında dağıtıcı bir umutsuzluk yaşanmasına yol açtı Olgular ortadadır: Terörcü saldırılar, gençlik adına yapılan eylemler, 1 Mayıs'da örnekleri ve sonuçları açıkça görülen sorumsuz yağma ve saldırı eylemleri, sendikal platformlara yönelik provakatif girişimler, emekçi sendikalarındaki yeni bürokratik çöreklenme vb olgular ve bunların kitleler arasında yarattığı duygular bilinmektedir Diktatörlük, bu türden girişim ve eylemler ve bunların emekçi sınıflar arasındaki geriletici ve moral bozucu etkilerini, kitle mücadelesi sonucu fiilen kazanılan mevzileri (örneğin kitlesel yasa-dışı gösteriler) gasp etmek, saldırıların yoğunlaştırılması ve yasaların daha da faşistleştirilmesi için kullandı" (TDKP 2 Genel Konferansı Açıklamasıdır) Eğer egemen sınıflar hak gasplarını gerçekleştiriyorsa bunun nedeni radikal-sol grupların radikal eylem ya da faaliyetleri değil, aksine 1 - Egemenlerin; işçi sınıfının mücadele sürecinin yoğunlaşması sonucunda siyasallaşmasından ve dolayısıyla iktidarı kaybetmekten korktukları için, 2 - işçi sınıfının devrimci sürecinin geriliğidir ya da diğer deyişle işçi sınıfı partisi ve örgütlerinin sınıf içindeki örgütlü gücünün zayıflığıdır 3 - Doymak bilmez iştahları ile arsızca saldırı, katliamlar, kan ve gözyaşı kapitalizmin en büyük besin kaynağı olduğu içindir Sayın yasalcı - oportünist baylarımızın burada kavrayamadıkları diğer nokta; Türkiye ve dünya işçi sınıfı mücadelesinin, geçmişten bugüne devam eden gelişme sürecinde, işçi sınıfına eylemlerinde kaynaklık eden temel neden; taleplerinin ve mücadele yöntemlerinin sistem açısından yasal olup olmaması değil, aksine; taleplerinin ve mücadele yöntemlerinin işçi sınıfının kendisi için meşru olup olmamasıdır İşte tam da bu noktada burjuva sağ bir yaklaşım karşımıza çıkıyor Çünkü bu konuyu bildiğimiz sıradan burjuva partilerin liderlerine sorsak sanıyorum şöyle bir yanıt alırız; "yasal olmayan ve (komprador-ağa düzenini kastetmek isterler) devleti riske eden her eylem kanun dışıdır!" İşte egemen sınıfların ağzıyla ve ideolojik anlayışıyla burada buluşuyorsunuz Biz komünistler ise meşruiyet ararız, yasallık değil İşte sağ oportünizm ile Marksist yaklaşımın ayırt edilebileceği temel noktalardan birisi Bahis konusu bu mantalite 27 Mayıs 1961 Anayasasına rağmen Denizleri her türlü yasadışı imkanları kullanarak idam eden anlayıştır Burjuva parti liderlerinin yasallık anlayışı budur Doğaldır ki egemen sınıfların meşruiyetten ne anladıkları ile işçi sınıfı ve partisinin meşruiyet anlayışı arasında antagonist sınıf çelişkilerinden kaynaklananan büyük farklar vardır Ve bunu küçük burjuva oportünistlerin anlamasını bekleyemeyiz Onlar ağa-patron düzeninin küçük burjuva oportünistler için biçtikleri kıyafetin kendilerine yakıştığının farkındadırlar Küçük burjuva oportünistlerinden "İstenen şey, ("katışıksız işçi sınıfı"'nin ödevleri uğruna) işçi sınıfını, burjuva siyasetinin ve burjuva ideolojisinin sultası altına sokmaktır" (Lenin, Tasfiyecilik Üzerine, sf:18)" Örneklersek; yakın tarihimizde 1977, 1 Mayıs Taksim'inde insanlarımızı keklik gibi avlayanlar, yukarıda rahatsız olduğunuzu belirttiğiniz yağmacı çevreler değil aksine faşist diktatörlüğün güçleriydi! Sonraki yıllarda yasaklanmasına rağmen devrimcilerin önderliğinde gerçekleştirilen 1 Mayıs'larda yapılan eylemlerin yasal olup olmaması bizleri ilgilendirmiyor, aksine 1 Mayıs'lar işçi sınıfının BİRLİK DAYANIŞMA VE MÜCADELE GÜNÜ'dür ve meşrudur ve bunu biz işçi sınıfı olarak, yasalarınız izin verse de vermese de kutlarız O yağmaları ve yapanları savunacak ve hoş görecek değiliz tabii ki ama ne yapalım o gün yağmayı yapanlar dahil sizlerden daha da masum gerekçelerle yaptılar, en azından bildikleri yollarla faşist diktatörlüğe ve burjuvalara karşı kinlerini kusma fırsatı buldular ve en azından hortumcularla rekabet edemeyecek kadar zavallıydılar Bunun için yasal zemin de aramadılar! Demek ki onlar işçi sınıfına sizlerden daha yakınlar İşçi sınıfı ve onun partisi için mücadele yöntemleri; egemen sınıfların kendi sistemlerinin belirlediği şartlarda ya da yasalar çerçevesinde değil, aksine; mücadele yöntem ve biçimleri işçi sınıfı ve onun partisinin kendileri için meşru olan zeminde ve onun gereklerine uygun olarak yürütülür Eğer işçi sınıfı ve emekçiler olarak haklarımızı alabilmek için yasal yollar söz konusu değilse bizler de Deniz'lerin, Mahir'lerin, İbrahim'lerin yolunu izleriz, meşru haklarımızı en meşru bir şekilde almak için son derece meşru yollarla mücadele ederiz Burjuva-liberallerin yasaları, işçi sınıfının da meşruiyetine dayanan kendi yasaları vardır "TDKP 2 Genel Konferansı'nın Açıklamasıdır" belgesini kaldığımız yerden incelemeye devam ediyoruz; "Kitle hareketindeki durgunluk mutlak bir olgu değildir Kitle hareketinin, patlamaları da içerebilecek yeni bir yükseliş sürecine girmesinin, tüm ezilen ve sömürülen sınıfların birleşik mücadelesi olarak gelişmesinin koşulları ve işçi ve emekçi hareketini tahrip eden, geriye iten etkenlerin üstesinden gelmenin olanakları gelişmeye ve olgunlaşmaya devam ediyor Diktatörlüğün saldırı ve baskı aygıtlarını sürekli güçlendirmesine, baskı ve terör yoğunlaştırmasına karşın, kitle mücadelesindeki düşüş ve yükselişe bağlı olarak fiilen kullanılan demokratik hakların alanı genişlemeye devam etti Türkiye, ezilen ve sömürülen sınıfların yaşam ve çalışma koşullarının hızla kötüleştiği, acil ekonomik ve politik taleplerinden hiç birinin gerçekleşmediği, kitleler arasında hoşnutsuzluk, öfke ve mücadele eğilimlerinin geliştiği, buna karşılık egemen sınıfların ve hükümetin ekonomik ve politik saldırılarını yoğunlaştırdıkları, yeni saldırı paketlerini gündeme getirmek ve uygulamak için, en uygun anı kolladıkları bir süreçten geçiyor Koşullar, tekelci komprador burjuvazinin ve büyük toprak sahiplerinin başta IMF ve Dünya Bankası olmak üzere emperyalizm destekli ekonomik ve politik saldırılarının yoğunlaşacağı, tüm ezilen ve sömürülen sınıfların yaşam ve çalışma koşullarının daha da kötüleşeceği bir doğrultuda gelişmektedir Bunun kaçınılmaz sonucu ise ezilen ve sömürülen kitleler arasında hoşnutsuzluk, öfke ve mücadele eğilimlerinin gelişmesi, ezenle ezilen, sömürenle sömürülen, yönetenle yönetilen sınıflar, emekle sermaye arasındaki çelişkilerin daha da keskinleşmesidir" Sayın edebiyatçımız burada sınıflar arasında kendiliğinden gelişen büyük sınıf mücadelesinden bahsederken maalesef Devrimcilerin görev ve sorumluluklarında dolayısı ile partinin sorumluluklarından bahsetme sorumluluğunu gösteremiyor Öyle bir dertleri yok ki! Devam ediyoruz; "Türkiye'de devrimle karşı-devrim, emekle sermaye, ezilen ve sömürülen sınıflarla emperyalizm ve egemen sınıflar ittifakı arasındaki mücadele henüz kesin bir hesaplaşma özelliği kazanmamış olmakla birlikte, süreç buraya doğru ilerlemektedir Bu düz bir çizgi olarak gelişmemekte inişleri çıkışları içeren bir özellik taşımaktadır Bütün bunlar, yığınların birleşik mücadele ve direniş cephesinin örülmesinin önem ve aciliyetini artırmaktadır Partimiz, sağ ve "sol" oportünist gruplardan farklı olarak, birlik sorununu, "sol'un birliği" ya da "sol gruplar arasındaki bir ittifak" sorunu olarak görmemektedir İşçi sınıfı ve hareketiyle bir bağı olmayan bu türden gruplar ve aralarındaki "birlik" ya da "ittifaklar", gerek üzerinde bulundukları platform ve gerekse de eylem çizgileriyle hareketi birleştiren ve ilerleten değil, tam tersine onu zayıflatan ve baltalayan tasfiyeci bir rol oynamaktadırlar
Alıntı Yaparak Cevapla