Prof. Dr. Sinsi
|
1856-1879 Döneminde Osmanlı Milli Eğitim Sisteminde Reform Çalışmalarının Yapısı
Arapça, Farsça, Bulgarca ve Fransızca öğrenen, din ve fen ilimlerinde kendisini ciddi şekilde yetiştiren Paşa 1844 yılında Premedi Kazası “kadılığı” ile devlet görevine başladı Zaman içinde çeşitli görevlere gelen Paşa 1851’e Encümen-i Daniş üyeliğine seçildi Osmanlı tarihini)1774-1829 dönemi) yazmakla görevlendirilen Paşa çeşitli eserler kaleme aldı ve tarihçilik görevini 1865 yılına kadar sürdürdü İlmiye mesleğinde kadılık görevleriyle ilerleyen, çeşitli unvan ve nişanlar alan Paşa İşkodra’da meydana gelen isyanı bastırmak, Bosna’da gerekli ıslahı yapmak gibi daha birçok yerde askeri nitelikli görevlerde bulundu Hanefi fıkhına dayalı bir kanun kitabının hazırlanması gerektiği düşüncesine sahip olan Paşa kurulan Mecelle-i Ahkam-ı Adliye cemiyetinin başına getirildi Beşinci kitabın yayınından sonra bu görevinden azledilerek Bursa valiliğine atanan Paşa burada birkaç gün kaldıktan sonra 1870’te bu görevden de alındı
Bu durum Cevdet Paşa ile yönetim arasında bir anlaşmazlık çıktığını göstermektedir Bu arada çıkarılan 6 kitap büyük tenkitler görünce Cevdet Paşa yeniden aynı kurumun başına getirildi ve Şura-yı Devlet üyesi olarak seçildi ve ardından Evkaf Nazırlığına getirildi(1873) Yine aynı yıl Maarif Nazırlığına getirilmiş olan Paşa 1874 yılında Şura-yı Devlet Başkanvekilliğine getirildiğinde Mecellenin 12 kitabını da hazırlatmış bulunuyordu
Cevdet Paşanın eğitim geçmişi onun hem geleneksel medrese eğitimini mükemmel bir düzeyde aldığını, hem de modern fenlerde kendisini eğittiğini göstermektedir Paşa’nın Fransızca bilgisi de onun Batı kaynaklı eserlere ve Batıdan taşınan felsefeye vukufiyetini sağlamıştır Bu anlamda Cevdet Paşa geleneksel eğitim süreci ile Osmanlı’nın yeni tanıştığı modern eğitim arasında din ilimleriyle gen ilimlerini yan yana elinde bulunduran bir kişiliktir Paşanın bu birikimiyle birlikte süratle ilerlemesi, müfredat geliştirme amacıyla kurulan Encümen-i Daniş azalığında bulunması, bu arada maarif nazırlığı görevine kadar yükselmesi Osmanlı eğitim sisteminin yapılanmasında onu çok önemli ve etkin bir konuma getirmiştir Yine Cevdet Paşa kadılıkla başladığı memuriyet görevine valilik, Şura-yı Devlet Başkanvekilliği gibi idarî kademelerde zirveye tırmanarak devam etmesi onu idari olarak ta etkin bir konuma getirmiştir Bu arada onun Mecelle’yi hazırlayan Mecelle-i Ahkam-ı Adliye Cemiyeti reisliğinden azledilmesi ve Bursa valiliğine atanması ve hemen ardından bu görevden de alınması Osmanlı eğitim-hukuk sisteminde var olan güçler çatışmasının açık işaretidir Yukarıda belirtilen nedenle Paşanın tekrar eski görevine iade edilmesi ise söz konusu çatışmada gelenekçi- Batıcı cephelerin bu mücadelelerinde güç dengelerinin nasıl değişebildiğini göstermektedir
Cevdet Paşanın konumu ve icra ettiği fonksiyon açısından İslam Ansiklopedisinde nakledilen değerlendirme özetle şu şekildedir: Cevdet Para Osmanlı kurumlarına yeni bir yapı kazandırmaya ilişkin tartışmaların yoğun olduğu dönemde gelenekçi Türk-İslam Doğu kültürü ile yenilikçi Batı arasında senteze varmaya çalışmıştır Osmanlı müesseselerinin islami esaslara dayandığını dikkate alarak, her yönden Batılılaşmanın hem yanlış hem de imkansız olduğunu düşünmüş; Batı taklitçiliğine ve Maddeci felsefeye şiddetle karşı çıkmıştır Bu çerçevede o Batının pozitif bilimler, teknik ve yönetim alanındaki üstünlüğünü kabul etmiş; ancak Osmanlı müesseselerinin Batı tarzında ıslahını savunurken bir kısım devlet ileri gelenlerinin Fransız kanunlarının tercüme edilip alınması yönündeki görüşlerinin karşısında yer almıştır
II EĞİTİM MÜESSESELERİ VE FONKSİYONLARI
1856-1879 döneminde eğitim reformunun gelişiminde çatışan gurupların kullandıkları muhtelif müesselerle karşılaşıyoruz Bu müesseselerin kurulması, kapatılması veya değiştirilmesi ve yeniden yapılandırılması süreci ve bu sürecin gerçekleşmesindeki baş döndürücü hız bu dönemde yaşanan buhranın ve zihin karışıklığının boyutlarını göstermektedir Çalışmamızda bu müesseseleri eğitim sürecini düzenleyen belli başlı müesseseler ile eğitim birimleri(okullar) üzerinde durulacaktır Bu örnekler mevcut fikir guruplarının yapısal farklılıklarının kavranmasına ışık tutacaktır
İdari Müesseseler
Dönemin belli balı müesseselerinin Encümen-i Daniş, Meclis-i Maarif-i Umumiye, Maarif-i Umumiye Nezareti (ve Maarif Nezareti) olgunu görüyoruz Bu müesseselerden Encümen-i Daniş dışında kalanlar birbiri ardına devam eden, son olarak Maarif Nezareti Yapısına ulaşan bir seyir takip eder Bu müesseseler iki başlık atında özet bilgilerle irdelenecektir
Encümen-i Daniş:
Osmanlıda ilmin geliştirilmesi ve cehaletin ortadan kaldırılması amacıyla başlayan eğitim reformu hareketiyle -önümüzdeki alt bölümde vurgulanacağı gibi- önce geçici bir meclis kurulmuş, bu meclisin kararlarından biri çeşitli ilimlerin okutulacağı darülfünunun açılması olmuştur Encümen-i Daniş adlı meclis 1851 yılında inşaatı devam eden Darülfünun için ders kitabı hazırlanması amacıyla kurulmuş; ancak Darülfünunda 1863 yılında derslere başlandığında bu müessese tarafından bu okulda(üniversitede) okutulmak üzere hiç bir kitap hazırlanmadığı görülmüştür Mecelle’nin 12 kitabının hazırlanmasında en büyük paya sahip olduğu halde, Encümen-i Daniş azalarından olan Cevdet Paşa’nın bütün çabalarının yanında bu müessesenin Darülfünun için bir iş üretmemesi düşündürücü görünmektedir Öte yandan 1850’de açılan Darülmaarif’in ders programlarının düzenlenmesi ve bunlara ait sade bir dille yazılmış ders kitaplarının hazırlanması görevinin de Encümen-i Daniş’e verilmiş olduğunu görüyoruz
Eserinde Encümen-i Daniş’e değinen Lewis şu tespitleri yapmaktadır: “19 YY ortalarında Osmanlı İmparatorluğunda bilimi teşvik etmek üzere bir akademi ve bilim derneği kurulması için ilk çabalar gösterilmişti Encümen-i Daniş önce 1845 Maarif Meclisinde tavsiye edilmiş ve 1851’de bir İrade-i Seniye ile kurulmuştur Açıkça Fransız Akademisi’ni örnek almış olan bu kurulun 40 üyesi Türk olmak şartıyla ve Hammer, Bianchi ve Redhouse gibi Avrupalı şarkiyatçılar da dahil olmak üzere bir çok muhabir üyesi vardı   Encümenin çalışması zamanın siyasal kararsızlığı ile engellendi ve 1862 yılında bir kaç kitabı yayınlamaktan fazla bir şey başarmaksızın tarihe karıştı
Encümenin bu tükenişinde, ilk üyeleri arasında yer alan bazı kişilerin ilimlerinin yetersizliği, hatır için seçilmiş olmaları, encümenin ilk açılışında bile böyle bir ikilik ve ayrılığın varlığı, meclis içinde Reşit Paşa ve ekibinin diğerleriyle karşı karşıya gelmesi, zaman içinde gerçek bilgili ve çalışabilecek konumda olmayan kişilerin bu meclise secilir olmaları gibi nedenlerin payı olduğu anlaşılmaktadır
Berkes biraz önce sözü edilen ve bu kurulun azası olan Cevdet Paşa’nın bu kurulun programını çizmeye memur edildiğini ve pek bir eser vücuda getirmese de kurulun en başarılı eserlerini Cevdet Paşanın yazmaya memur edilmesiyle verdiğini belirtir Bu konuda Cevdet Paşanın yazdıklarına baktığımızda şu ifadelerle karşılaşıyoruz:” Encümen-i Daniş azasının bir çoğu hatır için intihab olunmuş zatlar olduğu cihetle Encümen’in teşkilinden memul olan faide husule gelmedi ve bilfiil işe yarayacak azaya tevzi olunan telifat içinde hisse-i fakire isabet eden Tarih-i Cevdet’ten başka bir eser görülmedi Yine Berkes çok dikkat çekici bir tahlille Cevdet Paşa’nın ilim ve fenlerin birlikte okutulmasını savunması karşısında önemli bir kesimin kendisine muhalefet ettiğini ve bu muhalif kesimin Encümen-i Daniş hareketinden ayrılarak Darülfünun’un oluşumunu sağlamaya yöneldiğini tespit etmektedir
Ancak Cevdet Paşa “Ayasofya karşısında bir büyük darülfünun inşasına mübaşeret olundu ” sözleriyle bu gelişmeyi bir müjde olarak takdim etmektedir Bununla birlikte bu gelişmeyi, sıbyan mekteblerinin ıslahatına henüz başlanmamış olması nedeniyle olumsuzlamaktadır Cevdet Paşa, aydınların (erbab-ı maarif) hem bu sorun nedeniyle bu gelişmeye itiraz ettiklerini, hemde müslim ve gayri müslim milletlerin birlikte okutulacağı böyle bir mktebin Ayasofya’nın karşısında açılmasının münasip olmayacağını Padişaha ilettiklerini, bu gibi itirazlarla uzun süre sürüncemede kalan bu okulun bnasının tamamlanmasından sonra başka bir amaç için kullanıldığını yazar
Bu tespit bizi çarpıcı bir sonuca ulaştırır Yukarıda vurgulandığı gibi Encümen-i Daniş memur edildiği halde Darülfünun için ders kitabı niteliğinde eser ortaya koyamadığından, Darülfünun eğitimine bir dizi konferanslarla başlamış sonra da Avrupa’dan materyalist felsefeyi aynen alarak derslere taşımıştır Oysa aynı memuriyet din ve fen ilimlerinin birlikte okutulduğu ve Darülfünun’a öğrenci yetiştirmek için kurulan Darülmaarif için yerine getirilmiş ve bu okul planlandığı gibi faaliyetine başlamıştır
Meclis-i Maarif-i Umumiye:
Abdülmecit 19845’de “din ve dünya için gerekli olan din bilgilerini ve fenleri yaymak ve halk arasındaki cahilliği kaldırmanın” eğitimin temel amacı olduğunu vurgulayarak bir Maarif Meşveret meclisi kurduğunu açıkladı Bu meclis mevcut okulları incelemek ve yenilerine yer hazırlamak üzere adli, askeri ve mülki bilgilere iyice vakıf 7 kişiden oluşturuldu Bu meclisin 1846’da verdiği bir raporda Meclis-i Maarif-i Umumiye adıyla daimi bir meclis kurulması teklif edildi ve bu meclis hemen kurularak 1847’de Maarif-i Umumiye Nezaretine çevrildi Bu nezaretin kurulması eğitimin ulemanın yetki alanından uzaklaştırılmasına dönük ciddi bir teşebbüstü Bu nezaret din ilimlerine yeniden vurgu yapmakla birlikte ulemanın dışındaki öğretmenleri ve ders programlarıyla yeni okulların yolunu açması bakımından geçiş ve değişim sürecinde rol alıyordu Bu arada bu nezaretin adı da 1857 yılında Maarif Nezareti şekline dönüştürüldü
Yukarıda sözü edilen gelişmeyi Cevdet Paşa şöyle anlatır: “Akdemce maarif-i umumiyenin intişarı esbabını mütalaa etmek üzere bir Meclis-i Maarif-i Muvakkat teşkil olun(up)  bu meclis-i muvakkatte terbiye-i umumiye üç derece üzerine tertip olundu ki mekatib-i sıbyan ve mekatib-i rüşdiyye ve darülfünun dereceleridir Bu üç derece için meclis-i mezkur üç layiha-i mufassala kaleme aldı ve meclisin memuriyeti tamam oldu ve bu layihaların ahkamını fiile getirmek üzere bervech-i bala Mekatib-i Umumiye Nezareti ile bir Meclis-i Maarif-i daimi teşkil edildi Bu meclis-i daimi aled-devam maarif-i umumiyenin tervici esbabını mütalaa ile meşgul olurdu   Arif Hikmet Beyefendi Şeyhülislam olup, o dahi maarifin terakkisine himmet eylerdi
Önce geçici sonra daimi bir meclisle başlayan, ardından Maarif Nezaretine dönen bu kurumsallaşma süreci, tartışmasını yaptığımız dönem itibariyle eğitim sistemine tam bir hakimiyetin ifadesi değildir Osmanlı eğitim sistemindeki değişim ve çözüm arayışları Osmanlı’nın yıkılışına kadar devam edecektir Ancak tekrar vurgulamalıyız ki Maarif Nezaretine kadar uzana teşebbüsler eğitimin tek çatı altında ve devlet otoritesine bağlı olarak yapılandırılması teşebbüslerinin önemli bir adımıydı Bu adımın ilk yansımalarının değerlendirilmesi bakımından Cevdet Paşanın aktardıkları ilginç izlenimler kazandırmaktadır Cevdet Paşa maarif meclisi tarafından planlanan hususların sağlıklı şekilde gerçekleştirilmediğini, önce rüşdiye mekteplerinin oluşturulmasında mesafe kat edildiğini, oysa plana göre önce sıbyan mekteplerinin ıslah edilmesi ve bunlardan yetişecek çocuklar için rüşdiyelerin kurulması gerektiği halde sıbyan mekteblerinin olduğu gibi kaldığını yazar
Yine Cevdet Paşa bu dönemde Serasker Damat Sait Paşanın ısrarıyla Reşit Paşanın azli ve Sarım Paşanın sadrazam olmasının ardından, Sait Paşanın Reşit Paşa döneminde ulaşılan gelişme düzeyini şiddetle tahrip ederek ülkeyi yüz sene geriye götürdüğünü belirtir Bu konuda verdiği bir örnek olayda, rüşdiyede ressamlık öğretiliyor diye harita dersinin yasak edileceğinin duyulması üzerine teftişten korkan Mekatib-i Umumiye Muavini Vehbi Molla’nın ne kadar harita müsvettesi varsa korkusundan tuvalet çukuruna atıp yok ettiğini belirtir
Maarif-i Umumiye Nezareti üyesi Kemal Efendi’nin 1850’de eğitime başlayan Darülmaarif’in açılmasında önemli hizmetlerde bulunması, Maarif Nazırlığı da yapan Kemal efendi’nin bu mektebe müdür tayin edilmesi, Darülmuallimat’ın açılışında Maarif Nezaretinin 1869 yılında bir bina kiralaması, Maarif Nazırı Saffet Paşa’nın 1870’de İslamda kadınların eğitimine önem verildiğini vurgulayan bir konuşma yapması; 1862’de Sıbyan mekteplerinin Maarif Nezaretine bağlanması, ulemanın hedefi olan Tahsin Efendi’nin Darülfünun-u Osmani müdürlüğünden azledilerek yerine Maarif Nezareti muavinlerinden Kazım Efendinin getirilmesi, biraz daha geriye dönersek, Darülfünun-u Osmani’nin 1870’de Maarif Nazırı Saffet Paşa ve Sadrazam Ali Paşa ile diğer ileri gelenler tarafından açılması bu müessesenin(Nezaret-bakanlık) yapısı, üstlendiği rol gibi konularda düşünce üretmemizi sağlayacak çeşitli ipuçları vermektedir Anlaşılıyor ki nezaret salt din ilimlerinin okutulduğu medreseden tutalım, Batıcılığa kayan Darülfünun ve sentezcilerin din ve fen ilimlerini birlikte okutmayı hedefleyen okullara kadar tüm eğitim sistemini tek çatı altında toplamaya çalışmıştır Bu arada anlaşılan- en azından sezinlenen ve fakat ayrıntılı analizle ortaya çıkabilecek bir gerçek Nezaretin daha çok din ve fen ilimlerinin birlikte okutulduğu, Batının fenlerinin alınmasına taraftar, ancak dinden kopuşa karşı bir anlayış taşıdığı yanı devlet ricalinin genellikle yeniden İslama dönüşü temsil ettikleri gerçeğidir
Meclis-i Muhtelit-i Maarif:
Eğitim reformu çalışmalarında Meclis-i Maarif-i Muvakkat ile başlayan ve 1857’de Maarif Nezaretinin kurulmasıyla gelişen oluşum içerisinde dikkat çeken bir başka meclis daha vardır Meclis-i Muhtelit-i Maarif  
Eğitimden, din ve mezhep ayrımı yapılmaksızın bütün halkın yararlanması esasının kabulüyle birlikte teb’adan her milletin kendi mekteplerini yapmalar, öğretim yöntemleri ve hocalarınının seçimini görüşmek üzere teb’a (azınlık) temsilcilerinin katılacağı bir meclis-i muhtelitin kurulması kararlaştırıldı Meclis-i Maarif’te kurulan bir komsyonun hazırladığı vazife nizamnamesi ile maarif teşkilatında önemli değeşiklikler yapıldı
Bu yeni düzenlemeye göre sıbyan mekteplerinde her cemaat kendi dillerinde eğitim yapacak ve hükümet bu okulların programlarına müdahale etmeyecekti Rüşdiyeler ise devlet dairelerine memur yetiştirdiklerinden bu okullarda eğitim dili Türkçe olacaktı Üçüncü gurupta yer alan Fünun-u Metenevvia(darülfünun-üniversite) mekteplerinin öğretim dili hükümet tarafından belirlenecekti Ayrıca gündüzlü ve gece yatılı şeklinde ikiye ayrılan mekteplere ilişkin bir nizamname bu meclis tarafından hazırlanacaktı
Meclis-i Muhtelit’in kurulması(1857) üzerine Meclis-i Maarif’le birlikte maarif alanında meclislerin sayısı ikiye yükseldi Ayrıca Meclis-i Maarif daha ziyade dini ilimleri, diğeri ise çeşitli fenlere dair konuları görüşecekti Bu arada yeni meclis ve yukarıda sözü edilen okullar ile azınlıkların okulları Mekatib-i Umumiye Nazareti’ne bağlanıyordu Mekatib-i Umumiye Nezatreti ile Maarif-i Umumiye Nezaretinin birlikte var olduğu bu iki başlı sistem uzun sürmemiş, bir ay sonra Mekatib-i Umumiye Nezareti, Maarif-i Umumiye Müsteşarlığına dönüştürülerek bu iki yapı tek çatı altında toplanmıştır
Bu arada Maarif Nezareti ve eğitim sisteminin düzenlenmesiyle ilişkisi bakımından Maarif-i Umumiye Nizamnamesine değinilmesi gerekmektedir 1869 yılında Maarif Nazırı Saffet Paşa’nın gayretleriyle Ahmet kemal Paşa’nın başkanlığında, Şura-yı Devlet Maarif Dairesi Başkan yardımcısı Sadullah Paşa, Recaizade Ekrem ve Ebuzziya Tevfik gibi tanınmış isimler tarafından Fransız eğitim sisteminden faydalanılarak Maarif-i Umumiye Nizamnamesi hazırlanmıştır 1908 yılına kadar yürürlükte kalan 198 maddelik nizamnamede 51 madde ile en çok Darülfünun’a ilişkin hükümlere yer verilmiş olması dikkat çekicidir Bu hükümler çerçevesinde dini ilimlerden büyük ölçüde arındırılmış darülfünun mafretadının yanısıra din ve fen ilimlerini birlikte ihtiva eden Darülmuallimin ve Darülmuallimat müfredatının da tanımlanmış olması, bu nizamname ile Osmanlı eğitim sistemine ilişkin farklı çözüm arayışlarının, görüşlerin ve eğilimlerin gerekli esneklik sağlanarak tek çatı altında toplanmaya çalışıldığı izlenimini kazandırmaktadır
b)Eğitim Birimleri(Okullar)
Eğitim reformu çerçevesindeki çözüm arayışlarındaki kayma iki çizgide oluşmuştur Medrese zaten var olan eğitim sistemini tanımladığından bu alanda somut örnekler özerinde durulmayacaktır Burada Batıcıların odaklandığı, islamdan uzaklaşma anlayışının -kuruluşunda bu amaç bulunmadığı halde- hakim olduğu Darülfünun veya sonraki adıyla Darülfünun-u Osmani ve Galatasaray Sultanisi örneği ve bunun karşısında din ve fenlerin birlikte müfredata alınmasını amaçlayan, kültür ve inancı koruyarak bilimde yeni ve sağlıklı ufuklar kazanılmasını hedefleyen Darülmaarif, Darülmuallimin ve Darülmuallimat adlı okullar üzerinde durulacaktır Vurgulandığı gibi Osmanlı reformcuları bu dönemde eğitim sistemini ilk, orta ve yüksek eğitim olmak üzere üç düzeyde ele almaktadırlar Ancak bu düzeyden ilki sıbyan mekteblerinde ortaya konmuş, tartışma konusu olan çok belirgin ve farklı yenilikler bu dönemde tam anlamıyla gerçekleşmemiştir Çalışmamızda daha çok yüksek öğretim müesseselerinin veya orta öretim müesselerine(rüşdiye) öğretmen hazırlayan müesselerin ele alınması daha uygun görülmüştür
Darülfünun:
1845’te göreve başlayan Meclis-i Muvkkat’ın getirdiği öneriler arasında, yüksek ilimlerin (ulum-u aliye) tahsil edileceği bir darülfunun kurulması önerisi de yer almaktadır Bu öneri çerçevesinde bir süre sürüncemede kalan, aksayan ve aksatılan çalışmalar sonucunda nihayet, bir yüksek öğrenim kurumu olan Darülfünun, Osmanlı devletinde ilk eğitimine 1863 yılında başlamıştır Bu okulun 1856 sonrası dönemdeki konumunun iyi anlaşılabilmesi için geçmişinin analiz edilmesi gerekir Osmanlı’da bilimde Batıya yönelişle birlikte eğitim sistemine hakim olan medreseden farklı bir yüksek eğitim müessesesinin kurulması gündeme gelmiş ve bu yeni müessesenin adının Darülfünun olması düşünülmüştür
Daha önceki bölümlerde Darülfünunla ilişkilendirilebilecek bilgilere dayanılarak şu tespitlere ulaşabilirizarülfünun, Darülmuallimin ve Darülmuallimat gibi din ve fen ilimlerinin birlikte okutulduğu okulların mali kaynaklarının vakıflar olmasına rağmen, bu müessese büyük ölçüde devlet desteğine dayanmıştır Bu okulun müfredatı, açılışında belirsizdir Bilahare oluşturulan müfredat ise yerli değildir; tamamen Batıdan tercüme ile alınmıştır Ayrıca Darülfünun’un kuruluşuna katkıda bulunanların tamamının zihninde bu okullarda ne yapılacağı da net değildir
Okulda 1863 yılında dönemin sadrazamı Keçecizade Fuat Paşa’nın binanın tamamlanmasını beklemeden bazı odalarda seminer verilmesine izin vermesiyle birlikte İbrahim Ethem Paşa nezaretinde bir dizi konferans ve seminer verilmeye başlandı Bu konferanslar fizik, kimya, tabii ilimler, tarih ve coğrafya gibi sadece fen konularında olmuştur Bu okul 1865’te binanın tamamlanması ile bu bina maliye Nezaretine verilmiş ve Darülfünun Nuri Paşa Konağında 1865 yılında çıkan bir yangına kadar eğitime devam etti
Bu arada 1869’da çıkarılan Maarif-i Umumiye Nizamnamesi ile Darulfünun-u Osmani kurulması öngörülmüş, bu yeni okulla Batı sistemine daha fazla yaklaşılmıştır Nizamnameye göre Fransız modeli üzerine kurulmuş olmasına rağmen Felsefe ve Edebiyat şubesinde şark dillerinden Arapça ve Farsça yanında Batı dillerinden Fransızca, Yunanca ve Latince dersleri programda yer almıştır Hukuk şubesinde de İslâm hukukunun yanı sıra Fransız Medenî Kanunu, Roma Hukuku ve Milletlerarası Hukuk dersleri konmuştur
Padişahın tasdikiyle 1869 yılında fiilen kurulan Darülfünun-u Osmani sınavla alınan 450 talebe ile öğretim hayatına başlamıştır Avrupa’dan çeşitli kitaplar, alet ve edevatlar alınarak kütüphane tertip edilmiştir Paris’ten satın alınan kitapların listesi incelendiğinde, o dönemin Batıdaki en yaygın akımları olan hümanizm ve pozitivizm felsefenin belli başlı eserlerinin bu listede yer aldığı görülmektedir Yeni okulun ders kitaplarını oluşturmak üzere batı dillerinde yazılan kitapların tercümesine girişilmiştir
1870 yılında sadrazam Ali Paşa; Maarif Nazırı Saffet Paşa’nin da hazır bulunduğu bir merasimle açılan okulun müdürlüğüne Tahsin Efendi getirilmiştir
|