Yalnız Mesajı Göster

Bolşevik İhtilali'nin Osmanlı Basınına Yansıyışı

Eski 08-31-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Bolşevik İhtilali'nin Osmanlı Basınına Yansıyışı








Bolşevik İhtilali'nin Osmanlı Basınına Yansıyışı
İçinde bulunduğumuz yıl, "Kuzey Komşu"daki büyük dağdağanın, yani 1917 Şubat ve Ekim İhtilalleri'nin, 80 yıldönümü Aradan geçen 80 yıl sonunda Osmanlı kamuoyunun söz konusu olayları nasıl izlediğine, daha doğrusu dönemin matbuatının bu "hesapta olmayan"; önce sevindirici, sonra düşündürücü, daha da sonra "ürkütücü" gelişmeyi nasıl yansıttığına bir göz atmak yararlı olabilir Ancak daha önce, Osmanlı erkân ve intelligentsiasının sosyalizm-bolşevizm heyülasını nasıl algıladığına bakmakta yarar vardır
Osmanlı erkân ve intelligentsiası, 1789 Fransız İhtilali'ni olduğu gibi, 1848 İhtilalleri'ni, Enternasyonel Kongreleri'ni, Paris Komünü'nü de kendince izliyor ve "eşkiyanın kumandanı Karl Marx denilen pehlivan"ı tanıyordu Sosyalizm-komünizm konusunda kafalarda bir referans çerçevesi oluşmuştu Örneğin, kimilerine göre, sosyalizm,"hukuk-u mülkiyet ve zevciyatı inkar eden herkes kaffe-i hususta müsavat üzere olmalıdır" diyen "azıtmış" bir halk hareketiydi Kimilerine göre ise, "eskiden beri batıl bir itikat, muhal ve atıl bir tasavvur"du

"İştirak-i emval ve iyal" yani mülk ve kadın ortaklığı, sosyalizmin temel paydası olarak uzun yıllar dillere pelesensk olmayı sürdürdüyse de, XIX yüzyılın son çeyreğinde bile konuya daha sağduyulu ve bilgili yaklaşanlar yok değildi Kendisi de 1871 Paris Komünü'nün Komünar'ları arasında barikatlar arkasına geçmiş olan Reşat Bey, Komün'ü savunuyordu;
"Bunlar iki ay kadar Paris'te hükümet ettiler İştirak-i emval kaide-yi fâsidesini icra eylemek şöyle dursun parasını peşin vermeden kimseden bir habbe aldılar mı? Ve Fransa Bankası'nda milyonlarca akçe mevcut ve idaresi kendi ellerinde iken bir akçesine dokundular mı? Hal böyle iken onlara iştirak-i emval taraftarı demeye hakkaniyet razı olur mu?"

Ve yine örneğin, Şemsettin Sami Bey, "menfur" bir eskiçağ mesleği ve mezhebi olan iştirak-i emval ve nisvan ile dünya için bir kurtuluş yolu olan sosyalizmi birbirine karıştırmanın büyük bir haksızlık olduğunu söylüyordu;
"Sosyalizm ıstılahı Fransızca bir kelimedir ki, cemiyet-i beşer manasına olan sosyete (societe) kelimesinden müştaktır Ünvanından dahi anlaşılır ki, sosyalizm cemiyet-i beşerin hüsn-ü idaresiyle refah ve saadetini ve bilâ istisna bütün efrad-ı beşerin hürriyet ve müsavatını ve hiç kimsenin hukuk-u tabiiyyesinin paymâl olmamasıyla hak ve adlin meydana çıkmasını ve nizam-ı tabiiyyeden herkesin mütenaim ve hissemend olmasını arar bir tarîk-i selamettir" diye yazıyordu

Ne var ki, Kamus-ı Alam ve Kamus-ı Türkî gibi büyük eserlerin yazarı olan Şemsettin Sami Bey gibi düşünenler azınlıktaydı O kadar ki, dönemin akademisyenlerinden, Mekteb-i Mülkiye-yi Şahane'de İlm-i Servet-i Milel ve Usül-ü İdare-i Mülkiye okutan Sakızlı Ohannes Paşa bile sosyalizmi, "kâffe-i efrad-ı beşerin bilcümle emval ve emlakten müştereken ve mütesaviyen hissemend olması ve binaenaleyh mülkiyet-i şahsiyye ve hatta aile ve veraset esaslarının fesh olunması" şeklinde anlıyordu

"Halkın kendiliğinden isyanı": Şubat 1917
1917 yılının soğuk kışında kuzeyden gelmeye başlayan haberler, yukarıda aktarılan türden "akademik" bir tartışma ort***** değil, "Cihan Harbi"nin yenilgi, açlık ve perişanlığı ile boğuşan Dersaadet'in sıkıntılı günlerine rastladı Sabah, İkdam, Tasvir-i Efkâr ve Tanin gibi başkent gazeteleri 1917 yılının ilk günlerinden itibaren kuzey komşuda bir şeyler olduğunu seziyor ve Batı ajans ve gazetelerinden derledikleri haberleri "Rusya'da İhtilal Mukaddematı" ve "Rusya Ahval-i Dahiliyesi" türünden başlıklarla aktarmaya çalışıyorlardı Şurası bir gerçek ki, Osmanlı basını Şubat İhtilali'ne ilişkin gelişmeler konusunda Osmanlı Hariciyesi'ni kesinlikle "atlatmış " görünüyordu

Osmanlı Hükümeti Rusya'daki gelişmeleri Stockholm Sefiri Cevad Bey ve Berlin Sefir-i Kebir'i Hakkı Paşa kanalıyla izliyordu Sefir Cevad Bey, İsveçli diplomatlar, tarafsız ülkelerin sefaret mensupları ve İsveç basınını izleyerek bilgi toplamaya çalışıyor ve Hariciye Nezaret-i Celilesi'ne aktarıyordu İstihbaratının yeterli, değerlendirmelerinin başarılı olduğu söylenemez

"Petersburg'da ihtilal!"
Şubat ihtilaline ilişkin ilk haberler, dünya basını ile birlikte, Osmanlı basınında da 16 Mart 1917 Cuma günü yayınlandı Tanin'in yarım sayfalık manşeti şöyleydi: "Petersburg'da İhtilal - Hükümet İhtilalcilerin Elinde - Kırkbin Askerin İltihakı" İkdam'ın manşetinde ise şunlar vardı:"En Son Haber: Rusya'da Azim (Büyük) İhtilal Kopmuştur! " İstanbul gazetelerinde, manşetlerdeki haberlerin yanı sıra, ilk gün, iyi kötü birer yorum da yer aldı Yorumların ortak noktası, Rusya'da bu kere kopan patırtının öyle sıradan bir "kargaşalık" değil, büyük bir "kıyam" (kalkışma), yani gerçek anlamıyla bir ihtilal olduğu idi Söz konusu yorumlarda ayrıca, bu ihtilalin önemini ve ciddiyetini anlayabilmek için 1905 İhtilali ile karşılaştırılmasının gereği belirtiliyor ve 1905 İhtilali'ne bir "kargaşalık" gözüyle bakılırken, bu seferki "hakiki manasıyla vukua gelen (bir) kıyam ve ihtilal" olarak görülüyordu Gerek Tanin'de, gerekse Tasvir-i Efkâr'da, Şubat ihtilalini izleyen ilk günlerde, "1905 Rus İhtilali" ayrıntılı bir şekilde irdelendi; sebepleri, sonuçları ve son ihtilale etkileri araştırıldı İlginçtir, Osmanlı basını, istibdat nedeniyle 1905 yılında yapamadığını, 12 yıllık bir rötarla yapmaya çalışıyordu

17 Mart 1917 tarihli İstanbul gazetelerinin birinci ve ikinci sayfaları hemen hemen tümüyle Rus İhtilali'ne ilişkin haberlerle bezenmişti Örneğin Tanin'in sürmanşet tam sayfa başlığı şöyle idi: "Moskof İmparatorluğu Sarsılıyor - İhtilal Vüsat Kesbediyor " Sonraki günlerde de gazeteler hemen hemen tümüyle Rus İhtilali'ne ilişkin haberlerle doldu taştı Aynı şekilde tüm gazetelerin başyazıları, yorumları da Rus İhtilali'yle ilgiliydi

İlk iki günün heyecanı geçtikten sonra, daha kesin bir anlatımla, Şubat İhtilali'ne ilişkin haberlerin Osmanlı basınında yer alışının üçüncü gününde, ilk kez "Bu Nasıl Bir İhtilal? " sorusu gündeme geldi Bu soruya verilen cevaplar farklılıklar gösteriyordu İkdam gazetesi oldukça ihtiyatlı bir dil kullanıyor, son gelişmelerin her koşulda "Rusya'yı kuvvetten düşürerek büyük zaafa" sokacağını ve gelişmelerin, son tahlilde, bizim lehimize olacağını ileri sürüyordu Tanin gazetesi, Rus İhtilali'nin ilk bakışta "liberal-sosyalist" bir nitelik gösterse de akibetinden emin olunamayacağını kaydettikten sonra,
" Yalnız kati olarak bir daha tekrar edebiliriz ki Rusya, Moskofluk tarihinde en büyük bir inkilap devrine girmiş, karanlıklar ve meçhuller içinde sarsıla sarsıla meçhul ve meşkuk bir hedefe doğru sürüklenip gidiyor " deniliyordu Ve hatta, "Moskofluğun giderek bir tehlike olmaktan çıktığı sonucuna ulaşmanın " pek de yanlış olmayabileceğine işaret ediyordu

"Bu nasıl bir ihtilal?" sorusunun en yetkin cevaplarından birisi, Tasvir-i Efkâr gazetesinin "Siyasiyat" köşesindeki Yunus Nadi (Abalıoğlu) imzalı yazıda kendini gösteriyordu Yunus Nadi, tümdengelim mantığı ile olayı kavramaya çalışıyor ve şunları yazıyordu:

"Herhalde Çarlığın, bir darbe önünde birdenbire sukut ve ricatı kabul edivermiş olması için ortada henüz malumumuz olmayan birtakım pek mühim şeyler bulunmak lazım gelir Yoksa Çarlık olur olmaz gürültüye pabuç bırakmaz idi "

Yunus Nadi Bey, ihtilal ve inkılapların mantığı olmadığına da işaret ettikten sonra, yazısına, "Binaenaleyh, bekleyeceğiz!" diye son veriyordu
Ne var ki, olaylar beklemeyecekti "İnkilap başlamıştı (ve) durmak imkânı geçmişti" Gerçekten de 19-20 Mart tarihli ve daha sonraki gazetelerde ihtilale ilişkin yeni haberler ve ayrıntılar sökün etmeyi sürdürdü Bütün gazetelerde, gelen haberlerin çelişkili oluşuna dikkat çekiliyor; başyazılarda ise, Rus İhtilali'ne ilişkin Osmanlı basınını uzun süre meşgul edecek bazı önemli konuların ilk örnekleri yer alıyordu Bu konuların başında, Rusya'daki çok uluslu ve çok dinli yapı geliyor ve imparatorluğun pek çok yerinde Rus yönetiminin istenmediği vurgulanıyordu Söz konusu yorum ve değerlendirmelerde başlıca iki konu öne çıkıyordu: barış konusu ve Rus imparatorluğundaki farklı ulusların (özellikle Türk ve Müslüman halkların) geleceği konusu Buna bir de Rusya'daki ihtilalin giderek "sol"a kayması sorununun eklenmesi gerekir

Barış konusu İstanbul gazetelerinin, doğal olarak, en büyük özlemiydi Ancak, "işin ayağa düşmesi"nden, "avamın işi azıtmasından" da endişe edilmiyor değildi Oysa, yanlızca barış konusunu değil, Erzincan'a kadar işgal edilmiş Osmanlı topraklarının geri alınmasını sağlayacak olan, 1917 Ekim'inde "avamın" işi daha da azıtması olacaktı

İstanbul basınının ilgi odağındaki ikinci konu, Rusya'daki Slav olmayan ulusal / etnik toplulukların geleceği konusuydu Bu konuya ilk değinen "Bir Etnoğrafya Müzesi" başlıklı makalesiyle İkdam gazetesi olmuştu Konu, sonraki tarihlerde artan bir ilgi ile izlenecek ve esas itibariyle Ekim İhtilali gerçekleşip barış sorunu çözüldükten sonra "ulusların kendi kaderini tayin hakkı" çerçevesinde daha hararetli bir şekilde tartışılacak ve uzunca bir süre gündemin baş köşesindeki yerini koruyacaktır

İhtilalin "sol"a kayması sorununa gelince, bu konuda en fazla duyarlılık gösteren İkdam gazetesiydi O günlerde "hasbel icab" İsviçre'de bulunan gazetenin sahibi ve "ser muharriri" Ahmed Cevdet Bey, yurtdışından gönderdiği - genellikle imzasız - haber ya da başyazılarında konuyu gündemde tutuyor ve Rusya'daki İhtilalin sınıfsal özelliğini daha erken ve daha iyi kavramış görünüyordu Diğer gazetelerin de bu konuya ilişkin duyarlılığının oldukça yüksek bulunduğunu ve giderek arttığını söylemek mümkündür

İlkbahardan sonbahara "Yeni Rusya!"
Rusya'da, Nisan'dan Kasım'a kadar geçen sürede olaylar hızlı yaşandı Mart-Mayıs aylarında Bolşevik önderler birbiri ardısıra Rusya'ya döndüler Bunlar arasında, Winston Churchill'in, "Almanlar bir veba basili gibi mühürlü bir vagonla İsviçre üzerinden Rusya'ya soktular" dediği Vladimir İliç Lenin'in dönüşü özellikle önem taşıyordu Zira, Lenin'in gelişiyle olaylar yeni bir ivme ve nitelik kazanacaktı Bu gelişmeler Karadeniz'in bu yakasında, çok fazla bilgiyle değilse bile büyük bir ilgiyle izlendi Bir kere, "Türk Dostu!" ve "gizli Müslüman!" Alman Kayzeri İkinci Wilhelm Hazretleri'nin "muazzam bir vak'a-yı tarihiye" olarak nitelenen Ekim ayı içindeki İstanbul ziyareti hariç tutulursa, Osmanlı basınının bir numaralı konusu "Moskof" komşudaki olaylardı İkinci olarak, Türkiye'yi çok yakından ilgilendiren Rusya'daki olaylar, daha önce de olduğu gibi, sürekli başkalarının gözü ve kulağı ile izlendi 1917 yılı boyunca herhangi bir gazetenin Rusya'ya kendi muhabirini göndererek olayları birinci elden izlemesi söz konusu olmadı Üçüncü genel eğilim ise, anılan dönemdeki gelişmelerin, yani Nisan'dan Kasım'a Rusya'da olup bitenlerin, bir yandan umut (barış konusunda), bir yandan da endişe (sosyalizm/bolşevizm konusunda) ile izlenmesiydi Bu dönemde ayrıca, Osmanlı kamuoyunun ya da sıradan gazete okuyucularının sosyalizm, marksizm, bolşeviklik vb kavramlarla ilk kez yaygın ve yoğun bir şekilde karşı karşıya geldiğini, az ya da çok, doğru ya da yanlış bu konularda bilgilendiğini belirtmek gerekir

Şubat İhtilali'ni izleyen ilk 6-7 aylık gelişmeler karşısında Osmanlı yönetiminin (Meclis-i Meb'usan ve Hükümet) tutumuna da kısaca değinmek gerekirse, şu gözlemler yapılabilir:

Şubat İhtilali patladığında Osmanlı Meclis-i Meb'usanı toplantı halinde idi Meclis-i Meb'usan, 1 Nisan 1917 tarihinde toplantılarına son verdi Ne bu kapanış nedeniyle ne de önceki günlerde Meclis'te Rus İhtilali'yle ilgili bir görüşme olmadığı (oldu ise bile gazetelere yansımadığı) anlaşılıyor
Hükümet ise, diplomatik temsilcileri ve matbuat vasıtasıyla gelişmeleri izliyordu Rusya'daki yeni yönetimle, "kabul edilebilir esaslar dahilinde" ayrı bir barış yapılması olanakdışı değildi Ancak Osmanlı Hükümeti, bu konuda da Almanya'nın eline bakıyor, oradan gelecek işareti gözlüyordu Bu bağlamda, 5 Nisan 1917 tarihli Tanin'de yayınlanan "Sadrazam Paşa'nın Beyanatı" önemliydi Talat Paşa, gazetenin muhabirine verdiği beyanatta özetle şunları söylüyordu:

"Bu inkılabın siyasi ilişkilerde derin değişikliklere yol açması kuvvetle muhtemeldir Rusya ve Osmanlı Devleti birkaç yüzyıldan beri can düşmanı idiler Ancak bunun nedeni ‘müstebid Rus hükümeti'nin istilacı emelleriydi Çarlığın devrilmesi en çok bizi sevindirdi Özgür ve çağdaş bir devlet kurmak üzere kaderini eline alan Rus milleti ile iyi komşuluk ilişkileri içinde yaşamamamız için hiçbir neden kalmadı Bu nedenle, Rus İhtilali'ni sevgiyle karşıladık "

Sadrazam Paşa bu olumlu değerlendirmeden sonra temel çekincesini de dile getirmekten geri durmuyor ve şöyle konuşuyordu:

"Maateessüf diyeceğim, Rusya'da fikr-i inkılab ve ihtilalin eski âmâl-i tecavüzkâraneye tamamiyle galebe edememiş olduğunu görüyoruz Mösyö Milyukov, Türkiye meselesinin Rusya lehine halledilmesi lüzumunu ileri sürüyor Rus hürriyetperveranının bu eski tecavüz ve husumet düsturlarına iştirak edip etmeyeceklerini bilmeyizforumsinsinet Şayet Rus milleti de Çarlığın bu miras-ı meş'umunu kendilerine düstur-u hareket olmak üzere kabul edecek olur ise, sulhten bahsetmek abes olur "

Nisan başından Ekim İhtilali'ne, yani yeni takvimle Kasım başına kadar Osmanlı yönetimi olayları sessizce izledi 1917 Nisan'ından Kasım başlarına kadar geçen sürede "Yeni Rusya"daki olayların, Osmanlı basınına yansıyışı başlıca şu üç kümede özetlenebilir: birinci öncelik, Rusya'da ne olup bittiğini ve olayların nereye varacağını kestirmeye yönelikti "Moskof İmparatorluğu" darbe yemişti, zayıflamıştı Güney'deki komşu için bu hayra alamet bir gelişmeydi Ama sonrası ne olacaktı? İkili iktidar yapısı kimden yana çözülecekti "Amele ve Asker Sovyetleri" gibi yeni örgütler; Lenin, Troçki, Zinoviev gibi yeni simalar ve "barış","toprak","eşitlik","özgürlük" gibi yeni talepler söz konusuydu

İkinci olarak, "Harb mi - Sulh mü?" sorusu gündemdeydi "Amele güruhu" sulhperver görünüyordu ama bu nasıl bir sulh olacaktı?
Üçüncü olarak, dağılan Rus imparatorluğu içinde Türk ve Müslüman toplulukların durumu ne olacaktı?

Osmanlı basını - belki biraz mübalağalı bir benzetme ile - körlerin fili tarifi kabilinden yöntemlerle gelişmeleri izledi; Rusya'da olup bitenleri anlamaya çalıştı Ancak, Yunus Nadi'nin sözcükleriyle şu kadarı anlaşılmıştı: "Evvela artık şurası iyiden iyiye anlaşılıyor ki, Rus İhtilal ve inkılabını ibkada en müessir, adeta yegane denilebilecek surette en müessir amiller amele takımı erkân ve efradıdır, amele teşkilatıdır "

Amele takımının "sulhe" ilişkin tutumu takdir edilmekle birlikte, öteki niyet ve girişimlerinden de endişe duyuluyordu Bu konuda en fazla tedirginlik gösteren İkdam gazetesi, 15 Nisan 1917 tarihli başyazısında bu endişeyi şöyle dile getiriyordu: "Amele grupları, harbi hatta onun bütün mesaibini (felaketlerini) unutarak sosyalizm mesleğinin en azgın metalibini (taleplerini) istihsale koyuluyorlar Sekiz saatlik çalışma meselesi gibi, bu amele fırkaları fiiliyata bile girişiyorlar "

Alıntı Yaparak Cevapla