| 
Prof. Dr. Sinsi
 | 
				  Saadet 
 
              Alm
  Glück, Wohlergehen (n), Fr  Bonheur (n), Prospérité (n), İng  Happiness, prosperity  Mesut olmak, bahtiyarlık, mutluluk, gönül rahatı ve kalp huzûru  Allahü teâlânın rızâsına ermiş olmak  Her istediğine kavuşmuş olmak  Saâdet, insanın devamlı olan huzur ve sevinç hâlidir  İnsanın saâdeti kalp huzûruna, gönül rahatlığına bağlıdır  Bu rahatlığa, mutlaka para, mevki, rütbe, şan ve şöhretle kavuşulamaz  Nice mal, mevki sâhiplerinin huzûra eremedikleri, saâdete kavuşamadıkları herkes tarafından bilinmektedir  Halbuki malı, parası az olduğu, makam, şan ve şöhret sâhibi olmadıkları halde huzur içinde yaşayanlar çoktur  Saâdet lügatta “mutluluk, bahtiyarlık, mesut olmak” mânâlarındadır  
 Saâdet, gerek günlük konuşma lisânımızda ve edebiyâtımızda, gerekse insanların fert ve sosyal hayâtını konu edinen ilimlerin hepsinde en çok kullanılan bir kelimedir
  Felsefe, sosyoloji, psikoloji, hukuk, iktisat, siyâset vs  ilimlerin başında gelir  Mesut bir hayat sürmek, sonsuz bir saâdete kavuşmak bütün insanların arzusudur  İnsanı konu alan bütün dinler, ilimler, ideolojiler, hep insanların saâdete, mutluluğa kavuşma yollarını göstermeye çalışmışlardır  İnsanlık târihinin başlangıcından bugüne kadar, insanlara saâdet vâdeden birçok fikirler ve inançlar ortaya konmuştur  Bunların içinde ve en başında, insanı yaratan, onun bütün ihtiyaçlarını en iyi bilen Allahü teâlânın peygamberler vâsıtası ile gönderdiği ilâhî dinler gelmektedir  Zâten dînin genel anlamdaki târifi de, insanları sonsuz saâdete götürmek için Allahü teâlâ tarafından gösterilen yol demektir  Bunun yanında din ismi altında insanların kendilerinin uydurduğu bir takım eğri, bozuk yollar da ortaya çıkmıştır  Ayrıca insan topluluklarını çeşitli yönlere sevk edebilecek kudreti ve kâbiliyeti kendinde gören felsefecilerin, siyâsetçilerin veya menfaat gruplarının ortaya koyduğu birçok felsefî veya siyâsî cereyan da, insanlara saâdet, mutluluk yollarını târif etmeye çalışmıştır  Bütün tabipler tıp ilminde ortaya çıkardıkları teşhis ve tedâvileri, insanların saâdeti için kullanmışlardır  Günümüzde de durum aynıdır  
 Saâdet, kolay ele geçen ve hemen kavuşulabilen bir hâl değildir
  İnsanların asırlar boyunca süren fert ve toplum hâlindeki mücâdeleleri, hep saâdeti ele geçirmek, mutlu bir hayat yaşamak için olmuştur  İnsanın bir anlık düşüncesiyle istikbâle yönelik fikirleri ve çalışmaları hep mesut ve bahtiyar olmayı istemek, devamlı olan bir huzûru, saâdeti temin etmek şeklindedir  İnsan kavuştuğu saâdetin, mutluluğun hiç bitmemesini ister  
 Bir insanın anasından-babasından, kardeşlerinden, arkadaşlarından ve en yakın dostlarından beklediği şeylerin başında, saâdete kavuşmasında kendisine yardımcı olmaları gelmektedir
  Hakîkî dost, insanın felâketine değil, saâdetine sebep ve yardımcı olandır  Çünkü dost, dostun zararını istemez  İnsanın hakîki dostları, kara günde belli olur  
 En iyi bir makinanın, bir âletin düzenli ve verimli çalışması için, onu yapan tarafından bir târifnâmesi de yazılması şarttır
  İnsanı yaratan, onun bedenî ve rûhî ihtiyaçlarını en iyi bilen Allahü teâlâdır  İnsanın rahat ve huzûrunu temin edecek, onu hem dünyâda ve hem de âhirette sonsuz saâdete kavuşturacak inanışları bizzat kendisi açıklamıştır  Saâdetin anahtarını göstermiş ve bir bilen vâsıtası ile insanlara tebliğ etmiştir  Bu târiflerin neler olduğunu ve nasıl kullanılacağını dinler ve peygamberler göndererek ortaya koymuştur  
 Allahü teâlâ, bütün insanlara çok acıdığı ve bir ananın yavrusuna olan merhametinden daha çok acıdığı için her insanın, her âilenin, her cemiyetin ve milletin her zamanda ve her işlerinde nasıl hareket etmeleri lâzım geleceğini, dünyâda ve âhirette rahat etmeleri ve sonsuz saâdete kavuşmaları için, işlerini ne yolda yürütmeleri ve nelerden kaçınmaları lâzım geldiğini, son ilâhi kitap olan Kur’ân-ı kerîmde bildirdi
  İnsanın saâdetine sebep olan bu bilgileri, hakîki İslâm âlimleri, Peygamberimizden (sallallahü aleyhi ve sellem) ve O’nun Eshâbından öğrendiler ve binlerce kitap yazarak, herkesin anlayacağı şekilde açıkladılar, dünyânın her yerine yaydılar  İnsanların rahata, huzûra, saâdete kavuşması, bu ilâhî emirlere sarılmasına bağlandı  İnsanlığa, ebedî saâdet yollarını açıklayan, son Peygamber Muhammed aleyhisselâmdır  Allahü teâlâ, bütün insanların, dünyâ ve âhiretin en kıymetli insanı olan Muhammed aleyhisselâma tâbi olmadıkça sonsuz saâdete kavuşamayacaklarını bildirdi  
 Peygamberimiz ve bugüne kadar gelen hakîki din âlimleri, insanın hem dünyâda ve hem de âhirette, nasıl saâdete kavuşabileceğini şöyle açıklamaktadırlar:
 
 1
  İnsanların, dünyâda ve âhirette, rahat ve mesut olmalarını sağlayan usûl ve kâideler, Allahü teâlânın Cebrâil ismindeki melek vâsıtası ile, sevgiliPeygamberi Muhammed aleyhisselâma gönderdiği son din olan İslâmiyette toplanmıştır  Bütün üstünlükler, faydalı şeyler, bütün saâdetler, muvaffakiyetler ondadır  En güzel ahlâk kurallarınıO bildirmekte, dünyâ ve âhiret saâdetini O temin etmektedir  Her iyilik O’ndadır  İslâmiyetin içinde hiçbir zarar yoktur  Dışında da hiçbir menfaat yoktur  Başka dinler böyle değildir, bozulmuştur  Allahü teâlâ, Âl-i İmrân sûresi 85  âyetinde meâlen: 
 “Muhammed aleyhisselâmın getirdiği İslâm dîninden başka din isteyenlerin, dinlerini Allahü teâlâ sevmez ve kabul etmez
  Din-i İslâma arka çeviren âhirette ziyân edecek  Cehenneme girecektir  ” buyuruyor  Ayrıca, Allahü teâlâ, Nisâ sûresi 14  âyetinde de meâlen: 
 “Allahü teâlânın ve Peygamberi Muhammed (aleyhisselâm)in emirlerine aldırış etmeyenler, beğenmeyenler, asra, fenne uygun değildir, modern ihtiyaçlara kâfi değildir diyenler, kıyâmette Cehennem ateşinden kurtulamayacaklardır
  Bunlara, Cehennemde, çok acı azâp vardır  ” buyurdu  
 2
  İnsanların sonsuz saâdete kavuşabilmeleri, Müslüman olmalarına bağlıdır  Müslüman olmak için hiçbir formaliteye, müftüye, imama gitmeye lüzum yoktur  Kalple îmân etmekle ve İslâmiyetin emir ve yasaklarını öğrenmekle ve yapmakla olur  Îmân etmek için “Kelime-i şehâdet” söylemek ve bunun mânâsını bilmek lâzımdır  
 3
  Îmân, Ehl-i sünnet vel-cemâat îtikâdı üzere olmalıdır  Yâni Peygamberimizin, Eshâbının ve onlara tâbi olan hakîki İslâm âlimlerinin bildirdiği şeyleri öğrenip bilmeli ve bunlara inanmalıdır  
 4
  Dindeki ibâdet bilgilerini, dört hak mezhepten birinin fıkıh kitabını okuyarak doğru öğrenip buna uygun ibâdet yapmalı ve haramlardan sakınmalıdır  Dünyâda saâdete, iyiliklere, huzûra kavuşmak ve âhirette azaplardan kurtulmak için iki şey yapmak lâzımdır: Birisi, Allahü teâlânın emirlerini yapmak; ikincisi O’nun yasak ettiklerinden sakınmaktır  Haram işleyerek saâdete kavuşulmaz  
 5
  Çalışıp para kazanmalıdır  Tenbeli kimse sevmez  Çalışkan, Allahü teâlânın sevgilisidir  Kimseye muhtaç olmamaya çalışmalıdır  Dîne uygun kazanmalıdır  Fakir kimse, dînini, nâmusunu, hakkını bile koruyamaz  Bunları korumak, İslâmiyete ve insanlara hizmet edebilmek için, fennin bulduğu yeniliklerden, kolaylıklardan faydalanmak da lâzımdır  Helâl kazanmak, insanlara veİslâmiyete hizmet etmek, büyük ibâdettir  Namaza mâni olmayan ve haram işlemeye sebep olmayan her kazanç yolu hayırlıdır, mübârektir  Dînimiz ticâreti ve sanat sâhibi olmayı emretmektedir  Hadîs-i şerîflerde; “Ticâret yapınız! Rızkın onda dokuzu ticârettedir  ” ve “En helâl şey, sanat sâhibinin kazandığıdır  ” buyrulmaktadır  Bunun için sanat ve meslek sâhibi olmaya çalışmalıdır  
 6
  Bedenen ve rûhen temiz olmalıdır  Ruh ve beden sağlığı yanında temizliğe de çok dikkat etmelidir  İnsanın ibâdet etmesi, kendisine ve insanlara iyilik edebilmesi sağlıklı olmasına bağlıdır  Allahü teâlâ Kur’ân-ı kerîmde çeşitli âyetlerde meâlen; “Temiz olanları severim  ” buyuruyor  
 Evler ve elbiseler temiz olmalı, elleri ve vücutları devamlı yıkamalıdır
  Mikroplardan ve hastalıklardan korunmalıdır  Sıhhati korumaya dikkat etmelidir  Peygamberimiz tıp bilgisini çeşitli şekillerde övmektedir  Meselâ; “İlim ikidir: Beden bilgisi, din bilgisi  ” Yâni ilimler içinde en lüzumlusu, rûhu koruyan din bilgisi ve bedeni koruyan sıhhat, sağlık bilgisidir diyerek, her şeyden önce rûhun ve bedenin zindeliğine çalışmak lâzım geldiğini emir buyurdu  
 İslâmiyet beden bilgisini, din bilgisinden önce öğrenmeyi emrediyor
  Çünkü, bütün iyilikler, bedenin sağlam olması ile yapılabilir  Kânûnî Sultan Süleymân Han, “Olmaya cihanda devlet, bir nefes sıhhat gibi” sözü ile sağlığın ne kadar kıymetli olduğunu anlatmaktadır  
 Ruh sağlığı için de ahlâk ve fazîlet sâhibi olmalıdır
  Peygamberimiz; “İyi huyları tamamlamak, iyi ahlâkı dünyâya yaymak için gönderildim  ” ve “Îmânı yüksek olanınız, ahlâkı güzel olanınızdır  ” buyurdu  Îmân bile, ahlâk ile ölçülmektedir  Yalan söyleyen, hîlekârlık yapan, insanları aldatan, haksızlık yapan, din kardeşlerine yardım etmeyen, büyüklük taslayan, yalnız kendi çıkarını düşünen bir kimse, ne kadar ibâdet ederse etsin, olgun Müslüman sayılmaz  Kâmil, olgun Müslüman, her şeyden önce tam ve mükemmel bir insandır  Güler yüzlü, tatlı dilli, doğru sözlüdür  Kızmak nedir bilmez  Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem buyurdu ki: “Kendisine yumuşaklık verilen kimseye dünyâ ve âhiret iyilikleri verilmiştir  ” Müslüman son derece alçak gönüllüdür  Kendisine baş vuran herkesi dinler ve imkân buldukça yardım eder  Vakur ve kibardır  Âilesini ve vatanını sever  Çünkü Peygamberimiz sallallahü aleyhi ve sellem; “Vatan sevgisi îmândandır  ” buyurmuştur  
 7
  İnsanların dünyâda ve âhirette sonsuz olarak rahat, huzur, saâdet içinde yaşayabilmeleri hakîki Müslüman olmalarına bağlıdır  Âhirette Cennetin sayısız nîmetleri, hakîki Müslümanlar için hazırlanmıştır  Müslüman olan ve emirlerini yerine getiren, dünyâda ve âhirette muhakkak saâdete ulaşır  Çünkü Allahü teâlâ insanlara bunu vâd etmektedir  Aklı olan herkes dünyâda rahat ve huzur içinde yaşamak, âhirette de azâplardan kurtulup, sonsuz nîmetlere kavuşmak ister  
 Allahü teâlânın, kullarının nasıl olmasını istediği Kur’ân-ı kerîmin Furkân sûresi 63-68
  âyetlerinde meâlen şöyle bildirilmektedir: 
 Rahmânın (yâni kullarına acıması çok olan Allah’ın) kulları, yeryüzünde gönül alçaklığı ile ve yumuşak yumuşak yürürler
  Bilgisizler kendilerine sataştığı zaman onlara, selâmetle deyip geçerler  Onlar, yatışlarında ve kalkışlarında hep Allah’ı anar  O’na hamd ederler  Onlar Rabbim, Cehennem azâbını bizden uzaklaştır  Doğrusu onun azâbı sürekli ve acıdır, orası şüphesiz kötü bir yer, kötü bir duraktır, diye Allah’a yalvarırlar  Onlar bir şey sarf ettikleri zaman, ne israf ederler, ne de cimrilik; ikisi ortası bir yol tutarlar ve kimsenin hakkını kesmezler  Onlar Allah’a eş koşmazlar  Allah’ın dokunulmasını haram ettiği cana kıyıp kimseyi öldürmezler  Ancak suçluları cezâlandırırlar  Zinâ etmezler  
 Ve 72-74
  âyetlerinde meâlen: 
 “Yalan yere şehâdet etmezler
  Faydasız ve zararlı işlerden kaçınırlar  Böyle faydasız veya güçle yapılan bir işe tesâdüfen karışacak olurlarsa, yüz çevirip vakarla uzaklaşırlar  Kendilerine Allah’ın âyetleri hatırlatıldığı zaman, körler ve sağırlar gibi görmemezlik, dinlememezlik etmezler  Onlar, Rabbim, bize eş ve çocuk olarak gözümüzü aydınlatacak kişiler ihsân et! Bizi, Allaha karşı gelmekten sakınanlara önder yap! diye yalvarırlar  ” buyrulmaktadır  
 Bundan başka, Sâf sûresinin 2
  âyetinde meâlen; “Ey İnsanlar! Yapmadığınız bir şeyi niçin yaptığınızı söylersiniz? Yapamadığınız şeyi yaptık demeniz, Allah katında büyük öfkeye sebep olur  ” buyrulmaktadır ki, bu da, bir insanın yapamayacağı bir şeyi adamasının veya yapamayacağı bir şeyi vâd etmesinin, onu Allah katında kötü kişi yapacağını göstermektedir  
 Allahü teâlâ, Kur’ân-ı kerîmde buyuruyor ki:
 
 Onlar (inanmışlar), kalpleri Allah’ı anmakla huzûra kavuşmuştur
  Dikkat ediniz, Allah’ı anmak kalpleri huzûra kavuşturur  (Ra’d sûresi: 28) 
 Îmân edip güzel iş ve amellerde bulunanlar ne mutludurlar, sonunda dönülüp gidilecek olan güzel yurt da onlarındır
  (Ra’d sûresi: 29)  
 Peygamberimiz sallallahü aleyhi ve sellem hadîs-i şerîflerinde buyurdular ki:
 
 Müslüman, eliyle ve diliyle kimseyi incitmeyen kimsedir
  
 Seni sevene sen de sevgini açıkla! Çünkü sevene, sevginin ortaya konuşu, aradaki sevginin derinleşmesine ve daha devamlı olmasına yol açar
  
 En mükemmel mümin, ahlâkı en güzel mümindir
  Hayırlınız hanımlarına karşı da hayırlı olanınızdır  
 Müslüman olan, yeteri kadar rızkı bulunan ve bir de Allah’ın verdiğine kanâat eden, artık kurtulmuş demektir
  
 İyi huylu, dünyâda ve âhirette iyiliklere kavuşacaktır
  
 Saâdet, insanın dünyâ ve âhiret hayâtında rahat ve huzur içinde bulunmasıdır
  Bütün insanların kavuşmak istediği arzuların başında, sonsuz saâdet gelmektedir  Bu arzuyu ona veren, yaratıcısı Allahü teâlâdır  Şerefli olarak yaratılan insanı bu arzularına kavuşturacak olan da, yine Allahü teâlâdır  İnsan, sonsuz saâdet için iki şeyi hep ister: Birisi, her arzu ettiği şeye zahmet, sıkıntı çekmeden kavuşmak; ikincisi de, hiç ölmemektir  İnsanın bu iki arzusuna kavuşması, fâni (geçici) olarak yaratılan bu dünyâda mümkün değildir  Cennet, insanların bu iki arzusunun gerçekleşeceği yerdir  Cennet hayâtı sonsuzdur  Oradaki hayat, hiç bitmeyecektir  Orada ölüm yoktur  Hiçbir dert, sıkıntı, zahmet, kötülük olmayacaktır  İnsan, arzu ettiği bütün nîmetlere zahmetsiz olarak Cennet’te hemen kavuşturulacaktır   
 
 |