Konu
:
Romantik Evlilik Sadece Bir Efsane Mi?
Yalnız Mesajı Göster
Romantik Evlilik Sadece Bir Efsane Mi?
08-27-2012
#
1
Prof. Dr. Sinsi
Romantik Evlilik Sadece Bir Efsane Mi?
Peki mutluluğu kovalamak mutlu olmak için çabalamak yanlış mı?
Kemal Sayar şair-yazar psikiyatri profesörü Fatih Üniversitesi'nde öğretim üyesi
Kendi ifadesiyle "elem doktoru"
Son yıllarda şiire ara verse de psikiyatri alanında önemli eserlere imza atıyor
Sayar son kitabı "Terapi : Kültürel bir Eleştiri"de (Timaş Y
) bir şifa yönteminin kültürel çözümlemesini yapıyor
Bireyi iyileştirmeye çalışırken kendi içindeki açmazlara bakmayı başaramayan terapi yöntemlerine içeriden bakıyor
Sayar'la terapi kültüründen Türk dizilerine pek çok şeyi konuştuk
Terapi kitabı Rilke'den bir alıntıyla açılıyor: "Terapi mi? Ya şeytanlarımı kovayım derken meleklerimi ürkütürsem?" Herhalde kitabın çekirdeği bu cümlede gizli?
Rilke'ye sıkıntılar içinde olduğu bir dönemde bir dostu psikoterapi görmesini salık veriyor bunun üzerine şair bu meşhur cümleyi söylüyor
Bu söz aslında günümüz psikoterapilerini çok güzel anlatıyor
Çünkü biz şeytanlarımızı kovalım derken melekleri de ürkütüyoruz
İnsanlar modern psikoterapide anlam arayışlarına pek cevap bulamıyor
Bu kitapta dile getirdiğim gibi modern psikoterapi anlamı değerleri politikayı hayatın ne için yaşanmaya değer bir şey olduğu sorusunu terapi odasından kovuyor
İnsanı çocukluk yaşantılarının basit bir kurbanı olarak resmediyor
Bu ise insanı acizleştiriyor çocuksulaştırıyor
Terapi dilinde konuşmayı sökmüş insanların bir bakıyorsunuz mutsuzlukları yerinde duruyor
Siz kitapta modern psikoterapi'ye ciddi eleştiriler yöneltiyorsunuz
Ben çok sayıda insan dinliyorum
Bu insanların bir kısmı terapi deneyimlerinden geçmiş olarak bana geliyorlar
Terapi adı altında insanlara zarar verildiğini insanların hayal kırıklığının büyütüldüğünü görebiliyorsunuz
Bunun nedeni tamamen terapistin deneyimsizliği ile alakalı olabileceği gibi kurama körü körüne bağlılık da olabilir
Bakıyorsunuz insanları anlamak çabası içinde olması gereken bir disiplinin mensupları kuram misyonerliğine soyunabiliyor
Bir de tabii terapinin kötü icra edilmesinden kaynaklanan sorunlar var
Bu kitabın ortaya çıkışında karşılaştığım en temel olaylardan biri şuydu: Eşi kendisini aldatmakta olan başörtülü bir hanım terapiste gidiyor
Bu terapist hanımefendiyi dinledikten sonra "olayı bu kadar büyütmeye gerek yok istersen rahatlamak için sen de onu aldat böylece intikamını almış olursun kendini iyi hissedersin" diyor
O hanım bunu bana hüngür hüngür ağlayarak anlattı
'Doktor bey' diyordu 'bu kişinin ahlak anlayışı değer yargıları o yönde olabilir
Ama benim başımdaki örtüyü de mi görmüyor?' Bunlar tahripkar şeyler işte
Terapi adına kendi hayat görüşünüzü danışanınıza telkin etmeye hakkınız yoktur
Bu kitapta eleştirmeye çalıştığım en temel şeylerden bir tanesi bu
Siz kendi kısıtlı dünya görüşünden devşirdiğiniz bilgileri insanlara terapi adı altında sunamazsınız
Onun dünya görüşü sizin bakışınızdan çok daha zengin olabilir
Çok mu bu terapistlerden?
Bereket ki değil
Kötü terapistler her zaman ve zeminde vardır diyelim
Deneyimsiz yeterince denetim almamış kendilerini yeterince olgunlaştırmamış ciddi kişilik problemi olan kimi terapistler maalesef kendi dünya görüşlerinden devşirdikleri bir hayat anlayışını 'doğru hayat budur' diye dayatabiliyorlar
Sıkça karşılaşılan bir durum mu bu?
Son zamanlarda evet
Ben buna pop psikoterapi diyorum
Pop psikoterapi insanlara sürekli olarak şunu söylüyor
Güç senin içinde hadi zincirlerini kopar bağımsızlaş sadece kendini düşün kendini sev kendin için yaşa
Bu yaklaşım bencil aşırı bireyci narsistik bireyler üretiyor
Amerikan mahreçli bazı psikoterapi ekolleri 1970'li yıllardan beri insanları iyileştirmek yerine onların sıkıntı ve yabancılaşmasını tırmandırıyor
Maalesef deneyimsiz kimi terapistler öğrendikleri kuramları bir kültürel süzgeçten geçirmeden uyguluyor
İnsanları hiper bireyci narsistik bireyler olarak yeniden üretmeyi terapi zannediyorlar
Oysa insan yalnız başına bir varlık değildir o tarihin ve kültürün içine gömülüdür
Son yıllarda terapi kültürünün yaygınlaştığını görüyoruz
İnsanlar giderek daha fazla terapi diliyle kendilerini ifade ediyorlar
Terapistlere müracaatta bir artış var
Bu bize ne söylüyor?
İnsanların birbirini dinleme vasatı kalmadı
İnsanlar giderek birbiriyle daha az konuşuyorlar
Birbirlerinin dert ve sıkıntılarına daha az ortak oluyorlar
Terapi odası bunun bir ücret mukabilinde yapıldığı bir yer haline geldi
İşin doğrusu Batı toplumunda insanların neredeyse işitildiği tek yer haline geldi
Bizim toplumumuzda hala insanlar toplanır birbirlerini dinler yarenlik ederler
Yalnız büyük şehirlerde yalnızlaşma o kadar had safhaya vardı ki insanlar bir dertleri olduğunda dinleyecek bir kulak bulamıyorlar
Bu da terapistlerin üzerlerindeki yükü arttırıyor
Bunda bir gayrı tabiilik yok
Bu modernleşmenin doğal bir sonucu
Mesele mesleğimizin samimiyet ve sahicilikle yapılabilmesinde
İtiraf kültürü de yaygınlaşıyor
Televizyon internet bunu açığa çıkardı
'Kendinde olanı açığa vur ifşa et iyileşirsin' kültürü yaygınlaşıyor
Aslında bu terapi kültürünün özünü simgeliyor
Psikoterapi bir anlamda Hıristiyan itiraf geleneğinden köken alıyor
Günahlarını rahibe itiraf edersin ve o da senin bağışlanmanı diler
Burada enteresan bir yer değiştirmeyle bu iş sekülerleşiyor
Eskiden Batı toplumunda ahlaki sorunlar için rahiplerden medet umulurken bugün bu iş bilim adamı olarak kabul edilen terapistlere tevdi edilmiş durumda
Rahip sayısındaki düşme ile terapist sayısındaki artış orantılı
Önceden rahiplerin çözdüğü moral sorunları psikoterapistler çözmeye çalışıyor
Moral sorunlar derken?
Bizim uğraştığımız şeylerin önemli bir kısmı moral problemler
İnsanlar bize ahlaki problemlerle geliyor
'Eşimi terk edeyim mi terk etmeyeyim mi? Veya işyerinde hiç mutlu değilim
Devam edeyim mi etmeyeyim mi? Hayatımdan hoşnut değilim her şeyi bırakıp bir kenara çekileyim mi?' gibi seçim sorunları
Çoğu zaman ahlaki seçimlerle ilgili problemlerle geliyorlar
Dolayısıyla bizlerin moral rehberler olmamız isteniyor
O halde iş sadece psikoloji lisanıyla halledilemeyecek kadar çetrefilli
Ben de diyorum ki psikoterapi bir ahlak alanıdır
O halde psikoterapistin çok daha donanımlı olması gerekir
Mevcut moral çerçeve yeterli değilse dahası hastalığı tırmandırıyorsa terapistin alternatif moral çerçeveler önerebilmesi lazım
Hangi şartlarda terapiye gidilmeli? İnsan canı sıkılıyor diye terapiste gitmeli mi?
Canı sıkılan terapiste gitmemeli
Dostuna koşmalı
İnsanlar en küçük bir sorunda hemen terapistlere koşuyorlar
Çoğu zaman da kendilerini onaylayacak bir insan arıyorlar
Çok sayıda deneyimsiz terapist de "sen haklısın sen doğru yoldasın etrafındakiler haksız" diyor ve o kişinin nevrozunu besliyor sürdürüyor
Etrafındakilerin haksız olduğu mesajını alan danışan kendisini değiştirme zaruretini hissetmiyor
İnsan kendi içinde derinleşemediği kendi hatalarıyla yüzleşemediği zaman iyiye doğru gitmez ve kalıcı bir itminan hissine ulaşamaz ki
Bütün dünyada sürekli mutlu olmaya özendiren küresel bir mutluluk kültürü var
Mutluluk tiranlığı
Bu kültür bize hiçbir anımızın sıkıntıyla geçmemesini söylüyor
Oysa Ahmet Haşim onlarca yıl önce "Melali anlamayan nesne aşina değiliz" demişti
Melal iç burkuntusu içe doğru derinleşme günümüz küresel mutluluk kültüründe kıymet kaybediyor
Bu da bizi yaşantılarımızdan bir şeyler öğrenmekten alıkoyuyor
Peki mutluluğu kovalamak mutlu olmak için çabalamak yanlış mı?
Mutluluk araştırmaları hep şunu gösteriyor: Mutluluk öyle kovalanacak bir şey değil
O bir şeyler yaparken size gelen bir haldir zaten
Yaptığınız işi iyi yaparken sevdiklerinizle vakit geçirirken
İnsanlar galiba küresel popüler kültürün çok fazla etkisi altına girdiler
Mutluluk dışarıdan alınan şeylerle elde edilmez
Mesela tüketicilik kültürü insanlara diyor ki 'ne kadar çok şey alırsan o kadar mutlu olursun'
Halbuki "sahip olduğun şeyler gün gelir sana sahip olur
" İnsana mutluluk veren şeyler parayla değiş tokuş edilemeyen değerler
Sevgi
yarenlik bir ülküye bir manaya sahip olmak gibi
Her kim ki kendi benliğini aşan bir ülkünün bir anlamın bir davanın peşinde koşuyor; o diğerlerine göre daha mutludur
Günümüz popüler terapi kültürü insanların derinlerdeki sorularına cevap veremediği gibi sadece pansuman yapıyor
Din ve maneviyatın terapide yeri nedir?
Modern psikoterapiler hayatın çok önemli bir parçasını manevi hayatı ıskalayabiliyor
Yalnız son yirmi otuz yılda manevi pratiklerin de terapi odasında konuşulması gerektiği söyleyenler çoğaldı
Terapi odasında insanların inanma ihtiyacının duyulması lazım
Bu hor görülmemeli
Bugüne kadar Freudyen terapistler bu arayışları ya görmezden geldiler ya da küçümsediler
Halbuki insanın asli taraflarından bir tanesi aşkınlıkla kurduğu irtibattır
Allah'la kurduğu ilişkidir
Eğer bu ilişkideki kırılmalar neşe ve hüzün terapi odasına girmiyorsa; o insanın iç dünyasına dair çok önemli bir malzeme dışarıda bırakılıyor demektir
Sanal iletişim ve sosyal ağlara rağbeti nasıl yorumluyorsunuz?
İnsanlar sanal alem üzerinden iletişim kurduklarını zannediyorlar ama bir başkasının yüzünü görmeden sesini duymadan kurduğunuz ilişki insani bir öz taşımaktan uzaktır
Sanal alem insanın yabancılık ve yalnızlığını artırıyor
Gerçek bir iletişim ses tonunu yüz ifadelerini yakalamadan mümkün değil
İnternetin yaygınlaşmasıyla artık dünyayı bilme biçimimiz değişiyor
Yakınlığın ve uzaklığın ne olduğuna dair bilgimiz değişiyor
Üç sokak ötesine gidemeyen bir kişi birdenbire bütün aleme sanal ağlardan açılıyor
Hayat kültürü yeterince gelişmemiş kişiler sanal alemdeki kötü niyetli kişiler tarafından istismar edilebiliyor
Kitapta mutluluğun romantik evlilikten geçtiği yanılgısından söz ediyorsunuz? Niçin yanılgı?
Romantik evlilik bir efsanedir
Batılı kültürel bir inşadır
Modern hayat özel ve kamusal alan arasına keskin bir çizgi çekiyor ve özel alanda yakınlığı mutluluk için vazgeçilmez bir unsur olarak vaz ediyor
Kitabımda bunu eleştiriyorum
Gözlemlerime göre kadınlarımızın bir kısmı Türk televizyon dizilerini izledikten sonra çok mutsuz oluyor
Çünkü bu diziler romantik aşk mefhumunu adeta gözümüzün içine sokuyor
Kimi kadınlar hayatta aradıkları prensi bulamamış olduklarını fark ediyor kendilerini kötü hissediyor
Dizilerin etkisinde kalarak prenslerini aramaya başlıyor
Erkekler de çok güzel çıtı pıtı kadınlar istiyor
Gerçek bir aşkı yaşayamamış olmanın yazıklanmasıyla gözlerini evin dışına çevirebiliyor
Çılgınca aşk beklentisi olgun ve saygı eksenli beraberliklerin önünü alabiliyor ve böylesi aşklar da çok çabuk tüketilebiliyor
Türk dizileri mutsuzluk mu üretiyor?
Romantik aşk beklentisi aileleri zehirliyor
Bu beklenti günümüzde diziler üzerinden veriliyor
İnsanlar o dizileri seyrettikçe kendi kocasından veya kendi karısından memnun olmamaya başlıyor
Mutsuzluk sökün ediyor
Bizim toplumumuz ilginç bir şekilde kurguya kurgu muamelesi yapmıyor
Basınımız dizi film karakterlerinden kanlı canlı insanlarmışcasına söz ediyor
İnsanımız da buna inanıyor
Aşk tutku yalan mı?
Aşk tutku dediğimiz şeylerin zaman içerisinde solduğunu bunun yerini karşılıklı beraberlikten duyulan itminana tahammüle saygıya yoldaşlık hissine bırakması gerektiğini biliyoruz
Bir evliliği sürdürebilmenin en önemli ölçütlerinden birisi eşlerin ev içinde yoldaşlığı ve dostluğu
Olgun sevgi tahammül duygusunu içinde taşır
Yukarda romantik evliğin bir efsane olduğunu söylediniz
İçindeki Çocuk da mı bir efsane?
Büyük bir modern psikoloji efsanesi
Bugün artık bununla dalga geçiliyor
İçimizde bir çocuk filan yok
Hepimiz büyümek hepimiz olgunlaşmak istiyoruz
Eğer içimizde bir çocuk varsa içimizdeki olgunlaşamamış taraflarımızı temsil eder ve iyi bir şey değildir
Çocuk sonuçta sorumsuzluğu hayatta elini taşın altına koyamamayı temsil eder
İçimizdeki çocuk lafıyla saflığı kastedenler var
Oysa içimizde büyümemiş taraflarımız varsa eğer onlar düşmanlığı bencilliği saldırganlığı da barındırabilir
Ama artık büyüyelim
İçimizdeki çocuktan kurtulup içimizdeki büyükle karşılaşalım
Hayatımızın kurbanı değil yazarı olalım
(İyilikGüzellik)
Prof. Dr. Sinsi
Kullanıcının Profilini Göster
Prof. Dr. Sinsi Kullanıcısının Web Sitesi
Prof. Dr. Sinsi tarafından gönderilmiş daha fazla mesaj bul