Konu
:
Turkiyemizin Tarihi Yerleri
Yalnız Mesajı Göster
Turkiyemizin Tarihi Yerleri
08-25-2012
#
1
Prof. Dr. Sinsi
Turkiyemizin Tarihi Yerleri
EFES
Efes harabeleri Lysimachos’un M
Ö
III
Yüzyılda yaptırdığı surların üzerindeki Magnesia kapısından girildiğinde Ephesos’un ünlü kişilerinden filozof Flavius Domianus’un yaptırdığı doğu gymnasionu ile karşılaşılır
Burası hamamı
palaestrası
geniş avlu
ve ders salonlarıyla komple bir yapıdır
Biraz ilerde ‘’Lukas Mezarı’’ diye tanınan yuvarlak bir mezar anıtı yer alır
Bunun ilerisinde iki çeşme kalıntısı bulunur
Celsus Kitaplığı:
İki katlı olan kütüphanenin cephesi sütunlarla süslenmiş
bu sütunla arasında da heykeller konmuştur
İçerisinde papirüs rulolarının konması
i
çin dikdörtgen nişlerin yer aldığı yapı 10
92/16
72m
ebadındadır
Ortada bilim koruyucusu Athena’nın heykeli bulunuyordu
Aya suluk Tepesi:
Hıristiyan Efsanesine göre St
John M
S
50 yıllarda bu tepe üzerinde yaşamış
bura da ölmüş
buraya gömülen St
John’a
M
S
IV
Yüzyılda ahşap çatılı bir kilise yapılmıştır
İustianos zamanında ise halen kalıntıları görülen kubbeli bazilika inşa edilmiştir
Artemision:
Kuşadası yolundan Artemision bulunduğu yola sapılacak olursa
dünyanın yedi harikasından biri olan Ephesos Artemis Tapınağı’nın bulunduğu Artemis kutsal yerine ulaşırız
Bugün o eski muhteşem tapınaktan Yalnızca tek bir sütun ayaktadır
Yamaç Evleri:
Hadrian Tapınağı karşısında
Bülbül Dağı eteklerinde zenginlere ait yamaç evleri bulunmaktadır
M
S
i
Yüzyılda yapılan ve üç-dört kata kadar ulaşan bu özel evlerde son yıllarda yapılan kazılarda mozaikler
freskler
heykeller ve daha birçok buluntu ele geçmiş
evler restore edilerek ziyarete açılmıştır
Devlet Agorası
:
Efes Harabeleri’nin ilerisinde 160 / 56m
ölçülerindeki Devlet Agorası’nın bulunduğu yere gelinir
M
Ö
II
Yüzyılda mevcut olduğu anlaşılan agoranın ortasında
bugün temelleri görülebilen
M
Ö
i
yüzyılda Mısır Tanrıçası İsis adına yapılmış bir tapınak bulunmaktadır
Agorayı kuzey ve güneyden iki portiko çevirmekte
kuzeyden sınırlayan portiko bazilika niteliğini taşımaktaydı
Bu bazilikanın ortasında odeon bulunur
Burası 1400 kişiyi alabilecek kapasitede olup
P
Vedius Antonius tarafından M
S
150 yılında odeon (müzik salonu) veya bouleuterion (meclis salonu) olarak yaptırılmıştır
Devlet Agorası’nın güneybatı köşesinde M
S
80 yılında G
Laecanius Bassus tarafından yaptırılmış olan bir çeşmenin caddeye bakan yüzünü süsleyen birçok heykel bugün müzededir
Tiyatro:
Mermer cadde üzerinde Panayır Dağı’na yaslanmış 24000 kişilik Tiyatro Hellenistik Dönemde inşa edilmeye başlanmış
daha sonra imparator Claudius zamanında genişletilmiş
Traian döneminde de tamamlanmıştır
Roma Çağı’nda şüphesiz çok güzel görüntü veren bu yapının kalıntıları hala göz alıcıdır
Tiyatronun ön kısmında da Hellenistik döneminden kalma bir çeşme dikkati çeker
Küretler caddesi:
Memmius Anıtı’ndan başlayarak Celsus Kütüphanesi’ne doğru inen cadde
Küretler Caddesidir
M
S
IV
yüzyılda yapılmış iki kabartmadan ibaret Herakles Kapısından geçip aşağıya inilince
sağda bulunan Traian Çeşmesi kitabesine göre
M
S
102-114yılları arasında İmparator Trian şerefine yapılmış olup iki katlıdır
Çeşmenin orta nişi içinde imparator Trian’ın heykeli bulunmaktaydı
Küretler Caddesi üzerinde diğer ilginç bir yapı da Korinth düzeninde
bir cella veHadrian Tapınağı’dır
Hadrian Tapınağı’nın arkasında Scholastika Hamamları yer alır
surlar
kuleler
çanak çömlek
bıçaklar ve bakır İğneler
dokuma tezgahı buluntuları sütunlu avlulu saray; çark yapımı çanak çömlek
pişmiş topraktan ağırşak
kubbeli fırınlar
sarnıçlar
küp mezarlar
Athena Tapınağı
tiyatro gibi eserler ortaya çıkarıldı
Yerleşim merkezinde M
Ö
3000’den M
S
400 kadar uzanan zaman dilimini aydınlatıcı buluntular ele geçmiş oldu
VII tabaka sı olarak adlandırılan şehrin tahta at hilesi ile ele geçirilen ve yıkılıp yakılan Priamos ‘un Troya sı olduğu belirlenmiştir
Kazılar sırasında bu katın yakılmış olduğu kalın kül tabakasından anlaşılmış
sokaklarda bulunan ok ve mızrak uçları da Homeros’un öyküsünde anlattığı savaşın bu tabakada geçtiğini ispatlamıştır
On sene süren savaş Yunanistan da zorlaşan hayat şartları nedeniyle zengin Troya nın alınması için çıkmıştır
Kahramanlıkla alınmayan Troya neticede bir tahta at hilesi ile alınarak yakılıp yıkılmıştır
bu Troya’dan kurtulanlardan bir kısmı Aeneas komutasında İtalya’ya gitmiş bir kısmı ise Yıkılan bu şehrin üzerine tekrar yeni şehirlerini kurmuşlardır
APHRODISIAS
ayaktaki eserleriyle etkileyici bir görünüme sahip olup ziyaretçileri kendine hayran bırakacak niteliktedir
Üzerindeki Ceyre Köyü’nün başka yere kaldırıldığı bu antik kentte yapılan kazılarda 10
000 kişilik tiyatro
30
000 kişilik stadion
odeion ve sebasteion gibi yapılar ortaya çıkarılmıştır
Tiyatroya giderken sağda son yıllarda bulunan
müzenin hemen önüne rastlayan yerde Sebasteion’un kalıntıları ortaya çıkarılmıştır
Tiyatro meydanının yanında
tiyatro hamamının kalıntıları görülebilir
Hamamlarının güney inde ise gymnasion ve iki peristyl avlulu Bizans evinin kalıntıları yer alır
Aphrodisias’ın göz alıcı bir yapısı da agoranın yanında yer alan odeiondur
II
yüzyılda yapılan odeion 1700 kişiliktir
Odeiondan Aphrodite Tapınağı’na gidelim
Bugün peristatisinde 14 sütunu ayakta görülen tapınak
Arkaik bir tapınak üzerine Geç Hellenistik dönemde M
Ö
I
Yüzyılda yapılmıştır
Aphrodisias’ın en kuzeyinde stadion bulunmaktadır
Geç devirde stadionun doğu ucu gladyatör ve vahşi hayvan dövüşleri için bir arena haline getirilmiştir
Stadyumunun doğusundaki kalıntı Roma Çağı mezarlarıdır
Burada yapılan kazılardan çıkan eserler Aphrodisias Müzesinde sergilenmektedir
Bunlar arasında Zoilos frizlerindeki kabartmalar
birbirinden güzel Aphrodite başları
Herakles ait heykeller dikkati çeker
Amfiteatrlar ve Arenalar
Roma'da Coliseum veya Flavianus amfiteatrı
Milattan sonra 1
yüzyılda yapılmıştır
100 000 kadar seyirci alırdı
Amfiteatron veya amfiteatr denilen bu yapı Romalıların buluşudur
Eski Yunanlılara özgü değil
Romalılar tarafından
gladyatör dövüşlerini mümkün olduğu kadar çok sayıda seyirciye sunma amacıyla yapılmıştır
Taştan
çok büyük ve öylesine sağlam yapılardır ki
bunların birçoğu bugüne kadar kalabilmiştir
Roma'da Coliseum
bunların en önemlisidir
Fransa
İtalya
ispanya
Türkiye
Yunanistan'da da güzel örnekleri vardır
Amfiteatrlarda
ortada
dövüşçülere ayrılan kumla kaplı arena bulunur
Bunun çevresinde
sahanlıklarla bölünmüş kat kat basamaklar yükselir
Aşağıda
dolaşmak için galeri haline getirilmiş
üzeri örtülü koridorlar bulunur
Amfiteatrın tepesinde ise bir platform vardır; seyircileri güneşten ve yağmurdan koruyacak büyük bir örtü (velarium) buraya tutturulur
Hemen her zaman yenik düşenin öldürülmesiyle sonuçlanan ve Etrüsk kökenli vahşi gösteriler olan gladyatör dövüşleri M
Ö
III
yy
dan itibaren
Roma'da başladı
Gladyatörler
bu iş için özellikle eğitilmiş köleler ve tutsaklardı
Grup halinde veya ikişer ikişer dövüşürlerdi
Biri yere düşecek olursa halk; eğer onun bağışlanmasını istiyorsa
başparmağını yukarı kaldırırdı; öldürülmesini isteyecek olursa da başparmağını aşağıya doğru çevirirdi
İmparatorlar için
bu tür eğlenceler düzenlemek
halkın sevgisini sağlayacak ve halkın dikkatini devlet işlerinden başka konulara uzaklaştıracak birer fırsat sayılıyordu
Akropolis
Atina'da Eskiçağ dünyasının en ünlü mimarlık yapıtlarından birinin yükseldiği tepe
Akropolis
Atina'nın tam ortasında yükselen
tepesi tabak gibi düz
sarp bir kayalığa verilen addır
Eski Yunan dilinde bu sözcük yukarı kent anlamına gelir
Çok eski çağlarda Akropolis
Eski Yunanlıların oturduğu ve buradan çevre köylere egemen olduğu gerçek bir kaleydi
aynı zamanda bir din merkeziydi
Bir ara Persler tarafından yıkılmış
sonra Perikles'in öncülüğüyle
M
Ö
450 yıllarına doğru yeniden yapılmıştı
O çağların ünlü heykeltıraşı Pheidias ve başka güçlü sanatçılar bu işte çalıştılar
Akropolis'in batı yamacında
anıtsal kapılarıyla ziyaretçileri karşılayan ilk yapı Proplyleia'dır
Yapının
çok büyük boyutlarda olan kemerleri ince mermerden yapılmıştır
Bunun az ötesinde
Athena Nike'rim küçük tapınağı vardır
Daha sonra
mat altın rengindeki mermerleri ve kusursuz sütunlarıyla görkemli Parthenon Tapınağı gelir
Yüzyıllara karşı koyabilmiş son anıt Erekhteion'dur
Adını Eski Yunan'ın efsane krallarından ilki olan Erekhteios'tan almıştır
Burada sütunların yerini kadın heykelleri alır
Bunlar
kimi gülümseyen
kimi somurtan
hepsi mağrur altı Karyatid Kızı'nın heykelidir
Parthenoıı Tapınağı
Akropolis'in doruğuna dikilmiş bir zafer anıtıydı; Atinalıların savaş başarılarını kutluyordu
Vaktiyle bu tapınakta
kentin koruyucu tanrıçası olan Athena'nın dev bir heykeli yer alırdı
Artemis Tapınağı
Bizanslı Philon "Babil'in asma bahçelerini
Olimpos'taki Zeus Heykelini
Rodos Kolossusu'nu
yüksek piramitlerin kudretli işçiliğini ve Mausoleus'in mezarını gördüm
Ama bulutlara doğru yükselen Efes'teki tapınağı gördüğümde
diğerlerinin tümünün gölgede kaldığını hissettim
" diye yazmıştı
Tanrıça Artemis adına ilk türbe M
Ö
800'lü yıllarda Efes'teki nehrin yakınındaki bataklık kıyıya yapılmıştı
Bazen Diana da denen Efes tanrıçası Artemis
Yunan Artemis'iyle aynı değildi
Yunan Artemis'i av tanrıçasıydı
Efes Artemis'i ise belinden omuzlarına kadar birçok göğüsle resmedildiği gibi verimlilik
bereket ve doğurganlık tanrıçasıydı
Bu eski tapınakta muhtemelen Jüpiterden düşen bir meteorit olduğu düşünülen kutsal birtaş vardı
Tapınak
sonraki yüzyıllarda birkaç kez tahrip olmuş ve yeniden inşaa edilmiştir
M
Ö
600'lerde Efes şehri büyük bir ticaret limanı haline geldi ve Chersiphron adlı bir mimar yüksek taş kolonları olan yeni ve büyük bir tapınak inşaa etti
Lidya kralı Croesus
M
Ö
550'de Efes'i ve Anadolu'daki diğer Yunan şehirlerini fethetti
Bu savaş sırasında mabet tahrip oldu
Croesus
mimar Theodorus'a daha öncekilerin hepsini gölgede bırakan yeni bir mabet yaptırdı
Yeni tapınak öncekinin 4 katı büyüklükte 90 metre yükseklikte ve 45 metre genişlikteydi
Masif bir çatı
yüzden fazla taş sütunla destekleniyordu
M
Ö
356'da Herostratus adlı biri tarafından çıkarılan bir yangında yanarak tahrip oldu
Bundan kısa bir süre sonra o günün en ünlü heykeltraşı olan Scopas'lı Paros tarafından yeni bir mabet yapıldı
Romalı tarihçi Pliny'ye göre yeni tapınak
130 metre uzunlukta ve 68 metre genişlikteydi
Tavanı
yükseklikleri 18 metre olan 127 adet sütun destekliyordu
İnşaat 120 yıl sürmüştü
Büyük İskender M
Ö
333'de Efes'e geldiğinde tapınağın inşaası hala devam ediyordu
M
S
57'de St
Paul hristiyanlığı yaymak için Efes'e geldi
O kadar başarılı oldu ki bundan
şehrin demircisi ve tapınaktaki heykellerin sahiplerinden birisi olan Demetrius büyük bir korkuya kapıldı
Çünkü Demetrius tapınaktaki heykellerin bir kısmının sahibiydi ve her yıl tapınağa hacca gelenlerden iyi bir geliri vardı ve insanların dinini değiştirmesi demek onun geçimini kaybetmesi anlamına geliyordu
Birlikte ticaret yaptığı diğer kişileri de yanına alan Demetrius heyecan verici ve "Yaşasın Efesliler'in Artemisi" diye biten bir söylev yaptı ve halkı galeyana getirdi
Hemen sonra St
Paul'un yardımcılarından ikisini tutukladılar
Bunu bir isyan takip etti
Sonuçta St
Paul
tutuklanan yardımcılarıyla şehri terketti ve Makedonya'ya geri döndü
262'de Gotların bir akını sırasında büyük Artemis tapınağı yakılıp yıkıldı
Bir yüzyıl sonra Roma İmparatoru Constantine şehri yeniden inşaa ettirdi
Fakat hristiyan olduğu için tapınağı restore ettirmedi
Constantin'in çabalarına rağmen Efes eski günlerine dönemedi
Çünkü gemilerin demirlediği liman yokolmuştu
Nehrin taşıdığı alüvyonlar tarafından deniz şehirden uzaklaşmıştı
Zamanla şehir sakinleri kenti terkettiler
Mabetin kalıntıları başka yapıların ve heykellerin yapılmasında kullanıldı
British Museum'dan John Turtle Wood 1863'de tapınağı araştırmaya başladı
1869'da 6 metre derinlikte
çamurların içinde tapınağın temellerini buldu
Bulduğu heykelleri ve bazı kalıntıları British Museum'a ***ürdü
1904'de yine aynı müzeden D
G
Hograth'ın liderliğindeki bir ekip kazılara devam ettiler ve sitede birbirinin üzerine inşaa edilen 5 tapınak olduğunu keşfettiler
Bugün gelen ziyaretçilere tapınağın yerini belli etmek için
bataklık halinde olan bölgeye sadece bir tek sütun dikilmiştir
Avebury Dairesi
Avebury dairesi
Stonehenge kadar iyi bilinmemesine karşın daha ünlü kuzeninin boyut ve yapı olarak cüceleşmış hali olarak algılanabilir
1665 yıllarında yazmış olan antik bilimci John Aubrey
Avebury için "bir katedralle karşılaştırıldığında köy kilisesi neyse
Stonhenge'in yanında Avebury de öyledir" demiştir
M
Ö
2700 yıllarında inşa edilmiş olan bu yer
yaklaşık 11
53 hektarlık bir alanı kaplar ve çapı çeyrek mildir; etrafına tekinin ağırlığı doksan tona yaklaşan Sarsen taşları dizilmiştir
Sarsen
Wiltshire bölgesinde raslanan
kaya blokları ve geniş kütleler şeklinde görülen taşlardır
Avebury daireleri ve caddelerinde 600'ün üzerinde büyük taşlar vardı
Ama şimdi sadece birkaçı kaldı
Modern yapılanma Avebury'nin orijinal görkeminin yerini alan bir şeyler koydu ama kayıp taşlara rağmen hâlâ görülmeye değer etkileyici bir yerdir
Böyle taş daireler İngiltere'nin hemen her yerine dağılmış olmasına karşın
genellikle ülkenin batı tarafında yer almaktadırlar
İlki yaklaşık M
Ö
3000 yıllarında inşa edilmiştir
İçinde etrafında hendekler bulunan dairesel setler vardır ve bunlar da savunma amacı yönünden yararsız kılmaktadırlar
Bu yüzden dini amaçla inşa edilmiş olmaları daha muhtemeldir
Çoğu durumlarda set ve hendek birkaç fitten yüksek olmaz
Ama hâlâ yeryüzü şekilleriyle ünlü Avebury'de hendeğin derinliği yaklaşık 10 metre civarındadır ve set de yaklaşık 6 metre yüksekliğindedir
Aubrey Burl
Prehistoric Avebury adlı kitabında hendekten 90
000 metreküp toprak kazıldığını tahmin etmiştir ki
bunun da anlamı hendeğin genişliğinin bir kilometreden fazla olduğudur
Bu
M
Ö
2494-2345 yılları arasında Mısır'da 5
Hanedanlık firavunlarının yaptırdığı piramitlerin hacmi kadardır; Avebury'deki dairenin yapıldığı zamanlara yakın
Hesaplamalara göre Avebury'deki sadece set ve hendeğin yapımı için 250 kişinin en az yirmi yıl çalışmışlardır
Bu
o zamanlarda bölgede yaşadığı tahmin edilen küçük topluluklar için çok önemli bir rakamdır
Sarsen taşlarının dikilmesinin de aynı şekilde gerçekleştiği sanılmaktadır
Bu dev taşlar dikilmeden önce kilometrelerce uzaklıktan çekilmiş olmalılar
1934'de
deneyimli bir usta ve oniki işçi
nispeten ufak olan sekiz ton ağırlığındaki bir taşı
büyük dairenin üzerinde bulunan iki caddeden birinin başına diktiler
Bu
tam beş gün sürdü
Avebury'deki yapı tamamlandığında
İngiltere'deki en önemli megalitik yapılardan biri oldu ve bugüne kadar geldi
Avrupa Megalitleri
M
Ö
üçüncü binyıla ait taş daireleri ve dev anıtlar
İngiltere'ye özgüdür
Ancak Fransa'nın kuzeybatısındaki Karnak'da bulunan antik taş sıralarının da tarihi aynıdır
M
Ö
3000 yıllarından önceki birçok yüzyıl boyunca batı Avrupa'nın hemen her yanında mezar yapıları inşa edilmiştir
Karnak bölgesinde çok sayıda örneğe ratlanmaktadır
Örneğin Menec'de l
000 metreden uzun paralel taş sıraları görülmektedir ve her birinin ucunda İngiltere'deki gibi taş dairelerine ait kanıtlar vardır
Profesör Thom bunları dikkatle incelemiş ve Megalitik Metre dediği ölçünün ikibuçuk katına denk gelen Megalitik Çubuklar adını vermiştir
Büyük Brise Menhiri de Karnak bölgesinde bulunmaktadır
20 metre yüksekliği ve 340 tondan fazla ağırlığıyla bilinen en büyük dikili taştır
Thom
bunun 18
61 yıllık aydönümü üzerinde çalışmak için dikilmiş bir taş olduğunu söylemiştir
Ancak ne yazık ki ondokuzuncu yüzyılda taş devrilerek dört parçaya ayrıldığından
Thom'un teorisini kanıtlamak mümkün değildir
Fransa'nın bu bölgesinde birkaç taş dairesi örneği vardır
Ancak hiçbiri İngiliz anıtlarının ihtişamına sahip değildir
Yine de
o zamanlar İngiltere ve batı Fransa arasında bir kültür bağı olduğu yönünde söylentiler vardır
Fakat mezarlarda bulunan sanat eserleri
Kanal yoluyla bir ticaret olduğunu göstermektedir
Alman Çeşmesi
Sultanahmet-Eminönü
Sultanahmet Meydanı`nda
Sultan I
Ahmed Türbesi`nin karşısındadır
Alman İmparatoru II
Wilhelm`in 1898 yılında İstanbul`a gelişinin ikinci yıldönümü hatırasına ithaf edilen bu çeşme Almanya`da inşa edilmiş ve 1900 yılında parçalar halinde İstanbul`a getirilerek bugünkü yerine kurulmuştur
Sultanahmet’in ilginç yapılarının başında
mimari yönden çevresiyle uyum sağlayamamakla beraber meydan ile bütünleşen Alman Çeşmesi gelir
Alman İmparatoru ve Prusya Kralı II
Wilhelm (1888-1918) uzun hükümdarlık yıllarında İsveç
Danimarka
İtalya
İngiltere
Yunanistan gibi bir çok Avrupa ülkesini dolaşmış ve Türkiye’ye de üç kez gelmiştir
Sultan II
Abdülhamid zamanında 1889 ve 1898 yıllarında yaptığı bu dostluk ziyaretlerinin amacı Almanya’nın doğuya uzanma arzusundan kaynaklanıyordu
II
Wilhelm ilk ziyaretinde Almanların yaptıkları tüfeklerin Osmanlı ordusuna satışını sağlamış
ikincisinde ise İstanbul-Bağdat demiryolunun Alman firmalarına verilme vaadini almıştır
Sultan Reşat (1914-1918) zamanında I
Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru (1917) üçüncü kez İstanbul’a gelmiştir
II
Wilhelm’in 1898 yılındaki İstanbul’a ziyaretinin anısına Alman hükümeti Alman Çeşmesi’ni yaptırmıştır
Çeşmenin tasarımı imparatorun bir deseninden yola çıkılarak düzenlenmiştir
Planlarını Kaiser’in özel danışmanı Mimar Spitta çizmiş
yapımını Mimar Schoele üstlenmiştir
Ayrıca Alman mimarı Carlitzik’le İtalyan Mimar Joseph Antony’de bu projede çalışmışlardır
Alman hükümeti önce hipodrom alanını düzenlemiş
meydanın ağaçlandırılması yapıldıktan sonra Almanya’da hazırlanan çeşme buradaki temeller üzerine oturtulmuştur
Mermerleri ile değerli taşları Almanya’da işlenmiş ve parçalar halinde gemi ile İstanbul’a getirilmiştir
Yapımına 1899 başlanan çeşmenin açılışı Sultan II
Abdülhamid’in 25
cülus yıldönümü olan 1 Eylül 1900’de düşünülmüşse de yapımı bu tarihe yetiştirilememiştir
Bunun üzerine II
Wilhelm’in doğum günü olan 27 Ocak 1901 de çeşme görkemli bir törenle açılmıştır
Osmanlı ve Alman İmparatorluklarını simgesi olan
politik amaçlı bu çeşmeyi Evkaf Nezareti’nce teslim alınmıştır
Alman Çeşmesi
üstü açık
heykellerle bezeli Avrupa meydan çeşmelerinden farklı bir görünümdedir
Ayrıca Osmanlı meydan çeşmelerinden de farklı bir tasarımdır
Daha çok Alman Neorönesansını anımsattığı gibi Osmanlı şadırvanlarına da benzediği ileri sürülmüştür
Alman Çeşmesi sekizgen planlı olup
yüksek bir taban üzerine oturtulmuştur
Su haznesinin üzerine de sekiz sütunun taşıdığı bir kubbe yerleştirilmiştir
Sütunları birbirine bağlayan kemerlerin arasındaki pandandiflere daireler halinde birer madalyon konulmuştur
Bunlardan dördünün içerisine
yeşil zemine Sultan II
Abdülhamid’in tuğrası
diğer dördünede prusya mavisi üzerine imparator Wilhelm’in simgesi olan "W" yerleştirilmiştir
Ayrıca
"W" harfi üzerine bir taç altına da (II) sayısı konulmuştur
eyi taşıyan sütunlar ile su haznesinin bulunduğu
renkli taşlı geometrik motifli zemin bir platform şekline sokulmuştur
Kenarlara da şimdiye kadar bir başka örnekte rastlanmayan mermer oyma kanepeler yerleştirilmiştir
Su haznesi silindirik bir taban üzerine kubbemsi bir kapakla örtülmüş
tunç döküm çemberlerle kuşatılmıştır
Ne yazık ki
bu çemberler sonraki yıllarda yerlerinden sökülerek çalınmıştır
Alman Çeşmesi’nin en görkemli yeri koyu yeşil renkte somaki kolonların taşıdığı yeşil renkli kubbesidir
Mozaik tekniğinde altın mozaiklerle kaplı kubbenin ortasına iç içe geçmiş
yuvarlak motiflerin oluşturduğu çok renkli bir göbek yapılmıştır
Çeşmenin tunç kitabesinde Almanca şu sözler okunmaktadır: "Wilhelm II deutscher Kaiser stiftete diesen Brunnen in dark baren Erinnerung ain seinen Besuch bei seinet majestat dem Kaiser der Osmanen Abdul-Hamid II im Herbst des Jahres 1898
" (Alman Kaiser’i Wilhelm II 1898 yılı sonbaharında Osmanlıların hükümdarı haşmetlü Abdülhamid II nezdinde ziyaretinin şükran hatırası olarak bu çeşmeyi yaptırdı
)
Bunun yanı sıra çeşmede bir Osmanlıların kitabesi yer almaktadır
Osmanlı Seraskerlik Dairesi’nden
aynı zamanda edebiyatçı olan Ahmet Muhtar Paşa’nın beytini İzzet Efendi de sülüs yazıyla yazmıştır:
Hazreti Abdülhamid Hanın muhibbi halisi
Ziveri eklili haşmet
kayser alitebir
Ya’ni alman imparatoru
hükümdarı güzi
Hazreti Wilhelmi Sani
kamuranı nizigar
Padişahı ali Osmani ziyaret kasdidüb
Mahdemiyle eyledi İstanbulu pirayedar
Bu mülakatı muhabbet perveri tezkar içün
Eyledi bu çeşmesarı saha piray-i karar
Sübesü cari olan abı safa teşkil eder
Abi safii müsafata misali abdar
Vakfa giri hayret eyler çeşmi ehli dikkati
Tarzi inşaasındaki hissi bedii zernigar
Rükni ak’vai hayatoldukça abi canfeza
Payidar olsun bu te’sisi muhabbet üstüyar
Bi bedel tarihi caridir lisanı luleden
Oldu bu çeşme mülakate ne dicu yadigar (1316)
haritadaki yeri
Anadolu Hisarı
Adres: Beykoz
Boğaz’ın Anadolu yakasında
Göksu Deresi’nin denize döküldüğü yerde
adını hisardan alan semtte bulunmaktadır
Bu hisar
Osmanlılar’ca Boğaz’da yapılan ve geçişleri kontrol altına almayı hedefleyen ilk hisardır
İstanbul’u fethetmek isteyen ve kuşatan Sultan Yıldırım Beyazıt tarafından
Karadeniz’den Bizans’a gelecek yardımlara engel olmak için 1394’te yaptırılmıştır
Bu yapıya II
Mehmed (Fatih) Devrinde "Hisarpeçe"
depo ve bazı ikametgah amaçlı yapılar eklenmiştir
1928 yılında Kandilli Belediyesi tarafından bazı küçük onarımlar yapılmıştır
1991-1993 yılları arasında Kültür Bakanlığı tarafından bazı onarımlar yapılmıştır
Bugün Anadoluhisarı
Beykoz Belediyesi sınırları içinde yer almaktadır
Hisarda taşınır kültür varlığı bulunmamaktadır
Bolu
Gerede tarihi eserleri
TARİHİ ESERLER
İlçedeki eşsiz tabii güzelliklerin yanında hatırlatılmayı
tanıtılmayı
keşfedilmeyi bekleyen ve her biri kendi döneminin özelliklerini devam ettirmek için inatla direnen ve ne yazık ki birçoğu bilinçsizce yapılan tamir ve yenilemelerle yozlaşan tarihi mekanların bir kısmı ve sayıları birkaç tane kalan fakat bakımsızlıkları nedeniyle harap hale gelen ahşap evler bu güzellikleri tamamlar niteliktedir
Kitirler Mahallesinde Saraç Emin Evi
1
CAMİLER
Hacı Emin Efendi Camii : 1957 yılında ahşap çark örtü tarzında yeniden yapılmıştır
Demirciler Mahallesindedir
Yıldırım Bayezid Camii : Şehir merkezinde Seviller Mahallesi sınırları içindedir
1395’te Sultan Yıldırım Bayezid tarafından yaptırılmış 1944 yılı depremiyle yıkılmış ve yeniden inşa edilmiştir
Yukarı Tekke Camii : Kabiller Mahallesindedir
Kitabesine göre 1267 H
tarihinde Abdullah Efendi tarafından yaptırılmıştır
Cami ker*** olup dikdörtgen planlıdır
Şeyh Hüseyin Efendi Camii Yapım yılı bilinmiyor
1957 de yeniden ahşap çark örtü tarzında yapılmıştır
Çataklı Camii : 1974 yılında ahşap yapı tarzında olan cami betonarme olarak yeniden yapılmıştır
Seviller Mahallesindedir
Aşağı Tekke Camii : 1957 yılında yıkılarak yeniden imal edilmiştir
Seviller Mahallesindedir
Aşağı Ovacık Köyü Camii
2
ÇEŞMELER
Hacı Ayenler Çeşmesi
- Kadınlar Panayırı Çeşmesi -? (Seviller Mahallesi)
- Mahdı (Mehdi) Çeşmesi –1696 (Seviller Mahallesi)
- Hacı Ahmet Ağa Çeşmesi –1792 (Demirciler Mahallesi –Çayboyu Sok
)
- Hacı Ahmet Ağa Çeşmesi –1792 (Demirciler Mahallesi-Santral Sok
)
- Karapınar Çeşmesi -1824 (Demirciler Mahallesi)
- Bosnalı(Bosnavi) Çeşmesi -1824 (Orta Mahalle)
- Hacı İpekoğlu Çeşmesi -1844 (Kitirler Mahallesi-Dispanser Arkası)
- Oruçlar Çeşmesi (Kitirler Mahallesi)
- Hacı Ayenler Çeşmesi –(Kitirler Mah
)
- Figani Baba Çeşmesi (Kabiller Mahallesi-Figani Baba Sok
)
- İlyas Pınarı Çeşmesi (Kabiller Mahallesi-Kaya Sok
)
- Boyacı Pınarı Çeşmesi -? (Seviller Mahallesi)
- Çataklı Çeşmesi -?-Yenilendi (Sevilller Mah
)
- 5 Filkeli Çeşme 1298-1299 (Karacadağ Demirciler Köyü Semerciler Mah
)
- Sapanlı Köyü Çeşmesi -?
- 1
Afşar Köyü Çeşmesi –1320
- 2
Afşar Köyü Çeşmesi –1320
- 2
Afşar Köyü Yolunda Çeşme -?
- Dağkara Köyü Çeşmesi - 1231
3
DİĞER TARİHİ ESERLER
Asar Kalesi
Asar Kalesi : Asar Kalesi Kesin tarihi bilinmemektedir
İlçe merkezine yaklaşık 20 km
mesafede
Çağış
Akçaşehir
Ertuğral
Çalışlar köyleri yolu üzerinde her yöne hakim kayalık bir tepe üzerindedir
Tepenin doğu tarafına inşa edilmiş olan kalenin iç kısmında şimdi girişleri kapalı olan kaya içi odalar bulunmaktadır Tamamen kayalık bir alan olan tepenin kuzey ve batı yönleri doğal sur halinde olup kaleye buradan çıkmak imkansız görünmektedir
Gerek yapı tarzı gerek hakkında aşağıda anlatılan hikaye kaleyi oldukça ilginçleştirmektedir
Çevreye olan hakimlik ve çevredeki mükemmel tabiat güzellikleri bilhassa fotoğraf meraklılarının ilgisi olacaktır
Hikayeye göre kale ile kalenin doğusunda bulunan kalenin bulunduğu tepeden den daha alçak olan tepe arasında “Ulusu” deresi altında bir geçitle bağlantı bulunmaktadır
Aslında halk bu küçük tepede kurulu şehirde yaşamakta ve bir düşman saldırısı anında dere altındaki geçit vasıtasıyla Asar Kalesine çıkarak kendisini savunmaktadır
Keçi Kalesi
Keçi Kalesi : Keçi Kalesi Şehrin kuzeyinde Arkut dağı tepesinde
şehre 5 km
uzaklıktadır
Bitinyalılar zamanındandır
1995’de restore edilmiştir
Şu hikaye rivayettir
Bir düşman saldırısı üzerine şehir halkı mal ve hayvanları ile kaleye sığınır (veya zaten kale içinde yerleşiktirler)
Etrafa hakim bir büyük tepe üzerine yapılmış olan kale Geredeliler tarafından uzun süre istilacı düşmana karşı savunulur
Düşman tabii yapı ve Geredelilerin izin vermemesi üzerine kale etrafına yerleşmiş ve kaleyi almak için gündüzleri saldırmakta fakat muvaffak olamamaktadır
Bu nedenle onlarda bıkkınlık meydana gelmiştir
Zamanla kalede yiyecek sıkıntısı başlar şartlar Geredeliler için ağırlaşmaktadır
Bir gece kaledeki tüm keçilerin boynuzlarına mumları takarak yakıp kalenin dışına salıverirler ve hayvanları düşman karargahına sürerler
Düşman bir anda neye uğradığını şaşırır
Karanlıkta ellerinde ateşlerle çok büyük bir ordunun üzerlerine geldiğini sanarak bozguna uğrayıp kaçışırlar
dağılıp giderler
Geredeliler keçileri sayesinde istiladan kurtulmuştur
Hikayeye göre kalenin ismi artık Keçi Kalesi olarak anılmaya başlar
Not: Bazı kaynaklarda bu hikayede kaledekiler Rumlar
kaleyi kuşatanlar ise Türklerdir
Kiliseli Tüccar Hanı
Kiliseli Tüccar Hanı : Kiliseli Han Bizanslılardan kalma konaklama hanıdır
(Bizans döneminde kilise olarak kullanılmış olması yapı şekli ve kullanma alanı nedeniyle kuvvetle muhtemeldir
) Kitirler mahallesinin çarşı bölümünde bulunan yapı iki katlı olup alt katı hayvan barınağı
alışveriş merkezi ve kahvehane bölümünü üst katı ise konaklama odalarını kapsar
Binaya güneyde at arabası ve suvari girecek kadar büyük bir kapıdan girilerek Üstü açık büyük bir avluya geçilir
Avlu etrafında alt kat batı ve kuzey cepheleri taş
doğu cephesi ahşap sütunlarla çevrili odalar halindedir
Bu bölüm dinlenme ve alış veriş yapmaya müsait tarzdadır
İki ahşap merdivenle çıkılan üst katta ise yatak odaları bulunmaktadır
Esentepe Hamam ve Köprü Kalıntıları : Tarihi bilinmeyen bu yapıların bugün sadece temel kalıntıları mevcuttur
Yıldırım Bayezid Hamamı : Yıldırım Bayezid Ankara savaşı sırasında buradan geçerken burada bir takım kişilerin hayvan derileri ile uğraştıklarını
bunların tabak esnafı olduğunu görür ve şehre bir hamam ve köprü yaptırır
Esentepe arkasındaki hamam ve köprü kalıntıları
Yıldırım Bayezid zamanında yaptırılan hamam gibi yapılar Gerede’nin Eski İpek yolu olarak anılan Bağdat yolu üzerinde bir konaklama yeri olduğunu
yine Fuat Köprülü’nün Köprülüler devrinde Gerede’de iki tane kervansaray olduğundan bahsetmesi bu görüşü desteklemektedir
Aşağı Hamam : Kitirler mahallesi Bolu caddesinde yer alan hamamın 14
Yüzyıl sonlarına ait olduğu sanılmaktadır
Moloz taştan imal edilmiş ve sıcaklık
ılıklık
soğukluk bölümleri vardır(Bolu 1998 Yıllığı)
Not: Yazarın kanaatine göre
Aşağı Hamam’la ilgili Bolu 1998 Yıllığı’ndan alınan bu bilgi dışında aslında bu hamamın Yıldırım Bayezid Camii Batısında şu anda bulunan iş hanının yerinde var olan bir hamam olduğu
bu nedenle asıl Aşağı Hamam’ın şu anda mevcut olmayan hamam olmasının muhtemeldir
Çalar Saat ve Kulesi
Çalar Saat ve Kulesi : Çalar Saat ve Kulesi Kitirler Mahallesinin Şehir merkezi bölümünde 1882’de Ahmet Usta tarafından yapılmıştır
Yapı ahşap kare planlı bir kule şeklinde olup cumhuriyet devrinde zaman zaman tamir edilmiştir
Şu anda çalışmayan saati çalışır hale getirilirse tarihi özelliğini göstermeye devam edecektir
Çoğullu Köyü Kemer Köprüsü
Çoğullu Köyü Kemer Köprü (1207) : Çoğullu Köyü Kemer Köprü Kesme taştan yapılmıştır
Yapı özelliğini korumaya devam etmektedir
Salur Köyü Köprüsü : Muhtemelen Çoğullu köprüsünün yapıldığı yıllarda yapılmıştır
Fakat kendine has özelliği üzerine sonradan yapılan beton ilave ile bozulmuştur
Salur Köyü Mağaraları : İçinde eski insanların yaşantılarını tasvir eden figür ve şekillerin var olduğu anlatılmaktadır
Danişmentler Köyü Medrese Kalıntıları : Temel kalıntıları dışında bilgi yoktur
Aşağı Ovacık Köyü Konağı : 1316’da mabeyn ser marangozu El Hac İbrahim Efendi tarafından yaptırılmıştır
Rize İl Merkezi ve İlçelerindeki Tarihi Eserler
Rize Atatürk Müzesi (Mataracı Mehmet Efendi Evi)
Müftü Mahallesi'nde yer alır
Kuzeyinde geniş bir bahçesi vardır
20
yy'ın başlarında yapılmıştır
İç sofalı
planlı
üç katlı bir evdir
İkinci katta
kuzeydoğudaki oda Atatürk'ün kaldığı odadır
Atatürk
1924 yılı Eylül ayında "Atatürk'ün Sonbahar Gezisi" olarak bilinen birkaç ay süreli bir geziye çıkmış
bu gezi sırasında Karadeniz illerini ziyaret etmiştir
İşte bu gezi günlerinde Atatürk
beraberinde eşe Latife Hanım
birkaç milletvekili olduğu halde 17 Eylül 1924 gürü Trabzon'dan Hamidiye Vapuru ile Rize'ye gelmiş
Rize de coşkun gösterilerle karşılanmıştır
O geceyi Rize'de Mataracı Mehmet Bey'in evinde geçiren Atatürk
ertesi günü şehirde bazı ziyaretlerde bulunmuş
incelemeler yapmış
saat 16
30'da ayni vapurla Giresun'a hareket etmiştir
Çatısı ile birlikte 3 katlı olan ev 1902 yılında Mataracı ailesi tarafından yaptırılmıştır
Rize'de Atatürk'ün bir gece konuk olduğu ev
daha sonra sahibi Mehmet Mataracı'dan yeğeni Osman Mataracı'ya geçmiştir
Atatürk'ün 100
Ölüm yıldönümü dolayısı ile Atatürk Müzesi yapılmak üzere
Osman Mataracı evini Rize Özel İdaresine bağışlamıştır
Mataracı Mehmet Efendi Evi restore edilmiş ve müze olarak 27
12
1985 tarihinde ziyarete açılmıştır
Evin bir bölümü de Kültür Merkezidir
Zemin katta
Rize İl merkezinden toplanan kitabeler ve mezar taşları
birinci katta ise bazı ahşap oymalı mimari parçalar
dokuma araç gereçleri
etnografik eserler sergilenmektedir
İkinci katta ise Atatürk zamanından kalan eşyalar
Atatürk'e ait giysiler
Kurtuluş Savaşı ve Atatürk'e ait fotoğraflar bulunmaktadır
Rize Müzesi
Rize Müzesi Müdürlüğü 1984 yılında Atatürk evi olarak hizmet vermeye başlamıştır
Kültür Bakanlığı tarafından şehir merkezinde restorasyonu tamamlanan iki adet eski eser yapıdan sarı ev olarak adlandırılanın teşhir ve tanzimi tamamlanarak 27
06
1998 tarihinden itibaren müze olarak parçalanmış olup
zemin kat kafeterya bölümü ve ikinci kat ise yöresel yemeklerin sunulduğu lokanta olarak hizmet vermektedir
Rize müzesinde 52 arkeolojik
1014 etnografik
594 sikke
17 Mühür ve mühür baskısı ve 3 arşiv vesikası
17 el yazması olmak üzere toplam 1695 envanterli eser bulunmaktadır
KALELER
Rize Kalesi
Şehir merkezinin güneybatısında yer alır
İç Kale ve Aşağı Kale'den meydana gelmektedir
Yoğun yerleşme sebebiyle Aşağı Kale tamamen yok olmuş
batı tarafından bazı sur parçaları ve kuleleri günümüze gelebilmiştir
Kız Kalesi
Pazar İlçe merkezinin batısında küçük bir yarımada üzerinde kurulmuştur
Kayaklık bir zemin üzerinde bulunan kalenin kara ile bağlantısı kesilmiştir
Yaklaşık 7x7 m boyutlarındaki kalenin duvarlarında muntazam taş işçiliği görülür
Giriş kapısı batıdandır
Güney surlar yıkılmıştır
Sağlam kalan duvarlarda mazgal pencereleri ve yuvarlak kemerli üst kat pencereleri yer almaktadır
Kız Kalesi'nin kesin olarak kimin tarafından yapıldığı bilinmemektedir
13
-14
yüzyıllarda Trabzon Devleti zamanında yapıldığı sanılmaktadır
Kale
Osmanlı döneminde onarılarak kullanılmıştır
Cihar Kale
Sahilden 7 km içeride
Yücehisar Köyü sınırları içinde Hemşin Deresi'nin doğusunda yer alır
Ana plan yuvarlaktır
Surların taş işçiliği muntazam değildir
Kapısı kuzeydoğudadır ve iki kule ile desteklenmiştir
Ortada yarım daire planlı bir kule bulunmaktadır
Bozuk Kale
İl merkezinin 10 km doğusunda Gündoğdu'da
aynı adla anılan derenin kenarında yer alır
Denizden 30 m yükseklikte kurulmuş küçük bir gözetleme kulesidir
Karadeniz sahillerinde sık görülen küçük orta çağ kalelerinden biridir
Zil Kale
Bölgenin en dikkate değer eserlerinden birisidir
İlçe merkezinin 15 km güneyinde
Fırtına Deresi'nin batı yamaçları üzerinde kurulmuştur
Kalenin üzerinde inşa edildiği sarp kaya kütlesi denizden 750 m dere yatağından yaklaşık 100 m yüksekliktedir
Kale; dış surlar
orta surlar ve iç kaleden meydana gelmektedir
Kale doğal bir kaya kütlesi üzerinde kurulmuştur
Dış kalenin kapısında kuzeybatı yönündeki patika bir yolla ulaşılır
Kuzeydeki kapının söğe taşları sökülmüştür
Bir teras yardımıyla orta surlar seviyesine çıkılır
Buradan ikinci kapı yardımıyla kale içerisine girilir
Orta kale içerisinde üç önemli yapı bulunmaktadır
Bunlar muhafız binası
şapel ve başkuledir
Kulenin dört katlı olduğu
duvarlardaki hatıl izleri ve kiriş deliklerinden anlaşılmaktadır
İçerisinde ince bir bölüntü duvarı ve dolgu toprak vardır
Duvarlar üzerinde doğu yönünde kemerli pencereler
diğer taraflarda mazgal delikleri bulunmaktadır
Kulenin üstünün dendanlı bir teras şeklinde olduğu belirlenmiştir
Duvarlar içerisinde dikey uzanan boru yuvaları belki de kapanmış sarnıçları su akıtıyordu
Kale-i Bala (Yukarı Kale)
Çamlıhemşin İlçesi'ne 40 km uzaklıkta
Hisarcık Köyü sınırları içerisinde Fırtına Deresi'nin kaynaklarına hakim bir noktada kurulmuştur
Kaynaklarda geçen bir diğer adı da Varoş Kale'dir
Kalenin ana planı dikdörtgen olarak tanımlanabilir
Doğusu
güneyi ve kısman kuzeyi sarp kayalıktır
Batı tarafı eğimli bir arazi üzerindedir
Giriş kapısı kuzeybatıdadır
Kalenin kurulduğu yer ve duvar işçiliği bakımından Zil Kale ili ilişkisi açıktır
Zil Kale ile aynı tarihlerde yapılmış olmalıdır
Şehitler Çeşmesi
İslampaşa Mahallesi'nde eski Güneysu yolu üzerinde 1917 yılında yapılmıştır
Dairevi kemerli bir cepheye sahiptir
Tek lülelidir ve lülesi üzerinde taslığı vardır
Çeşme
1916 yılında şehrin savunması sırasında şehit olan askerlerimizin gömüldüğü bir yerde yapılmıştır
İşgal sırasında Ruslar bu şehitlikten yol geçirmek için kazı yapınca şehitler buradan nakledilmiştir
Bu nakil sırasında şehit askerlerin çürümüş elbiselerinden çıkan paralarla halk bu çeşmeyi yaptırmıştır
Çeşmenin üzerinde Latin harfli kitabe metni ünlü şair Bayburtlu Hicrani tarafından yazılmıştır
EVLER
Eski Rize Evleri
Şehir merkezinde çok az sayıda eski ev koruma altına alınmıştır
Bunların da iki
üç tanesi korunup yaşatılmaktadır
Rize evlerinin yapımında geleneksel yapı malzemeleri ve teknikleri kullanılmıştır
Bu evler yığma taş ve dolma göz tekniğinde yapılmış duvarlar
dört yana eğimli
kiremitle kaplı çatılara sahiptirler
Şehir evleri genellikle iki veya üç katlıdır
Zemin katta
ahır
kiler gibi servis hacimleri kullanılır
1
katta mabeyn
sofa ve odalar bulunmaktadır
Mabeynde (esas yaşanılan alan)Bulunan ocakta yemek pişirilir
Odalar geleneksel olarak tasarlanmışlardır ve bazıları ahşap süslemelidirler
Tuzcuoğulları Evi
Rize'nin en eski evlerinden birisidir
18
yy olarak tarihlenebilir
Üç katlı olarak yapılmış mabeynli bir evdir
İçerisinde de çok sayıda oda
hela ve banyo bulunmaktadır
Evin dışında ayrıca bir mutfak ve konak hamamı yer almaktadır
Çağlayan Mustafa Hacaloğlu Evi (Fındıklı)
Köyün girişinde
mahallenin batısında mahallenin batısında yer alır
Beş katlı geleneksel ev ve serenderin oluşturduğu yapı Bölgenin en eski ve tipinin en iyi örneklerinden birisidir
Hurşit Bey Evi (Fındıklı)
1849 yılında Mehmet Usta tarafından yapılmıştır
İki katlı
hayatlı tipte bir evdir
Zemin kat ahır
birinci kat esas yaşama alanıdır
Zemin kat yonu taş
birinci kat dolma göz duvarlara sahiptir
Evin esas planı mabeyne (hayat) bağlı bir iç hayat ve etrafındaki odalardan oluşmaktadır
Odaların kapı kanatları
yüklükleri
tavanlar ahşap süsleme bakımından zengindir
Taş ocakların alınlıkları yaşmakları üzerinde bitkisel süslemeler ve kitabeler yer alır
Evin süslemeli odası batıdaki baş odadır
Burada yan duvarlar üzerinde bazı büyük yapıları cami
saray
gemi
tren
top arabası gibi tasvirler yer almaktadır
Evin giriş katındaki yarım daire merdiven ve eve su girişini sağlayan taş yalaklar ilginç özellikler taşırlar
KÖPRÜLER
Şenyuva Köprüsü (Çamlıhemşin)
Eski adıyla Çinçiva Köprüsü bölgenin taş köprülerinden birisidir
Tek bir kemerle Fırtına Deresi geçilmiştir
Ayrıca korkuluk duvarı tamir edilerek üzerine demir bir kısım ilave edilmiştir
Köyün yaşlıları 1699 tarihli bir kitabesinin 1946 yılındaki bir selde kaybolduğunu kaydederler
Eğer bu doğru ise
yapı bölgenin en eski köprülerinden birisidir
Köprüköy Köprüsü (Çamlıhemşin)
Fırtına Deresi üzerinde kurulu taş köprülerinden birisidir
Köprünün batı ayağına küçük bar tabliye kemeri ilave edilmiştir
Tabliyesi iki yandan dik olan köprünün korkuluk duvarları kısmen yıkılmıştır
Köprünün 19
yüzyıl sonlarında Türk ustalar tarafından yapıldığı bilinmektedir
Çağlayan Köprüsü (Fındıklı)
Köyün merkezinden geçen Abu Deresi üzerinde kurulmuştur
Bölgedeki yaygın taş köprülerden birisidir
Tek bir kemer gözünden oluşur
Son yıllarda kullanılmayan köprünün korkulukları yıkılmıştır
Yapıldığı tarih bilinmemektedir
Güneyce Köprüsü (İkizdere
Güneyce'nin merkezinden geçmekte olan İyidere Suyu üzerinde yapılmış tek gözlü taş köprüdür
1901 yılında inşa edilmiştir
Prof. Dr. Sinsi
Kullanıcının Profilini Göster
Prof. Dr. Sinsi Kullanıcısının Web Sitesi
Prof. Dr. Sinsi tarafından gönderilmiş daha fazla mesaj bul