Konu
:
Locke, Jhon
Yalnız Mesajı Göster
Locke, Jhon
08-25-2012
#
1
Prof. Dr. Sinsi
Locke, Jhon
LOCKE
Jhon:
İngiliz empirizminin kurucusu olan ünlü filozof
1632-1704 yılları arasında yaşamış olan Locke'un temel eserleri
An Essay concerning Human Understanding (İnsan Zihni Üzerine Bir Deneme) ve Two Treatises of Government (Yönetim üzerine İki Deneme)'dir
Bilgi görüşleri: Empirist bir bilgi teorisinin temel ögretilerini
yani zihinde doğuştan düşünceler bulunduğunu ve bilginin deneyimden üretildigi ilkelerini mekanik bir gerçeklik görüşüyle birleştiren John Locke modern felsefenin tavrına uygun olarak
felsefesinde öncelikle bilgi konusunu ele almıştır
O insan bilgisinin sınırlarına ve kapsamına ilişkin araştırmasında
insan zihninde idelerin nasıl ortaya çiktigini araştırır
İdelerle de Locke
algı içeriklerini
izlenimleri
tasarımları
düşünceleri
kısacası bilincin tüm içeriklerini
insanın kendisiyle ilgili olarak bilinçli olduğu herşeyi anlar
Ona göre
insan bilgi sahibi olan bir varlıktır
Başka bir deyişle
o insan bilgisini açıklanmak durumunda olmayan
apaçık bir olgu olarak alır
Bilmek ise
zihinde birtakım idelere sahip olmaktan başka bir şey değildir
Doğuştancılığa karşi çikan Locke
insanın bilgiye temel olan malzemeyi sonradan deneyim yoluyla kazandığını söyler
Onun deyimiyle karanlık bir oda olan insan zihnine ışık getiren tek pencere
deneyimdir
Bilginin kaynağı konusunda empirist olan Locke
biri dış deneyim
diğeri de iç deneyim olmak üzere
iki tür tecrübe bulunduğunu söyler
Bunlardan birincisinde
yani dış deneyimde
insan beş duyu yoluyla dış dünyadaki şeyleri tecrübe eder; insan zihni
Locke'a göre
burada tümüyle alıcı olup
pasif durumdadır
İkincisinde
yani refleksiyon veya içebakışta ise
insan varlığı
kendi zihninde
kendi iç dünyasında olup bitenleri tecrübe eder
İnsan zihnindeki tüm ideler
iki kaynağın birinden ya da diğerinden gelir
İnsan zihnindeki tüm ideler
İngiliz empirizminin kurucusu olan Locke'a göre
basit ideler ve kompleks ideler olmak üzere
iki başlık altında toplanabilir
Bu ayırım
Locke'a zihnin tümüyle pasif olduğu durumlarla aktif olduğu durumları birbirlerinden ayırma imkanı verdiği için
önemli bir ayırımdır
Basit ideler
dış dünyadaki cisimlerin ve onların niteliklerinin duyu-organlarımız üzerindeki etkisi sonucunda
duyularımız aracılığıyla kazanılmış olan idelerdir
İnsan zihni bu basit ideleri birbirleriyle çesitli şekillerde birleştirdiği zaman kompleks idelere sahip olur
Locke'a göre
insan zihni basit ideleri biriktirdikten sonra
onları birbirlerinden ayırt eder
birbiriyle karşilaştırır ve birbiriyle çesitli şekillerde birleştirir
Locke
insanda yeni bir ide icad etme gücü olmasa bile
insan zihninin kompleks ideleri meydana getirirken tümüyle aktif durumda bulunduğunu söyler
Ona göre
basit ideler kompleks idelerden hem psikolojik ve hem de mantıksal bakımdan önce gelmek durumundadır
İnsan zihni
Locke'a göre
belli şekillerde faaliyet gösterir
İnsan zihninin bu faaliyetleri ise
sırasıyla algı
bellek
ayırd etme ve karşilaştırma yetisi
birleştirme ve soyutlamadır
Bu yetilerden en önemlilerinden olan birleştirme yetisi söz konusu olduğunda
insan zihni sahip olduğu basit ideleri bir araya getirir ve bu ideleri birleştirerek kompleks ideler meydana getirir
Soyutlamada ise
insan zihni genel kavramları gösteren genel sözcüklere yükselir
Varolan herşey
Locke'a göre
bireyseldir
Bununla birlikte
insan varlığı çocukluktan yavaş yavaş çikarken
insanlarda ve şeylerdeki ortak nitelikleri gözlemler
Locke
bilginin söz konusu yetilerin algı yoluyla kazanılan basit ideleri işlemesinin sonucunda ortaya çiktigini savunur
Ve bilgi
idelerin birbirleriyle olan bağlantısına ve uyuşmasına ya da birbirleriyle uyuşmayıp
birbirlerini kabul etmemelerine ilişkin algıdan başka bir şey değildir
Locke'a göre
ideler arasında dört tür bağıntı vardır ya da ideler birbirleriyle dört bakımdan uyuşur
1 Özdeslik
2 İlişki
3 Birlikte varoluş ya da zorunlu bağıntı ve 4 Gerçek varoluş
Locke
özdeslikten söz ettiği zaman
bir idenin ne olduğunun ve onun başka idelerden olan farklılığının bilincinde olmayı anlar
Burada söz konusu olan bilgi
her idenin kendi kendisiyle aynı olduğunu
her ne ise o olup
tüm diğer idelerden farklı olduğunu bilmekten oluşur
Bu bilgi
idelerimizden her birinin (örnegin
ağaç
masa
beyaz
kare
üçgen vb
idelerinin) tam olarak neyi içerdiğinin ve onun farklılıklarının (örnegin
beyazın siyah olmadığının
bir karenin daire olmadığının) bilgisidir
Buna karşin
ilişkiden söz ederken Locke
idelerimizden bazılarının diğer idelerle bazı bakımlardan ilişkili olduğu olgusuna dikkat çeker
Buna göre
beyaz ve kırmızı arasında
üçgenlerle yapraklar arasında söz konusu olmayan bir ilişki vardır; yine
bir ağaçla bir sandalye arasında
bir doğruyla bir bulut arasında söz konusu olmayan bir ilişki vardır
Birlikte varoluş ya da zorunlu bağıntıdan söz ettiği zaman da
Locke kompleks bir idenin
örnegin bir sandalye idesinin
bir sandalyeyi düşündüğümüz zaman birlikte düşündüğümüz çok sayıda basit idenin birleşiminden oluştuğu olgusuna dikkat çeker
Burada söz konusu olan bilgi
belli bir kompleks ide gündeme geldiği zaman
hangi basit idelerin söz konusu kompleks idenin ayrılmaz parçaları olduğunun bilgisidir
Locke dördüncü kategoriye
yani gerçek varoluşa geldiği zaman
idelerin birbirleriyle olan bağıntılarından çok
dış dünyadaki bir şeyle olan bağıntılarının bilgisinden söz eder
Şimdiye dek olan bilgi türleri yalnızca kavramsaldı
ilk kez bu dördüncü bilgi türüyle varoluşla ilgili olan bir bilgiye ulaşilır
Başka bir deyişle
burada söz konusu olan bilgi
bir ideyle uyuşan gerçek bir varlığın bilgisidir
Locke bu dört bilgi türüne ek olarak
insan için bu bilgi türlerine sahip olmanın üç farklı yolunun bulunduğunu söyler; bunlar sırasıyla sezgi
kanıtlama ve duyumdur
Bilgimizin kapsamı söz konusu olduğunda
Locke gerçek bilgiye sezgi ya da kanıtlama yoluyla ulaşildığına inandığı ve kanıtlama ya da sezginin kendilerine dayandığı idelere birtakım sınırlamalar getirdiği için
bilgimizin kapsamının oldukça sınırlı olduğunu savunmak durumunda kalmıştır
Özdeslik ya da farklılık bağıntısı söz konusu olduğunda
Locke'a göre
bizim tüm açık idelerimizin kendi kendileriyle aynı ve başka idelerden farklı olduklarına ilişkin olarak sezgisel bilgimiz vardır
İlişki söz konusu olduğunda ise
burası bilgimizin çok büyük bir parçasını meydana getirmekle birlikte
bu bilgi de idelerin birbirleriyle olan ilişkileriyle ilgili kanıtlamalarla sınırlanmıştır
İdeler arasındaki karşilıklı bağıntılara ve içerme ilişkilerine dayanan bu bilgi
yalnızca kavramsal bir bilgidir
Bu alandaki doğrular matematiğin doğrularıyla
günümüzde analitik olarak doğru olduğunu söylediğimiz önermelerden oluşur
Ancak bu doğrular
yalnızca idelerimiz arasındaki ilişkilerle ilgili olan doğrular olduğu için
bize hiçbir zaman idelerimizden bağımsız olarak varolan bir şeyin bilgisini veremezler
İdelerimizin birlikte varoluşu ya da idelerimiz arasındaki zorunlu bağıntıya gelince
Locke bilgimizin kapsamının burada daha da daraldığını savunur
Biz
birçok basit idenin birlikte ortaya çiktigini
belirli bir türden olan kompleks bir şeye ilişkin idemizin belirli basit idelerden oluşan bir toplamı içerdiğini gözlemleyebiliriz
fakat bu idelerin zorunlu olarak birbirlerine bağlanıp bağlanmadığını bilemeyiz
Locke'a göre
ikincil bir nitelikle söz konusu niteliğin kendilerine bağlı olduğu birincil nitelikler arasında
insan tarafından keşfedilebilir olan zorunlu bir bağlantı yoktur
Biz bir nesnenin şeklinden ve ebatlarından yola çikarak
onun belli bir renge ya da tada sahip olduğunu hiçbir zaman söyleyemeyiz
İdelerimizin birlikte varoluşu ya da idelerimiz arasındaki zorunlu bağlantıya ilişkin bilgimiz deneyimin kapsamına bağlı olduğundan
idelerimiz arasındaki zorunlu bağlantıları saptarken
sezgi yoluyla da kanıtlama yoluyla da pek ilerilere gidemeyiz
Ve doğa bilimlerinin genel önermeleri farklı ideleri birbirlerine bağladıkları için
gerçek anlamda genel bir bilgi olmanın çok uzağında kalır
Zira
bu bilimlerin birbirine bağladığı ideler arasında zorunlu bir bağıntının olup olmadığı
sezgi yoluyla da kanıtlama yoluyla da kavranamaz
Gerçek varoluş söz konusu olduğunda
bilgimiz kapsamı daha da daralır
Locke'a göre
biz sezgi yoluyla kesin olarak yalnızca kendimizin varolduğunu biliriz
Kanıtlama yoluyla ise
Tanrı'nın gerçek varoluşunu kanıtlarız
Bir de duyusal bilgiyle
duyularımıza sunulmuş olan nesnelerin varolduğunu biliriz
Bununla birlikte
kesin olmayan duyusal bilgi
bize gerçek bir bilgi veremez
çünkü bu bilgi herşeyden önce şimdi duyularımıza sunulmuş olan nesnelerle sınırlanmış olup
şimdi ve burada mevcut olan tikel nesnelerin ötesine geçemez
İkinci olarak
duyusal bilgi yoluyla
bizim dışımızdaki nesnelerin varolduğunu bilsek bile
Locke'a göre
bu nesnelerin gerçek doğalarına ilişkin olarak pek fazla bir bilgimiz olamaz
Demek ki
Locke; 1 dolayımsız olarak bilincinde olduğumuz şeylerin
nesnelerin bizatihi kendileri değil de
zihinlerimizdeki ideler olduğunu
2 idelerimizin tecrübeden türetilmek durumunda olduğunu
aksi takdirde anlamlı bir içerikten yoksun olacağını ve 3 genel bir önermenin sezgisel bakımdan ya da kanıtlama yoluyla kesin olmadıkça
gerçek anlamda bir bilgi olamayacağını kabul ettiği için
bilgimizin kapsamını oldukça daraltır
O
bir empiristtir ve dolayısıyla bilgide deneyime önem verip
empirik olmayan ilkelerden türetilmiş mantıksal bir sistemin bize gerçekliğin resmini hiçbir şekilde veremeyeceğini kabul eder
Locke
bundan başka zihnimizde olan şeylerin
nesnelerin kendileri değil de
nesnelerle olan gerçek ilişkilerini hiçbir zaman bilemeyeceğimiz ideler olduğunu savunduğu ve neyin bilgi sayılıp neyin bilgi sayılamayacağı konusunda
hayli yüksek bir kesinlik ölçütü öne sürerek
yalnızca sezgi ya da kanıtlama yoluyla elde edilen bilgiyi kesin bilgi olarak gördüğü için
empirik ve bilimsel bilginin gerçek anlamda bilgi olamayacağını dile getirir
Dine Dair Görüşleri: Dinle bağlamında
Locke Hıristiyanlığın ahlaki boyutunu vurgulamaya özel bir önem atfeder ve kutsal kitapta bulunan ahlak kurallarının aklın keşfettiği kurallarla tam bir ahenk içinde olduğunu belirtir
Akılla inanç arasındaki ilişkiler üzerinde de duran filozof
hem akıl ve hem de vahiy yoluyla keşfedilen hakikatler bulunduğunu öne sürerken
akılla çelisen hakikatler söz konusu olduğunda
bu doğruların
onların kaynağında vahyin bulunduğu söylense bile
hiçbir şekilde kabul edilmemesi gerektiğini savunur
Buna karşin
akılla ne örtüsen ne de çakisan hakikatlere gelince
Locke bunların gerçek dinin özünü meydana getirdiğini öne sürer
Fakat Locke aklın burada bile vazgeçilmez bir rol oynadığını vurgular: Akıl bir şeyin vahiy olup olmadığına karar vermeli ve vahyi ifade eden sözcüklerin anlamlarını incelemelidir
Ona göre
akıl her konuda nihai yargıç ve yolgösterici olmalıdır
O Hıristiyanlığın özünde pek az temel ve onsuz olunamaz inanç parçası bulunduğunu söylerken
mezhepler arasındaki çatismalara şiddetle karşi çikmis ve dini hoşgörüyü engelleyecek hiçbir şey bulunmadığını belirtmiştir
Bu bağlamda
ona göre
dinin görevi insan ruhunu günahtan
kötülüklerden; hükümetin görevi ise bireyin yaşam
özgürlük ve mülkiyet haklarını korumaktır
Siyaset Felsefesi: Locke siyaset felsefesi alanındaki görüşleri bakımından da önemli bir filozoftur
O
mutlakiyetçiliğe şiddetle karşi çiktigi ve güçler ayrılığını hararetle savunduğu için
liberalizmin kurucusu olarak görülmektedir
Meşruti bir monarşiden yana olan ve toplumun bir sözleşme temeline dayanması gerektiğini savunan Locke
insanların hukuğun veya iktidarın sağladığı avantajlardan yoksun olarak birlikte yaşadıkları hipotetik bir doğa hali düşüncesinden yola çikmistir
Böyle bir doğa halinin dezavantajları
insanların hukuğun ve devletin yönetimi altına girmeleri için bileyerek ve isteyerek bir sözleşme yapmalarını fazlasıyla haklı kılar
Toplumsal sözleşmenin amacı
düzeni ve yasayı ihdas etmek
doğa halinin belirsizliklerini ortadan kaldırmak ve bireyin haklarını koruyacak kurumları yaratmaktır
Prof. Dr. Sinsi
Kullanıcının Profilini Göster
Prof. Dr. Sinsi Kullanıcısının Web Sitesi
Prof. Dr. Sinsi tarafından gönderilmiş daha fazla mesaj bul