Konu
:
Hegel, Georg Wilhelm Friedrich
Yalnız Mesajı Göster
Hegel, Georg Wilhelm Friedrich
08-25-2012
#
1
Prof. Dr. Sinsi
Hegel, Georg Wilhelm Friedrich
HEGEL
Georg Wilhelm Friedrich:
Büyük bir sistem kurarak
Kant'ın imkansız olduğunu söylediği şeyi gerçekleştirmiş
yani rasyonel bir metafizik kurmuş olan ünlü Alman filozofu
1770-1831 yılları arasında yaşamış olan Hegel'in temel eserleri: Phanomenologie des Geistes (Tinin Fenomenolojisi)
Wissenschaft der Logik (Mantık Bilimi)
Enzyklopadie der Philosophischen Wissenschaften im Grundrisse (Felsefi Bilimler Ansiklopedisi)
Grundlinien der Philosophie des Rechts (Hukuk Felsefesinin İlkeleri)
Metafiziği: Alman idealizminin kurucusu olan Kant
aklın kendisinin a priori kategorileri ve bilginin formlarını
kalıplarını sağladığı için
bilginin mümkün olduğunu söylemişti
O bilginin
bu a priori kalıplarının insandan
içeriğinin ise dış dünyadan
insanın dışındaki gerçeklikten geldiğini savunmuştu
Buna göre
insan zihni
bilgiye a priori
deneyden bağımsız olan formları
kategorileri sağlar
bu formların malzemesi
içeriği ise insandan bağımsızdır
dışarıdan gelir
Hegel
ürünü olması gerektiğini savunur
Demek ki
bilginin tüm ögeleri zihnin eseridir
Hegel'e göre
insan
bilgide kendisinin dışında olan
kendisinin yaratmadığı ve insandan bağımsız olan bir dünyayı tecrübe etmektedir
Bu doğal dünya bütünüyle zihnin eseridir
fakat biz insanların zihinlerinin eseri değildir; bilgimizin nesneleri bizim zihinlerimiz tarafından yaratılmamıştır
Bundan Hegel'e göre
şu sonuç çikar: Bu dünya
bu dünyayı meydana getiren ve bilgimizin konusu olan nesneler
sonlu bireyin
insanın zihninden başka bir zihnin eseri olmalıdır
Bilginin nesneleri ve dolayısıyla bütün bir evren mutlak bir öznenin
mutlak bir Zihin
Akıl ya da Tinin ürünüdür
Hegel'in Tin
Geist
İde
Mutlak
Mutlak Zihin adını verdiği bu tinsel varlık
tüm bireysel
sonlu insan ruhlarının dışındaki nesnel bir varlık olup
Tanrı'dan başka bir şey değildir
Hegel
Mutlak Zihnin
Geist'in özüne
insan aklı tarafından nüfuz edildiğine inanır
çünkü Mutlak Zihin
insan aklının işleyişinde olduğu kadar
doğada da açığa çikar
Yani
Geist kendisini Hegel'e göre
doğada ve insan aklında ifade eder
Ona göre
gerçekliğin tümü yalnızca bir İde
Mutlak ya da Nesnel Akıl
bir Mutlak Tin aracılığıyla anlaşilabilir
Bu Mutlak Akıl
dünya tarihi boyunca bir evrim süreci içinde olmuştur
Mutlak Akıl aşkın
kendi kendisine yeten
kendi kendisinin mutlak olarak bilincinde olan
tam olarak bağımsız bir varlık olmaya çalismaktadir
Söz konusu evrim süreci
mutlak Aklın tam olarak rasyonel ve anlaşilır bir varlık haline gelme çabasidir
Düşünce ile varlığın
mantık ile metafiziğin bir ve aynı gerçekliğin iki farklı yüzü olduğunu söyleyen Hegel'de Mutlak Zihin statik bir varlık değil
fakat dinamik bir süreçtir
Bu Mutlak Zihin
dünyadan ayrı bir varlık değil
fakat özel bir bakış açısından görüldüğünde
dünyadır
Hegel'in dinamik bir süreç olarak betimlediği bu mutlak varlık
onun diyalektik adını verdiği üçlü adımlardan oluşan hareketlerle değişir ve gelişir
İşte dünya
varlık
kültür ve uygarlık dediğimiz herşey
Mutlak Zihnin üçlü adımlarından oluşan diyalektik hareketlerinden meydana gelir
Evren
kendisinde mutlak Aklın amaçları ya da hedeflerinin gerçekleştiği bir evrim sürecidir
Hegel'in bu anlayışı
teleolojik ya da organik bir anlayıştır
Evrimde en önemli şey
başlangıçta varolandan ziyade
sonuçta ortaya çikandir
Hakikat bütündedir
ama bütün yalnızca evrim süreci tamamlandığında gerçekleşir
Mutlak olan özü itibariyle bir sonuç
bir tamamlanmadır
Felsefe
buna göre
sonuçlarla ilgilenir; o
bir evrenin başka bir evreden nasıl zorunlu olarak çiktigini göstermek durumundadır
Bu hareket doğada ve hatta tarihte bilinçsiz olarak gerçekleşir
Hegel'e göre
düşünür bu sürecin bilincinde olabilir; o bu süreci betimleyebilir
Düşünür evrenin anlamını bildiği
evrensel dinamik aklın kategorilerini
işlemlerini yakaladığı zaman
en yüksek bilgi düzeyine yükselir
Filozofun zihnindeki kavramların diyalektik evrimi
dünyanın nesnel evrimiyle çakisi; öznel düşüncenin evrimi ve kategorileri
evrenin kategorileriyle bir ve aynıdır
Düşünce ve varlık özdestir
Yöntem: Mutlak varlığın bilgi ya da düşünce süreciyle doğal süreci kapsayan gelişme süreci
Hegel'e göre
diyalektik yoluyla gerçekleşir
Diyalektik
hem düşünmenin hem de bütün varlığın gelişme biçimidir
Düşünme de varlık da hep karşitların içinden geçerek
karşitları uzlaştırarak gelişir
Felsefenin görevi şeylerin doğasını anlamak
şeylerin doğasının
varoluşunun
özünün ve amacının ne olduğunu bildirmek ise eğer
felsefenin yöntemi bu amaca uygun bir yöntem olmak durumundadır
Yöntem
evrendeki rasyonel süreci yeniden yaratıp ifade etmelidir
Bu amaca ise
Hegel'e göre
gizemli bir biçimde
dahinin sezgileriyle veya daha özel bir yolla ulaşilamaz
Hegel felsefenin
Kant'ın da belirtmiş olduğu gibi
kavramsal bilgi olduğunu öne sürer
Fakat biz gerçekliği soyut kavramlarla tüketemeyiz; zira gerçeklik
soyut kavramların gereği gibi yansıtamayacağı
hareket halindeki dinamik bir süreçtir
Çünkü gerçeklik olumsuzlamalarla
çeliskilerle ve karşitlıklarla doludur
Bir şeyi gerçekte olduğu şekliyle anlatabilmek için
Hegel'e göre
onun hakkındaki tüm doğruları ifade etmemiz
onun tüm çeliskilerini belirtmemiz ve bu çeliskilerin nasıl uzlaştırıldığını göstermemiz gerekir
Bu ise
diyalektik yöntemle olur
Buna göre
düşünce diyalektik olarak ilerlediğinde
en basit
en soyut ve içerik bakımından en boş olan kavramlardan daha kompleks
daha somut ve daha zengin kavramlara doğru ilerler
Hegel'in diyalektik yöntem adını verdiği bu yönteme göre
biz işe soyut ve tümel bir kavramla başlarız (tez); bu kavram bir çeliskiye yol açar (antitez); birbirlerine çelisik olan bu iki fikir
ilk iki kavramın bir birliğini ifade eden üçüncü bir kavramda uzlaştırılır (sentez)
Yeni kavram da yeni birtakım problem ve çeliskilere yol açar
öyle ki bunların da başka kavramlarda çözümlenmesi gerekir
Diyalektik süreç
bundan dolayı kendisinde tüm karşitlıkların hem barındığı ve hem de çözüldügü
nihai ve en yüksek kavrama ulaşilıncaya kadar sürer
Bununla birlikte
tek bir kavram
en yüksek kavram bile olsa
bütün bir gerçekliği göstermez
Tüm kavramlar yalnızca kısmi doğrulardır
Bilgi bütün bir kavramlar sisteminden meydana gelir
Doğruluk ve bilgi
tıpkı rasyonel gerçekliğin kendisi gibi
canlı bir mantıksal süreçtir
Buna göre
bir düşünce zorunlu olarak başka bir düşünceden çikar; bir düşünce
başka bir düşünce meydana getirmek üzere kendisiyle birleşeceği düşüncede
bir çeliskiye yol açar
Diyalektik hareket düşüncenin mantıksal olarak kendi kendisini açmasıdır
Hegel'e göre
filozofun yapması gereken şey
düşüncenin tanımlanan şekilde kendi mantıksal akışını izlemesine izin vermektir
Bu süreç tam olarak ve gereği gibi gerçekleştirildiğinde
dünyadaki süreçle bir ve aynı olan bir süreçtir
Hegel'e göre
Mutlak'ın
Geist'in diyalektik hareketinin birinci adımında O
kendisindedir
Burada Geist
henüz bir imkanlar ülkesidir
O
kuvve halinde olan gücünün henüz gerçekleştirmemiştir (Tez)
Bununla birlikte
onun kendisini bilmesi
tanıması için
Geist'in kendisine bir gerçeklik kazandırması gerekir
Geist
Mutlak Zihin bu amaçla kendisini ilk olarak doğada gerçekleştirir (Antitez)
Doğa
dünya dediğimiz şey
Hegel'e göre
karşitlaşmış
farklılaşmış hale gelen mutlak varlıktır
Soyut ve farklılaşmamış halde bulunan İde'nin tek tek varlıklar haline gelerek kendi dışında bir varlık haline dönüşmesidir
O
şimdi kendisinden başka bir şey olmuş
özüne aykırı düşmüştür
Geist
Mutlak Zihin doğada kendisine yabancılaşmış
kendi özü ile çelisik bir duruma düşmüştür
Bu çeliski
diyalektik sürecin üçüncü basamağında
kültür dünyasında ortadan kalkar (Sentez)
Bununla da
Geist yeniden kendini bulur
kendine döner
ancak o
bu kez bilincine tam olarak varmış
özgürlüge kavuşmuş durumdadır
Çünkü
Geist'in yasası
doğal dünyada zorunluluk
buna karşin kültür dünyasında özgürlüktür
Kültür felsefesi: Geist
kendisini kültür dünyasında diyalektiğin üçlü hareketi gereğince
Sübjektif Geist (Öznel Ruh)
Objektif Geist (Nesnel Ruh) ve Mutlak Geist (Mutlak Ruh) olarak açar
Buna göre
subjektif Geist en alt düzeyinden en üst düzeyine kadar insan ruhunu meydana getirir
Geist
kendisine yönelmiş özgür bir varlık
kendisini bilip tanıyan bağımsız bir gerçeklik haline gelmek için
doğadan yavaş yavaş sıyrılır
O
henüz gelişmemiş bir ruh halindedir ve bu haliyle antropoloji biliminin araştırma ve inceleme konusu olur
Ruhun henüz doğadan tümüyle sıyrılamadığı bu aşamada
ona karşilık gelen kavrayış biçimi duyumdur
Ruh
daha sonraki aşamada 'duygu' ya da hissetmeye geçer
Hissetmenin en gelişmiş ve tamamlanmış şekli 'kendini hissetme'dir ve bu bilince giden bir ara basamaktır
Bilinç
böylelikle duyum
algı ve anlayış aşamalarından geçerek kendini özgür bir Ben (Ruh
Zihin) olarak tanır
O
bundan sonra başka benleri de tanır ve kabul eder
Böylelikle
Geist kendisini Nesnel Ruh olarak gerçekleştirir ve ortaya ahlaklılık ve Devlet çikar
Bu durum benin kendi içinde kalmaktan kurtularak genel kurallara ve öznellikten nesnelliğe yükselmesi demektir
Böylece
herkes için geçerli olan
herkesi kavrayan nesnel Ruh ortaya çikmis olur
Tarih dediğimiz şey
Hegel'e göre
halklarda beliren Ruhun gelişmesinden başka bir şey değildir
Tarihin belli bir anında
belli bir halk
Ruhun gelişmesini üzerine alır
Ruhun hukuk
devlet
ahlak ve tarih alanındaki bu nesnelleşmesi boyunca kendine dönmesi
kendini tanıması
mutlak Ruhun bilincine varması söz konusudur
Özel isteklerin
tutkuların ve eğilimlerin alanında
herkes işçin geçerli nesnel ilkeleri ortaya ko*****
onları hukuk
ahlak
devlet şeklinde kabul eden Ruh
bütün koşullardan sıyrılarak kendini tanımaya
kendi özünü farketmeye başlar
Böylelikle
Mutlak Ruh haline gelir
Mutlak Ruh da üç adımlı bir hareketle gerçekleşir
Onun birinci aşaması sanat (tez)
ikinci aşaması ise dindir (antitez)
Buna karşin
onun üçüncü aşaması felsefedir (sentez)
Felsefe
Hegel'e göre
hem sanatın hem de dinin aşilması ve onların içlerinde taşidıkları hakikatin daha üst bir düzeyde kavranmasıdır
Felsefe
Geist'ı
mutlak varlık olarak kavrar ve onu hem maddi olmayan bir düşünce
hem de elle tutulup gözle görülebilen bütün varlıkların birliği olarak kavrar
Bu yazıda Hegel’in dizgesini oluşturan yapının hangi yönteme dayandığı açıklanmaktadır
Forum- Filozoflar-Hegel bölümünde “Varlık” tan başla***** Mantık-Doğa- Tin üçlüsünün nasıl açındığı görülebilir
W
T
Stace
DİYALEKTİK YÖNTEM: Şimdiki sorumuz
öteki kategorileri varlıktan nasıl çıkarsayacağımızdır
Hangi yöntemi kullanacağız? İlk kategoriye şans veya kaprisle karar veremeyeceğimiz gibi
çıkarsama yöntemimiz de rasgele aklımıza gelen bir yöntem olamaz
Burada da
çıkarsamayı biz yapmıyoruz
Biz kendi aklımızla kategoriler arasında bağlantılar yaratmıyoruz: Çıkarsama
aklın bizden bağımsız olarak yer alan nesnel bir sürecidir - şüphesiz zaman içinde bir süreç değil
mantıkî bir süreçtir bu
Bizim görevimiz kategorileri çıkarsayacağımız yöntemi icad etmek değil
kategorilerin kendilerini çıkarsama yöntemlerini keşfetmektir
Yukarıda daha genel ve soyut kavramın her zaman daha az genel ve soyut olana öncel olacağını görmüştük
Bu ilke yalnız vârlığın ilk kategori olduğunu göstermiyor
daha sonraki kategorilerin sırasını da belirliyor
Düşüncede
nesnel akılda
' daha soyut kavram her zaman daha az soyut kavrama öncel olacaktır
Dolayısıyla Mantık summum genus'dan yani varlıktan başla*****
ard arda özgülleşmelerden geçerek
en az soyut kavrama kadar gelecektir
Yöntemimiz cinsten türe geçmek
türü yeni bir cins alarak ele aldıktan sonra buradan yeni ve daha aşağı bir türe geçerek devam etmektir
Ama
cinsten türe geçebilmemiz için cinse bir ayırt katmamız gerekir
Dolayısıyla ilerleme sıramız cins
ayırt
tür (şeklinde olacaktır
Sonra türü yeni bir cins olarak ele alırken yeni bir türe çevirmek için yeni bir ayırt bulmalıyız
Yöntemimiz baş- tan sona kadar bu cins
ayıı~t
tür üçlüsünün ritmi için- de ilerleyecektir
* Burada ayırt kelimesini “differentia” karşılığı kullanıyoruz
Türkçe felsefe dilinde buna “ ayrım” da deniyor
Ancak
“ayırım”ı başka yerlerde “distinction” karşılığında kul1andığımız için bu kavramı “ayırt” kelime'siyle karşılamayı tercih ettik
Bu son paragrafta anlatılan “cins
ayırt-tür” üçlüsü Hegel' diyalektiğinin ünlü “tez-antitez-sentez” üçlüsü ile özdeştir Ama varlık gibi bir soyutlamadan başlarsak
bundan ayırt ve türü nasıl çıkarsayabiliriz
Bütün mantıkî çıkarsamalarda
ereğin sebepte ya da öncelde içerilmiş olması zorunludur
Biçimsel mantığın bu ilkesinin bozulması meşru olmayan süreç yanıltısını getirir: Öncülde olmayan bir şey sonuçta da olamaz
Bu aslında eski er nihilo nihil fit ilkesidir
Hiçten bir şey çıkmaz ve bir şeyden
içinde olmayanı alamazsınız
Basit betimsel mantık için ne kadar geçerliyse Hegelci Mantık için de o kadar geçerlidir bu
Bir kategoriden
A'dan
bir başka kategoriyi
B'yi çıkarsayacaksak
bunu ancak
A; B'yi içeriyorsa yapabiliriz
Ama A kategorisinin B kategorisini içerdiğini gösterebilirsek
bu zaten A'dan B'yi çıkarsamak demektir
Çıkarsamanın biçimsel mantıkta anlamı budur; buradaki anlamı da gene budur
Şimdi
türü cinsten nasıl çıkarsayabiliriz? Cinsin türü içerdiğini nasıl göstereceğiz? Cinsten türe varmak için ayırtını da eklemeliyiz
Dolayısıyla
cinsin âyırtı içerdiğini de göstermeliyiz
Oysa cins
özellikle ayırtı dışarıda kalmak üzere tanımlanmıştır
Bundan ayırtlarını çıkarsamak meşru olmayan bir akıl yürütme süreci gibi görülebilir
Platon'un idealarının soyut evrenseller olduğuna işaret ettiğimizde bunu görmüştük
Kırmızı
yeşil
mavi idealar'ı renk ideasından çıkarsanan
az
çünkü renk ideası bu
aşağı ideaları içermez
Sadece kırmızı
yeşil ve mavide ortak olanı içerir
Kırmızının kırmızılığı yeşil ve mavinin özelliği değildir
dolayısıyla
da renk ideasının içinde değildir
Aşağı idealara özgü olan
ayırtları
yüksek ideanın özellikle dışında bırakılmıştır: 'Aynı şekilde va
rlık kategorisi de her şeyde ortak olanı içerir
ama bütün özgül ayrım ve belirlemeleri dışarıda bırakır
dolayısıyla da herhangi bir ayrım veya belirlemenin varlıktan çıkarsanması îmkânsız görünür
Örneğin
neden
etki
töz
nicelik
varlığın özgül çeşitleridir ve bunların fikri varlık kavramının dışındadır
dolayısıyla da ondan çıkarsanamaz
O 'halde
herhangi bir çıkarsama nasıl mümkün olabilir? Bu sorunun çözümü Hegelci felsefenin temel ilkesini
ünlü diyalektik yöntemi meydana getirir
O zamana kadar sanıldığı gibi
bir evrenselin mutla
k olarak ayırtlarını dışarıda bırakmayacağının keşfine dayanır
Hegel bir kavramın kendi karşıtını gizli şekilde kendi içinde bulundurabileceğini
bu karşıtın oradan çıkarılarak ya da çıkarsanarak ayırt görevini yapacağını yani cinsi türe dönüştüreceğini buldu
Diyalektik yöntemi açıklamanın en basit yolu somut bir örneğini vermek
sonra da içerdiği genel mantık ilkelerini ortaya
koymak olacaktır
Örnek olarak Hegelci Mantığın ilk kategoriler üçlüsünü ele alıyoruz - varlık
yokluk
oluş
Varlık kategorisiyle başlıyoruz
Katıksız kategoriyi düşünmemiz gerekiyor
bu kalem
şu kitap
bu masa
şu sandalye gibi herhangi bir tikel varlık aidini değil
Bütün özgül belirlemelerden soyutlamalıyız onu
Bu soyut fikre; istersek
somut bir nesneden
sözgelişi şu masadan varabiliriz
Bütün niteliklerinden
dört köşeliğinden
kahverengiliğinden
katılığından
hattâ masalığından soyutlamalıyız onu
Sadece =olduğunu~
varlığını
evrendeki başka bütün nesnelerle ortak yanını düşünmeliyiz
Böyle bir varlıkta hiçbir belirleme kalmaz
çünkü bütün belirlemelerinden soyutlanmıştır
Dolayısıyla mutlak olarak belirlenmemiş ve özelliksizdir
tamamen boştur
katıksız bir boşluktur vacuum
Hiçbir içeriği yoktur
çünkü ne çeşitten olursa olsun içerik özgül bir belirleme olur
Bu mutlak boşluk
hiç- bir şey değildir; her şeyin
bütün belirlemelerin
niteliğin
özelliğin yokluğudur
Ama bu
her şeyin yokluğu
açıkça hiçliktir
Boşluk
yoklukla aynı şeydir
Böylece katıksız varlık kavramının yokluk kavramını içerdiği görülür
Ama bir kategorinin ötekini içerdiğini göstermek
bir kategoriyi bir kategoriden çıkarsamak demektir
Böylece yokluk kategorisini varlık kâtegorisinden çıkarsamış oluyoruz
Varlığın yokluk olduğu
ya da varlıkla yokluğun özdeş olduğu önermesi
belli bir çeşit varlığın
örneğin bu masanın yoklukla aynı şey olduğu ya da yemek yemenin yemek yememekle aynı şey olduğu gibi saçma
bir anlamda anlaşılmamalıdır
varlık kategorisi bir soyutlamadır
oysa masa ve yemek somut nesnelerdir ve varlığın yanı sıra türlü özgül belirlenmeyle donanmışlardır
Masanın dört köşeliği
kahverengiliği
katılığı gibi bütün özgül ~belirlemelerden soyutladıktan sonra kal
an katıksız soyut varlık fikrin- den söz ediyoruz
Yokluk düşüncesiyle aynı alan bu tamamen boş varlık fikridir
Aynı şeyi başka bir biçimde de anlatabiliriz
Bir şeyin «olduğunu"
ama bu “olma”sı dışında hiç bir nitelik ya da karakteristiği olmadığını söylemek - bu şeyin hiçbir şey olmadığını söylemekle birdir
Masa dört köşe
kahverengi
katıdır
şimdi biçimini yok edelim
katılığını
rengini
bütün niteliklerini alalım
geriye hiçbir şey kalmaz
Masanın “olduğunu” ama “olma” dışında hiçbir nitelik ya da özelliği olmadığını Söylemek
masanın «olmadığını>
söylemekle aynı şeydir
Demek ki katıksızca “almak”
başka herhangi bir belirlemeye uğramaksızın «olmak»
olmamakla eştir
Varlık
yok - varlıkla ya da yokluklar özdeşir
Özdeş olduklarına göre birbirlerine dönerler
Varlık yokluğa döner
Ve tersine
yokluk da gene varlığa döner; çünkü yokluk fikri boşluk fikridir ve bu boşluk katıksız varlıktır
Her kategorinin böylece öbür kategori içinde kaybolması sonucu üçüncü bu fikir ortaya çıkar ki bu da varlık ile yokluğun birbirlerine geçişleri
fikrıdir
Bu
oluş kategorisidir
Parmenides oluşu incelemiş ve yalnız iki biçimi
yokluğun varlığa ve varlığın yokluğa geçişi biçimlerinin olduğunu söylemişti
Birinci biçim başlangıç
doğuş
varlık durumu- geliştir; ikincisi sona ermek
bitmek
yok almaktır
Böylece şimdi üç kategorimiz oldu
Varlıkla başlamış- tık
Bundan yakluğu çıkarsadık
Bu ikisi arasındaki ilişkilerden de oluş çıkarsadık
Bunlar
Hegelci Mantığın ilk üç kategorisidir
Şimdi burada sözkonusu olan genel
yöntem ilkelerini ele alalım
Bir kere bu üç kategori sırayla cins
ayırt
tür 'dür
Varlık
ci
dıran bir varlıktır
yok - varlık bulaşmış bir varlıktır
Yok - varlıkla varlık fikirlerini birleştirdiğimizde oluş fikrine geliriz
Yok - varlık ya da yokluk
yani ikinci kategori
dolayısıyla ayırt'tır
Varlık
yokluk
oluş ilk Hegelci üçlüdür
Bütün sistem boyunca bu üçlü ritm görülür
Her üçlünün birinci kategorisi
burada olduğu gibi
olumlayıcı bir kategorisi
bura
da olduğu gibi
olumlayıcı bir kategoridir
Buradaki gibi olumlu bir öne sürüm
örneğin varlık
olmak şeklinde ortaya çıkar
İkinci kategori her zaman birincinin olumsuzu
ya da karşıtıdır
Birincinin olumladığını yoksar
yani yok - varlık
olmamak
v
b
olur
Bu ikinci kategoriyi Hegel hiçbir dışsal kaynaktan getirmez
İkinci kategori birinciden çıkarsanır
demek ki birinci ikinciyi içerir ve onu kendi içinden çıkarır
Kategorileri bizim; Hegel 'in çıkarsamadığını söylerken kastedilen budur; onlar kendi kendilerini çıkarsar
Böylece ilk kategori kendi karşıtını içerir ve bununla özdeşir
Bu noktada iki kategori karşı karşıya ve birbirleriyle çelişerek dururla
r
Ama bu çelişki içinde böyle durmak imkânsızdır
çünkü bu aynı şeye aynı anda karşıt kategorilerin uygulanabileceği anlamına gelir
Sözkonusu üçlü örneğinde herhangi bir şeyin “olduğunu” söylediğimizde aynı zamanda “olmadığını” kabul etmemiz gerektiği
anlamına gelir: Çünkü varlık zorunlukla yokvarlığı içerir ve dolayısıyla bir şeyin varlığı olması
yani şeyin olması için
aynı zamanda zorunlukla yok - varlığı alması
yani o şeyin olmaması gerekir
Bir şey nasıl aynı anda hem olup hem olmayabilir? Bunun cevabı
oluş sürecindeyken
yani olurken
hem olduğu hem olmadığıdır
Başka bir söyleyişle birinci ve ikinci kategorileri
arasındaki çelişki her zaman
önceki ıki kategorinin birliği olan üçüncü kategoride uzlaşır
üçüncü kategori kendi içinde
önceki 'ikinin karşıtlığını içerir
ama aynı zamanda temelde yatan uyumlarını ve birliklerini de içerir
dolayısıyla oluş
yak - varlık olan bir varlık ya da varlık olan bir yok - varlıktır
Çelişik varlık ve yokluk fikirlerini uyumlu bir birlik içinde bileştiren tek bir düşüncedir
Bir üçlünün üç üyesine bazen sırasıyla tez
antitez
sentez
de denir
Varılan sentez şimdî yeni bir olumlama olarak kendini koyar ve yeni bir
üçlünün tezi olan olumlu bir kategori olur
Bu yeni çelişki de
yeni bir sentezin daha yüksek birliği içinde çözülmelidir
O zaman bu da yeni bir üçlünün tezi olur ve bu böylece sürüp gider
Bütün bu kategoriler sürecinin
aklın zorlayıcı zorunluğu ile ilerlemek zorunda bırakılan bir süreç olduğu görülmektedir
Akılcı zorunluğa u***** karşıtını yaratmakta ve onunla çelişmektedir
Akıl
kendisiyle - çelişende duramayacağı için ilerlemeyi zorunlu kılmakta ve böylece senteze varılmaktadır
Baştan sona kadar bu böyledir
Bu süreç duramaz
Artık çelişki yaratmayan bir kategoriye varıncaya kadar devam etmelidir
Bu
Mantığın nihaî kategorisi olacaktır
O zaman dünyanın ilk sebebinden dünyaya geçebilecektir
doğa ve ruh alanlarına
Doğa v e ruhun ayrıntılarını geliştirirken de Hegel Mantıkta
kullandığı üçlülere aynı diyalektik yöntemi kullanır
Diyalektik yöntem
görünüşte
her kategoriden içinde olmayanı çıkarma mucizesini başarır
Sorun
cins kendi ayırtını dışarıda bırakırken
cinsten türe nasıl geçileceğiydi
Hegel 'in buluşu
aranan ayırtın(karşısav’ın) her zaman olumsuz olduğunu ve bu durum iyice kavrandığında
cinsin ayırtını dışarıda bıraktığı yolundaki eski görüşün çok doğru olmadığıdır
Hegel'in “anlama” dediği eski cins görüşü ile akıl (sebepl görüşü olan doğru görüşü karşılaştırdığımızda bu ikinci noktayı daha iyi anlayacağız
Anlama
yokluk ve varlık gibi iki karşıtın her zaman birbirlerini dışarıda bıraktıklarını kabul eder
Ama bu dışarıda bırakma mutlak değildir
İki karşıtın özdeş olmasını önlemez
Dolayısıyla cinsin ayırtı tamamen dışarıda bıraktığını ileri süren eski görüş bütünüyle doğru değildir
Başlangıçta imkânsız bir mucize gibi görünen şeyi Hegel 'in başarmasına yol açan da bu buluştur
aranan ayırtın olumsuz olduğu konusu
olumsuzlamanın belirleme olduğu ilkesine dayanır
Cinsten türe varmak için gerekli olan
özgül bir belirlemedir
Cins belirlenmemiştir
tür belirlenmiştir
Gene bir belirleme eklersek türü elde ederiz
belirlemenin olumsuzlama olduğu ilkesini Spinoza getirmişti
Hegel şimdi bu ilkeyi tersine çevirerek
olumsuzlamanın belirleme ' olduğu şeklinde kullanıyor Gene olumsuzunu
karşıtını ekleyerek
onu sınırlar
dolayısıyla belirleriz ve belirleyince de onu türe indirgemiş oluruz
Her kategorinin kendi karşıtını içerdiği ve hatta kendi karşıtı olduğu ilkesi bazen Hegel'in çelişme yasasını yoksaması olarak yorumlanmıştır
Varlık ve yok - varlığın özdeş olması gerçekten o yasayı bozar gibidir
Ama
Hegel 'in çelişki yasasını yok- sadığını söylemenin doğru olmadığı
her üçlünün ikinci kategorisinden üçüncü kategorisine bu yasa yoluyla geçmek zorunda olduğumuzu söylemesinden bellidir
Akıl bir çelişkide duramayacağı için
tezle anti- tez arasındaki çelişkinin bir sentezde çözülmesi gerekir
Gene de
Hegelci karşıtların özdeşliği ilkesinin
düşünce tarihinde en çarpıcı kurgusal cüretlilik örneklerinden biri olduğunu kabul etmeliyiz
Ama bu cüret haklıydı ve felsefenin eski sorunlarının çözülmesi için zorunluydu
Ayrıca
incelendiğinde
Hegel'in bu ilkesinin sanıldığı gibi yepyeni bir şey olmadığı görülecektir
Daha önceki yazarların yazılarındaki belirtik imalar dışında
aslında bütün önceki felsefe de bu ilkeyi içerir Hegel 'de yeni olan sadece
bunu mantıki bir ilke olarak önermesi ve formüllendirmesidir; daha önceki düşünürler
aslında buna yaslanırken
açıkça söylemekten çekinmişlerdi
Çünkü dünyanın çeşitliliğini bir birliğe indirgeyen felsefelerin hepsi
Eleacıların
Vedantacıların
Platinus ya da Spinoza 'nın öğretileri
karşıtları birliğine inanmak zorundadır
Bütün bu felsefelerde gerçekliğin tek olduğu
çokun bu birden oluştuğu
ya da başka
bir söyleyişle çok'un aslında~ bir olduğu ve bu iki karşıtın
çak ile bir'in
özdeş olduğu söylenir
Vedantizm “her şey birdir” ilkesine dayanır'
“Her şey” ile anlatılan
belli ki
çok'tur
dünyanın çokluğudur
Ve dolayısıyla bu ilke
çok'un karşıtı ile
bir ile özdeş olduğu anlamına gelir
Bütün panteıst sistemlere özgü olan
çok'un bir'den çıktığı iddiası
Hegel'in yok - varlığın varlıktan çıktığını söylemesine paraleldir (ama bu
Hegel'in panteist olduğu anlamına gelmez
Gene bütün bu felsefelerde
bir bitimsiz
çok ise bitimlidir
Bitimsiz bitimliyi kendinden çıkarır
bitimli olur
dolayısıyla bitimlidir
Bitimsiz karşıtı olan bitimli ile özdeştir
Ama bu' felsefelerin hiçbiri bu ilkeyi açıkça koyamadılar
kavrayamadılar ve bu nedenle felsefenin kadim ikiliğini çözemediler
Çok
bir'den çıkar
bir'dir
dediler
Ama
çok ile bir karşıtken
çok bir değil'ken
bu nasıl olabilirdi? Demek ki çok bir'den çıkmıyor ve çıkamaz
Ve bu çelişki tahtirevallisinin ötesine bir türlü geçemedi eski filozoflar
Bazı düşünürler çokluğu vurguladı
ama oradan bir'e giden köprüyü bulamadı
Bunlar çoğulcular ve maddecilerdi
Başka düşünürler birliği vurguladı
ama burada;dan çok'luğa giden köprüyü bulamadı
Bunlar panteistler
mistikler
soyut idealistlerdi
Felsefe tarihi bu iki eğilim arasında devamlı bir gidip gelme süreci oldu
Her iki eğilim de zorunlulukla ikicilikte son buluyordu
Hegel 'in cüreti ve özgünlüğü
iki karşıtın
karşıtlıklarını muhafaza ederken özdeş olmalarının mantıken nasıl mümkün olabildiğini açıklaması ve ayrıntılarıyla göstermesidir
Bir ile çok'un özdeş olduğu düşüncesi eski filozofları o kadar korkutuyor ki bunu incelemeye bile girişemediler
Oysa Mantık'da
anlatır
Varlığın karşıtı olan yoklukla nasıl özdeş olduğunu tamamen mantıki ve akılcı bir şekilde nasıl anlattığını gördük
' Şu halde
Hegel 'deki yenilik
daha önceki sistemlerde örtük olarak ima edileni belirtik bir mantıki ilke olarak formüllendirmesidir
O zamana kadar mantıkta
olumlu ile olumsuzun birbirlerini dışarıda bıraktıkları
aralarında aşılmaz bir uçurum olduğu kabul edilmişti
Her zaman A
A'dır diyebileceğimiz
amâ hiçbir durumda A; A - değil'dir
diyemeyeceğimiz kabul edilmişti
Örneğin Spinoza
bitimli ile bitimsizi karşılıklı olarak birbirini dışarıda bırakan karşıtlar olarak görmüştü
Dolayısıyla Spinoza bitimlinin bitimsizden nasıl çıktığı sorununu çözmeyi mümkün göremedi
Sadece A
A'dır diyebiliyorsak
bitimsiz bitimsizdir diyebiliyorsak A' her zaman A olarak kalmalı
bitimsiz her zaman bitimsiz alarak kalmalıdır
dolayısıyla kendi içinde kısırdır ve bitimli dünya hiçbir zaman ondan çıkamaz
Ancak bitimsiz bitimliyi
var- lığın yok - varlığı içerdiği g'ıbi içerirse~ bitimsiz bitimli ise
A
A - değil ise
bu sorunu çözebiliriz
Karşıtların özdeşliğinin
bu karşıtların karşıtlığını dışarıda bırakmadığına dikkat etmek gerekir
A ve A - değil
özdeştirler
Ama aynı zamanda ayrıdırlar
Sadece bir karşıtların özdeşliği yoktur; aynı zamanda karşıtların özdeşliği vardır
Karşıtlık da özdeşlik kadar gerçektir
Bunu unutur ve özdeşliğin
karşıtlık hayalidir anlamına geldiğini sanırsak
ilkemiz alt üst olur
çünkü
a zaman karşıtların değil özdeşlerin özdeşliği ile karşı karşıyayız ve bunun mantıkî formülü de eski A = A'dır
Böylece varlık ve yokluk
ikisi de aynı tam boşluk olduğu için özdeştirler
Ama aynı zamanda ayrı ve karşıttırlar
çünkü varlık varlık
yokluk da yokluktur
Ama
bu koyuş kendi içinde çelişir
Önce iki terimin ayrı olduğunu söylüyoruz
Sonra da özdeş olduklarını ileri sürüyoruz
Bizi üçüncü kategoriye getiren de bu çelişkidir
Üçüncü kategori olan “oluş”da ise
özdeşliğin doğrunun tama
mı olmadığını
ayrılığın da doğrunun tamamı olmadığını
doğrunun tamamının
ayrılık içinde özdeşlik olduğunu görürüz
* Burada ayırt kelimesini differentian karşılığı kullanıyoruz
Türkçe felsefe dilinde buna ayrım da deniyor
Ancak
I “ayırım”başka yerlerde “distinction”~ karşılığında kul1andığımız için bu kavramı “ayırt” kelime'siyle karşılamayı tercih ettik
Bu son paragrafta anlatılan “cins
ayırt-tür” üçlüsü Hegel' diyalektiğinin ünlü “tez-antitez-sentez” üçlüsü ile özdeştir
Prof. Dr. Sinsi
Kullanıcının Profilini Göster
Prof. Dr. Sinsi Kullanıcısının Web Sitesi
Prof. Dr. Sinsi tarafından gönderilmiş daha fazla mesaj bul