Konu
:
31 Mart Vakası Ve Abdülhamit'in Tahtan İndirilmesi
Yalnız Mesajı Göster
31 Mart Vakası Ve Abdülhamit'in Tahtan İndirilmesi
08-25-2012
#
1
Prof. Dr. Sinsi
31 Mart Vakası Ve Abdülhamit'in Tahtan İndirilmesi
31 Mart Vakası ve Abdülhamit'in Tahttan indirilmesi
Nisan
1909
Tarih sahnesinden çekilmeye hazırlanan Osmanlıların son döneminin en önemli hükümdarı olduğu söylenebilecek II
Abdülhamit'in bir tür "şark kurnazı" olduğuna da fazla itiraz gelmeyebilir
Yeni Osmanlılara meşrutiyet ilan etme sözü vererek V
Murad'ın yerine tahta çıkarılan II
Abdülhamit daha sonra ilk fırsatta Anayasayı askıya alıp
Meclisi fesh etti
Ve 30 yılı aşan bir süre Osmanlı İmparatorluğunu tam bir otokrat olarak yönetti
Kimilerine göre "imparatorluğu batıran"
kimilerine göre ise "kurtaran" "Kızıl Sultan" Birinci Meşrutiyet'ten sonra İkinci Meşrutiyeti de bir kenara koymaya kalkıştı ama ikincisinde Çuvalladı ve tahttan indirilerek Selanik'e sürgüne gönderildi
III
Ordunun görev alanı olan Selanik ve Makedonya Osmanlı İmparatorluğunun en batı bölgesi olarak Avrupa'daki gelişmelerden en fazla etkilenen
kapitalist ilişkilerin en fazla geliştiği
en aydınlanmış bölgeydi
Dolayısıyla Osmanlı'yı meşruti bir monarşiye dönüştürmek için toplumsal baskının da öncelikle bu bölgeden gelmesi
gizli devrimci örgütlerin asıl olarak bu bölgede gelişmesi doğaldı
Nitekim Abdülhamit'i İkinci Meşrutiyet'i ilan etmeye de bu bölgedeki ordu birlikleri ve halk zorlayacaktı
Bölgedeki orduyu neredeyse tümüyle kontrolü altına alan İttihat ve Terakki örgütü
Niyazi ve Enver'in dağa çıkmasıyla aslında silahlı bir isyanı da başlatmış oluyordu
Selanik Merkez Kumandanı Nazım Paşa'nın öldürülmesi üzerine durumun ciddiyetini iyice anlayan Abdülhamit isyanı bastırmakta geç kalmıştı
Enver ve Niyazi'nin kasabalara baskın verip Anayasanın yeniden yürürlüğe konduğunu açıklamaya başlamaları üzerine Yıldız Sarayı'na kapanmış olan padişah pes etti ve 24 Temmuz 1908'de otuz yıl önce askıya aldığı Anayasayı raftan indirdi
Beş yılı aşkın bir süredir sadrazamlık yapmakta olan Mehmet Ferit Paşa'yı azleden Abdülhamit
en has adamlarından Küçük Mehmet Sait Paşa'yı yedinci kez sadrazam yaparak derhal Anayasanın gereklerini yerine getirmesini istedi
Osmanlı devleti bir gün içinde yeniden meşruti bir monarşi olmuştu
Otuz yıl önce Anayasayı askıya aldığını ilan ederken halkın "henüz meşrutiyete hazır olmadığını" iddia ediyordu
tekrar yürürlüğe koyarken ise "artık halkın gereken olgunluğa eriştiğini" söylüyordu
Halk kitlelerinin siyasi olgunluk düzeyinin ne olduğu tartışması bir yana
son derece kurnaz
temkinli ve ürkek bir kişiliği olan Abdülhamit aslında meşrutiyeti
yani yetkilerinin sınırlandırılmasını hiç de kabullenmiş ve hazmetmiş değildi
Ama karşı karşıya kaldığı baskı ve tahttan indirilme korkusu nedeniyle ilk aşamada suların aktığı doğrultuda görünmeye karar veriyordu
Meşrutiyetin ilan edilmesiyle sular durgunlaşıp
ortalık yatıştıktan sonra birincisini nasıl ortadan kaldırdıysa ikincisinin de üstesinden gelmenin bir yolunu bulmaya çalışacaktı
Abdülhamit'in beklenenden önce meşrutiyeti ilan etmesi Makedonya'daki ayaklanmayı örgütleyen İttihat ve Terakki için de sürpriz oldu
Cemiyet
gizliliğine son verip hemen açık örgütlenmeye geçmeye ve iktidarı almaya hazır değildi
Ne Abdülhamit'e dokunmayı göze aldı
ne de iktidara gelmeye kalkıştı
Tam tersine herkesin bildiği varlığına ve olayların arkasındaki reddedilmez rolüne rağmen yarı-gizli yapısını sürdürdü ve zaman kazanmaya çalıştı
Bir yandan Meclisin oluşumu için seçim hazırlıkları sürerken Abdülhamit de boş durmuyor
durumu anlamaya
güç dengelerini kavramaya çalışıyor
karşı atağa ne zaman ve nasıl geçeceğinin hesaplarını yapıyordu
Seçimler gerçekleştirildi ve 17 Aralık 1908'de padişahın nutkuyla Meclis açıldı
Artık İkinci Meşrutiyet dönemi başlamıştı ama bir yandan da son derece ilginç bir tablo ortaya çıkmıştı; perde arkasındaki iktidar partisi gibi devletin başındaki padişah da gizlice faaliyet yürütüyordu
Abdülhamit el altından taraftarlarının örgütlenmesini sağlıyor ve Makedonya'daki askeri ve sivil örgütlenmeye İstanbul'da aynı türden bir örgütlenmeyle karşı çıkmaya hazırlanıyordu
"İslam Birliği" diye bir cemiyet kurulmuştu ve padişahın oğlu Mehmet Burhaneddin'in de içinde yer aldığı bu örgüt meşrutiyete karşı kampanya yürütmeye başlayacaktı
Siyaset anlayışında İslam'a özel bir yer veren ve ilk kez "Halife" unvanını uluslararası politikada bir araç olarak kullanmaya çalışan Abdülhamit'e İslamcıların sahip çıkması doğaldı
İstanbul'daki ordu birlikleri içinde de Abdülhamit yanlısı bir örgütlenme hızla yaygınlaşıyordu
Artık iktidara daha yakın olmak için yeterince hazırlandığını düşünen İttihat ve Terakki Şubat 1909'da Kamil Paşa'nın yerine kendi adamı Hüseyin Hilmi Paşa'nın sadrazamlığa getirilerek hükümeti kurmasını isteyince Abdülhamit yanlısı hareket de daha açık faaliyete geçti
"Makedonya Cuntası" kendi iktidarını kuruyor ve İslam'ı tasfiye ederek "memleketi gavurlara teslim etmeye" hazırlanıyordu
Sonuçta eski Rumi takvime göre 31 Mart 1325'te
miladi takvime göre ise 13 Nisan 1909'da bir kısım öğrenci
asker ve halktan insan sokaklara dökülerek gösterilere başladılar
Meclisi basarak bazı mebusları tartaklayıp
ikisini de öldürdüler
Şeriata uygun bir yönetim ve Halife-Sultanın yetkilerine saygı gösterilmesini istiyorlardı
Arkasında kendisinin olduğundan kuşku duyulmayacak bu ayaklanmayı gerekçe gösteren Abdülhamit has adamlarından Ahmet Tevfik Paşa'yı hükümeti kurmakla görevlendirerek yeniden politik inisiyatifi eline aldı
İstanbul'daki yabancı elçiler başkentlerine gönderdikleri raporlarda Abdülhamit'in otokratik rejimini yeniden kurduğunu bildiriyorlardı
Ama aslında böylesi bir sonuca varmak için henüz erkendi
Çünkü bu durumu kabullenmeyecek güçler de vardı ve onlar da karşı harekete geçeceklerdi
Nitekim meşrutiyetin silahlı gücü durumundaki Selanik'teki Üçüncü Ordu Mahmut Şevket Paşa komutasında İstanbul'a doğru yola çıkacak ve ayaklanmadan iki hafta sonra 24 Nisan'da İstanbul'a gelerek birkaç küçük çatışmanın ardından durumu kontrolü altına aldı
Artık başkent İttihat ve Terakki'nin Rumeli subaylarının elindeydi ve kendilerine daha güvenli olan bu kadrolar Abdülhamit'i tahttan indirecek adımı da bu kez atacaklardı
Başına gelecekleri gören Abdülhamit hemen hükümeti azlederek bir kez daha zamana oynadı ama artık çok geçti
Şeyhülislamdan gereken fetva alındı ve 33 yıl sonra
27 Nisan 1909'da tahttan indirilen Sultan İstanbul'da kalırsa entrikalarına devam edeceği bilindiği için hem İstanbul'dan uzak
hem de meşrutiyetin mayalandığı ve İttihat ve Terakki'nin kontrolündeki bir kente
Selanik'e sürgün edildi
1912'ye kadar burada ikamet eden Abdülhamit daha sonra Beylerbeyi Sarayı'na getirilecek ve 1918'deki ölümüne kadar burada "kafes hayatı" sürdürmek zorunda kalacaktı
Aradan geçen otuz yılda meydana gelen toplumsal ve siyasal gelişmeler tam bir şark kurnazı olan padişaha meşrutiyetin birincisini bir kenara koyma olanağı sunmuştu
ama ikincisinde tarihin tekerrürü mümkün olmayacaktı
"Kızıl Sultan"ın hükümranlığı boyunca en korktuğu şey başına gelecek ve bu kez tahtından olacaktı!
Alıntı
Prof. Dr. Sinsi
Kullanıcının Profilini Göster
Prof. Dr. Sinsi Kullanıcısının Web Sitesi
Prof. Dr. Sinsi tarafından gönderilmiş daha fazla mesaj bul