Konu
:
Şeyh Safi (İ.Safi)
Yalnız Mesajı Göster
Şeyh Safi (İ.Safi)
08-25-2012
#
1
Prof. Dr. Sinsi
Şeyh Safi (İ.Safi)
Dünyada büyük bir Kızılbaş devletinin kurulmasına neden olan değil
Tekkesi’nin kurucu pirlerinden olan Şeyh Safi
Sah İsmail’in atasıdır
Kısa adı Şeyh Safi olarak güncelleşen ve uzun adıyla Ebul Safıyyıiddin İshakı Erdebili olarak Türk toplumunda izleri silinmeyen bu Horasan Ereni
Anadolu’nun dışında Iran’ın Erdebil kentinde tekkesini kurmuş ve bu tekke Erdebil Tekkesi adıyla Türk ve Alevi düşüncesinin yayılmasına
gelişmesine katkı sağlamıştır
Kuşaklar değiştikçe gelişen
ilerleyen
toplumlara öncülük yapan ve büyük bir devlete dönüşen
bu tekkenin kurucusu Şeyh Safi 1252’dedoğmuştur
Çoğu kaynak Şeyh Safı’nin Sünni olduğunu öne sürmekte olsa da
asil Alevi düşüncesinin büyük bir kaynağını oluşturan bu ocağın Halvetiye ve Kalenderiye tarikatlarını birleştirerek Safaviye veya Erdebiliye adlarıyla bilinen büyük tekkenin ortaya çıkmasında ve evlatlarını da da bu doğrultuda yetiştirmiştir
Onu Sünni birisi olarak göstermek için bu ocağın geçmişinde ve yaşamında herhangi bir ipucu bulmak olası değildir
Bu tür değerlendirmeler her pir için yapılmaktadır
Erdebil Tekkesi’ni kuran Şeyh Safayeddin ceddini ondokuzuncu göbekten yedinci İmam Kazım Musa’ya ulaştırır
bu soyu soylu biçimde devam ettirmiştir
Hatta kendisine şerif soyundan diyenlere büyük Şeyh şu yanıtı vermiştir: “Bizde Seyitlik var
fakat Alevi
yahut şerif olduğumuzu (yani İmam Hüseyin
yahut Hasan soyuna mensup bulunduğumuzu) sormadım” demektedir
Çeşitli araştırmacılar Şeyh Safi’nin kimliği konusunda kendi taraflarına çekmek için büyük umar harcamaktadır
Özellikle İranlı araştırmacılar bu büyük dedeyi Fars kökenli göstermekte olup
bazı araştırmacılar ise onun Kürt kökenli olduğunu söylemekteler
Şeyh Safi’nin Firuz Şah torunlarından olduğunu
ardından Güney Arabistan’dan Azerbaycan’a göçtüğü ve Kürt kökenli olduğu yönünde bilgileri de verilmektedir
Biz bu Alevi büyüğünün kimliğini Kürt
Türk
Fars ya da Arap olmasını değil
pirin doğup büyüdüğü Erdebil kentinde kurduğu büyük üniversitesinin (tekkenin)
yetiştirdiği öğrencilerinin (dervişlerin) Anadolu ve Türk topraklarında devamlı faaliyet gösterdikleri
Alevi kültürünün oluşumunda katkı sağladığı yanıyla ilgilenmekteyiz
Şeyh Safiyiddin Erdebili
Moğollar’ın bulunduğu bölgede kendisine inananlar gün geçtikçe çoğalmaya ve ünü ise uzak bölgelere yayılmaya başladıkça Moğol yönetiminden gerekli ilgiyi de görmüştür
1334 tarihinde Şeyhin ölümüyle birlikte Erdebil’i1 postuna oğullarından sırasıyla
Şadraldin (posta oturma süresi 1334-1393 torunu Hoca Ali (posta oturma süresi 1392-1429) Hoca Ali’nin Erdebil postunda oturmasıyla bu tekken in yaşamında okulunun bilimsel olarak Aleviliğin’ bütünlüğüne ve Alevi felsefesinin Anadolu Aleviliği ile aynı paralelde gitmesine neden olmuştur
Çünkü Hoca Ali
Hacı Bektaş Veli dergahıyla ilişkilerine önem vermiş
sürekli iletişim kurarak
Hacı Bektaş felsefesini Erdebil’e taşımıştır
Hatta Timur’un Anadolu’da Osmanlı Devleti’ne yaptığı o büyük saldırı sonucunda Yıldırım Beyazıt’ı yenmesiyle birlikte Anadolu’da yaşayan Tekke
Hamit ve Karaman Türkmenlerinden Alevileri tutsak yaparak yanında götürmesi ve Hoca Ali’nin bu Türkmenleri bağışlatıp yanında bırakması sonucu Türkmen nüfusunun ve Anadolu Alevi bilincinin de buralara
Anadolu dışına taşınmasına neden olmuş ve bu sonuç gelecekte Şah İsmail’in büyük bir devlet kurmasının temellerini oluşturmuştur
Hacı Bektaş öğrencilerinin Erdebil Tekkesi’nin çehresini değiştiren bu topluluğu
daha doğrusu bu dervişler birer Alevi misyoneri olarak Erdebil Tekkesi’nde bir Kızılbaş devletinin oluşmasına katkı sağlamıştır
Hoca Ali’den sonra Erdebil Tekkesi’ne oğlu İbrahim oturmuştur
(Süresi : 1429-1447)
Bu dönemler içerisinde Erdebil’in adı Orta Asya içlerine ve Anadolu’ya kadar yayılmış
Osmanlı padişahlarına her yıl buradan değerli hediyeler gönderilmiştir
Osmanlı padişahlarının payitahtı bu dönemlerde Bursa idi
Ve Osmanlı devlet yapısı Alevi- Kızılbaş bilincine ters olmayıp
halen kuruluşunda büyük emeği geçen Alevi Horasan Erenleri nin izleri silinmemişti
Poştnişinliğin babadan oğula geçme geleneği Erdebil’de kurumlaşması Hoca Ali’nin torunu Şeyh Cüneyd’le birlikte tekke siyasi bir hüviyete bürünerek gelecekteki devletin temellerini sağlamlaştırdı
Şeyh Cüneyd’in posta oturma süresi 1449-1456 gibi yedi yıllık bir süreyi kapsamaktadır
Şeyh Cüneyd Aleviliği tamamıyla kurumlaştırma yolunda Anadolu’dan büyük destek görmüş
Hacı Bektaş düşüncelerine büyü önem vermiştir
Anadolu ile ilişkilerini sıkı bir biçimde geliştirmiş
buradaki tekkeler ile sürekli iletişim halinde bulunarak okullar arası birliğin
fikir birliğinin gelişmesine neden olmuş
kopukluğu gidermiştir
Şeyh Cüneyt taraftarlığının günden güne çoğalmasıyla ve gelecekte siyasi bir çizgi izlemesi sonucu bu ülkeden sürgün edilmiş ve yedi yıllık sürede Anadolu‘da Karamanoğulları ile Osmanlı topraklarında bulunmuş
faaliyetlerini buralarda sürdürmüştür
Anadolu’da kendi görüşleri doğrultusunda bir beylik oluşturmak istemesi bunu başaramaması
hatta Trabzon’da Rum devletini ortadan kaldırarak kendine bir devlet yaratmak isteme düşüncesi de gerçekleşememiştir
Akkoyunlu sultanı Uzun Hasan’ın kız kardeşiyle evlenerek bu ülkede serbestçe dolaşma ve siyasi örgütlenmeyi geleceğe yönelik oluşturmuştur
1460 tarihinde Gürcülere karşı 12
000 kişilik müridiyle büyük bir baskın düzenlemiş olmasına karşın
başarılı olamamış ve bu tarihte ölmüştür
Daha sonra Uzun Hasan’ın kız kardeşinden doğan oğlu Şeyh Haydar Erdebil postunun sahibi olmuştur
Şeyh Haydar da babası gibi yine bir devlet kurma ve gücünü artırmak amacıyla
dayısı Uzun Hasan’ın kızıyla evlenerek arkasına büyük bir siyasi güç katmıştır
Şeyh Haydar
müritlerine 12 dilimli kızıl bir taç giydirerek onların her yerde belli olmalarını sağlamış ve taraftarlarına da Kızılbaş adını vermiştir
Babasının öcünü almak için askerlerini toplamasıyla birlikte Şirvan hükümdarına savaş açmış ve bu savaşta başarılı olmadan ölmüştür
9 Temmuz 1488 ve ardından 17 Temmuz 1488 tarihinde ise Safavi Kızılbaş Devleti’ni kuracak olan Şeyh Haydar’ın oğlu Şah İsmail dünyaya gelmiştir
‘Şeyh Haydar’ın müritleri onun yeni doğan oğlu İsmail’i kaçırmış
onun öldürülmesini engelleyerek tam bir Anadolu Türk Kızılbaşı gibi yetiştirmişler ve babası Şeyh Haydar’ın ideallerini gerçekleştirecek durumda bir devlet kurma gücünü elde etmişlerdir
Şah İsmail de bütün dedeleri gibi aynı davayı takip etmiş
çok genç yaşta Erdebil postunun sahibi olmuştur
Babasının müritleri İsmail’i en güzel biçimde yetiştirmişler
gözünü budaktan esirgemez
yaptığı her şeyi bilinciyle yapar durumdadır İsmail
12 yaşlarındadır
Bu yaşta bütün müritlerine hükmetmesini
sözünü dinletmesini
onları yönlendirmesini kısa sürede kavramıştır
Bu yaşta Glan’dan ayrılıp dedelerinin kurmuş olduğu Erdebil Tekkesine hareket etti
Buranın valisi İsmail ve adamlarını Erdebil’e sokmak istemedi
İsmail
Hazar kıyısında Ercuvan denilen yerde adamlarıyla birlikte kışı geçirdi
Yıl 1500
Amacı Anadolu’ya geçmekti
Adamlarına haber göndererek Erzincan’da buluşmalarını söyledi
Bütün Anadolu kısa sürede Erzincan’a akın etmişti adeta
Şeyh Safi tekkesinin Anadolu üzerindeki etkisi böyleydi
Burada toplanan çeşitli boydan Türkmenler
doğru Şirvan’a hareket ettiler
Şirvan Şahı’nı bu inançlı topluluk kısa sürede ortadan’ kaldırdı
Dur durmak bilmeyen İsmail taraftarları kısa sürede önlerine gelen orduları yenerek Erdebil topraklarına hakim oldular
Bu 12 dilimli Kızılbaş ordusu 1501 tarihinde yeni bir devletin oluşumunu tamamlayarak bu Kızılbaş devletine atasının adı olan Safi’den dolayı Safavi Devleti adını koydu İsmail
Kendisi de Şeyhlikten Şahlık koltuğuna oturdu
Erdebil postunun sahibi olan Şah İsmail küçük bir tekkeden büyük bir devlet çıkmasının noktasını koyarken
kendisi Aleviliğin adet erkanının
gelenek ve göreneklerini Hacı Bektaş ve tüm Horasan Erenlerinin felsefesine sadık kalarak yerine getiriyor ve yeni kurallar koyuyordu
Aynı zamanda da bir hükümdardı
Bu hükümdarlığın başkenti Tebriz’di
Kızılbaşlık bu tarihten sonra toplumsal bilinçten siyasal bilince ulaşarak kocaman bir devlet oluyordu
hem de Oşmanlı Türk devleti Farsça ve Arapça’yı resmi dil olarak yürütürken ‘Şeyh Safi’den gelip Şah İsmail’le noktalanan Safavi Türk-Kızılbaş devletinin resmi dili ve konuşma dili tümüyle arı Terkçeydi
Biz konumuz gereği yeniden Şeyh Safi’nin yaşamına dönelim
1252’de Erdebil’de ölen Şeyh Safiyiddin ailenin yedi çocuğundan beşincisidir
İlk eğitimini Erdebil’de görmüş
küçük yaşlarda eğitime büyük ilgi duymuştur
Erdebil’de bilgilerinin yetersizliğini görünce Şiraz’a gitti
Orada bulunan en büyük tasavvuf hocalarından ders aldı
Şeyh Rüknettin Beyzavi ve Amr Abdullah gibi dervişlerden ders alma fırsatını buldu
Ardından Hazar kıyısında yerleşik olan Şeyh Zahid’e gitti
Bu şeyhin adını ve ününü bildiği için oralarda dört yıl kadar Şeyhi aradı
Bulunca da bu şeyhle birlikte 25 yılını geçirdi
Şeyh ölünce onun postuna oturdu
Bu yaşa gelinceye kadar tasavvuf bilgisini geliştirdi
Bilgi ve ‘yetenekleri kısa sürede çevresine yayıldı
Yayıldıkça da müritleri çevresinde büyü kalabalıklar oluşturmaya başladı
Gerek İlhanlı (Moğol) hanı Olcaytu gerek bölgenin diğer hükümdarları onun ünü karşısında bu büyük ilgi duymaya başlamışlardı
Moğol veziri Reşidüddin’in kendi Şeyh Safiyittin’in yakın müritlerindendi
Zaman zaman Şeyhinin tekkesine bol armağan1ar ve şarap gönderiyordu
Tekkenin gelirlerinin büyük bir bölümünü bu vezir sağlıyordu
Erdebil Tekkesi’nin kurucusu Şeyh Safi zamanının büyük bir bölümünü kendi müritleri arasında geçirmekteydi
1335 tarihinde ölümü sonucu yerine Erdebil postuna oğlu Sadreddin Musa
babasının büyük bir türbesinin yapımını on yıl gibi bir sürede tamamlayarak bugüne ulaşan görkemli bir şaheser yaratmıştır
“Baba ordularının dağılışından sonra Anadolu ‘da tutunan Türkmen oymaklarından ve şeyhlerinden başta Şah İsmail’in büyük ceddi Şeyh Safi dahi bir takım şeyhler ve dervişlerle Kıpçak ve çevresine irşat için gitmişlerdir
”2
Şeyh Safıyittin Erdebili çalışmaları ile tasavvuf düşüncesi ve Aleviliğinin gelişmesinde büyük katkılar sağlamıştır
Bu katkıları sağlarken de kendisi gibi büyük ün yapan bir çoğu Anadolu topraklarında bulunan çağdaşı Horasan Erenleri’yle de iletişimi kesmemiş
o birlikte hareket ederek bilgi alışverişinde bulunmuştur
Onun yarattığı bir küçük tekke Aleviliğin bir mabeti olarak ününü günümüze taşımıştır
Ancak gerek Osmanlı devlet yapısı
gerekse Cumhuriyet tarih anlayışı
ne yazık ki bu kocaman Türk’ devletini görmezlikten gelmektedir
Aleviliğin kaynaklarından bir kısmını oluşturan şüphesiz ki Şeyh Safi Buyruğu adıyla bulunan bu yapıttır
Şeyh Safi tarafından hazırlanan Aleviliğin inançsal sistemlerine ilişkin bu görüşler
13
yüzyıla aittir
Anadolu Erenleri adıyla bilinen pirlerin birçok eserlerinin olduğu r gerçektir
Ancak bugün
gün yüzüne çıkartılabilenler çok azdır
Aleviliğin yazılı kaynakları ortadan kaldırılmıştır
Bu eserlerin
uzun araştırmalar sonucu gün yüzüne çıkartılarak Alevilik tarihine ışık tutacağını umuyorum
ŞEYH SAFİ BUYRUĞU’NDAN*
Bir talib bir kimse ile musahip olsalar
gerektir ki
mürşitlerin buyruğunca yola gidip
birbirleri arasında baş ve canlarını esirgemeyeler
Eğer esirgerlerse
musahipliğe layık değildirler
Musahip şudur ki
yola gide
Erenlerin izini izleye
mürşidin razılığını gözleye
Ve de bir kişinin musahibi yoldan çıksa
onu bırakıp
yolda olanla yola gitmesi uygundur
üstat nutkundan böyle buyurmuştur
Musahip olanlar
birbirinin derdiyle dertlenmeli
ilgilenmelidir
Musahip olanlar hem -dert gerektir
Garimin görünce kalmaya cana
”
Musahibin musahibden dalda (gizli) yeri olsa
musahip değildir; mürşitlerin kavli böyledir
Böyle olan musahibin yolu murtad (yoldan erkandan çıkmıştır
Böyleleri ne pir
ne murebbi ne de musahib olurlar
talibi eğitemezler
yolsuz ve erkansızdırlar
Şurası iyi bilinmelidir ki:
Eğer bir kimse
MUHAMMED-ALİ kavliyle
özünü bir kamil mürebbiye ve musahibe bağlayıp
yola gitmese
o kişinin yediği ve içtiği tümüyle haramdır
Mürşid-i kamil şudur ki:
Talibin ayinesini (gönlünü) silip temizleye ve pırıl pırıl eyleye; her ne sorunu varsa yol içinde (Buyruğa
erkana uygun olarak) çözümleye
terbiye (eğitim) ile onu Hakk’a (ve gerçeğe) eriştire; talibe
matlubunu (dilediğini
gerçekler yolunda istediği şeyleri
(bilgileri) göstere; yeteneği varsa
talibi dostuna eriştire; gönlündeki muradını ve dileğini hasıl ede
Ve eğer bu dediğimiz gibi olmazsa
Hakk’a talib olup
yola gelmezse
dünyada ve Ahrette yüzü karadır
Erenler zümresinden değildir
mahşer gününde On iki imam efendilerimizin huzurunda mahcup (utanmış
hacil) olur ve hakkın cidarını görmekten
mahrum kalır
Hazret-i Emir-el-Mü’mümin ve İmam-ül-Müttektn
Esedtullah-ül Galib Ali b
Ebü Talib Kerrem-Allahü veche buyurur ki:
“Her bir kişide yedi kal’a vardır
Her bir kal’a dört kat hisar burcuyla çevrilidir ve
on iki burcu vardır
hepsi EDEB üzerinedir
Eğer o burçlara iblis (şeytan) girerse
elbette gönül tahtında oturursa
o kişi cehennem ateşine müstahak ölür
Çok sakınmak gerek
bu edepiere sahip çıkmalı
iblise uymamalıdır
”
Bunun için
erenlerin edeb ve erknını biz bu kitabın (Buyruğun) içinde yazdık ki
erenler muhib olan talibler okuyup
gereğince amel edeler ve her okudukça bu zaifi hayır duadan unutmayalar
Bir kişinin ömrü Nuh Peygamberin ömrü kadar olsa
bu menakıbı Şerif’i yazıp
tamam edemezler
Çünkü
Evliya Menakıbı’nın sonu ve batın ilmini nihayeti yoktur
Bu denli olduğu da taliblere ancak bir irşad içindir
Her şeyhe ve halifeye ve Pir’e lazım olan şudur ki:
Cuma geceleri geldikte çırağını uyarıp
gücü yettiği kadar Allah rızası için ve Muahammet Ali ve On iki imam ve On dört masum paklar ve geçmiş pirler ve beş kademler ruhu için
atası ve anasının canı için yemek yedire ve yemekten sonra cemaat dağılmadan bu evliya’nın buyruğu okuna
talibler ve muhibler dinleyeler
güçleri yettiğince edebinden ve erknından öğrenip amel edeler
Kişi bilmediğini öğrenmek gerektir
Fakat
erkan erenleri bu kutsal Buyruk Kitabı’nı her önüne gelenin yanında okumayalar ve rastgele kişilere vermeyeler
göstermeyeler
yalnızca Erenlere muhib olanların yanında okuyalar
Hz
İmam Hasan efendimiz buyurur ki;
Dört şey kişiyi saklar
dört türlü şeyden korur:
Birincisi
evli olmak yani şeriat evine girmektir ki fesat işlerden (ahlak bozukluğundan) saklar; ikincisi
cömertlik yapmak ki iki cihanın iffetlerinden saklar; üçüncüsü
güvenilirlik ki hıyanetten saklar; dördüncüsü
haram (günah) olan şeylerden sakınma ki bütün belalardan saklar
Ve İmam Hüseyin efendimiz buyurur ki;
Dört şeyi terk etmek
insani güvenli kılar:
Birincisi
hışım (kızgınlık
hiddet); ikincisi
gazap; üçüncüsü
ucüb (kibir kendini beğenmişlik); dördüncüsü
tembellik
Ve mam Zeynel-Abidin efendimiz buyurur ki;
Dört şey
insanı çeşitli hastalıklardan korur:
Birincisi
az yemek; ikincisi
az konuşmak; üçüncüsü
az uyumak; dördüncüsü
kimsenin gönlünü yıkmamak
Ve İmam Muhammed Bakır efendimiz buyurmuştur ki;
Dört şey
insanı dünyada ve Ahrette aşağılık (hor) eder:
Birincisi
acı söz söylemek; ikincisi
yaranız huy; üçüncüsü
halkın gıybetini (arkasından söz söyleme) yapmak; dördüncüsü
yüzü sert (katı
hiddetli) olmak
Ve İmanı Cafer-i Sadık efendimiz buyurur ki;
Dört şey olgunluğun belirtisidir:
Birincisi
dostlara mürüvvet (yiğitlik
insanlık) göstermek; ikincisi
düşmanlar ile budara kılmak (için ve düşmanlığı gizleyip görünüşte
dostluk göstermek); üçüncüsü
gazap (kızgınlık) zamanında sabır göstermek; dördüncüsü
acı söze tahammül etmek
İmam Musa Kazım efendimiz buyurur ki; dört şeyin sonu tehlikelidir:
Birincisi
başıboşluk ki sonu maskaralıktır; ikincisi
şunu bunu azarlamak ki sonu pişmanlıktır; üçüncüsü
büyüklenmek ki sonu utanmaktır; dördüncüsü
tembellik ki sonu horluk (aşağılanmak)tır ki meyvesi güvenli olmaktır; üçüncüsü
cömertliktir ki meyvası ululuktur; dördüncüsü
şükürdür ki meyvesi zenginliktir
İmam Muhammed Taki efendimiz buyurur ki;
Dört şeyden dört şey meydana gelir:
21
Birincisi
dilenmekten aşağılık doğar; ikincisi
şımarıklık (hafiflik)ten ayrılık doğar; üçüncüsü
işin sonunu düşünmemekten rezillik doğar; dördüncüsü
ulular ve beyler ile düşmanlıkta inat etmekten helak olma doğar
İmam Aliyyün-Naki efendimiz buyurur ki;
Dört şey
iyi Adettir:
Kanaat
müşavere (danışma)
kızgınlık zamanında öfkesini yenmek
herhangi hayırlı bir hizmet karşısına çıktığında yapmak
İmam Hasan Askeri efendimiz buyurur ki;
Dört şeyi geri döndürmek olmaz:
Birincisi
söylenmiş söz; ikincisi
başa gelen kazA; üçüncüsü
atılmış ok; dördüncüsü
geçen ömür
İmam Muhammed Mehdi efendimiz buyurur ki;
Dört şey
mutsuzluk belirtisidir:
Birincisi
suali reddetmek; ikincisi
dünyaya tapmak; üçüncüsü
cahiller ile Konuk Defteri etmek; dördüncüsü
Ailesini ve yakınlarını hoş tutmamak
Hz
Selman-ı Farisi buyurur ki;
Dört şeyin bekası (sürekliliği) olmaz:
Zalim padişahın
ikiyüzlü sevgilinin muhabbeti
haram mal kazanmak
dönen devran ve geçici zaman
Hasan-ı Basri hazretleri buyurur ki; Dört şey
yücelik verir:
Dünya yüceliği
mal ile; Ahret yüceliği
amel ve ilim ile; hoca katında kavlile; insanların yüceliği
cemalullah
kemalullah ve cennet yüceliği yetenek ile bulunur
Hz
İmam Cafer-i Sadık efendimiz buyurur ki; Cehennem halkının belirtisi dört türlü şeydir:
Birincisi
yüzü ekşi ola; ikincisi
dili acı ola; üçüncüsü
gönlü katı ola; dördüncüsü
cimri ola
Dört şey ise cennet halkının belirtisidir:
Birincisi
güler yüzlü olmak; ikincisi
tatlı dilli olmak; üçüncüsü
yumuşak gönüllü olmak; dördüncüsü
cömert olmak
Ve Hz
İmam Ali buyurur ki;
Dört Kitab’da dört nesne vardır
Her kim onun hükmünü yerine getirse
dünyada ve Ahirette kurtuluşa erer
Tevrat’ta yazar ki: “Her kim kanaat ederse
ganimet bulur
”’ Ve Zebur’da yazar ki: “Çok konuşmayan
kurtuldu
” Ve Incil’de yazar ki: “Her kim
bir tarafa çekilip yalnızlığı seçerse
esenlik bulur
” Ve Kur’dn-ı Mecid”de buyurur ki:
“Her kim Allah Taala hazretlerine tevekkül eder
sığınırsa
bütün dileklerine erişir
”
Ve Şeyh Cüneyd-i Bağdadi buyur ki;
Dört nesne
insanın kurtuluşuna sebeptir:
Birincisi
’ Hak Taa1a’nın farizasını (buyruklarını) yerine getirmek; ikincisi
Resulullah’ın yoluna uymak; üçüncüsü
atanın ve ananın gönlünü hoş tutmak; dördüncüsü
halka şefkat göstermek
Ve yine dört nesne insana bağıştır:
Allah tarafından devranı (yaşamı) iyi olmak;’ kardeşleri şefkatli olmak; ömrü hoşluk (mutluluk) içinde geçmek; münasip (güzel) bir makamda bulunmak
Ve Ebu Ali Sina der ki; ‘
Dört şey
insanı velayete (evliyalığa) eriştirir:
Birincisi
sık saklamak; ikincisi
malını Hak yolunda harcamak; üçüncüsü
sözünde durmak; dördüncüsü
kulluğunun gereğini (ibadetini) yapmak
Ve de Hallac-ı Mansur der ki;’
Hakkı bilmeğe dört nesne sebep olur:
Birincisi
açlık; ikincisi
halvette (yalnız olarak bir köşeye çekilip ibadet etmek
Hak ile gizli konuşmada) bulunmak; üçüncüsü
uykusuzluk; dördüncüsü
az konuşmak
Ve İbrahim Ethem Hazretleri buyurur ki;
Dört yerde
dört uzvu korumak gerektir:
Birincisi
büyükler katında elini; ikincisi
bilginler katında dilini; üçüncüsü
namahremler katında gözünü; dördüncüsü
veliler (Tanrı dostu erenler) katında gönlünü
Ve Nuh Peygamber hazretleri buyurur ki;
Dört nesne vardır ki
her kim Adet edinse azaba düşer:
Birincisi
haset; ikincisi
büyüklenmek; üçüncüsü
hırs; dördüncüsü
cimrilik
Ve Battal Gazi der ki; Dört nesnenin sonu yaramazdır:
Birincisi
bir padişah ki adaletli davranmaya; ikincisi
bir dost bir dostundan incine; üçüncüsü
bir yaramaz kişi ile musahip oluna; dördüncüsü
seviyorum diyenlerin sevgisine güvene
16
yy
da Safaviler adıyla bir Türk Kızılbaş devleti kuran Şah Safi’nin torunu Şah İsmail (Şah Hatayı) Erdebil Tekkesi’nin doruk noktasıdır
Şimdi onun şiirlerinden seçmeleri okuyarak Erdebil Tekkesi hakkında bir yargıya varalım
Alıntı
Prof. Dr. Sinsi
Kullanıcının Profilini Göster
Prof. Dr. Sinsi Kullanıcısının Web Sitesi
Prof. Dr. Sinsi tarafından gönderilmiş daha fazla mesaj bul