Konu
:
Turk Askerinin Sadakati....
Yalnız Mesajı Göster
Turk Askerinin Sadakati....
08-25-2012
#
1
Prof. Dr. Sinsi
Turk Askerinin Sadakati....
Kudüs’deki bir kilisede Ermeni papazlarla Rum papazların yumruk yumruğa kavga ettiklerini gören; gerek Müslüman
gerek Hıristiyan gerekse bir Yahudi Osmanlı’yı hatırlamadan edememiştir
Osmanlının bir manga askerle sağladığı barış ortamını İsrail bugün tankla topla sağlayamıyor
Sağlaması da mümkün değil
Bunu sağlayan insanların her şeyden önce gönül adamı olmaları gerek
Kutsala ve insanlığın manevi
değerlerine saygılı olmaları gerek
Türk insanının oraları hangi ruhla beklediğini anlatması açısından rahmetli İlhan Bardakçı’nın anlattığı bir hadiseyi hikâye ederek aktarmak isterim
Osmanlı askeri 1917 de Kudüs’ten hüzün içinde çekilirken bu kutsal beldenin yağmalanması ihtimaline karşı bir manga askerini bırakmıştı
Hasan Onbaşı Kudüs’te kalanlardandı
1972 yılının baharıydı ve günlerden cumaydı
Mescid-i Aksa’nın etrafında İsrail askerleri dolaşıyordu
İsrail askerlerinin Mescid-i Aksa’ya gelen Müslümanların üzerini bir şakiymişler gibi araması
Müslümanların yüzlerinde buruk bir hüzün bırakıyordu
Mescid’in ilk avlusu da dolmak üzereydi
‘’On iki bin şamdanlı avlu’’ diyordu insanlar buraya
Yavuz Sultan Selim Han
1517 de
Kudüs’ü İslam topraklarına yeniden katıverdiğinde tebasıyla beraber yatsı namazını Mescid’in avlusunda kılmak ister
Avlunun aydınlanması için o gece tam on iki bin şamdan yakılır
İşte bu isim
o zamanlardan kalmadır
Birinci avlunun hemen ardında
birkaç basamaklı geniş merdiveni çıktıktan sonra ikinci avluya giriliyordu
İkinci avluda
siması Anadolu çalığı
uzun boylu
zayıf
kemikli yapılı bir ihtiyar vardı
Üzerinde eski zamanlardan kalma
tuhaf bir giysi vardı
Giysi
ne paltoya ne de kaputa benziyordu
Bu tuhaf giysi
adamın heybetine heybet katıyordu
Başında kalpak mı takke mi olduğu tam anlaşılmayan yine garip bir başlık vardı
Mağrur bir tavırla öylece dik duruyordu
Yüzü
zemini yırtılmış dağ eteği gibiydi
Duruşu
giyinişi
bakışıyla hemen dikkat çekiyordu
Meraklanmıştım
Oradakiler birbirlerine soruyordu:
‘’Kimdir bu adam?’’
‘’Yıllardır burada nöbet tutar gibi bekleyen bir meczup işte!’’ dedi
biri umursamaz bir tavırla
Sanki
binadan bir parçaymış gibi görüyordu insanlar onu
Bakmıyorlardı
Belli ki ona alışmışlardı
Bu zat
avluda gezinen bir Anadolu insanının dikkatinden kaçmamıştı
Yanına vardı
Selam verdi
Yüzüne bakmadı
Dimdik duruyor
gözlerini ufuktan ayırmıyordu
Selamı tekrarladı
‘’Baba selamunaleyküm!’’
Birden çizgili yüzü gerildi
‘’Aleykümselam oğul
Türksün değil mi?’’
Konuşmuştu
Üstelik Türkçe
Adamın gözlerinin içi parladı
Onu kendine neden yakın hissettiğini anlamıştı sanki
‘’Evet Türküm baba
Sen de Türksün herhal? Neden burdasın? Ne yapmaktasın böyle?’’
Gözleri buğulandı birden
Sarıldı öptü Anadolu’dan gelen adamı
Hasretle öptü hemde
Kırk yıllık evladıymış gibi öptü yanaklarından
sarıldı kaldı bir müddet öylece
Adam şaşırmıştı
Sonra sesi titreyerek anlattı:
‘’Oğul
dedi
Devlet-i Âli çökerken
401 yıl 3 ay 6 gün bekçiliğini yaptığımız Efendimiz Aleyhisselamın miraca yükseldiği bu yüce makamın
sahipsiz kalmasına gönlümüz razı olmamıştır
Orduyu Hümayun buraları terkederken
İngilizler şehre girene kadar bu kutsal mekan sahipsiz kalıp yağmalanmasın diye bir manga asker bıraktı ardında
Ben o askerlerden biriyim
Esirlik pahasına
ölüm pahasına bu göreve gönüllü talip oldum ben
Efendimiz Aleyhisselam’a hürmetin kerameti olsa gerek
İngilizler esir muamelesi yapmadılar bize
Diğerleri memleketine döndü
‘’Dön!’’ emri gelmedikçe dönmem dedim ben
Dönmedim de
Efendimiz Aleyhisselamın makamında nöbet tutmak herkese nasip olmaz
Gerçi onun makamını layıkıyla koruduğumuz söylenemez evlat
Yabanın çizmeleri altında çiğnenir bu mekan şimdi
Ben bu kapının gönüllü bir bekçisiyim
Bu kapıdan ayrılmadığım için belki Efendimiz Aleyhisselamın şefaatine mazhar olurum
Şimdi senden bir ricam olacak evlat
’’
Anadolu’dan gelen adamın gözleri dolmuştu
Heyecanla:
‘’Emret baba
rica da ne demek!’’ dedi
‘’Memlekete vardığında
Tokat sancağına yolun düşerse eğer
Burayı bana emanet eden kolağası (Önyüzbaşı) Musa Efendi’yi bul
Ellerinden benim için öp ve ona de ki: ’11
makineli takım komutanı Iğdırlı Hasan Onbaşı o günden bu yana
bıraktığın gibi Efendimiz Aleyhisselamın âli makamını şerefle beklemekte ve nöbetinin başındadır
’’
Anadolu’dan gelen adamın gözlerinden sicim sicim yaşlar süzüldü
Gözleri
adamın baran baran yırtılmış yüzünde takılı kaldı
Yutkunamadı bile bir an
Adam birden
tekmilini alnının akıyla vermiş bir kumandan edasıyla dikleşti
Gözlerini ufka dikti
nöbet bekler vaziyeti aldı
Tam elli yıldır burada bekliyordu ve beklemeye devam ediyordu
Anadolu’dan gelen adam
ellerine sarıldı
öptü
öptü
Etrafa baktığında herkesin kendilerine dikkat kesildiğini gördüler
Dış avluda İsrail askerleri dolaşıyordu
Anadolu’dan gelen adam
etraftakilere seslendi:
‘’Tuhaf tuhaf bakmayın öyle
Bu eller öpülmeye layıktır
Bu elleri zamanında öpseydiniz eğer
bugün böyle mahzun gezinmeyecektiniz bu avluda!’’
Evet; Mescid-i Aksa’nın avlusunda gezinen insanların mahzun gezinmemeleri için
oranın korumasını üstlenen insanların bu temiz yürekli Anadolu insanının taşıdığı yüreği taşıması gerek vesselam
Arif AKPIRAR
Prof. Dr. Sinsi
Kullanıcının Profilini Göster
Prof. Dr. Sinsi Kullanıcısının Web Sitesi
Prof. Dr. Sinsi tarafından gönderilmiş daha fazla mesaj bul