Konu
:
Dinler Tarihi: İslamiyet
Yalnız Mesajı Göster
Dinler Tarihi: İslamiyet
08-25-2012
#
1
Prof. Dr. Sinsi
Dinler Tarihi: İslamiyet
Arapça
"selem" kökünden alınmış olan İslam (Arapçası الإسلام
)
sözlükte
"itaat etmek
boyun eğmek
teslim olmak
kötülüklerden salim bulunmak
selamete ulaşmak" vb
anlamlara gelen bir mastardır
İslam
Hami-Sami Dil Ailesi'nin Sami koluna mensup bir lisan
Arap Yarımadası ve Kuzey Afrika'da halkın çoğunluğunca
Türkiye ve İran'da ise Arap azınlıklarca kullanılmaktadır
Hz
Muhammed
(s
a
v)'e
Hz
Muhammed
Mekke’nin soylu Haşimoğulları ailesinden gelir
571 yılında Mekke’de doğmuştur
Annesinin adı Amine
babasının adı Abdullah’ tır
Hz
Muhammed daha doğmadan babası öldü
Yetiştirilmesini dedesi Abdülmuttalip üzerine aldı ve torununa o zamana kadar kimseye verilmemiş olan Muhammed adını verdi
Allah
tarafından vahiyle bildirilen son ve kâmil dinin adıdır
Bu dine uyanlara
Allah
müslümanlar tarafından Tanrıya verilen isim
Arapça'dır
Allah müslümanların yanısıra Hırıstiyanlar ve Yahudiler tarafından ve katolik Maltalılar tarafından da kullanılır
Müslüman
denir
Genel manada Müslümanlık Allah'ın varlığına
birliğine O'ndan başka ilâh olmadığına Hz
Muhammed (s
a
v)'in O'nun kulu ve elçisi olduğuna
O'nun tebliğleriyle temellendirilen sisteme inanmak ve inandıklarını uygulamak yani amel etmek demektir
(
Müslüman
isim
din bilgisi Arapça muslim + Farsça -¥n (Türkçede teklik olarak kullanılır) kelimlerinden oluşmuştur
Aşağıdaki anlamlarda kullanılır:
Kelime-i Şehadet
) Bu durumda olan kimseye Müslüman denir
İslâm adı İslam dininin Kutsal Kitabı
Kelime-i Şehadet
“Eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühu ve resulüh” ibaresinin tamamı
Şehadet kelimesi
İslamın beş şartından birincisi ve esasıdır
Diğer şartlar namaz kılmak
oruç tutmak
zekat vermek
hacca gitmektir
Müslüman olmanın ilk şartı iman etmektir (Bkz
iman)
iman etmek için
kelime-i şehadeti söylemek
bunun manasını bilmek ve inanmak lazımdır
Müslüman olmak isteyen bir kimse
önce kelime-i şehadeti ve manasını söyler
Sonra guslü
namazı ve laz
Kuranı Kerim
de şöyle yer alır: "Allah katında gerçek din İslam'dır
" (002) "Allah kimi doğru yola eriştirmeyi dilerse onun kalbini İslam'a açar
" (003) "
İşte bu gün sizin için dininizi kemâle erdirdim
Üzerinizdeki nimetimi tamamladım
sizin için din olarak İslam'ı beğendim
" (004)
Kur'an-ı Kerim
'in birçok âyetinde İslam ve o kökten türeyen kelimeler geçmektedir
İslam anlayışına göre İslâm
Kuran
KURAN: İslam’ın kutsal kitabıdır
Arapça bir sözcük olan “kuran”
okumak
ezbere okumak
bir araya getirmek anlamına gelir
Arapça olan ve 114 surede toplanmış 6200’ün üstünde ayetten oluşan Kuran
Hz
Muhammed’e peygamberliğin verildiği 610’dan 632’deki ölümüne kadar parça parça indirilmiştir
Hz
Adem
'den itibaren gelen bütün
İlk insan
ilk peygamber
insanlığın babası
Allah'u Teâlâ Hz
Âdem'i topraktan (turâbtan) yarattı
(Hûd
11/61; Tâha
20/55; Nuh
71/18) Yüce Allah yeryüzünde bir halife yaratacağını meleklerine bildirdiği zaman; ilim
irade ve kudret sıfatlarıyla donatacağı bu varlığın yeryüzüne uyum sağlaması için maddesinin de yeryüzü elementlerinden olmasını dilemiştir
peygamberler
in tebliğ ettikleri dinlerin adıdır
Bir değişikliğe
tahrif ve sapmalara uğramaksızın orjinal şekliyle kıyamete kadar baki kalacak son dinin Hz
Muhammed (s
a
v) tarafından bildirilen şekli İslâm'dır
Bir
ayet-i kerime
de
"O
peygamberlerini hidâyet ve hak din ile gönderendir
Çünkü O
bunu diğer bütün dinlerden üstün kılacaktır
Müşriklerin hoşuna gitmese de" (005) buyurulmuştur
Herhangi bir kişinin Müslüman olabilmesi için Kelime-i şahadet'i kalben tasdik ve dil ile ikrar etmesi gerekir
Müslümanlığın esasları dörttür:
1-Kitap (Kur'an-ı Kerim)
2-Sünnet (Hz
Peygamber (s
a
v)'in örnek yaşayışı ve sözleri)
3-İcma-i ümmet (Din alimlerinin toplanarak
kitap ve sünnete uygun şekilde
dinî bir konuda karar vermeleri)
4- Kıyas-ı fukaha (Din alimlerinin
daha önceki verilen hükümlerden faydalanarak
yeni çıkan durumlar için kaideler koymaları)
İslâm açısından Kelime-i şahadet
kesin kabul ve tasdik ifade eden imanın bir tezahürüdür
Kişi böylece Allah'ı ve peygamberi kabul etmiş demektir
Kur'an-ı Kerim
iman kelimesini bazı ayetlerinde İslam kelimesiyle aynı anlamda kullanmıştır
Bu bakımdan imanın şartlarından biri veya bir kaçını inkâr eden
imandan da İslam'dan da çıkmış olur
İslam
müntesiplerinin dünya ve
ahiret
saadetini sağlamak için bir takım temel prensipler koymuştur:
1-İtikadî hükümler (inançlarla ilgili)
2-Amelî hükümler (ibadet ve yaşayışlarıyla ilgili)
3-Ahlâkî hükümler (moral değerlerle ilgili)
Müslümanlık
ilâhî dinlerin sonuncusu olarak Hz
Muhammed (s
a
v) tarafından tebliğ edilmiştir
İslâm
Ahiret (Arapça: الآخِرة
Ukbâ
Dâr-ı Bekâ)
bazı dinlerde inanılan bu dünyadan sonraki nihayetsiz (sonsuz) alemdir
7
yüzyıl
ın başlarında
Arabistan
'da doğmuştur
Bu sırada gerek Arabistan'da gerek dünyanın diğer yörelerinde birçok din mevcuttu
İslam önce
Arabistan
Asya kıtasının güney batısında bir yarımada
Batısında Kızıldeniz ve Akabe Körfezi
güneyinde Hint Okyanusu
doğusunda Umman Denizi ve Basra Körfezi
kuzeyinde Irak ve Ürdün yer alır
Kızıldeniz’i Hint Okyanusuna bağlayan Bab’ül-Mendeb Boğazı ile Afrika’ya yaklaşır
Toplam kıyılarının uzunluğu 9000 km
yüzölçümü 2
590
000 kilometrekaredir
Mekke
ve
Mekke (Arapça: مكة)
Arap Yarımadası'nda Hicaz eyaletinin başkenti ve Suudi Arabistan'ın en büyük şehri
İslam dini bu şehri kutsal kabul etmektedir ve 'Şehirlerin Anası' diye nitelemektedir
Medine
'de yayılmış
sonraları Arap yarımadasının diğer bölgelerine girmiştir
Dünyanın birçok ülkelerinde İslam'ın yayılmasında
Medine
Suudi Arabistan'ın Mekke kuzeyinde yer alan Mekke'den sonra ikinci büyük şehridir
Eski adı Yesrib'dir
Medine'ye
Medirra
Medirke
Meddiyne
Mezzine de denmiştir
Türkler
in büyük rolü olmuştur
İslâm'ın doğuşu sırasında Mekke'de
Türk kelimesinin aslı "türümek" fiilinden gelmektedir
Bu fiilden türetilmiş
kişi ve insan anlamında "türük" ve nihayet hece düşmesiyle "Türk" kelimesi ortaya çıkmıştır
Nitekim Anadolu'da bir kısım göçebeler de yürümekten "yürük" adını almışlardır
Türk kelimesi
ayrıca
çeşitli kaynaklarda; "töre sahibi
olgun kimse
güçlü
terk edilmiş
usta demirci ve deniz kıyısında oturan adam" manalarında kullanılmaktadır
putperestlik
hâkimdi
Kabe 360 putun (006) merkezileştiği bir panteon idi
Araplar dini hayatta Allah'tan başka birçok mabutlara Tanrı diye tapıyorlardı
Mabutların başlıcaları
Lat
Menat
Hübel ve Uzza idi
Kabe mukaddes bir ibadethane olmakla beraber Mekke'de ayrıca bir rahip zümresi vardı
Dinî hayat ve ibadetler kabile başkanlarınca idare edilirdi
Kâhinlerin de toplumsal hayatta özel bir yeri vardı
Yine İslam'ın doğuşu sırasında Mekke ve Medine'de az da olsa Yahudi ve Hıristiyan cemaati yaşamakta idi
Bununla beraber o bedevi toplumda Hanif denilen puta tapmayı reddeden Yahudi ve Hıristiyan da olmayan bir zümre yaşamakta idi
O sıralarda dünya genelinde tam bir kargaşa yaşanıyordu
Mevcut dinler insanlara huzur vermek
onları manevi yönden tatmin etmekte yetersiz kalıyordu
İşte bu ortamda Arabistan'dan doğan İslam güneşi
karanlıkların giderileceğine dair insanlara ümit vermiştir
Mekke
yüzyıllardır hem ticaret
hem de din açısından merkezi bir hüviyete sahipti
Araplar genellikle göçebe olmalarına rağmen
Mekke
Medine
Yemen vb
beldeler şehir yaşayışına buyük ölçüde adapte olmuştu
İslam'ın Hz
Muhammed (s
a
v)'e bildirildiği dönemde
Arap toplumunda putlara tapmanın ötesinde (008) insanlar
hurafe ve batıl inançlarla iç içe yaşıyorlar
adeta bütün hayatlarına sihirbazlar ve falcılar yön veriyordu
Araplar arasında puta tapıcılığın tabii bir sonucu olarak "Tağut" denilen tapınaklar da gelişmişti
Kâbe'ye gösterdikleri saygıya benzer tarzda bu tapınaklara da saygı gösteren Araplar
bazı özel günlerinde bu tapınakların önünde kurban keserler
tavaf ederler ve kur'a okları çekerlerdi
Ayrıca Araplar evlerinde de put bulundururlardı
Bunların putları Allah ile kendi aralarında ortak tutmalarına "müşriklik" denir
Her kişinin bir putu vardır
Kişi ancak kabilesini terk ettiği taktirde putunu değiştirirdi
Bunların dışında Araplar arasında yıldızlara ve atalara tapınma inancı da oldukça yaygındı
Müşriklerin baskı ve zulümlerinden dolayı ilk müslümanlar ibadetlerini gizli yapmışlardır
Hz
Peygamber (s
a
v)'in İslam tebliğinin ilk üç yılı sonlarında
Hz
Ömer
'in de Müslüman olmasıyla sayıları kırka ulaşmıştı
Hz
Ömer'in İslam'ı kabulü Müslüman topluma moral kazandırmıştır
Artık bu andan itibaren Müslümanlar hem inançları
hem de ibadetlerini saklamamışlardır
İslam
nazil olduğundan günümüze kadar bir harfi bile değişmeyen ilâhî kitap Kur'an'a ve O'nun tebliğcisi Hz
Muhammed (s
a
v)'in hadislerine dayanmakta
böylece bütün insanlığa hitap etmektedir
İslam evrensel bir dindir
bir milletin
bir zümrenin veya bir bölgenin dinî değildir
İslam evrensel olduğu gibi O'nu tebliğ eden peygamber de bütün insanlığa gönderilmiştir: "Habibim seni müjdeci
haberci ve bütün insanların Peygamber'i olmaktan başka bir sıfatla göndermedik
Fakat insanların çoğu bilmezler"
(009)
İslam öncelikle fertlerin düzelmesini esas alır
Fertler düzeldiği ölçüde
o toplum da düzelecektir
İdeal toplumun teşekkülü de böylece sağlanmış olacaktır
İslam
bütün emir ve yasaklarında dünya-ahiret dengesini en iyi şekilde kurmayı hedef edinmiş bu hedefine de en mükemmel şekilde ulaşmıştır
İnanç ve ibadet Sistemi
Eski dilde iman karşılığında kullanılan inanç "inanmak
itimat etmek" anlamına gelir
Din terminolojisinde inanç
"mutlak tasdik" manasındadır
" (010) Gerçek manada tasdik dil ile kalbin birleşmesidir; buna erişen kişi de mü'mindir
Dil ile tasdiki kalbiyle pekiştirmeyen kişiye münafık denir
Halk deyimiyle iki yüzlülük halidir
İman
amel ile birleştiği zaman daha da önem kazanır
İman amelle olgunluğa kavuşur
Ameli olmayan kişinin imanı bulunabilir
Hz
Peygamber (s
a
v)'in "Sizin iman bakımından en kâmil olanınız
ahlâk bakımından en güzel olanınızdır
(011) Hadis-i şerifleri imanın
ancak amel ile yüceleceğine dikkat çekmektedir
İslam ilahiyatı ile ilgilenen araştırıcılar
Kur'an-ı Kerim ve hadis-i şeriflerde geçen iman ve İslam terimlerini ayrı ayrı inceledikleri gibi
iki terimin birbiriyle olan münâsebeti üzerinde de durmuşlardır
Hadd-i zatında iman ile İslam kelimeleri arasında lügat açısından fark bulunmakla beraber
bu daha çok özellik ve genellik yönündedir
İman daha özel
İslam ise daha geneldir
Daha açık bir ifade ile iman tasdik
İslam ise teslimiyet demektir
Bir bakıma tasdikin gerçekleşmesi
teslimiyeti ister istemez akla getirmektedir
Ancak her teslimiyetin tasdik manasında algılanması da mümkün değildir
Konu genel hatlarıyla ele alındığında İslam ile insanın bir olduğu görülmektedir
İslam nazarında mümin olsun
müslim olsun aynı dinî hükümler uygulanır
Hz
Peygamber (s
a
v) insanları
mümin
kâfir ve münafık olmak üzere üç kısma ayırmıştır
İmam-ı Azam'a göre insan ile İslam arasında lügat açısından fark bulunmakla beraber
din bakımından İslamsız iman
imansız İslam mümkün değildir
İslam kelâmcıları iman esaslarını öncelikle ikiye ayırır:
1-İcmalî iman (toptan inanma
Kelime-i Tevhid
Kelime-i şahadet)
2-Tafsili iman (Amentü'de ifade edilen hususlara ayrıntılı olarak inanmak)
İslam Dini'nin iman esaslarını Kur'an-ı Kerim bildirmiştir
Amentü denilen imanın altı esasını bir arada Hz
Peygamber (s
a
v) açıklamıştır
1- İnanç Sistemi
1
1
Allah'a iman
İslam Dini'nin temeli Allah'a inanç esasına dayanır
Bütün ilâhî dinler Allah'a inanmayı temel kabul etmiştir
İlâhî dinler dışındaki diğer bazı dinlerde de Allah'a inanç meselesi prensip olarak mevcuttur
Tarihin her döneminde Allah'a inanmayan fertler bulunmuştur; ama bütün bir toplum asla!
Kur'an-ı Kerim
sayısız âyetinde Allah'a imanın önemini belirtmiştir
Kur'an-ı Kerim insanı
Allah'ın zâtını düşünmekten menederken
O'nun varlığı
birliği
yüce sıfatlarıyla güzel isimlerini düşünmeyi tavsiye etmiştir
Nitekim Hz
Peygamber (s
a
v) bir hadis-i şeriflerinde
"
ancak Allah'ın zatını düşünmeyin
Çünkü buna kudretiniz yetmez" buyurur
Aynı manayı kuvvetlendiren bir diğer hadis-i şerif şöyledir: "Kalbine ne gelirse
Allah ondan başkadır
"
İslam'da Allah kavramını en güzel açıklayan âyetlerden bir kısmı ihlâs sûresindedir: "De ki
O
Allah'tır
bir tektir
O Allah'tır
sameddir
Doğurmamıştır
doğurulmamıştır
" (012)
Allah inancı konusunda ölçülü ve dengeli bir mantık sergileyen İslam
O'nun sıfatlarını
başka varlıklara vermediği gibi
yaratılmışların sıfatları da Allah'a atfedilemez
İslam'a göre Allah her yerde hâzır ve nazırdır
şekilden zamandan ve mekândan münezzehtir
O
insanlara şah damarından daha yakındır
Din gününün yegâne sahibi O'dur
Kişinin Allah'a imanı
fıtratının bir gereğidir
Ergenlik çağına gelmiş akıllı kişi
Allah'ın varlığına imanla yükümlüdür
İmam-ı Maturidi'ye (852-944) göre
peygamberler tarafından dinî hükümler tebliğ edilmedikçe bu kişiler ahkâm-ı şeriyye ile mükellef tutulmaz
İslam bilginlerine göre Allah'ın varlığı
birliği vahyin irşadı ve kalbin tasdiki ile açıklık kazanır
fakat O yüce varlığın mahiyetini kavrayamayız
1
2
Meleklere iman
İslam inançlarından biri de meleklere imandır
Kur'an-ı Kerim ye hadis-i şerifler melekleri
onların varlık ve misyonlarını bize açıklamıştır
Melekler
erkeklik ve dişiliği olmayan
yeme-içme vb
den uzak ruhanî ve nuranî varlıklardır
Gözle görülmezler
Evlenmek
çoğalmak
doğmak
ölmek vb
İnsanlara has davranışlardan uzaktırlar
Daima Allah'ı tesbih ile O'na ibadet ederler; Allah tarafından verilen görevleri yerine getirirler
günah işlemezler
bir imtihana tâbi değildirler
Bu bakımdan günah işlemeye de müsait yaratılmış olan insan
kendini günahlardan koruyabilirse Allah katında meleklerden de üstün olabilir
İnsanların masumiyet içinde hayat sürebilmeleri
onların melekleşmesini sağlar
Ayrı ayrı görevlerle mükellef dört büyük melekten (Cebrail
israfil
Mikail
Azrail) başka insanların yaptığı işleri kaydeden Kiramen Kâtibin ile Münker Nekir melekleri de vardır
Melekler gözle görülmeyen varlıklar olmak itibariyle bu tür bir inanç diğer dinlerde de mevcuttur
Muharref ilâhî dinlerden olan Yahudilik ve Hıristiyanlık'ta meleklere inanılmakla beraber aralarında fark vardır
Yahudilik ve Hristiyanlık dinlerine nazaran melek
inancını en güzel ve net şekilde açıklayan din İslam olmuştur
1
3
Kitaplara iman
Müslümanlığın iman esaslarından biri de kitaplara imandır
(013) İslam'da kitaplara imandan kasıt
dört ilâhî kitapla
onlardan önce yine peygamberlere gönderilen sahifeler (suhuf)dir
(014) Bütün bu kitapları Allah peygamberlerine
Ömer bin el-Hattab (Arapça
عمر ابن الخطاب) (581 - 3 Kasım
644) Sünni'ler 'Ömer Faruk adını da kullanmaktadırlar
Genellikle sadece Hz
Ömer olarak anılır
İkinci İslam Halifesidir (634-644)
İslam kaynaklarına göre dört Raşit Halife (Hulefa-i Raşidin) arasında sayılmaktadır
Ayrıca Sahabe ve Aşere-i Mübeşşere dendir
Cebrail
aracılığı ile göndermiştir
İlâhî kitaplara
Cebrail
Peygamberlere vahy getirmek
Allahü teâlânın emir ve yasaklarını bildirmekle vazîfeli melek
Dört büyük melekten birisi ve en üstünü
Cebrâil aleyhisselâmın ismi Kur’ân-ı kerîmde geçmekte olup
ayrıca Cibrîl
Rûh-ul-Emîn ve Rûh-ul-Kuds diye de zikredilmektedir
Cebrâil kelimesi lügatta "Allahü teâlânın kulu" mânâsındadır
Cebrâil’e ayrıca Nâmûs-ı Ekber de denilmiştir
Cebrâil aleyhisselâmın vazîfesi peygamberlere vahy getirmektir
Cebrâil aley
Kütüb-i Münzele
ve
Kütüb-i Semaviyye
de denir
Kur'an-ı Kerim
ilâhî kitapların muhtevası
hangi peygambere verildiği vb
hususlarda tatminkâr bilgiler vermektedir
Zebur
'un ise sadece
Zebur
(İbranice: Mizmor מזמור
Çoğulu: Mizmorim מזמורים
Yunanca: Psalmoi harp eşliğinde söylenen şarkı) Tanah'ın Ketuvim kısmında bulunan Teilim (תהלים) bölümüne Türkçe'de verilen isim
Hıristiyanlık'ta Davut'un Mezmurları veya sadece Mezmurlar olarak anılır ve Eski Ahit'te bulunur
Hz
Davud
'a verildiğini açıklamıştır
1
4
Peygamberlere iman
İslam'da inanç şartlarından biri olan peygamberlere iman
sadece Kur'an-ı Kerim'de isimleri zikredilen peygamberleri değil
gönderildikleri sabit
fakat isimleri bilinmeyen peygamberleri de kapsar
Peygamberler
Allah'ın emir ve yasaklarını insanlara ulaştıran elçilerdir
Bu bağlamda onlara nebi ve rasul de denir
İslam'a göre
İsrailoğullarına gönderilen ve kendisine
Zebur adlı kitap verilen peygamberdir
Kur'an-ı Kerim'de Hz
Dâvud'dan söz edilir
Şeceresi Hz
İbrahim'e kadar uzanır
peygamberlik
Allah'ın seçkin kullarına verdiği bir imtiyaz ve özel görevdir
İnsan çalışıp çabalamakla peygamber olamaz
Kur'ân-ı Kerim 25 peygamberi ismen açıklamış
peygamber olup-olmadığı tartışılan üç kişi dışında her topluma peygamberler gönderildiğini bildirmiştir
İlk peygamber Hz
Adem
son peygamber Hz
Muhammed (s
a
v) arasında kaç peygamber bulunduğu kesin olarak bilinmemektedir
Müslümanlar ayırım yapmaksızın bütün peygamberlere inandığı halde
bkz
Peygamber
Yahudiler
Hz
İsa ve Hz
Muhammed (s
a
v)'e
Hristiyanlar ise Hz
Muhammed (s
a
v)'e inanmazlar
Hristiyanlar da prensip olarak peygamberlere imanı kabul etmişler
ancak bazı istisnalar koymuşlardır
Bundan ayrı olarak yine Hristiyanlar
Hz
İsa'nın Havarilerini ve Pavlus'u da peygamber hatta peygamberlerden de üstün sayarlar
Hristiyanlara göre peygamberlik çalışmakla elde edilmez; o ancak Ruhu'l-Kuds'ün bir görevlendirmesiyle olur
Yine Hristiyanlık'ta Hz
İsa
"Tanrı'nın Oğlu"
diye nitelendirilirken
O'nun havarileri de Hz
İsa'nın resulleri sayılmıştır
Hz
İsa'ya Mahkeme-i Kübra'nın yöneticisi olarak da inanırlar
1
5
Ahiret Gününe iman
Allah ve O'nun peygamberi'nin bildirdiklerine inanan
kişi için Ahiret Günü'ne iman zorunludur
Ahiret günü
birinci nefhadan ikinci nefhaya
sonra da cennet ehlinin cennete
cehennem ehlinin cehenneme girmesine kadar geçer zamandır
Diğer bir ifade ile ikinci nefhadan sonra başlayan ve sonsuza kadar uzanan zamandır
Müslümanların ahirete imanları Kur'an-ı Kerim ve hadis-i şeriflere dayanmaktadır
Bir ayet-i kerimede şöyle buyurulur: "Onlar san indirilenlere de
senden evvel indirilenlere de inanırlar
Ahirete ise onlar şüphesiz bir bilgi ve iman beslerler
" (016)
Ahiret Günü'ne tam anlamıyla inanan kişi
dünya hayatını da düzene sokmuş
günahlardan ve sapıklıklardan nefsini büyük ölçüde korumuş olur
Kur'an-ı Kerim
Allah'a imandan sonra çoğu kere Ahiret Günü'ne imanı zikreder
Ahiretin zamanını bilemeden her an o büyük güne hazırlanmak
Müslümanın dünya hayatına bağlanmasını sağladığı gibi
ona sorumluluk da yükler
İslam
Ahiret Günü'nü
ölümü kıyametin vukuunu
sonra neler olacağını
ölümden sonra tekrar dirilmeği
hesaba çekilmeği
ceza ve mükafat görüleceğini vb
ayrıntıları ile açıklamıştır
Yahudilik ve Hristiyanlık'ta da ölümden sonra dirilme inancı vardır
Yahudilik'te ahiret konusu İslam ve Hristiyanlığa nisbetle fazla işlenmemiş
onlar daha çok dünya hayatına önem vermişlerdir
Hristiyanlar ise Ahiret Günü'nün hemen geleceği korkusu ile ruhbanlığa sarılmışlardır
Bu konuda da en sağlıklı dengeyi İslam kurmuştur
İslam'a göre "Hiç ölmeyecek gibi dünya için çalışılacak
yarın ölecekmiş gibi ahirete hazırlanılacaktır"
Ahiret Günü'ne iman konusunun Yahudiliğe ne zaman girdiği kesin olarak bilinmemektedir
Zaten Tevrat'da da kıyamet
mahşer
cennet
cehennem hakkında açık bir bilgiye rastlanmamaktadır
Ayrıca bu konudaki inançları da zaman zaman değişikliklere uğramıştır
İncillerden elde edilen bilgilere göre Hz
İsa'nın ikinci kez dünyaya gelişiyle kıyamet vuku bulacak
ölüler mezarlarından kalkarak dirilecekler
(017) O da insanları hesaba çekmek üzere adalet kürsüsüne oturacaktır
Yine Hıristiyanlar Hz
İsa'nın yakın bir gelecekte yeryüzüne ineceğine
ancak O'ndan önce Deccal'in ortaya çıkacağına inanırlar
Hıristiyanlara göre Allah hükmetme yetkisini Hz
İsa'ya vermiştir
Ölümden sonra ruh bedenden ayrılarak dünyadaki durumuna göre sevap veya cezaya çarptırılacaktır
(018) Ölülerin son mükâfatlandırılmasından önce berzah denilen yerde kalacaklardır
Hıristiyan inancında ölümden sonra cennette mutluluk
cehennemde azap görecek olan yalnız ruhtur
1
6
Kaza ve Kadere iman
İslam'da iman esaslarından biri de kaza ve kadere imandır: Gerçekte bu ifadenin kader ve kazaya iman şeklinde olması daha uygun ise de
Türkçemiz de böyle yerleşmiştir
Kader
ileride meydana gelecek her şeyin önceden bilinerek Allah tarafından takdir ve tesbit edilmesi
kaza da
bilinen ve tesbit edilen her şeyin zamanı geldiğinde yine Allah tarafından yaratılmasıdır
Kader
Allah'ın ilim sıfatına
kaza da tekvin sıfatına racidir
Ehl-i sünnetin inancı budur
İslam'a göre Allah'ın küllî iradesi yanında kulun cüz'î bir iradesi vardır
Kul bu iradesini hayra da şerre de yönlendirebilir
İyilik-kötülük
hayır-şer belli olduğuna göre kula düşen görev
aklını kullanarak iyi ve hayır olana yönelmektir
İnsan
iradesiyle yaptıklarından sorumludur
İradesi dışında olan (hangi ana-babadan
nerede
ne zaman doğacağı
boyu ve renginin ne olacağı vb
) hiçbir şeyden sorumlu değildir
Allah
kişinin hür iradesiyle seçtiği şeyleri
onun seçtiğine uygun şekilde yaratır
Kısaca seçen insan
yaratan Allah'tır
İnsanın nasıl bir tercihte bulunacağını Allah ezelde bildiği için Levh-i Mahfuz'da bunlar yazılmıştır
"ilim malûma tabidir" cümlesinin anlamı da budur
Bu bakımdan bazı kişilerin sorumluluktan kurtulmak için "ne yapayım
alın yazım bu imiş" tarzındaki itirazlarının geçerliliği yoktur
Kişi
iradesini hayra yönlendirerek çalışacak
iradesi dışındaki sonuçları da tevekkülle karşılayacaktır
İnsanın hayırlı zannederek bir işi yapmaya yönelmesi
ancak sonucun dileği doğrultusunda olmaması halinde
bu sonucun kendisi için hayırlı olduğuna inanması da onu kalben huzurlu kılar
Bu durumu açıklayan bir âyet-i kerimede şöyle buyurulur: "Ey müminler
sizin hoşunuza gitmediği halde uhdenize savaş yazıldı
Olur ki bir şey hoşunuza gitmezken o
sizin için hayırlı olur
Bir şeyi de sevdiğiniz halde o da hakkınızda şer olur
Allah bilir
siz bilmezsiniz
" (019)
İslam dışındaki dinlerde net bir şekilde kader anlayışı bulmak mümkün değildir
Hinduizmdeki "karma" inanışı kader olarak yorumlayanlar vardır
Yahudilik'te alın yazısından çok
olaylar
Tanrı'nın çizdiği belirli bir gayeye göre şekillenir
İnsanların bu dünyadaki hayatı dine uygun yaşamak ve Tanrı'nın emirlerinden sapmamak temeline oturtulmuştur
Hayır ve şerri yaratan Allah'tır
Hayır mükâfat
şer de ceza içindir
Kulların başına gelen felâketler Tanrı'nın bir çeşit imtihanıdır
Hıristiyanlar
insan hürriyetini sınırlandırdığı için kader ve kazaya fazla sıcak bakmamışlardır
Onlara göre Allah ancak hayrın yaratıcısıdır
şahit olduğumuz kötülükler Allah'tan değildir
Hayır ve şer Allah'ta birleşemez; çünkü Allah kötülüklerden nefret eder
(020) Bunlardan ayrı olarak Hristiyanlık'ta önemli bir yeri olan "Aslî Suç" (021) 'la kader arasında kurulan tuhaf ilgiye de bakılmalıdır
Burada tartışılan ana mesele
"asli suç olduğu için mi insanlar kötülüğe meylederler
yoksa kötülüğe meylettikleri için mi asli suç vardır?" cümlesinde özetlenebilir
2- İbadet Sistemi
İbadet sisteminden kastedilen
İslam'ın şartlarıdır
Hz
Peygamber (s
a
v) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurur: "İslam beş temel üzerine kurulmuştur
Allah'tan başka ibadet olunacak Tanrı bulunmadığına
Muhammed'in O'nun kulu ve Rasulü olduğuna şahadet etmek
namaz kılmak
zekât vermek
oruç tutmak
hacca gitmek
" (022)
Yahudi
halkının tarihi çok eskidir
Bu insanların M
Ö
2000 senesine doğru
Canaan (Kenani ülkesi) ve daha sonra Filistin adı verilen ülkeye gelmeleri ile başlar
Asırlar boyunca
kabileler halinde yaşadılar
M
Ö
11
yüzyılın ikinci yarısında
Saul zamanında bir krallık haline geldiler
Davut zamanında ise
Kudüs'ü merkez yaparak kuvvetlendiler
En parlak devrini Süleyman zamanında yaşadıktan sonra ikiye bölündüler: Juda ve İsrail
Hadis-i şerif
ten de anlaşılmaktadır ki İslam'ın ilk şartı Allah'a ve O'nun peygamberine şahadettir
İslam'a girmek bu şartlarla olur ve bunlar yerine getirilmedikçe diğerlerini yapmanın hiçbir kıymeti olmaz
Bu ilk şarttan sonra namaz
oruç
hac ve zekât gelir
Hemen bütün dinlerde ibadet vardır ve inançtan sonra gelir
Arapça'da ibadet "boyun eğmek
itaat etmek
kulluk etmek
tapmak
taat ve takva" mânalarını ifade eder
Genel olarak "Allah'a tapma" olan ibadet terimi
"putlara tapma" (023) için de kullanılır
(024)
Bir başka açıdan ibadet
sonsuz kudret sahibi Allah'a karşı gösterilen tevazu
hürmet
itaat ve ta'zimin en yüksek derecesidir
İbadet yalnız Allah'ın hakkıdır ve yalnız O'nun için yapılır
(025) Kur'an-ı Kerim'de ibadet kavramı genellikle
"Kul olmak
boyun eğerek itaat etmek
ilâh tanımak" vb
manalarda kullanılmıştır; (026) ibadet kalb ve vicdanla hissedilen kulluk şuurunun dıştaki tecellisidir
Bu bakımdan ibadet insanın dinî şuurunu kuvvetlendiren bir cevherdir
şuurla ve hakkına riâyet edilerek yapılan ibadet imanı kuvvetlendirir
Hemen bütün dinlerde cemaatle yapılan ibadet
ferdî ibâdetten üstün tutulmuştur
İbadet yapılan yere mabed denir
Bazı araştırıcılara göre ilk mabed
tabiatın kendisidir
Bütün dinlerde îman ile âmel arasında daima ilişki kurulmuş; imanını ameli ile bütünleştiren kişi övülmüştür
İbadetin bir parçası olan "dua"yı ibadetten ayırmak her zaman mümkün değildir
Çoğu zaman ibadetle dua içice bulunmuştur
İslam dışındaki bazı dinlerde ibadet
nadir hallerde aletsiz
bazan da aletli olarak müzikle karışık bir merasim şeklinde uygulanmıştır
ibadetler bir bütün halinde Hz
Peygamber (s
a
v) tarafından tek tek uygulanarak müslümanların bu konudaki tereddütleri giderilmiştir
İslam Dini'nde ibadetler üç grupta incelenebilir:
1-Bedenle yapılan ibadetler (namaz
oruç)
2-Malla yapılan ibadetler (zekât
fitre
sadaka)
3-Hem beden hem de malla yapılan ibadet (hac)
İslam'da ibadetin en yüksek derecesi
Allah'a hiçbir menfaat beklemeksizin O'nun Allah olduğu şuuru ile inkıyad ve itaat etmektir
Kâinattaki bütün varlıklar kendi hallerine göre kendi dilleriyle ibadetlerini Allah'a karşı yapmaktadırlar
Allah kullarına güçlerinin yeteceğinden fazlasını yüklememiştir
(027)
Kur'an-ı Kerim'in birçok ayeti
müminleri Allah'a itaate çağırmaktadır (028) İslam'da ibadet hayatın bir parçası olarak algılanmış ve kişinin idrakini geliştirmiştir
(029) ibn Teymiye'ye göre İslam bir bütün olarak Allah'a kulluk etmekten ibarettir
İbadet esnasında ırk ve renk farkı gözetmeyen İslam
bu özelliği ile Allah huzurundaki eşitliği düşünce plânından hayata geçirmiştir
2
1- Namaz
Namaz
belirli vakitlerde yerine getirilen
kendine hâs hareket
okuyuş ve şartları bulunan bir ibadettir
Farz oluşu Kur'an
sünnet ve icma ile sabittir
Bir ayet-i kerimede
"Çünkü namaz müminler üzerine vakitleri belli bir farz olmuştur
'' (030) buyurulur
Hz
Peygamber (s
a
v)'de bir hadis-i şeriflerinde
"Allah her Müslüman erkek ve kadına her gün ve gecede beş vakit namazı farz kılmıştır" buyurur
Ergenlik çağına gelmiş
aklı başında olan kadın-erkek bütün Müslümanlar üzerine farz kılınmış beş vakit namazın dışında
cuma namazı da yalnız erkeklere farzdır
Yılda iki bayram (ramazan
kurban) namazı vacib
cenaze namazı ise farz-ı kifaye'dir
Beş vakit namaz Miraç Gecesi'nde farz kılınmıştır
Namaz mümini fenalıklardan ve günah işlemekten korur
Bu sayede mümin
dünyadaki borcunu ödemiş ahiret için sevap kazanmış olur
Dinin direği
müminin miracı olan namaz
İslam'ın bütün şartlarını toplayan ve kulu aracısız Allah'a ulaştıran bir ibadettir
Namazın altısı daha başlamadan
altısı da namazla birlikte yerine getirilen on iki farzı diğer hiçbir dinde bulunmayan bu en mükemmel ibadetin bir diğer özelliğini teşkil etmektedir
Diğer dinlerdeki ibadetlerin hiçbirinde namazdaki disiplini görmek mümkün değildir
Namazın beş ayrı vakitte farz kılınışı
müminin bütün gün belli aralıklarla kendini kontrol etmesini sağlar
Kulun
günahlarından pişmanlık duyarak af dilemesi
Allah'ın huzurunda olduğunu idrak etmesinin en güzel vasıtası yine namazdır
2
2- Oruç
İslam'ın beş şartından biri de yılda bir ay ramazanda oruç tutmaktır
Oruç
Medine'de hicretin ikinci yılında farz kılınmıştır
Bir âyet-i kerimede şöyle buyurulur: "Ey iman edenler
sizden evvelkilere yazıldığı gibi sizin üzerinize de oruç yazıldı
Ta ki korunasınız"
(031)
Oruç niyet ederek tan yeri ağarmaya başladığı andan ta akşam güneşi batıncaya kadar yeme-içme ve cinsel ilişkiden uzak kalmak
suretiyle eda edilen bir ibadettir
Büyük ölçüde bedenî bir ibadet olan orucun sayılmayacak kadar çok sıhhî faydaları da vardır
Bugün tıbben de sabit olduğu üzere
birçok bedenî hastalıkların tedavisi ancak oruçla yani perhizle mümkün olmaktadır
Hz
Peygamber (s
a
v)'in "Oruç tutun ki sıhhat bulasınız" hadis-i şerifleri de buna işaret etmektedir
Oruç sayesinde
yeme içme açısından zengin-fakir ayırımı büyük ölçüde giderilmektedir
Dinî bir görevi yerine getirmek gayesiyle tutulan oruç
aynı zamanda iradeyi kuvvetlendirir
Açlığa
susuzluğa dayanma
gücü verir
Oruç sayesinde Müslüman haramları daha fazla terkederek helâlleri arar
Ramazanı takibeden aylarda da daha disiplinli ibadet etme alışkanlığını kazanır
İslamın oruç ibadetinde
diğer bazı dinlerin oruca benzer ibadetlerinden mevcut olan perhiz belirli gıdaların dışında bir şey yememe
iki gün geceli-gündüzlü aç kalma vb
haller yoktur
Oruç
tamamen müminin yemek ve ruhî disiplinini sağlamayı hedef almıştır
Yahudilik ve Hristiyanlık'ta Hz
Musa ile Hz
İsa'nın uygulamalarından kalma 40 güne kadar varan ve perhizi esas alan bir anlayış İslam'ın orucunda görülmez
Müslümanlıktaki oruçta nefse eziyet yerine onu olgunlaştırmak esastır
2
3-Hac
Hac
bedenî ve malî gücü yerinde
akıllı
ergenlik çağına gelmiş hür müslümana ömründe bir kere olmak üzere farzdır
Bu şartlan taşıyan müslüman
belirli zamanda
ihramlı vaziyette Arafat'ta vakfe ve Kabe'yi tavaf ederek hac ibadetini yerine getirmiş olur
Bu farzların dışında haccın vacip ve sünnetleri de vardır
Yukarıda sayılan şartlar kendinde bulunan müslüman bir takım bahanelerle haccı geciktirmeyerek ilk fırsatta eda etmeye çalışmalıdır
Hac
dünyanın her tarafındaki müslümanları yılın belli günlerinde biraraya toplayan büyük bir ibadettir
İçtimaî mevkiî ne olursa olsun
bütün hacı adaylarının kefene benzeyen ihram içinde boyunlarını bükerek "Lebbeyk" (Buyur Rabbim) yakarışlarıyla Allah'ın huzurunda bulunma gayretleri Hacca ayrı bir manevî hava verir
Hac sayesinde dünyanın dört bir yanındaki müslümanlar aynı makamlarda toplanarak âdeta büyük bir şûra meydana getirmiş olurlar
Birbirleriyle dertleşmek
konuşmak
problemlerine çareler bulmak imkânını elde ederler
İslam kardeşliğinin güzel bir dayanışmasını gerçekleştirmiş olurlar
2
4-Zekât
Malî bir ibadet olan
zekât
Kur'an-ı Kerim'de çeşitli isimlerle namazla birlikte 37 ayetle zikredilmiştir
Zekât dinen zengin sayılan müslümanın
bir yıl dolduran 80
18 gr
altın
561 gr
gümüş
bunların karşılığı para
döviz veya ticarî eşyasının 1/40'ini fakirlere vermesidir
Kur'an-ı Kerim
zekât verilmesi gerekenleri sekiz sınıfta toplamıştır
Zekât
akıllı
ergenlik çağına gelmiş
hür
nisab miktarı servete sahip ve bu malın üzerinden de bir yıl geçmiş olan müslümanlara farzdır
Zekât
sosyal dayanışmayı sağlayan
müslümanlar arasındaki birlik ve sevgiyi kuvvetlendiren malî bir ibadettir
Fakirlerin zenginler üzerindeki haklarıdır
Kitap
sünnet ve icma ile sabit olmuş bir farzdır
Sözlükte "temizlik
büyümek ve çoğalmak" anlamlarına gelen zekât
bu manalara uygun olarak veren kişinin malını temizlemekte ve artarak çoğalmasını sağlamaktadır
Zekâtın en büyük fonksiyonlarından biri de cemiyetlerdeki sınıf farklılaşmalarını gidermesi
zenginlerle fakirler arasında bir orta sınıfın oluşmasını sağlayarak
aşırı uçların teşekkülünü önlemesidir
İslam'ın zekâtla getirdiği zorunlu ödemenin bir benzerinin
diğer dinlerin hiçbirinde bu derece şümullü görmek mümkün değildir
İşte bundan dolayıdır ki
müslüman toplumlarında farklı gelir gruplarındaki insanlar arasında daima sevgi ve saygı ortamı yaşatılabilmiştir
2
5- Kelime-i şahadet
İslam'ın beş temel üzerine bina edildiğini açıklayan hadis-i şeriften anlaşılacağı üzere
bu beşinci esas "şahadet" cümlesini yani "Allah'tan başka ilâh olmadığını
Hz
Muhammed'in Allah'ın kulu ve Rasulü olduğunu" söylemektir
Bu kalb ile tasdik
dil ile ikrar etmek suretiyle gerçekleşir
İslam'dan başka bir dinden İslam'a girmek (ihtida) isteyen her kişinin
ilk söylemesi gereken cümle de budur
Kutsal Kitabı
İslam'ın kutsal kitabı Kur'an-ı Kerim'dir
(032) O bir vahiy eseri olduğunu (033) bizzat açıklar
Kur'an Hz
Muhammed (s
a
v)'in kalbine (034 Ruhu'l-Emîn (035) Ruhu'l-Kuds (036) vasıtasıyla ramazan'da nazil olmaya başlamıştır
(037) Kur'an-ı Kerim 114 sûre ve 6000 küsur ayetten meydana gelmiştir
Mekke ve Medine'de nazil olmuştur
(038 Dört unsuru vardır: 1- Lafız olması
2- Arapça olması
3- Hz
Muhammed (s
a
v)'e inzal edilmiş olması
4- Hz
Peygamber (s
a
v)'den bize kadar tevatür yoluyla nakledilmiş olması
Bu dört unsurdan biri eksik olunca Kur'an olamaz
(039)
Dinler Tarihçilerinin de ittifakla belirttikleri üzere mukaddes ve ilâhî kitap olan Kur'ar
Allah'ın kadîm ve ezelî kelâmıdır
Bunda melek ve peygamber sadece birer vasıtadır
Hz
Peygamber (s
a
v)'in
Allah'tan vahiy suretiyle nakletmiş olduğu ayetler
o zaman da binlerce sahabe tarafından ezberlenerek vahiy kâtipleri tarafından yazılmış ve böylece tevatür yoluyla nakledilmiştir
Otuz cüzden oluşan Kur'an-ı Kerim'in her cüzü dörder "hizb"e ayrılmıştır
Kur'an-ı Kerim azar azar nazil olarak 22 yıl 2 ay 22 günde tamamlanmıştır
(040)
Nazil oluşu Hz
Peygamber (s
a
v) daha hayatta iken tamamlanan Kur'an-ı Kerim'in tertibi de yine O'nun tarafından vahye dayanılarak yapılmıştır
Bu tertibe göre Hz
Ebu Bekir Kur'an'ı bir cilt haline getirmiş
Hz
Osman'da o nüshayı çoğaltarak önemli merkezlere göndermiştir
(041) Kur'an'ın muhafazası
"Kur'an'ı biz indirdik
O'nun koruyucuları da şüphesiz ki biziz" (042) ayeti gereğince Allah'ın garantisindedir
Kur'an
kendinden Önceki ilâhî kitapların mahiyetinden bahseden
dinler arasındaki çelişkileri gideren bir ilâhî kitaptır
(043) Hz
Peygamber
(s
a
v)'in en büyük mucizesi olan Kur'an
Kitab-ı Mukaddes'in bazı peygamberlere iftira atmasına karşın
onlara isnad edilen iftiraları kesinlikle reddetmiştir
Kur'an-ı Kerim'de çeşitli vesilelerle en çok âdı geçen ilâhî kitap yine Kur'an'dır
(044) Kur'an
Kur'an'dan başka Furkân
Kitab-ı Mübin
Mushaf kelimeleriyle de anılmaktadır
Kur'ân-ı Kerîm anlaşılması için Arapça olarak gönderilmiş
(045) çelişki ve ihtilâflârdan korunmuştur
(046)
İlâhî kitaplar içinde üslûbunun akıcılığı ve dile kolay gelişinden dolayı ezberlenmesi de en kolay kitap Kur'an-ı Kerim'dir
(47) O
kesin bilgi için tek kaynaktır
(48) Doğru ile eğriyi ayıran (049) ve doğruluk isteyenler için bir öğüttür
(050) Açıklamaları genellikle özlü olan Kur'an
geçmişte cereyan etmiş hadiselerin
nerede ve nasıl olduğundan çok
niçin vukua geldiğine dikkat çekerek
doğabilecek kötü sonuçlar için insanları tedbir almaya yöneltmiştir
Mezhepleri
Mezhep kelimesi Arapça'da gitmek anlamındaki "zehab" kökünden gelir
Bu kelime ile "gidilecek yol
gidilecek yer" kastedilmiş olur
İslam'ın zuhurundan günümüze kadar birçok mezhep doğmuş
gelişmiş
zamanın geçmesiyle bazıları kaybolup gitmişlerdir
Mecazi olarak mezhep
görüş kanaat
inanç ve doktrin" demektir
Türkçe'de
itikadî
amelî
siyasî ve fıkhi ekollerin hepsi "Mezhep" kelimesiyle karşılanmıştır
Dinler ve Mezhepler Tarihi ile ilgili ilk dönem kaynak eserlerde "Fırka" ve "Nıhle" kelimeleri
mezhep kavramını da içine alacak tarzda kullanılmıştır
Mezhep kavramının doğmasında en büyük etken
dinin yorumu konusundadır
Bu manada batıl dinlerin bile mezhepleri olmuştur
Mezheplerin çıkış sebeplerini
1-İç sebepler
2- Dış sebepler olarak iki ana noktada toplamak mümkündür
Mezhep vakıası
dinî yoruma elverişli
aynı konudaki aksi bir yorumla çatıştığı zaman daha belirgin bir hal almıştır
İslam Dini'nde mezhepler
1- itikadî
2- Fıkhî
3- Siyasî olmak üzere üçe ayrılmaktadır
şu noktayı da belirtmeliyiz ki
mezhep sahibi olan imam ve müçtehidler hiçbir zaman
"Biz bir mezhep kuruyoruz
bize uyun
bizim mezhebimizi kabul edin" dememişlerdir
Kendilerine bir dinî mesele sorulduğunda cevap vermişler
o cevabı kabul eden topluluk o mezhebi oluşturmuştur
İlâhî dinleri tebliğ eden peygamberlerin yaşadıkları devir bir bakıma tam inanç ve bağlılığın sağlandığı devirdir
Hz
Peygamber (s
a
v)'den sonraki devirlerde zaman geçtikçe din üzerinde birtakım ihtilâflar ortaya çıkmış
çeşitli görüşler tartışılarak
anlaşmazlık ve aykırı görüşler mezheplerin doğmasına sebep olmuştur
Denebilir ki
İslam'da ilk fikir ayrılığı Hz
Peygamber (s
a
v)'in vefatından sonra birtakım siyasî meseleler bahane edilerek çıkmıştır
İslam Dini
büyük ölçüde Hz
Ömer'den itibaren diğer ülkelerde yayılmağa başlayınca
oralardaki insanların farklı inanç ve adetleriyle karşılaşan müslümanlar birtakım problemlerle ilgilenmek zorunda kalmışlardır
Mezhepler arasındaki farklar bilgi
anlayış
zaman ve mekân değişiklikleriyle orantılı bir gelişme göstermiştir
İslam mezheplerinin ortaya çıkmasındaki âmiller şöyle sıralanabilir:
1-Ölçü ve metod farklılıkları
2-Hilâfet konusundaki tartışmalar
3-Müslümanların dahili çekişmeleri
4-Müslümanların farklı ülke kültürleriyle karşılaşmaları
5-Yunan felsefesi
Yahudilik
iran ve Hind dinlerine ait düşünce ve inançların müslümanlar arasında yayılması
6-Cahillerin hüküm ve fetva vermeğe kalkışmaları
7- İlmin çeşitli branşlarında ihtisas ve derinleşme
elde edilen malzemenin derlenmesi
8- Ayet ve hadisler ışığında ortaya çıkan durumlara göre yeni hükümler çıkarmak zorunluluğu
9- Kadıların ekseriyette hak ve adaletten sapmaları
Ana hatlarıyla özetlenen bu sebebler öncelikle itikadî ve amelî mezheplerin doğmasına sebep olmuştur
(051)
İtikadî mezhepler de 1-
{{İslam}}
Ehl-i Sünnet
2-
Ehl-i Sünnet
Alm
Der Weg der Sünniten
Fr
la voie d ahl-i Sunnat
İng
The Sunni Path
İslam dininde doğru itikat üzere olanlar
Peygamber efendimiz Muhammed aleyhisselamın ve Eshabının (aleyhimürrıdvan) yolunda bulunanlar
bildirdikleri itikat üzere inananlar
Eshab-ı kiramın
Peygamber efendimizden naklen bildirdiklerini
olduğu gibi
hiçbir şey ekleyip çıkarmadan kabul edip
böylece inanıp
onların yolunda olup
onlar gibi inananlara Ehl-i sünnet
Ehl-i Bid'at
şeklinde ikiye ayrılmıştır
Ehl-i Sünnet de kendi içinde
1-
Selefiyye
2-
Selefiyye (Arapça: السلفية)
bir İslam dini mezhebi
Ehl-i Sünnet mezhebidir
Selefiyye mezhebi
akıl ve nakil (Kur'an ve Sünnet) konusunda mutlak nakle inanır
akli çıkarımları kabul etmez
İman esasları ile ilgili konularda Kur'an ve Sünnetteki açıklamalar ile yetinip bunları aynen kabul eder
Bu kabule müteşâbihler de dahildir
te'vîl (görünür anlam dışında bir başka anlamda kabul etme1) etmemekle beraber cisimleştirme (yani tecsîm) de yapmazlar
Maturudiyye
3-
Eş'ariyye
diye üçe ayrılır
Ehli Bid’at (
Eş'ariyye veya Eş'arilik
(Arapça: الأشاعرØé) İtikadi Mezhepler|İslam itikadi mezheplerinden birisidir
Ehl-i Sünnette
Selefiyye ve Maturidilik ile birlikte yaygın olan üçüncü mezheptir
Aklı Mu'tezile kadar önemsememekle birlikte
Selefiyye kadar da küçük çapta ele almaz
Genellikle itikadda aklın yeri hususunda orta bir konumda olsa da
sıklıkla Selefiyye ucuna Mu'tezile uzundan daha yakındır
Ebu Hasan Eş'ari'nin (ölüm: MS 935) kurduğu
Ehli Beyt
) mezhebi üyelerinden bazıları farklı inanç ve ibadetlere sahip olduğundan ayrıca ele alınacaktır
İslam mezhepleri arasında zuhur eden fikir ihtilâfları İslam'ın iman ve ibadet esaslarını inkâr etmemiştir
İslam Tarihi'nde mezhepler arasındaki farklar anlayış
bilgi
üstad
zaman ve mekân farklarından çıkmış
temele inmemiştir
Bütün ehl-i sünnet imamları Allah'ın kitabını
Peygamberin'in sünnetini
sahabenin icmaını ittifakla rehber edinmiş
ayrıca yekdiğerine karşı da saygı ve sevgi hisleriyle dopdolu bulunmuş
zaman zaman bunu açıkça ifade etmiş
hiçbiri diğerini sapıklıkla suçlamamıştır
(052) Bu kısa girişten sonra İslam dünyasının her köşesinde müntesipleri bulunan dört fıkıh (amel) mezhebini özet halinde vermeye çalışacağız
1-Hanefî Mezhebi
Ehli Beyt
bir İslam dini terimi
İslam dininin son peygamberi Muhammed'in ev ahalisi ve akrabalarını
kısacası ailesini tanımlamak için kullanılır
Hanefî Mezhebi
'nin kurucusu
Ebu Hanife
'dir
İmam-ı Azam Ebu Hanife
diye şöhret bulmuştur
Ebu Hanife
Kufe
'de (80/
699
) doğmuş
Bağdat
'ta (150/
767
) vefat etmiştir
İmam-ı Azam aslen Türktür
Sahabe devrine yetişmiş tabiîndendir
Kufe'deki büyük fakihlerden okumuştur
Önceleri ticaretle meşgul olmuş
sonra büyük fakihlerden şa'bi'nin teşviki ile ömrünü ilme vermiştir
Önce "Tevhid" ilmini okumuş ve yüksek bir mertebeye ulaşmıştır
Fıkh-ı Ekber ile el-Alim ve'l-Müteallim adlı eserlerini yazarak İslam inancını savunmuştur
Basra
'ya kadar giderek orada İslam inancı konusunda tartışmalara katılmıştır
Ebu Hanife
hocası Hammad'ın ölümü üzerine O'nun yerine geçmiştir
İmam-ı Azam
geniş ve sağlam karihası
kuvvetli fikir ve mütalâası
kitap
sünnet ve bunlardaki inceliklere derin vukufu ile temayüz etmiştir
Fıkıh ilminde pek yüksek seçkin bir mevkii vardır
Çok fazla Hacca gittiği rivayet edilir
İmam-ı Malik O'nun hakkında
"Ebu Hanife'nin mantığı o kadar kuvvetlidir ki
eğer şu direk altındır derse onu isbat edebilir" demiştir
İmam-ı Azam'ın kitap ve sünnetten beşyüzbin mesele ortaya çıkardığı
altmışdört bin fetva verdiği rivayet edilir
O
seçme kırk büyük âlim yetiştirmiştir
İmam-ı Ebu Yusuf
İmam-ı Muhammed ve İmam-ı Züfer bunların en meşhurlarındandır
Hanefî Mezhebi önce
Irak
'ta çıkmış
oradan
Mısır
Doğu ve Batı'ya yayılmıştır
Irak
Şam
Afganistan
Doğu ve Batı Türkistan
Kafkasya
Anadolu
Rumeli
Türkleri ve
Balkanlar
daki Müslümanların hemen tamamı Hanefî'dir
Ebu Hanife
İslam Hukuku
'nun kurucusudur
O'nun mezhebi en önce takarrür eden
en kuvvetli
en sahih
en açık
kitap
sünnet ve sahabe görüşüne en uygun bir mezheptir
İmam-ı Şafiî
"insanlar fıkıhta Ebu Hanife'nin iyalidir" der
O
fıkhı düşünceye yepyeni bir metod getirmiştir
Metodu içtihadın bütün türlerini içine alır
İmam-ı Azam metodunu
"Ben Allah'ın kitabıyla hüküm veriyorum
Kitapta bulamazsam Rasûlüllahın sünnetine sarılıyorum
Allah'ın kitabında ve Rasûlü'nün sünnetinde bir hüküm bulamadığım zamanlarda da sahabilerin sözlerine bağlanıyorum" (054) sözleriyle açıklar
Bunlara ilave olarak Ebu Hanife
kıyas
istihsan
icma ve örfe de fetvalarında önem vermiştir
O'nun fıkhında
1- Ticarî bir ruha sahip oluşu
2- şahsî hürriyeti himaye edişi
belirgin iki vasfı teşkil eder
Osmanlı İmparatorluğu
'nun resmî mezhebi Hanefîlik'tir
Mahkemeler ve fetvalar bu mezhebe göre yürütülmüştür
Nitekim bazı ülkelerde Hanefi Mezhebi için Türklerin Mezhebi sözü gelenek haline gelmiştir
Amelde Hanefî Mezhebi'ne bağlı olanlar
itikad konusunda Ebu Mansur Mâturidi'ye uymuşlardır
3- Maliki Mezhebi
Malikî Mezhebi
'nin kurucusu
Malik b
Enes
'tir
Medine
'de (93/
711
) doğmuş
yine orada (179/
765
) vefat etmiştir
İmam-ı Azam ve İmam-ı Yusuf'la görüşmeleri olmuştur
Malikî Mezhebi
Medine'ye gelip gidenler vasıtasıyla Batı'da
Endülüs
'te yayılmıştır
Bu bölge halkının bedevi mizaçlı olmaları ve Hicazlılara mütemayil bulunmaları Malikî Mezhebi'ni tercihlerinde önemli rol oynamıştır
İmam-ı Malik hadis ilminde çok kuvvetli idi
Muvatta adındaki hadis kitabı meşhurdur
İmam-ı Malik
Medine'de Rebiatü'r-Rey'den ilim tahsil etmiş
mezhebini
kitap
sünnet
icma ve kıyas üzerine kurmuştur
O'nun fıkhi görüşlerini Mısır'a intikal ettiren Abdurrahim b
Halit'tir
En çok yayıldığı yer de Yukarı Mısır'dır
Malikî Mezhebi'nin Endülüs'te yayılmasında halkının bedevi olması büyük rol oynamıştır
Malikî Mezhebi
Yemen
Katar
Bahreyn
ve
Sudan
'da yaygındır
(055)
İmam-Malik ile ilim tahsili yolunda hiçbir fedakârlıktan kaçınmayarak evini bile satmıştır
O'na göre ilim iki kısma ayrılır:
1-Bütün insanlara anlatılan mevzularla ilgili olan bilgiler
2-Seçkin kişilere özgü olan bilgiler
İmam Malik
hadis-i şeriflerin yanında sadece sahabi ve tabiîlerin fıkhını öğrenmekle yetinmemiş
aynı zamanda rey'e dayanan fıkha da yönelmiştir
Hocaları genellikle
1-Fıkıh ve re'y üstadları
2-Hadis ve rivayet üstadlarıdır
İmam Malik
ancak meydana gelmiş meseleler hakkında fetva verir
muhtemel problemler hakkında görüş bildirmekten çekinirdi
Bilmediği bir mesele için "Bilmiyorum" demeyi prensip edinmişti
Fetva konusunda çabuk cevap vermezdi
O'na göre işlerin en hayırlısı sünnet
en kötüsü de uydurma ve bidatlardır
O'na göre birinci kaynak Kur'an
ikinci kaynak sünnettir
O
Kıyas'ı da kabul etmiştir
En meşhur eseri bir hadis ve fıkıh kitabı olan Muvatta'dır
Öğrencisi Abdullah b
Vehb
O'ndan dinlediği ders ve takrirleri toplayarak Mücalesat adında bir kitap meydana getirmiştir
3-Şafıî Mezhebi
Şafiî Mezhebi
ni
İmam-ı Muhammed b
İdris eş-Şafiî
kurmuştur
İmam-ı Şafiî
Gazze
(150/
767
)'de doğmuş
Mısır
(204/
819
)'da ölmüştür
Üstün akıl sahibi
şiir ve lügatte gayet kuvvetli büyük bir müctehid idi
Mekke'ye götürülmüş
oradaki büyük âlimlerden okumuş ve yirmi yaşında iken fetva vermeye başlamıştır
Ayrıca yine burada hadis tahsil etmiştir
İmam-ı Şafiî
İmam-ı Azam'ın öğrencisi olan İmam-ı Muhammed'in meclislerinde bulunmuştur
En meşhur eserleri er-Risale ve el-Üm'dür
Şafiî Mezhebi ilk olarak Irak'ta yayılamamıştır
Çünkü irak'ta Hanefî bilginleri çoktur
Sonra Irak'tan Mısır'a gidince mezhebi orada yayılmıştır
O zamanlar Mısır'da Şafiî çapında büyük fakih yoktur
Bu sayılan ülkeler dışında şafiîlik
Horasan
Şam
ve
Yemen
'in bazı bölgelerinde yayılmıştır
Fatımîler
devrinde Mısır'da sönmeye yüz tutan Şafiî Mezhebi'ni
Selahaddin-i Eyyûbî
yeniden ihya etmiştir
Mısır ve Arabistan halkının çoğu Şafiî'dir
İmam Şafiî
başlangıçta Malikî etbaından sayılırdı
Çünkü O
mezhebini İmam-ı Malik'ten almıştır
Fakir bir hayat süren Şafiî'ye
ömrünün sonuna doğru beytü'l-mâl'dan tahsisat bağlanmıştır
O
İmam-ı Muhammed'ten yalnız rey ve kıyas fıkhını tahsil etmekle yetinmemiş
Iraklılarca meşhur olan rivayetleri de öğrenmiştir
Şafiî Mezhebi'nde tahriç de büyük bir yer tutmaktadır
Kuvvetli hafızası yanında Şafiî'nin hazır cevaplığı da bilinmektedir
O
hocası imam Malik gibi keskin bir görüş sahibidir
Şafiî'nin döneminde çeşitli fikirler ve birbirine zıt mezheplerle
temellerini Mu'tezile'nin attğı ilm-i Kelâm'da doğmuştur
İmam-ı Şafiî tesbit ettiği usul-i fıkıh kaidelerini iki maksatla kullanmıştır:
1-Bu kaideler sağlam görüşleri tanımak için bir ölçüdür
2-Yeni hükümler çıkarılırken bu kaideler küllî bir kanun olarak ele alınacaktır
Genellikle kabul edildiğine göre Şafiî Mezhebi'nin yayılması; 1- Bağdat
2-Mısır olmak üzere iki devreye ayrılır
4- Hanbelî Mezhebi
Ahmed b
Hanbel
Bağdat (164/
780
)'da doğmuş
orada (241/
855
) vefat etmiş büyük müctehidlerden biridir
(057) O'nun
hadis ve fıkıhta hocası imam Ebu Yusuftur
Bağdat'a geldiğinde Ahmed b
Hanbel ile görüşen imam Şafiî O'nun hakkında
"Bağdat'ta bundan efdal
bundan daha fakih ve âlim bir kimse görmedim" demiştir
En meşhur eseri Müsned'tir
O
sözlerinin yazılmasını istememesine rağmen
söz ve fetvalarından otuz ciltlik bir eser meydana getirilmiştir
Kendine has bir ictihad tekniği vardır
O'nun metodu daha çok imam Şafiî'ye benzemektedir
Diğerlerine nazaran Hanbelî Mezhebi'nin mensubu o kadar çok değildir
Önceleri Bağdat'ta Hanbeliler çoğunlukta iken Hülâgu'nun istilâsından sonra azalmışlardır
Günümüzde Suriye
Irak ve Necid
az sayıda da olsa Katar ve Bahreyn'de Hanbelî vardır
Ahmed b
Hanbel küçük yaşında ilim tahsili için şam
Hicaz ve Yemen'e gitmiş
Bağdat'ta bulunduğu sürece imam Şafiî'den ayrılmamıştır
Mezhebini şu temeller üzerine kurmuştur:
1-Fetva
kitap ve sünnet'e istinat etmelidir
2-Sahabenin fetvalarına bakmalıdır
3-Bir konu hakkında mürsel ve zayıf hadisi bertaraf eden bir şey olmadığı zaman mürsel ve zayıf hadis alınmalıdır
4-Aksi bir söz veya icma bulunmayan sahabi fetvasıyla amel edilmelidir
Ahmed b
Hanbel
hakkında nass yahut seleften eser bulunmayan bir meselede fetva vermeği hoş görmeyerek bunu önleme konusunda çok titiz davranmıştır
Ahmed b
Hanbel
hadisi muhaddislerden tahsil etmek için Bağdat
Basra
Kufe
Mekke ve Medine ile yetinmeyerek Yemen'e dahi gitmiştir
Rivayet ilmi O'nu fıkha ulaştırmıştır
Verdiği fetvaların yazılarak nakledilmesini yasaklamış
"yazılması gereken din ilmi ancak kitap ve sünnettir" demiştir
Hayatında
daima kıt kanaat geçinen başkasına muhtaç olmamak için daima çalışan Ahmed b
Hanbel
şu hususlara çok özen göstermiştir:
1-Devlet memuru olmak
2-Vali veya halifenin ihsanını kabul etmek
Ahmed b
Hanbel'in fıkhı hakkında münakaşaya girişenler
O'na şu noktalarda itiraz etmişlerdir:
1-Rivayeti fetvaya tercih etmiştir
2- Fetvalarının yazılmasını yasaklamıştır
3-ihtilâfa düşen sahabilerin görüşlerini ayrı ayrı kabul etmiştir
4- Bilginlerden çoğu
bazı fıkhî meseleleri O'na nisbet etmede şüpheye düşmüşlerdir
Diğer mezhep imamları gibi Ahmed b
Hanbel de kitap ve sünnetten faydalanarak Müslümanların dinî meselelerini çözmekle uğraşmıştır
Alıntı
Prof. Dr. Sinsi
Kullanıcının Profilini Göster
Prof. Dr. Sinsi Kullanıcısının Web Sitesi
Prof. Dr. Sinsi tarafından gönderilmiş daha fazla mesaj bul