Konu
:
İstanbul'un Fethi Ve Avrupa Ticari Faaliyetlerine Etkisi Nedir?
Yalnız Mesajı Göster
İstanbul'un Fethi Ve Avrupa Ticari Faaliyetlerine Etkisi Nedir?
08-25-2012
#
1
Prof. Dr. Sinsi
İstanbul'un Fethi Ve Avrupa Ticari Faaliyetlerine Etkisi Nedir?
İstanbul'un Fethi Ve Avrupa Ticari Faaliyetlerine Etkisi Nedir?
Osmanlı Devleti’nin uzun dönemde gerileyişinin sebepleri üzerinde durulurken yaygın bir kanaat olarak mektep kitaplarına kadar inen Osmanlıların ticarete gereğince önem vermeyişleri zikredilir
Osmanlı Türklerinin fetih ve cengâverlikle
devlet idaresiyle ilgilendikleri
bu iki sahanın dışındaki işleri kendilerine layık görmedikleri
sanat ve ticareti zahmetli ve hakir gördükleri
bu tür faaliyetleri gayrimüslimlere bıraktıkları
yabancı devletlerle imzalanan ticaret anlaşmalarının hep tek taraflı işlediği
Türklerin imparatorluk sınırları dışına çıkmadıkları
enerjilerini ticaretin geliştirilmesine sarf etmedikleri
ticaretin onların zihin dünyalarında herhangi bir yer işgal etmediği
ticaretle ilgili kararlarında yanıldıkları ve ticaret yollarındaki değişmenin farkında olamadıkları gibi düşünceler ile Osmanlının ticaretten uzaklığı vurgulanır
Bu düşünceler Batı müelliflerinin ortaya attığı
ancak bizde de benimsenen bir tezdir
Ne var ki gerçeği yansıtmaktan uzaktır
Zira altı yüz yıllık hükümranlık serüveninde uluslararası dengelerde söz sahibi olmuş bir devletin bu başarısını sadece siyasi ve askeri alanda gösterdikleri performans ile açıklamak mümkün değildir
Bu başarı büyük bir iktisadi ve ticari güç ile devamlı beslenmiştir
Osmanlı
iyi bir asker ve yönetici olduğu kadar becerikli bir tüccardır aynı zamanda
Tüccar
toplumda bir kısım askeri zümre mensuplarından daha yüksek bir konuma ve prestije sahip idi
Bu durum bile kendi başına Osmanlının ticarete verdiği önemin bir ifadesidir
Zaten yöneticiler
tüccarların Osmanlı iktisadi düzeni içinde önemli fonksiyonları yerine getirdiklerinin de farkında idiler
Bu sebeple tüccarlara geniş hareket özgürlüğü sağlanıyordu
Osmanlı'da ticaret küçümsenen ve hor görülen bir faaliyet değil
aksine övülen bir faaliyet idi
Osmanlı vergi sisteminde ticari sektörden daha az vergi alınıyordu
Tüccar himayeye mazhardı
Osmanlı devlet teşkilâtına dair eser yazan Ricaut da Türker’in tüccarların arılar gibi çalışarak kovana bal getirdikleri için himayeye layık olduklarını söylediklerini kaydeder
Tüccarın himayeye mazhariyetinin ve ticarete gösterilen olumlu bakışın arkasında Osmanlı iktisadi dünya görüşünün iki önemli prensibi bulunuyordu
Bunlardan birincisi “ibadullahın terfih-i ahvalleri” yani halkın refahının artırılması idi
Çünkü Osmanlı sultanları ibadullaha Allah 'ın bir emaneti olarak bakıyorlardı
Dolayısıyla ticaret batılı merkantilist politika uygulayan ülkelerde görüldüğü gibi kendi başına bir amaç değil
bir araç olarak telakki ediliyordu
Bu sebeple halkın refahının artırılması gayesiyle ülke içinde piyasalarda mümkün olduğunca bol
kaliteli ve ucuz mal bulundurulmasına çalışılıyordu
Diğer bir prensip
devlet gelirlerinin en yüksek düzeye çıkarılması idi
Devlet ticareti
hem gelirini ve dolayısıyla maddi gücünü
hem de genel refaha olan katkıları ile de manevi gücünü artırmanın bir vasıtası gördüğü için sürekli himaye ediyordu
Osmanlı'da ticarete verilen önemin göstergelerinden biri de Osmanlı maliyesinin gücünün ticari ve ekonomik gelirlerden beslenmiş olması idi
1512 yılında yalnız Bursa 'da ipek ticaretinden alınan ve merkezi hazineye giden gümrük geliri 43
000
1562 yılında Şam 'a getirilen baharattan alınan gümrük resmi ise 110
000 düka altın idi
1527 yılında 277 milyon akçe olan merkezi devlet bütçesi içinde
yalnız Bursa ve Şam'ın bu iki gümrük vergisi kaleminden aldığı vergi gelirinin 7
5 milyon akçenin
üstünde
olması (1 Venedik dükası 50 akçe hesabıyla) yani bütçe gelirlerinin % 2
7’sini teşkil etmesi ticaretin Osmanlı maliyesindeki ağırlığını göstermektedir
İş bölümünün gelişmişliği piyasalar ın genişliğini açıklayan bir kıstastır
Gelişmiş bir iş bölümü mutlaka yoğun bir ticari faaliyeti gerekli kılar
Biri diğeriyle paralel bir şekilde gelişir veya daralır
Yapılan bir resmigeçitte İstanbul 'da 735 çeşit esnaf birliğinin
katılması
Osmanlı'da iş bölümünün Batıyla kıyaslanmayacak derecede ne denli geliştiğini gösterir
17
yüzyılda İstanbul'da yaklaşık 1100 esnaf birliğine bağlı 25000 işyeri bulunuyor ve bu işyerlerinde usta
kalfa ve çırak olarak toplam 80
000 kişi
ortalama ise 3–4 kişi çalışıyordu
Diğer taraftan Batı dünyasının en büyük şehri olan Paris 'te 1313 yılında sadece 157 çeşit zanaat loncası bulunuyordu
Osmanlının ticarete gösterdiği teveccühün bir başka göstergesi ticari alt yapı yatırımlarıdır
Devlet
sadece tüccarı ve ticareti himaye etmekle kalmamış
gerekli alt
yapı
yatırımlarına da gereken önemi göstermiştir
Başta sultanlar olmak üzere Osmanlı yöneticileri bu yatırımlara yakın ilgi duymuşlardır
Orhan Gazi Bursa 'yı aldığı zaman ilk yaptığı faaliyetlerden biri Bedesteni inşaa etmesiydi
Fatih İstanbul 'u fethettikten sonra 118 büyük dükkândan ve etrafında 984 ticarethanesi bulunan bugünkü Kapalıçarşı'yı inşaa etmiştir
Balkanlarda Filibe
Saraybosna
Üsküp ve Selanik gibi Osmanlı şehirlerinin hemen hepsinin büyük bedestenleri var idi
Evliya Çelebi Sivas 'ı anlatırken 1000 dükkânlı büyük bir bedesteni olduğundan söz eder
Seyyahımız Konya 'da 1900 dükkânın
26 bekâr hanının
Kayseri 'de iki bedestenin bulunduğunu anlatır
Ülkeyi baştanbaşa saran han
mahzen
kervansaray
kapan ve kapalı çarşılar gibi ticari müesseselerin yanında belirli aralıklarla kurulan panayırlar sayesinde yoğun bir ticari mübadele hüküm sürüyordu
Bir kısmı günümüze intikal eden
bir kısmının da kalıntılarına rastladığımız ticaret yolları üzerine kurulu han ve kervansaraylar uzun
mesafe
ticaretinin gelişmesi maksadıyla inşaa ediliyor ve bu yolların güvenliği de derbentçi adı verilen yarı askeri bir teşkilât tarafından sağlanıyordu
Osmanlı sultanlarının
ülkede ticari faaliyetlerin azamileştirilmesi yönünde müracaat ettikleri politikalardan biri de tüccar ve zanaatkârlar zümresini başta İstanbul olmak üzere büyük Osmanlı kent merkezlerine toplamasıdır
Fetihken sonra Bursa 'dan İstanbul'a varlıklı tüccarların gelip yerleşmesi sağlanmış
1477 yılında Kefe 'den 267 zengin tüccar ailesi İstanbul'a getirilmiştir
Yavuz
Kahire ve Tebriz 'den çok sayıda ilim adamı
tüccar ve zanaatkârı İstanbul'a getirmiş idi
İspanya 'da Katolik taassubundan ve engizisyon zulmünden kaçan Yahudilere kucak açılması da sebepsiz değildir
1535 yılında bu göç sayesinde Selanik ’te Yahudi ailesinin sayısı 8070'i buluyordu
Bu sayede Selanik
devletin en zengin ve hareketli merkezlerinden biri haline gelmiş idi
Devletin coğrafi konumu da bölgesel ve milletlerarası ticaretin gelişmesinde önemli rol oynamıştır
Doğu ülkeleri ile Batı ülkeleri arasında bir köprü görevi görüyordu
Özellikle Doğudan Batıya giden büyük uluslararası ticaret yollarının Osmanlı ülkesinden geçmesi ticari mübadele hacmini geniş tutuyordu
Osmanlılar bu elverişli coğrafi konumdan azami ölçüde faydalanmaya çalışıyorlardı
Selçukluların uyguladıkları serbest ticaret politikalarını Osmanlılar da aynen uygulamışlardır
İstanbul uluslararası bir ticaret merkezi hüviyetine bürünmüş idi
Dünyanın her tarafından buraya mal geliyor ve aynı yoğunlukta mal çıkışı yapılıyordu
İstanbul bir mide kent olduğu kadar bir antrepoydu aynı zamanda
İstanbul'un yanında İzmir
Antalya
Alaiye
Trabzon
Kefe
Akkerman ve Selanik gibi kıyı kentlerin yanında Edirne
Bursa
Halep
Şam
Erzurum gibi kentler dış ticarete yönelik merkezler idiler
Evliya Çelebi Trabzon'u anlatırken deniz ve kara yoluyla Ozakof
Kazakistan
Mingrelia
Çerkezistan
Abaza ve Kırım ile ticaret yapan tüccarlarından söz eder ve bunların şehir sakinleri içerisinde bir zümre teşkil ettiğini belirtir
Araştırmalar birçok Osmanlı ticaret gemilerinin Mısır
Kuzey Afrika
Kuzey Karadeniz'de ticari seyahatlere çıktıklarını
XVI-XVII
yüzyıllarda Osmanlı Devleti’nde Hindistan ve Çin ile ticaret yapan zengin bir tacir sınıfın bulunduğunu göstermektedir
Uluslararası ticaretin gelişmesinin bir aracı olarak yabancı tüccarlara ayrıcalıklar tanınıyordu
Kapitülasyon adı verilen ayrıcalıkların arkasında başta ülkeye yabancı tüccarı çekme kaygısı yatıyordu
Uygulanan kapitülasyon politikası ile üç temel amaç gerçekleşmiş oluyordu
Bunlar; ülke üretiminin ihtiyaç fazlasına talep oluşturmak
iç piyasada talep edilen yabancı malların girişini sağlamak ve gümrük vergisi elde etmek idi
Ayrıca
Avrupa 'da müttefik ülke sayısının artması ve bu ülkeler arasında rekabetin oluşturulması gibi bazı siyasi kazanımlar da elde ediliyordu
Kapitülasyonların verilmesinin bir başka yönü de
uluslararası yeni ticaret yollarının keşfi ile 16
yüzyılda okyanuslara kayma eğilimine giren Avrupa transit ticaretini Akdeniz'de tutma gibi bir amacı taşımasıdır
Yabancı tüccarlara tanınan ayrıcalıklar sadece Osmanlının müracaat ettiği bir yöntem değildi
Doğu ve Batı âleminin zaman zaman uyguladıkları bir yöntem idi
Mesela Memluklular Fransa tüccarlarına ayrıcalık tanımış idi
Osmanlılar bunu devam ettirdiler
Diğer taraftan Batıda İngiltere’nin Hansa birliğine bağlı şehir devletlere tanıdığı ayrıcalıklar 16
yüzyıl sonuna kadar sürmüş idi
Kapitülasyonların
ülkenin dış ticaretinde ödemeler bilânçosu açıklarına neden olduğu
iç imalatı ve üretimi baltaladığı
dış ticaret sahasından Türk tebaanın çekilerek yabancıların ve içerde azınlıkların egemenlik kazanmalarının teşvik edildiği yönündeki 18 ve 19
yüzyıllara ait gözlemler ve kanaatler erken dönemler için varit değildir
Zira Bursa 'da Türk tüccarlar tarafından Mısır
İran
Venedik ve Fransa ile ticaret yapan büyük firmalar kurulması ve bu alana büyük paraların yatırılmış olması Osmanlıların milletlerarası ticârette rol almadıkları iddialarını geçersiz kılmaktadır
Yine Kefe 'ye ait ticari istatistikler Türklerin milletlerarası ve bölgeler arası ticarette etkin rol aldıklarını göstermektedir
Venedik’te bir Türk ticâret merkezinin bulunması ve bu merkezin başlarda sadece Müslüman Türkler’e tahsis edilmesi
bazı İtalyan şehirlerinde iş yapan Türk tüccar ve esnafına rastlanması
Ankara ’dan sof ve muhayyeri alıp Dubrovnik ve diğer batı ülkelerine pazarlayan tüccarların bulunması
Ankona’dan (İtalya ’nın Kuzeyi) ithalat yapan Müslüman Osmanlı tüccarlarının görülmesi
Hindistanlı tüccarlar ile ortaklık kuran Galata tacirlerinin varlığı Türklerin dış ticârette yalnız yabancılara ve azınlıklara dayanmadığını göstermektedir
Aynı şekilde kapitülasyonların erken dönemlerde iç üretim üzerinde olumsuz etkileri görülmemekte idi
İnalcık hoca
kapitülasyonlara rağmen iç imalat ve üretimin yabancı mallara karşı uzun süre başarıyla rekabet ettiğini
ithal malların yünlü kumaş
madenler ve kâğıt gibi bir kaç kaleme inhisar ettiğini
yıkıcı rekabetin ancak Batıda sanayi inkılâbı ortaya çıktıktan sonra 19
yüzyılın ortalarına doğru görüldüğünü belirtir
Aslında iktisadi hayatı etkileyen
işsizliği artıran
imalatı yavaşlatan ve üretimi düşüren en önemli unsur kapitülasyonlar değil
yabancı tüccarların piyasadan çekilmiş olmalarıdır
Yabancı tüccarların piyasadan çekilmesinde milletlerarası ticaretin yön değiştirmesinin rolü bulunuyordu
Ümit Burnu 'nun keşfi ile Doğu ticareti
Hint okyanusu ve Atlantik'e kayıyor
Amerika 'nın keşfi ile de bu kıta ile artan oranda ticaret gelişiyordu
Dolayısıyla Akdeniz bütün direnmelerine rağmen eski önemini zamanla kaybedecektir
Bu gelişmeler sadece Osmanlıyı etkilemeyecek Ortaçağ boyunca Avrupa 'nın sınaî ve ticari merkezi olan İtalya 'yı ve Kuzey Almanya'nın Hansa şehirlerini etkisi altına alacaktı
Osmanlıların
Mısır
Bağdad
Basra ve Aden 'in fethi ve Hint denizine düzenlediği seferler ile dünya ticâret yollarındaki değişmenin Yakın-Doğu üzerindeki yıkıcı etkilerini ortadan kaldırmak için uzun süre mücadele ettiğini biliyoruz
Transit ticareti tekrar Yakın-doğuya yöneltmekte başarı sağlanmış ve 16
yüzyılın başında kesintiye uğrayan transit ticâret
yüz yılın ortalarından itibaren tekrar canlandırılmış idi
XV
yüzyılda Avrupa 'da ticari faaliyetlerin gerilemesinde Osmanlı fütuhatının
İstanbul 'un zabtının
Hıristiyan tacirlere gösterilen husumetin menfi etkisi olduğu
karayoluyla Hind ve Çin ticâreti yapmanın imkanı kalmadığı
bu sebeple bir deniz yolu aranmasına gidilerek Hind deniz yolunun ve Amerika 'nın bulunmasına neden olduğu yönündeki fikirler de gerçeği yansıtmaktan uzaktır
Batıda atılan bu fikirlere yine batılı bilim adamları karşı çıkmaktadır
Avrupa İktisat Tarihi adlı eserin sahibi Herbert Heaton keşiflerden önce Şark mallarının Avrupa'da eksilmediğini ve biber fiyatının da düştüğünü belirtir
Konu hakkında Fuad Köprülü uzun mütala’alar yürüterek iddianın yanlışlığını ortaya koymuştur
Ortaçağ Avrupa ’sına bakıldığında 1348 yılında ortaya çıkan Kara Veba felaketi nüfusun dörtte birini yok etmiş
nüfusta azalmanın da etkisiyle üretim ve ticaret hacmi eskisi gibi büyüyememiştir
1453 yılında İstanbul Türklerin eline geçmekle birlikte 1450’lerden itibaren Avrupa'da ekonomik toparlanma görülecektir
İstanbul'un fethi bir kesintiye sebep olsaydı ekonomik toparlanma yerine düşüş olurdu
15
yüzyılın önemli bölümünde duraklayan ihracat
1500 lerde 14
yüzyılda ulaştığı en yüksek noktaya erişecektir
1433 yılında Otuz Yıl Savaşlarının sona ermesi
Fransa 'yı içerde toparlanmaya ve Doğu Akdeniz'de olmak üzere dış ticarete yönelmesine imkân sağlamış
1485 yılında İki Gül Savaşı'nın sona ermesi İngiltere 'ye barış getirmiştir
Avrupa'nın hızlanan ticaretinde Portekiz gemilerinin Hindistan'a ulaşmasından önce geniş bir pazar haline gelen Anvers'in yanında Lyon
Cenevre
Amsterdam
Lizbon
Londra ve Bristol da bulunuyordu
Dolayısıyla deniz keşifleri tek başına bu toparlanmayı izahda yetersizdir ve deniz keşiflerinin etkileri büyük ölçekli olmayacak kadar yavaş olmuştur
Zira Afrika
Doğu ve yeni Dünya ile yapılan ticaret Avrupa içi ticârete göre sınırlı kalmıştır
18
yüzyılda bile bölgeler arası ticaret Avrupa ürünlerine çok ağırlıklı bir şekilde dayanmaktadır
Asıl itici güç Avrupa'nın içindeki icatlar ve iyileştirmelerden gelmektedir
Osmanlı ticaret politikalarından ithalatın serbest
ihracatın gerektiğinde kısıtlanması durumu akla şu soruyu getiriyor; Osmanlı ödemeler dengesi öyleyse devamlı açık veriyordu
Bu sorunun Doğu için kısmen doğruluğu vardır
Fransız tarihçi Braudel'in de işaret ettiği gibi Akdeniz bölgesinin Doğu ile yaptığı ticarette
ödeme açığı verdiği ve bu açığı Sudan ve Fas yoluyla Afrika'dan sağlanan altın ihracıyla finanse ettiği bilinmektedir
Osmanlılar Doğu ile olan ticaretlerinde açık vermemek için çeşitli tedbirlere başvuruyordu
Bu tedbirlerden biri Osmanlı ülkesine mal ile gelen tüccarın ülkesine yine mal ile dönmesi ilkesi idi
Bu ilkenin korunmasına dikkat edilmiştir
Mühimme defterlerinde Doğu'dan gelen tüccarın bu ilkeye uymayarak para ile dönmek istediği
ancak buna müsaade edilmediğine dair bol örnekler bulunmaktadır
Ancak Osmanlının Batı ile olan ticaretlerinde uzun süre açık vermediğini biliyoruz
The Levant Company'nin kayıtlarına bakılırsa kumpanyanın ilk yıllarında Osmanlı ile ticarette denge sağlanmış
fakat bazan açık verilmiş ve bu açıklar nakdi olarak ödemek zorunda kalınmış idi
17
yüzyılın ortalarında durum değişmiş
Osmanlı dış ticâret rakamları kumpanya lehine açık vermiştir
Ancak genel itibariyle 18
yüzyılın ortalarına kadar Osmanlı dış ticareti fazla vermeye devam etmiştir
Hatta Osmanlı sanayisine bakılırsa 18
yüzyılın sonuna gelinceye kadar iç pazar ihtiyacının ötesinde yabancı ülkelere ihracat yapabilecek derecede idi
Mesela bu tarihte ülkenin ihtiyaç duyduğu başlıca pamuklu ve ipekli mamulât kendi üretimiyle temin edildiği gibi
bu maddelerden bir hayli ihracat da yapılıyordu
Bu konuda Fransa ile Osmanlı dış ticaret rakamları bizi aydınlatmaktadır
Masson'a göre 1788 yılında Fransa Osmanlı'dan 2
3 milyon livre kıymetinde pamuklu bez
pek ağır gümrük vergilerine rağmen 1789'da 187
000 livreye ulaşan ipekli mensucat ithal etmiştir
Aynı yıllarda Osmanlı'ya ihraç edilen pamuklu bezin kıymeti senede 42
000 livreyi aşmamıştır
Osmanlının değiştirmeye çalıştığı bir uzun dönemli trendden (eğilim) söz etmek gerekir
Osmanlının kuruluş yılları bu trendin Müslüman Yakın Doğu ile Batı arasında oluşmaya başladığı döneme tekabül eder
13 ve 14
yüzyıllarda mübadelenin yapısında
mal bileşimi ve vasıtalarında ortaya çıkan değişme bariz bir şekilde görülür
Hatta bu değişme 12
Yüzyıla kadar indirilebilir
Avrupa bu döneme kadar İslâm dünyasının talep edebileceği çok az şeye sahipti
Avrupa'nın Doğu'ya ihracatı köle ve kıymetli madenlerden ibaretti
Doğu Akdeniz ise Avrupa'nın yüksek sınıflarının talep ettiği mamul malları ihraç ediyordu
Batı dünyasının Müslüman Yakındoğu'dan ve diğer Doğu dünyasından iktibas ettiği teknoloji ve organizasyon şekilleri sayesinde bu yapı değişime uğrar
Daha önce esir
kereste
demir vb
ham maddeler karşılığında Yakındoğu'dan satın aldığı madeni eşya
dokuma
cam
sabun
kâğıt gibi sınaî malları artık kendisi imal etmeye ve Yakındoğu'ya satmaya
karşılığında hammadde almaya başlar
Avrupa artık satmak için yeni mallara sahipti
Batı'nın ihracatı zamanla işlenmiş
ya da mamul mallardan ibaret olmaya başlarken
İslâm dünyası Avrupa'ya ipek ve baharat yanında Anadolu 'dan ham şap ile Kuzey Afrika 'dan ham yün ve hububat sağlıyordu
Sektörel ve bölgesel farklılıklar görülse de uzun süreden beri devam eden bu değişme trendi Osmanlı Devleti’nin doğduğu yıllarda oldukça netleşmiş idi
Osmanlı kendisini böyle bir trendin içinde buldu
Osmanlılar bu trendi pasif bir şekilde kabul etme yerine değiştirmek için mücadele ettiler ve tedrici bir surette değiştirmeye başladılar
Rumeli ve Anadolu 'da açık pazar politikalarına son vererek daha faal ve korumacı bir politika izlediler
Bizans 'dan alınan bölgelerde İtalyan-Latin nüfuzunu kırdılar
imtiyazlarını ortadan kaldırdılar
Galata ve Kefe 'de Ceneviz hâkimiyetine son verdiler
Karadeniz'i açık pazar olmaktan çıkararak Osmanlı iç pazarı haline getirdiler
İthal edilen mallarda vergi yükü artırılan mallar dışında serbestîyi bozmadılar
iç pazar ihtiyacı karşılanmadan ihracata izin vermediler
Bu durum yerli sanayiin gelişimine hammadde bolluğu meydana getirerek katkıda bulunmuştur
Dış ticarette vergilendirmede Müslüman tebaa lehine düzenlemelere gidilerek
yabancılara % 5–7
yerli gayri müslimlere %3–4
Müslümanlara ise %2–3 gibi düşük gümrük tarifeleri uygulanmıştır
Osmanlılar Batı ile Doğu arasında oluşan bu trendi değiştirmek için gayret göstermelerine rağmen buna muvaffak olamadılar
18
yüzyılın ortalarına kadar meydana gelen değişmeler karşısında direnen Osmanlı
daha sonra Batıdaki hızlı gelişmelere karşı direnci zayıflamış
ancak Batı'nın sömürgeleştirme ve sömürge tipi ticaret politikalarına alet olmamıştır
Prof. Dr. Sinsi
Kullanıcının Profilini Göster
Prof. Dr. Sinsi Kullanıcısının Web Sitesi
Prof. Dr. Sinsi tarafından gönderilmiş daha fazla mesaj bul