Konu
:
Turk Dili...
Yalnız Mesajı Göster
Turk Dili...
08-25-2012
#
1
Prof. Dr. Sinsi
Turk Dili...
Tarihten Geleceğe Türk Dili
(Prof
Dr
Ahmet B
ERCİLASUN)
Türk dilinin en eski izleri Sümer kaynaklarındaki Türkçe sözlerdir
M
Ö
3100-M
Ö
1800 yılları arasına ait Sümerce metinlerde 300′den fazla Türkçe söz yer almaktadır
Sümerceyle Türkçedeki ortak sözler ya ortak kökenden gelmektedir ya da alış veriş sonucu ortaya çıkmıştır
Hangi ihtimal doğru olursa olsun Türkçenin ilk verileri M
Ö
2000-3000 arasına çıkmakta
yani bundan 4-5000 yıl geriye gitmektedir
Ortak sözler Türklerle Sümerlerin komşu olduklarını da gösterir
Türklerin hiç olmazsa bir bölümü M
Ö
2000-3000 yılları arasında
belki de daha önce Ön Asya’da yaşamış olmalıdır
M
Ö
7
-3
yüzyıllar arasında Karadeniz’le Hazar’ın kuzeyinde ve Kuzeydoğusunda yaşayan Sakaların önemli bir bölüğü ve yöneticileri de büyük ihtimalle Türktü
M
Ö
6
yüzyılda yaşamış olan Sakaların kadın hükümdarının adı Yunan kaynaklarında
Tomiris
olarak geçer
Bu kelime Türkçe
Temir
(demir) olsa gerektir
Dîvânü Lûgati’t-Türk’te anlatıldığına göre İskender’in Türkistan seferi sırasında (M
Ö
330′lar)
Türk
lerin bir kısmı
hükümdarları Şu yönetiminde Hocent civarında
yani Seyhun’un yukarı havzalarında idiler
İskender’in gelişiyle Şu ve idaresindeki Türkler Altaylara çekildiler; Oğuzlar ise Hocent civarında kaldılar
Çin kaynaklarındaki ilk bilgilere göre Türkler Çin’in kuzeyindeki bozkırlarda yaşıyorlardı
M
Ö
220′lerde ortaya çıkan
Tuman
(Teoman)
Yabgu
ve M
Ö
209′da hükümdar olan oğlu
Motun
(Mete)
Yabgu
Hunların büyük hükümdarları idiler ve merkezleri bugünkü Moğolistanda bulunan Orhun vadisinde idi
Hunlardan sonra da Topalar
Avarlar
Göktürkler
Uygurlar dönemlerinde
M
S
840′a kadar Türklerin merkezi Orhun vadisinde olmuştur
M
Ö
220 - M
S
840 arasındaki 1000 küsur yıllık dönemde Türkler kudretli zamanlarında Okyanus kıyılarından Hazar’a
hatta bazen Karadeniz’in kuzeyine kadar uzanan topraklara hükmediyorlardı
Türklerden bir bölüğü M
S
370′lerde İdil’i geçmiş ve Kafkaslarla Karadeniz’in kuzeyine ulaşmıştı
Batı Hunları
Bulgarlar
Avarlar
Peçenekler ve Kıpçaklar 370′ten başlayarak yüzyıllar boyunca Doğu Avrupa ve Balkanları yönetimleri altında bulundurmuşlardır
Asya ve Avrupa Hunlarına ait herhangi bir Türkçe metin elimizde bulunmamaktadır
Ancak Çin ve Bizans kaynaklarına geçen bazı özel adlar ve kelimeler onlara ait Türkçe veriler olarak kabul edilmektedir
Çin kaynaklarında geçen
tehri
kut
yabgu
ordu
temir
gibi sözlerin Çinceleşmiş biçimleri
milât yıllarına ait Türkçe verilerdir
Attilâ’nın babasının adı olan
Muncuk
(Boncuk) ve oğullarının adları
Dehizik
İrnek
İlek
Türkçeyle açıklanabilmektedir
6
-9
yüzyıllardaki Tuna Bulgarlarından yıl ve ay adları ile birkaç kelimelik bazı küçük metinler kalmıştır
Yıllar hayvan adlarıyla adlandırıldığı için yıl adları aynı zamanda çeşitli hayvanların adlarını gösteriyordu
Aylar sıra sayılarıyla ifade edildiği için Bulgar Türkçesindeki sayıların adlarını da böylece öğrenmiş oluyorduk
Moğolistan’da bulunmuş olan 6 satırlık Çoyr yazıtı tarihi bilinen en eski metindir
İlteriş Kağan’a katılan bir askeri anlatan metin 687-692 arasında yazılmış olmalıdır
Orhun anıtları olarak bilinen İşbara Tamgan Tarkan (Ongin)
Köl İç Çor (İhe-Huşotu)
Tonyukuk
Köl Tigin
Bilge Kağan anıtları 719-735 yılları arasında yazılmışlardır
Uygurların ikinci kağanı Moyun Çor Kağan’a ait Taryat
Tes ve Şine-Usu anıtları 753-760 arasında dikilmiştir
Moğolistan’da
Yenisey vadisinde
Kazakistan’da
Talas’ta (Kırgızistan)
Kuzey Kafkasya’da
İdil-Ural bölgesinde
Bulgaristan
Romanya
Macaristan ve Polonya’da Göktürk harfleriyle yazılmış daha yüzlerce yazıt bulunmuştur
Bu küçük yazıtların 7
-10
yüzyıllar arasında yazıldığı tahmin edilmektedir
Demek ki bu yüzyıllarda Doğu Avrupa ve Balkanlardan
hatta Macaristan’dan Güney Sibirya’ya ve Moğolistan içlerine kadar uzanan sahada Türkçe
Göktürk harfleriyle yazılan bir yazılı dil olarak kullanılmaktaydı
9
yüzyıldan itibaren Türkçenin yazılı ürünlerini daha güneyde
Tarım havzasında da görmeye başlıyoruz
840′ta Tarım havzasında ve Gansu bölgesinde devletler kuran Uygurlar; Göktürk
Uygur
Soğdak ve Brahmi alfabeleriyle kâğıt üzerine yüzlerce eser yazdılar
yüzlerce belge bıraktılar
Hatta bunların bir kısmı yazma değil
basma eserlerdi
Uygur yazılı eserleri
Gansu bölgesinde 17
yüzyıla kadar devam etmiştir
11
yüzyılda Kâşgar ve Balasagun çevresi de bir Türk kültür çevresi olarak ortaya çıkar
1069 tarihli
Kutadgu Bilig
Balasagun’da yazılmaya başlanmış
Kâşgar’da Karahanlı hükümdarına sunulmuştur
1070′lerde Bağdat’ta kaleme alınan
Dîvânü Lûgati’t-Türk
de aslında Kâşgar muhitinin eseridir
Türkler 10
yüzyılda Müslüman oldukları hâlde 11
yüzyılda Arap yazısı henüz Türklerin yazısı hâline gelmemişti
Kâşgarlı Mahmud 1070′lerde Türk yazısının Uygur yazısı olduğunu kesin şekilde kaydeder
Kâşgarlı Mahmud Türklerin 20 boy olduğunu yazar ve onları batıdan doğuya doğru şöyle sıralar: 1
Beçenek
2
Kıfçak
3
Oğuz
4
Yemek
5
Başgırt
6
Basmıl
7
Kay
8
Yabaku
9
Tatar
10
Kırkız
11
Çigil
12
Tohsı
13
Yağma
14
Uğrak
15
Çaruk
16
Çomul
17
Uygur
18
Tangut
19
Hıtay
Listedeki Hıtay’ı Kâşgarlı’nın ifadesiyle “Çin ülkesi” olarak ayırmak gerekir
Bu sıralamadan az sonra Kâşgarlı Beçeneklerle Kıfçaklar arasına
Suvarlarla Bulgarları
yerleştirir
Kâşgarlı’nın iki dilli oldukları için dillerini bozuk saydığı
Soğdak
Kençek
Argu
ve
Tangutlardan Arguları
da Türk boyları arasında saymalıyız
Demek ki 11
yüzyılda Balkanlardaki Bizans sınırından Çin ve Moğalistan içlerine kadar Türkçe konuşuluyordu
13
yüzyılda Türk yazı dilinin merkezîleştiği bölge Aral’ın güneyindeki Harezm bölgesidir
13
-14
yüzyıllarda Altınordu’nun merkezi olan Hazar’ın kuzey kıyısındaki Saray’dan hatta daha batıdaki Kırım’dan Tarım havzasının doğusundaki Gansu’ya kadar Türk yazı dili kesintisiz olarak kullanılıyordu
Tarım havzasıyla Gansu’da kullanılan dile Türkoloji literatüründe Uygur Türkçesi
Altınordu ve Türkistan sahasında kullanılan dile ise Harezm Türkçesi denmektedir
Ancak ikisi arasında ses ve gramer yönünden hemen hemen hiç fark yoktur
Yazıları ise farklıdır
Birincisi Uygur
ikincisi Arap yazısını kullanır
13
ve 14
yüzyıllarda Türk yazı dili
bu ana sahadan başka üç coğrafyada daha kullanılıyordu
Bunlardan biri Yukarı İdil (bugünkü Tataristan) sahasıdır
Burada bulunan mezar kitabelerinin dili İdil Bulgarcası idi
İkincisi Mısır ve kısmen Suriye idi
Buradaki yazı dili Harezm Türkçesine çok yakındı ve Kıpçak Türkçesi adını taşıyordu
Üçüncü saha Azerbaycan ve Anadolu sahasıydı
13
yüzyılda bu alanda Oğuz ağzına dayanan yeni bir yazı dili doğmuştu
Bu yazı dili Balkanlara doğru sahasını genişleterek kesintisiz şekilde bugüne dek sürmüştür
Sadece mezar kitabelerinde gördüğümüz İdil Bulgarcası 14
asırdan sonra yerini Kıpçakçaya bırakır
Mısır ve Suriye’de ise 15
yüzyıldan sonra Kıpçak Türkçesi kullanılmaz olur
Karadeniz
Kafkaslar
Hazar denizi ve İran
Kuzey-Doğu Türkçesi ile Batı
Türkçe
sini ayıran tabiî sınırlardır
11
yüzyıldan itibaren Oğuzlar İran’ı aşarak Azerbaycan ve Anadolu’ya gelmişler ve Batı Türklüğünü oluşturmuşlardır
Batı Türklüğü 14
yüzyılda Balkanlara taşmış
daha sonra Macaristan sınırına dayanmıştır
Bugünkü Irak ve Suriye’nin kuzey bölgeleri de Batı Türklerinin 11
yüzyıldan itibaren yerleştikleri yerlerdi ve buralardaki nüfus Anadolu Türklüğünün tabiî uzantısıydı
Öte yandan Kuzey Afrika ve Arap ülkelerine de önemli miktarda Osmanlı Türkü yerleşmişti
Bütün bu sahalarda Batı Türkçesi ortak bir yazı dili olarak kullanılmıştır
13
ve 14
yüzyıllarda Anadolu ve Azerbaycan’da yazılan eserleri
yazı dili olarak birbirinden ayırmak kolay değildir
Bu asırlarda yazı dili henüz standartlaşmamıştır; esasen Azerbaycan
Anadolu ve Balkanlarda henüz siyasî birlik de yoktur; bölgede çeşitli Türk beylik ve devletleri hüküm sürmektedir
15
yüzyılda Osmanlılar güçlenerek birliği kurmaya yönelirler ve yeni oluşmaya başlayan İstanbul ağzı esasında Osmanlı Türkçesi standart hâle gelir
16
yüzyılda Doğu ve Güney-Doğu Anadolu ile birlikte Suriye ve Irak da Osmanlı topraklarına dahil olur; böylece bu bölgeler de Osmanlı Türkçesi alanı içine girerler
Kuzey ve Güney Azerbaycan
İran’la birlikte bir başka Türk devletinin
Safevîlerin yönetiminde kalır
Ancak yine de 16
asırda Azerbaycan ve Osmanlı yazı dillerinin kesin şekilde ayrıldığını söylemek doğru değildir
Hatayî ve Fuzulî her iki çevrenin de şairidir
17
yüzyıldan sonra iki yazı dilinin ayrıldığını söylemek mümkündür; ancak aralarındaki fark yok denecek kadar azdır
Kuzey ve doğu Türklerinde Harezm Türkçesinin devamı niteliğindeki Çağatay Türkçesi tek ve ortak yazı dili olarak 15
yüzyıldan 20
yüzyıl başlarına kadar sürdü
Bunun bir tek istisnası vardı: Kırım Hanlığı
Osmanlı idaresinde bulunduğu için Kırım Hanlığında kullanılan yazı dili Osmanlı Türkçesi idi
13
yüzyıldan itibaren iki ayrı yazı dili hâlinde gelişen Doğu ve Batı Türkçeleri sürekli olarak birbirleriyle temasta olmuşlardır
Çağatay sahası eserleri
özellikle Nevayî Osmanlı ve Azerbaycan Türklerince hep okunmuştur
Buna karşılık Osmanlı eserleri de özellikle İdil-Ural bölgesinde sürekli okunmuştur
Osmanlı ve Azerbaycan sahasında Nevayî’ye Çağatayca olarak nazireler yazılmış ve bu 19
yüzyıla kadar sürmüştür
1552′de Kazan’ın düşmesiyle başlayan Rus yayılması 1885′te Batı Türkistan’ın işgaliyle tamamlanmıştır
Doğu Türkistan 1760′larda Çin işgaline uğramıştı
19
yüzyılın sonuna gelindiğinde bağımsız olan Türkler sadece Osmanlı Türkleriydi
19
yüzyılın ortalarında Türk yazı dilleri için yeni bir süreç başlar
Kazan Üniversitesinde hocalık yapan müsteşrik ve papaz İlminski
her Türk boyunun konuşma dilinin ayrı bir yazı dili hâline gelmesi gerektiği görüşünü ortaya koyar ve bunun için çalışmaya başlar
Özellikle Tatar aydınlarıyla Kazan’da okuyan Kazak aydınları üzerinde etkili olur
Bu iki Türk boyunun bazı yazar ve şairleri
ortak olan Çağatay yazı dili yerine kendi konuşma dillerini yazı dili hâline getirmeye çalışırlar
Yüzyılın sonlarına doğru Tatar ve Kazak yazı dillerinin ilk eserleri verilmeye başlar
İlminski’ye karşılık Gaspıralı İsmail
1884′te Bahçesaray’da (Kırım) çıkarmaya başladığı
Tercüman
gazetesi ve Türk dünyasının her tarafında açtırdığı usûl-i cedit okulları vasıtasıyla ortak yazı dilini savunur; bütün Türk dünyasının sadeleştirilmiş İstanbul Türkçesinde birleştirilmesini ister
Rusya’da Meşrutiyetin ilân edildiği 1905 yılından itibaren Kırım
İdil-Ural
Azerbaycan ve Türkistan bölgelerinde Türk yazı dili konusu sıkı bir şekilde tartışılır
Gaspıralı İsmail’in tesirinde kalan Türk aydınları yazı dilinde birlik fikrini savunurlar ve buna uygun eserler verirler
İlminski’nin fikirleri ise başka müsteşrikler ve Çarlık memurları tarafından yayılmaya çalışılır
İlminski gibi bir papaz ve müsteşrik olan Nikolay Ostroumov 1870′ten 1918′e kadar
Türkistan Vilâyetinin Gazeti
’ni çıkararak bu gazete vasıtasıyla İrancalaşmış Özbek ağızlarını yazı dili hâline getirmeye çalışır
1888-1902 arasında çıkarılan
Dala Vilâyeti
gazetesi Kazakçayı
1905-1908 arasında çıkarılan
Mecmûa-yı Mâverâyı Bahr-ı Hazar
Türkmenceyi yazı dili yapmaya uğraşır
Her üç gazete de Çar idaresince çıkarılmaktadır
Yüzyılın başındaki bu tartışma ve uygulamalar kaynaklara ulaşmanın zorluğu yüzünden bugüne kadar ciddî şekilde araştırılmış değildir
Ancak 1917′deki Bolşevik ihtilâlinden sonra serbest tartışma ortamı yok edilmiş
İlminski ve Ostroumov’un fikirleri zorla uygulanarak her Türk boyunun konuşma dili ayrı yazı dili hâline getirilmiştir
Bu süreç Sovyetler Birliği’nde 1930′larda tamamlanmıştır
Çin idaresindeki Doğu Türkistan’da ise Uygurca
Çağatay yazı dilinin devamı olarak sürerken 1949′daki komünist idareden sonra mahallîleştirilmiştir
Alfabe değişiklikleriyle bu süreç hızlandırılmış
her Türk yazı dili için ayrı alfabeler oluşturularak farklılık artırılmaya çalışılmıştır
Bütün bu çalışmalar sonunda bugün 20 Türk yazı dili ortaya çıkmış bulunmaktadır: 1)
Türkiye Türkçesi
2)
Gagavuz Türkçesi
3)
Azerbaycan Türkçesi
4)
Türkmen Türkçesi
5)
Kırım Tatar Türkçesi
6)
Karaçay-Malkar Türkçesi
7)
Nogay Türkçesi
8)
Kumuk Türkçesi
9)
Kazan Tatar Türkçesi
10)
Başkurt Türkçesi
11)
Kazak Türkçesi
12)
Karakalpak Türkçesi
13)
Kırgız Türkçesi
14)
Özbek Türkçesi
15)
Uygur Türkçesi
16)
Altay Türkçesi
17)
Hakas Türkçesi
18)
Tuva Türkçesi
19)
Saha
(
Yakut
)
Türkçesi
20)
Çuvaş Türkçesi
Rusya bugün dahi yeni yazı dilleri oluşturma fikrini bırakmış değildir
Tataristan Cumhuriyeti dışında kalan Batı Sibirya Tatarları ile Güney Sibirya’daki Şorların ağızları bazı fonlar ve yardımlar yoluyla yazı dili hâline getirilmeye çalışılmaktadır
Türk dünyasında 1990′dan beri yeni bir süreç başlamıştır
Beş Türk cumhuriyeti bağımsız olmuş
diğerleri de daha serbest hareket edebilme imkânlarına kavuşmuştur
Şimdi artık kendi kültür politikalarını kendileri tayin edecek duruma gelmişlerdir
Nitekim bunun etkisi de kısa zamanda görülmeye başlanmıştır
1991 Aralığında Azerbaycan
1993 Nisanında Türkmenistan
1993 Eylülünde Özbekistan
1994 Şubatında Karakalpakistan Lâtin alfabesine geçme kararı almışlardır
Bu ülkelerde yeni alfabeye geçiş kademeli olarak uygulamaya konmuştur
Öte yandan Kırım Türkleri ile Gagavuzlar da Lâtin alfabesine geçerek bazı süreli yayınlarını yeni alfabeyle basmaya başlamışlardır
“Dil dışı şartlar” dediğimiz siyasî
iktisadî ve kültürel ilişkiler de Türk yazı dilleri arasında yeni etkileşim ve oluşumlara yol açmaya başlamıştır
Türkiye’de Türk cumhuriyetlerinin edebiyatlarına ait bazı parçalar lise edebiyat kitaplarına konmuştur
Türk Ocakları
Kültür Bakanlığı
TÖMER gibi kuruluşlarca Türk lehçelerini öğreten kurslar açılmıştır
Nihayet dört üniversitede (Ankara
Gazi
Muğla
Atatürk) Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları bölümleri açılmıştır
Pek çok Türkiyeli genç Türk cumhuriyetlerinde öğrenim görmektedir
Sayıları az da olsa sosyal bilim dallarındaki bazı genç araştırıcılar Türk toplulukları arasında araştırmalar yapmaya başlamışlardır
Avrasya televizyonunun bazı genç yapımcıları da Türk dünyasına sık sık giderek yeni yapımlara imzalarını atmaktadırlar
Siyasî
iktisadî
ilmî ve kültürel heyetler de sık sık bu dünyaya yolculuk etmektedir
Türk cumhuriyet ve topluluklarında uzun süreli kalan iş adamları ve görevliler de az değildir
Bütn bu teşebbüs ve ilişkiler Türk lehçelerinin Türkiyeli aydınlar ve gençler tarafından öğrenilmesine yol açmaktadır
Türkiye Türkçesinin diğer Türklerce öğrenilmesi ise çok daha büyük ölçülerde karşımıza çıkmaktadır
Türkiye’de öğrenim görerek bizim lehçemizi öğrenen öğrencilerin sayısı 10
000′i geçmiştir
İktisadî
kültürel veya ilmî sebeplerle Türkiye’ye gelip kısa veya uzun süreli ülkemizde kalan ve Türkiye Türkçesiyle bizlerle anlaşabilen pek çok insan vardır
Öte yandan Türk cumhuriyet ve topluluklarında pek çok okul açılmıştır ve bu okullarda on binlerce öğrenci okumakta
Türkiye Türkçesini öğrenmektedir
Doğrudan doğruya Türk televizyonlarını izleyebilen Azerbaycan veya Avrasya yayınlarına bakan Türkistan cumhuriyetleri bu kanalla da Türkiye Türkçesine aşina olmaktadır
Bütün bu temas ve faaliyetlerin sonuçlarını önümüzdeki yıllarda görebiliriz
Türk televizyonlarını izleyen Azerbaycanlı çocuklar daha şimdiden Türkiye Türkçesindeki farklı kelimeleri tanımaya ve hatta kullanmaya başlamışlardır
Samaylot
yerine
uçak
kelimesi pek çok Türk topluluğuna ulaşmıştır
Türkiye Türkleri de artık
orun
(yer)
kıyın
(zor)
çalar
(nüans)
kayıtmak
(geri dönmek)
aylanmak
(çevresinde dönmek)
uçraşmak
(karşılaşmak)
tapmak
(bulmak) gibi kelimeleri tanımaya başlamalıdırlar
Eski Sovyetler dışındaki Türk dünyası ile ilişkilerimiz de artmıştır
Batı Trakya
Bulgaristan
Makedonya
Yugoslavya
Romanya gibi Balkan ülkelerinde yaşayan Türklerle artık daha sık temas hâlindeyiz
Balkanlardan gelen pek çok Türk genci de Türk üniversitelerinde okumaktadırlar
Bu ülkelerin çoğunda ilk ve orta dereceli okullarda Türkçe öğretim yapılmakta
Türkçe gazete ve dergiler çıkarılmaktadır
Hemen hemen hepsinden Türk televizyonları izlenmektedir
İran’da da Azerbaycan Türkçesiyle (Arap harfleriyle) dergi ve kitaplar yayımlanmakta
belirli saatlere mahsus olarak radyo ve televizyon yayınları yapılmaktadır
İran’da artık Türkçe eğitim talepleri başlamıştır
Irak’ta
36
paralelin kuzeyinde birkaç yıldan beridir Türkçe öğretim yapılmaya başlanmıştır;
Türkçe
gazete ve televizyon yayınları yapılmaktadır
Türk dili yarın nasıl olacaktır? Yukarıda sayılan gelişmeler elbette Türk dilinin yarınını büyük ölçüde belirleyecektir
20 yıl sonra Türkiye Türkçesi
Türk dünyasındaki pek çok aydın tarafından bilinen ve Türkler arası plâtformlarda kullanılan bir iletişim dili olacaktır
Bu süre içinde Birleşmiş Milletlerce kabul edilmiş olması da muhtemeldir
Türk dünyasının bazı genç aydınları az da olsa makale
şiir
hikâye ve kitaplarını Türkiye Türkçesiyle yazmaya başlayacaklardır
Onların
bizim yazı dilimizle yazdıkları eserlerde kendi lehçelerine ait bazı kelimeler
hatta fonetik ve morfolojik özellikler bulunabilecektir
Böylece bizler de o lehçelerden küçük tatlar almaya başlayacağız
Şüphesiz Türkiye Türklerinden yetişmiş bazı şair ve yazarlar da eserlerine Türk lehçelerinden kelimeler ve bazı özellikler serpiştireceklerdir
Bu hem Türkiye Türkçesinin kendi kaynaklarından beslenerek zenginleşmesine
hem de yeni tatlarla çeşitlenmesine yol açacaktır
Böylece 4000 yıl önce Sümer kaynaklarında görülen
agar
(ağır)
di-
(demek)
dingir
(tenri-tanrı)
dug-
(dökmek)
men
(ben)
zae
(sen)
zag
(sağ)
gişig
(eşik-kapı) gibi kelimeler önümüzdeki bin yıllarda sonsuzluğa doğru yollarına devam edeceklerdir
Prof. Dr. Sinsi
Kullanıcının Profilini Göster
Prof. Dr. Sinsi Kullanıcısının Web Sitesi
Prof. Dr. Sinsi tarafından gönderilmiş daha fazla mesaj bul