Konu
:
Postmodernist Eleştiri Nedir?-Postmodernist Eleştiri Hakkında
Yalnız Mesajı Göster
Postmodernist Eleştiri Nedir?-Postmodernist Eleştiri Hakkında
08-25-2012
#
1
Prof. Dr. Sinsi
Postmodernist Eleştiri Nedir?-Postmodernist Eleştiri Hakkında
Postmodernist Eleştiri Nedir?-Postmodernist Eleştiri Hakkında
Doksanlı yıllar dönümünde Türk edebiyatında yayılım alanını genişletmeye başlayan postmodernist/avangardist edebiyat ürünleri
Türk edebiyat eleştirisinde çok yönlü gelişmelere neden olur
Özellikle
her romanında alışılmamış kurgu teknikleri uygulayan Orhan Pamuk’un Kara Kitap (1990)
Yeni Hayat (1996) ve Benim Adım Kırmızı (1998) romanlan çevresinde yeni estetiğin ana ilkelerini sorgulayan
giderek edebiyat dışı alanlara kayan polemik ortamları oluşur
Orhan Pamuk’un romanlarının böylesine sarsıntı yaratan bir edebiyat ’kavgasına’ yol açması
özde Türk edebiyatında güçlü yandaşları olan geleneksel estetiğin savunmakta olduğu ölçütlerin
avangardist ürünlerde yerini tümüyle farklı bir sanat anlayışına bırakmasından kaynaklanmaktadır
Geleneksel ideolojik/ahlaksal ölçütlerle donatılmamış
tekil/bütüncül bir anlamın odak alınmadığı ve çoğu kez de kendine dönük ’üstkurmaca’ düzlemde oluşan bu çokkatmanlı/açık metin dokuları
özellikle toplumcu eleştiri çevresinden yoğun tepki alırlar
Bu görüşe göre
tüm değerleri karşısına alan
“insansız” metinlerdir bunlar
karmaşık dokuları
uzun tümceleri
birbiriyle ilintisiz görünümdeki metin adalarıyla bütüncül metin dokusunu bozmakta olup
sanatsal açıdan değersizdirler
Yeni edebiyat estetiğindeki bu yol ayrımı
altmışlardan bu yana dünya genelinde çok yönlü tartışmaları da beraberinde getirir
Altmış sonlarına doğru
Almanya’da ’estetik ve ahlâk’ ilişkisi ve edebiyatın toplumsal sorumluluğunu odağa alan ve başrolde ünlü germanist Emil Staiger’in bulunduğu
daha sonra Leslie Fiedler’in de rol aldığı ünlü tartışma
ya da 1990’da Christa Woolf’ün bir anlatısı çevresinde oluşan ve edebiyat estetiğinin özerkliğini konu alan polemik
kaynağını hep aynı paradigma değişikliğinden alır
Artık bir eleştirmenin bütüncül/soncul bir anlam çerçevesinde ’yorum’ getirmesinin olanaksız olduğu bu kaygan dokulu metinler
edebiyat eleştirisi geleneğinin temeli konumundaki ’yorumsamacılık’ın işlevini sorunsallaştırır
Yalnızca edebiyat estetiği değerleri değildir köktenci bir biçimde sorgulanan; Batı düşüncesinin ’anlam’ı ve ’aklı’ tanrısallaştıran yaklaşımı
20
yüzyılın son on yıllarında postyapısalcıların
kendilerine göre güçlü kanıtlar eşliğindeki saldırılarının hedefi durumuna gelir
Lacan
bilinçaltı incelemelerinde anlamı sorguluyordur
Yapıbozumcu Derrida ise Batının tez-antitez üzerine kurulu eytişimsel ana kültür temelini "buyurgan bir hiyerarşi"" olarak tanımlıyor
Söz konusu yapıyı yıkmayı ana amaç olarak görüyordur
İletişim teknolojisindeki devrimin başı çektiği gelişmeler zinciri; düşünürü de
sanatçıyı da
eleştirmeni de
tüm geleneksel değerlerin/ideolojilerin/kuramların sorgulandığı
geleneksel tinsel içeriğin ’yapıbozuma’ uğratıldığı
yeni bir dünya ile karşı karşıya bırakır
Bu gelişmelerin ışığında 20
yüzyılın son çeyreğindeki eleştiri eğilimlerine damgasını vuran postyapısalcılar
geleneksel eleştiride Logos’un/anlamın taşıyıcısı konumundaki edebiyat-bilimsel inceleme birimlerini ters-yüz ederler: Metin artık bir anlam taşıyıcısı değildir onlar için
yazar ise anlamın üreticisi olma özelliğini yitirmiş
kahraman/özne ortadan kalkmış
öykü ise anlamlı/bütüncül bir örgü olmaktan çıkmıştır
Yeni anlayışa göre
metnin anlam alanı sonsuz bir devinim içindedir; okur ancak metinle karşılaştığı anlam an’ını dizginleyebilir; o da sonsuzluk içindeki anlardan yalnızca biridir
Bu anlayış geleneksel yorumsamacılığın da sonu demektir
Susan Sontag’ın otuz yıl önce kaleme aldığı ünlü denemesinin adı "Against Interpretation" ("Yoruma Karşı") başlığını taşır
"Eleştirinin işlevi yapıtın ne anlama geldiğini göstermek değil
’nasıl bir şey olduğunu’
hatta onun ’o şey olduğunu’ göstermek olmalıdır (
) Sanatta gereksinme duyduğumuz şey
yorumbilim yerine sevgibilimdir
"
Yorumsamacılıktan kopuş
ilk kez "metne dönük’ eleştiri yöntemlerinde kendini göstermeye başlar; yapısalcılık ve göstergebilimde vurgu kazanır
Metni soncul bir anlamın taşıyıcısı olarak görmeyen ’alımlama estetiği’ ise edebiyat eleştirisinde
anlamı tümüyle göreceleştirerek yok eder
Son on yıllarda kendisine çok sayıda yandaş bulan bu eğilime göre
anlam metin ile okuyucunun ortak etkinliğinin bir ürünüdür; her okur kendi anlamını özgürce kendi üretir ve bu ’yaratıcı’ bir edimdir
Üretilen anlamların hepsinin geçerli oluşu ise
yorumsamacılığı
yâni tek/bütüncül/soncul bir anlama ulaşma ve yol gösterme/bilgilendirme/öğretme savındaki geleneksel eleştiriyi kendi içinde çökertir
Postmodern estetikle ilgili çığır açıcı makalesinde Leslie Fiedler
"eğer eleştiri hayatta kalmak; yararlı
önemli
yaşama dönük olmak ve bu konumunu sürdürmek istiyorsa
köktenci bir biçimde değişime uğramak zorundadır
" der
Fiedler’a göre
bilimsel tonlamanın dışında bir sese sahip olması gereken yeni eleştirinin "kendisi doğrudan ’sana’ olacak (
) sanat yapıtı
yeni bir sanat yapıtı yaratmak için bir araç olacaktır"
Doksanlı yıllarda Türk edebiyat eleştirisinde ortaya çıkmaya başlayan kimi ürünler
yukarıda sözünü ettiğimiz eleştiri anlayışıyla belirgin koşutluklar içerirler
Yorumsamacı yaklaşımın dışında
kendini eleştiri objesinin büyüsüne kaptırmış
yaratarak varolmaya çalışan yeni bir eleştiri anlayışıdır bu
Eleştirmen ne ’New Criticim’ yanlıları gibi kendini yok etme pahasına kurtuluyordur yorumsamacılıktan
ne de yaratıcı/sanatsal olan ama yo-rumsamalığı ana erek olarak gören izlenimciler gibi davranıyordur
Edebiyat eleştirisinde yaşanan ikinci ama daha köktenci bir paradigma değişikliğidir bu
doğrudan eleştiri kurumunun ontolojik kökenine yöneliktir; yorumsamacılıktan yaratıcılığa dönüşen bu köktenci değişimde eleştiri
"-eleştiri’ olur
Bu yeni eleştiri anlayışı; Semih Gümüş
Orhan Koçak
Nurdan Gürbilek
Dilek Doltaş ve Yıldız Ecevit’in doksanlı yıllarda edebiyat üzerine yazdıkları kimi araştırma/eleştiri/deneme yazılarında/kitaplarında kendini gösterir
Yukarıda adı geçen yazarların ortak özellikleri; yorumsamacılığa uzak duruşları
eleştiriyi bir yeniden yaratma süreci olarak görmeleri ve yeni edebiyat oluşumları/eğilimleri ile ilgili teknik donanıma sahip olmalarıdır denebilir
Semih Gümüş
"eleştiriyi de bağımsız bir edim
dolaysız ve kendisi için varolabilecek bir yazınsal yaratım olarak"" gördüğünü
"yoksa (eleştirinin/YE) nesnesi karşısında etkinliğinden söz edileme(yeceğini)" söylemektedir
Adalet Ağaoğlu’nun "Hayır
" romanı ile ilgili çalışmasının önsözü
"Bir Yaratıcı Okuma Serüveni" başlığını taşımaktadır: Gümüş’ün amacı
"Hayır…’ın yarattığı büyük dünyaya kendince bir başka dünya kurarak karşılık vermek(tir)"
Yazma ediminden söz ederken; bir sanatçı gibi konuşuyordur Gümüş; "ancak yaşanarak anlaşılabilecek
tanımsız bir tutkudur" bu edim onun için
“Başkaldırı ve Roman”ın ilk bölümünde
çalışmasında odağa aldığı "Hayır
" romanının ana izleği ’intihar’ olgusundan yola çıkarak
edebiyat tarihinde yolu intiharla kesişmiş yazarlar/kurmaca kişiler arasında dolaşır; inceleme objesi olan romandan neredeyse bağımsızlaşarak ’intihar’ çevresinde dokunmuş yeni bir metin’ ’üretir’
"Romantik Bir Viyana Yazı "ndaki çözümlemede de aynı yöntemi kullanır Gümüş; "hem romandan yola çıkıp
hem de ondan bağımsız biçimde değerlendirilebilecek sorunları temel alıyordu(r)
” Gümüş
eleştirisinin "yol gösterici değil
yollar arayan bir eleştiri" olduğunu söylüyordur; amacı
"ken-di(n)e özgü bir çözümleyici eleştiri dünyası kur(maktır)
” Öykü ve roman üzerine yoğunlaştırdığı çalışmalannda
avangardist edebiyat kuramlarıyla yakın ilişkisini kanıtlayan dilbilim/yapısalcılık/yapıbozumculuk/alımlama estetiğine özgü sözcük dağarcığı kullanır Gümüş
Bu kuşak yazarlarının çoğu gibi
onun ‘denemeciliği’ de
araştırmanın/alt yapının ürünüdür
Orhan Koçak’ın
Orhan Pamuk’un Kara Kitap romanı üzerine yazdığı seksen sayfalık uzun metin
postmodernist eleştirinin Türk edebiyatındaki en çarpıcı örneklerinden biridir
Eleştiri nesnesiyle kurduğu ilişkiyi şöyle anlatır Koçak metninde : "Bu hikâyeden tat alabilmek için işaretlerin görünürdeki anlamının ötesinde başka bir şey aramak gerekmez
başka bir deyişle; öykünün yüzeydeki öğelerinin oynaşmasına
birbirine bağlanarak yeni kombinasyonlar oluşturmasına kendimizi bırakmak yeterlidir
Yorum oyundur
bestecinin bize sunduğu notaları birbirine bağlamak
partisyonu seslendirmektir; ama bu notaların ardında bir anlam aramak ya da bu notaları sahici sanmak abestir
" Eleştiriyi ’oyun’la koşutlar Koçak; eleştiri ediminde bir sanatçı davranışıdır onu yönlendiren
Koçak’ın Kara Kitap eleştirisinin bir özelliği de
eleştiri metninin kimi bölümlerde yazarının okuma ediminin ve yorumlama sürecinin de öyküsünü içermesidir
Kimi yerde Koçak
’sevgili okur’ diye
metninin (ve romanın) okuruna yönelir
Metnin kendisini anlatması/bağımsızlaşması
kurmaca çerçeveyi kırıp dış dünyaya yönelmesinin anlatı edebiyatında ’üstkurmaca’ diye adlandırıldığını düşünürsek
Koçak’ın eleştiri metninin de
bu anlamda bir ’üstkurmaca’ eleştiri metni olduğunu söyleyebiliriz
Kurmaca metni ilk okumasında
ona fenomenolojik düzlemden yaklaştığını söyler Koçak; kendini yapıta teslim etmekten
onun buyruğuna girmekten söz eder; önce yapıtın yaklaşmasını ve dokunmasını beklemek gerekir Koçak’a göre; kuramın ise ikincil düzlemde rolü vardır onun eleştirisinde
Koçak’ın eleştirisi
güçlü bir zekânın
edebiyat-bilimsel/düşünsel altyapının ve sanatçı duyarlılığının ürünüdür
"Bir metin
uygun okuyucu için bir dönüşüm yaşantısı olmak ister
" Nurdan Gürbilek’in denemeleri
Umberto Eco’nun yukarıdaki sözüyle bütünleşir
Gürbilek
eleştiri anlayışını şöyle özetler : "Ben de bu yazılarda denemenin imkânlarını kullanarak
hem ele aldığım metinleri eleştirel bir mesafeden okumaya çalıştım
hem de kitabın bende harekete geçirdiği iç deneye yer açmayı denedim
Yani metinlerin dışına çıktım (
) ben de yazıyor olduğuma göre
bunun sıkıntıyla
bunun oyunla
bunun yoklukla ilişkisine yer verdim
” Postmodernist kuramcılardan Ihab Hassan’ın "(metin/YE) yazılmak
değiştirilmek
yanıtlanmak
yaşama dönüştürülmek ister
” dediği şeydir bu
Nurdan Gürbilek’in çalışmaları
son kuşak eleştirmenlerinin ortak özelliklerini taşır; eleştiriyi ’oyun’la/sanatla koşutlayarak
iç deneyimlere yer vererek metni dönüştürür
yeni bir metin kurar
Bunu yaparken
izlenimcilerden farklı bir tablo sergiler Gürbilek; salt öznelliğin ve yaratıcılığın büyüsüne kapılmaz
biçimsel öğelerin üstüne giderek
alanındaki kuramsal/kültürel birikimle
araştırmayla bütünleştirir metnini
Bu araştırmanın yazarı Yıldız Ecevit’in 1995’ten sonraki metinlerde görülen postmodernist/postyapısalcı eğilimler
onu
son kuşak yazarlarıyla bir ortak paydaya taşır
Ecevit
Orhan Pamuk’u Okumak başlıklı kitabında
Pamuk’un Yeni Hayat romanını beş ayrı yöntemle ele alır
beş farklı eleştiri anlayışının ve kültürel kimliğin bakış açısından yaklaşır romana; eleştiri düzleminde bir tür kurmaca ’oyun’ oynar
Kimi yerde yapısalcı düzlemde çözümler metni; kimi yerde
edebiyatın ekonomik/toplumsal ’alt-yapı’nın bir ürünü olduğunu düşünen Marksist bir eleştirmenin gözlükleriyle yaklaşır romana
"Kimi yerde ise
metin dokusunda yakaladığımız ’mistik’ renkli ipe asıldık
onun bizi götürdüğü yere kadar gittik
şifreleri çözmeyi denedik
düş gücümüzü ve bilgi dağarcığımızı zorladık
kendi ’Yeni Hayat’ımızı kendimiz yazdık
(
) Satırlardan çok
satır aralarını okuduk
imgelerin anlam alanlarını bulgulamaya çalıştık (
) - ikinci elden de olsa - yeni bir metin ’yaratmanın’ keyfini yaşadık
Bu ’bizim’ serüvenimizdi
” Tahir Abacı
Ecevit’in söz konusu kitabında "eleştirinin kurmaca anlatıya özendiğin(den)" söz eder
Ancak Ecevit
gerek Orhan Pamuk’u Okumak kitabında yer alan
gerekse sonradan kaleme aldığı yazılannda tümüyle postmodernist bir eleştirmen kimliği sergilemez
Öğretim üyeliği konumunun etkisiyle çalışmalarını yoğun bir teknik altyapıyla te-mellendirme
bol alıntıyla destekleme ve bilimsel düzlemde sistematize etme çabası gibi ’modernist özellikler
" Ecevit’i daha çok
edebiyat eleştirisinin modernist bilimsellikle postmodernist oyunsuluğun kesiştiği bir noktasında konumlandırır
İngiliz edebiyatı profesörü Dilek Doltaş
bu eleştirmenler grubu içinde postmodernizmin ana eğilimlerine en fazla sadık olanıdır; söz konusu alanda uzmanlaşmış bir akademisyenin bilinciyle yaklaşır metinlere
Onun eleştirisindeki postmodernist yön
oyunsu/yaratıcı olmasında değil
her türlü yerleşik norma kuşkuyla yaklaşan ’betimleyici’ tutumunda ortaya çıkar
Türk yayın dünyasında postmodernist edebiyatı
gerek düşünsel/bilgisel düzlemde gerekse okuma örneklemeleriyle en iyi anlatan çalışmalardan biri olan kitabı “Postmodemizm
Tartışmalar
Uygulamalar”da eleştiri anlayışının ana ilkelerini şöyle açıklar Doltaş: "Söz konusu yapıtlara modern düşüncenin ürünü olan yazın eleştirisi kavramları
sınıflandırmaları ve ölçütleriyle yaklaşmadığımdan
onları roman ya da kısa öykü gibi tür tanımlamalarıyla betimlemekten özellikle kaçındım (
) anlatılanın gerçek/kurmaca
öznel/başka ve anlamlı/anlamsız ayrımlarını kökten sorgulayarak okurda nasıl bir ontolojik kuşku uyandırdıklarını sergilemeye çalıştım
” Doltaş’ın kitabının uygulamalı bölümü "Postmodemizm Okumalar" başlığını taşır
20
yüzyıl sonlarında eleştirinin yaratıcı/sanatsal/alımlamacı bir yönelim göstermesi
postmodernist/postyapısalcı çizgisinin dışında kalan eleştirmenlerin metinleri üzerinde de etkili olur
Toplumcu estetiğin taşıyıcısı Ahmet Oktay
"bir başka gerçekliğin derinliğinden gelip çınlayan öyküyü yeniden kur(maktan)" söz ediyor
alımlamacı bir tutumla "romanlar ve şiirler üzerine söylediklerim ’mutlak’ değil (
) hatta ben bile o kitapları başka ’açılardan’ okuyabilirim
" diyordur
Jale Parla ise
karşılaştırmalı edebiyatın şık bir örneği olan Don Kişot’tan Bugüne Roman adlı çalışmasının önsözünde
"edebiyatın zevkini kaçırmasın diye
kuramsal tartışmaları olabildiğince dipnotlara hapsetti(ğini)" söylemektedir
Gerçekten de Parla’nın yoğun bir araştırmaya dayalı bilimsel altyapının ürünü olan çalışması
rahat okunduğu kadar sanatsallığın da gözetildiği bir metindir
Bilimle kitle
eleştirmenle/araştırmacıyla okur arasındaki sınırların kaldırılmasını öngören postmodernist eleştiri anlayışından izler taşır
Postmodern eleştirinin uç örneklerine ise marjinal içerikli Öküz Dergisi’nin sayfalarında rastlamak olasıdır
Muhsin Kızılkaya ve Nihat Genc’in söz konusu dergide çıkan kimi metinleri
Türk edebiyat eleştirisinin en alışılmadık örnekleridir; postmodernist eleştirinin biraz da ’vulger’ olması gerektiğini düşünen Leslie Fiedler’in beklentisini doyuran metinlerdir bunlar
Nihat Genç’te eleştiri metni
bir duygu/düşünce/dil seli içinde kimi kez şizofrenik bir tonlama kazanır
Genelde postmodernist/postyapısalcı eğilimlerle bütünleşen ve yargılamak istemeyen bu eleştirmenlerin büyük bir çoğunluğunun kendilerini sol ideolojiyle bütünleşmiş görmeleri ise; Türk edebiyat eleştirisinin sol kanadında
’edebiyatın özerkleşmesi’ne yönelik farklı bir gelişmenin habercisi olduğu su götürmez
Doksanlarda ortaya çıkan yeni eleştiri anlayışının henüz kurumsallaştığı söylenemese de
bu eğilimdeki eleştirmenlerin kimilerinin günümüz Türk edebiyatındaki önemli konumları göz önüne alındığında
geleceğin eleştirisinin önemli bir kulvarının
normatif yorumsamacılığın dışında bir çizgiye kayacağını ve betimleyici/yaratıcı bir yönelim izleyeceğini savlayabiliriz
Prof. Dr. Sinsi
Kullanıcının Profilini Göster
Prof. Dr. Sinsi Kullanıcısının Web Sitesi
Prof. Dr. Sinsi tarafından gönderilmiş daha fazla mesaj bul