Konu
:
Dil Nedir?-Dil Hakkında
Yalnız Mesajı Göster
Dil Nedir?-Dil Hakkında
08-25-2012
#
1
Prof. Dr. Sinsi
Dil Nedir?-Dil Hakkında
Dil Nedir?-Dil Hakkında
Dil insanlar arasında anlaşmayı sağlayan tabii bir vasıta; kendi kanunları içerisinde yaşayan ve gelişen canlı bir varlık; milleti birleştiren
koruyan ve onun ortak malı olan sosyal bir müessese; binyıllar boyunca gelişerek meydana gelmiş bir soysal kurum; seslerden örülmüş bir ağ; temeli bilinmeyen zamanlarda atılmış bir gizli antlaşmalar sistemidir
Dil
diğer insalanlarla bütün ilşikilerimizde bize aracılık eden
sosyal bağlarımızı düzenleyen bir vasıta olarak hayatımızın her safhasında mevcuttur
Evde
okulda
sokakta
çarşıda
iş yerinde ve her yerde onunla beraber yaşıyoruz
Insan konuştuğu dili doğduğu günden itibaren hazır bulur
Fakat dil doğuştan bilinmez
İlk ayalarda ağlamalar
taklit
birtakım hareketlerle anlaşma sağlamaya çalışır
Çocuk içinde yaşadığı topluluğun dilini
anadilini uzun bir çıraklık devresi süresince öğrenir
Daha sonra kulağına gelen seslerin belli kavramlara
hareketlere
varlıklara karşılık olduğunu anlamayla başlar
Dil insan benliğinin ayrılmaz bir parçasıdar
İnsan zekasının
insanda siniri çizilemeyen duygu ve düşünce kabiliyetinin sonuçları kendi benliğinin dışına ancak dille aktarılıabbilir
Bu bakımdan dil ile düşünce iç içe girmiş durumdadır
İnsan dil ile düşünür
Dilin gelişmesi düşünmeyi düşünceye
düşüncenin gelişmesi de dile bağlıdır
Çeşitli medeniyetlerin meydana getirilmesin sağlayan düşünce
gelişmesini dile borçludur
Dil herşeyden önce sosyal ve milli bir varlıktır
Fertlerin üstünde
bir milleti ilgilendirir
Bütün bir melletin duygu ve düşünce hazinesini teşkil eder
Bir milleti ayakta tutan
fertleri birbirine baglayan
sosyal hayatı düzenleyen ve devam ettiren
milli şuuru besleyen bir unsur olarak dilin oynadığı rol çok büyüktür
Bağımsızlığın temeli milli şuurdur
Milli şuurun en kuvvetli kaynağı ise dildir
Belli ses öbeklerinin insanlar arasında danışıklı bir değer kazanarak birer kavrama karşılık olmaları dilin oluşmasında esas sayılabilir
Bunun gibi onların çeşitli kullanışları da ortak değerler bağlayarak dilin kurallarını meydana getirmiş olmalıdırlar
bunlar üreyip genişlemiş ve az çok titizlikle korunarak kuşaktan kuşağa aktarılmıştır
Ses kanunlarına uyup zamanla değişmelere uğramış olmaları da tabiidir
Dil ile düşünce organı olan insan beyni destekleşe oluşmuş olmalıdırlar
Öyle ki sonuçta dil düşünmenin de bir vasıtası olmuştur
Ana dilimizden cümleler kurarak düşünürüz
Bunları dile getirdiğimizde adına konuşma deriz
Dil olmasa düşünce ve duygu da gelişmezdi
insan topluluğu ilirlemez
bir medeniyet oluşturamazdı
Yine insanoğluna bahşedilen din hayatı ile sanat hayatı da dil temeli üzerine kurulmuşlardır
Dil konuşma aygıtının çıkardığı çok çeşitli seslerin son derecede karmaşık bir birleşiminden meydana gelir
Ancak kulağımız da bunları bütün incelikleri ile ayırdedecek yaratılıştadır
Bu sebeple biz onları çözümlemekte güçlük çekmeyiz
Konuşma organlarının belirli bir durum alarak bir an içinde çıkardıkları basit sese bir seslik
yahut sadece ses deriz: a
ü
b
t gibi
Bir soluk hamlesi içinde çıkan birkaç sesin topluluğuna da hece adını veririz: bu
ka/pı
pen/ce/re gibi
Bir dilde bir anlamı olan tek veya çok heceli ses öbeklerine kelime deriz: kuş
görmek
umutsuz gibi
Bir dilin tünün kelimeleri birden o dilin kelime dağırcığını meydana getirir
Kelimelerin bir düşünceyi bir bütün olarak anlatan düzenli topluluğuna cümle adını veririz: Orhan okula gitmelidir
Bir maksadı anlatmak için bir sıra cümleler kullanırız
Buna da söz deriz
Sözlerle anlaşmak konuşmakla olur
İnsanlar sözlerini uzaktakilere ulaştırmak
yada uzun zaman saklamak ihtiyacı ile onları daha dayanıklı bir işaret sistemine çevirmeyi düşünmüşler
yazıyı icat etmişlerdir
Eski insanlar hakkında bilgilerimizi biraktıkları yazılı belgelerden alıyoruz
Milletlerin yazıdan önceki yaşayışları hakkında pekaz şeyi öğrenebildiğimiz için tarih yazıyla başlar
diyoruz
İnsanlar her kelime için
her hece için
veya her ses için ayrı işaretler kullanan türlü yazı sistemleri yapmışlardır
Bugünkü ileri millletlerin yazılarında her işaret bir sese karşılığıdır
Bunar harf deriz
Bir dilin kullandığı harflerin topluluğu o dilin alfabesi olur
Bu türlü yazıya da alfabe yazısı adını veririz
Yazılı bir sözü yeniden seslendirmeye okuma diyoruz
Sessiz okumak da olur
KONUŞMA DİLİ
YAZI DİLİ
Bir dili iki cephesi vardır
Biri
insanların karşı karşıya geldikleri zaman sesli olarak görüşürken
yani konuşurken kullandıkları “konuşma dili”
öteki yazıda kullanılan dildir
Buna “yazı dili” veya “kültür dili” de denilmektedir
Kültür dili bir memleketin kültür merkezi olarak gelişen yerleşim biriminin dilidir
Bir dilin yazısı çoğu zaman lehçelerinden veya ağızlarından birine göre
yazı lehçesine göre şekillenir
Yazılan dil ise din
edebiyat ve ilim adamları tarafından işlenerek zenginleşir ve konuşma dilinden az çok farklılaşır
Bizim yazı lehçemiz Batı Türk Dili’nin Anadolu lehçesidir
Yeni Türkçede ses özellikleri ve çekim yönlerinden İstanbul ağzı esas sayılır
Bir milletin bütün aydınları yazı dilini bilirler ve yazı lehçesini konuşurlar
Yazı dili lehçe ve ağızların alabildiğine farklılaşmasını önler
Hepsinin zenginliklerinden faydalandığı gibi onları ortak bir kaynaktan zenginleştirir
Dil milli birliğin çimentosudur
Ayni dili konuşan insan toplulukları bir millet sayılırlar ve hemen her zaman ayrı
bağımsız bir devlet kurmuş bulunurlar
Bir dil kendi içerisinde birtakım alt kollara ayrılır
Böylece bir dil sahası içerisinde lehçeler
ağızlar ve argolar meydana gelir
Lehçeler
bir dilin bilinmeyen
çok eski dönemlerinde ayrılmış kollarına denir
Başka bir deyişle
bir dilin birbirinden uzak bölgelerde
çeşitli nedenlerle
ses
söz dizimi ve söz varlığı bakımından değişikliğe uğramış biçimine lehçe (Alm: Dialekt; Fr: dialecte; İng: dialect) denir
Tanımalardan da anlaşılacağı gibi
ağız’da genellikle ses ve söyleyiş farklılığı varken
lehçede ses ve söyleyiş farklılığıyla birlikte
dilin yapısı (söz dizimi) ve söz varlığı da değişmektedir
O kadar ki
bu farklılıklar zamanla lehçelerin birer dil olamasına bile yol açmaktadır
Söz gelimi
Latincenin çeşitli lehçeleri arasındaki farklılık zamanla o kadar büyümüştür ki
sonunda fransızca
italyanca
ispanyolca
portekizce
rumence gibi diller ortaya çıkmıştır
Adriyatik denizinden Çin denizine kadar uzanan çok geniş bir coğrafyada yaşayan Türkçe de birçok lehçelere ayrılmıştır: Batı Türkçesi’nin Anadolu
Azeri
Türkmen lehçeleri gibi ve özbek lehçesi
kazak lehçesi
kırgız lehçesi…
Lehçenin ayrı bir dile dönüşmesi olayına Türk dilinde de rastlanmaktadır
Yaşayan Türk lehçelerinden ikisi
bugün artık birer dile dönüşmüştür
Bunlardan biri
Sibirya’da Lena nehrinin iki yanında yaşayan Yakut Türklerinin konuştuğu Yakutça diğeri ise
Orta Volga bölgesinde kama ırmağının Volga’ya kavuştuğu yerde yaşayan Çuvaş Türklerinin dili olan Çuvaşçadır
Bir dilin lehçeleri arasındaki bağı ya da farklılıkları en iyi lehçeler sözlüğü ortaya koyar
Örneğin
W
Radloff’un “Türk Lehçeler Sözlüğü” bu nitelikte bir sözlüktür
Hüseyin Kâzım’ın “Büyük Türk Lugatı” da bu alanda hazırlanmış büyük bir eserdir
Türk lehçeler hakkında ilk bilgileri veren eserse Kaşgarlı Mahmut’un ölümsüz eseri “Divanü Lugat-it Türk” ’tür
Ağız ise bir dilin en yeni zamanda ayrılmış küçük bölge kollarıdır
Başka bir tanımla
bir dilde ya da bu dilin bir lehçesinde yazı diline oranla ortaya çıkan farklı söyleyiş biçimine ağız (Alm: Mundart
lokalsprache
sonprache; Fr: parler
patois; İng: local language
vocational slang; Osm: Şive ) denir
“Geliyorum” kelimesinin çeşitli Anadolu ağızlarında geliyom
gelirem
geliyem şeklinde söylenmesi gibi
Anadolu lehçesinin Rumeli
karaman
Aydın
Harput v
b
Ağız
bölge
çevre farklılıklarından ortaya çıkabildiği gibi
meslek ve öğrenim farklılıklarından da kaynaklanabilmektedir
Denizli ağzıyla Edirne ağzı bölge farklılığından; köylü diliyle kentli dili
işçi diliyle memur dili arasındaki fark da çevre
meslek ve eğitim farklılığından doğmuştur
Çevre
meslek ve eğitim farklılıklarından doğan değişik söyleyiş biçimine ağız yerine şive adı verildiği de görülmektedir
Ancak
bütün dilbilgisi terimleri sözlüklerinde ağız teriminin Osmanlıca karşılığı olarak şive sözcüğü gösterilmektedir
Dilbilim alanında yazılan eserlerde de artık ağız terimi Arapça şive sözcüğünün yerine kullanılmaktadır
Bu duruma göre Çuvaş ve Yakut Türkçeleri dilimizin lehçeleri: Kırgız Türkçesi
Azeri Türkçesi
Oğuz Türkçesi
Özbek Türkçesi…
ağızları da: Karadeniz
Konya
Ege İstanbul
Kastamonu
Ankara…
Her ülkede böyle lehçe
ağız (şive) bulunabilir
Fakat o ülkede belli bir yazı dili vardır
Yazı dili için ağızlardan birisi esas alınır
Mesela Türkiye’de İstanbul ağzı yazı dilimizin temelini oluşturmuştur
Argo
belli bir kesimin
genellikle de belli bir meslekten olan kişilerin kendi aralarında oluşturup konuştukları
bu nedenle ortak dili konuşan diğer insanların anlıyamadığı özel dile argo (Alm: Argot
gaunesprache; Fr: argot; Ing: slang) adı verilir
Yapı bakımından içinden çıktığı ortak dilden farklı olmayan argo da
her dil gibi
sürekli olarak değişir
gelişir
Kimi sözcükleri ölür
toplumsal gelişmelere göre yeni sözcükler kazanır
Argo terimi
eskiden
daha çok kaba dil karşılığı olarak külnabeyi
ayak takımı ağzı için kullanılırdı
Bu anlayış büyük ölçüde değişmiştir
Bugün
külhanbeyi
hırsız
denizci
şoför argosu yanında esnaf
sanatçı argolara da ortaya çıkmıştır
Argo sözcükler
ortak dilin ya da bir yabancı dilin sözcüklerine özel anlamlar yükleyerek
yabancı dilden alınan bazı sözcüklerin yapısını bilinçli olarak bozarak elde edilir
Argo
sanıldığının tersine
anlam değişiminin güçlü olduğu
nükteli
etkili bir dildir
O kadar ki
argo sözcükler
öbekler
zamanla ortak dilin söz varlığına da girer
ulusça kullanılır
Örneğin
dümen (hile
dolap)
dümen yapmak
yelkenleri suya indirmek
dikine tıraş(yanlarla dolu gevezelik)
palavra(uydurma söz ya da haber; uzun ve boş konuşma)
omuzlamak (alıp götürmek)
yuvarlamak(bir şey yemek)
boşlamak(vazgeçmek
peşini bırakmak)
kırmak(okuldan kaçmak)
inek(çok çalışkan olmak) gibi sözcük ve öbekler argodan anadilimize geçmiştir
Prof. Dr. Sinsi
Kullanıcının Profilini Göster
Prof. Dr. Sinsi Kullanıcısının Web Sitesi
Prof. Dr. Sinsi tarafından gönderilmiş daha fazla mesaj bul