Prof. Dr. Sinsi
|
Edep_Yahuu....
GÜLME ÂDÂBI
“Çokça gülmeyiniz! Gülmenin
aşırısı kalbi öldürür ” (Tirmizî, Zühd, 2)
Gülmek insanoğlunun umûmiyetle huzûrunu, sürûrunu ve bediî duygularını dışa yansıtan bir husûsiyettir Kişinin îcâb ettiği hallerde gülmesi, tabiî ve müspet bir davranıştır Tabiî olmayan ise gerektiği zaman gülmemek veya aşırılık göstererek gülmeyi kontrol edememektir Dolayısıyla yerinde ve kararında gülmek, âdâb açısından önem arzeder Mâlum olduğu üzere gülmenin tebessüm etme, kahkaha atma gibi çeşitleri vardır Bu husûsta dengeyi yakalamak için üsve-i hasenemiz Resûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem-'in tatbikatına bakmak gerekir Hz Aişe -radıyallâhu anhâ- diyor ki:
“Allâh Resûlü'nün küçük dili görünecek şekilde kahkahayla güldüğünü hiç görmedim O (ekseriyetle) tebessüm ederdi ” ( Buhârî, Tefsîr, 46/2)
Cerîr bin Abdullah anlatıyor; “Fahr-i Kâinât Efendimiz , Müslüman olduğum günden beri beni huzuruna girmekten alıkoymaz ve her gördüğünde gülümserdi ” (Buhârî, Edeb, 68)
Abdullah bin Hâris ise; “Resûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem-'den daha çok tebessüm eden bir kimse görmedim ” demiştir (Tirmizî, Menâkıb, 10)
Hadis-i şeriflerden anlaşıldığına göre, Efendimiz -sallallâhu aleyhi ve sellem- genellikle beşûş çehreli, güleç yüzlü idi Yani o, en sıkıntılı anlarında bile umumiyetle üzüntülerini belli etmez ve yanındakilere hüzün verecek bir tavır sergilemezdi Bilhassa çok sevdiği kimselerle karşılaştığında tebessümü bir kat daha artardı
Öte yandan Sevgili Peygamberimiz'in, hoşuna giden bazı sözler veya olaylar karşısında, azı dişleri görünecek kadar güldüğü de nakledilmektedir
Meselâ Hz Âişe'nin naklettiği bir rivâyette kuraklıktan muzdarip olan halkın şikâyeti üzerine Habîb-i Ekrem Efendimiz musallâ denen açık bir alanda kısa bir hutbe iradından sonra namaz kılıp dua etmişti Çok geçmeden gök gürleyip şimşek çakmaya başlamış ve bol miktarda yağmur yağmış, seller akmıştı İşte bu arada insanların yağmurdan korunmak için koşuştuklarını gören Efendimiz, azı dişleri görününceye kadar gülmüştür (Ebû Dâvûd, İstiska, 2)
Ebû Zerr -radıyallâhu anh- anlatıyor; Peygamber Efendimiz buyurdu ki, “Ben cehennemden en son çıkacak ve cennete en son girecek olan kimseyi yakînen bilirim Bu öyle bir adamdır ki kıyâmet gününde, getirilir ve, «Küçük günahlarını kendisine gösterin, büyük günahlarını ise gizleyin » denilir Bunun üzerine ona küçük günahları gösterilir ve:
– Sen falan gün şunu şunu, falan günde şunları yaptın değil mi? denilir Adamcağız da inkâr edemeyerek:
– Evet, der Ancak bunların ardından büyük günahlarının da gösterilmesinden korkmaya başlar Tam bu esnada ona:
– Senin için her kötülüğün yerine bir iyilik vardır, denilir Bunun üzerine adam:
– Yâ Rabbî, ben bir kısım (günah) işler yaptım ki onları burada göremiyorum, der ”
Ebû Zerr -radıyallâhu anh-'ın belirttiğine göre Efendimiz -sallallâhu aleyhi ve sellem- bu haberi anlattıktan sonra azı dişleri görününceye kadar gülmüştür (Müslim, İmân, 314)
Abdullah bin Mesûd'un naklettiği şu rivâyette de Efendimiz'in güldüğünü görmekteyiz; “Allâh Resûlü -sallallâhu aleyhi ve sellem- şöyle bir hâdise anlattı: «Ben cehennemden en son çıkacak olan insanın durumunu bilirim O, cehennemden sürünerek çıkar Kendisine:
– Haydi git, cennete gir! denilir Bunun üzerine o adam cennetin yolunu tutar Varıp kapısından içeri bakınca cennet ehlinin tamâmen yerlerini aldıklarını, her tarafın dopdolu olduğunu görür Geri döner ve:
– Ya Rabbi, herkes yerini almış, her taraf tıklım tıklım dolu, girecek yer kalmamış! der Kendisine denilir ki:
– Önceki bulunduğun zamanı (n yani dünyânın ne kadar geniş olduğunu) hatırlamıyor musun? O da:
– Evet ya Rabbi! der Sonra ona:
– Öyle ise gönlünden ne geçiriyorsan dile, denilir O da dilediğini ister Neticede kendisine:
– Sana bu isteklerinin hepsi ve ayrıca dünyanın on katı daha verilecektir, denilir Bunun üzerine adam:
– Yâ Rabbi, der Benimle istihzâ mı ediyorsun! Sen ki şânı yüce bir Hükümdarsın!» ”
Abdullah bin Mesûd -radıyallâhu anh-, Resûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem-'in bu hâdiseyi anlattıktan sonra azı dişleri görülecek derecede güldüğünü ifâde eder (Müslim, Îmân, 308; Tirmizî, Cehennem, 10)
Gülme âdâbı husûsunda Nebiyy-i zî-şân Efendimiz'in sünnetinden, mütebessim bir çehreye sâhip olmamız gerektiği anlaşılmaktadır Bunun yanında güzel bir davranış veya söz karşısında gülmenin tabiî olacağı da âşikârdır Ancak katıla katıla gülmek, güldürmeyi meslek edinerek bunun için saatlerce proğram yapmak gibi aşırı tavırlar uygun değildir Zîra aşırı gülmek şakacılığın, nüktedanlığın veya güler yüzlü olmanın değil, Allâh'tan gâfil olmanın bir netîcesidir Nitekim Fahr-i Kâinât Efendimiz :
“Çokça gülmeyiniz! Gülmenin aşırısı kalbi öldürür ” (Tirmizî, Zühd, 2) buyurmak sûretiyle bu gerçeğe dikkat çekmiştir Hatta Efendimiz -sallallâhu aleyhi ve sellem-; “Eğer sizler benim bildiklerimi bilseydiniz, az güler çok ağlardınız ” (Buhârî, Tefsîr, 5/12) hadisiyle de âhireti kurtarma endişesiyle ağlamanın gülmeye tercih edilmesi gerektiğine vurgu yapmaktadır Zira, ancak Allâh'ın azametini hissedenler ağlayabilir Çok gülmek azamet-i ilâhîden habersiz olmaktan kaynaklanır Bu sebeple Allâh Teâlâ :
“Artık yaptıkları şeylere karşılık az gülsünler, çok ağlasınlar!” buyurmaktadır (et-Tevbe 9/82)
|