08-24-2012
|
#8
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Mânevî İlim Ve Edep
GERÇEK FAZÎLET  
İşte bir köleyi Hazret-i Peygamber’e yaklaştıran ve O’nu yakînen tanımasını temin eden ilim;
Mânevî ilim
İşte;
O’nun emirlerine sarılarak riâyeti ve O’nunla beraberliği kâmil mânâda temin eden edep ve terbiye;
Mânevî edep ve terbiye
Netice;
Hazret-i Peygamber’in iltifatına mazhar kılan bir aynîleşme Gönlün o yüce gönülle aynîleşmesi
İşte esas tahsil
Bu tahsilde en temel;
İKİ PRENSİP:
–Allâh’a kulluk,
–Hazret-i Peygamber’e bağlılık
Îmânın şifresi olan kelime-i şahâdet de bize bunu talim ediyor:
أَشْهَدُ أَنْ لٰا إِلٰهَ إِلَّا اللَّهُ
وَأَشْهَدُ أَنَّ مُحَمَّدًا عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ
Burada Hazret-i Peygamber j’e şahâdet ederken O’nun rasûllük rütbesinden önce kulluk rütbesine vurgu yapılması, dikkat çekicidir
DEMEK Kİ;
En mühim ve gerçek mârifet, her şeyden önce Allâh’a kul olabilmek Yani ihtiraslara değil, nefsin hoyratlığına değil, fânî lezzetlere ve gel-geç sevdalara değil, sadece Allâh’a kul olabilmek Ne olursa olsun kulluk rotasını saptırmamak, dünyevîlikten uzak yaşamak
İşte gerçek tahsil, gerçek ilim, gerçek edep ve terbiye
İşte;
Her vakit, istikamet hâlinde yaşatan ve ilâhî murâkabe altında olduğunu unutmayarak kulluğa devam ettiren mânevî ilim ve terbiye
Bu ilme ve terbiyeye sahip gönüller, öyle bir fazîletler medeniyeti oluşturdu ki, kelimeler ifadeden âciz kalır Sayısız misallerden işte biri:
ALLAH NEREDE?
Abdullah İbn-i Ömer v, arkadaşlarıyla birlikte Medine civarında bir yere çıkmıştı Onun için bir sofra kurdular Bu sırada yanlarına bir koyun çobanı uğradı ve selâm verdi İbn-i Ömer v:
“–Gel ey çoban, sofraya buyur!” dedi
Çoban;
“–Ben oruçluyum ” cevabını verdi İbn-i Ömer v -onun iç dünyasına vâkıf olmak için-;
“–Bu şiddetli ve boğucu sıcakta oruç mu tutuyorsun, -nâfile oruç tutuyor- bir de bu hâlde koyun güdüyorsun?” dedi
Daha sonra çobanı imtihan için;
“–Şu süründen bize bir koyun satsan, parasını sana ödesek, etinden de iftar edeceğin kadarını sana versek olmaz mı?” dedi
Çoban;
“–Benim sürüm yok, bu koyunlar efendimindir ” cevabını verdi
İbn-i Ömer v yine onu denemek için;
“–«Kayboldu» dersin, efendin nereden bilecek ki?” dedi Çoban ondan yüzünü çevirdi ve şahâdet parmağını kaldırdı, semâya doğru baktı;
“–Peki o zaman Allah nerede?” dedi
Bu müthiş bir murâkabe hâli İbn-i Ömer’in çok hoşuna gitti Hayat boyu çeşitli vesilelerle hep bunu tekrarladı:
“Bana çoban dedi ki: «Allah nerede?»”
Velhâsıl;
İbn-i Ömer v, çobanın bu ihsan ve murâkabe hâlinden çok duygulanmıştı Medine’ye geldiğinde, çobanın efendisine bir elçi gönderip sürüyü ve çobanı satın aldı Çobanı âzâd ettikten sonra sürüyü de kendisine bağışladı (İbn-i Esîr, Üsdü’l-Ğâbe, III, 341)
İlimden beklenen en mühim neticelerden biri de bu ahlâk-ı hamîde / övülmüş ahlâkî hasletler değil mi? Günahlardan, haramlardan ve şüphelilerden kaçmayı öğrenmek değil mi?
Bugün, o günkü çobanın sahip olduğu ilme ne kadar muhtacız O ilimle bugün ticarî hayatımızı tanzim edersek, bir kul hakkı yenebilir mi? Bir kandırma olabilir mi? Asla Lâkin günümüzde bilhassa abartılı ve gayr-i ahlâkî reklâmlar aracılığıyla ne kadar fecî bir kandırmaca ile ticaret yapılmaktadır Allâh’ın arzu etmediği ticarî usûllere tevessül edilmektedir O çobanın sînesinden çıkan; «Allah görmüyor mu? Düşünmüyor musunuz Allah nerede?» suâli ve hatırlatması, hepimiz için gerçek ilmin en güzel nişânesi olmalı değil mi? Bu hususta Abdullah bin Ömer v Hazretleri’nin şu îkazını hiç unutmamalı:
“Namaz kılmaktan yay gibi olsanız,
Oruç tutmaktan da çivi gibi olsanız,
Haram ve şüphelileri terk etmedikçe Allah ibâdetlerinizi kabul etmez ”
Zaten insan gerçek ilim ile Hak katında neyin kârlı neyin zararlı olduğunu tam bilse, onu kulluktan, doğruluktan, Allâh’a ve Peygamber’e bağlılıktan hiçbir menfaat alıkoyamaz Çünkü o, dünyayı değil, âhireti tercih eder Maddeyi değil, mânâyı mühimser Geçici olana değil, sonsuza talip olur Nefse değil, gönle revaç verir Şuna-buna değil, Allâh’a ve Peygamber’e koşar
Tıpkı Zü’l-bicâdeyn gibi  
|
|
|