Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlı'da Amin Alayı
Osmanlı İmparatorluğu’nda çocukların okula başlaması için belirlenmiş bir yaş sınırı yoktu Çocuklar olgunlaşma durumlarına göre, dört ila altı yaş arasında okula başlarlardı
Osmanlı’nın Tanzimat öncesi döneminde, ilköğretimi veren okullara ‘sıbyan mektebi’, ‘mahalle mektebi’ veya ‘taşmektep’ denirdi Bu okulların çoğu, taştan yapılmış camilere bitişik inşa edilirdi ve büyük bir odadan ibaret olurlardı
Eski eğitimci ve tarih araştırmacısı Necdet Sakaoğlu, Popüler Tarih’te yayımlanan bir söyleşide [Ağustos 2003, sayı 36], mahalle mekteplerinin, Anadolu’nun en eski eğitim kurumlarından olduğunu anlatır
İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları arasında çıkan “Osmanlı’dan Günümüze Eğitim Tarihi” adlı kitabında yazarı olan Necdet Sakaoğlu, mahalle mekteplerini şöyle anlatır: “Bir hoca ile etrafında toplanmış öğrencilerden oluşan mahalle mektepleri, herhangi bir genel disipline tabi olmayan, göreneklerle yönetilen bir sisteme sahiptiler  ”
Sakaoğlu’nun deyimiyle, “Bir imam, ortalama bir medrese eğitimi almış biri ya da konuya ‘meraklı’ bir insan” mahalle mekteplerinde ‘hocalık’ yapabilirdi Bu tür hocalar, evlerinin bir odasını ‘mektep’ olarak düzenleyebiliyor; mahallenin sakinleri de kendisini tercih ederlerse, çocuklarını götürüp onun ‘mektebine’ veriyorlardı
Çocukların bu mahalle mekteplerinde okula başlaması da, ilk örnekleri 13 Yüzyıl’a kadar uzanan belirli merasimlerle olurdu Çocuğu okula başlayacak aile ziyafetler verir, mektebin hocasına hediyeler hazırlanırdı Okuldaki diğer öğrencilere de şeker, simit gibi yiyecekler dağıtılırdı
Aileler çocuklarının mektebe başlama gününü kandillere denk getirmeye çalışırlardı Eğer kandile denk gelmezse, çocuklar pazartesi veya perşembe günleri okula başlarlardı
Okula başlayacak çocuğu olan aile, evini baştan aşağı temizler; temizlikten sonra da ailenin kadınları, öğrenci adayı çocuklarıyla birlikte, hamama gidip yıkanırlar ve hamam eğlenceleri düzenlerlerdi  
Bütün aile, okula başlama töreninin yapılacağı gün, hava aydınlanmadan kalkardı Yeni elbiseler giydirilen çocuk, mücevherler ya da parıltılı taşlarla süslenir; boynuna da işlemeli Kuran cüz kesesi asılırdı  Fesin giyildiği dönemde, çocuğun başındaki püskül mavi olur ve fese bir nazarlık asılırdı Daha sonra da Eyüpsultan ve Fatih türbeleri ziyaret edilirdi
Aile türbe ziyaretinden döndükten sonra, mektebin diğer çocukları okula başlayacak arkadaşlarını evinden alarak ilahi ve aminlerle götürmek için, eve gelirlerdi Çocukların okula törenle başlamalarına ‘Amin Alayı’ veya ‘Bed-i Besmele’ denirdi
Okula gidecek çocuk, evin önünde kendisini bekleyen süslenmiş ata bindikten sonra tören başlardı İlahiciler hep bir ağızdan, “Tövbe edelim zenbimize / Tövbe il, ya Allah / Lütfunla bize merhamet eyle / Aman Allah, ya Allah” dedikten sonra, onları amincilerin “Amin, amin” sözleri takip ederdi
Çocuk ata bindirildikten sonra, Amin Alayı yürümeye başlardı Alayın en önünde, atlas yastık üzerinde sırmalı cüz kesesiyle elifba taşınırdı Arkasından da başının üzerinde, çocuğun okulda oturacağı minder ve elifbayı koyacağı rahleyi taşıyan birisi giderdi Bu iki kişiyi ata binmiş çocuk takip eder, arkasından da mektep hocası, hocanın yardımcıları, ilahiciler ve aminciler gelirdi
Törende çocuğun akrabaları ve davetliler de bulunurdu Çocukların anneleri ve mahallenin kadınları da okula başlayan çocuğa eşlik ederlerdi Ayrıca töreni seyretmek isteyenler yol boyunca dizilirlerdi Özellikle kadınlar, okula başlama törenlerini sokağa çıkmak için fırsat kabul eder, hiç kaçırmazlardı
Amin alayı ilahiler eşliğinde okulun önüne gelince, okul hocasının yardımcılarından biri, öğrenciyi elinden tutarak okula götürürdü Mektepten içeri giren çocuk, hocasının elini öptükten sonra kendisinden önce içeri alınmış ve hocanın karşısında bulunan minderine otururdu
Besmele çeken hoca cüzde alfabenin ilk harfi olan ‘Elif’i göstererek harfin adını yüksek sesle söylerdi Ardından da, “Bugünlük dersin bu kadar, unutursan kulaklarını çekerim” derdi  
Okullar çoğunlukla tek bir odadan oluştuğu için, eğitim de, bir tek hoca tarafından yürütülürdü Bazı sıbyan mektepleri de iki katlı olurdu Mektep hocası da, genellikle okulun yanında yer aldığı caminin imamı idi
Eğer mahalle mektebinde, öğrenci sayısı çok ise, hocanın yardımcıları da olurdu Öğrenciler arasında sınıf ayrımı yoktu Hoca, seviyelerine göre öğrencilerle gruplar halinde çalışırdı Bu arada, diğer öğrenciler de ya yazı yazar ya da istirahat ederlerdi
Eğitim kesintisiz olarak devam ederdi ‘Tatil’ diye bir kavram yoktu Öğrenciler de senenin istedikleri ayında eğitime başlarlardı Mektebe kız erkek karışık gidilirdi
Mektepte eğitim, Osmanlı döneminde kullanılan ve Arap harflerinden oluşturulmuş alfabenin öğrenilmesiyle, yani ‘elifba’ ile başlardı Alfabe bazen tekerlemelerle öğrenilirdi Mahalle mekteplerinde Kuran’ın kısa sureleri, namaz sureleri ve kimi dini bilgiler öğrencilere aktarılır; ayrıca, dört işlem seviyesinde de olsa, matematik öğretilirdi
Prof Dr Ekmeleddin İhsanoğlu, “Osmanlı Eğitim ve Bilim Müesseseleri” başlıklı araştırmasında, mahalle mekteplerinin klasik İslam medeniyetindeki ‘küttab’ adlı okulların devamı mahiyetinde olduklarını söyler
Tanzimat döneminde, 1839’da da, mahalle mekteplerinin reformu gündeme gelir ve öğrencilere dilbilgisi, Farsça’dan Türkçe’ye manzum sözlük eğitimi gibi konular da öğretilmeye başlanır  
Okullarda eğitim, öğlende yemek ve namaz arası haricinde, kesintisiz devam ederdi Teneffüs yoktu Okul mahallenin içinde yer aldığından, öğrenciler evlerine giderek öğle yemeklerini yiyip, tekrar okullarına dönerlerdi Mekteplerde öğretimin yanında terbiyeye de önem verilir suç işleyen veya yanlı davranışta bulunan çocuk falakaya yatırılarak cezalandırılırdı  
Mahalle mektebi, mahallenin ayrılmaz bir parçasıydı; bunu gösteren en ilginç uygulamalardan biri de, öğrencilerin ilkbaharda, mahalle halkı ile birlikte mesirelere gitmeleriydi Mesirede kazanlar kaynatılır, etli pilavlar, bademli sütlü helvalar pişirilir, misafirlere dağıtırlardı Bu mektep seyirlerine ‘kapama’ adı verilirdi  
Öğrenci Kuran’da belli bir yere geldiğinde, hocasının elini öptükten sonra hocanın yardımcılarından biriyle evine giderdi Evde büyüklerinin eline öperek eğitiminin belli bir seviyeye geldiğini gösterirdi
Öğrencinin ailesi de, durumlarına göre, hocanın yardımcısına bir hediye verirdi Bir öğrencinin mahalle mektebini bitirmesi, onun hatim indirmesi, yani Kuran’ın tamamını okumasıyla olurdu Eğitim iki ya da üç yıl sürerdi
Öğrencilerin hatim indirmelerinde de bir tören yapılırdı Öğrencinin ailesi ziyafet hazırlar, hocaya hediyeler verirdi Mahalle mektebini bitirenler, kabiliyetli iseler, medreseye giderlerdi; yeteneği veya durumu uygun olmayan da, bir sanat öğrenirdi
Mektebin bütün masrafları, mahalle halkı tarafından karşılanırdı Okulda çocuğu olan aile, mektebin hocasına gücüne göre para veya kumaş, koyun, yiyecek, ayakkabı gibi şeyler verirlerdi Ayrıca okulun ısınma ve diğer giderlerini de aileler karşılardı  Mahalle mekteplerinin bir kısmı da padişahlar, üst kademe devlet yöneticileri ve hayır sahipleri tarafından, cami, medrese, imaret ve çeşmelerden oluşan komplekslerin içinde yer alırlardı Bir vakıf olarak örgütlenen bu komplekslerde, fakir öğrencilerin yemek, harçlık ve giysileri de temin edilirdi
(alıntı/Popüler Tarih)
|